Arama

Yazarlarımız ve Hayatları - Sayfa 3

Güncelleme: 3 Nisan 2014 Gösterim: 254.089 Cevap: 26
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
9 Haziran 2006       Mesaj #21
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ahmet Hikmet Müftüoğlu ahmuftu1870'te İstanbul'da doğdu. Süleymaniye Mahalle Mektebi'nde, Dökmeciler'deki Taş Mektep'te, Aksaray'daki Mahmudiye Vakıf Rüşdiyesi'nde ve Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesi'nde okuduktan sonra girdiği Galatasaray Mekteb-i Sultanisi'nden 1888'de mezun oldu. 1893'den itirbaren Servet-i Fünun yazı ailesine katıldı. Hariciye Umur-i Şehbenderi (Konsolosluk hizmetleri) Kalemi'ne memur tayin olunan Ahmet Hikmet, görevli olarak Marsilya, Pire ve Kafkasya'da bulundu. 1896'da İstanbul'a dönerek ilk memuriyet yerinde Ser-halifeliği'ne atandı ve Meşrutiyet'e kadar Hariciye Nezareti merkezinde çalıştı. 1898'den 1908'e kadar Galatasaray Sultanisi'nde öğretmenlik de yapan Ahmet Hikmet, bir süre Nafia Nezareti Ticaret Müdiriyeti Umumisi'nde de bulunduktan sonra tekrar Hariciye Nezareti'ne döndü. 1913'te Peşte Başşehbenderi olan Ahmet Hikmet, 1918'de İstanbul'a döndü ve önce Abdülmecit Efendi'nin Ser-karinliği'ne atandı. 1926'da Ankara'da Dışişleri Bakanlığı Konsolosluk Hizmetleri ve Ticaret Genel Müdürlüğü'ne getirildi ve aynı yıl içinde Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı'na atandı. Anadolu - Bağdat Demiryolları ile Elektrik Şirketi İdare Meclisi azalıklarında da bulunan Ahmet Hikmet 19 Mayıs 1927 tarihinde İstanbul'da karaciğer kanserinden öldü.
Hikâye Kitapları: Leylâ Yâhut Bir Mecnunun İntikâmı (1891) Haristan ve Gülistan (1900), Çağlayanlar (1922) kare
Sponsorlu Bağlantılar
descartes - avatarı
descartes
Ziyaretçi
19 Temmuz 2006       Mesaj #22
descartes - avatarı
Ziyaretçi
PINTER NOBEL EDEBİYAT ÖDÜLÜ ALDI

Nobel edebiyat ödülünün sahibi Pinter, Londra’nın işçi kesiminin yaşadığı banliyölerinden birinde, Hackney’de 10 Ekim 1930’da dünyaya geldi. Yahudi bir terzinin oğlu olan Pinter, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla kentten ayrıldı. Londra’ya 14 yaşında geri döndü. Pinter daha sonraları savaş hakkında “Bombalanma durumu, fikri beni asla terketmedi” dedi. İlk önce Hackney Downs Dil Okulu'nu bitirdi. O yıllarda tiyatroyla ilgilenmeye başladı. Okuldayken en sevdiği yazarlar Kafka ve Hemingway’di. Liseden sonra Kraliyet Drama Sanatları Akademisi’ne (Royal Academy of Dramatic Arts) girdi. İki mutsuz yılın ardından okulu bıraktı. 1949 yılında askere gitmeyi reddettiği için yargılandı, ancak para cezasıyla hapse girmekten kurtuldu.
Sponsorlu Bağlantılar
1950 yılında Harold Pinta adıyla Poems dergisinde şiirlerini yayınlamaya başladı. BBC radyo programlarında çalıştı. 1957 yılında ilk oyununu (The Room – Oda) Bristol Üniveristesi için 4 günde yazdı. İlk radyo eseri A Slight Ache, 1959 yılında BBC’de yayınlandı. Pinter’ın oyunları genellikle tek bir oda içerisinde geçer. Oyun kişileri, temel niyetleri bilinmeyen bazı güçler ya da kişiler tarafından tehdit edilir. Bu karakterler pek çok kez hayatta kalmak ya da kişiliklerini korumak için derin bir mücadeleye girmek zorunda kalırlar. Oyunlarında genelde insanların gündelik konuşmalarının çözümlemesini yapar, İnsanlar üzerindeki baskıyı işler. İlk eserlerinde işçi sınıfına mensup insanların içinde bulundukları olumsuz koşullara, maddi zorluklara ve bunun ruhlarına yansımasına ve onların hayal kırıklıklarına değinmiştir.
Pinter'ın oyunları soyadına atıfla 'Pinteresque' denilen kendine özgü bir tarz yarattı. Oyunlarında sessizliği, gizemi ve kısa konuşmaları kullanarak bir gerilim ve tehdit havası oluşturuyordu. Erotik fanteziler, takıntılar, kıskançlık ve nefretten örülü diyaloglar kuruyordu.
Pinter oyun yazarlığı yanında birçok tiyatro oyunu yönetti ve film senaryosu yazdı. Bazı edebi eserleri sinemaya uyarladı. 'Hizmetçi,' 'Kaza,' 'Arabulucu' adlı filmlerin senaryosunu yazdı. John Fowles'un 'Fransız Teğmenin Karısı' adlı romanını ve kendi yazdığı 'İhanet'i sinemaya uyarladı.
Nobel Edebiyat Ödülü'nü alana kadar birçok ödülün sahibi oldu. On dört üniversiteden onur derecesi aldı.

Pinter çağının sorunlarına karşı duyarsız bir yazar olmadı. Edebi ürünleriyle olsun, konuşmalarıyla olsun politikanın içinde oldu. Devlet iktidarının kötüye kullanılmasına karşı çıktı. İnsan hakları ve demokrasiyi siyasi düşüncesinin temeline yerleştirdi.
Şili Devlet Başkanı Allande’nin 1973 yılında devrilmesinden ilk büyük eylemini gerçekleştiren Pinter, insan hakları konusunda aktif bir kişilik olarak bilinmesine karşın, fikirleri genelde tartışma konusu oldu.
2002'de İngiltere'nin Amerika ile ortak olmasından utanç duyduğunu belirtti. İngiltere ve Amerika'nın Irak işgalini eleştirdi. Aynı yıl, savaş karşıtı şiirlerden oluşan bir kitap yayımladı. Pinter'in bu şiir kitabı da ödül aldı. 2004'te İngiltere Başbakanı Tony Blair'e karşı başlatılan kampanyada yer aldı.
Şubat 2005 tarihinde oyun yazarı olarak kariyerini sonlandırdığını açıklayarak bütün enerjisini siyasete vereceğini açıklayarak “29 yıldır oyun yazıyorum. Bu yetmez mi?” demişti.

Pinter iki defa evlendi. Şimdiki eşi, roman ve tarih yazarı Lady Antonia Fraser. Pinter'in en büyük hobisi kriket oynamak. İngiltere'deki bir kriket kulübünün başkanı. İki yıldır gırtlak kanseri. Fakat tedavisinin başarılı geçtiği bildiriliyor.

ESERLERİ
Oyunları:
THE ROOM (1957); THE BIRTHDAY PARTY (1957); THE DUMB WAITER (1957); A SLIGHT ACHE (1958); THE HOTHOUSE (1958); THE CARETAKER (1959); SKETCHES: The Black and White; Trouble in the Works (1959); Last to Go; Request Stop; Special Offer (1960); That’s Your Trouble; That’s All; Interview(1964); A NIGHT OUT (1959); NIGHT SCHOOL (1960); THE DWARFS (1960); THE COLLECTION (1961); THE LOVER (1962); TEA PARTY (1964); THE HOMECOMING (1964); THE BASEMENT (1966); LANDSCAPE (1967); SILENCE (1968); SKETCH Night (1969); OLD TIMES (1970); MONOLOGUE (1972); NO MAN’S LAND (1974); BETRAYAL (1978); FAMILY VOICES (1980); and with VICTORIA STATION and A KIND OF ALASKA under the title OTHER PLACES (1982); SKETCH Precisely (1983); ONE FOR THE ROAD (1984); MOUNTAIN LANGUAGE (1988); THE NEW WORLD ORDER (1991); PARTY TIME (1991); MOONLIGHT (1993); ASHES TO ASHES (1996); CELEBRATION (1999); SKETCH Press Conference (2002)

Senaryoları:
THE CARETAKER (1962); THE PUMPKIN EATER (1963); THE SERVANT (1963); THE QUILLER MEMORANDUM (1965); ACCIDENT (1966); THE BIRTHDAY PARTY (1967); THE GO-BETWEEN (1969); THE HOMECOMING (1969); LANGRISHE GO DOWN (19701978’de TV için adapte edildi; A LA RECHERCHE DU TEMPS PERDU (1972) filme çekilmedi; THE LAST TYCOON(1974); THE FRENCH LIEUTENANT’S WOMAN (1980); BETRAYAL (1981); VICTORY (1982) filme çekilmedi; TURTLE DIARY (1984); THE HANDMAID’S TALE (1987); REUNION (1988); THE HEAT OF THE DAY (1988); THE COMFORT OF STRANGERS (1989); THE TRIAL (1989); THE DREAMING CHILD (1997) filme çekilmedi; THE TRAGEDY OF KING LEAR (2000) filme çekilmedi.

Yönettiği oyunları
THE COLLECTION (Peter Hall ile) (1962); THE LOVER and THE DWARFS (1963); THE BIRTHDAY PARTY (1964); Robert Shaw’un THE MAN IN THE GLASS BOOTH Londra (1967) ve New York (1968); James Joyce’un EXILES (1970); Simon Gray ‘in BUTLEY (1971); John Hopkin’in NEXT OF KIN (1974); Simon Gray ‘in OTHERWISE ENGAGED Londra (1975) ve New York (1977); William Archibald’ın THE INNOCENTS New York (1976); Noel Coward’un BLITHE SPIRIT (1976); Simon Gray ‘in THE REAR COLUMN (1978); Simon Gray ‘in CLOSE OF PLAY (1979); THE HOTHOUSE (1980); Simon Gray ‘in QUARTERMAINE’S TERMS (1981); Robert East’in INCIDENT AT TULSE HILL (1981); Jean Giraudoux’nun THE TROJAN WAR WILL NOT TAKE PLACE (1983); Simon Gray ‘un THE COMMON PURSUIT (1984); ONE FOR THE ROAD (1984); Tennessee Williams’ın SWEET BIRD OF YOUTH (1985); Donald Freed’in CIRCE AND BRAVO (1986); Jane Stanton Hitchcock’un VANILLA (1990); PARTY TIME and MOUNTAIN LANGUAGE (1991); THE NEW WORLD ORDER (1991); David Mamet’nin OLEANNA (1993); LANDSCAPE (1994); Ronald Harwood ‘un TAKING SIDES (1995); Reginald Rose’un TWELVE ANGRY MEN (1996); ASHES TO ASHES 1996; Simon Gray ‘in LIFE SUPPORT 1997; ASHES TO ASHES İtalya (1997); ASHES TO ASHES Fransa (1998); Simon Gray ‘in THE LATE MIDDLE CLASSES (1999); CELEBRATION and THE ROOM (2000); NO MAN’S LAND (2001); Simon Gray ‘in THE OLD MASTERS (2004)

Filmler
BUTLEY (1974

Kaynakça : Devlet Tiyatroları Resmi Sitesi
Son düzenleyen descartes; 19 Temmuz 2006 12:28 Sebep: Düzeltme
MaTTo - avatarı
MaTTo
Ziyaretçi
19 Eylül 2006       Mesaj #23
MaTTo - avatarı
Ziyaretçi

BİYOGRAFİSİ

sagustsolalt
portre
1904 - 1983

26 Mayıs 1904'te, Perşembe günü sabaha karşı, İstanbul'da büyük bir
konakta doğdu.

Kayıtlı bir şecereyle, Alâüddevle devrinin Şeyhülislâmı Mevlâna Bektût Hazretlerine dayanan ve Osmanoğullarından daha eski bir familya olan Dülkadiroğullarına bağlı "Kısakürekler" soyuna mensuptur.
Babası, Mekteb-i Hukuk mezunu, Bursa'da âzâ mülazımlığı, Gebze savcılığı ve kısa ömrünün son senelerinde Kadıköy hakimliği görevlerinde bulunmuş, gayet enteresan ve alakaya değer bir insan olan Abdülbâki Fazıl Bey (öl. 29 Kasım 1920); annesi, Girit muhacirlerinden bir ailenin kızı, kayıtsız şartsız teslimiyet örneği, derin ve fedakâr bir müslüman-Türk kadını Mediha hanımdır. (öl. 10 Haziran 1977)

sagalt
serpilgunes - avatarı
serpilgunes
Ziyaretçi
16 Nisan 2010       Mesaj #24
serpilgunes - avatarı
Ziyaretçi
26252 109684539067488 100000778272857 72752 7004992 s

Şair Mustafa Hebip 1990 Yılında Giresunun Görele ilçesinde doğmuştur.
çok ufak yaşta şiirler yazmaya başlamıştır. amatör olarak yazdığı şiirlerini arkadaşlarının ısrarı üzerine internet ortamında yayınlamaya başlamış ve kısa süre içerisinde binlerce insanı kendine hayran bırakan yazılarıyla genç şair geleceğin üstadlarından olabileceğini kanıtlamıştır. . son yıllarda birçok eseri radyo ve internet ortamında yayınlanmaktadır.
ilk eseri olan ''Bir İhanetin Sancısı'' adlı kitabıdır.
2009-2010 yılında katıldığı birçok yarışmadan derece almıştır.


başlıca şiirleri ;

Benim En Büyük Şiirim Sensin Çiçeğim,
Ayrılık Kaçtı Gözüme,
Ölümü Tadınca Bedenim,bendeki Seni Alabılırsın,
Gidiyormusun,
Son Hediye Ihanet,
Yinede Bir Yanım Hep Mecbur Yaşayacak Sana,
Hoşçakal Kandığım Son Yalanım,
Bir Kıza Aşık Oldum,
Kanayan Gözlerimi Yitirdim Ben,
Içimde Çatışmalar Çıktı Bu Akşam,
Onuda Sevdin Mi?
Son düzenleyen serpilgunes; 16 Nisan 2010 20:05 Sebep: hata
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ocak 2011       Mesaj #25
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN

2 Ocak 1852’de İstanbul’da doğdu. Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın torunu, tanınmış tarihçi ve Tahran Büyükelçisi Hayrullah Bey'in oğlu. Kısa süre Rumelihisar Rüşdiyesi’ne devam etti. Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler aldı. 1862’de 10 yaşındayken ağabeyi ile birlikte Paris’e babasının yanına gitti. Bir süre Paris'te eğitim gördükten sonra 1864'te İstanbul'a döndü. Yaşının küçüklüğüne rağmen Bab-ı Ali’de tercüme odasına katip olarak girdi. Bir yıl sonra Tahran Büyükelçiliği’ne atanan babasıyla birlikte İran’a gitti. Farsça öğrendi. Babasının 1867’de ölümü üzerine İstanbul’a döndü. Maliye Mühimme Kalemi’ne girdi. Şûra-yı Devlet ve Sadaret kalemleri'nde çalıştı. 1871'de Fatma Hanım'la evlendi. 1928’de İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’da. Şiire 1870'lerde başladı. Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçıları arasında yer aldı. Yurtdışı görevleri nedeniyle Batı edebiyatçılarını yakından tanıdı, onların etkisinde kaldı. Divan edebiyatı nazım birimlerinin dışına çıkmayı denedi. Dize ve uyak düzeninde değişiklikler yaptı. Divan şiiri konularının dışına çıkmayı denedi. Şiirlerine günlük yaşamı, doğa ve insan ilişkilerini konu aldı. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Manzum tiyatro oyunları da kaleme aldı. Ancak bunlar sahnelenmekten çok okunması amacıyla yazılmış oyunlardı. Yaşadığı dönemde Türk edebiyatının en büyük şairi sayıldı ve "Şair-i Âzam" ya da "Dahi-i Âzam" unvanı verildi.




ABDÜLKADİR BUDAK

1952 yılında Sivas’ın Hafik ilçesinde doğdu. Lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Kayseri’de devlet memuru olarak çalıştı, emekliye ayrıldı. Artık yaşamını Ankara’da sürdürüyor. 1970’li yıllardan itibaren adını duyuran şairlerimizdendir.




ABDÜLKADİR BULUT


1943 yılında İçel’in Anamur ilçesine bağlı Akine köyünde doğdu. Akşehir İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. İçel’in ilçelerinde öğretmenlik yaptı. 1985 yılında bir trafik kazasında yaşamını yitirdi. Şiirleri 1960’tan itibaren dergilerde yayımlanmaya başlandı. Asıl kimliğini 1970’li yıllardan sonra yazdığı şiirleriyle kazandı. Genç şiir kuşağımızın önde gelen isimleri arasındadır.


ADNAN AZAR




1956'da Rize’de doğdu. Türk Eğitim Derneği Kayseri Koleji’ni ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nü bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde bir süre Sosyal Bilimler okudu. İstanbul 24 Saat (1991), Batık Aşklar Müzesi (Altın Koza En İyi Kurgu Ödülü, 1995) adlı sinema filmleriyle, kimi TV dizilerinin yönetmenliğini üstlendi. Şiirleri, 1976 yılından başlayarak çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinde yayınlandı. Şiirin yanısıra, bir bölümü Adam Öykü dergisinde Uçurumlar üst-başlığıyla yayımlanmış kısa öyküleri ve senaryo çalışmaları da var. Kökleri Orhan Veli'ye kadar uzanan duru, yalın bir söyleyişle yalın şiirler yazdı.



ADNAN ÖZER




1957'de Tekirdağ’ın Gazioğlu köyünde doğdu. Liseyi Batman’da bitirdi. 1979’dan beri İstanbul’da yayıncılık yapıyor. Tekirdağ yöresinin halk söylenceleri, türkü ve tekerlemelerine modern şiir yöntemleriyle yaklaştı. Neruda, Paz ve Pesao’nun şiirlerini dilimize çevirdi.



AFŞAR TİMUÇİN




1939'da Manisa’nın Akhisar ilçesinde dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğrenim görürken 1967'de Kanada’ya gitti. Montreal üniversitesinin felsefe bölümünden mezun oldu. Yurda dönüşünde Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Fransızca okutmanlığına başladı. Aynı üniversite de doktorasını verdi. 1992’de profesörlüğe yükseldi. İstanbul’da Kavram Yayınları'nın ve üç aylık Felsefe Dergisinin (ilk sayı Ekim-Aralık 1977) sahip ve yönetmenliğini yaptı. Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda öğretim üyesi. Yazı alanında adını 1956'da Vatan gazetesinde yayınlanan "Heykel" adlı öyküsüyle duyurdu. Şiirleri ve yazıları Yelken, Ataç, Papirüs, Yeni Edebiyat, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar, Milliyet Sanat, Yazko Edebiyat gibi dergilerde yayınlandı. Toplumcu dünya görüşüne bağlı, öz ve biçim bakımından bütünleşmiş bir şiir anlayışı geliştirmeye çalıştı.





AHMED ARİF




1927'de Diyarbakır’da doğdu, 2 Haziran 1991'de Ankara’da yaşamını yitirdi. Ortaöğrenimini Diyarbakır Lisesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisiyken 1950’de Türk Ceza Yasası’nın 141. maddesine aykırı davranmak suçlamasıyla tutuklandı. 1952’de gizli örgüt kurma iddiasıyla yine tutuklandı. 2 yıl hepsi hüküm giydi. Cezaevi günleri sona erince Ankara'ya yerleşti. Bir süre plan kopya teknisyeni olarak çalıştı. Ankara’daki gazeteler ve dergilerde teknik işlerle uğraşarak yaşamını kazandı. Gazetecilikten emekliye ayrıldı. İlk şiiri "Millet" dergisinde yayınlandı. Asıl sanatını ve kişiliğini 1948-1954 arasında Yeryüzü, Beraber, Seçilmiş Hikayeler, Yeni Ufuklar, Kaynak dergilerinde yayınlanan şiirleriyle ortaya koydu. Ardından uzun bir suskunluk dönemine girdi. 1968'de tek kitabı olan "Hasretinden Prangalar Eskittim" yayınlanınca, çok büyük bir yankı uyandırdı. Kitap yayınlanmasından sonraki 12 yılda 18 baskı yaptı.



AHMET ADA


1947'de Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Ceyhan Lisesi’nde okurken öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çeşitli işlerde çalıştı. Kayseri’de devlet memurluğu yaptı. Yazın yaşamına 1970’te başladı. Şiir ve yazıları Hakimiyet Sanat, Saçak, Dönemeç, Somut gibi dergilerde yayınlandı. İlk şiirlerinde İkinci Yeni akımından etkilendi. Daha sonra Ahmet Arif ve Nihat Behram'ın doğa betimcilikleri ve ses tonlarından esintiler taşıyan şiirler yazdı. Yöresel öğelerle bezeli, lirik, yumuşak şiirleriyle günümüz toplumcu gerçekçi şairlerinin başarılı bir temsilcisi.




AHMET ERHAN





1958'de Ankara’da doğdu. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları Akdeniz’in çeşitli kentlerinde geçti. İlk ve orta öğrenimini de bu kentlerdeki okullarda tamamladı. Ankara’ya gelip bir akşam lisesinde eğitim yaptı. Kitapçılık, yayıncılık gibi çeşitli işlerde çalıştı. Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Militan Dergisi'nde topluca yayınlanan şiirleri ile dikat çekti. Şiirimizin lirzm zenlikliklerini, özellikle 1960 sonrası yeni toplum şiirini çeşitli öğeleriyle kaynaştırarak kendisine özgü bir sese ulaştı. Şiirleri sanatsal değerinin yanısıra ülkede genç insanın yaşadığı dramın bir güncesi olarak da önem taşır. Söylemindeki karamsarlığının gerisinde direnin bir yaşama sevinci etkilidir.



AHMET GÜNTAN


1955’te İzmir’de doğdu. Güzelyalı Müdafaa-i Hukuk İlkokulu, İzmir Bornova Maarif Koleji ve ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Mimarlık ve reklamcılık yaptı. İlk şiiri Birikim dergisinde yayımlandı. Aynı yıllarda Yeni İnsan dergisinde müzik yazıları yazdı. Daha sonraları Defter dergisinde şiir ve yazıları yayınlandı.





AHMET HAMDİ TANPINAR




23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. 24 Ocak 1962’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. Kadı Hüseyin Fikri Efendi'nin oğlu. Baytar Mektebi'ni bırakarak girdiği Darülfünun-ı Osmani'nin (Bugünkü İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’nden 1923’te mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara'daki liselerde öğretmenlik yaptı. Gazi Terbiye Enstitüsü'nde (Gazi Eğitim Enstitüsü) edebiyat dersleri verdi. 1933'ten sonra İstanbul'da Kadıköy Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat tarihi ve estetik dersleri verdi. 1939'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde yeni kurulan Türk Edebiyatı Kürsüsü profesörlüğüne getirildi. 1942 ara seçimlerinde CHP'den Maraş Milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi, üniversitedeki görevinden ayrıldı. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisinde tekrar derse girmeye başladı. 1949'da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne döndü. Adını ilk kez "Altın Kitap" dergisinde yayınlanan "Musul Akşamları" şiiriyle duyurdu. Dergah, Milli Mecmua, Hayat, Görüş, Ülkü, Varlık, Oluş, Kültür Haftası ve Aile dergilerinde şiirleri yayınlandı. Hece vezniyle yazdığı bu ilk şiirler, imge zenginliklikleri ve müzikal nitelikleriyle dikkat çeker. Edebiyat Fakültesi'nde öğrencisi olduğu Yahya Kemal Beyatlı'dan çok etkilendi. Ama ilk eserlerinde Yahya Kemal'den çok Ahmet Haşim izleri görülür.




AHMET HAŞİM




1884’te Bağdat’ta doğdu, 1933’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey’in oğlu. Çocukluğu Bağdat’ta geçti. 12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul’a geldi. Mektebe-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) yatılı okudu. Tevfik Fikret ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu'nun öğrencisiydi. 1907'de mezun oldu. Bir süre Reji İdaresi'nde çalıştı. Bir yandan da Hukuk Mektebi'ne devam etmeye başladı. İzmir Sultanisi Fransızca öğretmenliğine atandı. Hukuk eğitimini bırakıp İzmir'e gitti. 1912-1914 arasında Maliye Nezareti'nde çevirmenlik yaptı. 1. Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale ve İzmir'de yedeksubay olarak geçirdi. Mütareke'den sonra İstanbul'a döndü. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde estetik ve mitoloji öğretmenliği yaptı. Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi'nde Fransızca dersleri verdi. Düyun-u Umumiye İdaresi'nde, Osmanlı Bankası'nda çalıştı. Akşam ve İkdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1928'de böbrek rahaksızlığının tedavisi için yurtdışına gitti ama iyileşemeden döndü. Şiire lise öğrenciliği yıllarında başladı. İlk şiirlerinde Abdülhak Hamid, Cenap Şahabettin, özellikle de Tevfik Fikret etkileri görülür.







AHMET KUTSİ TECER



1901'de Kudüs’te doğdu, 1967’de İstanbul’da yaşamını yitirdi. 1929'da İstanbul Darülfünun'u (üniversitesi) Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdi. Bir süre Sivas ve Ankara'da edebiyat öğretmenliği yaptı. Sivas Milli Eğitim Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğrenim Müdürlüğü, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu. 1939'da Seyhan (Adana), 1943'te Urfa milletvekili seçildi. 1947'de Ankara Devlet Konservatuvarı Müdürlüğü'ne atandı. 1949'da Paris'e kültür ateşeliği ve öğrenci müfettişliği göreviyle gönderildi. 1950’de UNESCO Merkez Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Yurda döndükten sonra Galatasaray Lisesi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi ve Belediye Konservatuvarı'nda dersler verdi. Bu görevi ölümüne kadar sürdürdü. Hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiirleri 1921-1925 arasında "Dergah" ve "Milli Mecmua" gibi dergilerde yayınlandı. Varlık, Oluş, Yücel, Türk Düşüncesi, Türk Dili ve bir ara kendisinin yönettiği "Ülkü" dergisindeki şiirleriyle tanındı. Hece ölçüsünde yeni olanaklar aradığı şiirinde zaman zaman lirik bir dille kişisel duygularını aktardı.




AHMET MUHİP DIRANAS




1908'de İstanbul’da doğdu (Bazı kaynaklara göre 1904 Sinop). 21 Haziran 1980'de Ankara’da yaşamını yitirdi, Sinop’ta gömüldü. İlkokulu Sinop'ta okudu. Ankara'ya gelerek, öğretmenleri arasında Faruk Nafiz Çamlıbel ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın da bulunduğu Ankara Erkek Lisesi’nden 1930'da mezun oldu. 1930-1935 arasında Ankara'da Hakimiyet-i Milliye gazetesinde çalıştı. Anadolu Ajansı, Türkiye İş Bankası yönetim kurulu üyeliği, Devlet Tiyatrosu Edebi Kurul Başkanlığı gibi üst düzey bürokratik görevler yaptı. İlk şiiri "Bir Kadına" 1926'da "Muhip Atalay" imzasıyla Milli Mecmua'da yayınlandı. Servet-i Fünun, Varlık, Çığır, Ataç, Yücel, Oluş, Ülkü, Şadırvan, Yeni Lisan, Hisar dergilerinde yayınlanan şiirleriyle Cumhuriyet döneminin etkin şairleri arasına girdi. Hecenin Beş Şairi ile Garip Akımı arasında yer alır. İlk şiirlerindeki Baudelaire etkisinden sıyrılarak dil ve üsluba ağırlık verdi. Şiiri plastik bir söz bütünü haline getirene kadar yoğuran bir şair oldu. "Olvido", "Kar", "Fahriye Abla" bu oluşumun önemli ve yıllardır unutulmayan örnekleri. Dıranas, Orhan Veli ve arkadaşlarının çıkışından sonra unutulmaya başlanan hece şairleri arasında geçerliliğini yitirmeyen, bir süre sonra da yeniden yüceltilen tek şairdir.





AHMET NADİR CANER



1925’te İçel’in Tarsus ilçesinde doğdu. Lise öğretiminden sonra İstanbul, Tarsus ve Silifke’de basımevi işletti. Gazete ve dergiler çıkardı. Birkaç yıl Özgörü adlı bir edebiyat dergisi yayımladı. Daha sonra Ankara ve İstanbul’da gazetecilik yaptı. Yazı işlerinde çalıştı. Gazete yönetiminde görev aldı. 1972’de Türk Dil Kurumu’nun "Basın Dil Ödülü"nü kazandı. "Basın Onur Kartı" sahibi Caner, 19 Şubat 1977’de İstanbul’da yaşamını yitirdi.




AHMET NECDET




1933 yılında Bursa İnegöl’de doğdu. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nü bitirdi. Anadolu’nun çeşitli kentlerinde öğretmenlik yaptı. Ardından akademik alana yöneldi. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü’nde profesörlüğe yükseldi. Öğretmen ve öğretim üyesi olarak binlerce öğrenci yetiştirdi. Ege Üniversitesi’nde Beşeri ve İktidası Coğrafya Profesörü iken emekliye ayrıldı. Bilimsel çalışmalarının yanısıra şiirle de ilgilendi, çeviriler yaptı. Başlangıçta alışılagelmiş biçimler ve söyleyişlerle romantizmin ağır bastığı şiirler yazdı. Attilâ İlhan-Cemal Süreyya etkisiyle modern şiire yöneldi. Son dönemde özellikle gazel türünde özgün, başarılı şiirler yazdı.




AHMET OKTAY




21 Ocak 1933’te Ankara’da doğdu. Öğrenimini lisede yarım bırakarak çalışmaya başladı. Ankara'da İstatistik Genel Müdürlüğü'nde (bugünkü DİE) görev yaptı. 1961'de Yeni İstanbul gazetesinin Ankara bürosunda "parlamento muhabiri" olarak profesyonel gazeteciliğe başladı. Ankara Ekspres, İktisat ve Piyasa, Vatan gibi gazetelerde muhabir olarak çalıştı. 1975’te İstanbul Radyosu'na geçti. Siyasal iktidar değişince TRT’den istifa ederek önce Akajans, ardından da Dünya gazetesi haber müdürlüğü görevlerini yürüttü. 1978’de yeniden TRT’ye döndü. 1982’de emekliye ayrıldı. Daha sonra Milliyet gazetesine geçti. 1993'te yazıişleri müdürlerinden biri olduğu Milliyet’ten de ayrıldı. Yazmaya ortaokul sıralarında başladı. İlk şiirleri, 1949-1950 arasında "Gerçek" dergisinde yayınlandı. İlk yazısı 1950'de "Güney" dergisinde çıktı. "Dişi Kurt" adlı oyunu 1974'te Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahnelendi. 1950'lerde yazdığı şiirlerde Ahmed Arif'ten etkilendiği gözlenirken, 1960'lardan sonra toplumsal gerçekçi bir yaklaşımla İkinci Yeni'ye yöneldi. Zengin sözcük dağarcığını destansı bir söyleyişle ustaca değerlendirdi. Şiirinin olgunluk döneminde biçim gösterilerine kaçmadan yalın bir teknikle yazdı.






AHMET TELLİ



1946’da Çankırı’nın Eskipazar ilçesinde doğdu. Hasanoğlan ve Pazarören öğretmen okullarında eğitim gördü. Bir dönem köy öğretmenliği yaptı. Ardından Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Anadolu’da çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. 12 Eylül’den sonra uzunca bir süre tutuklu kaldı. 1960 sonrası toplumcu gerçekçi şiirimizin ikinci kuşağında yer alan özgün şairlerden. İsmet Özel'den sözcük seçimi ve ses tonu bakımından etkilendi. Romantik ve başkaldırıcı şiiriyle bir yandan da Attilâ İlhan'a yakın durduğu söylenebilir.




A. KADİR



Asıl adı İbrahim Abdülkadir Meriçboyu. 1917'de İstanbul’da doğdu, 1985'te yine İstanbul’da öldü. İlk şiirleri 1930'da "Ali Karasu" imzasıyla yayınlandı. Başlangıçta Faruk Nafiz Çamlıbel ile Necip Fazıl etkisinde şiirler yazdı. Ankara Cezaevi'nde Nazım Hikmet’le kalınca şiir ve dünya görüşünde önemli değişikler oldu. Ses ve Yeni Edebiyat dergilerinde yayınlanan şiirlerinde Nâzım Hikmet etkisi açıkça bellidir. Yurt sevgisini dile getiren ilk kitabı "Tebliğ"de bir yandan savaşa karşı çıkarken bir yandan da yoksul Türk insanını gerçekçi bir bakışla yansıttı. Bireysel dramı toplumsal sorunların birlikteliği içinde ele aldı. Olgunluk dönemi şiirlerinde konuşma diline yakın bir dil kullandı, türküler, halk şiiri ve gelenekleri motiflerinden yararlandı. Savaş, yoksulluk, sürgünlük, hapislik acılarını yaşayan insanın duygularını, iyiye, doğruya, eşitliğe olan özlemini yalınlık, gerçeklik ve lirizmle yansıttı. Çarpıcı bitişler, yinelemeler, iç uyaklar ve ses uyumları belli başlı şiirsel biçimleri. 1940'lı yılların toplumsal gerçekçi şiirinin ortak temaları ve biçimleriyle, Orhan Veli kuşağının bazı söyleyiş özelliklerini kaynaştırarak sentezci bir şiire ulaştı.



AKGÜN AKOVA





1962'de Sakarya Akyazı’da doğdu. Lise öğrenimini Gebze’de, üniversite eğitimini Hacettepe Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nü bitirdi. İlk şiiri 1984'te Milliyet Sanat Dergisi’nde yayınlandı. Ardından peşpeşe şiir kitapları geldi. Bazı şiirleri İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca ve Boşnakça’ya çevrildi. Ataol Behramoğlu, onun şiiri için, "1980’li yıllara özgü külhani bir edanın özgün, başarılı sentezi. Neredeyse her dizeden taşan dizginsiz bir yaşama sevinci, gençlik ve enerji dolu şiirler" değerlendirmesini yapıyor.





ALÂATTİN SOYKAN




1943 yılında Kırklareli’nin Pınarhisar ilçesine bağlı Kurudere köyünde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Kur’an kursuna devam etti. Hâfız oldu. Ortaokulu Lüleburgaz’da dışardan bitirdi. Çeşitli memuriyetlerde bulundu. 1981’de malulen emekliye ayrıldı. Şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı. Bazı şiirleriyle ödüller de aldı.






ALİ PÜSKÜLLÜOĞLU




1935'te Adana-Kadirli’de doğdu. İlk ve orta okulu Kadirli’de okudu. Mersin Lisesi’nde sürdürdüğü öğrenimini, sağlığı nedeniyle yarıda bırakarak çeşitli işlerde çalıştı. Avukat yazmanlığı, gazetecilik, kitabevi yöneticiliği yaptı. Türk Dil Kurumu’nun Yayın ve Tanıtma Kolu’nda uzman olarak çalıştı. 1982'de emekli oldu. Emekliliğinden sonra İstanbul'a yerleşti. Radyo için çeşitli programlar hazırladı. İstanbul'da "Çevre" yayınevini kurdu. "Yusufçuk" adlı şiir dergisini çıkardı. Sözlükler ve ansiklopediler yayınladı. Türk edebiyatının çalışkan şairleri arasında. Ülkü Tamer, Turgut Uyar ve Edip Cansever şiirlerine benzer özellikler taşıyan ilk şiirleriyle İkinci Yeni şiirinin ölçülü, dengeli bir şairi olarak göründü. 1970 sonrasında tümüyle yeni bir şiire yöneldi. 1970 sonrasının toplumsal olgu ve olaylarını ele alan bu şiir, bir halk türküsü yalınlığı kazandı. Şiirlerinde yer yer Behçet Necatigil'in "kırık dize" yapısını da uyguladı.









ALİ YÜCE




1928'de Hatay’ın Yayladağ ilçesi Hisarcık köyünde doğdu. 1951'de Düziçi Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Anadolu’nun çeşitli köylerinde ilkokul öğretmenliği yaptı. 1961'de yeterlik sınavlarını dışardan vererek Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü’nden diploma aldı. Çeşitli liselerde İngilizce öğretmenliğiyle eğitim alanındaki hizmetini sürdürdü. İlk şiiri 1956’da Yücel dergisinde yayınlandı. Daha sonraki şiirleri Yeditepe, Türk Dili, Soyut, Sanat Rehberi dergilerinde çıktı. İlk şiirlerinde İkinci Yeni'ye başarısız öykünmeler görülür. Özellikle Edip Cansever etkisindeki bu şiirde, benzeşme, niteleme, tamlama bolluğu, aşırı soyutlamalar ve dil oyunları, aşırı bir konuşkanlık etkin. Olgunluk dönemi şiirlerinde ise Metin Eloğlu ve Can Yücel şiirinin bazı özellikleri dikkat çeker. Sözcüklerin yan yana dizilmesiyle izlenimler yaratma diye tanımlanabilecek ilginç bir teknik kullanır. İlginç ritimler, konuşma dili ve sesleniş özellikleri kullanarak şiirini geliştirdi. Yaşadığı çevreyi, toplumsal sorunları yansıtan, yer yer taşlamaya yönelen, yergi ve eleştirinin ağır bastığı toplumcu şiirleriyle tanındı.







ARİF DAMAR





23 Temmuz 1925'te Çanakkale'nin Gelibolu ilçesi Karainebey köyünde doğdu. İlkokulu Çanakkale’de, ortaokulu İstanbul’da bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi’nde 2 yıl öğrenim gördü. İstanbul'da çeşitli işlerde çalıştıktan sonra 1944’te Ankara’ya taşındı. Atatürk Orman Çiftliği'nde memur olarak çalıştı. 1950'de İstanbul'a döndü. Mahmutpaşa'da işportacılık yaptı. 5 Aralık 1951’de TKP davasından tutuklandı. 2 yıl cezaevinde kaldı, delil yetersizliğinden beraat etti. Toplumsal gerçekçi anlayışta şiir yazan genç şairlerden biri olarak belirdi. Kavgacı ama barışçıl ve insancıl yanı ağır basan, dil ögelerini ve biçim kaygısını elden bırakmayan bir şiir kurmaya yöneldi. "Yeryüzü" dergisinde bu çabanın başarılı şiir örnekleri yayınlandı. "Arif Barikat" takma ismini kullandığı bu dönem şiirlerini 1956'da "Günden Güne" adlı kitabında topladı. Kitap basıldıktan 5 ay sonra toplatıldı ama beraat etti. Sonraları İkinci Yeni şairlerinin yanında, imgeye ağırlık veren, biçim ve dil araştırmalarına girmiş bir şair olarak göründü. Bu yönüyle 1940 kuşağı adıyla anılan şair arkadaşlarından ayrılır. 1956 sonrası şiirlerinde ise geçirdiği her iki dönemin ortak özellikleri dikkat çeker. "Arif Hüsnü", "Ece Ovalı" takma isimlerini de kullandı, düzyazılarında şiirle ilgili düşüncelerini anlattı.




ARİF NİHAT ASYA



7 Şubat 1904'te İstanbul Çatalca’da doğdu, 5 Ocak 1975'te Ankara’da yaşamını yitirdi. İstanbul Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Adana, Malatya, Edirne, Tarsus, Ankara ve Kıbrıs'taki liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1950-1954 arasında Seyhan (Adana) milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Milletvekilliğinden sonra tekrar öğrtemenliğe döndü. Ankara Gazi Lisesi edebiyat öğretmeni iken 1962'de emekliye ayrıldı. İstanbul'a döndü. Yeni İstanbul ve Babıli’de Sabah gazetelerinde yazılar yazdı. Aruzla başladığı şiirde rubailer, gazeller yazdı. Özellikle rubailere büyük önem verdi. Rubailerden oluşan 5 ayrı kitap yayınladı. Daha sonra hece veziyle ve serbest vezinli şiirler de yazdı. Ulusçu şiirleriyle dikat çekti. Yurdun güzelliklerini, doğasını anlatan, kimi zaman yergici ama Türklüğü yücelten şiirleriyle bilinir.






ARKADAŞ ZEKAİ ÖZGER





1948 yılında Bursa’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. TRT'nin Ankara bürolarında çalıştı. 1970 öncesinde okulunun polislerce basıldığı bir gün, çıkan olaylarda başına ağır darbeler aldı. Aradan yıllar geçtikten sonra 5 Mayıs 1973’te sokakta ölü bulundu. Beyin kanamasından öldüğü belirlendi. Arkadaşları, ölümünü okulun basılması sırasında başına aldığı ağır darbelere bağladılar. Dergi ve gazetelerde yayınlanan şiirleri ölümünden sonra "Şiirler" adlı bir kitapta toplandı (1974). Daha sonra aynı kitap "Sevdadır" adıyla Mayıs yayınlarınca Mart 1988’de yayınlandı. Şiir yazdığı yıllardaki üniversite ortamının da etkisiyle ölüm konusunu sık sık işledi.









ASAF HALET ÇELEBİ




29 Aralık 1907’de İstanbul’da doğdu. 15 Ekim 1958’de yine İstanbul’da öldü. Dahiliye Nezareti memurlarından Mehmet Sait Halet Bey'in oğlu. Galatasaray Lisesi’nde 8 yıl eğitim gördü. Kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğrenim gördü. Adliye Meslek Mektebi’nden mezun oldu. Üsküdar Adliyesi Ceza Mahkemesi zabıt katipliği yaptı. Osmanlı Bankası, Devlet Deniz Yolları İşletmesi'nde çalıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü kitaplığında görevliyken yaşamını yitirdi. Gençlik yıllarında divan edebiyatından etkilendi. Gazeller ve rubailer yazdı. 1937'den sonra serbest ölçü kullanmaya ve Batı şiirinin tekniklerine yönelmeye başladı. Şiirlerinde dinlerden, ideolojilerden, toplumsal olaylardan çok Anadolu-İran-Hindistan çizgisi üzerinde uzanan bir yaşamın görünümlerini sesler aracılığıyla dile getirdi.









ATAOL BEHRAMOĞLU



13 Nisan 1942’de İstanbul Çatalca’da doğdu. İlköğrenimini Kars ve Çankırı'da yaptı. 1966'de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. 1970'te İsmet Özel’le birlikte "Halkın Dostları" dergisini çıkardı. Aynı yıl İngiltere'ye, daha sonra Fransa'ya gitti. Paris'te gece kulübü bekçiliği, otel katipliği, öğretmenlik yaptı. 1972'de Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Sovyet edebiyatı üzerine inceleme yaptı. 1974'te Türkiye'ye döndü. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda dramaturg olarak çalıştı. 1975'te kardeşi Nihat Behram’la birlikte "Militan" dergisini kurdu. "Sanat Emeği" dergisinin kurucuları arasında yer aldı. İlk şiirleri "Ataol Gürus" takma adıyla Yeni Çankırı, Yeşil Ilgaz, Çağrı gibi yerel gazete ve dergilerde yayınlandı. Yükseköğrenimi sırasında Yapraklar, Dost, Evrim, Ataç gibi dergilerde çıkan şiirleriyle dikkat çekti. Bu dönemin şiirlerini biraraya getiren ilk şiir kitabı "Bir Ermeni General" 1965'te basıldı. Gençlik dönemi şiirlerinde Orhan Veli, Attilâ İlhan ve İkinci Yeni şiirinin ortak özellikleri etkin. Gerçek şiir kimliği 1965-1971 arasında Papirüs, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi ve Halkın Dostları'nda çıkan şiirleriyle oluştu. Bu şiirlerde toplumcu, etkin bir edebiyat anlayışının örnekleri yer aldı. Toplumcu gerçekçi şiir ilkelelerine yöneldi, şiirini yeni biçim ve tema arayışlarıyla besledi. Çevirileriyle de dikkat çekti. Edebiyat ve kültür üzerine yazdıkları, antoloji ve diğer çalışmalarıyla kuşağının önde gelen yazarları arasına girdi.





ATTİLA AŞUT



5 Ekim 1939’da Trabzon’da doğdu. İlk yazı ve şiir denemeleri, "Ceylan", "Arkadaş", "Küçük Afacan" gibi çocuk dergilerinde yayımlandı. 1957’de profesyonel gazeteciliğe başladı. "Kıyı" dergisinin kuruluş çalışmalarına katıldı. "Dünya", "Akşam", "Milliyet" ve "Cumhuriyet" gazetelerinin Trabzon muhabirliğini yaptı. Ankara’ya yerleşti. Gerçek Ajansı, Anadolu Ajansı, TÜBA Ajansı’nda muhabir ve editör olarak çalıştı, basın danışmanlığı yaptı. Siyasal nedenlerle 1972-1977 yılları arasında yurtdışında zorunlu göçmenlik yaşadı. Yurda döndükten sonra "Politika" gazetesinde çalışmaya başladı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 37 ay tutuklu kaldı. 1993’te, Aziz Nesin’in başyazarlığını yaptığı "Aydınlık" gazetesinde yazmaya başladı. "Siyah Beyaz" gazetesinin Kültür-Sanat Editörlüğünü yaptı.








ATTİLA İLHAN



15 Haziran 1925’te İzmir’in Menemen ilçesinde doğdu. İzmir'de Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu ve Karşıyaka Ortaokulu'nu bitirdi. Atatürk Lisesi'ndeki öğrenciliği sırasında Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Danıştay kararıyla eğitimi sürdürme hakkını kazandı. İstanbul'da Işık Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimini yarıda bıraktı. 6 yıl aralıklarla Paris'te yaşadı. Türkiye'ye döndü. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü ve Başyazarlığı'nı üstlendi. Ankara’da Bilgi Yayınevi Danışmanlığını yaptı. Senaryolarında "Ali Kaptanoğlu" takma adını kullandı. Yeni Ortam, Dünya, Milliyet, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Yelken ve Sanat Olayı dergilerini yönetti. İlk şiiri olan "Balıkçı Türküsü" 1941'de Yeni Edebiyat Dergisi'nde yayınlandı. "Nevin Yıldız" takma adıyla İstanbul, "Beteroğlu" takma adıyla Yücel dergilerinde şiirleri çıktı. 1946 CHP şiir yarışmasında "Cebbaroğlu Mehemmed" şiiriyle birincilik ödülü kazandı. Bu başarıdan sonra hızla tanınıp sevildi. Genç, Yeni Nesil, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikayeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı gibi dergilerde şiirleri, deneme ve eleştirileri yayınlandı. Türk edebiyatının önemli isimleri arasına girdi. Garip Akımı ve İkinci Yeni şiirine karşı çıktı. Mavi ya da Maviciler adıyla tanınan toplumcu gerçekçi şiir akımını başlattı. Şiire yeni bir ses düzeni, taşkın, coşkulu bir anlatım ve kendisine özgü bir duyarlılık getirdi. Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum şiir kitaplarındaki şiirleriyle genç şair kuşağını etkiledi.








ARİF DİNO




1893’te İstanbul’da doğdu, 30 Mart 1957’de İstanbul’da öldü. Ressam Abidin Dino’nun kardeşi. Ögrenimini yurtdışında gördü. ***sörlük, aşçılık, sinema oyunculuğu, portre ressamlığı, grafikerlik, heykeltıraşlık, sanat eleştirmenliği gibi birçok iş yaptı. 1929’da İstanbul’a döndü. 1942’de Alman faşizmine karşı çıktıkları için küçük kardeşi Abidin Dino ile birlikte "ikamete memur" olarak cezalandırıldı. Yurtdışına kaçtı. 1951’de döndüğü İstanbul’da 6 yıl sonra yaşamını yitirdi. Fransızca yazdığı şiirlerini Abidin Dino, Rasih Nuri İleri, Hür Yumer Türkçe’ye çevirdi. Tüm şiirleri, desenleri ve ardından yazılanlar Adam Yayınları tarafından bir kitapta toplandı.





AYHAN HÜNALP





1927’de Bitlis’te doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü bitirdi. Gazetecilik yaptı. Mesleğinde 25 yılını tamamlayarak Basın Şeref Kartı aldı. Istanbul Ekspres, Ulus, Akşam Haberler, Kaynak Dergisi, Tercüman, Hürriyet, Son Saat Gazetesi gibi gazetelerde çalıştı. Şiirleri Varlık, Türk Dil Kurumu’nun Türk Dili Dergisi’nde yayınlandı.







AYTEKİN KARAÇOBAN



23 Ağustos 1958'de Kırşehir’de doğdu. Ortaöğrenimini Ankara’da, yüksek öğrenimini Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Aynı fakültede iki yıl araştırma görevlisi olarak çalıştı. 1988 yılından beri Fransa’da yaşamını sürdürüyor. Şiir, düzyazı ve çevirileri Akdeniz, Dize, Düşlem, Edebiyat ve Eleştiri, Edebiyat 81, İzlek, Kavram ve Kargaşa, Poetik’us, Promete, Sanat Rehberi, Sombahar, Su, Şiir-lik, Türkiye Yazıları, Yapıt, Yarın, Yazın, Yeni Biçem, Yeni Türkü gibi dergilerde yayımlandı.








AYTEN MUTLU



1952 yılında Balıkesir’in Bandırma ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdi. Yıldız Teknik Üniversitesi İnsaat Mühendisliği Fakültesinin üçüncü sınıfından ayrıldı. İlk deneme, öykü ve şiirleri, ortaokul yıllarından başlayarak yerel gazetelerde yayınlandı. Daha sonra İmece, Yazko Edebiyat, Edebiyat 81, Varlık, Hürriyet Gösteri, Yaşasın Edebiyat, Şiirlik, Yeni Biçem, Düşlem, Sombahar, Ludingirra dergilerinde ve değişik gazetelerde deneme ve inceleme yazıları ile şiirleri yayımlandı.








AZİZ NESİN





20 Aralık 1915’te İstanbul’da doğdu. İki yıl Darüşşafaka Lisesi'nde öğrenim gördü. Kuleli Askeri Lisesi'ni bitirdi. Kara Harp Okulu ve Askeri Fen Okulu'ndan mezun oldu. Üsteğmen rütbesindeyken "görev ve yetkisini kötüye kullanmak" suçlamasıyla yargılanıp ordudan uzaklaştırıldı. Bir süre bakkallık yaptı. Ardından gazeteciliğe başladı. Yedigün, Karagöz ve Tan Gazetesi'nde çalıştı. Cumhuriyet adlı bir magazin dergisi yayınladı. Sabahattin Ali ile birlikte, Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Alibaba mizah dergilerini çıkardı. 1951'de bir kitapçı dükkanı, ardından bir fotoğraf stüdyosu açtı. 1954'ten itibaren Akbaba mizah dergisinde takma isimlerle mizah öyküleri yazdı. Yazın yaşamı boyunda 100'ün üzerinde takma isim kullandı. Kemal Tahir'le birlikte Düşün Yayınevi’ni kurdu.Yeni Gazete, Akşam ve Tanin'de köşe yazıları yazdı. Yazarlığı, Öncü, Yeni Tanin ve "Ustura" isimli bir mizah eki de hazırladığı Günaydın gazetesinde sürdürdü. 1962'de Zübük isimli mizah dergisini çıkardı. 1963'te yayınevinin yanmasının ardından sadece yazmaya başladı....
mehmet1976 - avatarı
mehmet1976
Ziyaretçi
2 Şubat 2012       Mesaj #26
mehmet1976 - avatarı
Ziyaretçi
ESRA UĞURLU ELAGAMY (Yazar)
Kitap: İsim İsim Özlediklerim

Esra Uğurlu Elagamy, 13 Ekim 1978 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Babası tüccar Şükrü Uğurlu, annesi ev hanımı Hediye Uğurlu’dur. İki kız, altı erkek toplam sekiz kardeştirler. Sevgi dolu bir ailenin sondan üçüncü çocuğu.
İlkokulu Yükseliş Koleji’nde okudu. Orta ve Lise öğrenimini Muradiye Kız Lisesi'nde tamamladı. 1996 yılında Konya Selçuk Üniversitesi İşletme’yi kazandı, gitmedi. Ankara Atılım Üniversitesi İşletme bölümü’nde bir buçuk sene okudu. Üniversite ikincisi olmasından dolayı, eğitimini Amerika'da tamamladı. 21 Mayıs 2003'de, Fairleigh Dickinson Üniversitesi İşletme bölümü’nden mezun oldu.
Mezun olmasının ardından, Amerika Birleşik Devletleri'nin New Jersey eyaletinde çeşitli iş yerleri açtı.
2004 yılında tanıştığı Khaled Elagamy ile, 2008’de evlendi.
On altı yaşında, babasının arzusuyla yazarlığa ilk adımını attı ve ilk yazısı Zaman Gazetesi’nde yayımlandı.
Otuz üç yaşında çıkardığı dört ciltlik eser olan “İsim İsim Özlediklerim” kitabının yazarı olarak karşımıza çıktı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2014       Mesaj #27
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
PEYAMI SAFA NIN HAYATI



Peyami Safa Istanbulda 1899yılında dogdu .Servet-i Fünün sairlerinden Ismail Safanın ogludur,iki yasında iken ,Sivasda sürgünde bulunan babasını kaybetti (1901).Dokuz yasında iken sag elinin ekleminde kemik hastalıgının baslaması,13yasında ikende hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul ögrenimi göremedi ,kendi kendini yetistirdi.Birinci dünya savası yıllarında ögretmenlik yaptı.(1914-1918)Bu yıllarda biryandan da edebiyatla ilgileniyordu.Biri yerli ve Kopanlıklar Kıralı adlı (1913) diseri ceviri ve Üc Kardes adlı(1918) birer hikayelik iki kücük kitap cıkarıyor,Fagfur (1918) v.b. gibi sanat dergilerinde hikaye cevirileri ve makaleleri yayımlanıyordu.Savas sonunda ,kardesinin istegiyle memurluktan ayrılıp basın hayatına atıldı cıkardıkları Yirminci Asır adlı bir aksam gazetesinde Asrın Hikayeleri genel baslıgı adı altında halk için gazete hikayeleri yazdı. İlk otuz kırktanesi imzasız yayımlanan bu hikayeler o zaman cok begenildi ;yazar devrin ileri gelen bazı sanatcıları ( Yakup Kadri Karaosmanoglu ,Yahya Kemal Beyatlı,Omer Seyfettin v.b.) tarafından tesvik edildi.O tarihten sonra yalnız gazetelerde calıstı fıkra ,makale ve roman yazarı olarak genis bir üne ulastı.Bu arada Kultur Haftası (1936)ve Turk Düsüncesi (1953-1960) adlı ikide dergi cıkardı Ikıncı Dunya Savası yıllarında kendini Fasizm akımına kaptırdı ;savas sonrasında calıstıgı parti gazetelerine göre ikide bir agız degistirerek siyasal bir dengesizlik icinde bocaladıgı, genellikle gerici bir takım görüslerin savunuculugunu yaptı.Atatürk ün saglıgında Türk Inkılabına Bakıslar(1938) adlı bir kitap yazmısken Atatürk ün ölümünden sonra devrin düsmanı bir yol tutu. Oglu Merve Safa&rsquoyı kaybettikten 3ay sonra 15 haziran 1961 de Istanbul da öldü.


EDEBI KISILIGI

Peyami Safa nın ilk görünen vasfı,kendi kendini yetistirmis ,kültürlü ,cok yanlı bir yazar olmasıdır. Bu niteligi dolayısiyle bir cok bilgi dalında yazabilmis,tartısmalarda agır basmıstır.Estetik ve sosyal bilimlerin hemen her kolunda (resim,musiki,edebiyat...gibi) bilgi ve görüs sahibidir.Bu ilimlerin Dogu ve Batı daki gelismelerini izleyerek fıkra ve makalelerinde,hatta(biraz kusur sayılacak genislikte )romanlarında kullanmıstır.Hele tıp ,sosyoloji ve psikolojideki malumatı bu ilimlerin uzmanlarını imredirecek kıvamdadır.Romancılıktaki kudreti ölcüsünde roman nazariyelerini de bildigi görülmektedir.Batı yayınlarından okudugu seyleri aynen tekrarlamayıp kendince bir senteze kavusturması ,seckin ve aydın kisiligini belirtmektedir.

Kendi kendini yetistirmis bulunması,cok eser vermesi (150 ye yakın) çogunu Server Bedi imzasiyle yazdıgı eserlerde halka hitap etmesi ,malumatını yer yer ciddi romanlarına da gecirmesi sanatını az cok zedelemistir,denebilir.Ancak cagdas fikir konularındaki derinligi ile asıl romanlarında görülen sanatkarlık tasası ona,benzersiz bir kisilik kazandırmıstır.

1940 ta Cahit Sıtkı Tarancı ya

&ldquoBenim suurum bir facia atmosferi icinde dogdu. diyor.&rdquoDokuz yasımda baslayan bir hastalık ve on üc yasımda hayatını kazanmak zarureti beni edebiyattan önce kendimi anlamaga ve yetistirmege mecbur bir kücük insanı,tamamiyle hayati zorluklardan dogma bir terbiye,psikoloji,felsefe tecessüsüyle doldurdu.Belki bütün kitaplarımı dolduran bir facia beklemek vehmi bunun neticesidir.&rdquo

Peyami Safa,basınımızda uzun zaman fikir yazılariyle oldugu kadar ,sert polemikleriyle de tanınmıs bir kalemdir.Kendi görüslerini ve bilhassa milletimizin manevi degerlerini ,inancla ,bilgi ve şiddetle savunmustur.Bu mücadele adamının özel hayatında,dostları arasında yumusak ,temkinli ve hos sohbetler oldugu yazılmıstır.

FIKIRLERI

Peyami Safa,ortalama 20 bin makale ve fıkranın ,150 ye yakın basılı eserin sahibi olarak siyasi ,iktisadi ,edebi ,felsefi...hemen her alanda fikirler savunmus,görüsler ileri sürmüstür.Bu fikirlerle hareket yaratıp uygun veya karsıt tezlerin doguslarını görmüstür.1936 da cıkan Kültür Haftası ve 1953 ten 1960 a kadar yayınladıgı Türk Düsüncesi dergilerinde bazı fikirlerini sistem haline koymustur.Ayrıca Türk devrimlerini tarafsız ilim usulüyle inceleyen ve milliyetcilik ,insanlık,felsefe,dil, sanat,millet ve doktrinler üzerinde görüslerini acıklayan Türk Inkılabına Bakıs (1993),Büyük Avrupa Anketi(1938) ,Felsefi Buhran (1939),Millet ve Insan(1943),Mahutlar ,Sosyalizm(1961) ,Nasyonalizm(1961),Mistisizm (1962) adlı eserleri vardır.Peyami Safa nın makale ve fıkralarından derlenmis bir kısım secme yazıları,ölümünden sonra su isimler altında yayımlanmıstır:

Dogu Batı Sentezi(1963),Osmanlıca-Türkce &ndashUydurmaca (1970),Sanat &ndashEdebiyat-Tenkid(1973),Secmeler(1970), Din-Inkılâba-Irtica (1972),Kadın;Ask-Aile (1973),Eğitim &ndashGenclik-Üniversite...,

Bu kadar genis alanlara dagılan Peyami Safa nın bütün fikirlerini derleyip ortaya koymak ,ayrı ve gerekli bir inceleme isidir. Burada sırf ,romanlarını daha iyi anlamamıza yarayacak düsüncelerine göz atılacaktır.

Peyami Safa milliyetcidir.Bunu Türkler icin bir varlık sartı sayar.Milliyetciligi kanda degil ortaklasa bir soya ve ülküye baglılık suurunda görür.Türk Inkılabına Bakıslar da iki milliyetciligin farklarını gösterir.

&ldquoBunlardan biri sosyalist anlayısıdır ki ,bütün milli kavgaları ve kalkınmaları sadece emperyalizm baskısından bir kurtulus hareketi seklinde gösterir.Böylece yarı müstemleke halinde yasayan esir milletlerde ,burjuva ve kapitalist nizamına karsı bir direnis uyandırmak ister.Bu sosyalist görüsüyle bir Habe in ,bir Cinli nin ,bir Kamboc lunun veya bir Türk ün hic farkı yoktur...

Milliyetciligi ikinci bir tarzda anlayanlar daha vardır ki ,onlar öz milliyetcilerdir.Bunlar için milliyetcilik genis bir ırk,dil ve tarih hareketidir.Soyut insanın ihtiyaclarından ve haklarından önce milli zaruretleri kabul eder.&rdquo

Nitekim ,Anadolu kurtulusu da Kuva-yi Milliye ye dayanır.Atatürk devrimlerinin iki temeli vardır:1-Batıcılık, 2-Türkcülük.

Batıcılık (medeniyet),bizi Avrupa metoduna ve düsüncesine baglar .Türkcülük (milliyetcilik) ise soy ,din ve kültür kaynaklarına iletir.

Dolayısıyla Peyami Safa ,batının ilmini dogunun manevi gücüne kaynastırıp,Türklere mahsus,yeni bir medeniyet sentezi cıkarmak ister. Dinin ancak laiklikle kemale erebilecegini söyleyerek &ldquohem dindar hem de filozof&rdquo olunması gerektigini belirtir.

Peyami Safa,bu fikirlere baglılıgını 1960 ta söyle anlatmıstır:

Süpheci zamanlar da dahil daima milliyetci ve insaniyetci oldum .Allah tan süphe ettigim zamanlar bile onun varlıgı imkanını reddetmedim...Insanın kendi kendisi kalmak sartiyle degişmesi,bütün esyaya samil bir zarurettir.Bunun icin hem muhafazakar hem de inkılapcıyım.&rdquo

Peyami ,Batıcı ve devrimcidir,fakat geçmisle lüzumlu bagların kopmasını istemez.Cünkü bu Dogu-batı sentezi fikrine aykırıdır.Yazar bilhassa Avrupa karşısında düşülen aşagılık duygusunu milli onurumuz için zararlı görür.Fertler&rdquosahsiyet sahibi&rdquo oldugu ölcüde toplumun yükselecegine inanır.

&ldquoFerdiyeti, bir at a ,sahsiyeti süvariye benzetebiliriz.Insanın varlıgından bu at tabiatı temsil eder.süvari cemiyeti temsil eder.&rdquodiyerek,sahsiyetin ancak milli ortamdan çıkacagı fikrini özetler.

Hemen bütün romanlarında bir mesele ortaya atar.Bilhassa Türk toplumundaki Dogu-Batı cekismelerini ve bunların cözüm tarzlarını;1.ve 2. Dünya savaslarının getirdigi buhranları ,bu buhranlarda aydınların ve maddi olayların payını ruh-madde,akıl-his-inanc-inancsızlık konularını tartısır.Romancı ,bu meseleler karsısında kesin bir cephe tutmaz.Hepsini bazı tartısmalar halinde önümüze serer.Romanlarından birine:Bir Tereddüdün Romanı adını vermistir. Aslında bütün romanlarına bu isim konulabilir,cünkü tereddütler ,süpheler,yarım inanclar,kararsızlıklar bazı tipler etrafında toplanmaktadır.Peyami &lsquonin görüsü kisilerden biri tarafından,fakat acıkca degil ,adeta varılacak bir hedef halinde temsil edilmektedir.

Son eserlerinden olan Matmazel Noraliya nın Koltugu nda ruhcu felsefeye daha fazla yaklasmıs görünürse de baglılıgı mutlak degildir.O,görünen (fizik) alemin üstünde bir sır,bir ruh,bir tabiatüstü ve fizikötesi bulunduguna inanır ama bu inancını yine gerekci bir mantıkla ,ilmi belgelerle ortaya koymaya çalısır.Kısacası: &ldquoBu hayat ve fikir denilen köske,tek bir kapıdan girilemiyecegini&rdquo kabul eder.Bu ise özlü fikir adamlarına yakısan niteliktir.

1945 ten sonra Türkiye de de meraklısı çok artmıs olan ruh tecrübeleri ile yakından ilgileniyordu.Bu yolda fıkralar ,makaleler yazıyor ,romanlarına da öyle bir dogrultu vermis görünüyordu.Özetle sunu düsünmekteydi:

&ldquo19.yüzyılda teknigin gelişmesiyle manevi degerlerin cökmesi arasında gittikce artan bir münasebet oldu.20.yüzyılda Batı&rsquonın kültür buhranını doguran ve onu Dogu&rsquonun eski manevi degerlerinde yeni kaynaklar aramaya kosturan sebep budur.

Ikinci Dünya Savasından sonra 19.yüzyılın kapalı ilim zihniyetinin yıkılması ve tabiat bilgilerinin bile yepyeni metafizik imkanlar acması üzerine ,kuvvetini yalnız felsefeden ve metafizikten degil ,tabiat bilgilerinden de alan bir manevilesme havası dogdu.&rdquo



TÜRLER

Peyami Safa,Fıkra ,Makale ,Hikaye,Roman türlerinde eserler yazmıstır.Gün Doguyor adlı bir de tiyatro eseri vardır.

Peyami Safa nın gecinmek endisesiyle yazdıgı ve kendince degersiz buldugu romanlarında Server Bedi takma adını kullandıgını biliyoruz.Bu isimle yazdıgı roman ve hikayeler...65 tanedir,diger eserleriyle birlikte bu külliyat Ahmed Mitat Efendinin eser rekorunu dahi kırmaktadır.Ne var ki bunların da avam-isi (populer) romanlara bir seviye getirdigi söylenebilir.Hele bu isimle yazdıgı Cingöz Recai serisinde öyle bir hırsız tipi ortaya koymus ve basından öyle maceralar geçirtmistir ki edebiyatımızın biricik &ldquopolisiye romanları&rdquo sayılır.

Peyami Safa nın edebi romanları sunlardır:

Bir Mekteplinin Hatıratı,Karanlıklar Kıralı ,Gençligimiz,Siyah-Beyaz,Sözde Kızlar,Simsek ,Istanbul Hikayeleri ,Mahser ,Bir Aksamdı,Süngülerin Gölgesinde, Bir Genc Kız Kalbinin Cürmü ,Canan ,Dokuzuncu Hariciye Kogusu ,Attila ,Fatih-Harbiye ,Bir Tereddüdün Romanı ,Matmazel Noraliya&rsquonın Koltugu ,Yalnızız,Biz İnsanlar.



ROMANCILIGI

O bir tahlil romancısıdır.Yani kisilere ve esyaya psikolojik bir dikkat ile bakar.Suur ile alt suuru arastırır.Maddi ,manevi ıstırap dolu hayarları,hasta beden ve ruhları, ahlak bunalımlarını ,kisi-toplum çatısmalarını ,vicdan azaplarını ;günah ,hayasızlık,kopmusluk ,ise yaramazlık ,yalnızlık duygularını,önsezileri ,ruh hastalıklarını ve psikanaliz deneyislerini konu edinir.

Bu tarz tahlil romanlarında olay degil ,kisilerin ,esyanın ve bizzat olayın ince bir dikkatle cözümlenmesi önemlidir.Böylece insanın ic macerasını ele alan çagdas roman ,(batıdaki benzerleri gibi)sinemaya benzemekten,yani sırf bir olay etrafında dönmekten kurtulmaktadır.

Peyami Safa, ic maceranın yanısıra kisilerin sosyal catısmalarını da ele alarak psiko-sosyal türde romanlar vermistir,denilebilir.Cünkü ünlü eserlerinde sosyal olayların insan ruhları üstündeki etkilerini araştırmıstır.Sözgelisi:

Mahser de 1.Dünya harbi sonunun ahlak cöküsleri ;9.Hariciye Kogusu nda Canakkale savunması yıllarında hasta bir gencin bunalımları ve facia korkusu ;Fatih-Harbiyede ,ters anlasılarak taklit edilen Batının bize getirdigi bunalımlar,Matmazel Noraliya nın Koltugunda ,ruh huzuru arama ve sosyal yıkımlardan felsefi kurtulusa gecme yolları ,Yalnızız da ,günümüzün insanınınhayal kırılısları...ele alınmıs bulunmaktadır.

&ldquoSanatkar ister istemez sosyal bir görüsün temsilcisidir ....Romanda kahramanlardan biri ,romancının sosyal görüsünü acıklayabilir .&rdquo diyen Peyami Safa, her eserinde kendi sosyal görüslerini savunan bir kahraman bulundurur.

Fakat ,romanın acıktan acıga bir dava tutmasını ,bir iddiayı isbat,bir görüsü telkin icin yazılmasını uygun görmez.

Roman kurulusları cok ustaca olan Peyami Safa her romanında ayrı bir teknik denemis,böylece sayısız imkanları yoklamıstır.Vakaları pek güzel sıralamıs veya ic ice koymus ,anlatacagı ruh ve fikir zeminlerini dikkatle hazırlamıstır.Her tesadüfü ,her sonucu,her intihar ,cinnet veya kaybolusu onceden hesaplamıstır.





OLAYLAR

Peyami Safa olayların gercek hayattan alınmasına onem vermez.Ona gore bir vakanın yasanmıs olması degil ,yasanırken hasıl olacak ruh ve düsünce hallerinin ifade edilmesi onemlidir.Nitekim:

&ldquoHer romanında kendi hayatımdan parcalar vardır.Yalnız,otobiyografik romanlar ,yaratma hürriyetimizi kısarlar.Orada biz,sayısız imkan ve ihtimallerden bazılarını tercih hürriyetini kaybeder,bir tanesi üzerinde billurlasmak zorunda kalırız...Size garip gelecek fakat bana oyle geliyor ki, romanda yasanmamıs kısımlar,yasanmıslardan daha gercektirler.Cünkü roman ,olaganı olmus gösterme sanatıdır.Yoksa hatırattan farkı olamazdı.Halbuki biri yaratma oteki hatırlamadır.der.



USLUP

Peyami Safa,gerek romanlarındaki,gerek fıkralarındaki uslubun kudreti ile tanınmıs,sevilmis bir yazardır.Türkce üzerine sayısız makaleleri ,bir de dilbilgisi kitabı olan bu yazıcı,cümle ve kelime kurmada ,Türkcenin bütün imkanlarını yoklamıstır.Uslup tasasını,günlük fıkralarından Cingöz Recai maceralarına kadar hicbir yerde elden bırakmamıstır.

Cümleleri cok defa uzun ve karmasık ,ama yerime göre kesik,kısa hatta devrik de olur. Bir düsünce veya duyguyu en kestirmeden anlatmak gücü gösterir.

Kisilerini kendi agziyle konusturan Peyami Safa,söylesme ve hitaplarda ,her kahramanı ,kültür seviyesine ,ruh haline ,mizacına ve zevkine göre söyletmek hüneri gösterir.Arada bir sive tesbitleri de yapar.Fakat bunu meddah agzı denecek kadar asırı götürmez.

Tahkiye,tasvir ve tahlil bölümlerinde konusur gibi yazmaya karsıdır&rdquokonusur gibiligin&rdquo özel üslubu yok edecegini düsünür.

Romana cirkin ,bayagı sözler sokulmasını da siddetle kınar .Cünkü : &ldquoGercek halk siirinde ve halis folklor orneklerinde oyle pis kelimelere rastlanmaz.

Peyami cok kelimeli ,yeni bilesimlerle dolu ,incelikleri ,ayrı ayrı ve bol sıfatlarla,zarflarla dile getiren canlı ,bol imajlı,tesbihli ,istiareli bir üslubun sahibidir .Felsefeye ruhbilime ve sosyal konulara düskünlügü dolayısiyle tıbbi ve soyut kavramları(ve bir kusur olarak ) yabancı terimlerle frenkce kelimeleri çok kullanır.

Peyami Safa nın Eserleri:

Hikaye ;

1-Bir mekteplinin Hatıratı:Karanlıklar Kralı (1913) (tek hikaye)

2-Siyah,Beyaz Hikayeler (1923)

3-Istanbul Hikayeleri

4-Ates Bocekleri (1925)

Uzun Hikaye:

5-Gencligimiz (1922)

6-Ask Oyunları

7-Süngülerin Golgesinde(1924)

Roman:

8-Sözde Kızlar (1925)

9-Mahser (1924)

10-Canan (1931)

11-Bir Aksamdı (1928)

12-Simsek (1928)

13-9.uncu Hariciye Kogusu (1930)

14-Attila (1931)

15-Fatih-Harbiye (1931)

16-Bir Tereddüdün Romanı (1933)

17-Biz Insanlar(1939)

18-Matmazel Noraliya nın Koltugu (1948)

19-Yalnızız (1951)

9.HARICIYE KOGUSU NUN DEGERLENDIRMESI

Türk edebiyatında romanı en iyi bilen romancıların basında Peyami Safa gelir.Yazılarından anladıgımıza göre o,bizim belli baslı romanlarımız kadar batılı romanları da okumuş ,bunlar üzerinde düsünmüs ,bu romanları incelemistir .Onun Fransız Edebiyatında yayınlanmıs roman hakkındaki üslubu; yeni deneme,tenkit ve tahlilleri de bildisini yine yazılarından anlıyoruz.

Once ,cesitli dergi ve gazetelerde yayınlanmıs olan ;roman, roman Nedir? Roman cemiyetin Aynası ,Romanda Kahraman ,Roman ve Biyografi ,Dünya Romanının Aksaklıkları,Roman Teknigi adlarını tasıyan bu yazılar daha sonra kitap haline getirilen diger makaleleri arasında da nesredilmistir.

Peyami Safa nın adı gecen bu yazılarda ileri sürdügü görüsler,kendi romanlarının izahı veya savunması degildir.O bir edebiyat türü olan romanı umumi durumuyla ele alır .Bunun icindir ki onun görüsleri son derece saglam ve objektiftir.Derin bir roman kültürüne dayanır.

Bu yazılarda ileri sürülen görüsler en kısa sekilde söyle özetlenebilir;

1-Romanın mevzu hayattır.Fakat hayat düpedüz kopye edilemedigi icin,romancının hayalgücü bu hayatı degistirir,idealize ve tefsir eder.

Bu anlayısa göre Peyami Safa ,Realizmi ve natüralizmi reddeden bir romancıdır.

2-Romanda en önemli unsur,romanın kahramanıdır.Kahraman çogu zaman bize veya yakından tanıdıgımız birisine benzer.Yalnız,bu bize veya tanıdık birisine benzeyen roman kahramanın huyları ,davranısları ,karakteri ve ic dünyası &ldquoherkes&rdquode olanları toplamıstır.

Demek oluyor ki roman kahramanı beseri bir tip olmalıdır.Özellikleri en belirli olanı sectigi anda,romancı tipi yakalamıstır.

3-Umumî mânâ da romanın ,sınırları belli ,formülleri hazır bir teknigi oldugu söylenemez.Her büyük romanın kendine mahsus bir edebiyat türüdür ve romandaki olayların sırası hayatın sırasını izlemez .Roman,Kahramanın görme,düsünme ,konusma ve hareket unsurlarından meydana gelir.Romancı bunları kendisine göre terkip ve tahlil eder ve bunları kendisine mahsus üslubuyla anlatır.Bir romanın önemi veya büyüklügü bu terkibe ve tahlile ve bunların ifade edilis tarzına baglıdır.

Yukarıda da özetlemeye calıştıgımız görüslerine nazaran Peyami Safa psikolojik roman taraftarıdır.Gerci onun bazı romanlarında genis felsefe kültüründen gelen metafizik meseleler veya fıkra yazarlıgından gelen sosyal konulara da rastlanır.Bu konular münakasa edilir ve degerlendirilir,fakat bunların ispatlamak maksadıyla ortaya atılmıs tezler oldugu söylenemez.

Onun bütün romanlarında ( dar ve kapalı mekan,az sahıs ,basit olay...)psikolojik roman türünün bütün özelliklerine rastlanır.

Peyami Safa nın romanlarında sahıslar azdır.Büyük cogunlugu iki veya üc kisi üzerinde kurulmustur.Bazı romanlarında ise tek insanı (ki bu insan çogu zaman kendisidir) ele alır.Bu konuda söyle diyor:Kendimizi herkesten iyi tanırız .Onun icin romanlarımızda herkesten cok biz varız.Fakat bizi baskalarına dagıtarak otobiyografik olmaktan kurtuluruz.Cevre,zaman ve mekan baskalıkları bu isi kolaylastırır.Yazar ,ele aldıgı bu kahramanın ruhi yapısını ve mizacını bütün teferruatı,tezatları ve derinligi ile inceler ve bütün dünyaya,insana ,hayata ve tabiata bu mizacın arkasından bakar.

Dokuzuncu Hariciye Kogusu ,olayların ,intibaların ,duygu ve düsüncelerin kahramanın agzından anlatıldıgı bir ben romanıdır .Psikolojik bir romandır.Tek sahıs üzerine kurulmus,romanın diger sahısları Nüzhet ve Doktor Ragıp ikinci planda ve silik olarak bırakılmıstır.

Romanın 15 yasındaki genc kahramanı,dokuz yasından beri hastadır.Dizinden iki defa ameliyat olmus ,bir ücüncüsünede hazırlanmaktadır.Bu hastalık onda derin bir ukde yaratmıstır.O dısının perisanlıgını icinin derinligi ile kapatmaya calısır.Cok acı cektigi,kültürlü ve felsefi düsünce tarzına asina oldugu icin 40-50 yasın tecrübesine sahiptir.Bu dıs görünüs ile deruni hayat tezadı Peyami Safa nın bir cok romanında ve degisik sekillerde ele alınmıstır.Romandaki hasta genc ,bu mahrumlukla kıvranırken ,yazar onun karsısına tam zıddı bir tip cıkarır oktor Ragıp ...Doktor Ragıp uzun boylu ,seyrek, ince ve sarı saclı ,sıhhatli bir kisi ,zeki fakat derinliksiz mavi gözlere, ölcülü bakıslara ,mutedil bir zarafete sahiptir.Dilinde ,hasta gencin tam aksine rakam mesafe ,cizgi ,harita ve sayı vardır.

Doktor Ragıp tipiyle ,hasta gencin trajedisi daha bir kesafet kazanıyor.Onda sıhhat hasreti ,saadet hasreti kadar önemli bir yer tutuyor.Bir yerde Agaçların bile sıhhatine imrenirdim diyor.Bu genc hem hasta ,hem filozoftur. Roman kahramanı bu sıhhat,hastalık tezadı arasında buhranlar gecirir.O ,Doktor Ragıp ın sıhhatini Nüzhet i elinden alacagı için kıskanmaktadır.

Burada dikkati ceken bir durum var ki ,hasta gencin duygu ve düsünceleri ne kadar teferruatlı olarak tasvir edilmisse,dıs görünüsü o kadar ihmal edilmistir.Doktor Ragıp ın ise sadece dıs görünüsü fakat güclü ve teferruatlı bir sekilde tasvir edilir.Roman kahramanı ,kendisine rakip oldugu icin her an alıcı gözle doktor Ragıp a bakmaktadır.Hayranlık ve kıskanclık duygularını bir arada yasar.

Nüzhet üzerinde de fazla durulmamıstır.Aslında Peyami Safa ,kadın ruhuna vakıf bir yazardır.Ve bazı romanlarında (Fatih Harbiye,Matmazel Noralyanın Koltugu...gibi) buna önem verir.Fakat bu romanda ,yine hasta genci hep ön planda tutmak icin Nüzhet i önemsememistir.Nüzhetin dıs görünüsü verilmemistir.

Nüzhet in 19 yasında oldugunu biliyoruz.O hercaidir.Hic bir durumda iki dakikadan fazla kalamaz.Yazar Nüzhet in bir cok heyecanları otomatiktir diyor.

Romanda hasta gencin ruh haliyle iliskili olarak keder ,ölüm ,yalnızlık gibi konularda düsünceler ileriye sürüldügü görülür.Aslında Roman arada bir yanan ümit ısıgına ragmen devamlı bir kederi aksettiriyor.Hasta genc,bu kederi bir yandan yasamakta ,bir yandan düsünmektedir:ızdırabın derinlerine indikce sevincimizi kaybetmek korkusu kalmadıgı icin yeni bir sevinc baslıyor.Istırabın ilacı ıstıraptır.Ikisinin hasılı ızdırabı ;Sevinctir!

Bu anlayıs Fuzuli de oldugu kadar,Kahkahayı icad eden adam ,dünyanın en muzdarip insanıydı diyen Nice&rsquode de göze carpar.Peyami Safa nın genis kültürü kahramanına aksetmistir.Aynı düsünce seviyesi ölüm konusunda da karsımıza cıkar;ölüm ,hayatın bütün nese ,sarkı ,kahkaha ve cılgınlıklarına alıp götürüyordu diyen genc,romanın bir yerinde yariyle konusuyor.Anlasılan o Sekspir i de okumustur.Ölümle birlikte yalnızlık konusu da romanda ele alınmıstır.Hasta genc,hastanede muayene sırasını beklerken kendisi gibi genc ve cocuk hastaları görüyor.Fakat hepsinin yanlarında bir büyügü vardır.Gence göre bu hastalar kan akrabalıgından daha yakındırlar birbirlerine,cünkü onları acı ve korku birlestirmistir. Kendiside onların icindedir.Fakat onun yanında kendisine destek olabilecek bir büyügü yoktur.O hep yalnız...Annesinin yanındayken,pasa ile veya Nüzhet le oldugu zaman bile yalnızdır.Cünkü &ldquoinsanlar baskalarının beden hastalıklarını anlıyorlar da ruhunu anlamıyorlar.&rdquoBu ,yalnızlık düsüncesi Peyami Safa da bir sabit fikirdir.Onun bu düsüncesinde bizim tasavvuf kültürümüzün oldugu kadar,Batı felsefesinin de tesiri vardır.Peyami Safa ,hayranı oldugu Fransız filozofu Pascal ın Nous mourons tout seul =yapayalnız ölürüz&rdquo sözünü sık sık tekrarlar.O daha sonraki yıllarda bu düsünceyi gelistirilen Yalnızız romanını yazmıstır.

Dokuzuncu Hariciye Kogusu nda tezatlar büyük bir yer tutar.Bunlar hasta gencin ruhi durumuyla yakından ilgilidir.O, kapalı mekan ,tabiat, saglık,hastalık,zenginlik ,yoksulluk, cirkinlik,güzellik ,kader,saadet hasreti,hayat,ölüm,korku,ümit tezatları icindedir.

Roman kahramanı milliyetine ve milli diline baglı bir insandır.Nüzhet in pasa babası ile Ragıp ise kozmopolittir.Peyami Safa bütün romanlarında insanı tek basına degil ,icinde bulundugu kültür,aile ve sosyal cevresiyle birlikte ele alır.O derece ki Nüzhet ,hasta genc veya Ragıp tan birini sevmek zorunda kalırsa ,iki zıt medeniyet,iki zıt kültür ve iki zıt dünya görüsünden birisini sececektir.

Hayatta ne kadar tezat varsa hepsi bu romana aksetmistir.Gencin icinde bulundugu bir baska tezat yalan /hakikat tezatıdır.&rdquoic ine cok güvenen ve icim beni aldatmaz&rdquo diyen roman kahramanına göre yalana her sey isyan etmelidir.&rdquoKim hakikatı ararsa,hakikat da onu arar.&rdquoBu ,romandaki yalan /hakikat temi alelada manasıyla degil ,felsefi manada karsımıza cıkar,Peyami Safa,Bir Tereddüdün Romanı adlı eserinde de aynı tezat arasında bir sarkac gibidir.Ve onda inanmak ihtiyacı,roman kahramanlarının bir çogunda görüldügü üzere bir buhran halini almıstır.Peyami Safa, kökünden ,medeniyetinden ,dini hayatından kopmus veya kendisine ait olanlarla , baskasınınkiler arasında kalmıs,bunun buhranını derinden duymus trajik bir insandır.Onun hemen her romanında ve bütün unsurlarıyla karsımıza cıkan medeniyet catısması,aslında ve önceden yasanmıs kendi ruhunun dalgalanmalarıdır.

Dokuzuncu Hariciye Kogusu ,yapısı ,muhtevası ve üslûbu son derece uyumlu bir romandır.Tamamı 127 sayfa olan roman 44 bölüme ayrılmıstır.Cok kısa olaylar ve intibalar,cok kısa süren bölümler haline getirilmistir.Her bölümde hasta gencin dikkati bir başka &ldquoobje&rdquode yoğunlaşıyor.Fakat hasta psikolojisine uygun olarak bu bölümler kopuk kopuk ve insicamsızdır.Heyecan cümleleri çok kullanılmıştır:

&ldquoArkamdan bir şehir kaçıyor...Dizlerimde bir kerpeten...Hastalık ve tabiat... Çamların arasında beyazlıklar...Bünye ! Bünye! Sizin için her şeyden evvel bu... Evimizin sokak kapısı önünde çocuklar.Birdenbire keskin bir çığlık... daha sabredelim mi?Yengemin paşaya uzattığı çanta ve paşanın bana elini uzatırken yüzendeki şefkatin arkasına gizlenen istihfaf,istihza ,nefret,hakimiyet... mum ışığının sallantıları arasında uzanıp kısalan bir boy...Canlı,hareketli gözler,simsiyah ve hareketsiz...

Yukarıya alınan örnekte de görüldüğü gibi hemen hemen hiçbir tam cümleye rastlanmaz.Romanın başından sonuna kadar aynı üslup hakimdir.

Kelimelerin seçildiği,tıbbi terimlerin bir doktor olarak itinayla ve doğru olarak kullanıldığı dikkati çekiyor.

Romanda son derece dikkatli ve realist tasvirler vardır.Eşya ,mekan ve insan bütünleşmiştir.Hasta genç yoksul ve kenar mahallenin evleri ile kendi durumu arasında büyük bir benzerlik buluyor.Onlar gittikçe eskiyor,dökülüyor ve ayakta durmak için bakıma ve ameliyata ihtiyacı var ,kendiside öyle...

Bununla birlikte roman kahramanı sathi bir tip olmadığı için bu tasvirlerde alelâde bir fotoğraf realizmi yoktur.O gözlerinin gördüğünü ,felsefenin, imanın ve tıbbın süzgecinden geçiriyor.

Hasta gencin konuşma tarzı ve üslubu ilk bakışta insanı yadırgatabilir.Çünkü 15 yaşında bir genç Şekspir,Paskal,Bergson gibi batının büyük yazarlarından gelen bir alışkanlıkla düşünüyor.Yazar bu durumun farkındadır.Onun 15 yaşında olmasına rağmen bu derece kültürlü ve 50 yaşın tecrübesine sahip oluşunu çektiği acıların getirdiği olgunluğa bağlıyor.

Aslında bu romanın kahramanı ile yazarı arasındaki büyük benzerliği,Peyami Safa nın yetişme tarzı ve edebi şahsiyeti göz önünde bulundurulsa yadırgatacak bir şey yoktur.

O bu romanını 30 yaşında iken yazmıştır.Ve &ndashSer-ver Bedi imzası ile yazdıklarını saymazsak Dokuzuncu Hariciye Koğuşu onun dokuzuncu romanıdır.

Benzer Konular

16 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
21 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap
8 Mayıs 2011 / Misafir Soru-Cevap
12 Haziran 2012 / Misafir Cevaplanmış
2 Nisan 2013 / Misafir Soru-Cevap