Arama

Dermatolojik Hastalıklar

Güncelleme: 18 Haziran 2010 Gösterim: 89.220 Cevap: 17
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Dermatoloji

Sponsorlu Bağlantılar
Dermatoloji (Deribilim), deri ve vücut giriş kapılarını (ağıziçi gibi) örten mukoza hastalıkları ile uğraşır. Deri ekleri olarak tanımlanan saç ve tırnak hastalıkları da dermatolojinin ilgi alanına girer. Dermatolojinin uğraştığı bir başka konu ise ‘Zührevi’ yani ‘Cinsel Yolla Bulaşan’ Hastalıklar’dır. Bu hastalıklar öncelikle deri ve mukoza bulgusu verdiklerinden Dermatoloji ve Veneroloji (Zührevi Hastalıklar Bilimi) tarih boyunca ile aynı çatı altında yaşamıştır.
Sık görülen dermatolojik hastalıklar
• Deri Enfeksiyonları (mantar hastalıkları, siğiller…)
• Yağ Bezi Hastalıkları (sivilce, saçlı deride kepeklenme…)
• Allerjik Deri Hastalıkları (atopik egzema, kontakt egzema [temas egzeması], kozmetik allerjisi, böcek ısırıkları…)
• İlaç Reaksiyonları
• Ürtiker (Kurdeşen)
• Psoriasis (Sedef Hastalığı)
• Vitiligo
• Behçet Hastalığı
• Deri Tümörleri
• Yanıklar
• Saç Hastalıkları
• Tırnak Hastalıkları
• Aşırı Terleme
• Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar (Frengi …).

Son düzenleyen asla_asla_deme; 18 Haziran 2010 14:49
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #2
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Allerjik Deri Hastalıkları (Egzama..)
Dermatit olarak da bilinen egzamanın başlıca özellikleri; deride kızarıklık (eritem), içi sıvı dolu keseciklerin oluşması, pullanma, kalınlaşma ve sertleşmedir. Bunlar çoğu olguda birbirini izleyen aşamalar olarak ortaya çıkıyorlar. Bunlarla birlikte çok şiddetli de olabilen kaşıntı görülüyor. Egzama büyük ölçüde alerjik nedenlere bağlı gelişiyor.
Sponsorlu Bağlantılar

Egzama Tipleri
Egzama akut ya da kronik olabiliyor. Klasik kabul edilen akut biçiminde; deride kızarıklık, içi sıvı dolu keseciklerin oluşması ve bu keseciklerin patlamasıyla deride sulanma görülüyor. Kronik biçiminin başlıca özelliği ise derinin kalınlaşıp sertleşmesidir. Derinin kalınlaşması iltihabın ve kaşınmanın uzun sürmesi sonucu gelişiyor. Egzamaların yüzde 70”i yabancı maddelerle temasa bağlıdır; yüzde 16”sı ise atopik dermatit adıyla anılan alerjik deri hastalığıdır. Atopik dermatit hastalığı yatkınlığın çok fazla olduğu küçük ve genç yaşlarda başlıyor. Vücudun belirli hastalıklara yatkın olması durumuna diyatez deniyor. (örneğin, eklem iltihabı diyatezi olan kişi eklem hastalıklarına, kanda ürik asit diyatezi olan kişi de gut hastalığına kolay yakalanıyor) Egzama olgularının yüzde 8”i derideki yağ bezlerinin aşırı yağ salgılamasına bağlı oluşuyor ve daha çok yenidoğanda kabuklanma biçiminde görülüyor. Kalan yüzde 6”sını da terleme bozukluğuna bağlı egzamalar oluşturuyor.

Nedenleri
Çeşitli egzama tipleri arasında yalnızca temas dermatitinin kesin nedeni biliniyor. Belirli bir maddeyle art arda temas sonucunda gelişen aşırı duyarlılık, aynı maddeyle yeniden karşılaşıldığında egzama belirtilerine yol açıyor. Belirtiler yabancı maddenin değdiği vücut bölgesinde ortaya çıkıyor, ama çevreye de yayılabiliyor. Çeşitli maddeler temas dermatitine yol açabiliyor. Sanayileşmenin artması ve yapay reçine, gübre gibi yeni malzemelerin kullanıma girmesiyle egzama etkenlerinin sayısı da artıyor. Bu maddelerin alerji yapma tehlikesi yüksektir ve egzama tıpta meslek hastalıkları incelemelerinin önemli bir konusunu oluşturuyor. Bazen hastada birden çok maddeye karşı alerji görülüyor. Bu durumun çarpraz duyarlılık ya da grup duyarlılığı adı verilen biçiminde alerji etkeni değişik maddelerin molekül yapısında bulunan bir kimyasal gruptur. Örneğin hasta saç boyalarında kullanılan parafenilendiamin gibi para grubundan bütün ilaçlara alerji geliştirebiliyor. Birden çok maddeye karşı aşırı duyarlılık, bu maddelerin arasında kimyasal bir benzerlik olmadan da gelişebiliyor. Bu durum genellikle kronik ya da yineleyici egzama olgularında görülüyor.
Dinitroklorobenzol gibi egzama yapabilen maddelerle temas etmiş kişilerin büyük bölümünde hastalığa rastlanılıyor. Yapısal etkenlerin fazla önemli olmadığı bu olgularda, hastalığın alerji gelişmesine bağlı olarak değil, daha çok doğrudan bu maddeyle temas sonucu oluştuğu düşünülüyor. Madde deriyi hemen ve doğrudan etkiliyor, hastalık tablosu alerji kökenli egzamaya özgü üç evre görülmeden hemen ortaya çıkıyor. Alerji kökenli egzamada
1) Alerji yapıcı maddenin etkisinde kalma
2) Aşırı duyarlılık geliştiren vücudun maddeye karşı antikor üretmesi
3) Maddeye yeniden temas sonucu deride egzama lezyonunun ortaya çıkması
olmak üzere üç evreden oluşuyor. Ev kadınlarında sıkça görülen deterjan egzaması ise suda yumuşamış deriden kolayca emilen deterjan ya da sabunların doğrudan etkisine bağlıdır.

Yatkınlık
Bazı insanlar egzamaya ortalamadan daha fazla eğilimlidir. Bunlar genellikle sarışın, derileri ince ve daha duyarlı olan kişilerdir. Temas dermatitlerinin büyük bölümünde alerjik bir sürecin varlığı kesindir. Atopik dermatitte de alerji yapıcı maddelerin etkisinde kalmak büyük önem taşıyor ama temas dermatitinde olduğu kadar belirleyici değildir. Çünkü, yapısal etkenlerin, otonom sinir sisteminin, beslenme, sindirim gibi işlevlerin de rolü önemli. Bu olgularda alerji yapıcı madde deriye doğrudan değmemiş, ağızdan ya da solunum yolundan da alınmış olabiliyor; maddenin vücuda giriş yolunu kesin olarak saptamak bazen çok güçtür.
Organizmanın savunma sisteminin ürettiği antikorlar genellikle kan dolaşımında bulunuyor. Egzamada bu antikorların varlığını saptamaya yönelik kan testleri sürekli olumsuz sonuç veriyor. O zaman antikorlar nerededir? Son araştırmalar, antikorların lenf bezlerinde lenfositler tarafından deriye taşındığını gösteriyor. Deriye ulaştıklarında alerjiye yol açan maddelerle birleşince bu antikorlar egzamanın bilinen belirtilerini ortaya çıkarıyor.
Yapısal egzamanın nedenleri daha da karmaşık. Hatta tam olarak bilinmeyen nedenlerle bağışıklık sisteminin savunma mekanizmaları çok yetersiz kalmış hastalara nasıl yaklaşılacağı henüz çözülmemiş bir sorun. Hastada egzama ve ürtiker belirtileri dönüşümlü olarak birbirini izliyor; alerji yapıcı maddelerin saptanarak hastadan uzaklaştırılması da hastalığın gelişimini fazla etkilemiyor. Yapısal egzama en çok sindirim ve sinir sistemi bozukluklarına bağlanıyor ama bunların gerçek önemi henüz aydınlatılmış değil.

Belirtileri
Egzamanın başlıca evrelerini şunlar oluşturuyor;
· Kızarıklık: Derideki damarların genişlemesine bağlıdır.
· Keseciklerin oluşması: Genişleyen damarlardan sızan sıvı (serum) keseciklerin oluşmasına yol açıyor.
· Eksüdasyon: Keseciklerin parçalanmasıyla içlerindeki sıvı dışarıya sızıyor. (yaş egzama)
· Pullanma: Bir sonraki bu evreye “onarım” aşaması da deniyor, çünkü yeni bir deri katmanı oluşuyor.
· Kalınlaşma: Aşırı uyarılmanın yol açtığı örselenme ve sürekli kaşınma deriyi kalınlaştırıyor. Ayrıca deri kurudur. Özellikle parmak araları, el ayaları gibi kıvrım yerlerinde çatlak ve yarıklar görülüyor.

Değişik egzama tiplerinde değişik klinik tablolar ortaya çıkıyor ama yukarıda değinilen evreler genel çizgileriyle bunların hepsinde bulunuyor. Egzamada zedelenmiş deri yüzeyi mikropların enfeksiyon yapmasını çok kolaylaştırıyor. Örneğin, impetigo adı verilen bakteri enfeksiyonuna yol açabiliyor. Enfeksiyon bazen çok şiddetli olabiliyor ve önceden var olan egzamayı gizleyebiliyor. Egzamanın bütün vücut yüzeyine yayılması ise ender görülen bir durum. Eritrodermi olarak da bilinen bu durum hasta için yaşamsal tehlike taşıyor.


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #3
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Atopik Dermatit
Egzamanın atopik dermatit olarak bilinen tipinde iki aşamalı bir gelişme gözleniyor. İlk aşama bebek bir yaşını tamamlamadan önce başlıyor ve iki yaşına doğru kendiliğinden geçiyor. İkinci aşama ise hemen her zaman okul çağında ya da ergenliğe doğru ortaya çıkıyor. Temas dermatitinin nedeni hastanın sürekli etkisinde kaldığı alerji yapıcı maddeler (yapay reçineler, yağlar, benzin, deterjanlar vb) arasında kolaylıkla saptanabiliyor. Oysa atopik dermatitte hastanın aşırı duyarlılık geliştirdiği maddelerle karşılaşması belirleyici değil. Hastalığın oluşum süreci daha karmaşıktır ve oluşumunda kişiye özgü yapısal bir etkenin rolü vardır. Atopik dermatitli hastanın derisi her uyarana karşı aşırı duyarlı ve bu durum da belirli antikorların varlığından kaynaklanıyor.
Atopik dermatite yatkınlık yalnızca yapısal açıdan egzamaya eğilimli olmaktan değil, astım ve alerjik nezle (örneğin saman nezlesi) hastası olmaktan da kaynaklanabiliyor. Kişiye özgü yapısal etken bazen bu üç hastalığın aynı anda art arda ortaya çıkmasına yol açıyor.
Deride ilk belirtiler doğumu izleyen altı hafta içinde ortaya çıkıyor. Bunlar daha çok bebeğin yüz ve yanaklarında oluşuyor. Kırmızı ve hafif kabarık lekelerin yüzeyinde küçük kesecikler, çok ince yarıklar oluşuyor; bunların parçalanmasıyla beyaz bir sıvı akıyor; ardından da beyaz – sarı kabuk oluşuyor. Hastalığın saçlı deriye yayılmasının tipik belirtesi saçların birleşmesidir. Deride sulanma hafifse değişik boyutlarda ve kat kat ayrılan beyaz lekeler oluşuyor. Klinik tabloyu daha karmaşık hale getiren ikincil lezyonlara hemen her olguda rastlanıyor. Egzamalı hastaların büyük bölümü sürekli kaşınarak deri lezyonlarını kanatıyor. İrin yapıcı mikroplar bu ortamda kolayca irinleşebilen enfeksiyonlara yol açıyor.
Atopik dermatitte akut egzamanın iki tipik özelliği, yani kesecik oluşumu ve kızarıklarla birlikte sürekli kaşıntı da bulunduğundan deride gerçek bir kalınlaşma ve sertleşme ortaya çıkıyor. Önceleri yalnız yüzde görülen atopik dermatit, zamanla gövde, kol ve bacaklara, sonunda da bütün vücuda yayılıyor. Özellikle süt çocuklarında yeni deri belirtileri ortaya çıkmadana önce dayanılmaz bir kaşıntı başlıyor. Hasta sürekli kaşınıyor, kendini tırmalıyor ve lezyonları kanayan yaralara dönüştürüyor. Ama derideki bütün bu sorunlara karşın, süt çocuğunu genel durumunun iyi olduğu belirtiliyor. Hastalık özellikle kilosu ve gelişmesi ortalamanın üstünde olan bebeklerde görülüyor. Genellikle iki yaşına doğru kendiliğinden iyileşiyor, bazen de ergenlik dönemine değin sürüyor.
Kısa ya da uzun bir iyilik döneminden , genellikle yılar süren bir sessizlikten sonra atopik dermatit, özellikleri değişmiş olarak vücudun her iki yanında büyük eklemler çevresinde ortaya çıkıyor. Dizlerin arkası, dirsek kıvrımları ve yüzde özellikle dudak çevresi en sık yerleştiği bölgeleri oluşturuyor. Klinik tablonun en belirgin özelliği derideki leke halinde kalınlaşmalardır. Kalınlaşıp sertleşen derinin çizgileri belirgin biçimde artıyor. Kaşıntı çiziklerinde mikropların yol açtığı enfeksiyonlar hastalığı daha da karmaşıklaştırıyor; deride sulanma ve irinli sivilceler beliriyor. Bu aşamanın en önemli belirtisini şiddetli kaşıntı oluşturuyor. Aylar ya da yıllar süren iyilik dönemlerinin arasında çok çeşitli nedenlere bağlı olabilen alevlenme dönemleri yer alıyor. Sindirim sistemi bozuklukları, yanlış beslenme, sinirsel etkenler, heyecan, bazı hormon düzensizlikleri (ergenlik, gebelik menopoz vb) alevlenmeye neden olabiliyor. Bazen kişiye özgü mevsimsel (kış ya da bahar aylarında) alevlenme dönemleri de saptanabiliyor. Hastalığın yol açtığı ikincil sorunların başında atopik sendrom gelişiyor. Hastaların yüzde 16 – 50”sinde saman nezlesi gelişiyor.
Hastalığın nedeninin ve nasıl etkilendiğinin belirsizliği, ayrıca şiddetlenme dönemlerini önceden kestirmenin olanaksızlığı, tedaviyi güçleştiriyor. Genel tedavide kaşıntı önleyici ilaçlardan yararlanılıyor. Hastalığa doğrudan yol açmamakla birlikte alerji yapıcı maddelerle ilişkiden kaçınılması gerekiyor. Tedavi süreklilik ve dikkat gerektiriyor. Hastalığın yeniden alevlenme belirtileri ortaya çıktığında hemen tedavi önlemleri alınmalı.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #4
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Temas Dermatiti
Meslek egzamaları, temas dermatiti ya da egzaması başlığı altında toplanan deri hastalıkları arasında önemli bir grubu oluşturuyor.
Meslek dermatitleri çalışma yaşamında kullanılan bazı maddelerin etkisiyle ortaya çıkan hastalıklardır. Koruyucu önlemlerin ilerlemesine karşın, son kırk yıl içinde bunların sayısı sürekli artıyor. Bu artışın nedenlerini anlamak hiç de güç değil. Sanayileşme, tarım ağırlıklı bölgelerde bile çok sayıda işçiye zarar veren maddelerle karşı karşıya getirdi. Deride yalnızca aşırı duyarlılık geliştirmekle kalmayıp, doğrudan zarara da yol açtığı kanıtlanan reçineler gibi yeni kimyasal ürünlerin kullanımı bu açıdan çok önemli. Sorunun geçici olmadığı da artık açıkça görülüyor, çünkü sürekli yeni kimyasal maddeler geliştiriliyor ve bunların kullanımı yayılıyor. Bu durumda meslek egzamalarının artması kaçınılmaz oluyor.
Kişide duyarlılık geliştirebilen yabancı madde (antijen) deriye girdiğinde vücut ona karşı antikor üretiyor ve vücut daha sonra bu antijenle yeniden karşılaştığında egzama belirtileri ortaya çıkıyor
Temas dermatitinin değişik aşamaları vardır:
·
Çevresinde şişlik görülen basit bir kızarıklığın ortaya çıkması,
· Keseciklerin oluşması,
· Keseciklerin parçalanması,
· Sulanma (serumlu eksüdasyon)
· Aşınma oluşumu.

Serum sızması olmayan kuru olgularda keseciklerin oluşma evresi daha belirsiz ve deride pullanmayla birlikte görülüyor. Şiddetli kaşıntı oluşuyor. Ellerin ve ön kolların üst tarafında başlıyor; daha sonra yüze, bacaklara ve cinsel organlar çevresine yayılıyor.
Çalışma ortamından ve özellikle de duyarlılık gelişmiş olan maddeden uzak durulması, iyileşmeyi hızlandırıyor. Ama hastalık kolayca yinelenebiliyor; hatta uzun aralardan sonra bile duyarlı olunan maddeyle her karşılaşıldığında alevlenebiliyor. Mikroplara bağlı enfeksiyonlar sık, buna karşılık hastalığın bütün vücuda yayılması seyrek görülüyor. Tanı için deri testleri yapılıyor. Yerel tedavi, iltihap ve serum sızmasını ortadan kaldırmak, derideki enfeksiyonları önlemek ve yanma duygusuyla kaşıntıyı gidermek amacıyla yapılıyor. Genel tedavi hastanın yapısal özelliklerini de dikkate alarak vitamin ve antialerjik ilaçların verilmesiyle uygulanıyor. Egzamanın sık görülmesi ve nemli toplumsal zararlara yol açması; çalışma ortamıyla, yapılan işle ve kişiyle ilgili bir dizi koruyucu önlemi de gündeme getirdi. Çalışma ortamı havalandırma sistemleri ve nem gidericilerle olabildiğince zararsız hale getirilmeli. Genel sağlık önlemleri zararlı etkenleri deri yüzeyinden olabildiğince çabuk, ama deriyi tahriş etmeden uzaklaştırmaya yarayan duş, lavabo gibi donanımlardan oluşuyor. Kişisel düzeydeki önlemler arasında ise her türlü koruyucu araç (eldiven, önlük, maske vb) yer alıyor. Egzamanın yinelemesi durumunda hastalığın kronikleşmesini önlemek için hastanın iş değiştirmesi öneriliyor.

Seboreik Dermatit
Seboreik dermatit erişkinlerde en çok yağ bezlerinin bol bulunduğu bölgelere yerleşiyor. Saçlı deri, göz çevresi, göz kapakları, elmacık kemiği çevresi, kulaklar, göğüs kemiği bölgesi, sırtta iki kürek kemiği arası ve koltukaltı gibi derinin en çok yağlanan bölgelerinde görülüyor. İlk belirti küçük nokta biçiminde pembemsi renkte ve sarı pullarla örtülü bir lezyondur. Lezyonun kenarları yayılarak kırmızı lekeler oluşturuyor. Lekeler yüzeyseldir ve ince bir toza dönüşen sarımsı renkte yağlı pulları nedeniyle kolaycı tanınıyor. Küçük lekeler birleşerek daha büyüklerini oluşturuyor ve bazen bütün sırtı kaplayabiliyor. Alında saçlı derinin bittiği çizgi üzerinde seboreik egzamanın yaptığı “Seboreik taç” hastalığının tipik özelliğini oluşturuyor. Seboreik dermatit tedavisinde asalaklara karşı da etki gösteren kükürt, kortizonlu ve antiseptik pomatlarla birlikte kullanılıyor. Antihistaminik ve kortizonlu ilaçlarla uygulanan genel tedavi hastalığın özellikle iltihaplı biçimlerini hızla iyileştiriyor. Yapısal yatkınlığı gidermeye yönelik tedavi ise A vitamini ve kükürtlü ilaçlara dayanıyor.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 15 Haziran 2010 15:06
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #5
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Ellerde Hassasiyet Egzama Habercisi Mi?
Ellerimiz sürekli dış ortamla temas halindedir. Bazı kişilerin elleri normal günlük aktivitelere karşı daha duyarlıdır. Kolayca kurur, çatlar ve pullanır. Su, sabun, deterjan ve temizlik maddeleri deriyi en sık tahriş eden ajanlardır. Özellikle ev kadınları, ahçılar, temizlik işçileri ve elleri su ile fazla temas eden kişilerde görülür.
Ellerde kuruluk, soyulma, parmak izlerinde silinme,çatlaklar, sızlama şeklinde ortaya çıkar. Ayrıca bazı maddeler hassas kişillerde allerji yapabilir. Allerji, tahriş olmuş deride daha kolay oluşur. Çok kaşıntılı, sulantılı, kızarık döküntüler gelişebilir. Allerjik el ekzemaları daha çok mesleğe bağlı olarak özel maddelerin teması sonucu ortaya çıkar. İnşaat işçilerinde çimentoya, kuaförlerde saç boyalarına, sağlık personelinde eldivenlerde bulunan latekse karşı alllerji gelişebilir. Kişide daha önce yıllarca böyle bir allerji olmayabilir.
Korunma ve tedavi
Ekzemanın korunma ve tedavisinde en önemli nokta tahriş edici allerjik maddelerle teması önlemektir.
Su ve deterjan gibi maddelerden kaçınılmalıdır. Ellerin hangi sıklıkta ıslandığı çok önemlidir.
Ellere sabun ve deterjan teması en fazla günde bir kaç kez olmalıdır.
Eldiven kullanmak beklenildiği kadar yarar sağlamaz. Elleri terletir. Ciltte soyulmalar olabilir. Bazı kişiler için eldiven içindeki maddeler alllerjik olabilir. Pamuk astarlı eldivenler tercih edilmelidir. Eller terlemeden eldivenler çıkarılarak havalandırılmalıdır.
Cildin yıkama ile kaybettiği doğal yağların yerine konması çok önemlidir. Kullanılan ticari el kremleri parfüm ve tahriş edici başka maddeler içerebilir. Yalnızca doktorun önerdiği ürünler kullanılmalıdır. Bu ürünler suyla her temas sonrası ve cilt kuru hissedildikçe ince bir tabaka halinde uygulanmalıdır.
Aşırı sıcak ve soğuk sudan kaçınılmalı, ılık su tercih edilmelidir.
Taze meyva ve sebzelerin öz suları da şikayetleri arttırabilir. Bunlarla doğrudan temastan kaçınılmalıdır.
Allerjik bir maddenin temasından şüpheleniliyorsa bu madde deri testleri yapılarak saptanmaya çalışılır.
El ekzeması tedavisinde en çok kortizonlu kremler kullanılır. Ekzemanın çeşidine göre ek tedavi ajanları mevcuttur. Tedavinin yan etkiler de göz önüne alınarak doktor kontrolünde yapılması gerekir.
Hastalığın tekrarlamaması için hastanın korunma yöntemlerine uyması gerekir.
Bilmek İstedikleriniz
Aynı insanda birden çok maddeye karşı aşırı duyarlılık gelişebilir mi?
Başlangıçta tek bir bileşiğe karşı duyarlı olan kişilerde daha sonra bu bileşikle aynı kimyasal gruptan başka maddelere karşı da alerji gelişebiliyor. Bu olgularda çarpraz ya da grup aşısı duyarlılığı söz konusu. Alerji farklı kimyasal yapıda birçok maddeye karşıysa buna çoklu duyarlılık deniyor. Işığa karşı aşırı duyarlılık geliştirme ise bazı maddelerin insan yalnızca güneş ışığına çıktığında deride tepki başlatmasıdır. Örneğin, tetrasiklin gibi bir antibiyotik, güneş ışığının etkisi altında aşırı duyarlılık yapıcı bir özellik kazanıyor
Deriye kortizonlu pomatların tekrar tekrar uygulanması tehlikeli mi?
Her ilaç gibi kortizonlu ilaçların da çeşitli yan etkileri vardır ve uzun süre kullanıldığında er ya da geç yan etkiler ortaya çıkar. Ama kortizonlu ilaçlar egzamanın belirtilere yönelik de olsa vazgeçilmez tedavi araçlarını oluşturuyor. Bu nedenle kullanılmaları zorunludur. Gene de bu ilaçlar ancak uzman denetiminde kullanılabilir. Uzman hekim ilaca ara vererek ya da tedavi yöntemini değiştirerek kortizonlu yan etkilerini elden geldiğince azaltmaya çalışacaktır.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 15 Haziran 2010 15:07
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #6
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Aşırı Terleme ve Tedavisi
Aşırı terleme genelde çocukluk döneminde ortaya çıkar, buluğ çağında artış gösterir. Ataklar belirgin bir sebebe bağlı olmaksızın aniden başlayabilir ya da sürekli olarak vardır. Egzersizden çok, stres, sıcak iklim ve besinsel uyaranlarla alevlenir. Kışın kısmen düzelen şikayetler yazın belirgin şekilde artar. Aşırı terleme, genelde uyku sırasında kaybolur.Aşırı terleme, ciddi sıkıntılar yaratarak hayat kalitesini bozabilir. Bazı hastalar sürekli ıslak olan ellerini gizlemek için insanlara dokunmaktan hatta el sıkışmaktan kaçınırlar. Koltuk altı aşırı terlemesinde kıyafetlerin ıslanması ve kötü kokma ihtimali kişiyi sürekli huzursuz eder. Bu da sosyal açıdan kendisini güvensiz hissetmesine neden olur.

Aşırı terleme ile ilgili sorunlar sadece emosyonel problemlermiş gibi görünse de aslında, yoğun nem enfeksiyonlar için de uygun bir ortam hazırlar. Tüm bu nedenlerden dolayı tedavi kaçınılmazdır. Aşırı terleme tedavisinde uygulanan çeşitli yöntemler vardır. Seçilecek yöntem, aşırı terlemenin olduğu bölgeye, terlemenin şiddetine, yaş, cinsiyet ve eşlik eden diğer hastalıklara bağlı olarak değişir. Aşırı terleme tedavisinde öncelikle, koruyucu yöntemler uygulanmalıdır. Hastanın başka bir nedenle kullanmakta olduğu ilaçlar, besin maddeleri ve diğer hastalıkları (guatr, şeker hastalığı gibi) gözden geçirilmeli ve düzenlenmelidir. Deodorantlar kötü kokuların kamuflajı için kullanılan kozmetik ürünlerdir ve tedavi edici özellikleri yoktur. Antiperspiranlar, ter kanallarını mekanik olarak tıkayarak terin dışarı atılmasını önlerler. Kısa dönem etkilidirler ve tedavi edici değildirler.

Tedavi yöntemleri
Aşırı terleme tedavisinde kullanılan krem, losyon ve jeller temelde, metal tuzları içerirler. Hafif ve orta dereceli vakalarda etkili olabilmelerine karşılık bu etkinlik zamanla azalabilir. Tahriş oluşturma riskleri fazladır ve belli aralıklarla, yaşam boyu uygulanmaları gerekir.
Aşırı terleme tedavisinde yararlanılan, ağızdan alınan bazı ilaçlar da vardır. En önemlileri sinir sistemi üzerine baskılayıcı etki yapanlardır. Ciddi yan tesirleri olan bu ilaçlar, aşırı terleme tedavisinde nadiren önerilirler. Son yıllarda aşırı terleme tedavisinde en çok tercih edilen uygulamalar iyontoforez, botoks uygulaması ve cerrahi yöntemlerdir.

İyontoforez
Terleme Tedavi Kliniklerinde uygulanan iyontoforez yan etki riski düşük, kolay ve etkili bir yöntemdir. İyontoforezde, düşük bir elektriksel akımın deriden geçişi sağlanarak ter bezlerinin salgıları düzenlenir. El ve ayaklar sıvı ortam içinde iken düşük bir elektriksel akım uygulanır. Sudaki iyonlar bu akımın yardımıyla deriye nüfuz ederek ter bezlerinin ağızlarının kapanmasını sağlarlar. Böylece terleme azalır. Tedavi, genelde haftada 3 seans olarak planlanır ve uygulanan elektrik akımının şiddeti ve süresi zamanla arttırılır. Terleme azaldıktan sonra ise tedavi kesilir. Tedavi sırasında ellerde iğnelenme, karıncalanma, kaşıntı gibi hafif ve geçici yan etkiler oluşabilir.

Botoks
Terleme Tedavisinde uygulanan bir diğer yöntem botoks enjeksiyonudur. Botoks ‘Clostridium botilinum’ adlı bir bakterinin toksinidir. Sinir ucundan salınan asetil kolin isimli aracı maddenin salgılanmasını önleyerek sinirsel iletiyi durdurur.Aşırı terleme olan bölgeye uygulandığında ter bezine gelen sinirsel uyarı engellenir ve ter salgısı ortadan kalkar. Uygulama o bölgeye yapılan enjeksiyonlar şeklindedir.Toksin zaman içinde aktivitesini kaybettiğinden botoks uygulaması geçici bir tedavi sağlar ve etkisi ortalama 6 ay sürer.

Cerrahi Yöntemler
Aşırı terleme tedavisinde uygulanan 2 temel cerrahi yöntem vardır. Ancak bu yöntemlerin, diğer tedavilere yanıt alınamaması durumunda uygulanmaları önerilir. Sadece koltuk altında aşırı terlemesi olan kişilerde, bu bölgedeki ter bezlerinin çıkarılması ile kalıcı bir düzelme sağlanabilir. Bu uygulama diğer tedavi yöntemlerine yanıt alınamayan ağır terleme bozukluklarında son tercih olarak değerlendirilmelidir.‘Endoskopik Transtorasik Sempatektomi’, son yıllarda yaygın olarak uygulanan ve çok iyi sonuçların alındığı bir yöntemdir. Göğüs yan tarafında açılan küçük bir kesiden girilerek burada bulunan sinir kökleri tahrip edilir. Böylece kalıcı bir düzelme sağlanır.
NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
9 Eylül 2006       Mesaj #7
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Toplumda sık görülmesi ve son derece rahatsız edici bir kozmetik problem olan sivilce (akne vulgaris) tedavi edilebilen bir hastalıktır.Özellikle ergenliğin başlaması ile ciltte yağlanma artmakta ve yağ bezlerinin faaliyeti bozulmaktadır. Bunun derideki görüntüsüde istenmeyen yağ birikimleri, şişlikler,iltihaplanmalar, deri altı kistleri olabilmektedir

Oniki yaşından başlayarak onsekiz yaşına dek akne gençleri etkileyebilir. Ancak unutulmamalıdırki her yaşta, her dönemde ve her insanda bu sorun gelişebilir.Kadınların %70'i, erkeklerin ise %80'inde hayat boyunca herhangi bir zamanda sivilce oluşabilir. Ne yazık ki kendi kendine geçebileceği gibi yanlış bilgilendirmeler tedavide geç kalınmalara , kalıcı izlerin oluşumuna ve hatta şikayetin artmasına neden olabilmektedir.

Cılt altındaki yağ bezlerinin fonksiyonun bozulması, porların kapanması ve birtakım bakterilerin iltihaplanmaya neden olması ile klasik sivilce görüntüsü cilt üzerinde belirir.

Akne oluşumunu etkileyen faktörler şunlardır:
1-Genetik:Annede veya babada akne olması, çocuklarda görülme sıklığını artırır.
2-Ultraviyole:Güneş ışınları sivilce oluşumunu olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilir.
3-Terleme:Terleme ile sivilceler yoğunlaşır.
4-Diyet:Gıdaların sivilce oluşumunda artırıcı hiçbir etkisi yoktur.
5-Hormonlar:Adet düzensizliği ve hormonal bozukluklar sivilceleri yoğunlaştırır.
6-Kozmetik ürünler:Yanlış birçok kozmetik kullanımı, kozmetilk salonlarındaki uygulamalar cildin bozulmasında önemli bir pay oluşturmaktadır.

Akne klinik görüntüsüne göre çok farklı tiplerde gözlenebilir. En hafif formu olan komodojenik akne siyah noktalar veya beyaz butonlar şeklinde görünürken, iltihaplı formda olanlara püstül denir. En şiddetli formunu ise nodül ve kistler oluşturur; bunlar deri altında ağrılı büyük sertlikler olarak gözlemlenir ve ciltte kalıcı izlere neden olabilir.

Akne sadece yüzde değil ayrıca göğüs sırt gibi alanlarda da görülebilir. Yüz bölgesinde oluşan sivilceler ağrılı kaşıntılı olabilir.Fiziksel görüntünün bozulması psikolojik stres ve gerginliklere yol açabilir. Toplumdan uzaklaşma, mutsuzluk, hatta depresyon gelişimi bile gözlenebilir.

Akneli kişilerin birtakım kozmetik kremlerden, losyonlardan ve güzellik salonlarından çare arayışları ise hastalığın büsbütün kötüleşmesine , tedavinin zorlaşmasına neden olur. Bu merkezlerdeki uygulamalar kalıcı izlere dahi yol açabilir ve hasta iyileşmediğini düşünerek yanlış bir inanışa kapılabilir.

Akne düzenli, ısrarcı ve uzun süreli tedavilere mutlak cevap verir. Hastanın doktoruna güvenmesi ve takiplerini devam ettirmesi gerekir. Öncelikle hafif formlarda sadece lokal tedaviler yeterli olabilir. Bu tedavi iyi bir temizleyici jel ile kombine edilir.Daha yoğun sivilcelerde ise antibiotik kullanımı gerekebilir ve bu genelde 3-5 aylık uzun bir dönemi gerektirir. İnatçı, şiddetli hastalarda ise A vitamini türevleri oldukça başarılı sonuçlar verir.Hastaları psikolojik olarak da yıkan bu hastalık başarılı bir şekilde doğru bir takiple düzeltilebilir.

Uzm.Dr.Ayşe ÖZBOYA NACAK
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #8
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Benler (Melanom)
Hemen herkesin cildinde ‘‘ben’’ adı verilen lekeler var. Bunların büyüklükleri, renkleri ve kabarıklıkları değişebiliyor. Ciltteki pigment üreten hücreler olan melanositlerden oluşan bu benlerin çoğu zararsız olsa da bir kısmı maalesef o kadar masum olmayabiliyor. Benlerden meydana gelen kanser türünün adı ise melanom. Melanom cilt kanseri türleri içinde en tehlikeli olanı. AMERİKA'da melanom olan kişilerin sayısı, geçtiğimiz 30 yıl içinde ikiye katlandı. Her yıl 50 bin yeni vaka teşhis ediliyor. İçlerinde Türkiye'nin de bulunduğu Akdeniz ülkelerinde de durum çok farklı değil. Melanomun bilinen kesin bir nedeni yok, ancak bazı faktörlerin riski arttırdığı bir gerçek. İçinde bulunduğumuz yaz aylarında bolca maruz kaldığımız güneş ışınları, melanom riskini arttıran nedenlerin başında geliyor. Melanom güneşten çabuk etkilenen ve çillenen açık tenli insanlarda daha sık görülüyor. Sarışın ve açık renk gözlü olanlar da esmerlere oranla daha çok risk altında.

Cilt doktorum kolumdaki lekelerin renkli lezyonlar olduğunu söyledi. Peki bu lezyonlar zaman içinde kansere dönüşür mü?
Renkli lezyon, normal benlere, güneş lekelerine ve yaşlılık lekelerine verilen genel addır. Bunların çoğu kansere dönüşmez. Ancak cildinde bunlardan fazla miktarda bulunanlar ya da alışılagelmiş olanlardan farklı lezyonlara sahip olanların düzenli aralıklarla cilt doktoruna görünmeleri gerekir. Bu lekelerin düzenli takibi meydana gelebilecek ‘‘şüpheli değişiklikler’’in belirlenmesini sağlar. Doktorunuz böyle bir değişiklik fark ederse bir deri biyopsisi isteyebilir. Böylece söz konusu lezyona iyi huylu, melanom ya da farklı bir kanser türü teşhisi konabilir.

Lekelerdeki ne tür değişiklikleri dikkate almam gerekir?
Dikkat edilmesi gereken önemli belirtiler var. Bunlardan biri asimetri. Lekenin bir yarısının şekli diğer yarısının şeklinden farklıysa dikkat etmek gerekir. Diğer bir husus lekenin sınırları. Sınırları belli belirsiz ve düzgün olmayan lekeleri takip etmek lazım. Lekenin rengi de önemli. Eğer aynı lekede kahverengi, siyah ya da ten rengi gibi farklı renkler düzensiz olarak dağılmışsa ya da aralarda kırmızı, mavi ya da beyaz parçalar varsa tehlike çanları çalıyordur. Lekenin büyüklüğüne gelince. Bir kalem silgisinden daha büyük olan lekeler risk taşıyabilir.

Hamilelikte lekelerin değişmesi normal mi?
Hormonal etkiler nedeniyle hamilelik sırasında genelde lekelerde bazı değişiklikler oluyor. Renkleri koyulaşabiliyor ya da büyüyebiliyor. Bunlar normal, ancak hamilelikte bir leke düzensiz bir şekilde değişirse bunun tabii ki dikkate alınması gerekir.

Cildimde yeni bir leke oluştu. Ne yapmalıyım?
Her yeni lekeye şüpheyle bakmak gerekir. Hemen bir dermatoloğa muayene olun ve gerekirse biyopsi yaptırın. Eğer bu lezyon melanomsa biyopsi bunun derinin içine ne kadar nüfuz ettiğini gösterir.

Melanomunun risk faktörleri nelerdir?
Risk faktörleri arasında kişinin vücudunda çok leke olması (25'ten çok), büyük lekeler (6 mm'den büyük), atipik ve değişik görünümlü lekeler, açık ten, açık saç ve göz rengi, ailede melanom olması, güneşe aşırı çıkma, sık solaryuma girme ve güneşe karşı hassasiyet sayılabilir. Eğer risk faktörlerine sahipseniz, güneşten korunarak riskinizi azaltın, cildinizi gözlem altında tutun ve düzenli aralıklarla bir dermatoloğa görünün.

Melanom aşısı kullanılmaya başlandı mı?
Melanom aşısı sadece ileri safhada melanom hastası olanlarda kullanılıyor. Aşı halen deneme aşamasında ve FDA tarafından henüz onaylanmış değil. Aşıları ve interferon, cytokine ve monoclonal antikorları içeren biyolojik terapi çeşitlerini kullanan klinik deneyler devam ediyor.

Dijital Dermatoskopi ile nasıl tedavi edilir?
Birkaç yıl öncesine kadar ben takibi, dermatoskopik görüntülerin fotoğrafları çekilerek sağlanıyordu. Ardından bu yönteme bilgisayar teknolojisi eklenerek, ben takibinde ulaşılan son nokta dijital dermatoskopidir. Bu yöntemle vücuttaki benlerin haritası oluşturularak noktasal lokalizasyonları belirlenir. Ardından her bir ben için dermatoskopik görüntü alınır ve kaydedilir. Böylece bir sonraki kontrolde elde edilecek görüntüyle karşılaştırma şansı sağlanır.Dijital dermatoskop bende izlenen şüpheli değişiklikleri matematiksel olarak hesaplayarak malign melanom riskini gösteren bir indeks de oluşturur. Bu indeks tanıda ve tedavinin planlanmasında yardımcıdır. Çıplak gözle erken evre melanom tanı şansı %60 civarında iken sözü edilen inceleme ile %90’lara çıkar. Ayrıca, hastanemizde bulunan dijital dermatoskopi cihazı ‘Telemedicine’ olarak adlandırılan bir sisteme de sahiptir. Bu sistem sayesinde dermatoskopik görüntüler, aynı anda, birden çok merkezde değerlendirilebilir.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #9
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Deri Tümörleri
Birçok organin tümörü oldugu gibi derinin de basta iyi ve kötü huylu olmak üzere pek çok tümörü vardir. Bunlar derinin primer hücresi olan keratinositlerden köken alabilecegi gibi diger hücre tiplerinden ya da deri eklerinden de kaynaklanabilir. Bunların oldukça çok tipi oldugundan burada sadece kötü huylu olanlarin en çok rastlanilan üç tipinden kisaca bahsedecegiz. Bunlar; Bazal Hücreli Karsinom, Skuamöz Hücreli Karsinom ve Malign Melanom'dur.
En tehlikelisi deriye renk veren ve özellikle renkli benlerde bulunan melanositlerden kaynaklanan Malign Melanom olup bunu Skuamöz Hücreli kanser takip etmektedir. Malign Melanom özellikle pigmentli benlerden kaynaklandigindan ve sikligi giderek arttigindan erken tanisi hayat kurtarici olabilen bir deri kanseridir. Vücudunda az/çok sayida ben olan kisilerin özellikle ailede de böyle bir kanser öyküsü varsa dikkatli olmasi ve periyodik olarak bir dermatologa benlerinin takibini yaptirmasi gereklidir. Eger ben 5 mm'den büyükse risk daha da büyümektedir.

Belirtileri
Herhangi bir bende anormal büyüme, kasinti, kanama, renk ve şekil değisikligi gibi durumlarda derhal doktora basvurulmalidir. Benlerin alinmasi degil alinmamasi tehlikelidir. Ama geç kalinmis ve kanserlesmis bir benin alinmasi da bazen hiç bir sey ifade etmeyebilir.

Diğer kanser türleri ise özellikle yüzde baslarlar. Birçok degisik tipi oldugundan bunlarin da erken tanisini ancak bir dermatolog yapabilir ve bazen biyopsi almak gerekebilir. Yüzde ya da vücudun herhangi bir yerinde 2 haftadan fazla geçmeyen ve giderek büyüyen bir yara varsa bir dermatologun görüsünü almanizda fayda vardir. Unutulmamasi gereken bir noktada kanserlerin (Malign Melanomun bazi tipleri hariç) genelde yavas büyüdügüdür. Bu yüzden sinsi yaralardan daha fazla çekinin.

Korunma
Korunmada en basta UV'den sakinma ön plandadir. Her üç kanser türünde de %100 olmasa da UV (Günes Isigi) en büyük suçlanan risk faktörüdür. Bu yüzden açikta çalisanlarin Günes Koruyucu krem ve losyon kullanmalarinda fayda vardir. Yine güneslenenlerin benlerini kapatmalari, günes koruyucu kullanmalari ve günesin en tehlikesiz saatlerinde ( 11-17 saatleri arasi en tehlikeli saatlerdir ) disarda bulunmalari elzemdir. Solaryum da tehlikeyi artirdigindan uzak durulmasinda, israr ediliyorsa da benlerin kapatilarak girilmesinde fayda vardir.

Diger kanserler daha çok açikta çalisan kisilerde görüldügünden böyle islerle ugrasanlarin dikkatli olmalari ve günes koruyucu kullanmayi aliskanlik haline getirmeleri ve yilda bir dermatologla görüsmelerinde fayda vardir.
Tedavisi
Tedavi lezyonun sekline ve büyüklügüne göre degismektedir. Farkli tedavi sekilleri uygulansa da ana tedavi sekli lezyonun çikarilmasidir. Malign Melanomda ise kemoterapi de gerekebilir.
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #10
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Estetik Dermatoloji
Dermatoloji alanındaki gelişmeler sayesinde birçok kişide psikolojik sorunlara neden olan estetik kusurlar alternatif yöntemlerle tedavi edilebiliyor.
Ciltte yaşlanmaya bağlı kırışıklık, güneş ışınlarının olumsuz etkilerine bağlı çizgi, kahverengi lekeler, sivilceler ve sivilce izleri ayrıca kişinin yüzünde beğenmediği şekil bozukluğu gibi estetik kusurların düzeltilmesi için kullanılan alternatif yöntemler büyük ilgi görüyor. Acı çekmeden, normal yaşamı etkilemeden uygulanır olması soft yöntemlere üstünlük sağlıyor. Kişinin estetik sorununun niteliğine ve beklentilerine göre hangi yöntemin kullanılacağına karar veriliyor.
Dolgu maddeleri enjeksiyonu
Dolgu maddelerin cilt içine enjekte edilmesiyle, kırışıklık bölgesinde hacim kazandırılarak kırışıklık çizgileri düzeltiliyor. Dolgu maddeleri, yüz şekillendirme, yanak büyütme, yüzdeki yaşlılık çizgileri, yaralanmalarla oluşan çizgiler, yüzdeki şekil bozuklukları, kişinin derin sivilce izleri gibi sorunlarda tercih ediliyor. Ayrıca kişinin dudak kalınlaştırma, dudak şekillendirme gibi estetik değişiklik taleplerinde de bu yöntemler rahatlıkla uygulanabiliyor. Acıbadem Hastanesi ve Acıbadem Bağdat Caddesi Polikliniği dermatoloji uzmanı Dr. Asiye Nesrin Aksoylar, yüze dolgu yapılmasında maddelerle ilgili olarak şu bilgileri veriyor:
“Bunlar sıvı parafin, sıvı silikon (ülkemizde kullanımı yasal değil) kolajen, hyalüronik asit, otolog yağ, otolog kolajen gibi maddelerdir. Kliniğimizde uygulanan dolgu maddesi, stabilize edilmiş hyalüronik asittir.”
Kalıcılığı ne kadar?
Dolgu maddelerinin kalıcılık süresi 5-2 ay arasında değişiyor. Metabolizmanın, hyalüronik asidi su ve karbonhidrata dönüştürdüğünü belirten Dr. Asiye Nesrin Aksoylar, dolgu maddesi enjeksiyonuyla ilgili şunları söylüyor:
“Büyüme faktörleri ve hormonlar, glikoz ve oksijen gibi önemli besleyici ajanların serbest geçişine olanak verir. Hyalüronik asit jelinin parçaları arasında hücreler dolaşabilir ve sağlıklı bir cilt ortaya çıkar. Test ihtiyacı olmadığından kişi hemen uygulamaya alınabilir, oluşan düzelmeyi hasta hemen gözlemleyebilir anında tatmin sağlar. Enjeksiyonun hemen sonrasında kişi normal yaşantısını sürdürebilir. Her yaşta uygulanabilir. İstenildiği sıklıkta tekrar edilebilir. Alerji riski yoktur.”
Botilinum Toksin-A enjeksiyonu
BT-A, 1980 yılından bu yana dünyada tıbbın çeşitli alanlarında başarıyla kullanılıyor. Dr. Asiye Nesrin Aksoylar, BT-A’nın dermatolojideki uygulama alanları ile ilgili şu bilgileri veriyor:
“Bazı kişilerin alışkanlık olarak kaşlarını çatmasıyla zamanla o bölgedeki çizgiler belirginleşmekte, bu da hoş olmayan bir yüz ifadesine neden olmaktadır. BT-A enjeksiyonu en sık, alın, iki kaşın arası, göz çevresi, çene ve dudak çevresindeki çizgilere uygulanmaktadır. BT-A enjeksiyonunun etkisinin kalıcılığı kişiden kişiye değişiklik gösterir. Ortalama 4-12 ay kalıcı etki elde edilir. Hiçbir sistemik yan etki gözlenmemiştir. Uygulamanın isteğe bağlı tekrarı mümkündür. BT-A enjeksiyonu uzman doktorlar tarafından yapılmadığı takdirde kaş ve göz kapağı düşmesi, göz altı şişmesi gibi geçici yan etkiler görülebilir.”
Dr. Aksoylar, BT-A enjeksiyonunun koltuk altı, el ve ayak gibi bölgelerdeki aşırı terlemeyi azaltmak amacıyla da uygulanabildiğini belirtiyor.
BT-A enjeksiyonu yapılabilmesi için, kişide, başka hiçbir kas hastalığının bulunmaması ve en az 1 ay öncesinden o kişinin yüzüne, başka herhangi bir cerrahi uygulama yapılmamış olması gerekiyor.
Kimyasal peeling nedir?
Cildin zarar görmüş tabakasının değişik kimyasal maddelerin farklı konsantrasyonlarda kullanılarak kaldırılması işlemine peeling adı veriliyor. Kimyasal peeling TCA, rezorsin, laktik asit, sitrik asit, glikolik asit gibi birçok maddeyle yapılabiliyor. Bu yöntemlerden hangisinin hastaya uygulanacağına hekim karar veriyor.
Hangi durumlarda uygulanmaz?
Kimyasal peelingin uygulanamayacağı durumlar da bulunuyor. Dr. Asiye Nesrin Aksoylar, şu konulara dikkat çekiyor:
“Bazı cilt hastalıkları, aktif herpes enfeksiyonu (uçuk) bulunan, yeni operasyon geçirmiş, radyoterapi gören, siğil bulunan kişilerde kullanımı uygun değil. Ayrıca son bir ayda krioterapi (soğuk tedavisi) uygulanması ve bazı ilaçların kullanımı da kimyasal peeling uygulamasının yapılmaması gereken durumlar arasında yer alıyor.”
Krioterapi (Soğuk gaz tedavisi)
Krioterapi işleminde kaynama ısısı -196 C olan nitrojen gazı kullanılıyor. Bu soğuk gazı, kişinin cildinin yüzeyinde yok etmeyi düşündüğümüz kahverengi güneş lekeleri, siğiller, yaşlılıkla alakalı cilt kalınlaşması ve cilt lekelerine, et benlerine uygulayarak o bölgenin donarak uzaklaştırılması sağlanıyor.
Bu işlem lokal anestezi gerektirmiyor, herhangi bir cerrahi müdahale uygulanmıyor. Yüzeyden gaz sprey tarzında uygulanıyor.
Sistemik yan etki söz konusu değil her yaşta hamilelere dahi uygulanabiliyor.

Benzer Konular

9 Mayıs 2008 / BARIŞ Tıp Bilimleri
20 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Tıp Bilimleri
10 Eylül 2006 / virtuecat Tıp Bilimleri
8 Ocak 2010 / ThinkerBeLL Tıp Bilimleri