Arama

Japon Gelenek ve Görenekleri

Güncelleme: 24 Mart 2015 Gösterim: 163.249 Cevap: 8
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Ekim 2005       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Selamlaşmak (Ojigi)
ojigi 2
Sponsorlu Bağlantılar
Japonlar genelde selamlaşmak için ojigi (eğilerek yapılan Japon selamı) yaparlar. Ojigi dünyaca ünlü ve selam verirken, teşekkür ederken, ayrılırken veya özür dilerken kullanıldığından oldukça kullanışlıdır. "Günaydın" (Ohayou), "Merhaba" (Konnichiwa), "Teşekkür ederim" (Arigatou), "Allahaısmarladık-güle güle" (Sayonara) veya "Özür dilerim-Pardon" (Sumimasen) derken yapılır. Ojigi'de hafif bir baş eğmesinden, tüm vücudu 90 derece eğmeye varan değişik teknikler vardır. Eğer selamlaşma tatami üzerinde yapılıyorsa ojigi'den önce diz çömülür ve öyle yapılır.
Esas olarak karşınızdaki sizden daha üst biri ise daha içten ve uzun yapılır. Buna rağmen, Japonlar yabancılardan uygun selam kuralları beklemediğinden dolayı hafif bir baş eğmek şeklinde selamlamanız yeterli olacaktır. Bu baş eğerek selamlama beceriksizce yapılan bir ojigi girişimi ile karşılaştırıldığında daha yerinde olur.
Japonlar arasında el sıkışarak selamlaşmak çok nadir görülür, fakat yabancılar için Japonların el sıkmaları (oldukça acemice olsa da) normal bir olaydır.

ojigi bas

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Ekim 2005       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kimono
kimono bas
Sponsorlu Bağlantılar
Sözlük anlamı "Giysi" anlamına gelen Kimono Japonya'ya özgü en geleneksel öğelerden biridir. Batı'da tahta kalıplarla basılan Ukiyo-e resimlerinin popülerliği aynı zamanda kimonolara olan ilgiyi de hat safhaya ulaştırmıştır.
Kimonoların birçok çeşidi bulunmaktadır, mevsimsel sezonluk kimonolar, bayanların törenlerde giydiği özel kimonolar, erkekler için dikilen kimonolar gibi.
Nara döneminde (710~94), kosode (küçük kol) olarak adlandırılan giysi, Kimono olan gerçek adını 18. yy'da almıştır. Halen kullanılan kimonolar, Japonya'yı ziyarete gelen turistlerin de ilgisini çekmekte ve kısa süreli de olsa ziyaretçiler Kimono gerçek anlamda giyme fırsatı bulmaktadırlar.
Kadınlar Kimonolarını özellikle geleneksel çay ve ikebana törenlerinde giyerler. Genç kızlar ise furisode olarak adlandırılan çok renkli kolları diğer kimonolara göre daha uzun, parlak Obi (kemer) i olan kimonoları giymektedir. Fabrikalarda üretilen ve basit geometrik şekillere sahip, günlük hayat içerisinde sık kullanılan kimonolara, Edo komon ismi verilmiştir.
Düğün ve özel törenlerde ise, tam tersi özel olarak tasarlanan, müthiş görünüme sahip kimonolar tercih edilmektedir. Bunlardan biri de shiromuku'dur , çok kalın kumaşlı, özel işlemeleri bulunan, saç tokası mevcut, geline özel beyaz renktedir. Damat adayı ise üzerinde ailesine ait işareti bulunduran ve habutae ipeğinden özel üretilmiş kimonoyu taşımaktadır. Son zamanlarda düğünlerde damatların batı tarzında da giyindikleri görülmektedir. Ölüm törenlerinde hem erkekler hem bayanlar siyah kimono giyerler.

Kimono Giyimi
kimonono tanitim
yuki - kol
ushiromigoro - Arka ana bölge
uraeri - iç yaka
doura - üst astar

sodetsuke
- Omuz dikiş yeri
fuki - ön kıvırım
sode - kol bölgesi
okumi - yaka altı

miyatsukuchi
- Kol altı açık bölge
sodeguchi - kol açıklığı
tamoto - kol cebi
maemigoro - ana ön bölüm

furi
- Kol altı uzun parça
tomoeri - yaka
eri - yaka
susomawashi - alt astar

Geleneksel olarak kimono giyim teknikleri annelerden kızlarına aktarılır, fakat günümüzde bu teknikleri öğreten okullara rastlanmaktadır. Özel ipekten, yünden veya sentetikten üretilen kimonolar kış aylarında giyilmektedir.
İlk önce beyaz çoraplar olan tabi ler giyilir; daha sonra kimononun alt kısmını oluşturan yelek ve etek giyilir,daha sonra kimononun altındakileri tutmaya yarayan nagajuban (bir çeşit iğne) ve datemaki kemeri bağlanır; son olarak kimono giyimi yapılır ve Obi ile bağlanır. En son olarak iseZori'ler ayağa giyilir, böylece kimono giyimi bitirilmiş olur.

Yukata
kimono yukata
İnce, pamuklu yukata ise hem erkekler hem de bayanlar tarafından yaz ayları boyunca giyilmektedir. (Diğer ülkelerde çoğunlukla Kimono adı altında satılan ürünler aslında Yukata'dır.)
Genellikle bunlarla beraber geta'lar giyilmektedir. Günümüzde renkli renkli yukatalar Yaz şenliklerinde birçok genç kızın ve erkeğin giysileri olmaya devam etmektedir.

Ayak Giyimi

Zouri ve Geta Japonya'da en sevilen geleneksel sandaletlerdir. Her ikisi de Y şeklinde bir bantla, ayak baş parmağı ve ikinci parmak sokularak giyilir.

kimono geta Geta
kimono setta
Setta
kimono zouri
Zouri
kimono pokkuri
Pokkuri
kimono tabi Tabi
Japonların geleneksel çorabıdır.Baş parmak ve dört parmak şeklinde ayağa giyilir. Japon sandaletleri ile giymek için tasarlanmıştır.
kimono gohonyubi Gohonyubi
Normal ayakkabıların altına da giyilen (beş pramak) çorabı. Özellikle parmak araları temas etmediğinden ayak için oldukça sağlıklıdır.

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
30 Nisan 2006       Mesaj #3
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Geyşalık Mesleği:

Japonya eğlence dünyasında çalışan diğer kadınlardan farklı olarak, Geyşa'lar mesleklerini ömür boyu sürdürebilirler. İyi bir Geyşa olmak için güzellik ve gençlikten çok, güzel sanatlara ve müziğe olan yetenek, tatlıdillilik ve müşteriyi iyi ağırlama gibi özellikler önemlidir. Bu yüzden ileri yaşlarda da Geyşa'lığı sürdürmek mümkündür. Mesleği bırakan Geyşa'lar genelde, bar ya da restoran açmak gibi, eski işleriyle bağlantılı işler yaparlar. Müşterileriyle evlenip işi bırakan Geyşa'lara da rastlanır.

Geleneksel Geyşa'lık mesleğinde her Geyşa'nın duygusal, cinsel ve ekonomik olarak ilişkide olduğu bir ''danna'' sı yani koruyucusu vardır. Ancak günümüzde koruyucuya sahip olmak ya da olmamak Geyşa'nın kararına kalmıştır.

2. Dünya Savaşı'na kadar olan dönemde Geyşa olarak yetiştirilmiş bir kızın, Geyşa'lık seviyesine gelebilmesi için ''mizuage'' töreni yapılırdı. Mizuage töreninde Geyşa, tam bir eğitim aldıktan sonra hatırlı bir müşteriye çok büyük paralar karşılığında bekaretini verir; çoğunlukla aldığı paranın büyük kısmını kendini yetiştiren Geyşa evine eğitim masrafları olarak öderdi.

Bugünkü Geyşa evlerindeki kurallar çok sıkı değildir. Sadece müşterilerden alınan bahşiş ve hediyelerle bile geçinmek mümkün hale gelmiştir. Bu yüzden bütünüyle Geyşa evine bağlı olarak çalışanların sayısı azalmaktadır.

Yetiştirme:
Nerede olursa olsun, bir Geyşa en az birkaç sanat dalında eğitim görmek zorundadır. Bu eğitim genel olarak birkaç tür geleneksel dans, Şamisen çalma ve birkaç makamda şarkı söylemeyi kapsar.

Geyşa olacak kızlar, küçük yaşta yetişmesi için Geyşa evlerine verilir. Şikomi denen bu kızlar tüm ev işleriyle ilgilenir. Kızlar, disiplin edilmesi için çok ağır şartlar altında çalıştırılırlar.

13 yaşından 18 yaşına kadar olan dönemde kızlar, acemi Geyşa olarak çalışırlar. Bu yaşlardaki acemi Geyşa'lara Tokyo ve çevresinde ''hangyoku'' yani yarı-mücevher, Osaka ve Kyoto çevresinde ''maiko'' yani çocuk dansöz denir. Acemi Geyşa'lık döneminde giyilen özel bir Kimono ve özel bir saç şekli vardır.

Ancak günümüzde acemi Geyşa'lık, Tokyo'da tamamen ortadan kalkmış olup, Kyoto'da ise giderek azalmaktadır. Japonya'da kanun gereği herkesin ilk ve ortaeğitim görmesi zorunludur. Yani bugün Geyşa eğitimi en erken 15 yaşında başlayabilmektedir ki bu yaş eski tarihlerde bir Geyşa'nın ''Maiko'' luktan Geyşa'lığa geçtiği bir dönemdi. Bu yüzden Geyşa evlerindeki kurallar ve uygulamalar eskiye oranla oldukça değişikliğe uğramış, modern sosyal, ahlaki kurallar ve resmi kanunlara uygun hale gelmiştir.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
22 Temmuz 2006       Mesaj #4
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
JAPON ÇAY SERAMONİSİ

Dünyada “çayın babası” olarak bilinen Dharma’dan yola çıkarak yüzyıllar içinde çeşitli evrimler geçirip günümüze kadar ulaşan çay geleneği, Japonya’da çay seramonisi adı altında işlenmeyi sürdürüyor. Günlük çay ritüellerini felsefeleriyle harmanlayarak kültürlerine yansıtan Japonlar, çay içme ve ikram etme eylemine, kattıkları estetikle başlı başına bir sanat, düşünsel zenginlikle başlı başına bir ayin boyutu kazandırmışlar.
Tipik bir Japon evinin özel dizaynlı bahçesinin en sade bölümünde sadece çay törenlerinde kullanılmak üzere özel tasarlanmış Hoshoan adı verilen küçük bir ev bulunur. Alçakgönüllü olma esasını hatırlatmak amacıyla ancak eğilerek girilebilecek kadar küçük tutulmuş kapısından bu eve girerken erkeklerin silah, bayanların da zinet eşyaları ile girmeleri yasaklanmıştır. Bu yasak, dünya zenginliği ve gücünden arınarak tevazuya bürünmeyi simgelerken, eşya ve detaya boğulmadan döşenmiş ev de bunu destekler nitelikte son derece sade çizgilere sahiptir.
Japon çay seramonilerinde her mevsim için farklı kaseler ve araçlar kullanılmaktadır. Törenlerde kama (çaydanlık), chasen (çayı karıştırmak için kullanılan bambu fırça), chawan (çayın sunulduğu kase), chakin (peçete) gibi araçlar kullanılırken sunulan çay en taze çay yapraklarının öğütülmesiyle elde edilen meşhur yeşil çaydır.
Ev sahibi ile misafir arasındaki ilişkinin, birbirlerini son görüşleri, birbirlerine son hizmetleriymişçesine özen ve hürmete dayandırıldığı Japon çay seramonisi, Japon inceliğinin hayata gelmiş en güzel örneklerinden biridir.


Kaseyi tutuştan çayı karıştırmaya, çay koymadan peçetenin kullanımına kadar her hareketin belli adap ve zerafet kuralları dahilinde vücuda geldiği ve derin bir felsefenin yansıması olan bu seramonileri tekdüzelikten çıkaran en önemli unsur ruhtur. Japon inanışına göre töreni yapacak kişinin tören öncesi ruhen arınması ve konsantre olması gerekmektedir. Törene katılan diğer kişilerin de minimalize edilmiş bir dansta bile olduğu gibi bütün varlıklarını katmaları, birlikte törene katıldıkları insanlarla temas kurabilmeleri beklenmektedir. Kollektivist yaşam anlayışını benimsemiş bir toplum olan Japonlar, bu uygulamalarla simgesel olarak toplumsal uyumu kutsarken, çayı uygunluğun sanatı olarak yorumlamışlardır.
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
28 Temmuz 2006       Mesaj #5
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Kategori 'Japon Kültürü' için arşiv




Ukiyo-e


Edebi olarak bu sanatın ismi yüzen dünyanın resimleri anlamına gelmektedir. Ukiyo-e ahşap basım resimler ilk Edo devrinde (1600~1868) ortaya çıkmıştır. Ve o günlerden günümüze birçok hikayeyi resmektedirler. Önemli kabuki aktörleri ve devrin ileri gelenleri resimlere konu olmuştur. Daha sonra doğa ve günlük yaşamda ressamların ana temaları haline gelmiştir. Bunların en güzel örneklerinden biri Hokusai‘den Fuji […]



Sado veya Chado


Sado ve çay törenlerini konu alan birçok okul bulunmaktadır. Japonya’da çay törenleri çok ince detayları bulunan bir sanat dalıdır ve sallama poşet çayını fincanına koyup üzerine sıcak su dökülüp hazırlanan batı’daki çay tutkunlarına çok yabancıdır. Çay yani O-cha (yeşil çay)’nın Japon kültüründeki yeri , kahve ‘nin Amerikan kültüründeki yeri veya ‘bir fincan çay’ın İngiliz kültüründeki […]



Origami


Japon kültüründe diğer birçok öğede olduğu gibi, Oru (katlamak) Kami (kağıt) anlamına gelen iki sözcüğün birleşmesiyle oluşan, Origami kağıt katlama sanatı da Çin kültürü kökenlidir. Çin’de bu sanat 1. veya 2. yy zamanından günümüze kadar gelmektedir. Japonya’daki ilk örnekleri ise Heian dönemine rastlamaktadır (794-1185). Bu dönem Japonya’nın altın çağı olarak da adlandırılır ve gerek artistik […]




No ve Kyogen


Noh bilinen en eski tiyatrodur. Geleneksel Çin sanatından ve geleneksel Japon halk oyunlarından (dengaku) yaptığı alıntılarla sarugaku olarak da bilinen Noh 14.yy. çok büyük ilerleme kaydetmiştir. Büyük tapınak ve ibadet yerlerince desteklenen oyunlar daha çok dini tören havasında geçmekteydi. Ünlü oyuncu ve yazar Kannami ve onun oğlu Zeami nin 14.yy’da yaptıkları değişikliklerle Noh günümüzdeki halini […]



Kabuki

Tokugawa Shogunate oynunu oynayan birçok kadın sanatçı, oyundaki rollerinden ötürü toplumdan dışlanmıştır. İronik olarak genç erkeklerin de cinsel sahnelerde rol oynaması kabukinin bu dönemlerde izleyici oranını düşürmüştür. Bu dönemlerde Shogun‘un da baskısı ile kabukiler kyogen konulu diramatik tiyatroya dönüş yapmıştır. Değişiklikler hanamichi gibi geleneksel noh sahnelerinin kurulmasını beraberinde getirmiştir.
Japonya’nın en büyük drama yazarlarından Chikamatsu Monzaemon […]



İkebana


Batı kültüründe çiçek yetiştirmek sistematik olarak bir vazo veya saksıda çiçek bakımını kapsamaktadır, Japon kültüründe ise İkebana (çiçeği yaşatma sanatı) biraz daha karmaşıktır. Ikenobo, Sogetsu ve Ohara şeklinde İkebana öğretilerini konu alan birçok okul mevcuttur . Bunların dışında da değişik stillerde ve bitkilere göre eğitim veren okullar da mevcuttur. Ikenobo, 15. yy. da Budist […]



Japon Bebekleri


Bebek yapımı Japonya’da eski çağlardan beri devam eden bir gelenektir. Eskiçağlarda Japonlar dinsel törenler veya krallar ve diğer soylu kişilerin mezarlarına koymak için çamur, kağıt vb. malzemeler kullanarak bebekler yapmışlardır. Bunlara örnek olarak 4 ile 6. yy. arasında çamurdan yapılmış Haniwa’lar verilebilir. Bebekler daha sonra festival süsü, dinsel adetler, uğur sembolü vb. olarak gelişim göstermiş, […]



Bunraku

Bunraku ismi ningyo joruri den gelmektedir- ningyo kukla joruri ise hikaye anlamına gelmektedir. Kukla oyunları 10.yy’dan itibaren ortaya çıkmıştır. Gezgin kukla sahneleri , oyunlarını Awaji adalarından Seto ‘ya kadar taşımışlar, Osaka ve Kyoto gibi büyük şehirlerde de ilgiyle izlenmişlerdir. Böylece tüm Japonya’da meşhur olmuştur. Bunraku günümüzde kuklaları, müziği ve ulusal hikayeleri birleştiren bir oyun […]



Bonsai




Yeşile ve doğaya özel bir ilginiz varsa İkebana ve Bonsai minyatür olarak şehir dışına çıkmadan bu özleminizi giderebilecek iki araçtır. İkebana dünyası edebi olarak ‘yaşayan çiçekler’ anlamına gelmektedir, ve aktüel olarak kesilerek özel şekillerde hazırlanan çiçeklerin ve bitki saplarının birbirlerine uyumlu bir şekilde yerleştirilmesidir. Bonsai, ise ’saksıdaki ağaç’ anlamına gelmektedir’ ve yaşayan ağaçlara duyulan […]



Feng Shui

Çince rüzgar ve su anlamına gelen Feng Shui, insanlar ve çevreleri arasındaki ilişkiyi konu alan bir Doğu felsefesidir. Geçmişi 3000 yıldan çok daha eskilere dayanan bu “mekan düzenleme sanatı”, doğa ile insan arasında bir denge ve uyum yaratmayı hedefliyor. Hem doğaya hem de kendilerine yabancılaşan metropol insanlarına, yeniden dinginliği, huzuru ve rahatı anımsatıyor, yaşatıyor. Doğada […]
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
3 Ağustos 2006       Mesaj #6
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi


Minik Japonya








Duygu İfadeleri

duygu utanma Karşısındaki kişi ile konuşurken, karşısındaki ile çatışmaya girmemek ve uyum içinde olmak amacı ile Japonlar kendi görüş ve duygularını gizlerler ve dolaylı olarak kendilerini ifade ederler. Bu sebepten dolayı karşınızdaki şok edecek veya rahatsız edecek hareketlerden kaçının. Japon gülüşü:
Mutluluk göz ve ağız ile yapılan hafif bir gülümseme ile ifade edilir. El, vücut ile veya yüksek ses ile mutluluk ifadesi göstermekten kaçının.
Bununla birlikte mutluluk ifade eden gülümseme ile sıkıntı veya rahatsızlığı ifade eden gülümsemeyi birbirine karıştırmak çok kolaydır. Bu yüzden gülümseyen bir Japon’un her zaman mutluluk ifade etmeyebileceğini unutmayın.

Kızgınlık, sinirlenme:
Japonlar özellikle bir topluluk içinde karşısındakine kızsa bile çok nadir olarak açık olarak kızgınlıklarını gösterirler. Kendilerinin yüzde yüz haklı olduklarına inansalar bile karşısındaki kişiyi sakinleştirmek için özür dilerler.
Bir kişinin sinirlenip kendini kaybetmesi çocukça kabul edilir, bu sebeple Japonların çoğu sinirlendiklerinde otomatik olarak sinilerini bastırmayı tercih ederler.
İki kişi analaşmazlık içine girer veya bozuşurlarsa bunu tartışarak veya beraber içki içmeye giderek dostluk çerçevesi içinde çözmeye gayret ederler.
Üzüntü:
Kızgınlık göstermek her ne kadar kötü ise, Japonların üzüntülerini ifade etmek için oldukça usta yolları vardır.
Bir Japon’un toplumda yetişkin olarak kabul görmesi için acı ve üzüntüsünü hafif bir gülümsemenin arkasına gizlemesi gerekir. Buna “kao de warau kokoro de naku” (Yüzü gülüyor fakat kalbi ağlıyor).
Erkeklerin üzüntülerini gizleme ve duygularını kontrol etmeleri beklenmesine rağmen bir erkeğin ağlaması doğal olarak karşılanabilir. Buna “otokonaki denir, aslında bir erkeğin göründüğü kadar soğuk ve duygusuz olmadığını gösterir.
”Morainaki” “sempati ile ağlama” anlamına gelir ve zayıflıktan ziyade insan duygusu belirttiği için doğallıkla karşılanır.

Eğer yaşlar içinde ağlayan bir Japon görürseniz bu her zaman o kişin üzüntülü olduğu anlamına gelmez. Bu büyük bir mutluluk göstergesi de olabilir ve “ureshinaki” denir.

Telepati:
Utangaç, sessiz olmak Japonya’da bir fazilet olarak görülür, özellikle söz konusu romantik duygular ise.
Bir kişinin isteklerini açık olarak söylemesi en iyi şekli ile saflık en kötü şekli ile kabalık olarak karşılanır. Bunun sebebi ise teklifi yapacağınız kişiyi zor duruma düşürme ihtimalinizdir.
Japonlar sessiz iletişime oldukça duyarlıdırlar. Bir şeyi açık olarak söylemek yerine usta ifadeler ile karşısındaki kişiye aktarırlar. Birçok Japon için iletişim kurmak için konuşmayı değil duyguları ve telepatiyi tercih ederler. Aynı şekilde karşısındaki kişinin kendini söz ile değil telepatik olarak anlamasını beklerler.
Japonlar direk olara “hayır” demekten nefret ederler bunun yerine “kangaete mimasu” (“bu knuyu bir düşüneyim”), “zensho shimasu” (“bu konuda ne yapabileceğime bakacağım”), veya “ saa...sore wa chotto...” (“hmm, sanırım bu pek kolay olmayacak”) şeklinde sözler kullanırlar. Bu aslında nahoş durumlardan kaçınmak amacı ile yapılır, fakat her şeyi açık açık söylemeyi tercih eden batılılar tarafından oldukça sıkıcı olan bir durumdur.
Bazen konuşma esnasında Japonlar bir anda kafalarını evet şeklinde sallayan dinleyici durumuna geçebilirler, bu konuşan kimsenin karşısındaki Japon’un her şeyi tasdiklediğini zannetmesine yol açabilir, fakat aslında tam tersi oluyor olabilir. Japonlar ile anlaşabilmek için sürekli olarak uyumlu ilişkiler kurmaya, tartışmalardan kaçınmaya ve onların duygularını antma biçimini anlamaya çalışmanız gereklidir.
Unutmayın ki, o anlaşılmaz gülümsemenin arkasındaki Japon, bizler gibi bir insandır...
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
22 Ağustos 2006       Mesaj #7
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi
AiLE HAYATI

Japonya'da gunumuzdeki aile yasami dunyanin diger yorelerine gore cok cok farkli degil. Ancak ozellikle ikinci dunya savasindan sonra baslayan ve gectigimiz yillara kadar sikca gorulen ve iletisim noksanliginin oldukca buyuk oranda goruldugu bir aile modelinden soz etmek mumkun. Disariya en az yansiyan meselelerden biri olmasina karsin, Japonya'nin bugunku en onemli iki uc sorunundan birisi aile hayati.


Genellikle babanin ekonomik sorumlulugu disinda cok fazla sorumlulugu yok. Geleneksel Japon yasaminda (basta bana bu konuda yardimci olan arkadaslar olmak uzere hicbir Japonu rencide etmek istemedigim icin istisnalar oldugunu, bugun belirli bir oranda degisimin yasandigini ve bu soylenenlerin hepsinin 'geleneksel japon yasami' icin gecerli oldugunu tekrar tekrar belirtmek isterim) babanin tamamen soyutlanmis, kendine ait bir hayati var. Gun boyu cok kati bir disiplin altinda calismis babanin isten cikinca arkadaslariyla bizdeki tabirle "iki tek atmasi", karaoke bar eglenceleri, kollu makinalarla oynanan bir cesit kumar olan "pachinko" ve bowlingten olusmus bir eglence kulturu bu iletisimsizligin en onemli nedeni.

Zaten genel anlamda japonlar icki ictiklerinde cok neseli, sicak kanli iken normal zamanlarda oldukca agresif gozukuyorlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde eve gelen baba hickimseyle konusmadan yatacak oldugu zamana kadar oturur, acsa yemek yer, yatar, sabah kalkar ve isine gider... Babanin evde oldugu zaman icindeki sure de dahil olmak uzere evdeki herseyden anne sorumludur. Baba kazandigi paranin tamamini anneye verir ve annenin kendisi icin uygun gordugu harcligi aldiktan sonra bir dahaki aybasina kadar aileyle ilgili hicbir sey yapmaz. Ancak anne de cocuklarin okullari, alisveris de dahil olmak uzere butun diger yorucu islerle ilgilenmek zorunda oldugundan bu yuku kaldiramaz.

Bunun dogal sonucu olarakta eve gec gelen, bazen gelmeyen cocuklar ve bunlarin yasadigi mutsuz, iletisimden uzak bir hayat... Ben de bu satirlari okudugunda sasirdiginiza emin oldugum sizler gibi sasirdim ve ozellikle kiz cozuklarinin gecenin gec saatlerine kadar disarda olmalarini nasil acikladiklarini sordugumda aldigim cevap "bunun hesabini kimse sormuyor ki!" oldu. Sozu gecen iletisimsizlik boyle birsey yani.

Boyle bir ortamda artik aile hayatinin hicbir cazibesinin kalmadigini, hicbir gencin evlenmek istemedigini, yasi 40'in ustunde olan yuzbinlerce bekar isnanin oldugunu, inanilmaz bir hizla dunyanin en yasli toplumu olma yolunda ilerlendigini ve bunlarin da bir ulke icin cok ciddi sorunlar oldugunu anlayan Japon devletinin cok ciddi calismalariyla, radyo ve tv'lerde unlu sanatcilara acikca "dunyada en onemli sey ailedir,aile kurun" mesaji verdirerek bu isin promosyonunu yapmasiyla, sevgi temasi islenen dizilerin tvlerde gosterilmesiyle ciddi bir degisimin yasandigi da muhakkaktir.

Ancak hala aile kurmak istemeyen genclerin azimsanmayacak sayilarda olmasi da dikkatten kacirilmamalidir. 2025 yilinda 120 milyon nufuslu olmasi beklenen ulkede 41 milyon kisinin 60 yasinin ustunde olacagi tahmin edildiginde durumun ne kadar acil bir sorun oldugu acikca ortaya cikmaktadir. Bugun icin yuzde 6 olan evlilik oraninin artirilmasi mevcut sorunun cozumu icin mutlaka yapilmasi gereken birseydir.

Televizyonun insan hayatindaki yerini almasiyla Japonya'da insanlari bu zamana kadar rahatsiz etmeyen bu iletisimsiz (Ama asla sagliksiz dememek gerektigi kanisindayim. Cunku sonucta kendi dusunce sistemimize gore baskalarinin dusunce sistemini elestirmeye hakkimiz yok herseyden once...) aile hayatinin artik tartisilmaya baslanmis olmasi da isin baska bir boyutu.


Son derece monoton gecen yasamda arkadaslariyla eglenebilen erkege nazaran kadinin hayati cok daha bunaltici. Oysa televizyonda seyredilen dizilerde, sinamadaki filmlerde surekli kadin icin fedakarlik yapan erkek hikayelerinin olmasi, ask hikayelerinin anlatilmasi ozellikle Japon kadininin disardan gelenlere karsi hayranlikla karisik gosterdigi ilginin en onemli nedeni bu...
DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
20 Haziran 2007       Mesaj #8
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
Japon Gelenek ve Görenekleri

JAPONYA'DA YASAM KULTURU

Bir Japon'un sizi evine davet etmesi cok buyuk bir olaydir, genellikle bizdeki gibi misafircilik yoktur, gorusmek isteyen aileler disarida bir restoranda gorusur. Nadiren bir Japon'un evine davetedildiyseniz bu sizin icin buyuk bir onurdur, ama sakin ayakkabilarinizla iceri girmeye kalkmayin, bir cuval inciriberbat edersiniz.

Japonya'da eve kimse pabucla girmez, zaten kapidan girince onunuzde cin seddi gibi bir terlik ordusu ile karsilasirsiniz.

Ev sahibi size cay ikram ettiyse, bu artik gitme vaktinizingeldigini gosterir, cayi icip hemen kalkmaniz lazimdir.

Genellikle genc kizlar evlenir evlenmez isi birakir ve evininhanimi olur. Yanlizca evin erkeginin kazanci ailenin gecimi icin yeterlidir. Hanimlar, cocuklari ve ev isleri ile ilgilenir, ailenin butun parasi hanimdadir, tum harcamalari hanimlar yapar, restoranlarda bile hanimlar ucreti oder.


Hanimlar arta kalanzamanlarinda spor yapar, arkadaslari ile disarida bulusur, magaza gezer. Gunduz saatlerinde cafelerde, restoranlarda 65-70 yasinaltinda erkek gormek imkansizdir, cunku erkekler gunduz saatlerinde istedir.

Bu sefer Istanbul'a geldigimde bir gunarkadaslarimla disarida bulustum, oturdugumuz surece ben saskin saskin, "aa erkekler var" diye ust uste farkinda olmadan soylendim,arkadaslarim sonunda "ne var bunda rahatsiz mi oldun" dediler.

Aslinda rahatsiz olmamistim ama gunduz saatinde erkeklerin is harici bir yerde olmalari bana cok acayip gelmisti.

Japonya'da kimse kimseye karismaz, isterseniz en olmadik birkiyafeti giyin ve ortada dolasin. Yanlizca caktirmadan bir kere bakarlarve kafalarini cevirirler.

Gozunu dikip bakmak cok ayiptir, bu nedenle trenlerde uyumasalarbile herkes gozunu kapatir, uyuyor gibi davranir. En kalabaliktrende bile kimse sizi rahatsiz etmez, hirsizlik olayi yoktur.

Bir hanim gece cok saatte bile yanliz basina dolasabilir, ickiicmeye veya yemek yemege bir yere gidebilir kimse rahatsiz etmez.

Bisikletinize biraktiginiz bir canta aksama kadar kimse ellemedenayni yerinde durur.

Japonlar ruzgar sorfu yapanlar haric denize girmeyi fazla sevmezama kaplicalar onlar icin en buyuk zevk kaynagidir. Volkanik daglar cok oldugu icin, hemen hemen her yerde kaplicalar vardir.

Japonlar yanliz dus almaz, her gece evde bizdekilerden daha derinolan ozel kuvetleri su ile doldurulur ve butun aile tek tek bu suya girip keyifyaparlar.

Kisin bizdeki gibi evlerde butun odalar isitilmaz, evler kucukoldugu ve fazla pahali olmadigi halde bunu israf sayarlar, yanliz oturduklari odayi isitirlar.

Is yeri evin erkegi ve aile icin herseydir, hanimlar eslerinin enverimli sekilde calisabilmesi icin ellerinden geleni yapar, erkegin isten gec gelmesi hicbir zaman problem edilmez.

Kari koca arasindaki en buyuk kavga belki kapiyi biraz kuvvetlikapatmak seklinde olur. Sozle kavga yoktur. Toplum hayatinda sozden ziyade,bakislarla kizginlik anlatilir. Evde de is yerinde de bu boyledir. Fazlakonusulmaz ama hareket ve bakislar herseyi ifade eder. Is yerinde birtoplantida konusanlar genellikle genclerdir, yuksek rutbeliler yanlizcadinler ve sonunda karar verir.

Torpil diye birsey yoktur, yasi ve tecrubesi ustun olanileridedir hep. (benim en cok bu dikaktimi cekti hatta hadi canim burada torpil gecmezsozlerini iyi biliriz biz diyesim bile geldi. kisaca inanamadim )

Tokalasma, sarilma, opusme yoktur. Hafifce egilerek selam verilir. El temasi yoktur. Bir cocugun bile basini severseniz size cok kizar, bu onu asagilamak demektir.

Kadinlar maddi olarak cok kuvvetli olduklari halde eslerine karsicok saygilidir.

Kadinin ve erkegin arkadaslari farkli olabilir, bizideki gibi karikoca beraber toplantilara gidecek diye bir olay yoktur, cunku birinin sevipdigerinin sevmedigi bir insanla, ikisinin de gorusmesine neden yoktur.

Esler arasinda hurriyet oldukca fazladir. Evin kadini gecearkadaslari ile bulusmaya esi olmadan gidip, istedigi saatte donebilir.

Saygi herseydir, evde, iste, toplumda herkes birbirine saygilidir,ulkesine saygilidir. Elbiselerinden kopan bir ip parcasini bile yere atmazlar, baskalarinin haklari kendi haklarindan once gelir.

Grup psikolojisi ile yasarlar, bu yuzden hic yanliz degillerdir.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
24 Mart 2015       Mesaj #9
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Manga Ve Anime

Manga ve anime Japonya’nın sanayileşmesi ile ortaya çıkmıştır. Animeyi Japon toplumundaki değişiklikleri, toplumsal siyasal ve kültürel çalışmaları ve yeni tüketim eğilimlerini izlemenin bir haritası olarak kullanmak mümkündür.

İkinci Dünya Savaşı sonrası: İşgal Kuvvetleri, popüler kültür ürünlerine sansür uygulamışlardır. Hiroşima ve Nagasaki’ye, Amerika tarafından atılan atom bombalarıyla ilgili haber yapılması yasaklanmıştır (Binark: 2002).
1950’li yıllar Japon toplumunun Amerika orta sınıfının yaşam standardı ile karşılaştığı ve bunlara özendiği yıllardır. Godzilla adlı yapım Amerikanlaşma sonucunda, doğanın teknolojiye kurban edilmesinin simgesidir (Binark: 2002).
1960’larda basın, yayın ve kağıt geri dönüşüm teknolojisindeki gelişmeler popüler kültür metinlerinin dolaşımını olumlu yönde etkilemiştir. Savaş sonrası üretmek, iç ve dış pazarlarda satmak ve tüketmek Japonya’nın yeni ekonomik düzenidir. 1964’te Japon halkının yarısından fazlası televizyon sahibiydi. Bu gelişmeler sonucunda sosyal bilinç oluşmuş ve Amerikan-Japon Güvenlik Anlaşması’nı eleştiren manga ve animeler yayınlanmaya başlamıştır (Binark: 2002).
1970’lerin başında 75 manga dergisi vardı, toplam aylık satış 20 milyondu. Yine aynı dönemde kadınlar da manga endüstrisine dahil oldular. Fakat 1973 Petrol Krizi’ni izleyen yıllarda Japonya’ya eleştirel söylem yaygınlığını yitirdi ve birey, özel alana çekildi. Bu yolla, Japonya’da ulus devletin gözetiminde kapitalistleşme ve hızlı kalkınma, sözde homojen Japon orta sınıf yaratma projeleri ve toplumun siyasal söylemlerden arındırılması devletin ana politikası haline geldi. Bu dönemde Japonya’nın ideolojisi etnik-kültürel, milliyetçi bir ideoloji olan Japonculuk’tur. 1970’li yıllarla birlikte yetişkin manga ve animeleri doğdu ve Japonya pornografi pazarının farkına vardı (Binark: 2002).
1980’lere gelindiğinde 180’e yakın pornografik içerik manga ve anime piyasaya sunuldu. 1980’lerin başında enformasyon alanında tekno-milliyetçilik Japonya’nın resmi ideolojisi haline gelmiştir. Böylece “popüler tarih” yeniden keşfedildi. Bu keşif, mangalara ve animelere de yansıdı. Devlet televizyonu NHK’da bu tür ürünler yayınlandı. Bu dönemde Japonya’da yeni insan tipi ortaya çıktı. Japon halkının tek tip bir orta sınıftan oluşmadığı ve farklı tüketim tercihlerinin olduğu anlaşıldı. Beyaz yakalı işgücünü hedef alan manga ve animeler doğdu. Ekonomik sorunlar, doğal-insan-teknoloji ilişkisi anime ve mangalarda işlenmeye başladı (Binark: 2002). Yayıncılar ve mangakalar yetişkin mangasının ulusal/yerel politikaların da ötesinde Japonya’nın uluslararası platformda temsili açısından büyük rolü olduğunu gösterdiler. Morning’in editörü 1980’lerin ortasında politik yetişkin mangasının söylemsel ve diplomatik potansiyelini fark ederek, yeni Japon düşüncesini mangalarla bilinçli olarak vurgulamaya karar verdi. Ona göre bu keşiften sonra doğan en büyük değişiklik 1988’de başlayan sessiz hizmetti. Japonya’nın diğer ülkelerle ilişkileri sessiz hizmet çerçevesinde tekrar değerlendirildi. 1980’lerde Japonya yeni bir süper güç haline geldi. Japonya’nın üzerinde konuşmaya değecek bir ordusu yoktur. Sadece güçlü bir ekonomisi vardır. ABD’deki rakiplerini geride bırakmalarını sağlayan ise Japon firmalarının entelektüel birikimleri ve mühendislik bilgileridir.
1990’ların Japonya’sı ise hem tüketim toplumu, hem de enformasyon toplumudur. Enformasyon toplumunun başlıca özelliği, toplumsal ve ekonomik yapıların örgütlenme ve işleme mekanizmalarının enformasyon ve enformasyon teknolojileri temelli hale gelmesidir. 1990’ların Japonya’sında tüketim sadece gerçek bir ürünü satın almak değildir. Tüketim ile birlikte imgelerin sunduğu yaşam biçimini simgesel olarak üstlenmektir. Bu da Japonya’nın tüketim toplumu oluşunun göstergesidir. Japonya’da yaşayan Kore asıllı etnik azınlık kamusal alana dahil olmaya çalışmaktadır. Japon feministlerinin de ataerkil toplumsal yapıyı dönüştürmeye yönelik çabalarıkurumlaşmıştır (Binark: 2002). Vampire Hunter D, 1992’de İngilizce’ye dublajlandı, ABD’de vizyona girdi ve Amerikan televizyonlarında defalarca gösterildi. Böylece Japon Animasyonunun Batı’da popülerleşmesinde önemli bir rol üstlendi (Özkaracalar: 2002). Manganın yabancılar tarafından Japon kültürünü ifade eden bir form olarak kabul edilmesi, manganın Japonya içinde kültürel bir ürün olarak kabul edilmesini sağladı. Politik ve ekonomik ifadeler taşıyan yetişkin mangaları ve serileri Japonya’nın yurtdışındaki imajı ile bağlantılı hale gelmiştir. Bilgilendirici manga kitapları mesajların uluslar arası düzeyde anlaşıldığından emin olmak için İngilizce ve Fransızca’ya çevrildi. 1990’ların ilk yarısında The Washington Post, Le Monde, The Observer gibi yabancı dergilerde mangalarla ilgili yazılar çıktı. “Made in Japan” gibi kitaplar, Japon Kültürel Çalışmaları bölümlerinin kütüphane raflarında yerlerini aldılar. Diğer bilgilendirici mangalar ise Japon hükümeti çalışanlarının, yabancı ülkelerin diplomatlarına hediye ettikleri kültürel ürünler haline geldiler. Merkezi Tokyo’da olan Mandarake Incorporated adlı anime ve manga ürünleri satan firma küresel bir yayılma gösteriyor. 1999’da Los Angeles’ta ve 2001’de Bolonya’da şubelerini açtı. Bu firmanın sahibi Masuzo Furukawa, Japonya’nın bu ürünlerin dağıtımına büyük önem verdiğini, Japonya’daki bir ürünün ABD’de satılması ile arasında zaman farklı olmadığını söylüyor. Anime ve manga karakterlerinin, MTV grafiklerinde, sokak modasında, barlarda hatta müzelerde karşımıza çıkabileceğini ekliyor.
2000’lerin Japonya’sında egemen ve bağımlı sınıflar arasında rızanın sağlanması ise kimlik farklılıklarının onaylanması ile gerçekleşmektedir. Bu onay farklı taleplere yönelik, farklı kişisel ve yerel malların piyasaya sunulması ile mümkün olmaktadır. Popüler kültür ürünleri örnekleri olan manga ve animeler Japonya’nın ve Japon olmanın popüler olarak kutsanmasında rol oynar (Binark: 2002). Berlin Film Festivali’nin en büyük ödülünü ve Oscar ödüllerinde En İyi Animasyon Filmi ödülünü, Hayao Miyazaki’nin “Spirited Away” adlı animesi aldı. Japon anime stili çizgi filmleri, ABD kablolu TV’lerinin okul sonrası ve cumartesi sabahı yayınlarının çoğunu doldurmaktadır. 2001’de Japonya’da hala gelirler ve hayat kalitesi yüksek, yaşam süresi ise uzundu. Ancak yen ve gayri safi milli hasıla düşerek 17 yıl öncesinin rakamlarıyla eşitlenmişti. Çalışan nüfus ile, işsiz nüfus birbirine eşitti. IMF, Tokyo Bankaları’nın itiraf ettiklerinden bile daha kötü durumda olduğuna inandıkları için araştırma başlattı. Japonya günümüzde tekrar süper güç haline gelerek, küresel ölçekte kültürel etkisini gösteriyor. Pop müzikten, elektronik ürünlere; animelerden mangalara, mimariden modaya eskisine göre daha büyük bir kültürel güç olarak karşımıza çıkıyor. Pek çok metropol gibi Tokyo da Amerikan ürünleri satıyor. Matrix gibi Hollywood filmleri James Cameron’un Dark Angel’ını da içeren TV dizileri Japon animelerinden esinlenmektedir. Çizgi film ve video oyunu olan Pokémon 65 ülkede yayınlanıyor ve 30’dan fazla dile çevrildi. Hatta Time Dergisi’nin kapağı oldu. Japonya 1980’lerdeki ekonomik süper güç olma özelliğini yitirmiş olsa da, günümüzde pop müzikten elektronik eşyalara, mimariden animelere kadar uzanan geniş bir alanda kültürel süper güç olma şerefine erişti. Japonya’nın kültürel gücü Amerika’nın kapitalist ve bireyselci etkisinden çok daha farklıdır. Japonya, Fransa gibi yegane kültürel ve ulusal karakterini yitirmekten korksaydı kültürel etkisi Japonya dışında görünmez olacaktı.

Benzer Konular

18 Haziran 2008 / Bia Türk ve İslam Dünyası
15 Nisan 2014 / Ziyaretçi Soru-Cevap
24 Kasım 2012 / Misafir Soru-Cevap
16 Mart 2015 / Misafir Soru-Cevap
25 Mayıs 2015 / Misafir Cevaplanmış