Arama

Mısır Medeniyeti

Güncelleme: 20 Temmuz 2017 Gösterim: 95.942 Cevap: 9
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
10 Eylül 2006       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye

Eski Mısır

Ad:  2.jpg
Gösterim: 2589
Boyut:  54.2 KB

Antik Mısır, Antik Çağ'daki en büyük medeniyetlerdendir. MÖ 3050 yılları civarında kuruluşundan önce, güney Mısır ve kuzey Mısır olarak ikiye ayrılmaktaydı. Güney Mısır, Nil nehri boyunca uzanan verimli vadi, Mısır tarihinde Yukarı Mısır olarak, kuzey Mısır, delta ise Aşağı Mısır olarak geçer.
Sponsorlu Bağlantılar

Yukarı Mısır'ın tarihine değin bulunan en eski bilgiler MÖ 5000'li yılları göstermektedir; ancak kurucusu Tiu'nun doğum tarihi ya da yaşadığı dönem hala sırdır. Aşağı Mısır'a gelince, bilinen kurucusu Ro en ünlü kralı da Scorpion King - Akrep Kral filminde de ilham alınan Scorpion of Egypt (Mısır Akrebi), Zekhen'dir. Yukarı Mısır'ı kendi yönetimi altında birleştiren Zekhen'den sonra kral olan Narmer, Delta bataklıklarına doğru yayılmayı sürdürmüştür.

Narmer'in kuzey Mısır'daki; Wazner'in guney Mısır'daki egemenliği sonrasında Hor-Aha (ya da Menes olarak bilinir) birleşik Mısır İmparatorluğu'nun ilk firavunuydu.
Antik Mısır, Augustus Caesar'in liderliğindeki Roma İmparatorluğu tarafından MÖ 30 yılında ele geçirilmiştir. MS 7. yüzyılda Araplar burada egemen olmuş, 1517 yılında ise Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmıştır. 1882 yılında da Mısır, İngiltere'nin bir kolonisi olmuştur.

Zaman Çizelgesi

Hanedan Öncesi

  • MÖ 3500: Senet, dünyanın en eski tahta oyunu.
  • MÖ 3500: Fayans, dünyanın ilk toprak çanağı.

Hanedanlar Dönemi

  • MÖ 3300: Tunç işler (Tunç Çağı)
  • MÖ 3200: Mısır hiyeroglifleri, tamamen geliştirilmiştir (Mısır'ın ilk hanedanı)
  • MÖ 3200: Ondalık sistem, dünyadaki ilk kullanımı
  • MÖ 3100: Şarap mahzenleri, dünyadaki ilk bilinen
  • MÖ 3100: Madencilik, Sina yarımadası
  • MÖ 3050: Gemi yapımı Abidos'ta
  • MÖ 3000: Filistin ve Levant'a Nil'den ihracat: Şarap (Narmer)
  • MÖ 3000: Papirüs, dünyanın bilinen ilk kâğıdı
  • MÖ 3000: Tıbbi müesseseler
  • MÖ 2900: muhtemelen çelik: karbon içeren demir
  • MÖ 2700: Cerrahi, dünyada bilinen ilk
  • MÖ 2700: Üniliteral işaretler, dünyanın bilinen ilk alfabesinin temelini oluşturur
  • MÖ 2600: Sfenks, bugün dünyanın en büyük tek taştan oluşan heykeli
  • MÖ 2600: Mavna taşımacılığı, taş bloklar
  • MÖ 2600: Djoser Piramidi, dünyanın bilinen ilk büyük çaplı taş binası
  • MÖ 2600: Menkaure Piramidi ve Kırmızı Piramit, dünyanın bilinen ilk granitten yontulmuş işleri
  • MÖ 2600: Kırmızı Piramit, dünyanın bilinen ilk 'gerçek' yumuşak-kenarlı piramidi
  • MÖ 2580: Büyük Giza Piramidi; MS 1300 yılına kadar dünyanın en yüksek yapısı
  • MÖ 2500: Arıcılık
  • MÖ 2400: Astronomik Takvim, matematiksel düzeni nedeniyle Orta Çağ'da dahi kullanılmıştır
  • MÖ 2200: Bira
  • MÖ 1860: muhtemel Nil-Kızıl Deniz Kanalı (12. Hanedan)
  • MÖ 1800: Alfabe, dünyanın bilinen en eski
  • MÖ 1800: Moskova Matematik Papirüsü, frustum hacmi için genel(leştirilmiş) formül
  • MÖ 1650: Rhind Matematik Papirüsü: geometri, kotanjant analoğu, cebir denklemleri, aritmetik seriler, geometrik seriler
  • MÖ 1600: Edwin Smith Papirüsü, yaklaşık MÖ 3000'e kadar uzanan tıbbi gelenekler
  • MÖ 1550: Ebers Tıp Papirüsü, geleneksel ampirizm; dünyanın bilinen ilk belgelenmiş tümörleri (bknz: Tıp tarihi)
  • MÖ 1500: Cam yapımı, dünyada bilinen ilk
  • MÖ 1258: Barış antlaşması, dünyada bilinen ilk (bknz: II. Ramses)
  • MÖ 1160: Turin Papirüsü, dünyanın bilinen ilk jeolojik ve topoğrafik haritası
  • MÖ 5. yüzyıl-MÖ 4. yüzyıl (belki de daha erken): petteia ve seega, savaş oyunları; satranç oyununun muhtemel ataları (Satrancın kökeni)
Günümüzde Mısır’ı ziyaret eden turistler Gize’deki piramitleri gezerken bu görkemli yapılar karşısında hayretlerini ve beğenilerini gizleyemiyorlar. Gize’de bulunan piramitler durdukları yerde binlerce yıldır görkemli bir uygarlığın öyküsünü anlatır gibidirler.19. yüzyılın başlarında bu piramitlerin içine giren kazıbilimcilerin duyduğu heyecansa elbette turistlerinkinden çok daha farklı çok daha coşkundu. Önlerinde binlerce yıllık bir tarih duruyordu, öyle ki bu tarih belki uygarlıkla aynı yaştaydı. İlerleyen yıllarda bulunan kalıntılar, açığa çıkarılan mezarlar ve çözülen Mısır yazısı, bu uygarlığın aslında düşünülenden de daha görkemli olduğunu açığa çıkaracaktı. Bu bölgede paleolitik çağın sonundan beri yaşıyordu insanlar. Dünya taş devrini yaşarken Nil Nehri ’nin çevresinde yaşayanlar uygarlığı filizlendiriyordu. Mısır Uygarlığı gerek askeri, gerekse kültürel yönden binlerce yıl dünyaya öncülük etti; Eski Yunan, Hitit hatta Roma uygarlığı üzerinde etkileri vardı. Döneminin süpergücü olan Mısır aynı zamanda bir kültür merkeziydi. Kendilerine özgü üç değişik alfabe geliştirmişlerdi. Gökbilimle uğraşıyorlardı ve neredeyse kusursuz bir takvime sahiplerdi. Tarihte bilinen ilk yazılı antlaşmada onların imzası vardı.

Geliştirdikleri mumyalama teknikleri onların öbür dünya inancına sahip ilk uygarlıklardan biri olduğunu gösteriyor. Günümüze dek dayanmış, tarihin yıkıcı etkisine karşın ayakta kalmış görkemli yapıları onların mimarlık alanında da ne denli ileri olduğunun bir göstergesidir. Fransız araştırmacı Jacques Champollion Mısır yazısını çözdüğünde binlerce yaşında olan bu uygarlık, yeniden konuşmaya başladı. Hiyeroglifler,hayranlık uyandıran öykülerini anlatmayı günümüzde de sürdürüyor. Bu haliyle Mısır Uygarlığı binlerce yıl daha insanlığın zihnindeki yerini koruyacak.

"Mısır, Nil’in armağanı". Herodot’un bu ünlü deyimi bugün de geçerli. Çöllerin arasında sıkışmış, ekilebilir bereketli topraklar.. Bu topraklara bereket getiren, görkemli Nil nehri. Eskiler nehrin kaynaklarınıda, tropikal iklimini de bilmiyorlar ve bu nedenle amansız kuraklıktan sonra hazirandan ekime kadar suları kabartıp bereketli bir mil yayan taşkın karşisında hayran kalıyorlardı. Onlara bakılırsa böyle bir mucizeyi ancak tanrılar gerçekleştirebilirdi. Taşkınlardan sonra oluşan gölcükler ve bataklıklar da balık ve av hayvanı kaynağıydı. Bunun için tarih öncesinden başlayarak vadiye göçebe avcılar yerleştiler. Neolitik çağda yerleşik hayata geçen göçebeler, bu topraklar üzerinde unutulmayacak bir uygarlık başlattılar. Paleolitik çağda, gelecekte çöl olacak arazilerin kuruması, henüz nehrin sağ ve solunda, yani Arap ve Libya Çölü yakınlarında yerli halkın var olması için gerekli koşulları ortaya koyacak kadar ilerlemiş değildi. Adım adım gelişen ve bu arazilerin önce step, sonra da kuru çöle dönüşmesiyle sonuçlanan kuruma şekli, burada yaşayan insanları, arazilerini bırakıp zamanla Nil vadisine çekilmeye zorlamıştı. Bu aşamaya neolitik çağın başlarında ulaşildığı sanılıyor. Böylece Nil vadisinde yaşayan halkların kökeni üç grupta aranabilir: ilk başlardan beri burada yaşayan yerli halklar; yaşam alanlarının çölleşmesi nedeniyle doğu çölünden göç eden halklar; ve aynı nedenle batı çölünden göç eden halklar. Doğa bir yandan insanın elinden yaşanacak bölgeleri alırken, bir yandan da yenisini sunuyordu. Doğanın sunduğu yeni bölge, Nil nehrinin taşidığı ve Delta olarak anılan topraklardı.

Mısır, birbirinden kolaylıkla ayrılabilen iki kısma bölünür: nehrin sağında ve solunda, dar ama verimli topraklardan oluşan "Vadi" ve tarımla uğraşanlar için gerekli her koşulun bulunduğu sulak, bereketli "Delta".

Mısır’ın bu ikiye bölünmüşlüğü ülkenin siyasi ve ekonomik yaşamında etkili olmuştur. Eski İmparatorluk dönemine ait efsaneler, merkezi Heliopolis'te bulunan tek devletin bölünmesinin ardından birbiriyle mücadele halinde bulunan ve ancak kral Menes zamanında yeniden birleşebilen iki ayrı devletten söz eder. Efsane şöyle der: Delta’nın doğusunda, Busiris’te, adil bir kral olan Osiris hüküm sürüyordu.
Yukarı Mısır’da Ombos kenti tanrısı Set onun hasmıydı; onu öldürdü ve hakimiyeti ele aldı. Fakat Osiris’le İsis’in oğlu olan Horus, giriştiği mücadele sonunda Set’i öldürdü ve babasının intikamını aldı. Bunun üzerine Heliopolis’teki tapınakta toplanan tanrılar ona, kral sıfatıyla tüm Mısır üzerinde hakimiyet bağışladılar. Bu efsanede ayrıca bir süre sonra Yukarı Mısır ve Aşağı Mısır olarak adlandırılan bölgeler arasında anlaşmazlıkların arttığını ve ülkenin yeniden ikiye bölündüğünü görüyoruz. İkinci birleşmeyse, tam tersi olarak güneyden geldi ve Delta’yı egemenliği altına aldı.
Taşkınları dizginlemek, bataklıkları kurutmak, kanallar açmak, köyleri bentlerle korumak gerekmektedir. Bu nedenle yerleşik duruma geçmiş kabileler bir araya gelip daha geniş birimler oluştururlar. Birleşen kabileler bir süre sonra iki krallık görünümüne kavuşacaktır: Tanrı Set’e bağlanan Güney Ülkesi ya da Yukarı Mısır, tanrı Horus’a tapan Kuzey Ülkesi ya da Aşağı Mısır. Kuzey ülkesi günümüz haritalarında kuzeye yakın olmasına; yani yukarıda görünmesine karşın adı Aşağı Ülke’dir; bunun nedeni bu iki ülkeye Nil Nehri’nin akışı yönünde isim verilmiş olması. MÖ 4. bin yılın sonlarına doğru "akrep kral" olarak anılan Güney hükümdarı, Kuzey’i kendi ülkesine katar. Ondan sonra tahta çıktığı sanılan Narmer adındaki bir başka kral, Güney hükümdarının başlattığı birleştirme işini tamamlar. Güney’in hükümdarlık sembolü olan ak başlığın yanına Kuzey’in kırmızı tacını takar ve böylece iki ülkenin birleştiğini anlatır. Bu birleşme eski Mısır tarihinin başlangıcı kabul edilir. Narmer belki de efsanelerin sözünü ettiği ilk firavun Menes’tir. Böylece MÖ 3000 yıllarında Thinis Çağı (Narmer’in doğum yeri olduğu varsayılan Thinis adından) başlar ve o zamandan sonra hiyeroglif yazıtların yardımıyla Mısır tarihi belirginlik kazanır.

Narmer, ya da Menes, MÖ 3000’e doğru iki ülkenin efendisi olarak başkent seçtiği Thinis kentinde hüküm sürmeye başlar. Bununla birlikte karşısına birçok sorun çıkmaktadır. Soylular arasında firavunu tanımayanlar vardır ve sık sık çıkan isyanları bastırmak gerekir. Ülkenin ikinci başkenti, 2. sulale zamanında Güneş’e tapınılan kutsal kent Heliopolis yakınlarındaki Memfis’tir. MÖ 2800 yıllarında firavun Kasekemui (bu ad "iki güçlü" anlamına gelir, Horus ve Set’e gönderme yapar) bazı kentlerin ayaklanmalarını bastırır ve yerel hükümdarlar yerine kentlere valiler atamaya karar verir. Onun zamanında devlet yapısı ortaya konur ve bir de nüfus sayımı yapılır. Mirasa dayalı soylu sınıf karşısında devlet işlerinde çalışanların ve Firavunun gücü yükseltilir. Bu dönem, yazının da evrimini tamamladığı bir dönemdir. Belirtilmek istenen nesneyi gösteren birer resim olan ideogramlar yanında seslere karşılık gelen ve Champollion’un çözmeyi başardığı hecesel göstergeler de belirir. Arşivler yazıcılar tarafından deriler üzerine ya da uç uca eklenen papirüs yaprakları üzerine yazılmaktadır. Mısır tarihinin bilinen en eski anıtı, Kral Aha’nın mezarıdır. 3. bin yılın başlarında yapılan bu mezarın bir kayaya oyulmuş beş odası vardır.

İki ülkenin tam olarak birleşmesi ve tek Mısır olması kolay kabul edilmiş ve hemen gerçekleşmiş bir olay değildi. Bunun en önemli göstergesi 1. sulale döneminin sonlarında başlayan ve 2. sulale boyunca süren ayaklanmalar. İki ülkenin kaynaşması tam olarak 3. sulale döneminin başlarında oldu. Bu dönemde hükümet merkezi de yer değiştirmiş, ne kuzey ne de güney kenti olan Memfis başkent olarak belirlenmişti. Kral Zoser’in başkent yaptığı kent, bu tarihten sonra "iki ülkenin terazisi" lakabını taşımaya başlamıştı.

Beyaz surlarla çevrili olduğu için Memfis kentine verilen adlardan biri de Beyaz-duvarlar Kenti’ydi. Kasekemui’nin oğlu Zoser, burada 3. Sülaleyi kurmuştur. Heliopolis kentinin baş rahibi İmhotep onun "tatisi", yani başbakanıdır. İmhotep, çağının en büyük dehalarından biridir; bilimsel bilgileri yenileyip zenginleştiren bazı hekimlik ve astronomi incelemelerinin yer aldığı "ahlak ilgileri"nin yazarıdır. Bu dönemde Güneş’in hareketi incelenmiş, gece ve gündüz on ikişer saate bölünmüş, ilk aritmetik işlemleri uygulanmaya başlanmış, yüzey ve hacim hesapları için formüller geliştirilmiştir. Hekimlik, büyüyle yakınlığını sürdürmektedir. Mumyalar üzerinde yapılan incelemeler daha o zamanlar çürük dişlerin doldurulduğunu, iltihapları geçirmek için çenenin delindiğini gösteriyor. İmhotep’in, bütün bu bilgiler yanında mimarlık bilgisi de vardır. Sakkara’da bulunan ve basamaklı piramit olarak bilinen Zoser piramidini o yapmıştır.60 metre yüksekliğindeki bu piramit, ölmüş hükümdarı, Helipolis’in ışıklar saçan tanrısı Ra’ya götürecek bir merdiven oluşturmaktaydı. El emeğini böylesine seferber etmeyi, ancak Thinislilerin sağlamlaştırdığı mutlakiyetçi bir krallık göze alabilirdi. Bu piramit, sonraki sülalelerin hükümdarlarına örnek olacak, ve firavunlar öldüklerinde benzer dev piramitlerde yatmak isteyeceklerdi.

Zoser’den sonra gelenler, iktidarı 4.sulalenin kurucusu Snefru’ya bırakırlar. Bu hanedan MÖ 2720’den 2560’a kadar sürer. Bu dönem "piramitler dönemi" olarak anılacaktır. Snefru iyi bir kral olarak bilinse de oğlu Keops, kendisinden nefret edilen, zorba bir hükümdardır. Memfis din adamları onu, halkı vergilerle ezmekle suçlamışlardır. Oğlu Kefren, daha yaşarken insanların kendisine bir tanrı gibi tapmalarını sağlar; piramidi de neredeyse babasınınki kadar büyüktür. Buna karşılık Mikerinos, daha alçakgönüllü bir yapıyla yetinecektir.


Son düzenleyen Safi; 20 Temmuz 2017 01:08
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kuzey Afrika'da Nil Nehri ve etrafında kurulmuş olan bir medeniyettir. Etrafının çöl ve denizlerle kaplı olması, diğer medeniyetlerle etkileşiminin daha az olmasına sebep olmuştur. Bu yüzden Mısır Medeniyeti, kendine özgü bir medeniyettir.
Önceleri "nom" adı verilen şehir devletleri varken, M.Ö. 4,000'de Kral Menes'in başa geçmesiyle merkezi krallık haline gelmiştir. Kral Menes'le firavunlar devri başlar. Mısır krallarına "firavun" denirdi. Firavunlar, dini ve siyasi otoriteyi kendilerinde toplamışlardı. Kendilerini Tanrı olarak ilan etmişlerdi.
Sponsorlu Bağlantılar

Mısır'daki tanrı kral anlayışı, Mezopotamya'da ise rahip kral anlayışının egemen oluşu, hem Mısır hem de Mezopotamya'da laik olmayan yönetim anlayışını yansıtmaktadır. Dinleri çok tanrılıdır. Tanrılarını, insan veya hayvan şeklinde tasfir etmişlerdir.
Firavunlar için piramitler yapmışlar, ölülerini mumyalamışlardır. Bu durum, öldükten sonra dirilme inancının olduğunu göstermektedir. Halk mezarlarına ise labirent denilirdi.

M.Ö. 525'te Persler ve M.Ö. 333'te de Büyük İskender tarafından işgal edilmiştir. Büyük İskender'in istilası ile Yunan ve Mısır Medeniyetleri birbirini etkilemişlerdir. M.Ö. 1280'de Hititlerle Kadeş Antlaşması'nı imzaladılar.
Kendilerine özgü hiyeroglif (kutsal resim yazısı) yazısını kullanmışlardır. Yazılarını "papirüs" adı verilen bitki yapraklarına yazmışlardır. Eczacılık, kimya ve tıpta gelişmişlerdir. Matematikte "pi" sayısını bulmuş ve astronomide gelişmişlerdir.
Rasathaneler kurmuşlar ve Nil Nehri'nin taşma sürelerini hesaplamışlardı. Güneş yılı esasına dayalı ilk takvimi Mısırlılar yapmışlardır. Romalılar, Mısır'dan aldıkları bu takvimi geliştirerek bugün kullandığımız Miladi takvimi oluşturdular. Mısır ekonomisi tarım, ticaret ve madenciliğe dayanıyordu.

Uygar toplum biçimlerinin İ.Ö. 2500 dolaylarından önceki dönemde yayılması son derece özel coğrafya koşullarını gerektirdi. Uygar zanaat ve bilgi düzeylerine ulaşmak için gerekli olan uzmanlar ordusu, yalnızca sulama yapılabilen ırmak vadilerinde, o tarihlerde bilinen tekniklerle beslenebilirdi. Sümer'e oldukça yakın çevrelerde bulunan birkaç küçük ırmak, bu özel koşulları yerine getirdi.

Örneğin Ürdün Irmağı ve bugün denize yakın bir yerde Dicle'ye karışan, ama eski zamanlarda doğrudan Basra Körfezi'ne akan Karun Irmağı kıyıları boyunca çok eski kentlerin doğduğu görüldü. Arkeologların ilerde başka yerlerde bunlara benzeyen öteki kentleri de gün ışığına çıkarmaları olasılığı var. Ancak bu ırmak vadileri, büyük toplumların ülkeleri haline gelme yolunda, Sümer'le ya da Nil ve İndüs vadilerinde birbiri ardı sıra ortaya çıkmakta olan öteki eski uygarlıklarla karşılaştırılamayacak kadar küçük yerlerdi.

1930'lara kadar Mısır'ın yeryüzünün en eski uygarlığı olduğuna inanıldı. Fakat günümüzün Mısırbilimcileri, eskiliği ilk olarak 1920'lerde ortaya çıkarılan Sümer'in Mısır uygarlığından önce doğduğu konusunda görüş birliği içindeler. Yukarı Mısır'la Aşağı Mısır'ın Kral Menes yönetiminde birleştirilmesi, Mısır tarihinin geleneksel başlangıç noktası olarak alınır. Bu birleşmenin gerçekleştiği İ.Ö. 2850 dolaylarında, Sümer kentleri birkaç yüz yıllık gelişme dönemlerini geride bırakmıştı bile.
Sümer'in Mısır uygarlığının gelişmesinin ilk evreleri üzerindeki etkilerinin, küçük, fakat şaşmaz izleri saptanmıştır. Bu nedenle, Basra Körfezi'nin başından yola çıkan denizcilerin, Arabistan kıyılarını dolaşıp Kızıldeniz'e ulaşmaları ve burada dar Nil Vadisi'nde oturan halklarla karşılaşmaları olası görünüyor. Sümerlilerin o tarihlerde bildikleri tekniklerin ve düşüncelerin, aşağı Dicle-Fırat bölgesindeki çevreye benzer bir çevre içinde yaşayan eski Mısırlılar için özel bir önemi vardı. Menes'in yaşadığı tarihlerde Mezopotamya'da sulama, metalürji, yazı, saban, tekerlekli araçlar ve anıtsal yapılar ortaya çıkmış bulunuyordu. Bunların hepsi, son derece hızlı bir öykünme ve uyarlanma süreciyle, Mısırlıların yararlanacakları biçime sokuldu.

Mısır'ın siyasal birliğinin gerçekleşmesi, Sümer araç takımının içindeki öğelerden Mısır yerel gelenekleriyle ya da coğrafya koşullarıyla uyuşmayanların bir yana bırakılarak, Mısır'a uygun görülenlerin hızla benimsenmesi sürecini daha ileri noktalara taşıdı. Bir başka deyişle, Mısır uygarlığı, kendine özgü biçem (üslup) birliğiyle ve kurumsal yapısıyla, hızla ortaya çıktı. Mısırlıların Sümer deneyiminden yararlanabilmelerinin sağladığı üstünlükle, Mezopotamya'da bin yıl ya da daha uzun bir sürede olanların Mısır'da gerçekleştirilebilmesi için bunun yarısı kadar az bir süre yetti.
Mısır ve Sümer toplumsal yapıları arasındaki önemli farklılıklar, Mısır uygarlığını hem daha yetkin hem daha dayanıksız kılan farklılıklardı. Mısır'da her şey tanrı-kralın yani Firavun'un sarayı çevresinde odaklaştı. Sümer'de, tanrıların, gereksinimleri, karakter özellikleri ve davranışları bakımından insanlara benzedikleri sanılmakla birlikte, göze görünmez olduklarına inanılmıştı. Mısırlılar ise, krallarının bir tanrı olduğunu ilan ettiler.

Kendisi ölümsüz olduğu gibi, öteki insanlara da ölümsüzlük bağışlayabilirdi. Bu inancın altında Firavun'a boyun eğilmesini sağlayacak güçlü bir güdüleme yatar. Çünkü değerbilir bir tanrı-kraldan, bu dünyada kendisine iyi hizmet etmiş olanları, kendi tanrısal ölümsüzlüğü sırasında sadık hizmetçileri olarak yanında bulunmalarına izin vererek ödüllendirmesi umulabilir. Öte yandan Firavun'a karşı çıkmanın cezası öteki dünya yaşamına ilişkin tüm umutların yitirilmesi anlamına gelecektir.

Kısa bilgiler...

  • Mısır'daki ilk piramit firavun Djoser'e aittir ve 7 basamaktan oluştuğu içi diğer piramitlerden farklıdır.
  • Piramitlerin ilk mimarı İmhotep'tir. Sonradan tanrılaştırılmıştır.
  • Mısırlılar hiyeroglifleri resmederken timsah, su aygırı gibi zarar verebilecek hayvan sembollerini canlanmasınlar diye ortadan bölerek resmederlermiş. Çünkü bu kutsal hayvan sembollerinin ruhu olduğuna inanırlarmış.
  • Firavunun mezar odasında bulunan heykelinin yüzüne yılda sadece 2 defa ışık gelir. Firavunun tahta çıktığı ve öldüğü gün.
  • Firavunun ruhu atalarının yanına, yıldızlara gitsin diye mezar odasının tavanına yıldızların izdişümüne denk gelen ufak havalandırma kanalları koymuşlardır.
  • İlk kadın firavun Hatşepsut'tur.
  • Mısır tarihinde ilk tektanrılı dini getirmeye çalışan firavun Amenofis IV, sonraki adıyla Akhenaton'dur. Aten dinini tek din olarak kabul ettirmeye çalışmış ama öldükten sonra halk rahiplerin de etkisiyle eski dinlere dönmeye başlamıştır.
  • Mısır ülkesinin Mısır dilindeki adı "Kemset"tir.
  • Mısırlılar bugün Sothis adıyla bilinen yıldızı bulmuşlar ve Sokaris adını vererek tanrılaştırmışlardır.
  • Firavunların tahta ilk çıktıkları zaman yaptıkları iş kendi piramitlerinin inşaatını başlatmakmış çünkü bir piramitin inşaatı 20 yıl kadar sürüyormuş.

Mısır'ın Ölüler Kitabı


Ölüler Kitabı ve ötesi...
Eski Mısır’da ölüm ve ötesiyle ilgili kaynaklar Piramit ve Tabut yazıtlarıdır, bütün bunlar "Ölüler Kitabı" denen ölüm, ölüme geçiş ve ölümden sonra yasamla ilgili kuralları ve düzeni anlatan bütün bir bilgi veya inanç sisteminin parçalarıdırlar. Mısırlılar ölümden sonra yeniden dirileceklerine inanırlardı, Osiris'in yeniden doğması ve onun kişiliğinde simgelenen KIŞ ve BAHAR örneklerindeki gibi. İnsan beden ve ruhtan oluşuyordu, her ikisi de ölümden sonra ebedi olarak kalabilirdi, yeter ki ölümden sonra insan Osiris'in önünde günahlarını bağışlatsın ve saf olarak cennette kalabilsin. Osiris, insanin kalbini bir tüy ile tartarak samimiyetini ölçerdi, eğer ölü insan bu ölçümde başarısız olursa aç, susuz ve güneşsiz olarak ebediyen mezarında kalırdı. Osiris'in sınavlarından başarıyla geçebilmek için bazı yöntemler uygulanırdı, örneğin mezarlara yiyecek ve tanrıları sevindirecek tılsımlar konurdu.

Ayrıca, balık, yılan, hamamböceği gibi böcekler rahipler tarafından kutsanarak ölüye yardımcı olurlardı. Ama en önemlisi, "Ölüler Kitabı"nın satın alınıp mezara konmasıydı. "Ölüler Kitabı" ölüm rahiplerinin yazdıkları dua ve yöntemlerle, Osiris'i sakinleştirecek ve hatta aldatacak önerilerle doluydu. "Ölüler Kitabı" örneklerinden yüzlercesi papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmıştır ve en eskileri Piramitler Dönemi'ne aittir, yani M.Ö. 2500'lere. Mısır inançlarına göre tüm bilgiler veya bilim bilge tanrı ve yazman Toth tarafından yazılmıştır. Bugün dahi bazı mistik pagan çevreler Tarot Kartları’nın kökeninin Toth kültünden kaynaklandığına inanırlar.
Son düzenleyen Safi; 16 Temmuz 2017 20:52
Hi-LaL - avatarı
Hi-LaL
Ziyaretçi
13 Eylül 2006       Mesaj #3
Hi-LaL - avatarı
Ziyaretçi

MISIR MİTOLOJİSİ


Eski Mısır tarihi boyunca tanrılarla ilgili inançlar birçok kez değişti. Her köyde ayrı bir yerel tanrıya inanılır, bazen bu tanrılardan birinin adı değiştirilerek başka bir köy ona tapmaya başlardı. Tanrıların görevlerinin de­ğiştiği de olurdu. Mısır tarihi boyunca en ünlü tanrılar Osiris, karısı İsis ve oğulları Horus'tur Büyük İskender Mısır'ı ele geçirdikten sonra, bu tanrılara Yunanistan'da da tapılmaya başlandı.

Mısırlılar Osiris'in öldükten sonra yeniden dirildiği inancındaydı. Bu nedenle insanların da öldükten sonra dirileceklerine inanırlar, ölüleri için görkemli mezarlar yaparlardı. Büyük piramitler güçlü kralları için yaptıkla­rı mezarlardır. Her mezarın içinde yiyecek, ev eşyası, giysi ve araç-gereç gibi, bir insanın ölümden sonraki yaşamda gereksinim duya­cağına inanılan şeyler olurdu. Mezarlara son­radan canlanıp kralların hizmetini görecek ufak insan heykelcikleri koymayı da unutmu­yorlardı.

Mısır mitolojisi diğer ulusların mitolojilerinden belirgin çizgilerle ayrılmaktadır. Bizim mantık anlayışımızla Mısır mitolojisini anlamak imkansızdır. Burada her şey sembollerle ifade edilmiştir. Mısır mitolojisinin temelinin olaylar değil, olayların arkasına saklanmış felsefi düşünceler oluşturmaktadır.

Eski Mısırlılar büyüye ve büyücülere çok inanırlardı. Bazen büyücüleri tanrılarla bir tuttukları da oluyordu. Büyüler onlara göre son derece doğal olaylardı. Mitolojide de büyüler kendi yerlerini almıştı. Mısır Mitolojisi'nde geçen öyküye göre, babası Güneş tanrısı Osiris'i öldüren Seth'den öç almak isteyen Horus'un gözü, kavga sırasında aynı zamanda amcası olan karanlıklar ve kötülükler tanrısı Seth tarafından parçalanır. Bilimlerin ve tıbbın kurucusu olan Toth parçaları toplar ve gözü eski haline getirir. Ancak 1/64'lük parçası eks iktir ve bu parça Toth'un büyü ve sihir gücü tarafından tamamlanır. Daha sonra Horus'un bu gözünü simgeleyen hiyeroglif resim, uzak görüşlülüğün, beden dokunulmazlığının ve sonsuz doğurganlığın simgesi olarak, gemi, araba mumya, vazo gibi nazardan korunması gereken gereçlerin üzerine çizilmeye başlanmıştır.

Mısır'da Kral (Firavun), bir Tanrıdır ve ülkenin diğer tanrıları ile arkadaşlık edebilir. Mısır firavunları çoğunlukla zorba, baskıcı, savaşçı ve acımasız kişilerdir. MÖ 14. yüzyılda başa geçmiş olan IV. Amenofis tek bir yaratıcıya inanılması gerektiğini savunmuş ve bu yüzden Amen rahipleri tarafından öldürülmüştür. Mısır'ın ilahi hükümetleri daimi ve değişmez niteliktedir. Bu bağlamda en üstün Mısır tanrısının Güneş Tanrısı Ra olduğu düşünülür. Mısır'ın arkaik dönemine baktığımızda farklı yerlerde farklı tanrıların önem kazanmış oldukları görülmektedir. Heliopolis'de Ra, Memfis'de Ptah , Busiris'de Osiris önemli tanrılar arasındadır. Mısırlılar için ölüm diye bir şey yoktur. Devamlı olarak Osiris'ten (yarı-ölüm) Horus'a (yarı-yaşam) ve sonra tekrar Osiris'e bir geçiş yaşanır. Bu yüzden Mısırlılar öldüklerinde tanrı-krallarını mumyalarlar ve onlara günlük hayatta lazım olacak gıda ve içecek sağlarlar.

ESKİ MISIR TANRILARI


  • Aker: “IGICI”. Güneşi ayarlamak ve yükseltmekten sorumludur
  • Amon: “Gizli biri”. Tanrıların Theban Kralidir.
  • Ammut: “Ölü Yutucu”. Ölümsüz yaşama layik olmayanın kalbini yiyen canavar.
  • Anqet: “Kucaklama”. Elephantine’nin su Tanrıçası.
  • Anubis: “Kral çocuk”. Mumyalamanın çakal başlı Tanrıçası.
  • Apep: Güneşi yok etmek için günlük deneme yapan yılan.
  • Aten: Güneş Diski.
  • Atum: Re’nin bir formu. Güneşi ayarlayan bir Tanrı.
  • Bastet : Ev ve Güneş ışığının kedi Tanrıçası.
  • Bes: Müzik, dans ve savaşın cüce Tanrıçası.
  • Buto: Aşağı Mısır’ın kobra Tanrıçası.
  • Duamutef: Horus’un oğullarından biri. Ölünün midesinde korunmuştur.
  • Geb: Gökyüzünün eşi ve dünyanın Tanrısıdır.
  • Hapi: Nil’in Tanrısıdırr.
  • Hapy: Horus’un oğullarından biri. Ölünün akciğerlerinde korunmaktadir.
  • Hathor: Aşk, müzik ve kadının inek Tanrıçası.
  • Horus: Firavunların ve Güneşin şahin Tanrısı.
  • Imhotep: Djoser’in veziri, sonra Ptah’ın oğlu gibi ibadet edilmiştir.
  • Imsety: Horus’un oğullarından biri. Ölünün karaciğerinde korunmuştur.
  • Isis: Osiris’in dulluğunun ve şiirin Tanrıçası.
  • Khonsu: Ay’ın Theban Tanrısı.
  • Khepare: Yükselen Güneşin böcek Tanrısı.
  • Khnemu: Su baskını ve Nil’in iri Tanrısı.
  • Ma’at: Gerçek ve hukukun Tanriçesi.
  • Mefetseger: Krallar Vadisi’nin Tanrıçası.
  • Min: Erkek bereket Tanrısı.
  • Montu: Mısırlı savaş Tanrısı.
  • Mut: Amon’un eşi ve Theban’ın ana Tanrıçası.
  • Nefertem: Nilüfer çiçeğinin Memphis Tanrıçası.
  • Neith: Savaş ve dokuma Tanrıçası.
  • Nekhebet: Yukarı Mısır’daki Akbaba Tanrıçası.
  • Nephthys: Seth’in eşi ve Isis’in kız kardesi.
  • Nut: Osiris ve Isis’in annesi ve gökyüzü Tanrıçası.
  • Nun: İlk suların Tanrısı.
  • Onuris: Savaşçi ve Abidos’un gökyüzü Tanrısı.
  • Osiris: Seth tarafından öldürüldü, yaşamdan sonrası ve tarım Tanrısı.
  • Ptah: Memphis’in mumya yaratma Tanrısı.
  • Qebehsenuef: Horus’un oğullarından biri. Ölünün bağırsaklarında korunur.
  • Qetesh: Semetik doğa Tanrıçası.
  • Ra: Güneş Tanrısı.
  • Satet: Nil suyu ve bereket Tanrıçası.
  • Sekhmet: Yıkım ve savaşin dişi aslan Tanrıçası.
  • Selket: Büyünün akrep Tanrıçası.
  • Serapis: Ahiret ve Güneşin Helenistik Tanrısı.
  • Seshat: Ölçüm ve yazma Tanrıçası.
  • Seth: Osiris’in erkek kardeşi tarafından öldürüldü. Fırtına, gök ve gürültü Tanrısı.
  • Shu: Mut ve Geb’in babası. Hava Tanrısı.
  • Sobek: Timsahlar Tanrısı.
  • Tauret: Kadın doğumunun hipopotam Tanrıçası.
  • Tefnut: Nut ve Geb’in annesi. Yağmur ve nem Tanrıçası.
  • Thoth: Yazma akıl ve ay Tanrsı
Son düzenleyen Safi; 16 Temmuz 2017 20:57
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
13 Ekim 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

ESKİ MISIR

Taş Devri'nin başlangıç döne­minde, Nil Irmağı kıyılannda avcılık ve balık­çılık yapan insanlar yaşıyordu. O zamanlar, Nil'in dar ve bataklık vadisi ağaçlar, sazlar, kamış benzeri uzun saplı bir bitki olan papi­rüslerle örtülüydü. Binlerce yıllık bir aradan sonra Cilalı Taş Devri (Neolitik Çağ) insanla­rı yavaş yavaş bataklıkları kuruttular ve köyler kurdular. Tarım yapmayı, dokumacılı­ğı, hayvanları evcilleştirmeyi, çanak çömlek üretmeyi öğrendiler. Daha sonraları, güneşte pişmiş tuğlalardan evler ve cam yaptılar, topraklarını suladılar, bakırı işlediler. Yıllar yılı yağmur yüzü görmeyen, Akdeniz kıyıla­rından uzak bu topraklardaki insanlar için Nil'in yaşamsal bir önemi vardı. Nil yönü­nü değiştirdiğinde bu uygarlık yok oldu. Arkeologlar eski ırmak yatağının kıyısında­ki çöllerde bu insanların mezarlarını bul­dular.
İlk yazılı kayıtlar, Mısır topraklarının Kral Menes'in yönetiminde birleştirildiği İÖ 3100'e kadar uzanır. (Menes, Yunanca yazan eski tarihçilerin kullandığı addır. Bu kralın Mısır yazmalarında Narmer adıyla geçtiği sanılmaktadır.) Menes, Nil'e bir kanalla bağ­lanıp tarıma elverişli duruma getirilen baş­kent Menfis'i kurmuştur. "Beyaz duvarlı Menfis" 1.000 yıl boyunca başkent olarak kaldı. Kalıntıları bugünkü Kahire kenti yakın­larındadır.

Krallıklar

Yunanca yazan Mısırlı tarihçi Manethon, Mısır'ı yönetenleri 30 hanedan ya da aileye ayırmıştır. Günümüzde Eski Mısır yazısı ve tarihini inceleyen bilim adamları, Eski, Orta ve Yeni Krallıklar olarak adlandırdıkları dö­nemleri Eski Mısır uygarlığının en parlak çağları olarak değerlendirirler. İÖ 3100'deki başlangıcından İÖ 30'da Roma İmparatorlu-ğu'nun bir parçası oluncaya kadar, Mısır uygarlığının belirleyici özellikleri değişmeden kalmıştır.

Arkeologlar, 1. ve 2. hanedan krallarının Menfis yakınlarındaki Sakkara'da mı, yoksa Nil'in kaynağına daha yakın olan Abydos'da mı gömülü olduklarını kesin olarak saptayamamışlardır. Her iki yerde de benzer mezar­lar bulunmuştur. Yağmalandıkları ve yakıl­dıkları için kral mezarlarının hangi bölgede yer aldığını saptamak çok güçtür. Mastaba denilen kenarları eğimli bu ilk kral mezarları, kayalarda açılan çukurların üstü çamurdan tuğlalarla örtülerek yapılırdı. Asıl mezar oda­sı, zeytinyağı, şarap, bira ve çeşitli yiyecekler, ev eşyaları, bakır araçlar, taş ve çömlek vazolarla donatılmış odalarla çevrelenmişti. Bunlardan geriye pek bir şey kalmamış olsa da, Eski Mısırlılar'ın ileri bir uygarlığa ulaş­tıklarını gösteren yeteri kadar kalıntı vardır. Bir soylunun Sakkara'daki mezarında arpa lapası, bıldırcın, böbrek, güvercin yahnisi, balık, sığır eti, ekmek ve incirlerle dolu zengin bir sofra bulunmuştur.

3. hanedanın ikinci kralı Zoser, Sakkara' da ilk kez tümü taştan, basamaklı bir piramit yaptırdı. Planını veziri İmhotep'in yaptığı altı basamaklı piramit başlangıçta mastaba ola­rak düşünülmüştü. Piramitin altında Assuan graniti ile kaplı bir mezar odası vardı. Burası da, Zoser'in ailesinden kişilerin gömüldüğü mezar odaları ve galerilerle çevriliydi. Duvar­ları mavi çinilerle kaplı bu galerilerde çok sayıda taştan vazo bulundu.
Mısır'daki en ünlü kalıntılar, Gize'de 4. hanedan döneminden kalma Keops, Kefren ve Mikerinos'un piramitleridir. Bu piramitler Dünyanın Yedi Harikası arasında yer alır. İkinci piramidin yakınlarında, kayadan oy­ma, yüzü Kral Kefren'in yüzüne benze­yen aslan gövdeli sfenks bulunmaktadır.

İlk Mısır yazısı, hiyeroglif denen bir tür resimyazıydı. Hiyeroglif sözcüğü kutsal oy­malar anlamına gelir. Mezarların ve tapınakların duvarlarına oyulan bu yazılar özenle kırmızı, sarı, yeşil, siyah ve maviye boyanırdı. Yazarken çok zaman alma­sına karşın, Mısırlılar bu yazıyı resmi belgele­rinde kullanmayı sürdürdüler. Eski Kralhk'ta hiyerogliften türetilen ama daha akıcı bir yazı biçimi olan hiyeratik kullanılmaya başlandı. Akıcı olması nedeniyle, hiyeratik papirüs üze­rine kamış kalem ve mürekkeple yazılabili­yordu. Orta ve Yeni krallıklar döneminde geliştirilen bu yazıyı daha çok rahipler dinsel yazılarda kullandı. Demotik (halka ait) adı verilen bir başka yazı biçimi de, İÖ 7. yüzyılın başında 25. hanedan döneminde ortaya çıktı. Ptolemaioslar ve Romalılar dönemi boyunca Mısır yazısını 19. yüzyılın başlarında, İngi­liz Thomas Young ile Fransız Jean François Champollion çözdü. Aynı metnin hiyeroglif, demotik ve Yunan alfabesiyle yazılmış olduğu Rosetta Taşı bu gizin çözülmesini sağladı. (Bu taş günümüzde British Museum'da bulun­Uktadır.

6. hanedanın son yıllarında, II. Pepi (Neferkare) döneminin ardından Mısır yabancı­ların istilaları ve iç savaşlar sonucu yaklaşık İÖ 2200'lerde tam bir çöküş devri yaşadı.İÖ 2040'ta başlayan Orta Krallık'la birlikte yeniden canlanan Mısır, topraklarını Nübye (bugünkü Sudan), Suriye ve Filistin'i de içine alacak biçimde genişletti. Artık, başkent yukarı Mısır'da Nil Irmağı'nın kıyısındaki Teb kentiydi. Sanat ve mimarlığın en ileri örnekle­rinin yaratıldığı bu dönemden günümüze çok az sayıda yapıt kalmıştır. 12. hanedan kralla­rından III. Amenemhet'in gömüldüğü tapı­nak olan Labirent, Eski Yunanlılar'ca bir dünya harikası olarak nitelendirilmişti.İmparatorluğun Çöküşü 19. hanedan dönemi boyunca da güçlü krallar imparatorluğu korudular. II. Ramses büyük bir yapım programını gerçekleştirdi. İÖ 1200'lerde Deniz Kavimleri'nin akınları im­paratorluğun çöküşünü hazırladı. III. Ramses yönetimindeki Mısırlılar, Deniz Kavimleri'ne karşı verdikleri üç büyük deniz savaşını kazandılarsa da, bir daha kendilerini toparlayamadılar.

Asya'daki egemenliklerini yitirdiler. O sıralarda daha yeni kullanılmaya başlanan bir metal olan demirin elde edildiği kaynakla­rın denetimini ellerinden kaçırdılar. Teb ya­kınlarındaki Ramses Tapınağı'nın duvarların­da, tarihte ilk kez resmi yapılan bu deniz savaşından sahneler yer almaktadır. III. Ramses öldürüldükten sonra yerine geçen krallar Mısır'ı yönetmekte başarılı olamadı­lar. Sonunda Mısır kuzey ve güney olarak ikiye bölündü, ayaklanmalar ve kargaşa tüm ülkeye yayıldı. Başkent, Teb'den Nil deltası üzerinde kurulu olan Tanis'e, daha sonra da Sais'e taşındı.Mısır'a saldıran Asurlular Menfis kentini ele geçirdiler. Menfis'i ve Teb'i yağmaladılar (İÖ 671-663). Sonunda Mısır İÖ 525'te Pers İmparatorluğu'nun bir eyaleti oldu. Bu dö­nemde Mısır'ın başında bir Persli bulunuyor­du ve Pers parası kullanılıyordu. İÖ 332'de III. Darius komutasındaki Pers ordusunu bozguna uğratan Makedonyalı Büyük İsken­der Mısır'ı işgal etti ve genarallerinden Ptole-maios'u vali olarak atadı. Büyük İskender İÖ 323'te öldüğünde, Mısır'ı aldıktan sonra kur­duğu İskenderiye kentine gömüldü.

Ptolemaioslar

İskender'in generali I. Ptolemaios Mısır'da 300 yıl boyunca hüküm süren bir hanedanın kurucusu oldu. Mısır yeniden zenginleşti ve gelişti. Ne var ki, Ptolemaioslar yabancı oldukları ve savaş harcamalarını ağır vergiler koyarak halka ödettikleri için pek sevilmiyor­lardı.

Ptolemaioslar döneminde Dünyanın Yedi Harikası arasında sayılan İskenderiye Feneri yapıldı. Yunanca konuşulan tüm ülkelerden araştırma için gelen bilim adamları ile filozof­ların çalıştıkları görkemli bir kitaplığı olan Mouseion ya da akademi yine bu dönemde İskenderiye'de kuruldu. Bugün Eski Yunan düşüncesi üstüne bildiklerimizin çoğunu bu araştırmacılara ve tüm Mısır'ın her yanına yayılmış Yunan papirüslerine borçluyuz.Ptolemaioslar'ın sonuncusu, Augustus Caesar'a karşı Marcus Antonius'u destekleyen ve Aktium deniz savaşında donanmasının bozgu­na uğratılmasından sonra intihar eden Kleopatra'ydı İÖ 30'da Mısır bağımsızlığını yitirdi ve Roma İmparatorluğu' nun bir parçası oldu

Mısır Uygarlığı

Eski Mısırlılar çok yaratıcı insanlardı. Pira­mitler gibi dev yapıları yapabilecek mühen­dislik bilgisine sahiptiler. O dönemde maka­ranın daha bulunmamış olmasına karşın kı­zaklar, silindirler ve kurdukları rampaların yardımıyla büyük kütleleri taşıyabiliyorlardı. 2. hanedan döneminden başlayarak bilinen tekerlekten ancak Yeni Kralhk'ın başlangıç yıllarında yararlanılmaya başlandı. Mısır tari­hi boyunca Nil başlıca ulaşım yolu oldu. Yıldızları gözleyen Mısırlılar, Ay'ın durumu­na ve Güneş sistemine bakarak takvimler oluşturdular. Nil'in taşma zamanlarını göz önüne alarak, karmaşık bir sulama sistemi geliştirdiler. Tahıllarını depo­ladılar. Eski Krallık, Mısır'ın ilerde de sürdü­receği yaşam biçiminin belirlendiği bir barış ve gelişme dönemiydi.

Kuru bir iklimi olan Mısır'da, başka bir yerde kısa sürede bozulacak olan giyecek, deri, kereste, yiyecek gibi şeyler özelliklerini koruyarak günümüze kadar geldiler. Bu ka­lıntılar ve mezar duvarlarına çizilmiş günlük yaşama ilişkin resimler bize Eski Mısırlılar'ın yaşam biçimini kapsamlı olarak açıklar.
Mısırlılar ölülerini tuz ya da bir soda türü olan hidratlı sodyum karbonatla mumyalaya­rak yüzyıllarca saklamayı başardılar. Mumyalama işlemi hekimlerin insan bedenini ve iç organlarını yakından tanıyarak kapsamlı bir anatomi bilgisine sahip olmaları­nı sağladı. Mısır'da tarihin en eski tedavi ve ameliyat kayıtlarına rastlandı.
Mısır sanatının geçmişi ilk hanedanlara kadar uzanır. Ne var ki, bu güzel resimleri, heykelleri ve takıları yapanlar zanaatçı olarak nitelendirildiği için hiçbirinin adları bugün bilinmemektedir.

Din

Eski Mısırlılar'ın birbirinden değişik çok sayı­da tanrısı vardı. Çeşitli adları ve görünümle­riyle Güneş de bunlardan biriydi. Ana Güneş tanrısı, asıl tapınağı Heliopolis'te olan Ra idi. Ayrıca her kentin tanrıları vardı. Teb kenti­nin tanrıları Amon, Mut ve oğulları Hors; Menfis kentininkiler ise Ptah, Sekhmet ve Nefertum'du. Mısırlılar yaradılışın temeli olan, Nun adını verdikleri fırtınalı suların çalkalanması sonucu dünyanın balçıktan yara­tıldığına inanıyorlardı. Bu oluşum bir günde değil, her gün doğan Güneş'in etkisiyle yavaş yavaş gerçekleşmişti. Önce bir tepecik oluş­muş, üzerinde bitkiler yetişmiş, ardından kuşlar ve öteki hayvanlar ortaya çıkmıştı.

Mısır'da siyasal ve ekonomik olarak hangi kent güçlenir ve zenginleşirse, o kentin tanrı­ları da ülke çapında önem kazanır ve ünlenir­di. Örneğin Yeni Krallık'ta, Teb tanrısı Amon Teb'in başkent olmasıyla önem ka­zandı. Çok geçmeden de güçlü tanrı Ra ile birleştirilerek Amon-Ra adını aldı. Mısırlılar için ölümden sonraki yaşam çok önemliydi. Böylece, ölüler tanrısı Osiris de başlıca tanrı­lar arasına girdi. Osiris'le birlikte, eşi İsis'e ve oğlu Horus'a da tapıyorlardı. Bu üç tanrıya tapınma Roma İmparatorluğu'nda da yay­gınlık kazandı.

Mısırlılar tanrılarını çoğunlukla hayvan, bazen de insan biçiminde düşünürler, onlara barınmaları için tapınaklar yaparlardı. Bu tapınaklarda rahipler totemlerin, tanrı hey­kellerinin ya da tanrının göründüğü biçimler­den biri olarak düşünülen Apis öküzü, şahin, keçi, timsah gibi hayvanların hizmetinde çalı­şırlardı.

İnsanların öldükten sonra, kayığıyla cen­nette dolaşan Güneş tanrısı Ra'ya eşlik ettiği­ne inanılırdı. Mısırlılar için bu cennet Nil'den başka bir yer olamazdı. İnanışlarına göre, öteki dünya, tıpkı gecenin 12 saati gibi, 12 bölüme ayrılmıştı ve altıncı bölümde yargıç Osiris oturuyordu. Burada, ölen kişinin yüreği ile Gerçeğin Tüyü tartılarak karşılaştırılırdı. Yürek çok ağır ya da çok hafifse ölü korkunç canavarlara atılırdı. Uygun ağırlıktaysa, kişi sonsuza kadar cennette yaşardı.
Mısırlılar ölümden sonra yaşamın tıpkı dünyadaki gibi süreceğine inandıkları için, öte dünyada kendilerine gerekecek hemen her şeyi mezarlarına koydurturlardı. Önceleri mezarlara evlerin, tahıl ambarlarının, kayık­ların, sığırların, ekmek ve şarap hazırlayan hizmetçilerin yapay örneklerini koydular. Da­ha sonraları aynı amaçla, gereksinim duya­cakları şeylerin resimlerini mezar duvarlarına çizdiler.
Kaynak: Msxlabs.org & Temel Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 16 Temmuz 2017 21:07
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
EagLesTeaM - avatarı
EagLesTeaM
Ziyaretçi
9 Haziran 2009       Mesaj #5
EagLesTeaM - avatarı
Ziyaretçi

ANTİK MISIR MİMARİSİ


Bir zamanlar Mısır'da yaşananlarla ilgili bir diğer sırlar yumağı da, mimari yapılarında kendisini gizlemektedir.
Amerika Kıtası'ndan Asya Kıtası'na kadar Dünya'nın bir­çok bölgesinde rastlanan piramitlerin içinde en fazla ilgi uyandıranları Mısır'daki piramitler olmuştur. Bu nedenle de, Mısır deyince kuşkusuz ki, ilk akla gelen konuların başında, o devasa piramitler gelir...

Bu gizemli yapıları gerçekten de alnından ter damlayan ve kırbaç altında zorla çalıştırılan binlerce köle mi inşa etmiş­tir? Tek parça tonlarca ağırlığındaki dev taş blokları sadece kas kuvvetiyle mi üst üste yerleştirildiler?!...

Bu nasıl bir kas kuvvetıydi?!...
İşte akılları karıştırmaya başlayan ilk sorular bunlardı... Ancak konu üzerinde araştınnalar sürdürüldükçe kafaları ka­rıştıracak daha pekçok sorunun daha ortaya çıkmakta gecik­mediği görüldü...

Öncelikle, bilinen insanlık tarihinin bize sunduğu veri­lerle, Mısırlılar'ın bu devasa yapıları hangi teknolojiyle yaptık­ları sorusuna mantıklı bir cevap verilemeyeceği kesin olarak anlaşılmıştı...

Cevap: "İnsanlığın Ezoterik Tarihi"nde gizliydi...
Keops, Kefren ve Mikerinos... Gerçekte bu üç büyük piramit Tufan Öncesi teknolojisi
kullanılarak Osiris Rahipleri'nin gözetiminde inşa edilmiştir. Bir zamanlar Büyük Piramid de dahil olmak üzere, Mısır'da­ki tüm piramitlerin anıt mezar olarak ya|Jildığı görüşü günü­müzde geçerliliğini yitirmiş durumdadır. Tufan Oncesi'nde yapılmış olan ilk üçüne (Keops, Kelven ve Mikerinos) kıyasla çok daha küçük ve basit, adeta birer taklit niteliğinde olan ve Tufan'dan çok daha sonraki dönemlere ait diğer piramitlerin ye­gane işlevi firavun mezarı olmalarıdır. Anak diğerleri için du­rum çok farklıydı... ,,

BÜYÜK PİRAMİT (KEOPS)


İlk önce, bu ünlü piramidin boyutlarıyla ilgili verileri ha­tırlayalım... Keops'la ilgili bulgular, bu piramidin çok özel bir yapı ol­duğunu ve bulunduğu noktaya özellikle yerleştirilmiş oldu­ğunu gösteriyor. Temelinin her bir köşesi 51 derece, 51 dakika, 14 saniyedir. Pi Sayısı Temel çevresinin yüksekliğine oranı Pi sayısının iki katma eşittir: 2 X 3.1415. , Piramit Kübiti Bu eserin yapımmda kullanılan temel ölçüm birimi 636.66 ram'ye denk gelen "Piramit Kübiti"dir.

Dünyanın merkezinden Kutba uzatılan yarı çap Dünyanın merkezinden Kutba uzatılan yarıçap 6357 km'dİr Bu da "Piramit Kübiti"nin 10 milyon katına eşittir.

Dünya ile Güneş arasnıdaki mesafe Dünya ile Güneş arasındaki mesafe ortalama 149.5 mil­yon kilometredir. Piramidin yüksekliğinin ise tahmini olarak 147- 149 metredir. Tahmin ediliyor dememizin sebebi (epe noktasının zaman içinde erozyano uğramış olmasından dolayı bu gün için kırık olmasıdır. Bu oranlara baktığımızda, pirami­din yüksekliğinin I milyarla çarpımının dünyamızın Güneşe olan uzaklığını vermekte olduğu görülmektedir.

Güneş Yılı'nın Günleri
Piramidin temel kenarının uzunluğu 365.25 "Piramit Kiihiti"dir. Bu da, Dünya'nın Güneş Yılı'nın gün sayışma eşittir. Az sonra Mısır Takvimi'yle ilgili konuyu işlerken göreceğiniz gibi, bu aynı zamanda bir kehanet niteliği de taşır. Biz elimizdeki verileri hatırlamaya devam edelim...

Dunya Gezegeni'nin Simgesi

Peter Lemesurier "The Great Pyramid Decoded" (Büyük Pramit'in Şifresi Çözüldü) İsimli kitabmda şöyle diyordu: "Dünya gezegenini simgeleyecek bir mimari bir yapı aranacak olsa, Gize Büyük Piramiti'nden daha iyisi bulunamaz."

Depremlere dayanıklılığı
Büyük Piramit çok sağlam bir kaya yatağının üzerine in­şa edilmiştir. Hem bu nedenle, hem de geometrik şeklinden dolayı, çok şiddetli depremlerden bile etkilenmesi mümkün değildir. Binleree yıldır ayakta kalması da zaten bunun en bü­yük kanıtıdır, Tonlarca ağırlığındaki Piramit ve Kireç Taşı blokları Yapımında yaklaşık 2.600.000 blok granit ve kireçtaşı kullanılmıştır. Bu taş bloklarının her birinin ağırlığı 2 tondan 70 lona kadar değişmektedir. Milimetrelik bir orandaki titiz­likle özel boyutlarda kesilen tüm bu bloklar, birbirleri ile o denli hassa bir şekilde birleştirilmişlerdir ki, bloklar arasın­dan saç teli bile geçemeyecek derecede, hiçbir boşluk bırakıl­mamıştır. Bu birleştirilme işleminde harç kullanılmamıştır.

Yüzeylerindeki çıkıntıları basamak gibi kullanarak yakla­şık yarım saatte piramidin tepesine tırmanmak mümkün ola­bilmektedir İlk yapıldığında üzeri cilalanmış kireçtaşı levha­ları ile kaplıydı. Dolayısıyla yüzeyi bugünkü gibi basamaklı değil, dümdüzdü. Hem depremler, hem de insanoğlunun tah­ripkâr davranışları nedeniyle, bu tabaka artık tümüyle yok ol­muştur. Tabii yaşanılan büyük Tufan'ın etkilerini de buna ilâ­ve etmek gerekir.

Kireçtaşı levhalarının ne yazık ki çoğu, daha sonraları Kahire'deki inşaatlarda kullanılmıştır!...

Keops'un Yapılış tarihi için "Tarihi Kayıtlar" ne diyor? Günümüze kadar gelebilen Tarihi Kayıtlar'da piramitler­le ilgili çok önemli bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgiler aynı zamanda "Mısır'ın Bilinmeyen Geçmişi" ile ilgili önemli ipuçlarını da içlerinde barındırır...

Bunlardan bir kısmını alt alta sıralayalım:
Arap Tarihçisi Abu Zeyd el Balkhy
Abu Zeyd el Balkhy, eski bir yazılı kaynağa dayanarak, "Büyük Piramid'in Çalgı Takımyıldızı Yengeç Burcu'ndayken yani Hicret'ten 2 kere 36.000 yıl önce inşa edildiğini" yazar. Muhyiddin-i Arabi Mısır Ülkesi'ndeki piramitlerden sözederken, "Bu piramitler Nesr, Esed Burcu'ndayken bina edilmiştir. Nesr, şu anda Cedi Burcu'ndadır." demektedir. Nesr Çalgı Takımyıldızı'nın en parlak yıldızı Vega'dır. Esed Burcu günümüzde Aslan Burcu; Cedi Burcu ise, Oğlak Bur­cu olarak isimlendirilmektedir.

Dünyamızın astrolojik çağlan ile ilgili arka sayfadaki tab­loyla bu verileri karşılaştırdığımızda, Aslan Burcu'nun bizim devremizin başlangıcını ve aynı zamanda da yaşanılan son "Tufan"ı gösterdiği çok açık olarak ortaya çıkmaktadır.

Bir başka Arap Tarihçi İbn-i Abd-Hükm
Arap Tarihçisi İbn-i Abd-Hükm de Piramitler'in yapılış tarihi olarak "Tufan Öncesi"ni gösterir. Arap tarihçiye göre piramitlerin yapılış tarihi: "Tufan'dan 300 yıl öncesine dayan­maktadır." ibn-i Abd-Hükm piramitlerin yapılış nedenlerini ise özetle şöyle anlatır:
Mısır Kralı Surid İbn-i Salhuk rüyasında dünyanın ekseninden oynadığını, yıldızların o yana bu yana kaçıştığını ve insanların tüm bu olgulara eşlik eden korkunç sesin etkisiyle korku içinde olduklarını görür. Uyanınca bütün rahiplerini toplar. Onlara gör­düğü korkunç rüyayı anlatır. Rahipler astrolojik ve astronomik hesapları da inceleyerek yaklaşmakta olan Tufan'ı haber verirler ve krallığı yok edecek iklim değişikliklerini anlatırlar. Önlerin­de birkaç yıllık vakit vardır. Bu süre zarfında kral, danışmanları..
Ad:  1.JPG
Gösterim: 995
Boyut:  25.3 KB


yardımıyla içlerinde kubbeler bulunan piramitler yaptırır. Pira­mitlere muskalar, esrarlı hazineler, paralar, kıymetli taşlardan yapılmış muhafaza kutuları, çeşitli aletler, çatlamayan tekneler ve bükülebilen ama kırılmayan cam eşya yerleştirilir. İbn-i Abd-Hükm'ün piramitlerin yapılış nedenleri ile ilgi­li bu aktardıkları birçok bakımdan önemli bilgiler içermekte­dir. Bunları maddeler halinde sıralayacak olursak şöyle özet­leyebiliriz:

1- Tufan'ın dünya eksenindeki kayma ile bağlantılı olması.
2- Bu yaklaşan büyük doğal afetin hem rüya kana­lıyla hem de rahiplerin astrolojik ve astronomik hesaplamalanyla önceden anlaşıhnası. Hatta zamanı­nın belirlenmiş olması.
3- Piramidin yapılış nedenlerinin başında Tu­fan'ın yaklaşmakla olması.

Görüldüğü gibi bu tarihi kayıtta da piramitlerin yapılış ta­rihi olarak Tufan öncesi gösterilmektedir Bu anlatılanlara baktığımızda piramitlerin yapılış nedeni olarak, Tufan'dan ko­runma amacı da güdüldüğü anlaşılmaktadır. Çünkü pekçok değerli eşya bu yapıların içlerine muhafaza edilmişti. Piramitlerin Tufan'dan korunmak için yapıldığı ile ilgili başka tarihi kayıtlar da vardır:

İbn-i Batuta

14. Yüzyıl'ın ünlü Arap alimi İbn-i Batuta: "Piramitlerin Tufan boyunca sanat ve bilimi ve diğer bilginleri korumak için inşa edildiğini" yazar. Aynı anlatıma yine 14. Yüzyıl'a ait Firazabadi Lügati'nda da rastlanır.

ünlü Tarihçi Heredot
Yunanlı Tarihçi Heredot da ilk üç piramidin ve Sfenks'in Tufan Oncesi'nde yapıldığını doğrulamaktadır. Mısırlı rahipler Heredot'a, bu piramitlerin Tufan'dan önce Mısır'ı yöneten firavun Surid döneminde, Hermes (Thot) rahiplerinin "Kutsal Sırlar"nı daha sonraki nesillere ulaştırmak amacıyla inşa ettikle­rini ve aradan 341 nesil geçtiğini söylemişlerdir.

Mısır Kıpti Tarihçisi Mesudi
Orta Çağ'da yaşamış Mısır Kıpti tarihçisi Mesudi de, Arap Tarihçisi İbn-i Abd-Hükm'ün aktardıklarını doğrularcasına Büyük Piramid'in Surid isimli bir kral tarafından yaptırıl­dığını aktarmıştır. Bu kayıtlara göre Surid, Tufan'dan 300 yıl önce yaşamıştır.

Nasıl olduğu bilinmeyen bir biçimde kral, Aslan Takım-yıldızı'yla ilgili bir felâket hakkında önceden uyarılır. Pirami­di yaptırma nedeni de buna dayanın Yaklaşan büyük felâket­ten eskinin anısını koruyabilecek bir anıt yapmak... İşte bu dü­şünceyle Büyük Piramidi inşa ettirir.

Piramidin dış cephesi, duvar ve tavanları astronomi, ma­tematik ve tıp alanında bilgilerle donatılır. Bu bilgilerin arasın­da gizemli varlıklarla ilgili bilgilerin de kaydedildiği ifade edilmektedir. Eskinin anısı ile ilgili tarihi bilgiler de, bu pira­midin gizli bölümlerine yerleştirilir. (Edgar Cayce'nin Atiantisle ilgili gelecekte bulunacağını iddia ettiği önemli bilgiler işte bun­lardır.) Ancak ne yazık ki. Piramidin dış cephesi ve duvarların­daki bu yazıtların büyük bir bölümü günümüze kadar geleme­miş ve gizli tarihe ilişkin bilgiler de şu ana kadar bulunama­mıştır.

Bu kayıtları doğrulayan başka tarihi belgeler de var­dır.
Örneğin Herodot kendi devrinde piramitlerin üzerinde bazı yazmalara rastladığını kaydetmiştir.
12. Yüzyıl tarihçilerinden Abd-Ül-Latif, piramitlerin dı­şındaki yazıtların 10.000 sayfa dolduracak kadar çok oldu­ğundan söz eder.

Bunun haricinde o dönemden kalan bir papirüste yazılan­lar da, tüm bu tarihi kayıtları destekler niteliktedir. Abu Hormenies mabedinde bulunan Kıpti Papirüsü'nde şöyle bir pasaj vardır:
"Piramitler işte böyle yapıldı. Duvarlara astronomi, fizik ve diğer yararlı bilgilerin sırları yazıldı. Dilimizi okuyabilen herkes bunla­rı anlayabilsin diye."

Doğu Ezoterizmi'nde de Mısır Piramitleriyle ilgili benzer bilgilerle karşılaşmaktayız. 1900'lü yılların ilk çeyreğinde Tibet'e giderek, Himalayaların gizli mabetlerinde inisiye edilen İngiliz Teozofist A.P. Sinnett, daha sonra burada edindiği sırların bir kısmını Batı dünyasına duyurmuştur.

Himalayalı bir Üstad'ın müridi olduğu bilinen İngiliz Te­ozofist A.P. Sinnett, 1920 yılında Londra'da yayınladığı "Okült Öğretinin Derlenmiş Meyvaları" isimli kitabında Bü­yük Piramit hakkında yukarıda aktardığımız belgelere benzer bilgilere yer vermiştir:

Keşfedilen üç oda haricinde kesinlikle başka odala­rı da bulunan Büyük Piramit , başlangıçtan beri muhakkak ki, bir inisiyasyon mabedi ya da mekânı olarak tasarlanmış ve kullanılmış olmasına rağmen, Okült Gizemlerle ilgili olan ve büyük bir önem taşıyan bazı fiziki objelerin korunnasına yö­nelik bir amaca da hizmet ediyordu. Denildiğine göre bu objeler kayalık zeminin içine gömülmüş ve Pi­ramit de bunların üzerine inşa edilmiştir. Piramit'in formu ve büyüklüğü, onu deprem felaketlerinden ve hatta yeryüzünde periyodik olarak mey­dana gelen büyük hareketler sırasında sular altına kalmaktan koruyacak şekilde; düşünülmüşlür.

Piramidin içini keyfetmek için yapılan ilk araştırmalar Büyük Piramit yüzyıllarca kapalı bir kulu olarak kalmış ve bu devasa yapının içine açılan giriş kapılarına bir türlü ula­şılamamıştı... Bu nedenle piramidi sadece dışarıdan seyret­mekle yetinilebilmişti.

Tarihi kayıtlara göre Piramide girmeye çalışan ilk kişiye M.S 820 yılında rastlıyoruz. Harun-u Reşid'in oğlu olan Halife Abdullah Al-Mamun, piramidin içinde muazzam hazinelerin saklı olduğunu duydu­ğunda, bu gizemli yapıya girmeyi kafasma koymuştu. Yanına aldığı dönemin mühendis, mimar ve inşaatçılarıyla birlikte, günlerce bir giriş aradı durdu... Bulamayınca da, doğrudan yapının taş kütlesi üzerinde bir delik açmaya karar verdi. Ne var ki, çekiç ve balyozlarla bu işin yapılamayacağı­nı kısa bir süre içinde anladı. Ellerindeki malzemeler pirami­din dış yüzeyinde bir delik açmaya müsait değildi...

Mücadeleyi bırakmamaya kararlı olan halife, adamlarına taşları kızgınlaşana kadar ısıtmaları ve sonra da üzerlerine soğuk sirke dökerek çatlatmaları için emir verdi. Çok uzun ve yorucu çalışmalar sonucunda, bu yöntemle ancak 30 metrelik ufak bir tünel açabilmişlerdi. Ancak piramidin duvarları bite­cek gibi görünmüyordu!...

Bu yorucu ve verimsiz çabadan tam vazgeçiyordu ki, adamlarından biri, kayalardan birinden kopan küçük bir taş parçanın aşağıya düşüp çıkarttığı sesi işitti. Demek ki taşın düştüğü yerde bir boşluk vardı, lekrar gayretlendiler, sonun­da 1 metre yüksekliğinde 90 cm genişliğinde olan bir geçide vardılar. Burası 26 derecelik bir eğimle önce Piramid'in taş yapısı içinden, sonra da altındaki kaya zeminin içinden aşağı­ya doğru inen bir geçitti. Araplar aşağıya doğru eğimli olan bu geçidin ters istikametinde yukarıya doğru zorlukla ilerle­yerek, sonunda "Gizli Girişi" keşfettiler. Daha sonra da aynı tünelden aşağıya doğru inip, piramidin en dibindeki "Yeraltı Odası"na ulaştılar. Bu odada hiçbir şeye rastlamadılar. Oda boştu!...

Odanın en dibinde daracık bir tünel bulunuyordu. Tünele girdiler ama burası 15 metre ileride kör bir duvarla bi­tiyordu. "Yeraltı 0Odası"nın zemininde bir de dimdik aşağıya inen bir kuyu bulunmaktaydı. Ancak kuyu 9 metre derinliğe kadar inip burada bitiyordu...

Al-Mamun'un adamları daha sonra geriye döndüler ve "Geçit"e düşen taşı buldular. Bu taşın, kırmızı granitten olan bir başka taşın önünü örttüğünü farkettiier. Bu iri granit yu­karıya doğru çıkan ikinci bir geçidin önünde tıkaç vazifesi gö­rüyordu. Uzun çabalardan sonra bu tünele girmeyi başardılar Tünelin içinde ilerlemeye başladılar Bir süre sonra yolları yi­ne granitten yapılmış iki tıkaçla kesildi. Granitten yapılma bu tıkaçları aşmak oldukça zor oluyordu...

Günler süren yoğun uğraştan sonra granit tıkaçlardan bi­rini bulunduğu yerden sökmeyi başardılar Karşılarına çıkan tünelden ilerleyip basık tavanlı ve yine 26 derecelik bir eğim yapan bir başka "Çıkış Geçidi"ne vardılar. Dizleri üzerinde süranerek 45 metrelik bir mesafe bo­yunca kaygan taşların üzerinde ilerleyip yatay bir tünele girdiler. Bu tünelin sonunda ise yine bomboş bir odada kendile­rini buldular. Burası her bir kenarı 5.5 metre olan kare biçi­minde bir odaydı. Araplar kadınları eğik tavanlı mezarlara gömdükleri için, buraya "Kraliçe Odası" adını verdiler. Kraliçe Odası ismini verdikleri bu mekân piramidin tepe noktasının tam altında yer almaktaydı. Düzgün döşeme taşla­rından yoksun kaba bir zemine sahipti.

Arapların yine elleri boş kalmıştı!... Aradıkları hazine or­talarda görünmüyordu!...
Geriye dönmek için meşalelerini yola doğru uzattıkların­da başlarının üzerinde bir boşluğun yer aklığını farkettiler. Birbirlerine omuz vererek buraya tırmandılar. Dar ama yük­sek tavanlı olan bir odaya çıkmışlardı. Odanın hemen yanında aynen "Çıkış Geçidi"ne benzer bir eğimde yukarıya doğru devam eden bir tünel bulunuyordu. Tünelin tavanı oldukça yüksekti. Diğer tünellerden farklı olan bu geçidin uzunluğu 47 metre, yüksekliği ise 8.5 metreydi. Galerinin sonunda yüksek bir basamaktan geçilerek alçak tavanlı bir "Ön Oda­ya" oradan da duvarları, tavanı ve tabanı cilalanmış kırmızı granitten yapılmış büyük bir odaya girdiler. Bir önceki odaya "Kraliçe Odası" adını verdikleri için buraya da "Kral Odası" adını verdiler. Odanın uzunluğu 10 metre, genişliği 5 metre ve yüksekliği de 5.5 metreydi.

Al-Mamun'un ve adamlarının aradıkları paha biçilmez ha­zinelerdi ama bula bula bu odada hazine yerine iyi cilalanmış, koyu kahverenginde granitten yapılma boş bir "Lahit" buldu­lar!... Daha doğrusu bunu lahit zannettikleri için böyle isimlendirmişlerdi...

Görünüşü gerçekten de bir lahiti andırıyordu ama bu lahit, ölen birisi için değil, inisiyelerin ölüm ötesi deneyimle­rini gerçekleştirirken kullanmaları için yapılmıştı. Al-Mamun, rüyalarını süsleyen hazinesine kavuşamamıştı ama kararlılığı ve becerikliliği sayesinde Piramide girilmiş ve geçitleriyle bazı odalarına ulaşılabilmişti.

Görüldüğü gibi piramidin içindeki odalara verilen isim­ler Araplar'a aittir ve bugün de bu isimler kullanılmaktadır. Kullanılan isimlerin bu odaların işlevleriyle ilgili hiç bir da­yanağı yoktur. Arapkir'in o anki kendi anlayışları çerçevesin­de verdikleri isimlerden ibarettir.

450 yıl sonra...
1270 yılı civarında Büyük Piramit büyük depremlere ma­ruz kaldı. Tutulan tarihi kayıtlardan öğrendiğimiz kadarıyla, Al-Mamun'dan sonra yüzyıllarca Piramide girme teşebbüsünde bulunan herhangi bir kimse çıkmamıştır... Bunun en önemli nedeni. Büyük Piramid'in pek tekin bir yer olmadığına dair bir inancın yayılmış olmasıydı.

Bu yıllarda Abdul Latif isimli Bağdatlı bir bilim adamı Piramide girmeye karar vermiş ancak tam buna teşebbüs ede­ceği sırada bayılıp kalmıştı. Bu bayılma olayı Büyük Piramit'in üzerindeki tekinsizlik inancının daha da artmasına neden ol­muştu. Sonuç olarak 1638 yılına kadar Piramit'in bilinen baş­ka bir ziyaretçisinin olmadığı görülmektedir.

İlk Bilim Âdâmı, 1638'de Piramide Adım Attı...
Bu tarihte İngiliz Astronom ve Metamatikçisi John Greaves, Büyük Piramit'e ilk adım atan bilimadamı oldu. Amacı, Piramidin içinde olabileceğini düşündüğü bir takım astrono­mik kayıtlara ulaşmaktı.

"Kral Odası"na vardığında o da bir zamanlar Al-Mamun'un adamlarının olduğu gibi, sadece boş bir lahitle karşı­laştı. Böylesine devasa bir yapı sadece bu lahidi örtmek üze­re inşa edilmiş olamazdı... Ama görünüşte bundan başka bir açıklama da getirilemiyordu...

Bu çelişki onu bir hayli düşündürmüştü... Aradığını o da bulamamıştı ama araştırması sırasında Piramit'in içinde Al-Mamun'un adamlarının bulamadığı yeni bir bölüm keşfetti. "Büyük Galeri"nin rampası üzerinde rastladığı bir taş bloğu kaldırınca, doğrudan Piramit'in derinliklerine inen ku­yuya benzeyen dik bir tünel buldu. 90 cm genişliğindeki bu tünelin duvarlarına, basamak gibi kullanılabilecek küçük çıkıntılar yapılmıştı. Bunlara basa basa 18 metre derinliğe kadar indi. Burada tünel küçük bir oda şeklinde genişliyordu. Bu­gün buraya "Mağara" denilmektedir.

John Greaves Piramit'in boyutlarını da tespit etmeye ça­lıştı ve bunun bir matematik mucizesi olduğunu ilk o farketti. Elde ettiği ölçümlerle o devrin ünlü bilim adamı Sir Isaac Newton da yakından ilgilendi ve bu konuda Newton, bu ya­pının sıradan bir yapı olmadığıyla ilgili bir de tez hazırladı.

Sonraki yıllarda bilim adamlarının Büyük Piramit'e daha fazla ilgi göstermeye başladığını görüyoruz. Her yapılan araştırma yeni bulguları beraberinde getiri­yordu. Böylelikle Piramitle ilgili mevcut bilgilere sürekli ye­nileri eklenmeye başlanmıştı. Ama bütün bu araştırmalar sa­manlıkta iğne aramaktan öteye geçemiyordu. Çünkü Piramit sırrını kolay kolay ele verecek gibi görünmüyordu!...

Piramidin Sırrı Çözülemiyor!...
İngiliz Naıhaniel Davison, "Kral Odası"mn tam üzerin­de, odanın büyüklüğünde ancak ayakta durulamayacak kadar basık tavanlı bir mekân keşfetti. Burası "'Kral Odası "nın tava­nını oluşturan yekpare bir granit bloğun üst kısmında kalan bir boşluktan ibaretti. Bu yerin tavanınım da gene granit bir blok kaplıyordu. Bu mekâna "Davison'un Odası" denildi.

Napolyon'un Mısır Seferi sırasında aralarında matema­tikçilerin de bulunduğu bir grup Fransız bilim adamı, Piramit'in o zamana kadar yapılmış olan en hassas ölçümlerini tespit ettiler. Piramit'in üzerinde durduğu platformu ve köşe taşlarının yerleştirilmesi için zemindeki kayaya oyulmuş yu­vaları buldular.

Kral Odası'nın ayrıntıları ortaya çıkıyor...
19. Yüzyı'lın başında Kaptan Caviglia, Piramit'in içine yerleşip orada yıllar süren uzun araştırmalar yaptı. Kaptan Caviglia daha önce John Greaves'in bulduğu "Kuyu"nun 18 metreden de daha aşağılara doğru devam edip "İniş Geçidi"yle birleştiğini tespit etti. 1836 yılında kendisine katılan Albay Howard-Vyse ile birlikte "Davimon'ın Odası"nın üzerinde üç benzer mekân daha buldu. Bunlar, "Kral 0dası"nın üzerine kat kat yerleştirilmiş olan granit boşlukların aralarında kalan mekânlardı. En üstteki boşluğun tavanı iri ki­reç taşı bloğuyla eğimli bir şekilde kapatılmıştı.

Albay Howard-Vyse, bu üst üste bindirilmiş granitlerle elde edilen boşlukların, "Kral 0dası" üzerinde duran 60 metrelik taş yığınının basıncından korumak amacıyla inşa edilmiş olabileceğini ileri sürdü. Albay Howard-Vyse ayrıca Piramit'i belirli bir eğimle dıştan içe kat ederek "Kral Odası"nın açılan iki adet "Hava Kanalı"nı ortaya çıkarttı. Bu ka­nalları temizleyince, oda sürekli olarak temiz hava almaya başladı ve 20"'lik sabit bir ısıda kaldığmı gördü. Bu kanallar­dan Piramit'in Kuzey yüzüne açılanı 31"'lik. Güney'deki ise 45"'lik bir eğimle uzanıyordu. "Kraliçe Odası"ndan da havalandırma kanalları uzan­maktadır. Bunların tıkalı olan bölümlerini 1872 yılında Mü­hendis Waynman Dixon açmıştır.
Ad:  2.JPG
Gösterim: 825
Boyut:  35.4 KB

Uzaylılar değil ama bizim uygarlığımız da değil...

20. Yüzyıl'da en sansasyonel bulguları, dünyaca ünlü araştırmacı yazar Eric Von Daniken yayınladığı "Tanrılar'ın Arabaları" isimli kitabıyla duyurmuş ve Büyük Piramit'in normal yollarla inşa edilebilecek bir yapı olamayacağını olsa olsa bunun uzaylılarca yapılmış olabileceğini ileri sürmüştü.
Ad:  3.JPG
Gösterim: 988
Boyut:  22.1 KB

Günümüzde Keops'un uzaylılar değil ama bizim devre­mize ait uygarlıkların teknolojisiyle de yapılmadığı artık kesin olarak biliniyor. Ancak bu gizemli piramitle ilgili her sorunun cevaplanabildiği sanılmasın. Ortada hâlâ cevap bekleyen pekçok soru varlığını korumaktadır. Özellikle de konuya hâlâ klâ­sik yöntemlerle yaklaşan arkeolog ve tarihçilerin zihinleri cevaplayamadıkları sorularla doludur.

Ayrıca şunu da unutmamak gerekir ki, günümüzde Bü­yük Piramit'in girilemeyen daha pekçok bölümü vardır. Mo­dern bilgisayarlar ve robotlarla sürdürülen bu çalışmalar ha­len devam etmektetir. Ve aradan geçen bunca zamana kadar şunu kesin olarak söyleyebiliriz ki, piramit sırrını henüz tam anlamıyla bizlere sunmamıştır. Klasik Tarih Bilimcileri'nin zihninde bu yapıyı inşa eden teknoloji hâlâ büyük bir muammadır.
Son düzenleyen Safi; 17 Temmuz 2017 00:58
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
15 Haziran 2010       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Mısırlılar :
  • Kuzey Afrika'da bir ülkedir. Nom denilen şehir devletleri kurmuşlardır. (M.Ö. 3000'de merkezi krallıklara döndüler)
  • Ülkeyi yönetenler Firavunlardır. (Teokratik yönetim)
  • En büyük ilahları Amon - Ra'dır. (Güneş Tanrısı)
  • İlk defa hiyeroglif yazısını (Resim yazısını) kullandılar. (İlk defa resim yazısını kullanmış­lardı)
  • Çivi yazısını hiç kullanmadılar. Ölülerini mumyalamışlardır.
  • (Öldükten sonra yaşama inanmışlardır)
  • Tıp ve eczacılıkta ilerlemişlerdir.
  • Ondalık sistemi, dört işlemi ve pi sayısını kullanmışlardır.
  • Mısırlılar güneş yılına dayanan ilk takvimi ortaya çıkarmışlardır. (Nil Irmağının taşkınlıkları esas alınarak). (İhtiyaçlar insanları bilimsel çalışmalara yönlendir­miştir)
  • İlk kez idari sistemi kullanmışlardır.
  • Tapınakları; Luksor ve Karnak
  • Piramitleri; Keops, Kefren, Mikerinos'dur.
  • Firavunlar için piramit, halk için labirent denilen yeraltı mezarları yapmışlardır.
  • Mısır'da halk;
a- Memur ve katipler
b- Rahipler
c- Askerler
d- Şehirliler ve köylüler
e- Köleler olmak üzere sınıflara ayrılmıştır.
  • 1280 (1296) Mısırlılarla Hititliler arasında ilk yazılı Antlaşma olan Kadeş Antlaşması imzalanmıştır. (Tarihteki ilk yazılı antlaşmadır.)
  • Mısır'da yapılar taştan olduğu için günümüze kadar gelmiştir. (İklimsel özellik)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 17 Temmuz 2017 00:58
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
17 Eylül 2010       Mesaj #7
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi

Metalurji

Metalurji en genel anlamıyla, gerekli hammaddeler kullanılarak metal ve alıaşımlarının üretilmesi, saflaştırılması, şekillendirilmesi ve korunmasını içeren bilim ve teknoloji dalıdır. Eski Mısır medeniyeti incelendiğinde, bundan yaklaşık 3000 - 3500 yıl önce, Mısırlıların başta altın, bakır, demir olmak üzere çeşitli maden ve metallerin çıkarılması ve işlenmesi konusunda uzman oldukları görülmektedir. Metalurjinin gelişmiş olması, Antik Mısırlıların, cevherlerin bulunması, çıkarılması, işlenmesi alanlarında ileri bir teknolojiye ve aynı zamanda gelişmiş bir kimya bilgisine sahip oldukları anlamına da gelmektedir.
Ad:  1.JPG
Gösterim: 876
Boyut:  20.8 KB
Tutankhamun mumyasının boynunda bulunan bu kolyenin üzerinde çok ince altın işçiliği vardır. Bunun yanı sıra firavunun mumyasında, 150 tane mücevher ve kolye daha bulunmaktaydı.
Kalın altın varakla kaplanmış ve gümüş varaklı bir kızağın üzerine yerleştirilmiş tahta muhafaza.
Tanis'te bulunan altın, lacivert taşı ve turkuazdan yapılmış göğüs zırhı.
Yapılan arkeolojik çalışmalar MÖ 3400 yıllarında Mısırlıların bakır cevherleri hakkında detaylı çalışmalar yaptıklarını ve metal alaşımları meydana getirdiklerini ortaya koymuştur. Dördüncü Hanedanlık döneminde (MÖ 2900 yılları), madenlerin araştırma ve işletmesinin en yüksek düzey yetkililer tarafından takip edildiği ve Firavunların oğulları tarafından denetlendiği bilinmektedir.
Mücevherlerdeki ince işçilik, profesyonel altın işleme malzemelerinin kullanıldığını göstermektedir. Gerekli araç gereç olmadan bu derece ince işlemecilik yapılamaz. Mısırlıların altın işçiliğinin kalitesinin ve inceliğinin, günümüz işlemeceliğinden hiçbir farkı yoktur.
Bakırın yanı sıra, eski Mısırlıların sıkça kullandıkları madenler ve metaller arasında demir de vardı. Bronzun üretimi için tin, camların renklendirilmesinde de kobalt kullanılıyordu. Mısır'da bulunmayan metaller ise başta İran olmak üzere diğer bölgelerden getirtiliyordu.
Antik Mısırlıların en çok kullandıkları ve değer verdikleri maden ise altındı. Mısır'da ve Antik Mısır'ın sınırları içinde olan bugünkü Sudan'ın belli bölgelerinde, eski Mısırlılara ait olduğu tahmin edilen yüzlerce altın maden yatağı bulunmuştur. Apollinopolis yakınlarındaki bir altın madeninin planının bulunduğu MÖ 14. yüzyıla ait bir papirüs, eski Mısırlıların altın madenleri konusundaki profesyonelliklerini ortaya koymuştur. Papirüste yer alan bilgilere göre, maden çevresinde sayısı 1300'den fazla evin yalnızca madende çalışanların konaklaması için inşa edildiği anlatılmaktadır. Antik Mısır'da altın işlemeciliği ve mücevher sanatının önemi, bu bilgilerden anlaşılmaktadır. Nitekim arkeolojik kazılarda bulunan, yüzlerce altından yapılmış, kullanım ve süs eşyası da, eski Mısırlıların altın madenciliği ve işlemeciliği konusundaki uzmanlıklarının bir göstergesidir.

Tüm bu bilgiler eski Mısırlıların maden yataklarını tespit edebilecek, bu yataklardan madeni çıkarabilecek, çıkan madeni işleyebilecek, ayrıştırabilecek ve yeni metaller oluşturabilecek bilimsel bilgiye ve teknolojiye sahip olduklarını göstermektedir.
Son düzenleyen Safi; 17 Temmuz 2017 01:00
snackbloot - avatarı
snackbloot
Ziyaretçi
2 Aralık 2010       Mesaj #8
snackbloot - avatarı
Ziyaretçi
TARIH ÖNCESI MISIR
Yontma taş devrinde Sahra Çölü ve Nil Nehri vadisi şu an bildiğimiz halinden oldukça farklıydı. Sahra çölü kumdan değil de engebeli çimle kaplı, bitki ve besin yönünden zengin tepelerden oluşmaktaydı. Bu çağda, bol miktardaki sebze ve yağışlar yaklaşık M.Ö. 30.000 yılına dek sürmüştür. Sonraları iklim kurumaya ve bu çimle kaplı tepeler azalmaya ve besin kaynağı yok olmaya başladı. Böyle olunca, insanlar Nil Vadisi’ne doğru yol almaya başladılar. Bu zaman ise avcılık ve toplamadan tarımcılığa doğru kaymaya neden olmuştur. Ek olarak bu çağın, günümüz Nil Vadisi’nden daha ılıman bir iklime sahip olduğu ve daha çok yağış aldığı bilinmektedir.
Neolitik çağda, Yukarı ve Aşağı Mısır’da birçok birbirinden bağımsız hanedan öncesi medeniyet ortaya çıkmıştır.

ESKI MISIR
Sonraki 3000 yıl sürecek hanedanlar soyunun başlamasına sebep olacak olan birleşmiş bir krallık Kral Menes tarafından M.Ö.1350 yılında kurulmuştur. Mısırlılar, kendi birleşmiş krallıklarına sonradan tawy yani ‘iki ülke’ adını, daha sonra da Nil Nehrinin zengin siyah topraklarına ithafen kemet yani kara toprak demişlerdir. Mısır kültürü bu uzun dönem içersinde gelişti ve din, sanat, dil ve gelenekler açısından diğer kültürlerden ayrılan Mısır olarak kalmıştır. Bu birleşmiş Mısır’ın hüküm süren ilk iki hanedanı Eski Krallık dönemini (M.Ö.3100-M.Ö.2181) başlatmışlardır. Bu dönemin muhtemelen en öne çıkan eserleri meşhur piramitler 3.hanedan zamanının Coser piramidi ve 4. hanedandan Gize Piramitleridir.
  • Eski Krallık Dönemi’nin öne çıkan 3. Hanedan firavunu Coser, Sakkara’daki MemfisNekropolisi’nde ilk piramitlerden olan basamaklı piramitin yapılmasını emretmiştir.
  • Resmi olarak firavundan bağımsız şekilde yönetilen Eski Mısır eyaletleri nom lar bu dönemde ortaya çıkmıştır.
  • Ünlü Gize (Giza) Piramitleri bu dönemde inşa edilmiştir. Kufu (Eski Yunanca Keops), Kafre (Eski Yunanca Kefren) ve Menkura (eski Yunanca Mikerinos) hepsi 4.Hanedan zamanında yapılmıştır.
İlk Orta Dönem
150 yıl sürecek olan bir politik kargaşa döneminin başlamasına öncü olmuştur. Kuvvetli Nil taşkınları ve hükümetin katı tutumuna rağmen Orta Krallık zamanında firavun 3.Amenemhat hükümdarlığında doruk noktasına ulaşılmıştır. İkinci bir kargaşa dönemi ilk yabancı hükümdarlık olan Semitik Hiksoslar’ın gelişinden sonra meydana gelmiştir. Hiksos’lu istilacılar M.Ö. 1650 civarında Aşağı Mısır’ın kontrolünü ele alarak yeni başkent olan Avaris’i kurmuşlardır. Ancak Hiksoslar, 18.hanedan’ın kurucusu 1.Ahmose’nin önderliğinde Yukarı Mısır kuvvetleri tarafından sürülmüşler ve başkent Memfis’ten Teb’e taşınmıştır.

Yeni Krallık
18.Hanedan ile başlar ve ülke sınırlarının en geniş olduğu dönem olarak en güneyde Nübye Çölü ve doğusunda Levant ile sınırlanmıştır. Bu dönem içinde Hatşepsut, 3.Tutmosis, Akhenaton ve eşi Nefertiti, Tutankamon ve 2.Ramses’in de içinde bulunduğu ünlü firavunları ile dikkat çekmektedir. Tarihteki ilk tek tanrıcılık deyimi Yeni Krallık döneminde Atenizmşeklinde ortaya çıkmıştır. Diğer ülkelerle olan ilişkiler Yeni Krallık’a yeni fikirleri de sokmuştur. Ülke daha sonra Libyalılar, Nübyeliler ve Asurlular tarafından istila edilmiştir fakat yerli Mısırlılar bu güçleri def edip tekrar ülke kontrolünü ele geçirmişlerdir.
  • Eski Mısır’ın ünlü kadın hükümdarı Hatşepsut, Yeni Krallığın 18.Hanedanı’nda hüküm sürmüştür.
  • 18.Hanedan’a mensup firavun 3.Tutmosis zamanında içinde Luksor’un da bulunduğu muazzam Karnak Tapınakları’nın yapımına başlanmıştır.
  • Sadece 18 yaşında tahta geçmiş ve 67 yıl sürecek olan bir hükümdarlığa sahip Büyük firavun 2.Ramses Nübye sınırındaki şaheser Ebu Simbel tapınağını yaptırmıştır.
  • M.Ö. 1274 yılında kazanan tarafın kesin olarak belli olmadığı firavun 2.Ramses yönetimindeki Mısır ve hükümdar 2.Muvatallis yönetimindeki Hititler arasında Kadeş Savaşı yapılmıştır. Savaş sonucunda ise tarihin ilk yazılı barış antlaşması olarak bilinen Kadeş Antlaşması imzalanmıştır.
MISIR TANRILARI
RA
Eski Mısır dininde en önemli tanrılardan biriydi. Her şeyin başlangıcıydı, ölümsüzlük tanrısı, yeryüzü ve gökyüzünün yaratıcısı. Ra aynı zamanda kendi kendisini yaratan ilk canlı varlıktı.Ra ya da Re, bütün Mısır tanrılarının içinde en önemlisiydi. Başlangıçta sadece engin okyanus 'Nun' vardı. Onun sularından ve kendi iradesinin gücüyle Ra, Yaradılış Tepesi’ne doğru ayağa kalktı. Heliopolis’teki güneş tapınağının ibadet mihrakı olan benden taşının, Ra’nın bu ilk yaradılışını temsil ettiği sayılmaktaydı ve bendenin kendisi dikilitaşşeklinin bir örneğiydi.Ra yaradılışla ilişkilendirilmiştir. Kendisi hem asıl yaradılış (yeryüzünün yaratılması) hem de yıllık yaradılış (baharda doğanın canlanması)tan sorumluydu. Ham yaradan hem de koruyan olarak sayılırdı. Ra mevsimlerin efendisiydi ve ayrıca hem fani hem de ahir dünyanın yargıcıydı.

Ra’nın AlametleriRa’nın betimlemeleri şehirden şehre, bir dönemden diğerine ve günün bir saatinden diğerine farklılık göstermekteydi.Gün boyunca Ra, başına güneş çemberi takan bir adam olarak – Uraeus Disk – görülebilirdi. Ayrıca bir aslan, çakal ve şahin olabilirdi. Şafakta yükselen güneş olarak tasvir edilirdi ve küçük bir çocuk ya da siyah benekleri olan beyaz bir buzağı şekline girebilirdi.Ra’nın geceye ait olan yüzü ona bir koç ya da koç başına sahip bir adam özelliği vermekteydi. Ayrıca yılanları öldüren kedi ya da firavun faresi şeklinde de olabilirdi. Gün boyunca bütün bu şekillerin her biri farklı bir isme karşılık gelmekteydi: öğle saatinde Ra, şafakta Khepri-Ra ve günbatımında Amon-Ra.Eski Mısırlılar, tıpkı güneşin aynı gün içinde doğuşu, parlayışı ve batışı olduğu gibi Ra’nın da bütün bu şekillerde olabileceğine inanırlardı.Güneş gibi, Ra yeryüzünün var olmasını ve sürekliliğini sağlardı. Güneş olmadan hayat olamazdı ve Ra olmadan da hayat olamazdı. Ra bütün tanrıların babası ve ek olarak ta bütün insanlığın yaratıcısıydı.

OSİRİS

Aslında bolluk tanrısı olarak bilinen Osiris’in aslında yeryüzüyle ve Mısır’ı bu kadar verimli yapan zengin alüvyonları taşıyan yıllık taşma ile çok kuvvetli bağlantıları vardı. Ağabeyi Seth tarafından öldürüldükten sonra dirilince, yer altı tanrısı olarak ‘Ölüler Krallığına’ hükmetmiştir.
Osiris’in ölülerin kralı olarak tekrar doğması büyük ölçüde kutsanmış tanrı olması anlamına gelmekteydi. Kız kardeşi ve kutsal eşi olan Isis’in sevgisi sayesinde, Osiris hayata tekrar dönmüştür. Hayatın yenilenmesini kendisine dahil etmiş ve eğer son yargılanmayı geçebilirse herkesin tekrar yaşayacağına dair söz vermiştir. Bu ‘doğru ses’ ( günahsız) diye tabir edilen yargılananların isimleri ‘Osiris’ kelimesiyle birlikte yer alabilecekti.

OSİRİS'İN TASVİRLERİ
Osiris bir antropomorfik, diğer bir deyişle insan formunda, bir tanrıydı. Vücudu, ona bir mumya görünümü vermesi için beyaz bir kefene sarılmıştı. Bu, yönetiminde olan dünyaya bir göndermeydi, yani ‘Ölüler Krallığına’. Osiris her zaman hareketsiz, otururken ya da ayakta dururken resmedilirdi, asla yürürken resmedilmezdi. Bazen de kardeşleri İsis ve Neptis, nadiren de tanrıça Hathor tarafından kuşatılmış olarak tasvir edilirdi. Osiris en sık ayakta dururken, atef tacını takmış ve elinde harman aleti ve kanca şeklindeki asa tutarken, mumya biçiminde resmedilirdi.

Ayrıca sık sık tahtına oturmuş önünde Horus’un dört oglunun figürü ile de tasvir edilirdi. Bazen bir imiut, eskiden ibadetlerde kullanılan bir saksıya oturtulmuş bir sopaya tutturulmuş başsız bir hayvan postu, ile gösterilirdi.
Teninin rengi bazen beyaz fakat genellikle yeşil ya da siyahtı. Siyah renk tanrılar için yer altı dünyasında pek kullanılmazdı. Ayrıca yesil renk, her yıl hasat zamanı Nil’den gelen zengin alüvyon artıklarıyla da ilişkilendirilmiştir. Yeşil, bitki örtüsünün rengiydi ve her iki tonu da bolluğu ve yeniden doğuşu simgelemekteydi.

ANUBİS
Anubis en çok bilinen Mısır tanrılarından biriydi. Osiris, Dogruluk tüyüne karsı ölünün yüregini tartarken, Anubis ahrete kimin gideceğinin kararını verme konusunda ona yardım ederdi.
Anubis’in rolü, ölüye yeraltında rehberlik etmekti ve bu ona Eski Mısırlılarda özel bir önem vermekteydi.
Yeryüzündeki hayattan çok, onları ilgilendiren yer altı tanrısı olan Osiris’in diyarındaki ölümden sonraki yaşamdı. Anubis’e, bütün bu ölümlerinde ‘temiz’ olarak yargılanmak isteyenlerden dolayı saygı duyulurdu ki diğer dünyaya rahatça gidebilsinlerdi. Kalbi doğruluk tüyünden daha hafif ya da tüye eşit olarak tartılan kişi yer altı dünyasında Osiris’e sunulurdu.
Ek olarak, Anubis bedenin çürümesini engelleyen mumyalamanın mucidi olarak bilinirdi. Mumyalanarak, bir Mısırlı yargılanır yargılanmaz ruhu daha önceden içinde bulunduğu bedene tekrar girebilirdi. Anubis eğer orda vücudu korumazsa, kurtuluş ve dolayısıyla ahret olmazdı.

ANUBİS'İN TASVİRLERİ
Anubis çoğunlukla bir çakalın ya da kurdun siyah başı ile insan formunda tasvir edilirdi.
Bu özellik mezarlık çevrelerinde dolaşan bir çok vahşi köpeğin temsili olmalıydı. Bunlar mezarlıkların resmi olmayan gardiyanları olarak belirmişlerdir, daha sonrasında ise köpek-başlı Anubis’le bağlantıları kurulmuştur.
Anubis genellikle uzun adım atmış ya da ayakta durmuşşekilde canlandırılırdı fakat bazen ise yere uzanmış ya da çömelmiş tam bir hayvan formunda gösterilirdi. Yine siyah renkte olarak, Mısır tapınaklarında bulunan tanrıların heykellerini içeren tapınak olan naos şeklinde bir tabutun üzerine eğilmiş vaziyette olabilirdi.

HORUS
Eski Mısır dininde, bir gözü güneş, bir gözü ay olan şahin biçimli tanrı. Başlangıçta Aşağı Mısır’ın tanrısıydı. Sonradan Nehen hükümdarının Horus’u bedenleştirmesi olduğu anlayışı doğdu. Her Mısır kralının beş adından ilki, onu Horus’la özdeşleştiren adıydı.
“Horus” adı, bu tanrının Yunancadaki adıdır, Mısır dilindeki asıl adı “Hor”dur.

HORUS MİTİ
Mısır mitolojisine göre, Aşağı Mısır’ı temsil eden tanrı Horus ve Yukarı Mısır’ı temsil eden Set birlikte barış içinde yaşıyorlardı.
İ.Ö. 2400 dolayında Mısır’da Osiris kültü yayıldığında Horus, Osiris’in oğlu olarak görülmeye başladı. Böylece, Osiris’i öldüren ve Mısır tahtına göz koyan Set’in düşmanı oldu. Efsaneye göre, amcası Set’i yenerek babasının (Osiris) öcünü aldı ve Mısır tahtına geçti.
Bu savaş sırasında yaralanan sol gözünü tanrı Tot iyileştirmişti; bu inanış Ay’ın değişik dönemlerinde mitolojik bir açıklama getiriyordu. Horus’un iyileşmiş gözü zamanla güçlü bir tılsım olarak kabul edildi.

HORUS'A İBADET
Ptolemaios döneminde, belli başlı Horus tapınakları Mısır’ın simgesi oldu. Ayaklanmaların tapınağın yapım çalışmalarını sık sık kesintiye uğrattığı İdfu’da belirli aralıklarla sahnelenen törensel bir oyunda Horus, su aygırı kılığındaki Set’i mızraklayan firavun olarak canlandırılırdı. Kutsal ibadet yerleri, Edfu, Heliopolis ve Boto'dadır.

HORUS'UN TASVİRLERİ
Eski Mısır eserlerinde Horus, sık sık bir gözle, şahin kafasıyla veya atmaca kanatlı bir yıldız diskiyle tasvir edilir. Çocuk başıyla ya da genç bir insan başıyla temsil edildiğinde parmağı kelam organı olan ağzında ya da ağzını işaret eder tarzda tasvir edilir.
Şahin başlı Horus’un yırtıcı kuşların keskin bakışıyla tasvir edilmesi, kişinin hiçbir hareketini gözünden kaçırmayan bir tanrı oluşunu, yani vicdanın gözünden hiçbirşeyin kaçmayacağını simgeler.
Güneş ve Ay, Horus’un gözleri olarak ifade edilir.Çünkü Güneş ve Ay’ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus’un 24 saat açık kalan gözleri gibi.
Son düzenleyen Safi; 17 Temmuz 2017 01:03
Heulwen - avatarı
Heulwen
VIP VIP Üye
16 Kasım 2011       Mesaj #9
Heulwen - avatarı
VIP VIP Üye

Thot (29 Ağustos-27 Eylül)


Zeka ve edebiyat tanrısı Osiris'in danışmanı ve Horus'un koruyucusudur. Kelimelerin ve matematiğin tanrısı olarak kabul edilir ayrıca tüm yazarları koruduğuna inanılır hiyeroglif ustasıdır ve ayrıca büyücüler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir gökbilimcileri savaşçıları ve matematikçileri korur.

Karakter
Meraklı ve girişimci bir yapınız var; mükemmel bir organizasyon yeteneğine sahipsiniz. Esrarengiz olaylara çok ilgi duyuyorsunuz bir savaşçı ruhuna sahipsiniz ve bu ruh sizi sınırlarınızı aşmaya itiyor hayatın size neşe ve mutluluk veren temel öğeleri sizin için önemlidir hem cömert hem de dürüstsünüz. Doğal bir otoriteye sahipsiniz parmağınızı oynatmadan insanları kolayca yanınıza çekebiliyorsunuz sizi destekliyorlar.
Sözünüze sadıksınızbenzersiz niteliklerinizi duygusal hayatınıza ve ailenize de yansıtıyorsunuz doğuştan bir öğretmen veya araştırmacısınız sizinle her şey mümkündür bilinmeyen bir konuda öğretmen veya değişik bir konuda araştırmacı olabilirsiniz. Kusurunuz sabırsızlıktır. Gazeteci aktör öğretmen ve avukatlar bu burçtan çıkar.

Horus (28 Eylül-27 Ekim)


Yıldızların ve aşkın parlayan güneşin tanrısı firavunların koruyucusudur. En eski Mısır tanrılarından biridir; güneş tacı giyen şahin başlı bir erkek olarak resmedilir. Keskin gözlerinin karanlıkta bile görebildiği söylenir.

Karakter
Çok nazik ve cömert bir karakteriniz var ve bu yüzden çok sevilirsiniz hayatta başarmak istediğiniz şeyler konusunda çok net görüşlere sahipsiniz. Savaşçı bir ruhunuz var; gözünüzü kırpmadan en büyük projelere atılırsınız. Risk almayı seversiniz uzun vadeli sorumlulukları üstlenirsiniz verdiğiniz tüm sözleri yerine getirmeye yetecek kendine güveniniz vardır.
Kontrolün hep sizde olmasını istersiniz ama bazen sabrınız taşınca bu özelliğiniz yüzünden sevilmeyebilirsiniz siyaset felsefe ve sosyal konular size göredir diplomatça davranmayı iyi bilirsiniz.
Adalet duygunuz gelişmiştir öksüz birinin haklarını sonuna kadar savunursunuz.İlk görüşte aşık olabilirsiniz yaşınız ilerledikçe olgunlaşırsınız. Cesursunuz. Politikacı ve medya mensupları bu burçtan çıkar. Zayıf yanınız inatçılığınızdır.

Bastet (28 Ekim-26 Kasım)


Kedi tanrısıdır ve bilgelik sembolüdür.

Karakter
Mantıklı temkinli hırslı vicdanlısınız. Aile bağlarına çok önem veriyorsunuz. Kusurlarınız kötümser ve biraz kendinizi beğenmiş olmanız. Öğrenmeye çok tutkulusunuz kitaplar sizin için en büyük hazinenizdir; evinizde en çok kütüphaneye önem verirsiniz.
Kendinize güveniniz var ama bazen karamsarlığa kapıldığınız olur. Dost bildiklerinizin arkanızdan iş çevirmeleri en kızdığınız ve katlanamadığınız şeydir; öyle bir şeyle karşılaştığınızda asla affetmez ve hesap sorarsınız. Bazen müsrif olursunuz. Ayrıntılara önem verirsiniz gözünüzden hiçbir şey kaçmaz.
Komşuluk ilişkileri sizin için önem taşır; 'ev almakomşu al' diyenlerdensiniz. Doğayı çok seversiniz şehirde yaşamaktan çok kırlarda olma özlemi taşırsınız. Hayvanları çok seversiniz merhametlisiniz. Mimar mühendis müteahhit ve editör olmaya yatkınsınız.

Sekhmet (27 Kasım-26 Aralık)


Savaş tanrısıdır ve kelime anlamı "güç"tür. Seller kıtlıklar salgın hastalıklar gibi insanların mutsuzlukları onun yüzünden olur ama aynı zamanda iyileştirici güçleri vardır: Doktorlarla büyücülerin koruyucusudur. Genellikle aslan başlı kadın veya dişi aslan olarak resmedilir.

Karakter
Sert tutkulu hırslı ve gururlu bir karakteriniz var bu yüzden her zaman dost kazanmazsınız. Nadiren hata yaparsınız. Başkaları sizi zor bir insan olarak görür kontrollü birisinizdir. Gururlu dış görünüşünüz altında hassas dikkatli bir insan yatar. İhaneti asla affetmezsiniz. Gözlem yeteneğiniz kuvvetlidir; sağlıklı kararlar verirsiniz bu özelliğinizle yasalarla ilgili meslekler size cazip gelir.
Baştan aşağı mükemmeliyetçi birisiniz asla tatmin olmazsınız; biraz daha esnek olur biraz daha yaratıcı olur ve kendinizi daha az eleştirirseniz kendinizi bu kadar baskı altında hissetmekten kurtulursunuz. Kendinizi biraz özgür bırakın ve derinlerdeki arzularınızın farkına varın. Burcunuz ayrıca ünlü sporcuların şampiyonların burcudur. Kusurunuz ise sabırsız ve kavgacı oluşunuzdur.

Sfenks (27 Aralık-25 Ocak)


Her yaratığın şekline girebilir ve hazinelerin koruyucusudur. Aslan vücutlu olarak resmedilirler.
Bu burçta doğanlar kendilerini her koşula uydurabilirler; hırçındırlar; çok disiplinlidirler ve son derece hassastırlar.

Karakter
Çok nazik kibar birisiniz; her zaman çevrenizdeki kişileri dinliyorsunuz karakterleri iyi tahlil ediyorsunuz. Kolay adapte oluyor ve iyi tavsiyelerde bulunuyorsunuz. Karşılık beklemeden veren bir kişiliğiniz var; çok hoşgörülüsünüz. Her zaman başkalarına yardım ediyorsunuz bu yüzden insanlar bazen sizi suistimal ediyorlar; onlar samimi içten oldukları müddetçe sorun yok ama ihanete uğradığınızı hissederseniz intikamınızı almaktan çekinmiyorsunuz.
Gazabınızdan korkulur. Büyük çaba gereken işlere girişmekten kaçınmıyorsunuz bu enerjiniz başkalarına cazip geliyor. Tutkulu yapınızla sert kararlar alıyorsunuz. Duygusal olarak ailenize büyük destek oluyorsunuz çok iyi bir baba ve eşsiniz. Meslek olarak kendi işinizde çalışmayı seviyorsunuz.

Shu (26 Ocak-24 Şubat)


Mısır mitolojisine göre Atum'un nefesinden yaratılan Shu çok sakin etkileyici karakteri temsil eder. Çevresindekilere adil davranmasıyla tanınır; Mısır resimlerinde bir devekuşu tüyü takmış şekilde resmedilir.

Karakter
Güneş ışığı ve rüzgarın tanrısıdır. bunlar inanılmaz derece yaratıcı güce sahip insanlardır Bu burç insanları yeteneklerini gösterebilirlerse başarıya ulaşmaları kaçınılmaz olur. Prensip sahibi mizah gücü yüksek insanlardır; kusurları tereddüt etmeleri ve bu yüzden büyük fırsatları kaçırmalarıdır. Sosyal alanlarda çalışmayı severler; ayrıca ziraat danışmanlık ve hayvanlara zulmü önlemek gibi konularda da aktif olmayı severler. Bu burçtan sanatçılar çok çıkar.

İsis (25 Şubat- 26 Mart)


Osiris'in karısı ve ana tanrıçadır; doğum yapan kadınları yolcuları ve devleti korur. Başında iki boğa boynuzunun üzerinde duran bir güneş figürü taşıyan bir kadın olarak resmedilir.

Karakter
Kendinizi hep öne atan daima uyanık başkalarına açık bir kişiliğiniz var. Hayat dolu enerjiksiniz. Önyargılarınız yok tutkulu içgüdüleriniz sizi yepyeni ve zengin tecrübeler yaşamanız için rehberlik eder. İhanete uğrasanız bile insanlığa sarsılmaz bir güveniniz vardır çünkü çok olumlu düşünen ve iyimser bir insansınız. Sakin kendine güvenli bir karaktere sahipsiniz. Cömertsiniz bu yüzden aşık olunca bu derin bir aşk olur ve aşkınızı nasıl taze tutacağınızı bilirsürprizler yaparsınız. Kararlısınız yıkılan köprüleri nasıl onaracağınızı iyi bilirsiniz fakat bazen fazla idealist olur ve yüksek standartlarınızı karşılayacak mükemmel kişiyi bulana dek beklersiniz. Çok iyi aile babası veya anne olursunuz; çocuklarınız sizin göz bebeğinizdir. İnsan kaynakları alanında çalışabilirsiniz.

Osiris (27 Mart- 25 Nisan)


Mısır'ın en büyük tanrılarından biridir; üretkenlik ve büyümeyi temsil eder. Aynı zamanda öbür dünyanın tanrısıdır; ölülerin tanrısıdır sonsuz hayatın sembolüdür.

Karakter
Çok meraklı bir kişiliğiniz var. Sıradan biri değilsiniz hayata bağlı ve öz güveniniz yüksek. Hayatın her anını yoğun yaşarsınız; başarısız olmaktan korkmazsınız. Hayatınızda hiçbir şey durağan değildir; daima yeni maceralara yelken açarsınız ama tüm bu iyimserliğinize rağmen bazen hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Sözlüğünüzde "ilgisiz" kelimesi bulunmaz arkadaşlığınız sağlam olur tutkulusunuz. Aile akrabalık ilişkilerine çok önem verirsiniz önemli günlerde mutlaka aile üyeleriyle bir araya gelmek istersiniz. Çocuklarınızı disiplinli bir şekilde büyütürsünüz

Amun (26 Nisan-25 Mayıs)


Mısır inanışlarına göre Amun dünyayı yaratan tanrıdır.

Karakter
Bu burçta doğanlar güçlü zinde ve önderlik etmeyi seven kişilerdir; iradeleri de güçlüdür. Mükemmel lider olurlar ama biraz hoşgörüden yoksundurlar. Duygusal bir yapınız var bu yüzden bazen kendinize olan güveninizi kaybeder ve melankoli ile neşe arasında gidip gelmeye başlarsınız. Hassas yapınız hayal gücünüzün çok zengin olduğunu gösterir; başkaları sizi gizemli biri olarak görebilirler. Sizi yatıştırmak için sabırlı olmaları gerekir. Bazen korunmak amacıyla kendinizi başkalarından izole eder kabuğunuza çekilirsiniz. Sosyal konulara eğiliminiz vardır. Adil dürüst bir insansınız ve vicdanlısınız; bu özellikleriniz sayesinde insanlar size hayranlık duyarlar. Korkularınıza rağmen aşk hayatınızın önemli bir parçasını teşkil eder ve aşkınız için dağları yerinden oynatabilirsiniz! Eşinizde ileri görüşlülük otoriterlik ve nezaket ararsınız. Finans alanındaki mesleklerde başarılı olursunuz.

Hathur (26 Mayıs-24 Haziran)


Dünya ve gökyüzü tanrısıdır. Duygusalsınız aşk sizin için çok önemlidir çekici ve romantik insanlardır.

Karakter
Aşk hayatınızın temel yapıtaşını oluşturur.Yalnız kalmak tahammül göstermeyeceğiniz bir duygudur.İnsanlara güvenirsiniz ancak herkese güvenmenin kötü sonuçlarını görerek üzülürsünüz.Bazen insanlar sizin cömertliğinizi fedakarlığınızı suistimal ederler böyle durumlarda ihanete uğradığınızı hisseder ve asla unutmazsınız. İyiliği unutmadığınız gibi kötülüğü de unutmazsınız. Çocuklarınız için her fedakarlığı yaparsınız.

Anka (25 Haziran-24 Temmuz)


Sihirli anka kuşuyla resmedilir. Risk almayı severler kusurları inatçı ve hayalci olmalarıdır.

Karakter
Çok karizmatik bir insansınız; insanları çabuk ikna eder kendinize bağlarsınız. Çok sevilirsiniz ve her zaman çevrenizde sizinle birlikte vakit geçirmekten hoşlanan dostlarınız olur. Cesur ve açık görüşlüsünüz, aldığınız kararlar çok doğru olur ve bu yüzden herkes size hayranlık duyar. İnsanlara cesaret verir kendine güven duymalarını sağlarsınız. Diktatör olmadan doğuştan lider birisiniz. Çok uzak görüşlüsünüz fakat ilişkilerinizde kendinizden fazla vermezsiniz. Ama bir kere eşinizi seçtikten sonra çok cömert olursunuz ve güçlü bağlar kurarsınız. Çocuklarınızın derslerine yardım eder onları mümkün olduğunca iyi yetiştirmeye çalışırsınız. Aileye çok önem verirsiniz.

Anubis (25 Temmuz-28 Ağustos)


Bu ölüm ve öteki dünyanın tanrısıdır mumyalama törenlerinde rastlarız. Ölünün öbür dünyaya geçişini gözetler ruhlarını yargılar ve onları korur. İsmi çakal anlamına gelir. Genellikle dik kulaklı bir çakal veya köpek biçiminde resmedilir.

Karakter
Biraz çelişkiler içindesiniz; hem yalnızlığı seviyor hem de başkaları olmadan yapamıyorsunuz. Gizemli ve sırlarla dolusunuz. Gölgeyi ışığa tercih ediyorsunuz. Popüler olmaktansa gizlenmeyi yeğliyorsunuz. Olağanüstü hassassınız ve çok sadık birisiniz. Hem kendinize hem de başkalarına karşı çok dürüstsünüz. İdealist birisiniz; bu yüzden hayatınızda büyük hayal kırıklıkları yaşayabilirsiniz ama bunlar uzun sürmeyecektir ve sonunda mutlaka üstesinden geleceksiniz. Öğretmen doktor psikoloji insan kaynakları konusuna çok yatkınsınız çünkü bilinçaltı dünyasını derinden anlıyorsunuz; yapınız bazen duygusal anlamda kendinizi zayıf hissetmenize karar verememenize yol açabiliyor. Ruh eşinizi bulmak zor geliyor; bu yüzden eş seçerken çok dikkatlisiniz eşinizde karşılıklı saygı ve güven bekliyorsunuz.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 17 Temmuz 2017 01:07
AtalayOzel - avatarı
AtalayOzel
Ziyaretçi
29 Aralık 2011       Mesaj #10
AtalayOzel - avatarı
Ziyaretçi
Yaratılış, Var Oluş ve Başlangıç
Mısırlılar başlangıçta evrenin kaosun kara sularıyla dolu olduğuna inanırlardı. İlk tanrı, Re-Atum, aynı Mısır karasının Nil'in taşan sularından her sene ortaya çıkışı gibi sudan (yükseldi ve) ortaya çıktı. Re-Atum'dan Şu (hava)ve Tefnut (nem) ortaya çıktı. Şu ve Tefnut'un iki çocuğu olduğu zaman dünya yaratıldı: Nut (gök) ve Geb (yer). Şu ve Tefnut karanlıklarda gezerken kaybolunca insanlar yaratıldı. Zira Re-Atum gözünü onları aramaya gönderdi ve onlara kavuştuğunda döktüğü sevinç gözyaşları insanlara dönüştü. Osiris Re-Atum'un oğlu ve Mısır'ın kralıydı. Erkek kardeşi Seth ise evrendeki kötülüğü temsil etmekteydi. Osiris'i öldürdü ve kendisi kral oldu. Osiris'i öldürdükten sonra vücudunu parçalara ayırdı, fakat İsis bu parçalardan çoğunu kurtardı. Seth kendisini kral yapmış olsa da Osiris'in oğlu Horus tarafından yenilgiye uğratılmıştır. Yenilen Set çöle sürülür ve fırtınaların tanrısı olur. Osiris Anubis tarafından mumyalanmış ve ölülerin tanrısı olmuştur. Horus kral ve firavunların atası oldu.

Ölüm ve Mumyalama
Antik Mısır'da çok kompleks ve gelişmiş bir ahiret inancı ile birlikte ölü bedeni ve ruhu huzurlu bir ahiret hayatına hazırlamak için yapılan birçok ayin ve uygulama vardı. Ruh ve ahirete dair inanç özellikle vücudun korunmasında yoğunlaşmıştı. Buna göre tahnit ve mumyalama, kişinin kişiliğini ve kimliğini ahirette koruyabilmesi için uygulanmaktaydı.
Mumyalama işlemi ölüyü öbür dünyadaki yaşamına hazırlamak için yapılan bir dizi törenden sadece başlangıç olanıdır.Bu işlem insanların yanı sıra boğa,timsah,kedi gibi hayvanlar içinde yapılmaktaydı.Arapça ve Farsça'da "Mumiya" doğada bulunan katran ve bunun karışımlarına denilir,ilaç olarak da kullanılırdı.Gerçekte ölünün bedenini konserve edercesine korumak için yapılan "Tahnit" işleminde katranın kullanılması,onu mumya ile eş anlamlı yapmıştır.

Mumyalama işlevi şöyle gerçekleştirilirdi:
Önce ölü yıkanir. Burnundan sokulan aletlerle beyin boşaltılır.
Göz ve ağız boşukları,yağlı keten tamponlarla doldurulup göz kapakları kapatılırdı.
Rahip habeş denilen keskin bir opsidyenle vücudun sol tarafını açarak,içindekileri tamamen boşaltır ve bunları "Kanopik" denilen çömlek ve vazoların içine koyardı.Boşalan karın kısmı ve kadınların göğüs içleri,hurma şarabı ve kokulu bitkilerle temizlendikten sonra, reçine, tarçın,soğan ve kokulu mir ile karıştırılmış ağaç talaşı,yerleştirilirdi.
Açılan yerler dikildikten sonra Mısırlılar'ın "Net-jeryt" denilen ve kahire yakınlarındaki bir vadide bulunan "Natron" tozu sodyum karbonat veya Sodyum Klorit (tuz) ile karıştırılan madde içinde 40 veya 70 gün (soylular için 272gün) bekletilirdi.Böylece vücuttaki nem absorbe edilir,organik yapı antiseptik korumaya alınırdı. Bir çeşit insan salamurası olan bu işlemin sonunda eller göğüste veya karın üzerinde birleştirilerek vücut yatar durumuna getirilir ve kurutulurdu.
Son dönemlerdeki inanca göre, ölünün ruhu Duat'taki bir mahkeme salonuna Anubis (mumyalama tanrısı) tarafından götürülür ve ölünün kalbi, ki kalbin kişinin ahlaki durumunun kayıdı olduğuna inanılırdı, Ma'at'ı (Hakikat ve Adalet) temsil eden bir tek tüye karşı tartılır. Eğer sonuç olumlu ise, ruh Osiris tarafından Aaru'ya götürülür, yok eğer sonuç olumsuzsa iblis Ammit (Kalp Yiyici) - yarı timsah, yarı aslan ve yarı hippopotam - tartılmış olan kalbi yer (ve böylece yok eder) ve ruh Duat'ta kalmaya mahkûm edilir...

Monoteistik Dönem
Aten'e tapınan kraliyet ailesi
Antik Mısır tarihinde, kısa bir dönem için, Akhenaten hükümdarlığında güneş tanrı Aten'e odaklanmış bir monoteizm (atenizm) yaşanmıştır. Akhenaten Aten dışındaki bir tanrıya tapılmasını yasadışı kıldı ve Aten için tapınakların bulunacağı yeni bir başkent inşaa ettirdi (Amarna). Akhenaten'in bu din devrimi sadece onun ölümüne kadar devam edebildi, zira ne halk ne de aristokrat ve ruhban kesimler bu yeni dini inancı benimsememişti. Akhenaten öldükten sonra tahta geçen Tutankhamun'un zamanında eski din yine resmi din haline geldi. İlginç bir şekilde, Tutankhamun ve sonraki bazı firavunlar daha sonra hazırlanacak krallar listesinde, Akhenaten ve Smenkhare ile birlikte anılmayacaklar; listede yer almayacaklardır.
Her ne kadar tarihçilerin çoğu bu dönemi monoteistik olarak tanımlasa da bazı araştırmacılar Atenizm'i monoteistik olarak tanımlamaz. Bu araştırmacılar gerekçe olarak, Atenizm döneminde insanların direkt olarak Aten'e değil, kraliyet ailesine ilahi gücünü Aten'den almış bir tanrılar panteonu gibi tapıldığını belirtirler. Yine de bu nokta tarihçiler tarafından çoğunlukla kabul görmemiştir.
Amarna hanedanlığının çöküşünden sonra, Kıptik Hristiyanlık ve daha sonra İslam'ın yükselişine kadar, orijinal Mısır panteonu ana inanç olarak devam etmiştir.

Tapınaklar
Antik Mısır'da yapılmış çoğu tapınak bugün varlığını sürdürmektedir. Diğerlerinin ise farklı şekillerde harabe ve kalıntıları mevcuttur. Bir kısmı ise tamamen kaybolmuştur. Firavunlardan özellikle II. Ramses birçok tapınak yaptırmasıyla belirginleşmiştir.
Bazı ünlü tapınaklar:
Ebu Simbel
Abidos
Ein el-Müftella (Bahariye Vahası)
Karnak
Beni Hasan el Şurruk
Edfu
Kom Ombo Tapınağı
Luksor Tapınağı
Medinet Habu Tapınağı
Hatşepsut Tapınağı
Philae
Ramesseum
Dendera Tapınak kompleksi
  • Ailuros - Antik Mısır'da kedi tanrıça. Bastet olarak da biliniyordu. Uzunca bir süre Mısır'da bir kediye zarar vermek kanuna aykırıydı ve bu suçun cezası ölümdü. Bastet İsis'in ve Ra'nın kızıydı. Başta cinsellik ve doğurganlık Tanrıçasıyken, ölüleri koruma, ölenlerin başarılı yada başarısız olduklarına karar verme, yağmur yağdırma, hastalara, özellikle de çocuklara iyileşmeleri için yardım etme özelliklerine ek olarak güneş, ay, analık ve aşk Tanrıçası haline de geldi.
  • Aker - Güneşi ayarlamak ve yükseltmekten sorumlu Tanrı.
  • Akeru - Aker'in yardımcılığını yapan Tanrılar Grubuna verilen genel ad.
  • Amathaunta - Mısır mitolojisine göre, Deniz Tanrıçası.
  • Am-heh - Mısır mitolojisinde karma Tanry. Yeraltı Dünyasının Tanrısı
  • Ammut - Ölümsüz yasama layık olmayanın kalbini yiyen canavar.
  • Amon - Hermopolis rahiplerine göre Yaratıcı Tanrı.
  • Amon-Ra - Amon'in rahipleri tarafından karma birleşik Tanrı. Amon-Ra bir Boğa olarak resmedilirdi.
  • Amset - Horus'un oğlu. Ölülerin karaciğerinin koruyucusudur ve Tanrıça İsis tarafından korunur.
  • Anubis - (Anpu) Ölüleri koruyan ve yücelten Tanrıça. Çakal başlıdır. Piramit metinlerinde, Anubis Ra'nın oğlu olarak yer alır. Başka metinlerde ise Osiris yada Seth ile ilişkilendirilir. Anubis Osiris'in ölümünden sonra onun vücudunun korunması işini üstlenir.
  • Anuket - (Anqet) Soğuk su dağıtıcısı.
  • Apis - Verimlilik Tanrısıdır. Güneş diski ve uraeusserpentten oluşan boğa tacıyla betimlenmiştir. Kutsal Apis boğası, Memphis'te bulunurdu ve Serapum'da büyük bir kitle halinde Apis boğalarının mezarı bulunuyor.
  • Bastet - (Bast) Kedilerin koruyucusu olan Tanrıça. Uzunca bir süre Mısır'da bir kediye zarar vermek kanuna aykırıydı ve bu suçun cezası ölümdü. Bastet İsis'in ve Ra'nın kızıydı. Başta cinsellik ve doğurganlık Tanrıçasıyken, ölüleri koruma, ölenlerin başarılı yada başarısız olduklarına karar verme, yağmur yağdırma, hastalara, özellikle de çocuklara iyileşmeleri için yardım etme özelliklerine ek olarak güneş, ay, analık ve aşk Tanrıçası haline de geldi.
  • Bes - Müzik, dans ve iyi yemek gibi aile zevklerinin Tanrısı olarak sayılır. Ayrıca çocukların eğlendiricisi ve koruyucusudur. Sakallı, vahşi görünümlü komik bir cüce olarak ve yuvarlak bir yüzle resmedilmiştir.
  • Buto - Aşağı Mısır'ın Kobra Tanrıçası.
  • Duamutef - Horus'un oğlu. Ölünün midesinin koruyucusudur ve Tanrıça Neith tarafından korunur.
  • Edjo - Yılan Tanrıça, Aşağı Mısır'ın sembolü ve koruyucusu.
  • Geb - Yeryüzünün Tanrısı. Gökyüzünün eşi. Kutsal hayvanı kazlardı. Erkek olan Geb Mısır toprağını , daha genel olarak da yeryüzünü temsil eder.
  • Hapi - (Hapy) Horus'un oğlu. Ölülerin ciğerlerinin koruyucusudur ve Tanrıça Nephthys tarafından korunur. Hapi ismi farklı hiyerogliflerle ifade edilmişti; çoğunlukla ama her zaman olmamak kaidesiyle Nil Nehrinin Tanrısının ismiydi. Hapi, tacı zambaklardan (yukarı Nil) veya papirüs bitkilerinden (Aşağı Nil) yapılmış şişman bir adama benzetilmiştir.
  • Har-nedj- itef - Horusun bir görünümü. Ölümün koruyucusu.
  • Harpocrates - Osiris'le İsis'in oğlu. Emzirilen küçük bir çocuk. Parmak emen genç bir oğlan olarak gösterilmiştir.
  • Hatmehit - Balık Tanrıça.
  • Hator - (Hathor) Mısır'ın çok eski bir gökyüzü Tanrıçası Tanrıçasıdır. İnek Tanrıçadır. İnek başı ile sembolize edilirdi. Sık sık İsis'le eşdeğer tutulmuştur. Hator Edfu'da Horus'un partneri olarak tapılmıştır. Aşk, müzik ve gülmenin Tanrıçası olarak düşünülmektedir.
  • Hauhet - Ölçülemeyen Sonsuzluğun Tanrıçası. Çoğunlukla bir kurbağa gibi yada kurbağa kafalı bir kadın gibi resmedilirdi.
  • Heh - Sonsuzluğu temsil eden Tanrılardan. Bir kurbağa yada kurbağa kafalı bir adam gibi resmedilirdi.
  • Hemen - Şahin Tanrı.
  • Hemsut - Kader Tanrıçası.
  • Heqet - Hermopolis'teki 8 Tanrıdan biri.
  • Heru-ra-ha - Horus ve Ra'ya şükretmeyi sembolize eden karma bir Tanrı.
  • Hike - Doğaüstü güçlerin Tanrısı.
  • Horus - Osiris'le İsis'in oğlu. Cennetin hükümdarı, yeryüzünün kralı ve kutsal şahin olarak kabul edilir. Horus'un evrensel olduğu ve ezelden beri var olduğu fikri piramit yazılarında belirtiliyor.
  • Imhotep - Hekimlik Tanrısı. Djoser'in veziri, sonra Ptah'in oğlu gibi ibadet edilmiştir.
  • İsis - Mısır'ın en büyük Tanrıçası. Simgesi, Sirius yıldızıdır. Sanat Tanrıçasıdır. Osiris'in dulluğunun ve şiirin Tanrıçası olarak bilinmektedir. Kutsal hayvanı kobra yılanıdır. İsis'in Mısır halkı tarafından reankarnasyonla Cleopatra'nın içinde yaşadığına inanılmıştı.
  • Khepri - (Khepare) Heliopolitan inancında yaratıcı Tanrı. Atum ve Ra ile karışmıştır. Yükselen günesin böcek Tanrısı.
  • Khnemu - Su baskını ve Nil'in iri Tanrısı.
  • Khnum - (Khnemu) Yaratıcı Tanrılardan biri. Bir çömlekçi ustalığıyla, çamura biçim verip insanı yaratıyordu.
  • Khons - (Khonsu) Ay Tanrısı. Theban'da tapılmıştır.
  • Maat - (Ma'at) Gerçek ve Hukukun Tanrıçası.
  • Mefetseger - Krallar Vadisi'nin Tanrıçası.
  • Min - Erkek Bereket Tanrısı. Ona güç ve iktidar Tanrısı da denilmektedir.
  • Month - (Montu) Savaş Tanrısı. Mısır'da tapılmıştır.
  • Mut - Amon'in eşi ve Theban'ın ana Tanrıçası. Akbaba başlıdır.
  • Nefertem - Nilüfer çiçeğinin Memphis Tanrıçası.
  • Neith - Eski bir savaş ve dokuma Tanrıçası.
  • Nekhebet - Yukarı Mısır'daki Akbaba Tanrıçası.
  • Nephthys - Ölülerin özel koruyucu Tanrıçası. Seth'in eşi ve Isis'in kız kardeşi.
  • Neter'ler - Mısır yazılı belgelerinde, Tufan'dan sonra ülkeyi yönettiği söylenen "yarı Tanrı" varlıklar.
  • Nun - Kainat'ın yaratıldığı ilk suların Tanrısı.
  • Nut - Gökyüzü Tanrıçası. Osiris ve Isis'in annesi ve gökyüzü Tanrıçası. Gökyüzü olarak dünyanın üzerinde kemer gibi uzanmıştır.
  • Onuris - Savaşçı ve Abidos'un gökyüzü Tanrısı.
  • Osiris - Mısır kültünde, en önemli Tanrılardan biri. Ölülerin Tanrısı, ölümsüz yaşam için diriliş Tanrısı, kural koyucu, koruyucu, ölülerin yargıcı. Gökyüzünde, Orion takımyıldızının onu simgelediği düşünülürdü.
  • Ptah - Mısır panteonunda en eski ve en büyük "Yaratıcı Tanrı". Cennetleri ve dünyayı yaratmakla sorumlu. Memphis'in mumya yaratma Tanrısı. Mimari, mühendislik ve "yapı bilimi" ile özdeşleştirilir. İnsan başlı bir Tanrıdır.
  • Qebsenuef - (Qebehsenuef) Horus'un oğlu. Ölülerin bağırsaklarının koruyucusudur ve Tanrıça Selket tarafından korunurdu.
  • Qetesh - Aşkın ve güzelliğin Tanrıçası. Aynı zamanda doğa Tanrıçası olarak da tanınmaktaydı.
  • Ra - Hermopolis güneş Tanrısı. Atmaca kafalı bir insan olarak temsil edildi.
  • Satet - Nil suyu ve bereket Tanrıçası.
  • Seker - Işığın Tanrıçası ve yeraltından başlayan öbür dünyaya giden ölülerin ruhlarının koruyucusudur.
  • Sekhmet - Yıkım ve savaşın dişi aslan Tanrıçası.
  • Selket - Akrep Tanrıçadır. Büyüleri vardır. Kötü ruhlu insanlara ölüm verir.
  • Serapis - Yer altı dünyasının ve güneşin Helenistik Tanrısı.
  • Seshat - Ölçüm ve Yazma Tanrıçası.
  • Seth - Eski dönemlerde fırtına, gök ve gök gürültüsü Tanrısı. Kötü güçlerin etkisi altına giren Seth, kardeşi Osiris'i öldürdü ve Mısır'a sahip olmak istedi. Ama İsis, dağılmış parçalarından Osiris'i canlandırdı, ondan bir çocuk sahibi oldu. Oğulları Horus, Seth'i yenip babasının intikamını aldı ve Mısır'ın başına geçti. Osiris'e karşı çıktıktan sonra şeytani Tanrı olarak anılmaya başlamıştır.
  • Shu - Rüzgar ve havanın Tanrısı. Mut ve Geb'in babası. Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır.
  • Sobek - Timsahlar Tanrısı. Su Tanrısı olarak, aynı zamanda Nil'in yıllık taşmasını ve vadisinin gübrelenmesini sembolize etti.
  • Tavaret - (Tauret) Hamile kadınlara göz kulak olan hipopotam Tanrıçasıdır.
  • Tefnut - Nem ve bulutların Tanrıçasıdır. Nut ve Geb'in annesi. Bazı metinlerde kardeşi Şu ile beraber, Güneş'in doğuşundan itibaren gökyüzünü taşır.
  • Thoth - Bilgeliğin Tanrısı. Yazma, Akıl ve Ay Tanrısı özelliği ile anılmıştır. İbiş kuşu başıyla resmedilmiştir ve elinde bir dolmakalem ve her şeyi kaydettiği parşömenler vardır. Hiyerogliflerin ve simyanın onun insanlığa armağanı olduğu söylenir. Yunan Tanrısı Hermes ile özdeşleştirilmiştir. Bir görüşe göre, Tarot kelimesi de Thoth'un adından türemiştir.
  • Uneg - Mısırlıların tarım Tanrısı
  • Unut - Kuş beyinli Tanrıça olarak anılmıştır.
  • Wepwawet - Eski Mısır'da çakal başlı savaş ve cenaze tanrısı. Asyut (Siut) bölgesinde Mezarlık Tanrısı olarak tapınılırdı. Yunanlar ona Ophois derlerdi.
  • Wosyet - Eski Mısır'da gençlerin koruyucusu olarak bilinen Tanrıça.
  • Zenenet - Hermonthis'in Tanrıçası .
Son düzenleyen Safi; 17 Temmuz 2017 01:10

Benzer Konular

8 Mayıs 2016 / Misafir Tarih
15 Temmuz 2017 / virtuecat Tarih
6 Ocak 2007 / Misafir Tarih
2 Mart 2009 / ThinkerBeLL Taslak Konular