Arama

Sanat Akımları - Art Nouveau

Güncelleme: 21 Temmuz 2016 Gösterim: 30.133 Cevap: 8
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mayıs 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Art Nouveau Sanat (1890–1910)

Sponsorlu Bağlantılar
Art Nouveau hareketi, uluslar arası nitelikte, dekoratif bir üsluptur. Mimarlık, iç mekân tasarımı, endüstri tasarımı, grafik gibi tüm tasarım sanatlarını kapsayan bu stilin görsel özellikleri, çiçek motifleri, organik biçimler ve akıcı yuvarlak çizgilerdir. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde farklı isimlerle ortaya çıkan, bir tasarım devrimi niteliğindeki bu akım, her ülkede özgün bir karakter göstermekle birlikte, temelde karşı çıkmayı ve her şeyden önce değiştirmeyi amaçlayan tek bir hareketin unsurlarını oluşturmuş, Fransa'da "Art Nouveau", Almanya'da "Jugendstil", Avusturya'da "Secessionstil" gibi çeşitli adlar almıştır. Art Nouveau'nun esin kaynakları arasında, Kelkit süslemeleri, Rokoko stili, Arts and Crafts hareketi, Pre-Rafaelit resimleri, Japon dekoratif tasarımı ve tahta kalıp baskıları da yer alır. Özellikle Japon sanatının bu dönemde etkili olmasının nedeni, Avrupa ile uzak doğu arasındaki ticaretin canlanmasıyla, Japon baskıları ve tahta kalıplarıyla birlikte her tür sanatsal nesnenin Avrupa’ya taşınmasıdır. Avrupa için tamamıyla yabancı bir grafik geleneğe sahip olan bu sanat, sanatçılara yeni bir üslup geliştirme konusunda kaynak oluşturmuştur. Bu dönemde taşımacılık ve iletişim teknolojisinde sağlanan ilerlemeler, Art Nouveau'nun uluslar arası bir nitelik kazanmasına yol açmıştır. Öncelikle baskı medyasının yaygınlık kazanması, farkı ülkelerin sanatçıları arasında ilişkilerin doğmasına yol açmış ve karşılıklı olarak birbirlerinden esinlenmelerine neden olmuştur. Ayrıca 1890'larda çıkan birçok sanat dergisi de, bu sanatı ve tasarımı geniş halk kitlelerine tanıtma konusunda yardımcı olmuşlardır. Tasarımda, historisim (tarihselcilik) -geçmişteki sanat ve tasarımları örnek alma- olarak nitelenen geleneksel tavra karşı çıkarak, yeniliği savunan Art Nouveau, modern hareketin ilk evresini başlatmıştır. Dekorasyon, strüktür ve amaçlanan işlevin bir bütün olarak ele alındığı bu dönemde, biçimler ve çizgiler doğadan kopya edilmeden, çoğunlukla yeniden yaratıldıkları için, tasarım sürecine canlılık katarak, gelecekteki soyut sanata zemin hazırlamışlardır. Art Nouveau’nun grafik tasarımcıları ve illustratörleri, öncelikle estetik endişeleri göz önüne alan sanat biçimleri geliştirmişler, aynı zamanda ticari baskı yöntemlerinin ilerlemesiyle ortaya çıkan uygulamalı sanat tekniklerini de büyük bir coşkuyla benimsemişlerdir. Sonuç olarak kitlesel iletişimin görsel niteliğini büyük oranda yükseltmişlerdir. I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla sona eren bu stili, diğer tüm sanat etkinliklerinden ayıran özellik, eskiyle yeni arasında bir köprü oluşturmasıdır. Art Nouveau, yeninin saf niteliğiyle, ölmekte olan eskinin deneyimini birleştirerek bir sentez oluşturmuştur. Art Nouveau'dan sonra gelen sanatçılar bu hareketin üslûbundan çok onun malzemeleri, yöntemleri ve değerleri ele alış biçimini, uyarlamışlardır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mayıs 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Fransız Art Nouveau Hareketi ve Afişin Gelişimi

Sponsorlu Bağlantılar
Fransa'da Victorya dönemi grafiklerinden Art Nouveau'ya geçiş, kademeli bir şekilde gerçekleşmiştir. Bu geçişte Paris'te çalışan iki grafik sanatçısı, Jules Chéret (1836–1933) ve Eugene Grasset (1841–1917) önemli rol oynamışlardır. 1881'de çıkan basın özgürlüğü ile ilgili Fransız yasasının birçok sansür hükümlerini kaldırarak, afişlerin resmi ilanlar için ayrılan alanlar ve kilise dışında her yere asılabileceğine izin vermesi, afiş endüstrisinde büyük bir gelişmeye yol açmıştır. Sokaklar, toplumun her kesiminden insanların izleyebildiği bir sanat galerisi haline dönüşmüş, saygın ressamlar artık reklâm afişleri tasarlamayı küçültücü bir davranış olarak görmekten vazgeçmişlerdir. Arts and Crafts hareketi tasarım sanatları için yeni bir yön yaratmış ve Jules Chéret bu yönde atılım yapan ilk sanatçı olmuştur. Modern afişin babası olarak adlandırılan bu ünlü tasarımcı, uzun yıllar resimli litografik afişlerin, sadece duyuru niteliği taşıyan tipografik harf baskısı afişlerin yerini alması içn çaba göstermiştir. 1866’da Paris’te açtığı basımevinde gerçekleştirdiği ilk afiş, Sarah Bernhardt’ın oynadığı “Le Biche au Bois” adlı oyun için hazırladığı monokromatik bir tasarımdır. Julas Chéret bu afişle resimli afişin öncüsü olmuştur. Bu tarihten 1900 başına kadar 1000’den fazla afiş üreten Chéret afişlerindeki figür ve görüntü kalabalığına zamanla azaltmış, kendi basımevindeki çalışmalarıyla da bizzat renkli baskının gelişimine katkılarda bulunarak, kullandığı canlı renklerin göze çarpan niteliğiyle, sanatsal afişi yaratmıştır. Karakteristik olarak, siyah kontur içerisinde canlı kırmızı, ışıklı sarı ve yeşilin yanında, mavi mürekkebi akşam ve gece atmosferi yaratma veya süzülerek dans eden figürlerin arka planına açık mavi fon oluşturmak üzere kullanmıştır. Bu parlak renklerle grafik bir canlılık sağlamış, ustaca gerçekleştirdiği üst üste basımlarla şaşılacak genişlikte bir renk yelpazesi yaratmıştır. Chéret tasarımını doğrudan taş üzerine çizerek, sanatçının tasarımı hazırlayıp, bunu taç üzerine geçirmeyi bir el sanatçısına bırakma işlemini, değiştirmiş, çalışmalarındaki gereksiz detayları atıp, büyük renkli alanlar kullanarak dikkati ana motifin üzerine toplamıştır. Tipik kompozisyonu, afişin ortasında yer alan ve hareket eden bir figür veya figürlerdir. Bold karakterli yazılar ise, afişteki figürün hareketini ve biçimini yansıtır niteliktedir. Konu ne olursa olsun afişlerinde hep aynı güzel genç kadın tipine yer vermesi, halk tarafından hayranlıkla karşılanmış ve bu kadın tipi ‘chérette’ olarak adlandırılmıştır. Yarattığı bu kadın tipiyle, toplumda kadına yeni bir rol veren Chéret 'kadın özgürlüğünün babası' olarak nitelendirilmiştir. 'Chérette' topluma hâkim olan mazbut, iffetli kadın ve hayat kadını ikilemine bir alternatif getirmiştir. Ne aşırı iffet düşkünü ne de fahise olan bu kendine güvenen kadının özgürce yaşayıp, hayatın tadını çıkarması, kısa elbiseler giyip dans etmesi, şarap içmesi, hatta halk arasında sigara içmesiyle Fransız kadını tarafından sadece giyimiyle değil aynı zamanda yaşam biçimiyle de taklit edilmiştir. 1884 yılında Chéret afişlerini -bugünkü Bilboard'ları anımsatan- 1,5 metreye varan ölçülerde yaparak, büyük boy afişi Paris’te ilk defa uygulayan sanatçı olmuştur. Çalışmalarında, Parislilerin yaşama sevincini, büyük şehrin parlak atmosferini ve gece hayatını çekiciliğine kapılan kent soylu kesimin 19. yüzyıl sonundaki sınırsız vurdumduymazlığını yansıtmayı yeğleyen Chéret, Toulouse Lauterc ve Theophile Steinlen gibi çağdaşların aksine, "La belle epoqueéun (güzel çağ) - 19. yüzyıl sonundaki Paris'in parlak yaşamını tanımlayan bir deyim - perde arkasına hiç değinmemiştir. İsviçre kökenli Eugene Grasset illutratör / tasarımcı olarak Chéret'nin popülerliğine rakip olan ilk sanatçıdır. Grasset'nin Ortaçağ sanatını derinlemesine incelemiş olmasının etkileri ile egzotik doğu sanatına duyduğu eğilimler tasarımlarına yansımıştır. Grasset'nin tasarım ve illüstrasyonlarını yaptığı, "L'Histoire des quarte fils Aymon" 1883'te yayınlandığında hem grafik tasarım hem de baskı açısından büyük bir başarı kazanmıştır. bu kitabın tasarımı, illüstrasyon, format ve metnin bir bütün oluşturması bakımından önemlidir. Metnin bir bütün oluşturması bakımından önemlidir. Metnin ve illüstrasyonların oluşturduğu kompozisyonu bordürler sınırlamakta, metin ise yer yer illüstrasyonda gökyüzü veya başka bir biçim olarak çizilmiş bölümleri kapsamaktadır. 1866'dan itibaren afiş yapmaya başlayan Grasset, afişlerinde 'boyama kitabı' türü kalın konturlarla çizilmiş, valörsüz boyanmış, figürler ve desenler kullanılmıştır. Boticelli'yi anımsatan bu figürlerin giysileri Ortaçağı çağrıştırırken, hacimsiz bulut motifleri Japon tahta baskılarını incelemiş olduğunu göstermektedir. Grasset'nin geleneğe bağlı tutumu, akıcı çizgileri, öznel renkleri ve çiçek motifleri Fransız Art Nouveau üslubunun özelliklerini taşır. Pre-Rafaelitlerden etkilenerek, tarihselci (historisist) bir tutumu benimseyen Grasset, Art Nouveau hareketiyle Sanatı yenilemeyi amaçlamıştır. 1881 yılında açılan "La Chat Noir" ( Kara Kedi) gece klubü, sanatçı ve yazarların buluştuğu bir uğrak yeri olmuştu. Grasset burda genç sanatçılardan Henri de Toulouse-Lautrec (1864–1901) ve İsviçreli Sanatçı Theophile-Alexandre Steinlen (1859–1923) ile renkli baskının olanakları üzerine konuşurdu. Steinlen'in Paris'e geldikten sonraki, ilk işi, kedilere duyduğu büyük sevgiye paralel olarak, "La Chat Noir" kabaresindeki gölge tiyatrosu için hazırladığı kedi resimleri olmuştur. 1880 ve 1890'ların en verimli illüstratörlerinden biri olan Steinlen'in köktenci politik tavrı, sosyalizme olan tutumu, onu sosyal gerçekleri yansıtmaya itmiştir. İllüstrasyonlarında çoğunlukla işçi sınıfını ve sömürülen insanları konu almış renkleri ustaca kullanarak, üst üste baskılarla ek renk etkileri yaratmıştır. Grafik tasarımının birçok dalınca ürün vermiş olan Steinlen, Paris sokaklarının duvarlarını 305/ 228 cm gibi büyük boyutlarda resimlediği afişlerle süslemiştir. Steinlen’in akıcı, röpörtaj nitelikli çizgisi ve valörsüz kullandığı renklerle hazırladığı Guillot steril süt adlı afişi, gündelik yaşamdan bir kesit veren 20. yüzyıl reklamcılık anlayışının ilk örneklerinden biridir. Steinlen’in Afiş ve baskılarıyla arkadaşı ve sürekli rakibi Henri de Toulouse Lautrec’in çalışmaları arasında zaman zaman bir benzerlik göze çarpar. Bu benzerlik her ikisinin de birbirinden ve aynı kaynaklardan esinlenmesinden ileri gelmektedir. Acak Lautrec, Chéret’nin belirttiği gibi “La Goulue au Moulin Rouge” afişiyle afiş sanatında yeni bir çığır açmıştır. Bu afişte, dinamik motiflerden oluşan yüzeysel planlar-silüet şeklinde çizilmiş izleyiciler, sarı oval lambalar ve şeffaf veya yırtmaçlı iç çamaşırıyla dans etmesiyle ünlü kan-kan dansçısı, vücudunu çok kıvrak bir şekilde hareket ettirebilmesinden dolayı ‘kemiksiz’ tabir edilen dansçı Valantine’in profil görüntüsünün arkasından afişin ortasına doğru hareket etmektedirler. Kont Toulouse’un oğlu olan Lautrec, genç yaşta kötürüm kaldıktan sonra kendisini tamamen resme vermiştir. Japon sanatı, Empresyonizm, Degas’ın tasarım ve kontur anlayışına büyük hayranlık duymuş, Paris’in gece hayatını izleyerek desenler yaparken, bir gazeteci niteliğinde mesaj veren, illustratif bir uslup geliştirerek “la belle epoque” un gece hayatını sergilemiştir. Diğer art Nouveau sanatçılarının aksine, çevresini ve resimlediği –Jane Avril ve la Goulue gibi- kadınları çekici bir görünümde ifade etmemiş, olanüstü bir gözlemle, Paris’in parlak gece yaşamının perde arkasını yansıtmıştır. Lautrec tüm çalışmalarında, romantik bir güzellikten çok, derinlemesine insan manzaraları sergilemek istemiştir. Karikatüre varan Yüz hatları, sarı bir ışıkla aydınlatılmış, dramatik alansal planlar, karakteristik üslup özellikleridir. Toulouse-Lautrec, sadece 32 tane afiş ve az sayıda müzik ve kitap kapağı tasarımından oluşan yapıtlarını doğrudan litografik taş üzerine çalışmıştır. Lautrec tasarımını çoğunlukla hiçbir eskiz yapmadan aklında oluşturup, gerçekleştirmiş, her zaman yanında taşıdığı bir diş fırçasıyla da, dikkatli bir yayma tekniği ile tonal etkiler sağlamıştır. Toulouse-Lautrec’in afişleri, afiş tasarımının ölçütleri haline gelmiş, hiçbir sanatçı, yazı ile resmi bir bütün olarak kullanabilme konusunda, Lautrec kadar başarılı olamamıştır. Bu dönemin önemli isimlerinden biri de Çek sanatçı Alphonse Mucha’dır (1860–1939). Paris’e geldikten sonra, 1894’ün yılbaşı gecesi bir raslantı sonucu Sarah Bernhardt’ın oynadığı “Gismondo” afişini tasarlama işini alınca birden yıldızı parlamıştır. Sarah Bernhardt Mucha ‘nın çalışmasından memnun kalınca, onunla altı yıllığına kontrat yapmış, bu dönemde Mucha S. Bernhardt’ın sadece afişlerini değil, tüm dekor ve kostümlerinide hazırlamıştır. Alphonse Mucha’nın yıldızının parlamasıyla birlikte, Avrupa çapında bir dizi sanat olayı, sonradan “Art Nouveau” adını alacak olan ortak bir noktaya ulaşmıştır. Bu ülkede Art Nouveau’nun oluşumunda Arts and Crafts hareketi kadar 18. yüzyıl Fransız Rokoko üslubu da özel bir kaynak oluşturmuştur. Yeni filiz vermekte olan bu sanat hareketi, Aralık 1895’te Samuel Bing tarafından, yeni yönlerde ürün veren genç sanatçıların sanat ve el sanatları çalışmalarını sergilemek üzere “Art Nouveau” isimli bir galeri açılmasına kadar, “Le style moderne” (modern stil) olarak adlandırılmıştır. Diğer sanat biçimlerinden, daha kısa ömürlü ve zamana bağımlı bir sanat dalı olan grafik tasarım, Art Nouveau’nun çiçek motiflerini hemen benimsemiştir. Chéret, Grasset, Toulouse-Lautrec’ten sonra özellikle Mucha 1895 ve 1900 yılları rasında Art Nouveau’ya en geniş kapsamlı ifadesini kazandırmıştır. Moravia halk sanatı ve Bizans mozaiklerinden izler taşıyan çalışmalarının başlıca konusu, büyü ve gizem dolu tavrıyla, bitki ve çiçeklerin stilize edilmiş biçimlerinden oluşan motiflerin ortasında yer alan bir kadın figürü olmuştur. 1900’lerde Mucha’nın yapıtlarının büyük yaygınlık kazanması sonucu, L’Art Nouveau yerine ‘Mucha stili’ deyimi kullanılır olmuştur. Bu dönemde Tasarlanıp, günümüze kadar kullanılan Art Nouveau üslubunda hazırlanmış amblemlerden biri, “American General Electiric” diğeri de “Coca-Cola”dır. General Electiric tıpkı Coca-Cola gibi bütünlük, okunaklılık ve netlik açısından bir amblemde olması gereken tüm gerekliliklere cevap vererek, klasik yapısıyla zamanın yıpratıcılığına karşı koyabilmiş az sayıdaki örneklerden biri olmuştur.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mayıs 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İngiliz Art Nouveau Hareketi

İngiltere’de Art Nouveau hareketi mimarlık ve endüstri tasarımından çok, grafik tasarım ve illüstrasyon dallarında etkili olmuştur. Bu dönemde henüz W. Morris’in kurduğu Arts and Crafts hareketi etkisini sürdürmekte, el sanatları endüstriye üstün tutulmaktaydı. Sanatsal afişin –salt işlevsel afişin dışında- gelişmesi, yine bu zamanda iyi yönlenmiş seçkin bir sanatçı kesiminin, öncü anlayışıyla mümkün olmuştur. İngiltere eski büyük boyutlu yazı afişlerinin odak noktasıydı. Bundan dolayı bu ülkede uluslar arası sanat anlayışının yanında milli anlayış da ilk resimli afişlerin kendine özgü tarz ve üslubunda belirleyici bir rol oynamıştır. İngiliz Art Nouveau hareketini oluşturan en ünlü sanatçılardan biri Aubrey Beardsley’dir. Pre-Rafaelitlere ve Morris hareketinin düşüncelerine büyük hayranlık duyan Beardsley 1892’de yirmi yaşındayken Malory’nin “Mort d’Arthur” kitabını resimlemiştir. Alışılmamış, düşsel ve abartılı bir uzunlukta tasarlanmış insan figürleri ve ağır siyah biçimlerin yer aldığı bu illüstrasyonlarda Japon kalıp baskıları, W. Morris’in üslubu ile birleşerek yeni bir sentez oluşturmuştur. Sonradan Art Nouveau’nun örnek yapıtları olarak kabul edilecek olan bu illüstrasyonlar 1893’te tüm Avrupa’da okunacak olan “The Studio” adlı derginin ilk sayısında yayınlanmış ve mevcut sanat ortamını büyük oranda etkilemiştir. Beardsley’in 1894’te Oscar Wilde’nin “Salome” adlı eserinin İngilizce basımına hazırladığı illüstrasyonlar, kadın figürünü apaçık bir erotik duyarlılıkta resimlemesi nedeniyle, genç Viktorya dönemi İngiliz toplumunda, şok etkisi yaratmıştır. Yine 1894’te çıkmaya başlayan ve sanat yönetmenliğini Beardsley’in yaptığı bir yazın ve sanat dergisi olan “The Yellow Book” açık sarı renkteki kapağı ile Londra’da yenilik ve ahlaka aykırılığın sembolü olmuştur. Güçlü desenleri, şok etkisi yaratan egzotik, düşsel tarzıyla Aubrey Beardsley 26 yaşında ölmesine rağmen, tüm Avrupa ülkeleri ve Amerika’daki tasarım ve illüstrasyonun gelişmesinde etkili olmuştur. Grafik tasarım tarihinin ünlü iki ismi de, “The Beggarstaffs” (Beggarstaf’lar) takma adını kullanan James Pryde (1866–1941) ve William Nicholson (1872–1949)’dur. İngiltere’de ilk sanatsal afişlerin gelişmeye başladığı 1890’lı yıllarda Beggarstaff’lar modern anlamdaki afiş tasarımının örneklerini vererek, özgün tarzlarını duyumsatmışlardır. Sonradan kolaj adı verilecek olan yeni bir yöntemle o dönem için alışılmamış grafik montaj tekniklerini uygulamışlardır. Kompozisyonlarda, büyük alanlara yer vermek, sanatsal anlamda ise – ‘Less is more’ (az ve öz) görüşüne uygun olarak – son derece ekonomik çizgilerle çözümlemeye gitmek onların çalışmalarını belirleyen başlıca özelliklerdir. Bir perdelik oyun “Don Kişot Lyceum’da” afişinde pozitif ve negatif alanlar net olarak birbirinden ayrılmakta, az sayıda kullanılan çizgiler dikkati çekmektedir. Beggarstaffs gibi afiş ve reklâm tasarımını tercih eden bir ressam da Dudley Hardy’dir. Dudley Hardy, Fransız afişinin resimsel grafik niteliklerini İngiltere’ye taşıyarak, İngiliz afiş sanatının uluslararası alanda büyük bir atılım yapmasını sağlamıştır. Bu tutumun en tipik örneklerinden biri “A Gaiety Girl” (1893) afişidir. Hardy’nin güçlü yapıtlarının hemen hepsinde, yazı ve figürler düz, derinliği olmayan bir fonun önünde yer almışlardır.

Glasgow Okulu
Beardsley’in ürünlerinin sergilendiği “The Studio” isimli dergi, bir grup genç İskoçyalı sanatçıyı çok etkilemişti. Bu sanatçılar Charles Rennie Mackintosh (1868-1955) ve iki kız kardeş Margaret Macdonald (1865-1933) ve Frances Macdonald (1874-1921)’dır. Glasgow okulu olarak bilinen, aynı zamanda the Four Macs olarakta adlandırılan bu dört sanatçı Avrupa kıtası ve özellikle Viyana’da büyük beğeni toplayan, ancak İngiltere’de, çoğunlukla yadsınan, lirik bir özgünlüğe sahip, benzersiz bir stil geliştirmişlerdir. Glasgow Okulu çiçekli ve yuvarlak çizgilerden oluşan Fransız üslubu yerine, daha sade ve zarif bir geometrik düzen geliştirmiştir. Mackintosh başlıca tasarım elemanı olarak uzun düşey çizgiler kullanmış ve bu uzun çizgileri kavisli dönüşler yaparak yatay çizgilerle yuvarlak biçimde birleştirmiştir. Dar dik açılar ve ince uzun dikdörtgenlere karşıt olarak ovaller, daireler ve yaylar kullanarak karakteristik kompozisyonlar oluşturmuştur. Macdonald kardeşlerin güçlü dinsel inanışları nedeniyle, sembolizmi ve mistik fikirleri benimsemeleri, Mackintosh’un strüktürlerinde de kendini göstermiş, kadınca, masalsı bir fanteziyi çağrıştıran ve melankolik bir hüzünle tarif edilebilecek üstün bir stil ortaya çıkmıştır. Son derece nitelikli ve sade bir incelik içerisindeki grafik tasarımlarının yanında, Mackintosh’un asıl başarılarını mimari, endüstri tasarımı ve iç mekân düzenlemesi konularındaki çalışmaları, meydana getirmiştir. Glasgow Okulu, yapıtlarıyla başta Viyana Stili olmak üzere tüm Avrupa’yı etkilemiş ve 20. yüzyılın estetiğini oluşturma yolunda önemli bir köprü meydana getirmiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mayıs 2008       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Amerika’da Art Nouveau’nun Gelişmesi

Art Nouveau’nun Amerika’da benimsenmesi bu stilin Fransa Ve İngiltere’den taşınmasıyla gerçekleşmiştir. Önceleri Grasset’ye ısmarlanan işler gemiyle Amerika’ya taşınırken, daha sonra İngiltere’de ve Paris’te eğitim gören sanatçıların Amerika’ya göç etmeleriyle yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Resimli afiş Amerika’da önce yayın endüstrisi tarafından benimsenmiştir.”Harper’s”, ”Century” gibi dergilerin yeni sayılarını tanıtan afişler bayilerin ilan tahtalarına asılırken, yeni çıkan kitaplar da afişlerle tanıtılmaya başlanmıştır. Amerika’nın en ünlü Art Nouveau temsilcilerinden biri olan Will Bradley afiş tasarımı, illüstrasyon, grafik, kitap basımı ve harf karakterlerinin kesimlerini gerçekleştirerek, birçok dalda çalışmıştır. William Morris, J. Burne Jones ve Aubrey Beardsley kadar, Fransız Art Nouveau sanatçısı Jules Chéret ‘den de büyük oranda esinlenmiştir. Bradley’in 1894’te “The Chap Book” ve “The Inland Printer” dergileri için gerçekleştirdiği çalışmaları Amerika’daki Art Nouveau’nun başlangıç noktaları olmuştur. Tipografik tasarım konusuna özgür bir yaklaşım getiren Bradley, mevcut kural ve alışkanlıkları yadsımıştır. Yazıyı tasarım alanının bir köşesine veya dar bir stuna yerleştirerek veya dikdörtgen bir biçim oluşturacak şekilde bütün harfleri aynı boyda çizerek, tipografiyi bir tasarım elemanı olarak kullanmıştır. Kelmscott Basımevinden esinlenerek 1894’te kurduğu The Wayside Press’te kitap ve reklâm ürünleri gerçekleştirmiş, 1896’da ise yazın ve sanat içerikli “His Book” dergisini yayınlamaya başlamıştır. Bradley’in “Old Style Caslon” harf karakterlerini inceleyerek geliştirdiği, “The Chap Book Style” yaygınlık kazandıktan sonra, 1910 başlarında “American Type Founders” da (ATF - Amerikan harf dökümcüleri kuruluşu) danışman olarak görev alan Bradley bu kuruluşun çıkardığı “The American Chap-Book” adlı 12 sayıdan oluşan dergide hem yazı yazmış, Gem de tasarım yapmıştır. 1917’de “Collier’s” dergisine sanat yönetmeni olduktan sonra, 20. yüzyıl dergi tasarımının evrimine katkılarda bulunmuştur. Bu dönemin diğer ünlüleri Edward Penfield (1866–1925), Ethel Reed (1876- ?) ve William Carqueville (1871–1946) gibi sanatçılardır.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mayıs 2008       Mesaj #5
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Viyana Secession Stili

Avrupa dillerinde ‘ayrılma’ anlamına gelen secession sözcüğünden uyarlanan “Secessionstil” veya “Wiener Secession” ını Avusturya’da, Viyana Yaratıcı Sanatçılar Birliği Künstlerhaus’dan yönetimi protesto için ayrılan genç üyeler kurmuştur. Sorun, teknik olarak yabancı sanatçıların Künstlerhaus sergilerinde yer almalarına izin verilmemesi gibi gözükse de, asıl neden geleneksel tutumla, Fransa, İngiltere ve Almanya’dan gelen yeni düşünceler arasındaki çatışmadan kaynaklanmıştır. Bu başkaldırıyı yöneten ve Secession’a ilk başkan olan sanatçı ressam Gustav Klimt’tir. Kurucu üyeler ise mimar J.J. Olbrich (1867–1908), Josef Hoffmann (1870–1956) ve Koloman Moser (1868–1918)’dir. Tıpkı Glasgow Okulu gibi, Secessionstil’i de Art Nouveau’nun Fransa ve Almanya’da gelişen çiçek motifli üslubuna karşı çıkmıştır. Batıdaki Art Nouveau hareketiyle olan tek bağlantısı İngiltere’dekinden de güçlü bir başkaldırı niteliği taşımasıdır. Secession binasının alınlığına yazılı olan, “Die Zeit Ihre Kunst, Die Kunst Ihre Freiheit” (çağın sanatı yapılmalı, sanatın özgürlüğü olmalıdır) sözü, Viyana’daki sanatsal devrimin parolası olmuştur. Bu hareketin diğer ülkelerdeki tutumlardan bir farkı da ciddiyetidir, çünkü Secession sanatçıları planlı olarak, tam amlamıyla devrimci bir yaşam biçimi geliştirmekte kararlıydılar. İnsanın gündelik yaşamında karşılaştığı her nesne, tam anlamıyla Secession’un ideal anlayışına göre tasarlanmalıydı.
Viyana Secession sergilerinin afişlerinden grubun, sembolist resim anlayışının illustratif alegorik stilinden, Fransız kökenli çiçek motifli stile, oradan da olgun Viyana Secession stiline ulaşan hızlı gelişimini saptamak mümkündür. Çiçekli Fransız stilini reddedince, Viyana Secession sanatçıları iki boyutlu biçimlerle çalışarak daha büyük bir sadeliğe yönelmişlerdir. Geliştirdikleri tasarım dili kareler dikdörtgenler ve dairelerin tekrarı veya bileşiminden meydana gelirken, kullandıkları geometri mekanik ve katı olmayıp organik bir nitelik göstermiştir. Bu gruptan Julius Klinger (1876–1950), Alfred Roller (1864–1935), Berthold Löffler (1874–1960) ve Koloman Moser grafik tasarıma katkılarda bulunan sanatçılardır. Yeniçağa geçerken yayın hayatına başlayan degiler arasında en güzel olanı şüpesiz ki, Viyana Secession’un hazırladığı “Ver Sacrum” (Kutsal İlkbahar) adlı zarif üsluplu dergidir. 1898’den 1903’e kadar süren yayın hayatı boyunca derginin yönetim kadrosu ve sanat sorumluluğu sanatçılardan oluşan bir rotasyon komitesiyle sürekli değişmiştir. Ver Sacrum Moser ve meslektaşları için bir dergiden çok, yeni grafik tasarımların denendiği bir tasarım laboratuarı olmuştur. 28x28,5 cm gibi değişik bir kare formata sahip olan dergide, metin, illüstrasyon ve bordürler canlı bir bütünlük içerisinde tasarlanırken, sayfa düzenlenmesindeki benzersiz beyaz alan kullanımı, dergiye ayrı bir nitelik kazandırmıştır. Renkli resimler, özgün gravür ve litografiler her sayıda ek olarak verilmiş, tasarım estetiği büyük önem taşıdığı için, reklâm verecek kuruluşların dergi ilanı tasarımlarını, çıkacak olan sayıdaki tasarımcı kadroyla çözmeleri istenerek, her sayıda görsel tasarım birliği sağlanmıştır. Ver Sacrum’un sayfalarını süsleyen üstün nitelikli çizgisel ve geometrik tasarımlar, Secession stili geliştikçe, önemli birer tasarım kaynağı olmuştur.
1903’te W. Morris’in uygulamalarını sürdürmeyi amaçlayan ve Secession stilinin bir uzantısı olan “Wiener Werkstatte” (Viyana Çalışma Atölyeleri) kurulmuştur. Önceleri bu atölyeler Moser ve Hoffmann’ın tasarımlarını üretmeyi planlamışken, zamanla gelişerek daha birçok kişiyi bünyesine toplamıştır. Amacı, kötü tasarımlarla hazırlanmış olan seri imalat ürünlerine ve yozlaşmış tarihselciliğe bir alternatif getirmektedir. İşleve önem vermek, malzemeye sadık kalmak ve dengeli bir oranlama, ilkeleriyle çalışan “Wiener Werkstatte”, 1932’de mali zorluklar yüzünden kapanana dek, üretime devam etmiştir.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mayıs 2008       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Jugendstil ve Yeni Nesnellik

Art Nouveau Almanya’da “Jugendstil” (gençlik stili) adını almıştır. Bu isim 1896’da Münih’te çıkmaya başlayan “Jugend” isimli bir dergiden uyarlanmıştır. Ve Jugendstil Münih’ten Berlin’e, Darmstadt’a ve giderek tüm Almanya’ya yayılmıştır. Alman Jugendstil hareketi Fransa ve İngiltere’nin büyük oranda etkisi altında kalmakla beraber, ondan önceki daha geleneksel olan akademik sanatla bağlarını koparmıştır. Almanların Gotik harflere olan ilgileri nedeniyle – Almanya, Rönesans’ın Roman stilindeki harflerini kabul etmeyen tek Avrupa ülkesidir. Bu dönemde Gotik karakterleri Art Nouveau Motifleriyle birlikte kullanmışlardır.
Büyük bir okuyucu kitlesinin izlediği Jugend dergisi, dönemin avant-garde sanatçılarının grafik ve illustratif çalışmalarına genel bir bakış getirmiştir. Dergide Art Nouveau türü süsleme yaklaşık her sayfada yer almıştır. Metinler ve illüstrasyonlardan meydana gelen sayfa düzenlemesine, bazen iki tam sayfa illüstrasyon, bazen sayfanın üst yarısında yer alan yatay illüstrasyonlar, bazen de ‘vinyet’ türü illüstrasyonlar, zengin bir çeşitlilik getirmiştir. Başka bir örneği olmayan bu uygulama da, her sayıda, kapağı tasarlayan sanatçının, derginin logotype’ını da (derginin ismi olan sözcüğün tasarımı) kapak tasarımına uygun olarak yeniden tasarlamasıdır.
Jugend dergisinin özgür tipografik yaklaşımının aksine, Münih’te 1899’da çıkmaya başlayan “Die Insel” adlı yazın dergisi, tek tip tipografik bir layout’u (düzenleme) bütün dergi kapsamında kuran ve koruyan ilk yayın örneği olmuştur. Bu derginin tasarım danışmanı, Jugendstil’in üstün nitelikli tasarımcılarından Peter Behrens (1868–1940)’dir.
Almanya, Jugendstil’den çok, çağ başlangıcında ona karşı geliştirdiği yeniliklerle tasarıma katkıda bulunmuştur.1907 yılında mimar endüstrici ve yazarların liderliğinde kurulan “Der Deutsche Werkbund”, İngiliz Arts and Crafts hareketiyle olgunlaşmış olan reformları uygulamayı amaçlamıştır, ancak bir farkla ‘Crafts’ (el sanatları) yerine, endüstriyi koyarak. Endüstrideki seri-imalata standardizasyon getiren bu yeni yaklaşım, Almanya’da coşkuyla benimsenmiştir. ‘Werkbund’, sanat ve endüstriyi birleştirerek, üretimde tasarımı teşvik etmiş ve böylece hem Alman üreticiler, hem de kamuoyu yararına, Alman ürünlerinin tasarım ve niteliğini yükseltmiştir. Avrupa’nın en iyi harf karakterleri ve baskı teknolojisi, Almanya’da bu zamanda geliştirilmiş, Leipzig ve Berlin’deki yayın merkezlerinde, kitap üretimi konusunda yüksek bir standart elde etmiştir. İyi kitap tasarımı konusunda özellikle büyük bir girişim yapan kuruluş Leipzig’deki “Insel-Verlag” (Ada Yayınevi) olmuştur. 1905’te octavo ölçüsünde hazırlanan Alman klasiklerinin cep kitapları dizisi, popüler kitap konusuna yeni bir kavram getirmiş, bu kitaplar, İngiltere’de 1930’da üretilmeye başlanan Peguin Boks klasiklerinin öncüsü olmuşlardır. İnsel Verlag, iki büyük Dünya Savaşına rağmen yayıncılığa devam etmektedir.
Bu dönemin önde gelen tipografistleri, Stempel, Bauer ve Klingspor harf dökümhaneleri için, harf tasarımlarını gerçekleştirmişlerdir. F. W. Keukens Stempel için, Walter Tiemann ve E. R. Weiss Bauer için, Peter Behrens, Otto Eckmann ve Rudolf Koch Klingspor için tasarım yapan sanatçılardır. 1900’lerdeki Klingspor kataloglarına bakıldığında, Art Nouveau’nun devam eden etkisiyle birlikte, grafik tasarımda –basılı evrak ve ticari sembollerin profesyonel kullanıcılara satılması gibi – oldukça pragmatik (faydacı) ve ticari bir yaklaşım göze çarpar.
Almanya’nın grafik tasarıma olan ticari yaklaşımı haliyle afiş sanatına da yansımıştır. Bu dönemde tüketim ürünleri için hazırlanan afişler, sanatı reklâm teknikleriyle bağdaştıran üstün nitelikli reklam sanatçıları tarafından tasarlanmış; profesyonel afiş sanatçıları uluslar arası düzeyde hayranlık uyandırarak, taklit edilirken, afişleri çoğaltılıp, halk tarafından satın alınmış ve saklanmıştır. Afiş sanatçılarından Ludwig Hohlwein (1874–1949) reklâmcılığın özüyle bağdaşan, egzotik motifler ve sert banyoda yıkanıp sert kağıda basılmış fotoğrafları andıran üslubuyla her ne kadar Beggarstaff kardeşleri anımsatıyorsa da, büyük planlarda dokunsal motifler kullanarak, bu anlatıma farklılık ve yenilik getirmiştir. İşleyeceği konuya uzman bir reklamcı gibi yaklaşan Hohlwein reklam psikolojisinin yöntemlerinden yararlanarak, içerik ve biçimde tüketicinin ulusal ve prestij değerlerine hitap etmeye özen göstermiştir. Bu yaklaşımıyla afiş sanatını ekonomik-sanatsal bir temele oturtarak, modern anlamda ‘ürün afişini’ yaratmıştır. Hohlwein gib dünyaca ün kazanan bir diğer grafik sanatçısı da Lucian Bernhard’dır. Bernhard ilk sanat değeri yüksek ürün afişlerini tasarlayan sanatçılardan biri olmuştur; afişlerinde çoğunlukla sadece ürün ve ürün ismini kullanarak, afiş alanının düzelmesine değişik bir yaklaşım getirmiştir. Dönemin öteki ünlü afiş sanatçıları arasında Julius Klinger, Julius Gipkens (1883- ? ), Hans Rudi Erdt (1883–1918), daha çok politik afişleriyle ünlü Thomas Thedor Heine (1867–1948), Helmut Ehmcke ve Peter Behrens (1868–1940) yer alır. T. T. Heine profesyonel karikatürcü ve illustratörlerin yapıtlarının yayınlandığı “Simplicissimus” adlı haftalık politik hiciv dergisinin kurucularından biri olarak dergiyi Almanya’daki radikal sağ rejimle mücadele etmek için bir araç olarak kullanmış, özellikle derginin saldırgan ve hicivci tavrını sembolize etmek üzere çizdiği “bulldog” afişi dünyaca tanınmıştır.
Ancak zamanın tasarımcıları arasında, daha önce de çeşitli nedenlerle söz konusu olan Peter Behrens’in çok ayrı bir yeri vardır. İskoçya’da olduğu gibi Almanya’da da Art Nouveau’dan tatmin olmayan yenilikçi tasarımcılar kişisel ve toplumsal gereksinimlere cevap vermek üzere yeni yönler arayarak yeniçağı belirleyen temel çalışmalar gerçekleştirmişlerdir. Bu kapsamda, 19. yüzyılın çiçekli ve dekoratif duygusallığından 20. yüzyılın işlevsen geometrik biçimlerine geçişte Peter Behrens ana rolü oynayan yenilikçi bir sanatçı olmuş, farklı tasarım dallarında aynı üstün başarıyı göstererek evrensel sanatçı kişiliğini ortaya koymuştur. Peter Behrens’in ününü belirleyen önemli iki unsur da, dünyanın ilk büyük endüstri tasarımcısı olması ve ‘kurumsal kimliğin babası’ adını almasına neden olan çalışmalarıdır. Endüstride bütünleştirici bir görsel kimlik ve kalite standardına ulaşmanın ancak tasarımla sağlanabileceğini kavrayan dönemin ilerici AEG (Allegemeine Elektriztats Gesellschaft) genel müdürünün 1907’de Behrens’i AEG’nin görsel kimliğini gerçekleştirmek üzere göreve çağırması, kariyerinin dönüm noktası olmuştur. Bu konuda y6aptığı çalışmalar mimari, endüstri tasarımı ve grafik tasarım olarak üçe ayrılır ve ilk kurumsal kimlik tasarım programı olarak kabul edilir. AEG için hazırladığı elektirikli kullanım aletlerinden soba, saat ve çaydanlık gibi endüstriyel tasarımları, süslemeden uzak sade bir yapıda gerçekleştirmesinin nedeni, güzelliği işlevin yarattığına inanmasıydı. 19. yüzyıl anlayışına karşı çıkan bu felsefi tavıra “Die Neue Sachlichkeit” (Yeni nesnellik) adı verilmiştir. Mimari dalda ise, 1909’da tasarladığı cam perde duvarlı türbin fabrikası kompleksi mimarlık tarihinin bir kilometre taşıdır. Behrens klasik sanatları tüm görsel sanatlar ve tasarım için kaynak bulmak üzere incelemiştir. Ona göre, modern zamanların ruhunu ve koşullarını ifade edebilmek için yeni klasik bir sanata gereksinim duymaktaydı. Behrens’in grafik tasarım konusundaki kurumsal kimlik çalışmaları amblem, logotype, broşür, kataloglar, basın ilanları afişler, ambalajlar, kırtasiye malzemeleri ve ‘Behrens kursiv yazısı’ gibi tipografik konuları da kapsar. Behrens AEG çalışmasında, ünlü bal peteği biçimini, hazırladığı amblemden, harf karakteri ve mekân düzenlemesine kadar, her türlü tasarımda kullanarak, görsel kimlikte bütünlük sağlamıştır.
Walter Gropius, Ludwig Mies vander Rohe ve Le Corbusier gibi ünlü mimarların gençlik dönemlerinde yanında çalışıp etkilendikleri Peter Behrens, grafik çalışmalarında karakteristik olarak, tasarım alanını çizgilerle bölerek oluşturduğu geometrik biçimler arasında mimari bir oranlama kurmayı en üst tasarım ilkesi olarak kabul etmiş, çok yönlü kişiliğiyle 20. yüzyılda bir Rönesans sanatçısı kimliği yaratmış ender yeteneklerden biridir.
Bluesorrow - avatarı
Bluesorrow
Ziyaretçi
24 Mayıs 2008       Mesaj #7
Bluesorrow - avatarı
Ziyaretçi
En güzel 10 art nouveau yapı


artnouveau


Art nouveau (Ar nuvo olarak okunuyor, Fransızca Yeni Sanat anlamında), dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların, çiçek ve bitki desenlerinin, vitrayların sık sık kullanıldığı, 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkmış bir mimarlık akımı.

İstanbul’a hemen geldi ve Batı’nın bir yansıması olarak görüldü. İtalyan mimar Raimondo D’Aronco (1857-1932) bu mimari tarzı İstanbul’a taşıyan kişi oldu. Yaptığı birçok eserde Türk Osmanlı mimarisinin bazı özelliklerini art nouveau ile birleştirmeyi başardı. Bu hafta jüri üyelerimize, en güzel art nouveau binaları sorduk. Çoğu, D’Aronco’nun imzasını taşıyor. Bazıları restore edilmiş olmasına rağmen, Sirkeci’deki Vlora Han ve Beyoğlu’ndaki Botter Apartmanı gibi bazıları çok bakımsız durumda. Oysa bu binalar, İstanbul’un tarihi mirasının değerli bir parçası.

En İyi 10
1- Şeyh Zafir Türbesi- Beşiktaş

2- Botter Apartmanı- Taksim

3- İtalyan Büyükelçiliği Yazlığı- Tarabya

4- Mısır Konsolosluğu Yalısı- Bebek

5- Ahmet Ratıp Paşa Köşkü- Acıbadem

6- Vlora Han - Sirkeci

7- Huber Köşkü - Yeniköy

8- Mısır Apartmanı- Taksim

9- Çubuklu Kasrı- Beykoz

10- Faik ve Bekir Bey Yalısı-Yeniköy

Şeyh Zafir Türbesi
D’Aronco’nun en güzel eseri
Mimar Raimondo D’Aronco’nun imzasını taşıyan yapı Beşiktaş Yıldız Mahallesi’nde Serencebey yokuşunda. II. Abdülhamid tarafından Şazeli şeyhi Muhammed Zafir Efendi için yaptırıldı. Üç Şazeli tekkesinden Unkapanı ve Alibeyköy’dekilere göre daha büyük. Art nouveau yapıların İstanbul’daki ilk örneklerinden. Bina, cami, selamlık, harem, misafirhanelerle 1886’da tamamlandı. Şeyh Zafir Efendi’nin ölümünden sonra türbeye çeşme ve kitaplık eklendi. Türbe kare planlı, üzeri kubbeyle örtülü. Kapının iki yanında süslemeler var. Kulelerin üst kısmındaki yuvarlak gül desenleri, D’Aranco’nun diğer art nouveau binalarında da bulunuyor. Türbe 2000’de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edildi.

Botter Apartmanı
Lüks modaevi şimdi harabe
Hollandalı modacı Jean Botter için mimar Raimondo D’Aronco tarafından Pera’da Cadde-i Kebir’de (İstiklal Caddesi) 1900’lerde yapıldı. Botter, Batı kentlerindeki gibi bir modaevi açmak istiyordu. O dönemde 7 katlı binanın zemininde, yüksek tavanlı asma katlı Botter Modaevi bulunuyordu. Birinci katta misafirler karşılanıyor, arka odalarda Botter’in yardımcıları çalışıyordu. Üst katlarda da Botter ailesi yaşıyordu. Binada dönemin en gelişmiş yapı teknikleri kullanılmıştı. Apartmanın cephesindeki bitki motifli bordürler, çiçeklerle bezenmiş insan başı figürleri, çiçek süsler, vitraylar ve aydınlatma aksesuvarlarının tamamı D’Aronco tarafından tasarlanmıştı. Botter Apartmanı şu anda harabe durumda ve boş.

İtalyan Büyükelçiliği Yazlığı
Tarabya’daki villa
İtalyan Büyükelçiliği’nin Tarabya’daki yazlık binası "Villa Tarabya" adını taşıyor. Tarabya Kefeliköy Caddesi’ndeki görkemli yalılardan biri. Burada daha önce var olan bina II. Abdülhamid tarafından, İtalya Kralı III. Vittorio Emanuele ile evlenen Karadağ Prensesi Elena’ya armağan edilmişti. 1905’te İtalyan Elçiliği, mimar Raimondo D’Aronco’ya yeni bir villa yaptırdı. 53 oda ve sofadan oluşan yalı, asimetrik bir çatıya sahip. Binanın dış kısmı taş ve tuğla, iç bölümü ahşap. 1960’lara kadar İtalyan diplomatlara hizmet verdi. Daha sonra çürümeye başladı. Şimdi dışarıdaki iskelelerden de anlaşılacağı gibi tamirat sürüyor.

Eski Mısır Konsolosluğu Yalısı
Valide Paşa’nın yalısı
Bebek’teki yalı eskiden Mısır Konsolosluğu’ydu, şimdi de Mısır’a ait. 1902’de D’Aronco tarafından yapıldığı söylense de Prof. Afife Batur yapının Avusturyalı bir mimara ait olduğunu söylüyor. Bina aynı yerde yapılmış üçüncü yapı. İlk yapı, Dürrizade Arif Efendi’nin, ikinci bina, Rauf Paşa’nın yalısıydı. Tanzimat döneminde Sadrazam Ali Paşa tarafından satın alındı. Sonra Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Prenses Emine binayı aldı (buraya Valide Paşa Yalısı da deniyor.) Yalının denize bakan cephesi üç, cadde cephesi iki katlı. Birinci kat cumbalarının arasına loca ve terasların oyuğu yerleştirilmiş. Deniz cephesi ve yan cepheler şerit, feston, floreal korniş ve armalarla kuşanmış taçlardan oluşan zengin bir süsleme düzenine sahip. Bina boş ve bakımsız.

Ahmet Ratıp Paşa Köşkü
Önce lise, şimdi plato
Köşk, Acıbadem’de, Acıbadem Caddesi’nde. İki yanından Faik Bey Mescidi Sokağı ile Genç Sokak geçiyor. Yapının ilk sahibi Ahmet Ratıp Paşa. Köşkün mimarı Kemaleddin Bey. 54 odalı köşkün bütün kapı ve pencereleri oyma sanatçıları tarafından yapıldı. Merdiven korkuluklarında değerli bakara kristali kullanıldı. Ahşap aksamı Viyana’da yaptırıldı. Bina 1908’de II. Meşrutiyet’ten sonra Maarif Bakanlığı tarafından alındı. 13 Aralık 1914’te Acıbadem Yatılı Numune Kız Lisesi oldu. Sonra yerini İnas Sultanisi’ne bıraktı. 1922’de bir kız orta okulu, 1938’de Çamlıca Kız Lisesi oldu. Şimdi okul, köşkün yanında. Köşkte Hababam Sınıfı filmleri çekildi.
Vlora Han
Hemen kurtarılması şart

Bu han, Sirkeci’de Vasıf Çınar Caddesi ve Fincancılar Sokak’ın kesişme noktasında Büyük Postane’nin çapraz köşesinde. Ana cephesinde cumbalar ve balkonlar var. Yan cephelerinde balkon yok, zarif korkuluklar bulunuyor. Gül tomurcukları ve birbirine dolanmış çiçek süslemeleri dikkat çekiyor. Diğer art nouveau binalardan ayrılan temel özelliği de zaten ayrıntılarında gösterilen özen. Yalnız bu bina çok kötü bir durumda. Yüzü kararmış. Bazı katlarında kiracılar bulunuyor. Binanın güzel süslemeleri tabelalar ve reklam afişleriyle neredeyse örtülmüş durumda.

Huber Köşkü
Cumhurbaşkanının yazlığı

Saray yavrusu köşk, Tarabya ile Yeniköy arasında. 19. yüzyıl sonunda Alman Mauser ve Krupp firmalarının temsilcisi Huber Kardeşler tarafından yaptırıldı. Onların ülkelerine dönmesi üzerine mülkiyeti 1932’ye kadar Mısırlı Prenses Kadriye ve eşi Mahmut Hayri Paşa’ya geçti. Sonra Notre Dame de Sion Okulu’na bağışlandı. Köşk ve arazi 1973’te Boğaziçi İnşaat Turizm AŞ’ye satıldı. 1985’te kamulaştırılarak, Cumhurbaşkanlığına tahsis edildi. Birbirine eklenen iki binadan oluşuyor. İlk binanın mimarı ve inşa tarihi hakkında kesin bilgi yok. Ana binaya yapılan bazı eklemelerin, D’Aranco’ya ait olduğu söyleniyor. Yapı farklı ülkelerin üsluplarını barındırıyor.

Mısır Apartmanı
Sanat ve eğlence merkezi

Apartman, Galatasaray’dan Tünel’e yürüdüğünüzde İstiklal Caddesi’nde solunuzda kalıyor. 1900’lerin başında Mısırlı Abbas Halim Paşa tarafından mimar Hovsep Aznavuryan’a yaptırılmış. Altı kat olarak tasarlanmış. Bugün terasında dışarıdan görünmeyen iki katı daha var. Bir dönem Mehmet Akif Ersoy da burada bir dairede oturdu. Apartman olduktan sonra işyerlerine kiralandı. 1940’larda Halim Paşa’nın kızları tarafından Hayri İpar’a satıldı. İpar’ın oğlu binayı sattı. Birinci ulusal mimarlık döneminin izlerini taşıyan binada art nouveau motifler göze çarpıyor. Mısır Apartmanı şu anda çok popüler. En üst katında ünlü 360 Restoran bulunuyor. Apartmanda 5 sanat galerisi var.

Çubuklu Hıdiv Kasrı
Tarihi asansörüyle ünlü
Köşk, Boğaz’ın Anadolu yakasında Çubuklu’nun tepelerinde bir koru içerisinde. 1903’te Mısırlı Abbas Hilmi Paşa, bu araziyi ağaçlandırıp İtalyan Delfo Seminati’ye bir kasır yaptırdı. Kasır mermer teraslarla çevrili. Yüksek kulesiyle dikkat çekiyor. Bu kulede, yapıldığı sırada çok dikkat çeken buharla çalışan tarihi bir asansör var. Binanın vitrayla kaplı tavanı çatıya kadar yükseliyor. Uzun süre bakımsız kalan kasır, 1980’lerde Çelik Gülersoy yönetimindeki Turing Kurumu tarafından restore edildi. Şimdi İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından lokanta ve sosyal tesis olarak kullanılıyor.

Faik ve Bekir Bey Yalısı
Boğazdaki ikiz yalı
Yeniköy iskelesinin hemen yanındaki yapı İkiz Yalı olarak da biliniyor. Raimondo D’Aronco tarafından 1906 yılında yapıldı. Yalının güney bölümü Faik Kurtoğlu, kuzey bölümü Bekir Sıtkı Oyal tarafından satın alındı. Böylece Faik ve Bekir Bey Yalısı adını aldı. 1960’larda yalıyı İsmet Okur satın aldı. Son sahipleri Mühendis Adnan Ünlütürk ve Lütfiye Kurtoğlu. Yalı, dörtgen planlı ve üç katlı. Birbirine bitişik ve kapılarla arada bağlantı var. Yalının iki köşesi kule görünümlü. Giriş katı salon ve iki odadan meydana geliyor. İkinci kattaki bloklarda kemerle sınırlı balkonlar bulunuyor. Üçüncü katta da denize doğru küçük bir balkon var.

Kaynak:arkitera.com
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
16 Mayıs 2011       Mesaj #8
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Art Nouveau

19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında ortaya çıkan ve tüm Avrupa'da süsleme üsluplarını etkileyen sanat akımı.

Yılankavi çizgiler, ince işlenmiş motifler ve sarılgan bitki motifleri, bu süsleme üslubunun temel özelliğini oluşturuyordu. Art Nouveau akımının, William Morris ve izleyicilerinin geliştirdikleri el sanatları akımının bir uzantısı olarak İngiltere'de başladığı söylenebilirse de, esas gelişimi Fransa'da ve Avrupa'nın diğer yerlerinde gerçekleşti.

"Art Nouveau" adı ilk kez, 1895'te Paris'te açtığı galeriye "L'Art Nouveau" adını veren Samuel Bing tarafından kullanıldı. Bu ad giderek söz konusu üslubun evrensel adı olduysa da, kullanılan yılankavi biçimlerden ötürü "şehriye üslubu" ya da egzotizm yanlılığı yüzünden "dekadan üslup" gibi adlar da aldı. Art Nouveau, temel olarak, temaların ve motiflerin daha önceki dönemlerde yaratıcılıktan uzak kullanımına bir tepki olarak ortaya çıktı ve biçimle işlevin organik sentezini amaçladı; sanatı çağdaş yaşamla yeniden birleştirmenin ve çağdaş insanın gündelik gereksinimlerini karşılayacak güzel nesneler yaratmanın yollarını denedi. Bu amaç, belki de en yetkin biçimde mimarîde gerçekleşti. Diğer sanatlarda ise, biçimi gözden kaçırma ve tuhaf dekoratif ögeleri abartma eğilimi gösterdi.

Art Nouveau'nun en önemli temsilcileri arasında Katalonyalı mimar Antonio Gaudi ve Belçikalı mimarlar Victor Horta, Henri van de Velde ve J. Hoffman sayılabilir. Yine de, akım, gerçek ifadesini grafik sanatlarda buldu. Afişler, ilüstrasyonlar, taş ve tahta baskılar, akımın kıvrımlı ve bakışımsız biçimlerine daha iyi uyarlanabildi. Grafik sanatlar dalında bu akımın temsilcilerinden en önemlileri Aubrey Beardsley, Edvard Munch ve Jan Toorup'tur. Uygulamalı sanatlarda ise, Gallé ve Tiffany'nin cam çalışmaları, Mackintosh ve Gaillard'ın mobilyaları, Lalique ve Charpentier'nin mücevherleri dikkati çekti. Art Nouveau, 1960'ların sonlarında ve 1970'lerin başlarında, "pop" kültürün bir parçası olarak yeniden canlandı.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Jumong - avatarı
Jumong
VIP VIP Üye
21 Temmuz 2016       Mesaj #9
Jumong - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  Art nouveau.jpg
Gösterim: 4615
Boyut:  93.1 KB

Art nouveau

(Yeni sanat), XIX. yy.'ın sonunda bütün Batı Avrupa ile ABD'de süsleme sanatlarında ve mimarlıkta görülen yenileşme hareketine genel olarak verilen ad. Bu harekete. Fransa ve Belçika da modern style, Almanya'da Jugendstit. Avusturya’da Secessıon Stil. İngiltere'de Lıbedy, İtalya'da Stile floreale. İspanya' da Modernısmo ya da Ade joven. ABD de Tiffany style. Fransa'da ayrıca style 1900. nouille (süslü püslü), metro, coup de louet (kamçılama), hatta rastaquoue- re (kim olduğu bilinmeyen zengin yabancı) adları verildi.
Bu hareketin kökenleri, XIX. yy.'ın ortalarına, Londra’daki Evrensel fuar a (1851) değin uzanır. Sergilenen ürünler ve yapıtlar, olanaklarını kullanmayı henüz bilmedikleri, sanayinin temsil ettiği yepyeni bir güç karşısında, yaratıcıların şaşkınlığını dile getiriyordu. Bunun üzerine yaratıcılar. gotik gelenek adına, Viollet-le -Duc tarafından yeniden güncelleştirilen ve 60’lı yıllarda keşfedilen japon sanatına uyarak yeniden el emeğine sığındılar Tümü de, batı insanının çevresini yem bir biçimde düşünmek gereğini duyuyordu. Kendini arayan yeni sanat, bakışıma boyun eğme, yunan ve roma sanatlarının kuralları içinde doğal biçimleri bozma, ikincil denen süsleme sanatlarına karşı, soylu denen resim, heykel gibi sanatlara seçkinlik tanıyan Rönesans'tan miras kalmış klasik eğilimlere karşı çıktı. Yenigo- tik sanatın ve japonculuğun yolundan giden yeni sanat, doğayı yemden gözlemlemeye başladı ve bu sanatlardan motifler, renkler, yumuşak ve kıvrak çizgiler aldı. Sonuçta, kendim "toplumsal sanat” olarak görmek istedi "Toplumsal sanat”. XIX. yy.’ın ikinci yarısında Paris'te, Londra’da, Brüksel'de, ABD'de birbirini izleyen uluslararası sergilerin programlarının temelini oluşturdu. Art nouveau. sanatçılara bir araya gelme olanağı veren ve aksi halde tasarı ya da düş aşamasında kalabilecek yapıtların gerçekleşmesi için sanatçıları özendiren bu sergiler sayesinde oluştu.

O dönemde "sanayiye uygulanan sanatlar" diye adlandırılan süsleme sanatlarını yeniden öne çıkaran Art nouveau, eşya dünyasını ve iç dekorasyonu derin ölçüde etki altında bıraktı. Bunun sonucu olarak çanak-çömlekçi, marangoz ve dokumacıymış gibi çalışan heykelcile rın ve ressamların (Fransa'da Gauguin. Levy-Dhurmer. Rupert Carabin. Maurice Deniş, Belçika'da Henry Van de Velde, vb.) ve mimarlığın görüş açısını değiştirdi. ( -» SİMGECİLİK.) Zaman zaman en gelişmiş inşaat tekniklerini de kullanan mimarlık, renklere, süs ayrıntılarına ve bakışımsızlığa başvur du. Brüksel'de Horta, Paris’te Guimard. Barcelona’da Gaudî Viyana'da J. Hoff- mann, Glasgovv'da Ch. R. Mackintosh için sorun, kapsayanla kapsanan ve en küçük ayrıntılarına varıncaya dek dış yapıyla ıç düzenleme arasındaki sıkı bağlılık biçiminde ortaya çıktı.
Art nouveau nitelikli süsleme sanatının ilk yapıtları aynı zamanda Ingiltere'de Wıl- liam Morris ve Arthur Mackmurdo’nun çevresinde (1880 1883 arasında), Fransa'da, Emile Galle’nın hayvan ve bitkilerden esinlenmiş simgesel dekorlu bardaklar ve ilk “konuşan camlar''ını yaptığı Nancy'de görüldü (1884). Emile Gaile' nin 1889 Paris uluslararası sergisi’ne katılması Art nouveau için tam bir zaferle sonuçlandı. 1889 yılı bir dönüm noktası oldu: önceki ürünlere egemen olan tarih- selcilik ve eklektizm yerini Art nouveau' ya bıraktı. 1890’dan sonra süsleme sanatı, bir modaya, M Denıs'nın deyişiyle bir “züppeliğe" dönüştü. Camcılıkta Gaile, Eugene Rousseau ve Joseph Brocard' 4ın, seramikte Auguste Delaherche, Ernest Chaplet ve Jean Carries’in, mobilyacılıkta Gallö ile birlikte Nancy okulu'nu kuran Louis Majorelle'in yüksek nitelikte bol yapıt vermesine yol açan mutlu bir züppelik sözkonusuydu. Samuel Bing'in 1895'te Paris'te açtığı "Art nouveau1' galerisi, dönemin Fransa'daki ve başka ülkelerdeki en iyi sanatçılarını bir araya getirdi. Georges de Feure, Eugene Gaillard. Edvvard Colonna yapıtlarını; Louis Com- fort Tiffany, ressam Bonnard, Vuillard ve Toulouse-Lautrec'in taslaklarına dayanarak New York’ta gerçekleştirdiği vitraylarını Louis Comfort Tiffany'nin yaptığı tavus kuşu bezemeli vazo (1896’dan önce) Metropolitan Museum ol Art New York burada sergilediler.

1900 Sergisi, son harikalarını sergileyen Art nouveau'nun hem zaferini, hem düşüşünü belirledi: Lalique tarafından yapılmış mücevherler. Gailenin heykelsı bardakları, kadına adanmış Art nouveau pavyonu. Paris’te Guımard'ın yaptığı metro halka açıldı. Ama yeni kuşak Art nou- veau'ya sırt çevirmiş ve yeniden fransız geleneğine yönelerek 1925 üslubunu (ya da “Art deco") hazırlamaya başlamıştı bile. 1925 Sergisi'nin eşiğinde Le Corbu- sier, ölmüş olan bu sanat hareketinin özgünlüğünü tanıyan tek kişi oldu. Bu akımı şu sözlerle niteledi: "1900’e doğru, olağanüstü bir davranış: Art nouveau. Eski bir kültür, paçavraya dönmüş giysilerden kurtarıldı." Art nouveau akımı Türkiye’ye yabancı konuk sanatçılar aracılığıyla geldi. Özellikle İtalyan mimar Raimondo d’Aronco' nun yapıları (Yıldız sarayı’nın bazı bölümleri, Şeyh Zafir türbesi, kitaplığı ve çeşmesi) bu üslubun en belirgin örnekleridir XIX. yy. sonu XX. yy. başında, yerli ustalar da, bazı sivil mimarlık uygulamalarında art nouveau denemelerine girişmişlerdir.

Kaynak: MsXLabs.org & Büyük Larousse
🌘 🚀

Benzer Konular

21 Temmuz 2016 / Bia Sanat
2 Mart 2009 / ThinkerBeLL Sanat
24 Şubat 2016 / ahmetseydi Taslak Konular