Arama


FELEK HAZAR - avatarı
FELEK HAZAR
Ziyaretçi
17 Mart 2013       Mesaj #10
FELEK HAZAR - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
Ziyaretçi adlı kullanıcıdan alıntı

ARKADAŞ BEN V BULAMADIM BANA BİR YARDIMCI OLUN PLS

ORTA ASYA'DAKİ TÜRK DEVLETLERİ



Orta Asya'daki Türk Devletleri, Rus egemenliği altında uzun süredir yaşamaktaydılar. Çarlığın hemen ardından gelen Sovyet Rusya, bu Müslüman topluluğuna yönelik büyük bir baskı uygulamıştı. Rus kurmayları Lenin döneminden beri cami kapatarak, din adamlarını öldürterek, 18 yaşından küçüklerin namaz kılmasını yasaklayarak, bu bölgenin İslami ruhunu öldürmeye çalışmışlardı. Baskının getirdiği sessizlik ise uzun süre tepedekileri tatmin etmeye yetti.
Glasnost, Perestroyka, ardından Sovyetler'in dağıtılması ve kapitalistleşen Rusya şüphesiz bu devletlerin yapısını da değiştirdi.

Gorbaçov Bölgedeki Dini Uyanıştan Rahatsız Olmuştu

Özbekistan Meclisi, Yıl 1983

Türk Cumhuriyetleri, yıllarca Sovyet Rusya'nın baskı rejimi altında yaşadılar. Komünist ideoloji, bu bölgedeki Müslüman Türk toplumuna zorla kabul ettirilmeye çalışıldı. Çocuklar Marx'ın ve Lenin'in heykellerinin gölgesinde büyüdüler. Bugün, Orta Asya değişiyor. Artık yukarıdaki görüntüler geride kaldı. Tüm Türk Devletlerinin aydınlık geleceği için, bu dönem iyi değerlendirilmeli, geleceğe yönelik bilinçli adımlar atılmalıdır.
80'li yıllarda Türk Devletlerinde başlayan dini uyanış karşısında Gorbaçov yönetimi, dini duyguların güçlenmesinden büyük kaygı duyuyordu:
"Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Mihail Gorbaçov'un uzun zamandır var olduğu kaydedilen İslam karşıtı politikasına son örnek, 24 Kasım'da çoğunlukla Müslümanların yaşadığı Özbekistan Cumhuriyeti'nin başkenti Taşkent'te yaptığı konuşma. Taşkent gazetesi Pravda Vostoka'nın verdiği habere göre, Gorbaçov konuşmasında, komünistleri dini öğretilere karşı daha kararlı ve güçlü bir tavır almaya çağırdı ve Müslüman bölgelerde siyasal katılımın, ateist propagandanın artırılmasını istedi." (Güneş, 22 Aralık 1986)

Gorbaçov'u korkutan ve "ateist propagandayı hızlandırın" emrini vermesine yol açan Orta Asya'daki dini uyanış dikkat çekiciydi. Üstte görülen Semerkant'taki Rejistan Cami, Orta Asya Türklerinin doldurmaya başladığı binlerce camiden biriydi.

"Time dergisi, geçen yıl Kasım ayında, Sovyet Lideri Mihail Gorbaçov'un Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te yaptığı açıklamada, ilk kez 'dinsel gösterilere karşı ateist propagandaya hız verme gereğinden' söz ettiğine dikkati çekerek, Orta Asya Cumhuriyetlerinde İslam'ın gücünü korumasının Sovyet yöneticilerini giderek kaygılandırdığını belirtiyor. Time dergisi Moskova'nın kilise, sinagog ve camilere sınırlamalar getirdiğini ve 'inananlara' karşı bir baskı politikası uyguladığını öne sürüyor. Yine Time'a göre, Sovyetler'de 18 yaşından küçük gençlerin dini eğitim görmesi yasak. Dergi, Hıristiyanlar için durumun daha istikrarlı olduğunu belirtiyor.
Time, İslam'ın Moskova için özel bir sorun ve özel bir kaygı kaynağına dönüştüğünü bildiriyor. Time, Sovyetler Birliği'nde halen 300-500 yasal olarak kayıtlı cami bulunduğunu bildiriyor ve Ekim Devrimi'nden önce ülkede 24 bin cami olduğuna işaret ediyor.
Bu olguya ek olarak, Orta Asya Cumhuriyetlerinde İslam'ın etkisinin giderek yayılması da Sovyet liderini düşündüren başka bir konu. Örneğin, Pravda gazetesinde çıkan bir yazıda, Özbekistan Cumhuriyeti'nde, İslam öğretilerine karşı, ateist propagandaya yeterince ağırlık verilmediğinden yakınıldı.
Tacikistan'da ise yüksek düzeydeki bir yetkili, izinsiz vaaz veren hocaların sayısının artmasından yakınıyor. Herald Tribune'e göre, Orta Asya Cumhuriyetlerinde İslam etkisini giderek artırırken, İslam faaliyetleri de yoğunlaşıyor. Sovyet yetkilileri, son zamanlarda İslami akımların da, Orta Asya Cumhuriyetlerini etkileme olasılığından kaygılanıyorlar." (Cumhuriyet, 7 Ocak 1987)

Taktik: Orta Asya'ya "Kapitalizm" İhracı

Komünizmin yıkılmasının ardından başlayan süreci, kimi çevreler dejenerasyonu yaygınlaştırmak için kullanmak istiyorlar.

Tüm Rusya'ya uygulanan reçete Orta Asya'da da uygulandı. Sovyetlerin dağılması ile "kapitalizm", Rusya genelinde olduğu gibi bu Cumhuriyetlerde de olumsuz etkilerini göstermeye başladı. Komünist rejim boyunca dindarlara uygulanan yoğun baskı ve zulme rağmen, halkın büyük çoğunluğu manevi değerlerine bağlı kalmıştı. Komünist rejimin yıkılmasının ardından da, Rusya'nın dört bir yanında ve özellikle Türki devletlerde İslam'a yöneliş süreci başladı. Komünizm döneminde depo haline getirilip kapatılan camiler birer birer açılmaya, dini eğitim veren kurumlar yeniden faaliyet göstermeye başladılar. Kuşkusuz bu, düzenin planlayıcıları için son derece riskli bir durumdu.
Gorbaçov'un, bir dini uyanıştan korktuğu Müslüman Orta Asya için, 80'lerden sonra ilginç bir plan yürürlüğe konuldu. Mason localarının denetimindeki uluslararası şirketler bu toprakları "kapitalistleştirmeye " başladı.
"The Bank of New York, Özbekistan, Türkmenistan ve Kazakistan'da şubeler açtı." (Sabah, 29 Haziran 1992)
Bunun yanı sıra, bu devletlere -modernlik adına- nelerin götürüldüğü de çok düşündürücüdür. Örneğin Azerbaycan'a yapılacak yatırımlardan bazıları şöyledir:
"En son teknoloji kullanılarak Bakü'de ortak bir yatırımla bir sigara ve tütün fabrikası kurulması. 10 milyar sigara kapasiteli mevcut fabrikanın da geliştirilmesiyle hem iç satış, hem ihracat imkanının sağlanması. Ortak yatırımla şarap ve konyak şişeleyen bir içki fabrikası. Bu şekilde ülkenin mevcut şarap ürünlerinin kalitesinin artırılması." (Ekonomist, 5 Nisan 1992)

Panorama, 23 Ağustos 1992

Günaydın, 30 Temmuz 1992

Bu şekilde, Orta Asya'nın "acil ihtiyaçlarını" (!) bazı çevreler büyük bir istekle karşılamaktadır. Dejenerasyona neden olacak en önemli adımlardan birisi de, gayri ahlaki bazı yayınların Orta Asya halkına ulaştırılması olmuştur. Başta tepki gören bu tür yayınların bir şekilde Azeri toplumuna da kabul ettirileceğini tahmin etmek zor değildir.

Müslüman Türk Birliği'ne İsrail Çengeli

Dönemin israil Genelkurmay Başkanı Ehud Barak, Orta Asya'da bağımsız Müslüman Cumhuriyetlerin varlığından rahatsız olduğunu açıkça ifade ediyordu.

Gerçekleşmesi umut edilen Müslüman Türk Birliği hedefi, şüphesiz mason localarını ve İsrail'i fazlasıyla rahatsız etmektedir. Orta Asya'daki dini uyanıştan, daha Gorbaçov döneminde son derece huzursuz olan Siyonistlerin Türk Devletlerinin Müslüman halklarının yeni bir yapı altında bir birliğe gitmesini engellemek için çeşitli yollar denedikleri bir gerçektir. İsrail'in oluşabilecek bir Müslüman Türk Birliğinden duyduğu endişe, dönemin Genelkurmay Başkanı Ehud Barak'ın ağzından bile ifade edilmişti:
"İSRAİL ÇENGELİ... İsrail, Kafkasya ve Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlığının, Müslüman ülkelerin gücünü 'kontrolsüz' şekilde yükselteceğinden endişe ediyor." (Günaydın, 11 Kasım 1991)
"İsrail, Türk kökenli Cumhuriyetlerden kaygılı. SSCB'nin Asya'daki Cumhuriyetlerinde de bağımsızlık yolunda adımlar atılması, İsrail'i kaygılandırdı. İsrail Genelkurmay Başkanı Ehud Barak, SSCB'nin parçalanarak bağımsız Müslüman devletlerin ortaya çıkmasının, İsrail'in çıkarları açısından iyi olmayacağına inandığını bildirdi." (Milliyet, 30 Ağustos 1991)
Oluşacak bir Müslüman Türk Birliği'nin İsrail'in güdümü dışında olacağı gerçeği, Siyonistlerin bu konuda bu kadar hassas davranmalarının nedenini oluşturmaktadır. İsrail'in Orta Asya'daki yoğun faaliyetleri de işte bu tehlikeli gelişmeyi engelleyip, yeni Müslüman Türk Devletlerini kontrol altına alma amacını gütmektedir. Orta Asya'ya yapılan kapitalizm ihracıyla, bu birliği oluşturabilecek olan "Birlik ruhu" engellenmeye çalışılmaktadır. Bu şekilde, hazırlanmak istenen Siyonist güdümünün sosyolojik tabanı oluşturulmaktadır.
Bu birliği engellemenin diğer bir yöntemi de şüphesiz siyasi alanda kullanılmaktadır. İsrail, Türk birliğini engellemek için söz konusu devletlere de birer birer "çengel atma" operasyonu yürütmektedir.

İsrail'den Tehlikeli Yaklaşım: "Tarımsal (!) İşbirliği"
İsrail heyetleri, Türk Devletlerine yaklaşırken genellikle tarımsal iş birliği konusunu gündeme getirmektedirler. İsrail, bu konuda ulaştığı "ileri teknolojiyi" Türk devletlerine de sunmak istediğini öne sürmektedir. Bu konuda Türk Cumhuriyetlerine götürülen sayısız proje vardır. Ne var ki bu projeler çoğunlukla bu devletlerin halklarına fayda sağlamayı değil, yalnızca İsrail'in bölge üzerinde hakimiyet sağlamasını hedeflemektedir. Bu, Batılı kaynaklar tarafından da vurgulanmaktadır:
"Washington Post gazetesinde yer alan haber yorumda, İsrail'in ABD için 'Akdeniz'deki en büyük uçak gemisi' olmaya hazırlandığı ve iki ülkenin Orta Asya için iş birliği yaptıkları görüşüne yer verildi. Haber yorumda, Orta Asya Cumhuriyetlerinin İslam'dan uzak kalmasında İsrail'in çıkarı olduğu vurgulanırken, daha önce Afrika ve başka ülkelere tarım ve sulama bilgisi sağlayan İsrail'in, ABD desteği ile, bunu Orta Asya'ya taşımak istediği belirtildi. Post'a göre, İsrail'in Orta Asya'ya aktaracağı 'birkaç milyon dolarlık' tarım projelerinin masrafı, ABD tarafından karşılanacak." (Günaydın, 30 Temmuz, 1992)
Görüldüğü gibi, İsrail tarım ve sulama projeleriyle yaklaştığı Orta Asya'da, Afrika'daki uygulamalarını tekrarlama niyetinde görünmektedir. Afrika'daki "tarımsal yardımların" bu kıtaya gerçekte, Mossad ajanlarını getirdiğini düşününce durum biraz daha aydınlanmaktadır:

Dönemin İsrail TarımBakanı Rafael Eitan. Bu işi üstlenmeden önce ise Mossad'ın askeri kanadı LAKAM'ın başındaydı...

"Diğer bütün Afrika ülkelerinde olduğu gibi İsrail Güney Afrika'ya da askeri danışmanlar, tarım uzmanları ya da diplomat görüntüsü altında Mossad ajanlarını yerleştirdi. İsrail'i ve onun ırkçılığını örnek alan Güney Afrika hükümeti de buna ses çıkartmadı, hatta sevinçle karşıladı. Güney Afrika polisiyle iş birliği yapan İsrail ajanları buradaki güvenlik kuvvetlerine Mossad'ın uyguladığı taktikleri öğrettiler." (Hile Yolu Mossad, Victor Ostrovsky, sf. 364)
"Mossad'ın teknisyen ve danışman görüntüsü altında Afrika'ya soktuğu ajanlar sayesinde İsrail, Kenya, Zaire, Liberya, Gana ve Güney Afrika ülkeleriyle istihbarat iş birliği kurdu. Bu ülkelerdeki casuslar ve güvenlik servisleri İsrail tarafından eğitildi. Gönderilen İsrail askerleri buralarda yapılan devlet terörünü organize ettiler. İşkence ve sorgu taktiklerini öğrettiler. Mossad'ın bütün Afrika faaliyetleri Incoda adında bir paravan şirkete bağlıydı. Incoda aynı zamanda Afrika ülkelerine silah satışını ve darbeleri organize ediyordu." (Dangerous Liaison, Andrew and Leslie Cockburn, sf. 108)
"Afrika'da İsrail tarafından kurulan Red Sea Incoda firmasının yöneticiliğini Asher Ben Natan isimli İsrail casusu yapıyordu." (Every Spy a Prince, Dan Raviv-Yossi Melman, sf. 63)
Nitekim Mossad, çoktan Orta Asya'da geniş bir faaliyete girmiş durumda:
"Ayrıca Türk Cumhuriyetlerinden gelen üst düzey yöneticiler de, Türk Devleti'ne 'İsrail'in çeşitli Rus yetkililer aracılığıyla bağlantıya geçmeye çalıştıkları' bilgisini iletti. Türk Cumhuriyetleri ile ilişki kurmak isteyen üçüncü ülkeler çok yakından izlenmeye başlandı. Mossad'ın kaptığı KGB ajanlarını Türkiye üzerinden Türk Cumhuriyetlerine yolladığı saptandı. İsrail'in Ortadoğu'daki faaliyetleri ise son aylarda zirveye çıktı. Bu, Mossad'ın da istihbarat teşkilatı olarak zirveye yerleşmesine neden oluyor." (2000'e Doğru, 10 Ocak 1993)