Arama

Çevre kirliliği insan sağlığını nasıl etkiler?

Güncelleme: 11 Haziran 2017 Gösterim: 44.375 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
13 Kasım 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Çevre kirliliği insan sağlığını nasıl etkiler?
Son düzenleyen Safi; 11 Haziran 2017 22:34
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
13 Kasım 2008       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Çevre Kirliliğinin Sağlığa Etkisi
ÇEVRE VE SAĞLIĞIMIZ
Sponsorlu Bağlantılar
Bütün canlıların uyum içinde yaşadıkları alana doğal çevre denir. Tabiattaki bütün canlılar çevremizdeki diğer varlıklarla uyum içinde hayatlarını devam ettirirler. Canlılar ile canlı varlıklar arasında canlılar ile cansız varlıklar arasında bir madde alış-verişi ilişkisi ve uyumu mevcuttur.
Örneğin, ormanlarda tüm bitki, hayvan ve mikroskobik canlılar uyum içinde yaşar. Çevreyi oluşturan canlı halkalardan birinin yok olması, diğer canlıların olumsuz etkilenmesine neden olur. (Besin zinciri)
Örneğin,ormanların yok olmasının çevreye çeşitli etkileri vardır;
  • Ormanda yaşayan canlı türleri yok olur.
  • Hava kirliliği artar.
  • Yağışlar azalır.
  • Erezyon artar.
İNSANLARIN ÇEVREYE ETKİLERİ
Kullandığımız yakıtlardan kül ve zehirli gaz gibi atıklar açığa çıkar. Baca ve egzozlardan çıkan zehirli gazların birleşmesi sonucu asit yağmurları oluşur.
Asit yağmurları temas ettiği bitki örtüsünün yok olmasına, insanlarda deri ve akciğer hastalıklarına neden olur. Çevre kirliliğini azaltmak için yüksek kalorili, kül ve zehirli gaz çıkışı az olan yakıtlar kullanılmalıdır. (doğal gaz, taş kömürü…) Deniz kazaları ile denize dökülen petrol, su üzerine yayılır. Su üzerine yayılan petrol kısa sürede temizlenmediğinde suyun güneş ışığı ve hava ile temasının kesilmesine neden olur. Bu olay suda yaşayan canlıları olumsuz etkiler.

su kirliliğinin sonuçları;
  • Salgın hastalıklara
  • Yetişen bitkilerin, sebze ve meyvelerin sağlıksız olmasına
  • Hayvanların gelişememesine
  • Ormanların zarar görmesine
  • Şehirleşmenin sağlıksız olmasına
  • Dolayısıyla da hayati tehlikelere ve
  • Geleceğimizin yokolmasına sebep olur
SULARIN KİRLENMESİYLE ORTAYA ÇIKAN HASTALIKLAR
Sular, biyolojik kirlenme sonucunda önemli bir hastalık kaynağıdırlar. Sularda fenol türevleri, kurşun, amonyak olduğunu düşünerek, bunların hangi rahatsızlıklara yol açtığını görelim.
Fenol türevleri: Beyin ve dolaşım sisteminde bozukluk. Böbrek yetmezliği. Boğazda şiddetli yanma, kusma, mide kanaması, idrarda azalma, mide krampları, şok, solunum durması.
Kurşun: Beyin, böbrekler, karaciğer ve mide, bağırsak sistemi ile kemik iliğinde hastalıklar.
Amonyak: Boğaz, yemek borusu ve bağırsak sisteminde tahrişler. Bulantı, kusma, mide ağrıları yanı sıra metabolik ani doz gelişimine yol açar. Tifo, kolera, virütik sarılığın kirli sularla taşındığı bilinmektedir. Çocuk felci, amipli dizanteri ve basili dizanteri de sularla yayılmaktadır. Sıtma, sarı humma gibi hastalıkların aktarılmasında sular dolaylı bir rol oynamaktadırlar. Nüfusun büyük merkezlerde aşırı yoğunlaşması, içme sularına kanalizasyon sularının karışması, XXI. yüzyıla girerken hemen bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’nin en önemli çevre ve halk sağlığı sorunu olarak çözümlenmeyi bekleyen sorunlarıdır.

BAKINIZ Çevre Kirliliği
Son düzenleyen Safi; 11 Haziran 2017 23:34
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
25 Kasım 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Çevre kirlenmesinin dünya üzerindeki etkisi ve gelecekteekolojik- dengedeki tahribatın endişe verici bir noktaya, gelmesi, bizlerin de çevrenin korun-ması konusunda birşeyler yapmamızı gerektirmiştir.Dünya ekonomisinin 1950′-lerden bu yana beş misli büyümesi ve nüfusun 2.6 milyardan5.5 milyar seviyelerine, tırmanması spnucu/ dünyadaki biyolojik çeşitlilik ve doğal;yapılar yokolma tehlikesi ile karşı karşıyakalmıştır. Bunun yanısıra, bazıekonomik sistemlerin kitleleriaşın tüketim çılgınlığına teşviketmesi de bu süreci hızlandırmıştır.Ormanlar’,bu tahribattan enfazla-etkilenen doğal kaynaklar-dan birisidir., Dikilen,», doğal olarak büyüyen ağaçlarla, kesilen vetahrip edilen alanlardaki ağaç sayıları karşılaştırıldığında ormanalanlarının hızlı bir şekilde yokolma tehlikesi ile karşı karşıyakaldığı açıkça gözlenmektedir.’Ormanlar baltalar ve mekaniktesterelerle değil bunların yanısıra otomobil .eksozlan, fabrikalarve güç santrallerinin bacalarından çıkan gazlar ile de tahripedilmektedir. Özellikle Avrupaülkelerinde ‘hava kirliliği ve asityağmurlarının ormanlar ve toprak kalitesi üzerindeki etkisi tümdünya ülkeleri tarafından bilinmektedir. ‘ Avrupa’daki ormantahribatının yıllık faturasının30.4 milyar $ civarında olduğubilinmektedir (HASA, 1990.)Yakın geçmişimizde ülkemiz-de bilinçli veya bilinçsiz olarakçıkartılan orman yangınları her-kesin belleğinde tazeliğini korumaktadır. Bu yangınlar sonucubinlerce hektar ormanlık alanınyok olmasına paralel olarak,: bualanların erosive hale gelmesinde de etkin bir rol oynamıştır.Erozyon nedeniyle yüksek verimli tarım toprakların yok olmasının yanı sıra su yapılarınınsediment dolması nedeniyleekonomik ömürlerinin de azaldığı bilinen bir gerçektir. Yapmış olduğumuz bir değerlendirmeye göre her yıl Büyük MenderesHavzası, Kızılırmak Havzası ve Ceyhan Havzasından yaklaşık 12milyon ton toprak baraj, rezervuar alanları ve denizlere boşal-maktadır.Çevre kirliliğinin diğer bir etkisi ise iklim değişiklikleri yleönümüze çıkmaktadır. Bugündünyanın bir çok bölgesi iklimdeğişiklikleri sonucu yerküreninısısının sürekli artmasına bağlı olarak çölleşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ozon tabakasındaoluşan tahribat, insanların, güneş ışınlarına çıkmaktan korkarhale gelmesine neden olmuştur

Konuya Azerbaycan üzerinden bakacak olursak

Azerbaycan’da çevrenin korunması, özel ilgi ve süreklilik gerektiren önemli bir alandır. Sovyetler Birliği döneminde çevrenin kirlenmesine neden olan kuruluşlar ile çevre kirliliğinin önlenmesi için görevlendirilmiş kuruluşlar önemli ölçüde devletin bizzat içinde yer alan kuruluşlar idi. Böyle bir yapılanma, hangi yöntemlerle olursa olsun ekonomik kalkınmanın gerçekleştirilmesinin en önemli hedef olduğu bir durumu ortaya çıkarıyordu. Bu durumda çevreye verilen zararlara pek fazla dikkat edilmemiştir. Bundan dolayı, uzun yıllar devam eden bu dikkatsizliğin önlenmesi, insan sağlığı ve refahının sağlanması için büyük öneme sahip çevrenin ve doğal kaynakların devamlılığını sağlayacak şekilde yönetilmesi önemle üzerinde durulması gereken bir konu olarak ortaya çıkmaktadır. Azerbaycan’da çevre bakımından en çok rahatsızlık veren konu, sanayi faaliyetlerinin doğurduğu problemlerdir. Abşeron yarımadası, uzun yıllar boyunca doğal kaynakların kullanılmasının ekolojik temellere dayanmamasından dolayı büyük zarar görmüştür. Sumgayıt şehrinde kurulmuş olan petro-kimya, kimya ve metalurji sanayi tesislerinin ürettiği ürünler tüm Sovyetler Birliği’nin ihtiyaçlarını karşılayacak kapasitedeydi. Sovyetler Birliği’nin dağılması, birlik döneminde oluşmuş ekonomik ilişkilerin bozulması sonucunda Azerbaycan’da ortaya çıkan ekonomik kriz ve üretimin önemli miktarlarda gerilemesi çevre problemlerinin oluşturduğu baskıyı azaltmada nispeten olumlu bir ortam oluşturdu.

Sadece sanayi faaliyetlerine bağlı problemler değil, aynı zamanda iyi düşünülmemiş yerleşim projelerinin gerçekleştirilmesi ve tarımda gereğinden çok fazla kimyasalların kullanılması toprak erozyonuna ve verimsizliğine neden olmuştur. Bu tür faaliyetler ayrıca önemli ölçüde suların kirlenmesi sonucunu da doğurmuştur. Ormanlarda da ciddi çevre problemleri yaşanmaktadır. Azerbaycan’da ağaç işleme sanayi faaliyetleri önemli ölçüde artmıştır. Odun, yakıt olarak ülkede, özellikle yoksul kesimin ve işgal nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kalan göçkünlerin önemli enerji kaynağı haline gelmiştir.

Azerbaycan’ın Su Kaynakları ve Su Kirliliği
Azerbaycan’da genel uzunluğu 33. 665 kilometre, su alanı 85.500 kilometrekare olan 8.359 akarsu ve dere, gerçek kapasitesi 21.4 milyar, kullanım kapasitesi ise 13.5 milyar metreküp olan 250 kadar göl ve 57 su rezervi vardır. Azerbaycan’da yıllık 16 milyar metreküp tatlı su üretilir. Bunun 1.1-1.2 milyar metreküpü yer altı sularından sağlanır. Yıllık su tüketimi 11-13 milyar metreküp’dür ve bunun sadece %25-30’u sanayide ve günlük ihtiyaçlarda kullanılır. Azerbaycan’daki nehirlerin genel su akımının %70’i ülke dışında şekillenmektedir. Nüfus sayısına ve coğrafi alanına oranla Azerbaycan, suya olan talebin karşılanması bakımından komşuları Rusya, Ermenistan ve Gürcistan gibi ülkelerden bir hayli geridedir.

Su sıkıntısı en çok Muga-Şirvan, Abşeron Yarıadası, Aras ovaları, Mil-Karabağ ve Nahçivan bölgelerinde yaşanmaktadır. Tarımda su kıtlığı problemini, su kayıpları daha da belirginleştirmektedir. Ülkenin sulama sistemi on ana sulama kanalından ve iki drenaj sisteminden oluşmaktadır. Kullanılan kanalların genel uzunluğu ise 38.900 kilometredir. Bu kanalların %95’i günümüz gereklerine cevap verememektedir. Bu nedenle de her yıl büyük su kayıpları (yıllık 2.5-3 milyar metreküp) ortaya çıkmaktadır. Bu da yer altı su seviyesinin yükselmesine ve toprakların çoraklaşmasına neden olmaktadır. Her yıl ülkenin su havzalarına günlük kullanım, sanayi kullanımı ve tarımdaki kullanımdan yaklaşık 5 milyar metreküp atık su akıtılmaktadır. Bunun büyük bir bölümü (3.4-4 milyar metrekübü ) kısmen temizlenmiş sudur. Akıtılan suyun 0.25-0.32 milyar metrekübü yaygın standartlara uygun temizlenmiş; 0.25-0.30 milyar metrekübü ise hiç temizlenmeden akıtılan sudur.

Hava Kirliliği

Azerbaycan’da hava önemli düzeyde kirlenmiştir. Ülkenin üretim tesislerinden her yıl havaya 1.2-2.6 milyon ton atık madde bırakılmaktadır. Bu atıklar içinde önemli ölçüde kükürt oksitleri, hidrojen sülfür ve karbon oksitleri yer almaktadır. Devlet Istatistik Komitesi’nin verdiği resmi bilgiye göre, 1991-97 yılları arasında kilometre kareye düşen hava atıklarının hacmi 24 ton’dan (1991) 15.3 ton’a (1997) kadar gerilemiştir. Fakat bu olumlu sonuç çevre yönetiminin geliştirilmesinin değil, son on yıldaki ekonomik kriz nedeniyle üretim tesisilerinin gerçek kapasitelerinin %25-30 altında çalışmasının sonucudur.

Azerbaycan’da atıkların hacminin azalmasına rağmen, havada insan sağlığı için önemli tehlikeler oluşturan maddelerin sayısı daha önceki yıllarda olduğu gibi kalmaktadır. Ülkenin en büyük sanayi şehirleri olan Bakü ve Sumgayıt’da havanın kirlenme oranı özellikle çok yüksektir. Bu şehirlerde hava kirlenmesinin bir çok nedeni vardır. Burada kullanılan teknoloji ve araçlar çok eskidir ve son 40-50 yıllık dönemde bunlar bir kez bile yenilenmemiştir. Termik santrallerde yakıt olarak çoğu zaman doğal gaz yerine yüksek oranda kükürt içeren petrolden yararlanılmaktadır. Diğer taraftan çevreye verilen zararları gidermek veya azaltmak için yeterli sermaye ayrılmamaktadır. 1980-97 yıllarında çevreyi korumak için ayrılan para, sanayinin geliştirilmesine ayrılan payın %0.1-0.6 kadarını oluşturmaktaydı. 1993-96 yılları itibariyle ise arıtma tesislerinin onarımı için herhangi bir sermaye ayrılmamıştır.

Toprakların Erozyonu ve Kirlenmesi
Azerbaycan’da kullanılabilecek toprak alanları sınırlıdır. Ülkede tarıma elverişli olan toprak alanı kişi başına 0.6, ekilen toprak alanı ise 0.2 hektardır. Ülke topraklarının yaklaşık üçte biri tarım için elverişsizdir. Tarıma yararlı toprakların yarısını meralar; %30.2’sini ekilen topraklar; %12.8’ini çok yıllık ekin alanları, %5.4’ünü ise atıl alanlar teşkil etmektedir. Toprak erozyonu, ülke arazisinin büyük bir bölümünde karşılaşılan bir problemdir. Ormanların kesilmesi bu problemi daha da derinleştirmektedir. Nehir ve ırmak yataklarıyla, hektar başına yılda 516 metreküp toprak yıkanması gerçekleşmektedir. Sahil boyundaki bölgelerde, Abşeron yarımadasında ve ülkenin güneydoğu bölgesinde rüzgara bağlı toprak erozyonu karşımıza çıkmaktadır. Toprak kirliliği, hem günümüzde hem de gelecekte insan sağlığını ve canlı hayatı önemli ölçüde tehlike altına sokan önemli bir problemdir.

Azerbaycan’da tarım arazilerinin 840.000 hektardan fazla bölümünde zehirli kimyasallar kullanılmaktadır. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra tarımda da kendini önemli bir şekilde hissettiren ekonomik kriz bazı kimyasal gübrelerin alınması ve kullanılması bakımından birtakım zorluklar doğurmuştur. Bu da son dönemlerde toprak kalitesini belirli ölçüde iyileştirmiştir. Fakat topraktaki kimyasal maddelerin miktarı bugün de yüksek düzeyde kalmaktadır. Sanayi faaliyetleri sonucunda ise 64.000 hektardan çok toprak alanı kirlenmiştir. Bunun 47.700 hektarı petrol endüstrisi faaliyetleri, 3.940 hektarı başka doğal kaynakların işlenmesi, 100 hektardan daha büyük bölümü ise kimya sanayiinin faaliyetleri sonucu kirlenmiştir. Azerbaycan’da toprakların korunması için bir çok önlemin alınması gerekmektedir. Devlet Istatistik Komitesi’nin verdiği resmi bilgilere göre erozyonun önlenmesi için 24.500 hektarlık orman bölgesinin oluşturulması gerekmektedir. Hazar Gölü sahilinin 800 kilometrelik bölümü için çok büyük tehlike oluşturan erozyon ve su basması problemini çözmek için yeni ve ciddi çalışmaların yapılması gerekiyor.

Bitki Örtüsü Kaybı
Bitki türlerinin sayısı bakımından arazisinde 4.300 bitki türü bulunan Azerbaycan, Kafkasya’nın diğer ülkelerine kıyasla en zengin bitki örtüsüne sahiptir. Ülke topraklarının %13.6’sı ormanlar ve yeşil alanlardır. Azerbaycan’da ormanların yarısı Büyük Kafkas Dağları’nda, %34’ü Küçük Kafkas Dağları’nda ve %15’i Talış bölgesinde bulunmaktadır. Azerbaycan’da ormanlar üzerindeki insan ve tarım faaliyetleri, bitki türleri ile birlikte aynı zamanda ekolojik sistemleri de tehlikeye sokmaktadır. Bu, özellikle sanayi tesislerinin bulunduğu bölgelerde yoğun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir zamanlar dağların zirvelerine kadar uzanan ormanlar şimdilerde 10-150 metreden yukarıya gitmemektedir. Bazı bölgelerin yakıt olarak odun kullanması ve hayvan meralarının genişletilmesi sonucunda her yıl ortalama 1.3 milyon metreküp orman kaybı yaşanıyor. Bataklık bölgelerin kurutulması ve toprak arazilerinin belirli dönemlerde mera gibi kullanılması bazı bitki türlerinin yetiştiği yerlerin bozulmasına neden olmaktadır.

Hayvanlar Alemi ve Çevre Kirliliği
Azerbaycan’da çeşitli türleri kapsayan zengin bir hayvanlar alemi vardır. Ülkede memelilerin 99 türü, balıkların 123 türü, kuşların 360 türü, sürüngenlerin 54 türü ve böceklerin 14.000 türü kayıt altına alınmıştır. Insan faaliyetleri sonucunda bunların çoğunun yaşadıkları yerler önemli ölçüde bozulmuştur. Bu da hayvanların sayısının ve tür çeşitliliğinin azalmasına neden olmaktadır. Günümüzde tarımın yaygınlaştırılması girişimleri sonucunda ekili alanların genişletilmesiyle 14 tür memeli hayvan yokolma tehlikesiyle yüz yüzedir. Suların kirlenmesi ve kimyasal atıkların sulara karışması, göl ve çevrelerinde yaşayan kuşlardan 35 türü için tehlike oluşturmaktadır. 40’a yakın böcek türünün, 10 sürüngen hayvan türünün neslinin sürmesi için özel ilgi gereklidir. Ticari öneme sahip balık popülasyonlarının da büyük zararlara maruz kaldığı söylenebilir. 1950 yıllarından itibaren Hazar’ı besleyen Kür ve diğer nehirler üzerinde hidroelektrik santrallerin yapılması, balıkların üreme yerlerine önemli ölçüde zararlar vermiştir. Hazar’ın su seviyesinin artmasıyla balık yetiştirme yerleri sular altında kalmış ve yaşanan ekonomik sıkıntılar da yeni çiftliklerin kurulmasına imkan vermemiştir. Aynı zamanda kaçak avlanma ile balık populasyonları önemli zarar görmektedir. Bu zararların önlenmesi için en önemli ilk adım 15 milyon ton kapasiteli balık üretim çifliği yapımı projesi Ekoloji Hakkında Milli Faaliyet Planı’nda yer almıştır.

Askeri Çatışmaların Çevreye Olumsuz Etkileri
Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde yaşanan çatışma ve ülke topraklarının büyük bir bölümünün işgal altında kalması çevreye çok büyük zararlar vermiştir. Askeri operasyonlar sonucunda koruluklar, ormanlar ve toprak yapısı büyük zararlar görmüştür. Zorunlu olarak savaş bölgesinden göç etmiş insanlar ülke doğal kaynakları açısından önemli baskılar oluşturmuştur. Devlet Ekoloji Komitesi’nin hesaplamalarına göre savaş ve toprakların işgaline bağlı çevreye verilen zarar 1 milyar ABD doları değerindedir. Küçük Kafkas dağlarının ekolojik bakımdan çok hassas olan ormanlarında gerçekleştirilen askeri operasyonlar büyük bir alanın ormansızlaşmasına neden olmuştur. Bu da erozyonu daha da derinleştirici bir etki yapmıştır. Bugün işgal altında bulunan bölgenin %70’den fazlası erozyona maruz kalmıştır. Toprağın ve ormanların yenilenmesi çok zaman gerektiren ve zorlu bir çalışma olduğu için, Azerbaycan’ın dağlık bölgelerinde ormansızlaşma sürecinin devam etmesi tümüyle ekosistemin çöküşüyle sonuçlanabilir.

Endemik bitki ve hayvan türlerini korumak için oluşturulmuş devlet koruları ve geçici korular Küçük Kafkas dağlarının şu anki işgal altında bulunan bölgelerinde yer almaktadır. Bu korularda uygulanan herhangi bir yasağa savaş ortamında hiçbir şekilde dikkat edilmemiş ve bu yerler çok önemli zararlar görmüştür. Işgal altında bulunan arazi aynı zamanda doğal kaynaklar ve şifalı sular bakımından da zengin bölgelerdir. Günümüzde bütün bu doğal kaynaklar talan edilircesine tüketilmektedir. 1994 yılında başlayan ateşkes sonucunda askeri teknoloji kullanımının çevreye verdiği yıkıcı zararlar bir ölçüde azalmıştır. Fakat ormanların ve doğal kaynakların bilinçsizce ve aşırı tüketimi devam etmektedir. Hükümetin çevre yönetimi politikalarını hazırlamak ve uygulamaktan sorumlu kurum Ekoloji ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’dır. Bu bakanlık doğrudan Azerbaycan Cumhurbaşkanı’na bağlı olarak görev yapmaktadır. 12 şube ve 29 yerel komiteden oluşan kurum 14 doğal koruyu, 20 geçici koruyu muhafaza etmek ve denetlemekle sorumludur. Ülkenin ekolojik durumunu izlemek, atıkların doğaya atılmasına izin vermek (veya vermemek), kurum ve kuruluşların çevreye etkilerini incelemek ve denetlemek, ekolojiyle ilgili kanunlara, izin ve yasaklara uymayan müesseselerin işini geçici veya tamamen durdurmak; Devlet Ekoloji Komitesi’nin başlıca görevlerindendir. Azerbaycan’ın çevre politikası 1995 Anayasası’na ve 1992’de kabul edilmiş “Çevrenin Korunması ve Doğal Kaynakların Kullanımı Kanunu”nda belirtilen prensiplere dayanmaktadır. Bu hukuki dayanaklar, insanların çevreye etkilerinin değerlendirilmesini ve ülkenin ekolojik satandartlarının, Avrupa Birliği’nin uygun gördüğü standartlara uygun olarak yeniden belirlenmesini gerektiriyor. Çevre kirliliğini azaltmak için ekonomik açıdan da verimli mekanizmalardan yararlanmak, çevre bilgisinin çevre kültürünün geliştirilmesi için programlar yürütmek ve çevre koruma alanında bölgesel ve uluslararası kuruluşlarla işbirliği geliştirmek kaçınılmazdır.

Ekoloji Hakkında Milli Iş Planı
Sovyetler Birliği döneminden miras kalmış çevre problemleri Azerbaycan’da hayatın bütün alanlarında etkilerini gösteriyor ve insan sağlığı için gerçek tehlikeler oluşturuyor. Yaşanan geçiş döneminin zorlukları çevre politikalarının ülke çapında tam olarak gerçekleştirilmesini geciktiriyor. Bu bakımdan çevre koruma alanında uluslararası kuruluşların yardımı çok önemli ve gereklidir. Ülkenin çevre problemlerinin belirlenmesi ve buna uygun olarak problemlerin çözümüne yönelik projelerin hazırlanması amacı ile 1996 yılında Dünya Bankası’nın mali ve teknik desteğiyle, Ekoloji Hakkında Milli Iş Planı (EMIP) hazırlanmıştır. Bu plan 40’tan fazla projeyi kapsamakta ve bunların maliyeti de 50 milyon ABD doları üzerinde gerçekleşmektedir.

EMIP iki bölümden oluşmaktadır. Kısa vadeli projeler ile çevrenin korunması ve iyileştirilmesine yönelik uzun vadeli stratejiler. Bugüne kadar dört kısa vadeli proje üze-rinde çalışmalara başlanmıştır. Bunlar:
- Sumgayıt’da cıva içeren sanayi atıklarının yönetilmesi,
- Balık yetiştirme çifliğinin kurulması,
- Abşeron Yarımadası’nda petrolle kirlenmiş toprakların temizlenmesi,
- Hükümetin, çevre koruması ve yönetimi faaliyetlerinin hukuki temellerinin ve yapısının geliştirilmesi projeleridir. Devlet Ekoloji Komitesi çevrenin korunması ve geliştirilmesiyle ilgili temel prensipleri hazırlayark EMIP’e koymuştur. Bu prensipler temelde BM’nin 1992’de Rio-de-Janeiro’da gerçekleştirilen Çevrenin Korunması ve Geliştirilmesi Konferansı’nın kabul ettiği global prensiplere dayanmaktadır. Biyosferin muhafazası, enerji ve doğal kaynakların verimli kullanımı, atıkların azaltılması, atıkların arıtım sistemlerinin geliştirilmesi; burada temel eğilimler olarak vurgulanmaktadır.Son birkaç yılda ülkede sağlanan sosyal, siyasi ve ekonomik düzen ekoloji alanında ortaya konulan hedefleri gerçekleştirmek için olumlu bir ortam oluşturmuştur. Günümüzde Azerbaycan’da çevreyle ilgili uluslararası prensiplere ve stratejilere uygun olarak bu alanda sürekli politikaların uygulanmasına başlanmıştır.

Toplumda çevre biligisinin oluşmasında çevreci sivil toplum kuruluşlarının rolü önem kazanmaktadır. Son yıllarda Azerbaycan Yeşiller Hareketi çevre alanında faaliyette bulunan en etkin kuruluştur. Bu kuruluşun çok sayıda yabancı ülkenin çevre koruma kuruluşları ile sıkı ilişkileri bulunmaktadır. Bir grup üyesinin girişimi ile bağımsız ekoloji haberleşme kuruluşu olan Ekorez ajansı kurulmuştur. Ajans Azerbaycan’da ekolojik problemler hakkında toplumu bilgilendirmeyi amaçlamaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının Azerbaycan’da karşılaştıkları zorluklara rağmen, çevre kirliliği ve bunun önlenmesindeki problemler hakkında bilgiler artıyor ve çevre koruma faaliyetlerine toplumsal destek giderek yaygınlaşıyor.

Merkezî idarenin yanı sıra taşradaki askeri, idarî ve içtimaî yapı değişiklikleri Osmanlı Devleti’nin zayıflayıp çökmesinin nedenleri içerisinde önemli bir yer tutar. Daha önce belirttiğimiz gibi, özünde tımar sistemi bulunan Osmanlı idarî yapısı, devletin merkezi otoritesini zaafa uğratmadan, yerinden yönetim ile bir denge oluşturmuştu. Tımarlı sipahi, taşra teşkilâtındaki en küçük birimin bir nevi idarecisi idi. Askerî hizmetine karşı, belirli bir bölgenin gelirleri kendisine tahsis edilen tımarlı sipahi böylece, bir taraftan devletin seferlerine iştirak ederken, diğer yandan, vergilerini toplayacağı için halkın düzenli bir üretim yapmasına imkân vermekteydi. Buna bağlı olarak, taşra idaresinin esasını oluşturan sancak yönetimi ve beylerbeyilik, Osmanlı askerî gücünün asıl gücünü oluşturduğu gibi, üretim ve vergileri sürekli kılmakta, halkın huzur ve asayişini sağlamaktaydı.

Böylece, Osmanlı hazinesi, merkezi hazineye yük olmadan askerî ve malî harcamalarının büyük bir bölümünü bu yolla karşılayabilmekteydi. XVI. yüzyıldan itibaren bu sistemde aksamalar başlamıştır. Bu yüzyılda bütün Akdeniz dünyasında görülen büyük nüfus artışı, ürün ve gelir artışının üstüne çıkmış, sipahilerin aleyhine olarak, kapıkulları da dirlik gelirlerine ortak olmuşlardır. Tımarlı sipahilerin işsiz kalması veya gelirlerinin azalması, Osmanlı askerî gücünü de etkilemiştir. Özellikle XVII. yüzyılda fetihlerin durması, Avusturya ve İran ile yapılan uzun süreli savaşlar, idarî ve iktisadî düzendeki bozulmaları daha da hızlandırmıştır. Devlet, nakit sıkıntısını gidermek için, tımar topraklarını mukataaya, iltizama vermiş ve böylece kiralama yolu ile peşin vergiye dönmüştür. Ehl-i örf zaman içerisinde köylülerin mülkünü gasp etmeye başlamış, kanuna aykırı olarak vergileri artırmıştır. Bu uygulamalar, tımarlı sipahilerin ve köylü-çiftçilerin huzursuzluğunu daha da artırmıştır. Nitekim Celalî İsyanları adıyla tarihimize geçen isyanların temelinde bu uygulamalar yatmaktadır. Celalî isyanları tımar sahipleri ve köylünün, topraklarını terk etmesini ve iktisadî ve içtimaî düzenin daha da bozulmasını beraberinde getirmiştir. Kapıkulu, tımarlı sipahilerin yerini tutamamış ve nihayet, XVIII. yüzyılda, toprak kaybetmeye başlayan Osmanlılar, devşirme usulünü de terk ederek, reayanın her zümresinden idareci ve bürokrat almaya başlamışlardır. Bürokrasi kadrolarının ehliyetli, ehliyetsiz yöneticilerle dolması, onlara yeni görevler ve gelirler ihdas edilmesi mevcut durumu daha da kötüleştirmiştir.

Muhassıl, mütesellim ve nihayet ayanlar, idarî yapı içerisinde, klâsik sancak yöneticiliğinin yerlerini almış, bunların bir kısmı şahsi nüfuz ve servetini artırmak için, mevkilerini istismar ve suiistimal etmişlerdir. Bütün bu olumsuzluklar, Koçi Bey Risalesi ve Netayicü’l-Vukuat gibi eserlerde zikredilmesine rağmen önlenememiştir. Merkezî idarenin zaten pek istikrarlı olmayan otoritesi, taşrada yeni iktidar odaklarının güçlenmesine mani olamamıştır. II.Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırması, ayanların gücünü kırmaya çalışması aslında bu gidişi durdurmaya yönelik tedbirlerdir. Fakat idarî ve sosyal bünyedeki bozulmalar, Osmanlı yenileşme hareketleri sürecinde gayri millî unsurların gaflet ve ihanete varan tutumları sebebiyle başka bir mecrada devam etmiştir.

Şüphesiz Osmanlı Devleti’nin çöküş nedenleri arasında Avrupa’nın ticari hayattan sanayileşmeye geçmesi ve bunu askerî alana da yaymasının rolü vardır. Osmanlı devleti zengin bir ticarî hayata sahip olmasına rağmen, yukarıda kısaca değindiğimiz sebeplerin de etkisiyle, ticarî hareketliliği sanayileşmeye çevirememiş, dolayısıyla Avrupa’nın bu alandaki üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalmıştır.
Son düzenleyen Safi; 11 Haziran 2017 22:42
Quo vadis?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Mayıs 2010       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Çoğumuz için, atık madde deyince akla bizim ya da anne ve babalarımızın her hafta çöpe taşıdığımız ev atıkları geliyor.
Belki onların 'bir yerlere gittiğini' biliyor olabilirsin ancak çok azımız, gerçekten atıkların boşaltılıp üzerinden buldozer geçirildiği bir atık gömme alanı görmüştür. Atıklar, çok yüksek sıcaklıklarda küle dönüştürüldükleri bir yakma fabrikasına ya da yeniden kullanabileceğimiz parçalara ayrıldıkları bir geri dönüşüm merkezine de gidebilir.

Ev atığı her yıl üretilen dağ gibi atığın yalnızca küçük bir parçasıdır. Avrupa giderek daha fazla zenginleşiyor ve biz de daha fazla şey satın alıyoruz. Bu da daha fazla atığa yol açıyor ve ne yazık ki pek çok ülkede atık maddeler hala gerektiği gibi işlenmiyor. Yemek artıkları gibi bakterilerle ayrışabilen atıklar, diğerlerinden ayrılarak faydalı toprağın içinde çürütülmek ve böylece organik gübre olarak toprağı zenginleştirmek yerine atık gömme alanlarına dökülüyor. Yine nikel gibi tehlikeli maddeler atık çöplerinden çevreye sızıyor ve yakınlarında yaşayan çocuklara, yetişkinlere ve hayvanlara zarar veriyorlar.

Tek ihtiyacımız olan, daha çok atığımızı geri dönüştürmek ve daha dayanıklı ürünler kullanmak.
Laboratuvarlarda çalışan zeki insanların, 100.000'den fazla endüstride kullanılan kimyasal madde ürettiğini biliyor muydun? Bir kimyasal madde, katı, toz, sıvı ya da gaz halinde olabilir. Fakat bu endüstriyel kimyasalların çoğu daha önce gezegenin çevresinin bir parçası olmadı. Kalıcı organik kirletici maddeler bu maddelerden bazılarının zararlı oldukları yıllardır biliniyor. Bir maddenin kalıcı organik kirletici madde olması, kendi kendine yok olmadığı ve böylece bize zarar verebildiği anlamına gelir. Diğer kimyasal maddelerin pek çoğu da tehlikeli olabilir. Sorun, kimyasal maddelerin çoğunun çevreye nasıl nüfuz ederek, insan ve hayvanları etkilediğini bilmiyor olmamızda yatıyor.

"Avrupa'daki çoğu bilimadamı çevreyi izliyor ve suyumuzu, toprağımızı, havamızı test ediyor ve biz de her gün bu bilgileri topluyoruz. Tehlikeli olduğunu bildiğimiz çoğu kimyasal maddenin, çevredeki yoğunlaşmasının azalmış olması iyi bir şey, ancak Avrupa'da yoğunlaşmalarının hala çok yüksek olduğu pek çok bölge var. Ayrıca, Avrupa genelinde, giderek daha fazla kimyasal madde kullanıldığını da biliyoruz. Kimyasal maddelerin kullanımını azaltmak için hepimiz, elimizden geleni yapmak zorundayız. Özellikle de, bizim için zararlı olduğunu bildiklerimizi.

Benzer Konular

15 Haziran 2017 / Misafir Cevaplanmış
2 Mayıs 2010 / Misafir Cevaplanmış
10 Ekim 2010 / Misafir Soru-Cevap
27 Kasım 2013 / Misafir Soru-Cevap
24 Aralık 2009 / Misafir Soru-Cevap