Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı bütün işğaller sırasında yurdumuzun durumu nedir ?
İNGİLİZ İŞGALİ
İtilaf Devletleri, bir yandan Boğazları işgal ederken, bir yandan da İstanbul'da karargah kurarak, Osmanlı Hükümetini dolaylı da olsa etki altına almışlardı
Daha sonra, İngilizlerle Fransızlar planlarına uygun olarak Orta Doğu'yı paylaştılar
Bir yandan da Anadolu'da kendilerine ayırdıkları bölgelerin stratejik bakımdan önemli olan yerlerini ufak birliklerle denetim altına aldılar
Fransızlar, Dörtyol, Mersin, Adana ve yörelerini, Afyonkarahisar İstasyonu'nu işgal etti
İngilizler, Batum, Antep, Cerablus kentlerini, Konya İstasyonu'nu Maraş, Birecik, Urfa ve Kars Merkezlerini işgal etti
Maraş ve çevresi daha sonra Fransızlara bırakıldı
İtalyanlar ise, Antalya, Kuşadası, Fethiye, Bodrum ve Marmaris ile yakın yörelerini işgal etti
Böylece İtilaf Devletleri, Ateşkeş Antlaşması hükümlerini uygulatmak için baskı yapabilecek önemli merkezleri ellerine geçirmiş oldular
YER TARİH
MUSUL 3 KASIM 1918
ÇANAKKALE BOĞAZI 6-12 KASIM 1918
İSKENDERUN 9 KASIM 1918
ANTAKYA 7 ARALIK 1918
BATUM 24 ARALIK 1918
KİLİS 27 ARALIK 1918
ANKARA İSTASYONU ARALIK 1918
AYINTAP 1 OCAK 1919
CERABLUS 3 OCAK 1919
HAYDARPAŞA İSTASYONU 15 OCAK 1919
KONYA İSTASYONU 22 OCAK 1919
TURGUTLU-AYDIN DEMİRYOLU 1 ŞUBAT 1919
MARAŞ 22 ŞUBAT 1919
BİRECİK 27 ŞUBAT 1919
SAMSUN 9 MART 1919
HARABNAZ VE TELEBYAZ 16 MART 1919
URFA 24 MART 1919
MERZİFON 30 MART 1919
KARS 13 NİSAN 1919
Fransiz İŞgallerİ
Yer Tarİh
DoĞu Trakya Demİryollari 9 Kasim 1918
Çanakkale BoĞazi 6-12 Kasim 1918
DÖrtyol 11 Aralik 1918
Mersİn 17 Aralik 1918
Toros TÜnellerİ 27 Aralik 1918
Adana Ve Pozanti 27 Aralik 1918
DoĞu Demİryollari 15 Ocak 1919
Turgutlu-aydin Demİryolu 1 Şubat 1919
Çİftehan Ve AkkÖprÜ 3 Şubat 1919
Afyon İstasyonu 16 Nİsan 1919
İtalyan İŞgallerİ
Yer Tarİh
Antalya 28 Mart 1919
Konya İstasyonu 26 Nİsan 1919
KuŞadasi 4 Mayis 1919
Fethİye, Bodrum 11 Mayis 1919
Marmarİs 11 Mayis 1919
AkŞehİr (kismen) 14 Mayis 1919
Afyon 21 Mayis 1919
Malkara 27 Mayis 1919
Burdur 28 Hazİran 1919
YUNAN İŞGALLERİ
Yunanistan, 1829 yılında Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılarak bağımsızlığını kazandı
Sürekli olarak sınırlarını, Türklerden toprak alarak genişletmiş ve 1913 İkinci Balkan savaşı sonunda, Batı Trakya dışında bugünkü sınırlarına erişmişti
Ege'de de 12 Ada dışında tüm adaları elde etmişti
Yalnız İmroz ve Bozcaada Osmanlılara bırakılmıştı
Birinci Dünya Savaşı çıkınca, Yunan Kralı Konstantin tarafsız kalmak istedi ise de azılı bir pan-helenist olan Başbakan Venizelos, İtilaf Devletleri yanında savaşa girilmesi için uğraşmış, sonunda bunu başarmıştır
1915 yılı sonbaharında Yunanistan, Antlaşma Devletleri yanında savaşa girmiş
Böylece Balkanlarda Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'a karşı yeni bir cephe açılmıştır
Savaş bitince Venizelos, yaptığı hizmetten pay istedi
Ona göre zaten Yunan Anavatanının bir parçası olan Batı ve Doğu Trakya kendisine verilmeliydi
Ama bu da yetmezdi
Anadolu'nun Ege Bölgesi de Yunanlıların hakkıydı
Venizelos üstün bir propaganda gücü ile bu yalanları, dünyanın dört bucağına yaymış Yunan milyarderlerinin de desteği ile, İtilaf Devletleri'nin kamu oyuna benimsetmeyi başarmıştır
Yunanlıların işgal ettiği başlıca yerler:
YER TARİH
Uzunköprü-Hadımköy Demiryolu 9 Ocak 1919
İzmir 15 Mayıs 1919
İZMİR'İN İŞGALİ
Mondros Ateşkesi'nin imzalanmasından beri Yunanlılar, İzmir'de yoğun bir propagandaya girişmişlerdi
Bir yandan İzmir ve çevresine yeni Rum göçmenleri yerleştirilirken, diğer yandan Levantenleri de elde etmeye çalışıyorlar ve Yunanistan'dan askeri eşya ve malzeme taşıyorlardı
İzmir'de kurulan "Abluka ve Seyrüsefer Komutanlığı" ve İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan siyasi temsilcilerinin varlığı da, İzmir'in Türkler'in elinden alınacağı kuşkusunu yaratıyordu
Birinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında, Akdeniz'den yapılması olası bir saldırıya karşı Aydın'a komutan olarak atanan Nurettin Paşa, Ateşkes'den sonra karargahını İzmir'e taşıdı ve daha sonra İzmir Valisi atandı
Nurettin Paşa, ulusal örgütlerin kurulmasını gerekli görüyordu
Ocak 1919'dan itibaren İzmir'in Yunanlılar'a verileceği haberi artık İzmir basınında bile yer alıyordu
Paris Barış Konferansı'nda Venizelos, İzmir ve çevresinde Rum nüfusunun çokluğunu ve tarihi Yunan haklarından söz ederek, buraların Yunanistan'a verilmesini istiyordu
İddiaları A
B
D
ve İtalya tarafından çürütülmüş idi
Fakat İzmir'in İtalyanlar tarafından ele geçirilmesi endişesinde bulunan İngiltere Başbakanı Lloyd George, düşlediği büyük Yunanistan için, İzmir'in Yunanistan'a verilmesini istiyordu
Rumlar, İzmir ve çevresinde Türkler'in Rumları katlettiği uydurma haberleriyle 1919 Ocak'dan itibaren Paris Barış Konferansı'na başvurdular
Diğer yandan Nurettin Paşa'nın görevden alınmasını istiyorlardı
Çünkü Nurettin Paşa'nın İzmir Valisi bulunması kendileri için büyük bir engeldi
Osmanlı Dışişleri ise İzmir'in Yunanistan'a verilmesine İtalyanlar'ın izin vermeyeceği düşüncesindeydi
Padişah, 19 Mart 1919'da İzmir'den gelen İzmir Heyetine güven verici konuşma yapıyordu
Oysa aynı tarihte Paris Barış Konferansı'nda İzmir ve çevresinin Yunanlılar'a verilmesi kararlaştırılıyordu
Osmanlı Hükümeti, Rumlarca, işgale engel olarak görülen Nurettin Paşa'yı 22 Mart'ta görevinden aldı
Limanda bulunan Yunan gemisindeki askerlerin karaya çıkarak olaylar çıkartması karşısında da "Nasihat Heyetleri" aracılığı ile sükunet önerildi
Nurettin Paşa'nın yerine Valiliğe Kambur İzzet ve Kolordu Komutanlığı'na da Ali Nadir Paşa atandı
İzmir milliyetçilerine baskı yapan yeni vali, işgal haberlerini de yalanladı
Barış Konferansı'nda İngiltere, Fransa ve A
B
D
nin tarafından isteklerinin dikkate alınmamasına kızan İtalya'nın 24 Nisan'da Konferansı terk etmesinden yararlanan üç büyükler, İzmir'e Yunan askeri çıkartılmasını uygun buldular
5 Mayıs 1919'da Lloyd George yaptığı açıklamada, İtalyanlar'ın doğudaki tüm davranışlarının kuşku verici olduğunu ve Batı Anadolu'yu her an ele geçirebileceklerini, onları oradan çıkartmanın ise çok güç olacağını belirttikten sonra, Rumlar öldürüldüğü için Yunan askerinin İzmir'i işgaline izin verilmesini ve İtalyanlar Paris'e dönmeden bu sorunun çözülmesini istedi
6 Mayıs'ta da, İzmir'deki Rumlar'ı korumak için Yunanlılarm İzmir'e 2-3 tümen çıkarmasına izin verilmesini yineledi
Clemenceau ve Wilson da isteği kabul ettiler
Savaşın galibi üç büyük devlet yöneticisi büyük bir tarihi hata işleyerek Türk vatanını haksız entrikalarla, İngiltere'nin çıkarları uğruna Yunanistan'a veriyorlardı
İstanbul'da bulunan Amiral Calthrope 7 Mayıs 1919'da İzmir'in işgal edileceğini öğrendi
12 Mayıs'ta hazırlıklarını tamamlayıp İstanbul'dan ayrıldı
İngiliz, Fransız, A
B
D
ve Yunan savaş gemileri ise 7 Mayıs'tan itibaren İzmir Limanı'nda toplanmaya başlamışlardı
Amiral Calthrope, 14 Mayıs'ta 17
kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa'ya Mondros Ateşkesi'nin 7
Maddesi gereğince İzmir istihkamlarının ve çevresinin işgal edileceğini ve İstanbul Hükümeti'nin de bilgisi olduğunu bildirdi
Ali Nadir Paşa İzmir ve çevresindeki, askeri birliklere, işgale karşı konulmamasını ve silah ve techizatın müttefik kuvvetlere teslim edilmesi emrini verdi
Aynı gün Foça ve Urla'yı Fransızlar, Kösten Adası'nı İngilizler, Yeni Kale'yi de Yunanlılar işgal ettiler
İtalyanlar 13 Mayıs'ta Kuşadası'na asker çıkarmışlar ve Selçuk'a doğru ilerliyorlardı
İzmir Valisi ise İzmir'in işgal edileceği haberini yalanlıyordu
Vali İngilizler'e başvurarak işgalin Yunanlılar tarafından değil, İngilizler tarafından yapılmasını istediyse de, İstanbul'un kayıtsız kalışı karşısında, çaresizlik içinde boyun eğdi
İzmir aydınlarının 14 Mayıs gecesi yaptıkları "Maşatlık Mitingi" de etkili olamadı
İzmir'in çevresini işgal etmiş olan İtilaf Devletleri'nin donanmalarının koruyuculuğu altında, 15 Mayıs 1919'da Yunan askeri yüzyıllardır Türk olan "Güzel İzmir"e asker çıkardılar
İzmir Rumları Kordon'da Yunan askerini çoşkun sevgi gösterileriyle karşılıyordu
Başpiskopos Hrisostomos gemilerden inen Yunan askerlerini kutsuyor ve karaya çıkan askerler silah çatarak hora tepiyorlardı
Sabah saat 9'da üç Yunan alayı karaya çıkmış bulunuyordu
Saat 10'da Yunan askerleri İzmir'i, Rumlar'ın gösterileri arasında şehri işgal etmek için yürüyüşe geçtiler
Askeri Otelin önüne geldikleri sırada "Hasan Tahsin" adında bir Türk ateş açtı
Fakat derhal öldürüldü
Başka bir genç ise Yunan bayrağını taşıyan askeri vurdu
Yunan askerleri, bu olay karşısında çevreye yaylım ateşe başladılar
Karşılarında çatışacak silahlı birlik bulunmamasına rağmen yaylım ateş, özellikle askeri kışlada bulunan silahsız Türk askerine karşı yarım saat sürdü
Türk askerlerinin teslim olmasına rağmen Yunanlılar bir süre daha ateşe devam ettiler
Esir alınan çevredeki Türkler toplanarak esir gemisine götürüldüler
Bu sırada otuz kadar Türk Yunanlılar tarafından öldürüldü
Saldırganlıkların çoğunun İzmirli Rumlar'dan gelmesi yabancı gözlemciler tarafından da izleniyordu
Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerlerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu
İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu
Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı
Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu
Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek şehit edildi
Şehrin diğer yerlerinde de olaylar, daha doğrusu yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı
Türkler'e ait evler ve işyerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu
Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu
Lord Curzon'un 18 Nisan 1919 tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi
) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlılar ilk gün 400 Türk öldürmüşlerdi
Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde 5
000 kadar Türk öldürüldü
Yunanlılar daha başlangıçtan, geçici bir işgal için değil, kalıcı bir ilhak için Batı Anadolu'yu Ege 'nin her iki yakasında kurulacak Büyük Yunanistan'a katmak ve böylece "Megalo İdea" (Büyük İdeal) yani Hristiyan Bizans İmparatorluğu'nun geçmiş ihtişamının yeniden canlandırılmasına ulaşmak için geldiklerini açığa vurdular
Türk Ulusu'nun içine düştüğü durumdan yararlanan Yunanlılar yüz yıllık ihtiraslarıyla Anadolu'ya, daha ilk günden kan ve ölüm saçarak geliyorlardı
Bazı Yunanlı subayların, "Anadolu'ya gitmeyelim, Anadolu mezarımız olur" uyarılarına rağmen Anadolu macerası bu biçimde başladı
Anadolu gerçekten de mezaları oldu
Fakat bu mezarı kendileri kazdılar, kazma ve küreği ise ellerine İngiltere tutuşturmuştu
Yunanlıların böyle davranmalarının, akıtılan kanların ve üç yıl sürecek savaşın sorumluluğunu başta İngiltere olmak üzere Fransa ve A
B
D
ne ait idi
Eger amaç barış ve güvenliğin sağlanması olsaydı, İzmir'i İtilaf Devletleri askerleri işgal edebilirdi
İzmir'in işgali yabancı gazeteler aracılığı ile dünya kamuoyuna duyuruldu
Fransa'nın büyük gazeteleri, "Türkiye'nin parçalanışı", "Türk İmparatorluğu ömrünü doldurdu", "Hasta Adamın cenaze töreni" başlıklı haberler verirken, Batı Anadolu'da Ermeni çıkarlarının bundan sonra ne olacağı tartışılıyordu
Yunan propagandası ile, ilk gün haberlerinde, tam zamanında girişilen işgal ile artık İzmir'de sükunetin hakim olduğu ve Hristiyanların katliamdan kurtarıldığı bildiriliyordu
Amerikan gazeteleri de İzmir'in işgalini duyururken, Türklere Anadolu'da küçük bir bölge bırakılabilir diyor, Amerikan mandasından söz ediyorlardı
Bazı gazetelerde ise "nankör ve samimiyetten yoksun Rum ve Ermeniler için cesur ve namuslu Türkler'in haklarının çiğnendiği ve Türkler'in İzmir'de katledildikleri" haberleri yer alıyordu
Yunanlılar'ın İzmir ve çevresinde yaptıkları katliam kısa süre sonra anlaşılınca, İngiliz Parlamentosu'nda bile ağır eleştirilere yol açtı
İngiliz Genelkurmay Başkanı Wilson, anılarında "Bütün yapılanlar deliliktir, fenalıktır" diyor, Standart Baker isimli İngiliz yazarı ise işgali, "iğrenç bir entrika" olarak değerlendiriyordu
İlk günlerin olaylarının yarattığı tepkiler üzerine Venizelos İzmir'e vali olarak eski bir arkadaşı olan Stergiadis'i seçti
Stergiadis 15-16 Mayıs olaylarının sorumlusu olanların askeri mahkemece cezalandırılmasını sağladı ve zarar görenlere tazminat ödeneceğini ilan etti
Türkler'e karşı kışkırtıcı davranışlar yapılmamasını bildirdi
Küçük görevdeki Türk memurlarını yerinde bıraktı
Yerli Rumlar'ın Türkler'e saldırmamaları için önlem almaya başladı
İslam hukukunu iyi bilen ve Türkler'i iyi tanıyan Stergiadis'in amacı, işgale karşı direniş çıkmamasını sağlamaktı
Saldırı ve öldürme olaylarının Türkleri yıldırmayacağını tam tersine ayaklandıracağını çok iyi biliyordu
İzlediği politika yüzünden kilisenin, yerli Rumlar'ın ve kendi askerlerinin tepkisini çekti
Emirleri de yeterince uygulanmadı
İZMİR'İN İŞGALİNE TEPKİLER
Bilindiği gibi Lloyd george, Clémanceau ve Wilson'dan oluşan Yüksek Konsey, L
George'un davetiyle Anadolu'da asayişsizliğini hüküm sürdüğünü ve Hristiyan halkın tehlikede olduğunu bahane ederek 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusunun İzmir'e çıkmasına izin vermiş
Yunan kuvvetleri vali ve kolordu komutanının pasif tutumlarının da yardımıyla kenti işgal etmişlerdi
Yerli Rumlar Yunanlıları bayraklarla karşılamışlardı
İzmir Metropoliti Chrisostomos ilk gelen kuvveti takdis etmiş, papazlardan biri de "Türkleri öldürün" diye bağırmaya başlamıştı
Askerlik şubesi başkanı Süleyman Fethi Bey süngülenerek öldürülmüş, Türk subayları binlerce yerli Rumun taşlı sopalı saldırısına uğramıştı
Bazılarının kafatasları kırılarak öldürülmüş, bazı yaralılar ölmeden denize atılmıştı
Kahvehanelerde bira içen kadınlı erkekli Rum grupları önlerinden geçen Türkler üzerinde atış talimleri yapmışlardı
Elleri bağlı Türk esirleri Yunan başbakanı Venizeolos'un olayları soruşturmakla görevlendirdiği Albay Mazarakis'in bile kudurmuş olarak nitelendirdiği Rumlar tarafından parçalanarak öldürülmüşlerdi
Uygar dünyanın gözü önünde işlenen bu cinayetler kuşkusuz Türk milletinin üzüntü ve nefretini bir kat daha artırmıştı
16 Mayıs'ta hükümet istifa etmiş, yeni hükümeti kurma görevi tekrar Damat Ferit Paşa'ya verilmişti
Mustafa Kemal Paşa Samsun'dan Sadaret'e çektiği bir telgrafla İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinin ordu ve milletçe kabul edilemeyeceğini bildirmişti
İstanbul'da işgali kınayan mitingler yapılmış, Yıldız sarayında cemiyet ve parti temsilcileriin katıldığı Saltanat Şurası adıyla istişarî yetkileri olan bir meclis toplanmıştı
Yurdun dört bir yanında coşkulu mitingler düzenlenmiş, İstanbul'daki resmî makamlara protesto telgrafları yağdırılmıştı
İzmir'in işgaline tepkiler, özellikle böyle bir işgal tehlikesi altında bulunan Orta ve Doğu Karadeniz kıyılarında daha bir etkili bulunan ilhak anlamına gelmediğiini anlatmak için özel bir kurul gönderilmişti
Giresunlular 17 Mayıs'ta Belediye Reisi Osman Ağa'nın (Topal Osman) başkanlığında büyük bir protesto mitingi düzenlemişlerdi
Bölge basını da işgali büyük bir tepki ile karşılamıştı
Giresun'da siyah çerçeveler içinde "İzmir Faciasını unutmayınız" hitabı ile yayınlanmakta olan Işık Gazetesi, işgalin etkisini şöyle ifade etmişti: "Göklerden yıldırımlar yağsa, dağlardan kanlı volkanlar fışkırsa, denizler taşsa da araziyi tufanlara boğsa idi Türklüğe, alem-i İslamiyete belki o kadar tesir göstermezdi"
İşgalin gerek Trakya'da gerekse Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki tepkileri de bundan farklı olmamıştı
Trakya'nın bir çok yerinde düzenlenen mitinglerin en önemlisi Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi'nin Edirne'de düzenlediği Sultan Selim mitingiydi
Siirt'te heycana gelen halk her gün insan dalgaları halinde ilçe, bucak ve köylerden sancak merkezine akarak mitingler yapmıştı
23 Haziran'da yapılan mitinge 58
000 kişi katılmıştı
17 Mayısta Hasankale'den padişaha, Silvan'dan 30
000 nüfus adına Sadaret'e işgali kınayan telgraflar çekilmişti
İzmir'in işgalinin içteki bu büyük tepkileri yanında dış tepkileri de olmuştu
Bazı İngiliz yetkilileri işgali, doğuracağı tepkiler açısından delice bir hareket olarak nitelendirmişlerdi
İngiliz Genelkurmay Başkanı General H
Wilson, daha işgal öncesinde bunu büyük bir yanlışlık olarak değerlendirmişti
Fransa'da bir tepki görülmemiş, Sadece Pierre Loti ve Claude Farrere gibi Türkleri tanıyan yazarlar işgali eleştirmişlerdi
İzmir'in işgali, İtalya'da öfkeyle karşılanmıştı
Kuşkusuz bu öfke, işgalin haksızlığından değil, İzmir'in daha önceki paylaşma projelerinde İtalya'nın payı olarak belirlenmesindendi
Amerikan halkı da Wilson ilkelerinin bir yana atılmasını hoş karşılamamıştı
Sonuç olarak İzmir'in işgali yakın tarihimizin acı dolu sayfalarından birini oluşturmakla birlikte Millî Mücadele açısından millî potansiyeli harekete geçirmiş, milletin heyecanını doruk noktasına çıkarmıştı
Herhalde halka ne denli anlatılırsa anlatılsın, düşmanın çirkin içyüzünü ortaya koyabilecek bunun kadar etkili bir yol bulunamazdı
işgalin Ayrıca Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıktığı ve millî kurtuluş mücadelesine soyunduğu günlere rastlamış olması da millî mücadelemizin talihliliği olarak değerlendirilebilir
Bir taraftan Anadolu'nun Bat kıyılarına çöken bir karanlık, diğer taraftan kuzey kıyılarından doğan bir güneş
Her halde bu tarihin garip cilvelerinden biri olsa gerektir
İzmir'in işgali, işgalci devletler açısından sonuçlarını hesaplayamadıkları bir gaf, Yunanistan açısından ise sonu hüsranla biten Anadolu macerasının başlangıcı olmuştu
İmparatorluğun o günlerdeki iç karartıcı durumunu belirtmek hiç de zor değildir
1911 yılından beri üç savaş görmüştü bu ülke, üstelik hepsinden de yenik çıkmıştı
Amerikan Başkanı Wilson, ünlü 14 maddesinde her ulus için bağımsız bir devlet kurma ilkesini ortaya atmış olmasına rağmen Osmanlı ordusu dağılmıştı
Yeniden birliği sağlayacak subay bulmak son derece zordu
Üstelik yönetimi ellerinde bulunduranlar, mücadeleden yana değil, İtilaf Devletlerinin şu ya da bu kanadının altına girip varlıklarını sürdürebilmek peşindeydiler
Osmanlı İmparatorluğu'nun bu çöküntüsü karşısında, her bölgede kurtuluş için çare arayanlar çıkıyordu
Kendi aralarında birleşenler örgütler kuruyorlar, toplantıları ile, yayın yolu ile seslerini duyurmaya çalışıyorlardı
Trakya'nın Yunanlılara verilmesini engellemek için Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Umumiyesi adı altında bir dernek kurulmuştu
Doğu Anadolu'nun ermenilere verilmesini önlemek için de Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti çalışmalarına başlamıştı
Bu dernek belirli bir programla hareket ediyordu
Hiç bir şekilde bölgeden göç edilmemesi kararını almıştı
Böylece topraklarından çıkmayacklar ve hiç kimsenin buranın sahibi olmasına da izin vermeyeceklerdi
Seslerini duyurmak, propaganda verebilmek için örgütlenmeliydiler
Saldırıya uğrarlarsa doğu illerini bütünü ile savunmaya kararlıydılar
İzmir'in Yunanlılara verilmemesi için İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti kurulmuştu
Bu daha sonra Redd-i İlhak Cemiyeti'ne dönüştü
İstanbul'da da bazı dernekler çalışmalar yapıyorlar, çeşitli yayın araçlarıyla seslerini duyurmaya çaba sarfediyorlardı
Bu derneklerin kurulmasını, çalışmalarını ve bütün zor şartlar altında varlıklarını sürdürmelerini küçümsemek düşünülemez
Ancak bir bakıma her biri soruna kendi açısından yaklaşıyordu
Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde birliği sağlayacak bir kuruluş yoktu
Hükümet ve daha yüksek katlarda bu açıdan bir inanç da bulunmadığı için bu derneklerin tutumunu olağan saymak da mümkündür
Trakya da, Doğuanadolu da sadece kendini kurtarma mücadelesine girmişti
Başarılı olurlarsa, mesela Trakya'da, bir Trakya Cumhuriyeti kurulabilecekti
Bunun dışında özellikle İngiliz Muhibleri Cemiyeti'nin büyük çabaları ile bazı kimselerde İngiliz himayesi altına girme fikri uyanmıştı
Himaye altına girme, artık eskisi gibi sömürge olma anlamını taşımıyordu
Bunlara göre Milletler Cemiyeti gibi, uluslararası bir örgüt bu himayenin denetlemesini yapıyor ve ilerde himaye kaldırılıyordu
Üstelik İngilizler bu konuda çok deney sahibi olmuşlardı
Böyle bir tutum takınılırsa hem başka devletlerin baskısı ortadan kalkar ve hem de sınırlarımızı garanti altına alabilirdik
İstanbul'daki bir takım çevreler ise pek çoğu da iyi niyetli olmak üzere İngiliz himayesi yerine Amerikan mandasını (güdümünü) ülke için daha olumlu bulmaktaydı
Amerika Birleşik Devletleri özgürlüklerden yanaydı
Başkan Wilson, 14 maddesi ile bunu vurgulamıştı
Üstelik İngilizler bir yere girince onları oradan söküp atmak kolay bir iş olmayacaktı
Sorun Amerikan senatosonu bu konuda uyarabilmekti
Görüldüğü gibi düşünülen kurtuluş yolları birbirinden farklıydı
Kimine göre bölgeler kurtarılmalı, kimine göre İngiliz himayesini benimsemeli, kimine göre de Amerika'nın güdümü altına girilmeliydi
Mustafa Kemal Paşa bu yolların hiç birini yerinde bulmamıştır
Ona göre gerçek olan şuydu ki, Osmanlı İmparatorluğu çökmüş ve ömrü tükenmişti
Ama Türklerin barındığı Anadolu'yu parçalamaktan kurtarma çabasına girişebilirdi
Ulusal egemenliğe dayalı bağımsız bir Türk devleti kurmaktan başka çare yoktu
Girişilecek mücadelede başarılı olunmazsa ne olacaktı? Yabancı devletlerin yönetimi altına girecektik
Öyleyse daha başta bunu benimseyip onurlu bir mücadeleye girişerek bağımsızlığımızı elde etmekten kaçınacaktık
Bunun için ta baştan beri kafasına ve gönlüne yerleştirdiği ya bağımsızlık ya da ölüm ilkesine uyarak bu ulusun başına geçmeyi ve kurtuluş hareketini gerçekleştirme çabasını sürdürmeliydi
1919 yılının Şubat ayında Tevfik Paşa Hükümeti değiştirilmiş, Damat Ferit Paşa sadrazam olmuştu
Yeni sadrazamın kafasında İngilizlerle iyi geçinmek ve onların gözüne girerek bazı ödünler koparmaktan başka düşünce yoktu
Bu yüzden pek çok kimseyi tutuklatmış ve Malta'ya sürgüne göndermişti
İstanbul'da bulunan bütün yurtseverler endişe ile başlarına gelecekleri beklemekteydiler
Mustafa Kemal, Şişli'de kiraladığı evde yakın arkadaşları ile görüşmeler yaparak ilerisi için planlar hazırlıyordu
Anadolu'ya geçmeli ve Anadolu halkını örgütlemeliydi
Bu sırada Adana'dan gelen okul arkadaşı Ali Fuat Paşa'dan Anadolu'nun durumu hakkında bilgi aldı
Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal'e Damat Ferit Paşa hükümetinin üyelerinden Mehmet Ali Bey'i tanıştırmıştı
Bu tanışmanın ileride çok yararları olacaktır
Ayrıca Trakya'da bulunan Kâzım Karabekir Paşa da 15'inci Kolordu Kumandanlığını devralmak için doğuya giderken İstanbul'da Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüştü
Böylece Anadolu'da girişilecek harekette bu iki eski dostla belirli dayanaklar sağlanmış oluyordu
Mesele artık Anadolu'ya geçebilmekti
Samsun'da bulunan İngiliz komutanı Georges Milne, o günlerde İstanbul'daki Yüksek Komisyon'a gönderdiği raporda Samsun ve civarında karışıklıklar bulunduğunu bildirmişti
Yüksek komiserlik de bu raporu hemen Sadrazam Damat Ferit Paşa'ya göndererek bu bölgede Rumlara saldırılan yapıldığını ve bölgede sükûnetin sağlanamadığını bildirmiş ve gerekli önlemler alınmızsa işgal kuvvetlerinin işe el koyacağını duyurmuştu
Damat Ferit Paşa, İngilizleri kızdıran bu duruma bir çare bulma telaşına kapıldı
Dâhiliye Nâzırı Vekili Mehmet Ali Bey'i çağırarak bu durumda ne yapmak gerektiğini sordu
Mehmet Ali Bey daha önce Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüştü ve onun Anadolu'ya geçmek istediğini biliyordu
Samsun'daki duruma İstanbul'dan bir çare düşünülmesinin mümkün olmadığını, oraya yetkili bir kimsenin gönderilmesinin uygun olacağını sadrazama söyledi
Bu işin yapılabilmesi için de en uygun kimsenin Mustafa Kemal Paşa olduğunu da sözlerine ekledi
Damat Ferit Paşa Mustafa Kemal'i yakından tanıyabilmek için bir akşam yemeğine çağırdı
Görüşmeden sonra bu görevin Mustafa Kemal'e verilmesini uygun buldu
Ertesi günü Harbiye Nazırı Şakir Paşa ile görüşen Mustafa Kemal, atanmasının resmî şekilde yapılmasını ve sadece bu bölgedeki Türklerle Rumlar arasındaki karışıklıklar hakkında bir rapor yazmakla görevinin sınırlandırılmasını ve daha geniş yetkiler verilmesini istedi
Bu işle kendisi meşgul oldu
Genelkurmay Başkanlığına giderek atama emrini hazırlattı
Bu emirdeki yetkilerin geniş tutulması konusunda Genelkurmay İkinci Başkanı, arkadaşı Diyarbakırlı Kâzım Paşa'nı büyük yardımını gördü
Mustafa Kemal görünüşte üçüncü ordu müfettişi oluyordu, ama yetkileri öyle geniş tutulmuştu ki, ona Anadolu Genel Müfettişi demek pekâlâ mümkündü
Ancak bu emri kabine üyelerinin de imzalaması gerekiyordu
Bu işi de Mehmet Ali Bey üstlendi
Damat Ferik Paşa Circle d'Orient Kulübünde briç oynarken atama emrini getirdi ve Sadrazam hiç okumadan imzayı bastı
Sadrazamın imzaladığı atama emrini diğer nazırlar da imzalamışlardı
30 Nisan 1919 tarihinde bu emir padişahca da onaylandı
Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya geçip kurtuluş hareketini örgütleme planlara yaparken Paris'te Türkiye hakkında olumsuz gelişmeler sürüp gidiyordu
Lloyd George, Yunanlılara ödünler veriyor ve onların İzmir'e çıkmaları için yeşil ışık yakıyordu
İtalyanlar kendi ihtirasları uğruna da olsa Yunanlılarırn İzmir'e karşı çıkmalarına direniyorlardı
Ne var ki, Fiume olayı yüzünden İtalyanlar Yüksek Konsey'den çekilince meydan boş kalmıştı
Wilson karşı koymadı
Clemenceau hiç ilgilenmedi
Böylece Mayıs ayında Yunanlıların İzmir'e çıkmasına büyük devletler izin vermiş oluyorlardı
14 Mayıs 1919 akşamı Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın evine akşam yemeğine davet edilmişti
Gayet soğuk bir hava içinde geçen yemekten sonra küçük bir salonda getirilen bir harita üzerinde Sadrazam, Mustafa Kemal Paşa'ya sordu: "Samsun ve havalisinde ne yapacaksınız?"
Mustafa Kemal, İngiliz raporlarına göre bu bölgede karışıklıklar olduğunu, bunun büyütüldüğü kanısında bulunduğunu ve yerinde yapacağı bir araştırma ile sorunu çözüme kavuşturacağını bildirdi
Kendisi ile birlikte yemekte bulunan Cevat Paşa da Mustafa Kemal'i destekleyerek bu gibi işlerin yerinde çözümlenebileceğini söyledi
Sadrazamın asıl endişesi Mustafa Kemal'in Anadolu'da ne kadar yere sözünü geçireceği idi ve bunun geniş tutulmasını istemiyordu
Bu konuda da Cevat Paşa araya girerek zaten Anadolu'da pek kuvvetin kalmadığını söyleyerek Sadrazamı rahatlattı
O gece Nişantaşı'ndaki konaktan ayrılırken Damat Ferit Paşa gitmeden önce padişahı da ziyaret etmesini Mustafa Kemal'e bildirdi
Ertesi günü 15 Mayıs 1919'da Yunan birlikleri yirmi bin kişilik bir kuvvet halinde İzmir'e çıkmışlardı
Haberin Babıali'ye gelişi sırasında Mustafa Kemal de Harbiye ve Dahiliye nazırlarına veda etmek için orada bulunuyordu
Etrafta bir telaş, bir koşuşturma sürüp gidiyordu
Mustafa Kemal bu durumda ne yapacaklarını merakla bekliyordu
Osmanlı yetkilileri sadece protesto edeceklerini söylüyorlardı
Yani protesto ederek Yunanlıları İzmir'den çıkaracaklar, şa da İngilizler, Yunanlıları geri çekeceklerdi! Mustafa kemal Paşa kendisini Samsun'a götürecek geminin hazır olup olmadığını sorunca Bandırma vapurunun rıhtımda beklediği bildirildi ve kaptana hareket etmesi için bir emir yazıldı
Yola çıkmadan önce Mustafa Kemal'in yapacağı son ziyaret Yıldız Sarayı'na gidip padişaha veda etmekti
Son Osmanlı padişahı ile Türkiye Cumphuriyeti'nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanının bu son görüşmeleri olacaktı
Mustafa Kemal ile Vahdettin, Yıldız sarayının küçük bir salonunda adeta diz dize denecek kadar yakın oturmuşlardı
Padişahın sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap vardı
Pencereden toplarını Yıldız Sarayı'na çevirmiş gibi dura düşman gemileri görünüyordu
Vahdettin: "Paşa, paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin
Bunların hepsi şimdi bu kitaba girmiştir, tarihe geçmiştir
Bunları unutun, asıl şimdi yapacağınız hizmet hepsinden mühim olabilir
Paşa, devleti kurtarabilirsiniz" diyordu
Mustafa Kemal Paş, önce padişahın bu konuşmasından ne demek istediğini kesin olarak anlayamamıştır
Yoksa Vahdettin de onun Anadolu'ya gidip ulusu kurtarma çabasına destek mi veriyordu? Fakat heyecana kapılmamış, bu konuda bir şey söylemeyerek sadece teşekkür etmekle yetinmiştir
Onun bu tutumu karşısında padişah düşüncelerini biraz daha açıklamak zorunda kaldı
Osmanlıların hiç bir kuvveti bulunmadığını, tek dayanağı İstanbul'daki İtilaf Devletlerinin siyasetlerine uymak, onların istediği gibi davranmak olduğunu söylüyordu
Mustafa kemal de merak buyurulmamasını, elinden geleni yapacağını söyleyerek padişahın yanından ayrıldı
Dışarı çıkınca padişahın yaveri Naci Paşa, Mustafa Kemal'e üzerinde Vahdettin'in ilk harfleri işlenmiş bir saati sultanın hediyesi olarak takdim etti
ERMENİ ve GÜRCÜ İŞGALLERİ
1918 yılında, Osmanlı toprakları dışında kurulan Ermenistan Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması'nda taraf değildi
Ancak Osmanlı yurttaşı olan Ermeniler I
Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletlerine yardım etmişti
Savaş sonrasında da yeni kurulan Ermenistan Anadoludaki Ermenilerle birleşmek ve onların oturdukları yerleri kendi sınırları içine almak istiyordu
Ama İtilaf Devletleri, Anadolu'da bir zamanlar Ermeni Yurdu olarak kabul ettikleri yerleri bu Devlete bırakmak hazırlığındaydılar
Türk birliklerinin Kafkaslardan çekilmesi üzerine, Ermeniler de Doğu Anadolu'ya ilerleyerek işgallere başladılar
Güneyde ise Fransızlar, Çukurova'ya Ermenileri yerleştirmek amacındaydılar
Bu durum bölgede şiddetli çatışmalara yol açtı.