Arama

İş hayatında insan ilişkileri hakkında bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 7 Ekim 2013 Gösterim: 18.600 Cevap: 9
MaViDüS - avatarı
MaViDüS
Ziyaretçi
17 Nisan 2009       Mesaj #1
MaViDüS - avatarı
Ziyaretçi
benim araştırmam gereken konu iş hayatında insan ilişkileri
1-sosyal yapı içinde insan
-iş hayatında insan ilişkileri kuralları
2-ast-üst ilişkileri
b.Kişisel etkileşim
1- etkileşimin duygusal boyutu
2-etkileşimde kouşma ve dinlemenin önemi


bu konuları bulamıyorum ban yardımcı olabilirseniz sewinirim =)
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
Dinleme bir beceridir ve bu beceri birtakım ilke ve yöntemlerle daha etkili bir şekilde kullanılabilir. İnsan iletişiminin yaklaşık %90 ı sözel olarak yapılmaktadır. Aradan daha fazla zaman geçtiğinde ise %20 - 25 ini bile zor hatırlarız. Bu nedenle etkili dinleme ilke ve yöntemlerini öğrenmek önem kazanır.

Sponsorlu Bağlantılar
Etkili dinleme sadece söylenenleri duymak değil, aynı zamanda söylenenleri önemli bulmak, kavramak ve değerlendirmektir. Özellikle derslerde öğretmeni duyuyor fakat dikkatinizi veremiyor olabilirsiniz.

Bu durum dinleme ve duyma arasındaki farkı ortaya koyar. Duyma pasif, biyolojik bir süreçtir. Çevreden gelen sesler kulak tarafından alınır. Dinleme ise bilişsel bir etkinliği kapsayan bir süreçtir ve gelen bilgi yorumlanır. Dinleme amaçlı ve kısıtlıdır, düşünmeyi içerir.

Dinlemede dikkatin ders süresince sürdürebilmesi ve anlatılanların öğrenilebilmesi dinleme becerisinin geliştirilmesine bağlıdır. Derste dinleme yolu ile öğrenme, öğrencinin kendi başına öğrenmesinden hem daha etkili hem de daha kısa sürede gerçekleşir.

Çünkü;
- Sınıf içinde yapılan sözlü anlatımlar konunun özünü ve can alıcı yanlarını öğrenciye verme olanağı sağlar.
- Anlatımda yazı tahtası, harita, çizelge vb. görsel araçların kullanılması görsel – işitsel dinleme olanağı sağlar.
- Sınıf içi etkileşimde öğrenci, sınavlarda sorumlu olduğu yerlerin ipuçlarını öğrenir. Bu da öğrencinin sınav hazırlığını daha bilinçli yapmasına yardımcı olur.

İyi bir dinleyici olmak etkin dinleme becerilerine sahip olmayı gerektirir ve bu beceriler geliştirilebilir.

- Etkin dinlemenin ön koşulu dinlemeye hazırlıklı olmaktır. Bunun için dersten önce hazırlık yapılmalıdır.
- Dinleme karşılaştırma sürecidir; düşünceleri yakalama, düşüncelerin önemini saptama ve diğer düşüncelerle ilişkileri bulmayı içerir.

- Öğrenci dersi dinlerken öğretmenin söylediklerinden yola çıkarak daha sonra söyleyeceklerini kestirmeye çalışmalıdır.

- Öğrenci dikkatin konudan kaymasını önlemek için konunun ana ve yardımcı düşüncelerini bulmaya çalışmalıdır. Temel düşünceleri bulmak için şu sorular sorulabilir;

Bu dersin amacı nedir? Öğretmenin mesajı nedir? Dersin ana noktaları nelerdir? Düşünceler nasıl düzenlenmiştir?

- Öğretmenin özellikleri ve bireysel biçimine değil dersin özüne odaklaşmak gerekir.

Etkin dinleyici olmak için ders süresince şunlar yapılmalıdır;

– Ders süresince kendinize sorular sorun.

– Aralarda konunun ana noktalarını özetleyin.
– Sonuçları kendi kendinize çıkarın.
– Derste geçen düşüncelerin yaşamla ilişkisini kurun.

Öğrenci konuları derste öğrenmek istiyorsa devamı aksatmamalı, öğretmeni en iyi dinleyebileceği yere oturmalı ve öğretmenin anlattıklarını içinden tekrar etmelidir.

İnsan zihni, dakikada 600 kelimelik konuşma hızını algılama kapasitesine sahiptir. Oysa; normal bir konuşmanın hızı, 150 kelime civarında olduğuna göre, dinleme esnasında zihnimizde her bir dakika için 450 kelimelik bir boşluk doğmaktadır. Bu boşluk dikkatimizin dağılmasını kolaylaştırır ve dağılması için de adeta teşvik eder. Bu olumsuz durumun önüne geçmenin yöntemi ise, dikkatimizi, konuşmacıya ve konuya yoğunlaştırmaktır.

fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
17 Nisan 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
A. SOSYAL OLAY ve SOSYAL OLGU
Sosyal olay, başlangıç ve bitiş süresine sahip, bir defalık olup biten oluşumları İfade eder. Örneğin, Fransız İhtilali, Habitat II organizasyonu, Milenyum Zirvesi gibi. Sosyal olaylar, toplu halde yaşayan insanlar arasında ortaya çıkar; bireyler üzerinde kontrol edici etkilerde bulunur, zamanla ve toplumdan topluma değişme gösterir, istatistiksel olarak ifade edilebilir. Bu yönüyle sosyal olaylar deprem, med - cezir gibi fiziki olaylardan da ayrılmış olur.
Sponsorlu Bağlantılar
Sosyal olgu aynı nitelikteki sosyal olayların genel ifadesidir. Sosyal olay gibi başlangıç ve bitiş süresine göre değerlendirilmez. Buna göre Fransız İhtilali sosyal olaya örnek oluştururken, toplumlarda bir ihtilâl olgusu soyut ve genel olarak vardır. Aynı şekilde, zaman zaman Habitat toplantılarının yapılması Habitat olgusunu ortaya koymaktadır.
B. SOSYAL İLİŞKİLER
En az iki insan arasında belli bir süre devam eden, belli amaçlara yönelik olan, karşılıklı etkileşim halinde gerçekleşen anlamlı ilişkilerdir.
Buna göre bankadaki memur ile müşteri arasında sosyal ilişki vardır; ancak bankamatikten para çeken insanın bilgisayarla arasında sosyal ilişki yoktur. Sosyal ilişkilerin niteliğe göre, birincil ilişkiler ve ikincil ilişkiler olarak ikiye ayrılır.
1. Birincil İlişkiler
Samimi (duygusal), etkileşimin güçlü olduğu ilişkilerdir. Küçük gruplarda ve daha uzun süreli olarak gerçekleşir. İlişkilerde yazılı kurallar yoktur. Ailede, arkadaşlar arasında görülen ilişkiler buna örnektir.
2. İkincil İlişkiler
Yazılı kurallara bağlı olarak gerçekleşen resmi ilişkilerdir. Etkileşim zayıftır, daha kısa sürelidir ve büyük gruplarda görülür. Orduda, sendikalarda görülen ilişkiler buna örnektir.
C. TOPLUMSAL İLİŞKİLERİ YÖNLENDİREN UNSURLAR
1. Toplumsal Değerler
Toplum bireylerinin içten bağlı oldukları ortak duygulardır. Namus, bayrak, vatan, bağımsızlık ve inançlar birer toplumsal değerdir.
2. Toplumsal Normlar
Bireyleri olaylar karşısında belli tarzda davranmaya zorlayan kurallar bütününe toplumsal norm denir. Büyüklere karşı saygılı olmak, komşu hakkını gözetmek gibi. Toplumsal normlar toplumsal düzeni sağlar.
Normların temelinde sosyal değerler vardır. Namus değerinden dolayı başkasına kötü gözle bakmamak, vatan sevgisinden dolayı bayrağa saygılı olmak gibi.
3. Toplumsal Kontrol
Bireylerin sosyal normlara (kurallara) uymasını sağlayan ve belli oranlarda yaptırım gücü bulunan mekanizmadır. Ayıplama, kınama, cezalandırma toplumsal kontrolü sağlayan yaptırım güçleridir. Toplumsal kontrol, düzenin sürekliliğini sağlar.
Devlet, yaptırım gücü en fazla olan sosyal kontrol mekanizmasıdır.
4. Toplumsal Sapma
Toplumsal kontrolün etkisiz veya yetersiz kalması durumunda sosyal normlardan sapmaları ifade eder. Toplumsal sapmalarda toplumsal düzen bozulmuş olur. Yolsuzlukların, hortumlamaların olması, oto hırsızlarının artması, kapkaç olaylarının yaşanması toplumsal sapmanın belirgin örnekleridir.
D. TOPLUMSAL GRUPLAR
Ortak amaçlar için işbirliği halinde sosyal ilişkilerde bulunan insanların bütünlüğüne sosyal grup denir. Grubun oluşmasında en büyük etken grup üyelerinin gerek psikolojik, gerekse fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Sosyal gruplar en az iki kişiden oluşur. Gruplarda birlik şuuru ve biz duygusu vardır.
Sosyal gruplar toplumun en küçük yapı birimini oluşturur. Üyeler arasındaki iş birliğinden dolayı bir güç olarak ortaya çıkarlar. Aile, sendika, arkadaş grupları vs.
1. Grup Çeşitleri
Temelde gruplar Cooleye göre birincil grup, ikincil grup olarak ayrılmaktadır. Bu ayırım sosyal ilişkilerin türüne göre yapılır. Buna göre samimi ilişkilerin görüldüğü gruplar birincil gruptur. Aile, arkadaşlık gibi. Resmi ilişkilerin görüldüğü gruplar da ikincil gruptur. Partiler, sendikalar gibi.
Bunun dışında gruplar:
  • İradeli katınılan, irade dışı katınılan
  • Resmi olan, resmi olmayan
  • Sürekli olan, geçici olan
  • Büyük, küçük olarak ayrılabilir.
2. Grup Dışı Topluluklar
a. Kalabalıklar (Yığın): Belli bir yerde fiziki yakınlık içinde toplanmış olan ve aralarında sosyal ilişki bulunmayan insan topluluklarına denir.
Çarşı pazar kalabalığı sıradan kalabalıklar olarak, tiyatro izleyenler izleyici kalabalığı olarak, protesto yürüyüşü yapanlar gösteri kalabalığı (etkin kalabalıklar) olarak örneklendirilir.
b. Kategoriler: Ortak özelliklere sahip olan, ancak bir araya toplanmamış insanların birlikte ifade edilmesi kategorileri ortaya koyar. Buna göre sanat müziği sevenler, kitle kategorisini; işçiler, sınıf kategorisini; zenciler de azınlık kategorisini örneklendirir.
E. SOSYAL TABAKALAŞMA
Bir toplumda benzer yaşama tarzına sahip insanların oluşturduğu bütünlük sosyal tabaka olarak ifade edilir. Sosyal tabakaların içinde sosyal sınıflar yer alır. Sosyal sınıfı oluşturan bireyler meslek, gelir düzeyi, tüketim biçimi, sosyal statü, sınıf bilinci bakımından ortak özellik gösterirler. Buna göre bir toplumda sosyal tabakalar alt, orta, üst olarak gösterildiği gibi, bu tabakalar içinde memur, işçi, çiftçi, asker sınıfı yer alabilmektedir. Sosyal tabakalar içindeki sosyal sınıfları "tabakalaşma piramidi" ile gösterebiliriz..
sosyalyapi
1. Sosyal Tabakalaşma Türleri
İnsanların yaşama tarzına göre kademeli dizilişi, sosyal tabakalaşmayı meydana getirir. Ancak her toplumda geçerli olan sosyal değer ve normlar toplumların kendisine özgü tabakalaşma yapısını ortaya koyar.
a. Açık sınıf tabakalaşması: Sınıflar ve tabakalar arası geçişin demokratik kurallara göre serbest olduğu tabakalaşma tipidir. Bireyler eğitim düzeyleri ve yetenekleri ölçüsünde tabakalar ve sınıflar arasında geçiş yapabilmektedir. Yoksul bir aile çocuğunun okuyarak profesör olması buna bir örnektir.
b. Yarı açık sınıf tabakalaşması: Tabakalar ve sınıflar arasında geçişin belirli katı kurallara bağlı olarak gerçekleştiği tabakalaşma türüdür. Örneğin, Âhi teşkilatına kayıt olabilmenin özel şartları olması gibi.
c. Kapalı sınıf tabakalaşması: Tabakalar ve sınıflar arası geçişe hiçbir şekilde izin verilmeyen tabakalaşma türüdür. Örneğin, Hindistan'daki kast sisteminde köleler hayatı boyunca köle olarak kalır.
2. Toplumsal Hareketlilik
Sosyal tabakalaşma yapısı içinde tabakalar veya sınıflar arası geçişe denir. İki tür hareketlilik vardır.
a. Dikey hareketlilik: Toplumda tabakalar yönünde aşağıya veya yukarıya doğru geçişlerdir. Dikey hereketlilikte, gelir düzeyine, eğitim düzeyine, statü ve prestije bağlı olarak yaşama biçiminde belirgin değişiklik olur. Örneğin, sendika başkanının devlet başkanı olması gibi.
b. Yatay hareketlilik: Aynı tabaka içinde sınıflar arasındaki geçişlerdir. Yatay hareketlilikte yaşama biçiminde belirgin değişiklik olmaz. Örneğin, bankada çalışan bir memurun serbest muhasebeciliğe başlaması gibi.
3. Sosyal Statü ve Anahtar Statü
Bireyin toplum içindeki yeri, konumu o bireyin statüsünü ortaya koyar. Bireylerin toplum içinde aynı anda birden çok statüsü olabilmektedir. Örneğin, öğretmen olan birinin aynı zamanda kooperatif başkanı veya dernek üyesi olması gibi. Bu statüler içinde birey için asli olanına anahtar statü denir.
Bireylerin sahip oldukları statülerin bir kısmı doğuştan getirilir. (verilmiş statüler) zencilik, bayan olmak gibi. Statülerin bir kısmı da sonradan toplumda kazanılır (kazanılmış statüler). Başkanlık, öğrencilik gibi.
4. Sosyal Rol ve Rol Çatışması
Bireyin statüsüne uygun olarak toplumun beklentileri doğrultusunda gösterdiği davranış kalıplarına sosyal rol denir. Sosyal rol statülerin dinamik yönünü oluşturur. Bireyler aynı anda birden çok statüye sahip olduklarından, birden fazla rolü de oynamak zorunda kalırlar. Eğer bireyler statülerine uygun rolü karıştırırsa rol çatışması yaşanır. Örneğin, bir zabıta arkadaşının işyerlerini denetlerken duygusal hareket ederse rol çatışmasına düşmüş demektir.
5. Sosyal Prestij
Bireyin toplumdaki saygınlığına sosyal prestij denir. Prestij, bireyin saygınlığına bağlıdır. Ancak aynı statüdeki insanların saygınlıklarının farklı olması, prestijin kişisel özelliklere bağlı olduğunu gösterir.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
17 Nisan 2009       Mesaj #3
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Sanayi devriminin başından itibaren ortaya çıkan birtakım olumsuzluklara yönelik olarak gelişen bu kavramlar, hep belli bir sorgulama ve neden-sonuç ilişkilerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Düşünsel boyutta yapılan bu sorgulamalardan sonra bugünkü toplumda duygusal ilişkiler de gelişmiş, bir anlamda romantizm çağı yeniden yaşanmaya başlamıştır. Duygusal ilişkilerin gelişmesi bilgi toplumunda sınıflı bir anlayışın olmamasını ortaya çıkarmıştır. Sınıflar arasındaki ayrımcılık, hatta çatışma bilgi toplumunda zayıflamış ve kesimlerin daha çok iç içe geçmesi ve etkileşimleri söz konusu olmuştur.
Yaşamımız, bugünkü tutum ve davranışlarımız, bakış açılarımız kendimizin, diğer insanların ve bizden önceki nesillerin düşüncesinin ürünüdür; belli sorgulamaların, bilimsel analizlerin sonucunda ortaya çıkmıştır. Düşünsel boyutta gerçekleştirilen bütün değerlendirmeler ve yaşanan evrimler bilgi toplumunun şekillenmesinde temel yapı taşları olan gelişmelerdir.
Teknolojik gelişmelerin ilk yansıdığı alan olan ekonomik alanda bugün ulaşılan aşama olan yenilikçi-yaratıcı piyasa ekonomisi ve küresel-yenilikçi rekabet anlayışı, toplumsal sistemin diğer alt alanlarına da belli şekillerde yansımaktadır/yansıyacaktır.
Fiziksel ihtiyaçların ve düşünsel ihtiyaçlara yönelik bakış açısı ve analizlerin sonucunda ulaşılan noktadan sonra, bugün bilgi toplumunda duygusal ihtiyaçlar ön plana çıkmaktadır. Bir anlamda romantizm geri dönmüştür. İnsanların birbirlerine ihtiyaç duydukları, çatışma halinde değil, uzlaşma ile insanlar arası etkileşimin gerçekleştiği görülmektedir. Bilgi toplumunda diyalog, iletişim en önemli ihtiyaçlar olarak değerlendirilmektedir.
Toplumsal düzeyde yaptığımız bu değerlendirmeleri bireysel düzeye indirgediğimizde insan beyninin yapısından bahsetmek gerekir: İnsan beyni iki yarım küreden (lob) oluşmaktadır. Sol yarım küre daha çok düşünsel tahlillerin yapıldığı bölümdür. Matematik, mantık, sayılar, konuşma, analiz, detay gibi temel fonksiyonları yerine getiren sol yarım küreye karşılık, sağ yarım kürede duygusal tahliller yapılmaktadır. Hayal, şekil, boyut, müzik, renk gibi fonksiyonlar ise sağ yarım kürede yerine getirilmektedir.
Farklı işlevleri yerine getiren, beynin sağ ve sol yarım küreleri birbirinden kopuk olarak çalışmamaktadır. Mutlak bir etkileşim söz konusudur. Hayal gücünü kullanarak aklından geçenleri masal gibi anlatan, bu arada masaldaki varlıkların karakterlerini analiz eden bir insan, beyninin her iki yanına da işlerlik kazandırıyor demektir. İnsanların küçük bir çocukken hayal güçlerinin yüksek olması televizyon reklamlarına (renklere, şekillere, sese vb.) ilgi duymalarını sağlar; bu durumda beynin sağ yanı daha fazla kullanılmaktadır. Bununla birlikte, hafıza gücünün azalması yaşın ilerlemesinden olmamakta, beynin sağ tarafının yeterince kullanılmamasından kaynaklanmaktadır.
Bireyin öğrenme süreci ve yaratıcılığında, beynin her iki yarım küresinin etkileşim düzeyi belirleyici olmaktadır. Düşündükçe, hafızasını kullandıkça beyindeki sinir hücreleri arasındaki bağların güçlenmesinden ve artmasından dolayı insanın hafıza gücü de gelişmektedir. Beynini kullanamayanlarda ise sinir hücreleri arasındaki bağlar zayıf kalmakta ve potansiyel hafıza gücü kullanılamamaktadır. Burada önemli olan, beynin sağ ve sol lobları arasında ilişki kurmak, her ikisinin fonksiyonlarının etkileşim ve bütünleşme sürecini oluşturmaktır. Sağ ve sol lobun ilişkisinde kritik olan, sağ lobun işlevlerini harekete geçirebilmektir. Akli gözle görebilme bu noktada önemlidir. Alışverişe çıkan bir insanın mağazadan neler alacağını unuttuğunu varsayalım. Burada söz konusu birey, akli gözüyle göremediği, görsel ya da işitsel olarak (duygularla ilgili renk, şekil, ses vs.) kafasında bir ilişkiler ağı kuramadığı için neler alacağını unutmuştur. Oysa, örneğin mağazaya girdiğinde kocaman bir kazana doldurulmuş sütün içinde yüzdüğünü, oradan çıktıktan sonra bir palyaçonun ikram ettiği 3 metre uzunluğundaki bisküviyi yediğini ve dört ayaklı balıkların kendisine doğru koştuğunu hayal etseydi alışverişe çıkmadan önce, mağazadan süt, bisküvi ve balık alacağını hatırlayabilirdi. Burada beynin sağ lobunun ya da duygusal boyutun işlevi son derece önemlidir. Bu şekilde öğrenme sürecinin ve yaratıcılığın temelinde önce beyindeki sinerjik ilişkinin geldiği söylenebilir.
Duygusal boyut; hayal gücü, merak, heves gibi unsurlarla oluşmakta ve yaratıcılığa bu unsurların kaynak olmasıyla yol açmaktadır. Farklı olanları keşfetme ihtiyacı doğan insan, bakış açısını farklı yönlere doğru değiştirmekte, başka olanları merak etmektedir. Başka olanı öğrenme hevesi, onun için önemli bir motif olmakta, zamanla bu motifin dürtüsüyle yeniyi, farklı olanı yaratma ihtiyacı doğmaktadır. Burada, başka olan, mevcut da olabilir; fakat önemli olan, var olmayana yönelmek ve gelecekte ortaya çıkması düşünüleni yakalayabilmektir. Böylece olmayanı hayal ederek belli birikimleri de sağlayıp yaratıcılığı geliştirmek mümkündür.
Hayal gücü, merak, hevesler gibi dinamiklerden kaynaklanan yaratıcılığın sonuçları nelerdir? Yaratıcı, farklı olanı keşfeden ve girişimin gerisinde yatan temel motifleri sağlamış bir anlayışın meyveleri; yeni ürün, yeni teknoloji ve yeni iş modelleri olarak ortaya çıkacaktır. Bakış açısı farklı bir Filipinli, kendi kültürel değerleriyle yoğurduğu hamurla yarattığı yeni fast food ürünüyle çıkabilmektedir, McDonald’s hamburgerinin karşısına. Arızalanan otomobilin sorununun ne olduğunu bulmak için oto tamircisinin, otomobilin çeşitli yerlerini incelemesi yerine, otomobile yerleştirilen düzeneğin, seyir halinde iken aracın arızasını tespit etmesi ve oto tamircisinin sadece arızanın halledilmesine odaklanması, yeni bir iş modeli olarak değerlendirilebilir

Yaratıcılık bireysel düzeyde mantıksal zeka (IQ) ile duygusal zekanın (EQ) bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaktadır. Bireyin, beyninin sağ ve sol yarım kürelerini birbiriyle bütünleştirmesi sonucu yaratıcı zeka ürünü açığa çıkmaktadır. Bu bağlamda, yaratıcılığın sadece mantıksal zeka ile gerçekleştirilebileceğini düşünmek sığ bir bakış açısı olacaktır. Mutlaka duygusal boyut da yaratıcılık sürecinde değerlendirilmelidir. Bireysel düzeyde yaratıcılığın sinerjik ilişki açısından rolü bireyler arasındaki etkileşime konu olan ekip düzeyinde de ele alınmalıdır. Bir başka deyişle bireysel düzeyde düşünsel ve duygusal zekanın etkin entegrasyonuyla yaratılan sinerjik üretim, farklı nitelikteki bireylerin bir araya gelmesiyle ekip sinerjisi yaratılmasına olanak sağlar. Ekip çalışması, belli bir düzeyde birikime ve farklı özelliklere sahip bireylerin, uygun bir mekanda, bir anlamda bir beyin fırtınası yaşayarak etkileşimleriyle farklı boyutta fikirlerin/ürünlerin ortaya çıkmasına sebep olur. Böylece ekip çalışmasında bireyler arasında tamamlayıcılık ilişkisi kurulmaktadır. Ekip düzeyindeki bu entegrasyon tek bir bütünden daha çok şeyi ifade etmektedir ve özünde yaratıcılık ve buna olanak tanıyacak zekaya sahip bireyler bulunmaktadır.
Son yıllarda birçok ülkede stratejik araştırmalar için oluşturulan “think-tank”lerin temelinde de bu tamamlayıcı/yaratıcılık ortamının öneminin kavranması yatmaktadır. Yine, son yıllarda ön plana çıkan toplam kalite anlayışı çerçevesinde işletmelerde karar sürecine yöneticiler ve firma sahipleri yanında çalışanların da dahil edilmesi de bu anlayışın tipik bir yansıması olarak algılanabilir.
Sonuç

Yeni bin yıla büyük dönüşümlerle giren yaşlı dünyamız, her alanda yeniden/sürekli yapılanmayı gerekli kılan bir süreç yaşamaktadır. Eski paradigmalar ve/veya analiz araçlarıyla çözümlemenin çok güç olduğu bu sürece farklı bir perspektif/yöntem/anlayış ile bakılması gereği bulunmaktadır. Bunu başarabilen bireyler, firmalar, ülkeler, bloklar başarılı olabilecek, diğerleri ise geride kalacaktır. Bu nedenle, her düzeyde, bu yeni ve dönüşümsel nitelikli yapılanmanın yoğun olarak incelenmesi gerekmektedir.
İfade edilmeye çalışılan bu gelişmelerin önemli yansımalarından biri de, yenilikçilik/yaratıcılık boyutunda yaşanmaktadır. Ürün ve iş modellerinde belli bir düzeye gelinmesi ve bu alanda yeni adımlar için yeni/farklı bir şeylere ihtiyaç duyulması yaratıcılığın önemi artırmıştır. Bir başka deyişle, düşünsel zeka (IQ) ile gerçekleştirileceklerin sınırına yaklaşılması, sanat ve diğer bazı alanlar dışında kullanımı sınırlı düzeyde kalan duygusal zekanın (EQ) ön plana çıkmasına neden olmuştur. Böylece, bir anlamda, düşünsel ve duygusal zekanın, duygusal olanın katsayısının daha büyük olduğu yeni bir sentezi önem kazanmıştır.
Bireysel düzeyde sinerjik ilişkinin yaratılmasında bu yeni sentez ön plana çıkarken, bu ilişkinin ekip düzeyine yansıtılması çabaları da büyük ölçüde artmıştır. Kuşkusuz birincisi daha çok bireysel, ikincisi ise ekip düzeyindeki çalışmaların niteliği ve içeriğinde dönüşüm yaratmıştır.
Bu çerçevede günümüz ve özellikle de yakın gelecekte sinerjik ilişki ortamının oluşturulması ve böylece yaratıcılığın arttırılması, üzerinde önemle durulması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Buradan hareketle, başta eğitim sistemi ve öğretim teknikleri olmak üzere, tüm stratejik alanlarda bu gelişmelere paralel değişiklikler yapmak gerekmektedir. Eğitimin yeniden “en önemli” olduğu bu aşamada insanların sahip olduğu bireysel potansiyelleri ortaya çıkarabilecek, onları geliştirebilecek oluşumların hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda, duygusal ve buna bağlı olarak tepkisel düşünce ve davranış yapısına sahip bireylerin yoğunlukta olduğu Türkiye’de yukarıda ifade edilen dönüşüm çok daha büyük bir önem taşımaktadır. Bu dönüşüm başarılı olabilir, düşüncede “devrim” gerçekleştirilebilir ve sinerjik yaratıcılık için zemin hazırlanabilirse, Türkiye, belki de ilk kez, büyük bir atılım için fırsat yakalamış olacaktır.
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
17 Nisan 2009       Mesaj #4
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Dinleme bir beceridir ve bu beceri birtakım ilke ve yöntemlerle daha etkili bir şekilde kullanılabilir. İnsan iletişiminin yaklaşık %90 ı sözel olarak yapılmaktadır. Aradan daha fazla zaman geçtiğinde ise %20 - 25 ini bile zor hatırlarız. Bu nedenle etkili dinleme ilke ve yöntemlerini öğrenmek önem kazanır.

Etkili dinleme sadece söylenenleri duymak değil, aynı zamanda söylenenleri önemli bulmak, kavramak ve değerlendirmektir. Özellikle derslerde öğretmeni duyuyor fakat dikkatinizi veremiyor olabilirsiniz.

Bu durum dinleme ve duyma arasındaki farkı ortaya koyar. Duyma pasif, biyolojik bir süreçtir. Çevreden gelen sesler kulak tarafından alınır. Dinleme ise bilişsel bir etkinliği kapsayan bir süreçtir ve gelen bilgi yorumlanır. Dinleme amaçlı ve kısıtlıdır, düşünmeyi içerir.

Dinlemede dikkatin ders süresince sürdürebilmesi ve anlatılanların öğrenilebilmesi dinleme becerisinin geliştirilmesine bağlıdır. Derste dinleme yolu ile öğrenme, öğrencinin kendi başına öğrenmesinden hem daha etkili hem de daha kısa sürede gerçekleşir.

Çünkü;
- Sınıf içinde yapılan sözlü anlatımlar konunun özünü ve can alıcı yanlarını öğrenciye verme olanağı sağlar.
- Anlatımda yazı tahtası, harita, çizelge vb. görsel araçların kullanılması görsel – işitsel dinleme olanağı sağlar.
- Sınıf içi etkileşimde öğrenci, sınavlarda sorumlu olduğu yerlerin ipuçlarını öğrenir. Bu da öğrencinin sınav hazırlığını daha bilinçli yapmasına yardımcı olur.

İyi bir dinleyici olmak etkin dinleme becerilerine sahip olmayı gerektirir ve bu beceriler geliştirilebilir.

- Etkin dinlemenin ön koşulu dinlemeye hazırlıklı olmaktır. Bunun için dersten önce hazırlık yapılmalıdır.
- Dinleme karşılaştırma sürecidir; düşünceleri yakalama, düşüncelerin önemini saptama ve diğer düşüncelerle ilişkileri bulmayı içerir.

- Öğrenci dersi dinlerken öğretmenin söylediklerinden yola çıkarak daha sonra söyleyeceklerini kestirmeye çalışmalıdır.

- Öğrenci dikkatin konudan kaymasını önlemek için konunun ana ve yardımcı düşüncelerini bulmaya çalışmalıdır. Temel düşünceleri bulmak için şu sorular sorulabilir;

Bu dersin amacı nedir? Öğretmenin mesajı nedir? Dersin ana noktaları nelerdir? Düşünceler nasıl düzenlenmiştir?

- Öğretmenin özellikleri ve bireysel biçimine değil dersin özüne odaklaşmak gerekir.

Etkin dinleyici olmak için ders süresince şunlar yapılmalıdır;

– Ders süresince kendinize sorular sorun.

– Aralarda konunun ana noktalarını özetleyin.
– Sonuçları kendi kendinize çıkarın.
– Derste geçen düşüncelerin yaşamla ilişkisini kurun.

Öğrenci konuları derste öğrenmek istiyorsa devamı aksatmamalı, öğretmeni en iyi dinleyebileceği yere oturmalı ve öğretmenin anlattıklarını içinden tekrar etmelidir.

İnsan zihni, dakikada 600 kelimelik konuşma hızını algılama kapasitesine sahiptir. Oysa; normal bir konuşmanın hızı, 150 kelime civarında olduğuna göre, dinleme esnasında zihnimizde her bir dakika için 450 kelimelik bir boşluk doğmaktadır. Bu boşluk dikkatimizin dağılmasını kolaylaştırır ve dağılması için de adeta teşvik eder. Bu olumsuz durumun önüne geçmenin yöntemi ise, dikkatimizi, konuşmacıya ve konuya yoğunlaştırmaktır.
zeyneplale - avatarı
zeyneplale
Ziyaretçi
19 Nisan 2009       Mesaj #5
zeyneplale - avatarı
Ziyaretçi
SLM BU YAZDIĞINIZ KONU BAŞLIKLARINA BENİM DE ACİLEN ÇOK İHTİYACIM VAR ,BULAMIYORUMMM.LÜTFEN BİRİLERİ YARDIMCI OLSUNNMsn Sad((
MaViDuS - avatarı
MaViDuS
Ziyaretçi
23 Nisan 2009       Mesaj #6
MaViDuS - avatarı
Ziyaretçi
Çok teşekkürler yardımınız iiçinn
alvjoı - avatarı
alvjoı
Ziyaretçi
27 Nisan 2009       Mesaj #7
alvjoı - avatarı
Ziyaretçi
iş hayatında insan ilişkileri 1)sosyal yapı içinde insan 2)iş hayuatıda insan ilişkileri kuralları a)alt,üst ilişkileri b)ekip çalışmaları c)iş disiplini
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Haziran 2010       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
is hayatinda insan iliskileri ile ilgili daha fazla bilgi istiyorum
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Aralık 2010       Mesaj #9
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
iş ve insan ilişkileri konum
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ekim 2013       Mesaj #10
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
insan hayatındaki ilişkier ve kişisel ilışkiler

Benzer Konular

25 Ekim 2011 / Misafir Soru-Cevap
19 Ekim 2015 / Ziyaretçi Soru-Cevap
11 Ekim 2014 / phoenix_tr Soru-Cevap
21 Mayıs 2014 / misafir Soru-Cevap
26 Haziran 2012 / liseson Soru-Cevap