Arama

Türk sanat müziği nedir? - Sayfa 3

En İyi Cevap Var Güncelleme: 3 Mart 2014 Gösterim: 48.046 Cevap: 31
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
18 Kasım 2012       Mesaj #21
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
türk sanat müziği genel hatlarıyla ?? Msn Sad
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Aralık 2012       Mesaj #22
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TÜRK SANAT MÜZİĞİ NEDİR
Sponsorlu Bağlantılar
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Aralık 2012       Mesaj #23
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Klasik anlamda Türk Sanat Müziği çeşitli İslam müziklerinin oluşturduğu zengin birikime dayanan Osmanlı müzikçilerinin ürünü olan makamsal bir müziktir.

Araştırmacılara göre Türk Sanat Müziği'ne ait 590 MAKAM adı belirlenmiş, ancak bunlardan pek çoğunun bugün örneği bile kalmamış,çoğu unutulmuş,önemli bir bölümü de kullanılmaz olmuştur. Günümüzde ise kullanılan makamların sayısı100'ügeçmez.Bunlardan ise ancak 40-50'si yaygın olarak kullanılmaktadır. Makamlar arasında gerçekten apayrı bir anlatım gücü taşıyanlardan bazılarını makamlar kısmında görebilirsiniz. Türk Müziği'nde doğaçlamalar dışında, yalnızca bestelenmiş yapıtların biçimlenişine katkıda bulunan ve usül adı verilen bir öğe daha vardır.Usül'ler çeşitli uzunluktaki kuvvetli ve zayıf vuruşların belli bir düzen içinde ortaya çıkan birer ritim kalıbıdır.

Çeşitli Türkçe metinlerde 100'ün üzerinde usül adı geçer. Ancak 80 kadarının örneği günümüze gelmiştir.


Kaynak: Türk sanat müziği nedir? Türk musikisinin gelişme ve kökleşme temellerinin ilk yılları, Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarının biraz öncesi ve biraz sonrasından itibaren görülmektedir.
Türk musikisi tarihi incelenirken Tarih bilimcileri ile etno-müzikologların bu konuda, devirlere bölme düşüncelerinde bazı farklılıklar görülmektedir. Eldeki verilere göre Türk musikisinin tarih yönünden incelenmesinde Osmanlı öncesi Türk musikisi yani Fârâbi’den (870-950) Safiyüddin Urmevi (1237-1294) ye kadar olan devir “İlk Ortaçağ”, Abdükkadir Merâganî (1360-1435) den Şehzade Korkut (1467-1513) a kadar olan devir “Ortaçağ” ve Itrî (1640?-1711) den günümüze kadar olan devir de “Yeni ve Yakınçağ” olarak tasnife tabi tutulabilir.
Çoğunlukla Tunus’ta yaşamış olan Baron Rodolphe D’Erlanger (1872-1932) isimli Fransız müzikoloğu ölümünden önce 1920’li yıllarda edindiği musiki yazmaları üzerine çok geniş bir çalışma yapmış ve bu arada; Fârâbî, İbn Sina, Safiyyüddin Urmevî, Lâdikli Mehmet Çelebi gibi büyük Türk sistemcilerinin yazmalarını inceleyerek 2857 sayfayı kapsayan 6 ciltlik büyük bir eser meydana getirmiştir. Fakat ne yazık ki bu devasa eserinin adını “La Musique Arabe” (Arab Musikisi) koymuştur. Sebebi de gayet açık anlaşılmaktadır ki, incelenen yazmaların Arap dili ile yazılmış olmasından ve yazar adlarının da Arap isimlerine benzemesinden, ortaya konan bu eserin musikisi de elbette “Arap Musikisi” olacaktır. Aradan geçen uzun yıllar içinde Türk kültür âleminden hiç kimse bu konu ile bilgilenmemiş ve ilgilenmemiştir. Ve bu yayın ilk defa musiki alimimiz H.Sadettin Arel tarafından 1950 yılında Türk kültür alemine tanıtılmıştır.

Kaynak: Türk sanat müziği nedir?
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Aralık 2012       Mesaj #24
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ya arkadaşlar türk sanat müziği kısaca tarihi
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Aralık 2012       Mesaj #25
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
bilgiler daha kısa olabilir mi lütfen !!!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Ocak 2013       Mesaj #26
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Türk sanat müziğinin çıkışı osmanlı devletinni ilk kuruluş yıllarından birazda öncesine dayanmaktadır. Türk Müziğinin gelişme ve kökleşmesinde başrol oynamıştır.


Tür musikisinin tarihi incenme aşamasındayken tarih bilimcileriyle müzikologların bu konuda, devirlere bölme düşüncelerinde bazı farklılıklar göstermektedir.Eldeki verilere göre Türk musikisinin tarih yönünden incelenmesinde Osmanlı öncesi Türk musikisi yani Fârâbi’den (870-950) Safiyüddin Urmevi (1237-1294) ye kadar olan devir “İlk Ortaçağ”, Abdükkadir Merâganî (1360-1435) den Şehzade Korkut (1467-1513) a kadar olan devir “Ortaçağ” ve Itrî (1640?-1711) den günümüze kadar olan devir de “Yeni ve Yakınçağ” olarak tasnife tabi tutulabilir.
Çoğunlukla Tunus’ta yaşamış olan Baron Rodolphe D’Erlanger (1872-1932) isimli Fransız müzikoloğu ölümünden önce 1920’li yıllarda edindiği musiki yazmaları üzerine çok geniş bir çalışma yapmış ve bu arada; Fârâbî, İbn Sina, Safiyyüddin Urmevî, Lâdikli Mehmet Çelebi gibi büyük Türk mu*****inasları ve sistemcilerinin yazmalarını inceleyerek 2857 sayfayı kapsayan 6 ciltlik büyük bir eser meydana getirmiştir. Fakat ne yazık ki bu devasa eserinin adını “La Musique Arabe” (Arab Musikisi) koymuştur. Sebebi de gayet açık anlaşılmaktadır ki, incelenen yazmaların Arap dili ile yazılmış olmasından ve yazar adlarının da Arap isimlerine benzemesinden, ortaya konan bu eserin musikisi de elbette “Arap Musikisi” olacaktır. Aradan geçen uzun yıllar içinde Türk kültür âleminden hiç kimse bu konu ile bilgilenmemiş ve ilgilenmemiştir. Ve bu yayın ilk defa musiki alimimiz H.Sadettin Arel tarafından 1950 yılında Türk kültür alemine tanıtılmıştır.
Bilimsel yönü ile uğraşanı yok denecek kadar az olan musıkimizde bu tanıtım maalesef gerekli ilgiyi bulamadığından aleyhimizdeki durum bütün dünya musiki aleminde yerleşmiş ve bundan 15 yıl kadar önce “Unesco” girişimiyle ortaya çıkmıştır. O yıllarda “Dünya Musiki Tarihi” yazmayı planlayan Unesco Türkiye’ye gönderdiği bir katılım isteği yazısında açıkça “Arap musikisinin bir yan bölümü olan Türk musikisi” ifadesini kullanmıştır.


Ne yazık ki D’Erlanger’nin aleyhimize olan bu hatalı yayını bugüne kadar karşılıksız bırakılmıştır. Aslında bir gösteri hüviyeti taşıyan “Karagöz Oyunu”muzun başkalarınca sahiplenmesi girişimi yanında, hem ilim hem güzel sanat olan musıkimizin bilimsel ve mükemmel teorilerine sahip çıkamayışımız Türk kültürü açısından cidden üzücüdür

14 Mart 2011, 18:31 Cvp: Türk sanat müziği nedir?#7 (link)

Misafir
Ziyaretçi sadece türk sanat müziğinin ne ollduğunu yazın lütfennnnnnnn4

14 Mart 2011, 18:43 Cvp: Türk sanat müziği nedir?#8 (link)

pesimist
Ballı&Süt
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı
sadece türk sanat müziğinin ne ollduğunu yazın lütfennnnnnnn4
Türk Sanat MÜziği

Klasik anlamda Türk Sanat Müziği çeşitli İslam müziklerinin oluşturduğu zengin birikime dayanan Osmanlı müzikçilerinin ürünü olan makamsal bir müziktir.

Araştırmacılara göre Türk Sanat Müziği'ne ait 590 MAKAM adı belirlenmiş, ancak bunlardan pek çoğunun bugün örneği bile kalmamış,çoğu unutulmuş,önemli bir bölümü de kullanılmaz olmuştur. Günümüzde ise kullanılan makamların sayısı100'ügeçmez.Bunlardan ise ancak 40-50'si yaygın olarak kullanılmaktadır. Makamlar arasında gerçekten apayrı bir anlatım gücü taşıyanlardan bazılarını makamlar kısmında görebilirsiniz. Türk Müziği'nde doğaçlamalar dışında, yalnızca bestelenmiş yapıtların biçimlenişine katkıda bulunan ve usül adı verilen bir öğe daha vardır.Usül'ler çeşitli uzunluktaki kuvvetli ve zayıf vuruşların belli bir düzen içinde ortaya çıkan birer ritim kalıbıdır.

Çeşitli Türkçe metinlerde 100'ün üzerinde usül adı geçer. Ancak 80 kadarının örneği günümüze gelmiştir.

Kaynak: Türkçe Bilgi | Ansiklopedik bilgiler, sözlükler, çeviri, harita, makale ve resimler

26 Mart 2011, 11:15 Cvp: Türk sanat müziği nedir?#9 (link)

Misafir
Ziyaretçi ne olur türk sanat müziği nedir onu yazın?

16 Nisan 2011, 21:00 Cvp: Türk sanat müziği nedir?#10 (link)

Misafir
Ziyaretçi Türk sanat müziği nedir onu yazabilir misiniz? Ne zaman başlamış nasıl başlamış ne olmuş ne bitmiş? Çok aciillll.


Cevap Yaz Yeni Konu Aç


Kaynak: Türk sanat müziği nedir?
_EKSELANS_ - avatarı
_EKSELANS_
Kayıtlı Üye
3 Ocak 2013       Mesaj #27
_EKSELANS_ - avatarı
Kayıtlı Üye
Türk sanat müziği (Klasik Türk müziği) nedir?

Klasik Türk musikisi veya Türk sanat müziği, makamlı bir Türk müzik türü. Klasik Türk Müziği, klasik Batı müziği ve Hint müziği ile beraber dünya üzerinde süreklilik ve gelenek oluşturma bakımından mevcut üç klasik müzikten birisi olarak kabul edilir
Etimoloji

Bu terimdeki "Türk" ve "klasik" kelimeleri, Cumhuriyet döneminde Osmanlı Devleti'nden süregelen müziğe karşı Batı müziği taraftarlarınca ileri sürülen bazı iddialara cevap vermek için türetilmiştir. Bu iddialardan en önemlisi Osmanlı müziğinin Türklerin değil, Bizans ve İran müziği kaynaklı olduğuna dair olan tezdir. Hüseyin Sadettin Arel ve Rauf Yekta gibi Batılı müzik çevrelerince de saygın görülen kimi müzikologlar, bu iddiaları belge ve bilgilerle çürütmüşlerdir.
Cumhuriyet döneminde bu müzik geleneği genellikle gözardı edilmiş, hatta 1929 yılında 10 ay süreyle devlet radyosunda çalınması yasaklanmıştır. Bu ideolojik yaklaşımın bir sonucu olarak Klasik Türk müziğini modern yöntemlerle öğreten konservatuvarlar ancak 1970'lerde kurulabilmiştir.
Klasik Türk müziğinin adlandırılması konusunda görüş ayrılıkları vardır. Osmanlı döneminde bu müziğe sadece "musıki" denmekteydi. Nitekim bu geleneksel müziği, Cinuçen Tanrıkorur gibi "Osmanlı Müziği" olarak adlandıranlar olduğu gibi, ona "Geleneksel Türk Müziği" adını verenler de vardır.
Tarihi

Klasik Türk müziği tarihsel açıdan altı döneme ayrılabilir: oluşum dönemi, dönüşüm dönemi, klasik dönem, son klasik dönem, romantik dönem ve çağdaş dönem.
10. yüzyılda yaşamış olan Farabi’den Timurlenk’in öldüğü 1405’e kadar geçen süre, Türk müziğinin nazari (teorik) yönleriyle açıklandığı ve yazıya aktarılmaya başlandığı oluşum dönemini kapsamaktadır. Bu dönemin sonlarına doğru, çok meşhur bir üstad olan Abdülkadir Meragi, bir sonraki evrenin tohumlarını atmış, Türk müziğine yeni bir yön vermiştir.
Bunu takiben, 16. yüzyılın başından Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı 1512’ye değin; anlatılageldiği şekilde, Türk müziğinin ses perdeleri ve makamları üzerinde birtakım nazari değişilikler yapılmıştır. Bu dönem, Diyar-ı Rum'un ve Balkanlar’ın üzerinde Mevlevihanelerin yapıldığı, İstanbul’un fethedildiği, Bizans İmparatorluğu kalıntıları arasına Enderun saray okulunun kurulduğu, kökleştiği ve Orta Asya’dan Ali Şir Nevai, Hüseyin Baykara, Ali Kuşçu, Şadi gibi ilim adamlarının İstanbul’a cezbedildiği bir dönüşüm dönemi, keza bir nevi Rönesans olarak görülmektedir.
Klasik Türk müziği; Orta Asya, Selçuklu ve özellikle Osmanlı uygarlığının bir ürünü olarak, pek çok milletin müziklerini etkilemiş, onların müziğini de kendi potasında eritmiştir. Bunun bir sonucu olarak, klasik musıki, gerek makam sayısı ve anlayışı, gerekse formlar ve usuller bakımından çok zengin bir müzik türü olmuştur.
Bunun ardından, 15. yüzyılın başından IV. Murat’ın öldüğü 1640’a dek, doğuya düzenlenen seferler sayesinde, Osmanlı sarayında, Ortadoğu’dan getirilen müzik ve sanat adamlarının faaliyet gösterdiği bir dönem yaşanmıştır.
Itri’den (1640-1712) 1730'a kadarki zaman diliminde, Avrupai Barok ve Rokoko etkilerin Osmanlı sarayına nüfuz ederek, zamanının doğu kültürüyle apayrı bir sentez oluşturduğu klasik dönem süregelmiştir. 1730’dan İsmail Dede Efendi’nin 1846’daki ölümüne dek uzanan dönem ise son klasik dönem olarak adlandırılmaktadır.
Tanzimat Fermanı'nın ilan edildiği yıllardan (1839) II. Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945’e kadar süren akım da romantik dönem olarak anılmaktadır.
Günümüzde Klasik Türk Müziği

Türk Sanat Müziği ile Klasik Türk Müziği birbirine yakın kavramlar olmakla birlikte; "Klasik Türk müziği", tarihi anlayış ve geleneği temsil ederken, Batı müzik terminolojisinden ödünç alınmış "sanat müziği" kavramı ise daha çok bu musıkinin Cumhuriyet döneminde aldığı modern biçimi ifade eder.
20. yüzyılın ortalarından bugüne kadar gelen dönem çağdaş dönemdir. Bu dönemin en önemli temsilcilerinden biri Münir Nurettin Selçuk'tur. Bu dönemde kar, beste, ağır ve yürük semai gibi formlar arka planda kalırken, modern müzik anlayışına uygun kısa süreli, kısa güfteli ve hareketli şarkı ve fantezi formları Türk Sanat Müziği'ne hakim duruma gelmiştir.
Bu anlayışın Batı müziğini model alması sonucunda, koro ve konser gibi uygulamalar yaygınlık kazanmış; keman, piyano, klarnet gibi Batılı sazlar da saz heyetlerine girmiştir. ALINTII Bu modern anlayışı destekleyen unsurlardan birisi de, klasik musıkide en önemli aktarım ve anlayış aracı olan meşk geleneğinin sekteye uğramasıdır. Klasik sanatların hepsinde geçerli olan ve talebenin bir üstadın "elinden geçerek" musıkiyi öğrenmesi süreci büyük ölçüde sona ermiş, yerine modern anlayışla, nota üzerinden eser öğretilen koro ve dernekler geçmiştir.
Tasavvufi felsefeye, dolayısıyla aşkınlığa ve tefekküre dayanan klasik musıki anlayışı yerine eğlence odaklı bir müzik anlayışı yerleşmiştir. Buna rağmen klasik musıki geleneğini sürdüren ve yeni eserler verenler yok değildir. Hacı Arif Bey ile başladığı ileri sürülen modernleşme döneminde klasik üslubu ve anlayışı devam ettiren Fehmi Tokay, Zeki Arif Ergin ve Ahmet Avni Konak gibi bestekarlar da yer almıştır. Günümüzde de bu anlayışa bağlı genç bestekarlar eserler vermektedir.
Türk Sanat Müziği kamu radyo ve televizyonları kadar gazino gibi eğlence mekanlarının da temel tercihini oluşturmuş, bu nedenle kitlelere ticari açıdan da ulaşabilmiştir. Bu evrenin önemli bestecileri arasında Sadettin Kaynak, Bimen Şen, Refik Fersan, Yesari Asım Arsoy ve Avni Anıl sayılabilir. Türk Sanat Müziği'nin bu bestecilerden başka "piyasa müziği" olarak anılan daha popüler türevinde de bazı önemli besteciler yer almıştır. Bunlara örnek olarak Yusuf Nalkesen, Şekip Ayhan Özışık ve Teoman Alpay verilebilir. Günümüz TRT repertuarında 19 bine yakın Türk musikisi eseri bulunmaktadır.
Türk Müziğinde Enstrümanların Önemi

Türk müziğinde başlıca çalgılar şunlardır; Ud, kanun, keman, ney, tanbur, lavta, klasik, rebab, santur, kudüm, def ve zildir. kemençe
İslamiyetten sonra din adamlarının etkisiyle Mehterhane, Enderun ve sazın serbest olduğu tekkelerle şuurlu din adamlarının koruması sayesinde bu çalgılar kurtulabilmiştir.
Osmanlı klasik ve halk musikisinde kullanılan bütün telli/saplı çalgıların atası olan Kopuz'un ömrü 18.yy'a kadar devam edebilmiş, 10. ila 16. yy.lar arası çok revaçta olan Ud yerini l9.yy.'ın sonunda yeniden almak üzere 17.yy.dan itibaren Tanbur'a bırakmış,tarihi Türk harpi Çeng'le,Türk pan flütü Miskal 19.yy.da Santur ise 20.yy.da artık kullanılmaz olmuşlardır.
Önce viola d'amore şeklinde Sinekemanı adı ile Batıdan gelen Keman,daha sonra Viyola,Viyolonsel ve Kontrbas ile,önceleri Köçekçe ve Tavşanca adı verilen saray rakslarının eşlik sazı olan Kemençe ve Lavta 20.yy.da klasik musikiye de girmiş;Kaşık'la Zilli Maşa'nın halk oyunlarında yaşamasına mukabil,Çalpara da denen Çengi Çubuğu,Köçekçe ve Tavşanca'larla birlikte tarihe karışmıştır.
Musiki aletleri bilimi demek olan "Organoloji"de çalgılar,hangi Müzik söz konusu olursa olsun,bu sanatın insanla birlikte doğuşundan bu yana geçirdiği merhaleler gözönüne alınarak,vurmalı çalgılar,nefesli çalgılar ve telli çalgılar sırası içinde incelenmektedir.
Son düzenleyen NeutralizeR; 24 Mart 2016 03:17
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
10 Kasım 2013       Mesaj #28
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TÜRK SANAT MÜZİĞİ NED!R ÇOK 4CİL lütfennn
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Aralık 2013       Mesaj #29
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Klasik anlamda Türk Müziği, daha önceki çeşitli İslam müziklerinin oluşturduğu zengin birikime dayanan Osmanlı müzikçilerin ürünü olan makamsal müziktir.

Makam, ayrıcalıklı birkaç sesin çevresinde, "seyir" denen ve sesler arasındaki ilişkiyi belirleyen kurallara göre melodinin biçimlendiği çerçevedir. Türk müziğindeki çalgılar gibi, makamlar ve beste türleri de pek çok Ortadoğu ülkesinin ortak malıdır. Ama bunların adları gibi, içerik ve kullanılış biçimleri de çoğunlukla farklıdır. Çeşitli metinlerde 600'ü aşkın makam adına rastlanırsa da, bunların ancak 200 kadarının örnekleri günümüze ulaşabilmiştir. Bugün ise ancak 40 - 50'si yaygın olarak kullanılmaktadır.

Makamlar arasında gerçekten apayrı bir anlatım gücü taşıyanların bazıları şunlardır:

Hicaz, Uşşak, Rast, Buselik, Karcığar, Kürdi, Hüseyni, Muhayyer, Mahur, Hicazkâr, Şehnaz, Suzinak, Suzidil, Evcârâ, Evç, Neva, Saba, Bestenigâr, Dügâh, Sultaniyegâh, Segah, Hüzzam, Nihavend, Kürdilihicazkâr, Nikriz, Hisarbuselik, Acemaşiran, Ferahfeza, Irak.

Her melodi ya da motif bir makamın seslerini ve öteki özelliklerini kullanır. Ama Türk müziğinde, doğaçlamalar dışında, yalnızca bestelenmiş yapıtların biçimlenişine katkıda bulunan ve "usul" denen bir öğe daha vardır.

Usuller, çeşitli uzunluktaki kuvvetli ve zayıf vuruşların belli bir düzen içinde sıralanmasıyla ortaya çıkan birer ritim kalıbıdır. Usul, yapıtın başından sonuna kadar aynı kalır. Çeşitli Türkçe metinlerde 100'ün üzerinde usul adı geçer. Ama ancak 80 kadarının örneği günümüze ulaşabilmiştir.

Bunlardan sıkça kullanılan bazılarının içerdikleri zaman birimi sayısı şöyledir:

Semai (3), Sofyan (4), Türk Aksağı (5), Yürük Semai Msn Demon, Devrihindi (7), Düyek [8], Aksak (9), Curcuna (10), Aksak Semai (10), Lenk Fahte (10), Mevlevi Devrirevanı (14), Fahte (20), Çenber (24), Devrikebir (28), Muhammes (32), Hafif (32).

Bir yapıtın künyesini, kullanılan makamın ve ölçüldüğü usulün adları dışında, örneği olduğu beste türünün (ya da "formun") adı da belirler.

Dindışı Türk müziği,

• Söz müziği
• Çalgı müziği

olmak üzere ikiye ayrılır. Söz müziği yapıtları sayıca daha çoktur. Söz müziğindeki türler de,

• Büyük türler
• Küçük türler

diye iki grupta toplanır. Kısaca tanımlamak gerekirse, büyük türler daha uzun ve daha sanatlıdır.

Başlıca büyük türler şunlardır:

Kârınâtık : Daha çok makam ve usulleri öğretmek amacına yönelik olan bu türden yapıtların güftelerinin her dize ya da beytinde bir makamın, bazı kârınâtıklarda aynı zamanda bir usulün adı geçer; o dize ya da beyit adı geçen makamda ve usulle bestelenir.

Kâr : Genellikle daha uzun olur; bestecinin tüm hünerlerini ortaya koyduğu, birden çok usulün ve makamın kullanıldığı, güftenin başına ve arasına "terennüm" denen, daha kıvrak melodilerle bestelenmiş söz ve hecelerin eklendiği yapıtlardır.

Beste : Genellikle dört dizeli bir güfte üzerine, kârlar gibi ağdalı bir üslupla bestelenen yapıtlardır. Bunların birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri aynı melodiyle okunur, üçüncü dize ayrı bir makamda bestelenir ve meyan adını taşır. Her dizeden sonra terennüm yinelenir.

Ağırsemai : Ya aksaksemai ya da senginsemai usulüyle ölçülen bu türden yapıtlar da genellikle dört dizeli bir güfte üzerine bestelenir. Birinci ve ikinci dizeleri, aralarına terennüm girmeden, apayrı melodilerle bestelenen ağırsemailer, nakış olarak nitelenirler. Ağırsemailerde de, bestelerde olduğu gibi terennüm dizelerden sonra yinelenir.

Yürüksemai : Yürüksemai usulüyle ölçülen, çoğunlukla dört dizeli bir güfte üzerine bestelenen ve daha süratli olarak okunan bu türden yapıtlar biçim bakımından ağırsemailere benzer. Bu türün de nakış olanları vardır.

Küçük türlerin başlıcaları da şunlardır:

Şarkı : Güftelerinin dize sayısına göre yapılanan bu türdeki yapıtlar, beste ve semailere oranla, çoğunlukla daha yalın ve kısadır. 19. yüzyılda Hacı Arif Bey'in doruğa ulaştırdığı şarkı türü ondan sonraki dönemin en önemli formu durumuna gelmiştir.

Köçekçe : Erkek dansçıların danslarına eşlik eden, canlı ve kıvrak melodilerle örülmüş ve sazların çaldığı aranağmelerle birbirine bağlanan sözlü bölümlerden oluşur.

Fantezi : 20. yüzyılda ortaya çıkan, serbest yapıda, çoğunlukla birkaç bölümlü, her bölümü başka bir tempo ya da ayrı bir usulle bestelenmiş sözlü yapıttır.

Dindışı çalgı müziğinde başlıca üç tür vardır. En büyük ve en önemli tür peşrev'dir. Hane denen dört ya da beş bölümden ve her haneden sonra yinelenen teslim bölümünden oluşan peşrev özellikle 19. ve 20. yüzyıllarda çok gelişmiştir. Baştan sona aynı usulle bestelenmiştir.

Çalgı müziğinin ikinci önemli türü de saz semaisi'dir. Çoğunlukla dört hane ve bir teslimden oluşan saz semailerinin ilk üç hanesi ile teslimi, aksaksemai usulüyle ölçülmüştür. Çok ender olarak senginsemai ya da yürüksemai usulleri de kullanılmıştır. Dördüncü hanede ise ilk üç hanedekinden farklı olarak semai, yürüksemai ve senginsemai başta olmak üzere, çok çeşitli usuller kullanılmıştır. Tanburi Cemil Bey'in katkılarıyla da gelişen bu tür 20. yüzyılda, özellikle Refik Fersan tarafından, neredeyse bağımsız bir konser parçasına dönüştürüldü.

Çalgı müziğindeki üçüncü tür ise sirto, longa, mandra, kasap havası, çiftetelli gibi çeşitli danslara eşlik eden ve daha çok 19. yüzyılda gelişen çalgı yapıtlarını kapsayan oyun havası türüdür.

Tüm bu sözlü ve sözsüz yapıtların, belli bir düzen içinde peş peşe icra edilmesi "fasıl" denilen diziyi oluşturur. Bir fasılda, tümü de aynı makamdan olmak üzere, sırayla şu türlerin birkaçından yapıtlar seslendirilir: Kâr (varsa), birinci ve ikinci beste, ağırsemai, ağırdan yürük tempoya doğru sıralanan ve birbirlerine aranağmelerle bağlanabilen bir çok şarkı, yürüksemai, saz semaisi ya da oyun havası. Başta peşrev, arada da taksimler yer alabilir. Taksim bir çalgının solosudur ve dindışı Türk müziğindeki en önemli doğaçlama türlerinden biridir (öbür önemli doğaçlama ise bir ses sanatçısının, bir şiiri doğaçtan ezgilerle, yani içinden geldiği gibi okuması demek olan gazel'dir).

Türk müziğinin çok gelişmiş bir kolu da, din-tasavvuf müziğidir. Gerçekte bu kolu, cami müziği ve tekke müziği olmak üzere iki alt başlık altında incelemek gerekir. Çünkü her ikisinin de kendine özgü kuralları ve türleri bulunur. Ama, başta ilahiler olmak üzere, her iki alt kolda da önem taşıyan ortak türler ve ortak yapıtlar vardır. Cami müziği, doğaçlamanın ağır bastığı, hemen hemen hiçbir çalgının kullanılmadığı, çoğu zaman tek bir kişinin kutsal bir metni okumasına dayalıdır. Bu metin Kuran'dan bir bölüm ise, okuyanın yaptığına "tilavet" ya da "kıraat"; Süleyman Çelebi'nin Vesiletü'n-Necât'mdan bir bölüm ise yapılan müzik mevlittir.

Tekke müziği, cami müziği gibi söze ve insan sesine dayalı olmakla birlikte, doğaçlamanın yanı sıra bestelenmiş yapıtların da önemli yer tuttuğu ve insan sesinin yanı sıra çalgıların çok kullanıldığı bir müziktir. Tilavet ya da kıraat tekke müziğinin de başlıca doğaçlama türüdür. Peygamberi öven şiirlerin doğaçtan müziklenmesi demek olan kaside, dindışı müzikteki gazelin karşılığıdır. Tekke müziğindeki en büyük yapıtlar, Mevleviler'in "ayin-i şerif" adını verdikleri uzun ve çok sanatlı yapıtlardır. Mevleviler'in sema ayini sırasında mutrib denen ses ve saz sanatçıları topluluğu tarafından seslendirilen ayin-i şerif, selâm denilen dört bölümden oluşur. Başta peşrev, selamların aralarında saz terennümleri ve sonda son peşrev-son yürüksemai çalınır. Ayin-i şeriflerin çoğunun güftesi, Mevlana' nın Mesnevi' sinden alınmıştır. Birkaçında Türkçe ya da Arapça şiirlere rastlanır. Mevlevi müziğinin başlıca çalgıları, ney, rebap, kudüm ve haliledir. Sonradan bunlara tanbur, kanun, kemence ve ud da eklenmiştir. Müzik, Mevlevilik'ten sonra en çok Bektaşi, Halveti, Rıfai ve Cerrahi tarikat ve tekkelerinde önem kazanmıştır. Bunlarda, ortak ya da özel ilahiler, duraklar (dinsel törene ara verildiğinde okunan, doğaçlamaya benzer sanatlı yapıtlar), tevşihler (dindışı müzikteki besteleri andıran ağdalı ve sanatlı ilahiler), şugller (Arapça güfteli ilahiler), teşbihler (daha çok "sübhanallah" sözcüğünün tekdüze bir ezgiyle yinelenmesine dayalı dualar), savtlar (birkaç dizelik bir güftenin tekdüze bir ezgiyle yinelenmesine dayanan ve zikir sırasında okunan dualar) okunur. Bektaşiler'in, genellikle yalın bir ezgisi ve halk şiiri üslûbunda güftesi olan ilahilerine nefes denmiştir. Mevlevilik dışındaki tarikatların müziğinde en önemli çalgı, büyük çaplı zilsiz bir tef olan bendir ya da mazhardır. Bektaşiler'ce çöğür, mey gibi halk çalgıları da kullanılmıştır.

Türk müziği, insan sesine dayalı bir müzik olduğundan, çalgı yapıtlarında da insanın ses alanı dışına pek çıkılmamıştır. Çalgıların işlevi, daha çok insan sesine eşlik etmek, onu desteklemek olarak görüldüğünden, bunların ses alanlarını genişletmek için çaba harcanmamıştır. Yapı olarak daha çoğuna elverişli olsalar bile, çalgıların iki ya da 2,5 oktavlık ses alanlarıyla yetinilmiştir. Öte yandan, bu çalgıların teknik açıdan virtüözlük olanaklarının artırılması yoluna da gidilmemiştir. Kullanılan çalgılar neredeyse 100 yılda bir tümüyle değişmiştir. Sözgelimi III. Selim döneminden (1789-1808) önce Zurna, Çenk, Ney, Kudüm, Halile, Musikar (bir tür Panflüt), Çöğür, Rebap gibi çalgılar tutulurdu. Daha sonra ise Santur, Keman, Kemençe, Kanun ve Lavtanın yıldızı parladı. Günümüzde Klarnet ve Viyolonsel de aranan çalgılar arasına girmiştir. Bazı çalgılar ise bugün tümden unutulmuştur. Sözgelimi, artık Çenk, Rebap, Musikar, Santur, Sinekemanı, Girift (çok küçük bir tür ney) ve Lavta gibi çalgılar geçmişte kalmıştır. Günümüzde kullanılan başlıca çalgılar şunlardır: Tanbur, Ney, Kemençe, Ud, Kanun, Keman, Viyolonsel, Klarnet, Kudüm, Darbuka, Bendir ve Halile. Bunlardan doğu kökenli olan Kanun, Ud, Ney, Darbuka, Kudüm ve Bendir birçok Ortadoğu ve İslam ülkesinde de kullanılır. Tanbur ve Kemençe köken olarak birer Türk çalgısı sayılamaz ama bugün yalnızca Türkler'in klasik müziğinde kullanılırlar.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Şubat 2014       Mesaj #30
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
TÜRK SANAT MÜZİGİ
NEDİR BİLEN YOKMU??????????????????? Msn Sad(

Benzer Konular

18 Ağustos 2009 / Misafir Sanat
5 Aralık 2013 / Ziyaretçi Soru-Cevap
8 Ocak 2013 / Misafir Cevaplanmış
6 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap