Arama

Anadolu Selçuklu Devleti dönemindeki siyasi olaylar nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 10 Mayıs 2018 Gösterim: 11.098 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Mayıs 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Anadolu Selçuklu Devleti dönemindeki siyasi olaylar nelerdir?
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
Başındaki hanedanın kurucusu, Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’e karşı taht kavgası veren Kutalmış’ın oğlu I. Süleymanşah’tır (1075-86).
Anadolu Selçuklu tarihinin sisler içindeki başlangıçları, kesinti ve boşluklarla doludur. Türkmenlerin Anadolu’ya göçleri, 11. yüzyılda başlamış ve Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra daha da artmıştı. Alp Arslan’ın ölümünden (1072) sonra Anadolu’ya giren savaşçı beylerden ve akıncı komutanlarından Kutalmışoğlu Süleyman, Konya’dan İznik’e kadar uzanan bölgeyi ele geçirdi. 1075’te de Bizans’tan İznik’i aldı ve burayı egemenliğinin merkezi yaptı. Bu, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşu olarak kabul edilir. Melik unvanını alan I. Süleyman Şah, Orta Anadolu’da yaptığı fetihleri genişleterek güneye yöneldi. 1084’te Antakya’yı aldı, ama 1086’da Suriye Selçuklu meliki Tutuş’la savaşırken Halep yakınlarında öldü. Yönetmiş olduğu alan da bir süre Ebu’l-Kasım’ın egemenliğine geçti.
Sponsorlu Bağlantılar

Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ölmesi (1092) üzerine lran’dan kaçarak tahta çıkan I. Süleyman Şah’ın oğlu I. Kılıç Arslan (1092- 1107) sultanlığı yeniden kurdu. Her biri kendini egemen kılmak ve topraklarını genişletmek isteyen emirler arasındaki mücadele yeni savaşlarla sürdü. Kılıç Arslan önce, İzmir yöresinde egemen olan Çaka Bey’i öldürerek bölgeyi denetimi altına aldı. Bizans saldırılarını önledikten sonra Orta Anadolu’ya yöneldi ve Danişmendlilerin elindeki Malatya’yı kuşattı; ancak I. Haçlı Seferi başlayınca kuşatmayı kaldırarak geri döndü. Haçlıların İznik (1096) ve Eskişehir’i (1097) ele geçirmeleri üzerine iç kesimlere çekildi. Anadolu içlerinde Haçlılara karşı çete savaşları vermeye başladı ve 1101’de, Danişmendlilerle ittifak kurarak bir Haçlı ordusunu yendi. Irak Selçuklularının zayıf düşmesinden de yararlanarak Musul’u ele geçirdi; ama Emir Çavlı, Artukoğlu İlgeni ve Melik Rıdvan’dan oluşan müttefik Halep güçlerine yenildi ve tutsak olmamak için atıyla geçmeye çalıştığı Habur Çayında boğularak öldü.

Yeni bir kısa süreli saltanat boşluğundan sonra, önce I. Kılıç Arslan’ın oğlu Şehin Şah ya da Melikşah (1110-16), onun ardından I. Mesud (1116-55) Anadolu Selçuklu tahtına çıktı. I. Mesud, Danişmendlilerle işbirliği yaparak Anadolu’da yeniden en güçlü iktidar odağı haline geldi ve belirli ölçüde siyasal istikran sağladı. Yitirilen toprakları geri alabilmek için seferlere çıktı; 1143’te Ankara ve Çankırı’yı, ertesi yıl Elbistan’ı aldı. Bizanslıların Konya baskınını bozdu. 1147’de de, II. Haçlı ordusunu Ceyhan Irmağı boyunda yenerek dağıttı. Yerine geçen oğlu II. Kılıç Arslan (1155-92), bir yıllık taht kavgasından sonra duruma egemen oldu. Kilikya’ya, Musul ve Halep atabeglerinin topraklarına başarılı seferler düzenledi. Büyük Selçuklu Devleti’nın yıkılması üzerine de 1157’de “Sultanü’l-Muazzam” (Büyük Sultan) unvanını aldı. 1159’da Eskişehir yakınlarında yapılan savaşta Bizans ordusunu yendi; 1162’de de Bizans’la bir dostluk antlaşması imzaladı. Danişmendli Melik Muhammed’ in ölümünden sonra başlayan taht kavgalarından yararlanarak 1175’te Danişmendli topraklarının büyük bölümünü ele geçirdi.

BizanslIlar Konya’nın gittikçe güçlenmesi ve Türkmen akıncılarının saldırıları karşısında antlaşmayı bozarak, Avrupa’dan gelen birliklerle güçlendirdikleri ordularıyla Anadolu’ya yürüdüler. Denizli dolaylarında yapılan Myriokephalon Savaşı’nda I. Manuel Komnenos, II. Kılıç Arslan’a yenilerek tutsak düştü. II. Kılıç Arslan, savaş tazminatı ödemek ve topraklarının bir bölümünü Selçuklulara vermek koşuluyla imparatoru serbest bıraktı. Bu zafer, Türk egemenliğinin Anadolu’da kökleştiğinin bir göstergesiydi. 1178’de Danişmendli soyuna son veren II. Kılıç Arslan, 1182’ye değin Kütahya ve Eskişehir’i, 1184’te de Denizli yöresini Konya Sultanlığının egemenliğindeki topraklara kattı. Kilikya yöresini kendine bağladı, Bizans’tan haraç almaya başladı. III. Haçlı Seferi’ne karşı önlemler aldı; ama oğullarının geleceğe yönelik taht kavgalarına girişmeleri karşısında etkisiz kaldı. II. Kılıç Arslan öldükten sonra tahta geçen oğlu I. Gıyaseddin Keyhusrev (1192-96; ikinci kez 1205-11), kardeşi II. Rükneddin Süleyman Şah (1196-1204) ile yeğeni III. Kılıç Arslanın (1204-05) kısa süren sultanlıkları dışında, genellikle duruma egemen oldu. Onun döneminde büyük bir siyasal dönüşüm gerçekleşti ve daha merkeziyetçi bir devlet yönetimi başladı.

I. Keyhusrev’in oğulları I. İzzeddin Keykavus (1211-20) ve I. Alaeddin Keykubad (1220-37) dönemleri, Anadolu Selçuklularının en parlak yıllarıydı. Karadeniz ve Akdeniz kıyılarına çıkılırken, Sinop’la Alaiye’de (Alanya) liman ve tersaneler kuruldu; filolar denize açıldı. Bizans ve Kilikya’ya karşı kazanılmış olan üstünlük bu dönemde de korundu. Kuzey Suriye toprakları Artuklular ve Eyyubilerden alındı. Moğol tehlikesine karşı askeri ittifaklar yapıldı ve sınır kaleleri sağlamlaştırıldı. Yeni kentler, zengin iç pazarlar ve ticaret merkezleri kuruldu. Ticaret yollan devletin korumasına alınarak Anadolu, uluslararası kervan ticaretine ve ulaşımına açıldı. Ünlü “sultan hanlan” bu dönemde yapıldı. Önemli sınır kalelerini ele geçiren Anadolu Selçuklulan, Mengücük soyuna son verdiler ve Harezmşah Celaleddin’e karşı 1230’da Yassıçimen Savaşı’nı kazanarak Ahlat ve Harput kalelerini aldılar. Bunların yanı sıra, Anadolu’da İslam kültürünün yaygınlaştırılması için çaba gösterildi. Özellikle Türkistanlı, AzerbaycanlI ve Iranlı sanatçılar, düşün ve bilim adamları, Konya sultanlarının korumasına girmeyi yeğlediler.

I. Alaeddin Keykubad’ın yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhusrev (1237-46), yönetimde babası gibi başarılı olamadı. 1240’ta patlak veren Baba Ishak Ayaklanmasının sarsıcı etkileri ve Moğollar karşısında 1243’te Kösedağ Savaşı’nda alman yenilgi, Anadolu Selçuklu Devleti’ni dağılma ve parçalanma sürecine soktu. Moğollar ilk başta gerçek bir süzerenlik kurmakla yetindilerse de, baskıcı ve haraççı yönetimlerinin yanı sıra artan Bizans saldırılan, siyasal suikastlar, doğal afetler ve salgınlar devleti büsbütün sarstı. Anadolu Selçuklu Devleti birkaç kez ikiye ve üçe bölündü. Celaleddin Karatay’ın uzlaştırıcı tutumuyla II. Keykavus, IV. Kılıç Arslan ve II. Keykubad, 1249-54 arasında birlikte saltanat sürdüler. Anadolu Selçukluları, başansız ayaklanma denemelerinin bastırılmasıyla birlikte ve 1277’den sonra tümüyle Ilhanlı egemenliğine girdiler. Bu tarihten sonra Anadolu’nun çeşitli bölgelerine Moğol garnizonları yerleştirildi; tahta çıkan Anadolu Selçuklu sultanları görünüşte hüküm sürerken, Anadolu’yu gerçekte İlhanlIların merkezden atadıkları valiler yönetti. Anadolu Selçuklu Devleti 1318’de de tarihe karıştı. Öte yandan bu çöküş döneminde, uç bölgelerdeki Türkmen boylan da bağımsızlıklarını kazanmış ve beylikler kurmuşlardı.

Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletleri, Osmanlı Devleti’ne göre daha aşiret niteliği taşıyordu. Germenlerin Avrupa’da ortaçağın başlangıcında kurduğu krallıklar gibi, Maveraünnehir’den Ön ve Küçük Asya’ya yayılan Türklerde de, Osmanlı kuruluş döneminin sonlarına değin devlet ve memleket, hanedanının ortak paylaştınlabi- lir mülkü sayılıyordu. Anadolu Selçuklularında bu durum, şehzadeler arasında taht kavgalarına yol açıyordu. I. Keyhusrev’le birlikte daha merkeziyetçi bir devlet anlayışı ortaya çıktı. Bu sistem, OsmanlIların bazı uygulamalarını haber vermekle birlikte, henüz o kadar merkeziyetçi değildi; öte yandan, mevki ve unvanlarda, saray kültüründe İran (Fars) etkisini çok daha yoğun biçimde yansıtıyordu. Devlet, bir divan tarafından yönetilirdi. Sahib, pervane, melikü’l-umera ve çaşnigir, sultana bağlı, devletin önde gelen yöneticileriydi. Divan üyelerine maaş yerine ikta verilirdi. Eyalet örgütü ise, maliye, yönetim ve yasama olmak üzere üçe ayrılırdı. Eyaletler, subaşı denen valilerce yönetilirdi; ayrıca meliklerin (şehzade) yönettiği ikinci tür eyaletler vardı ve bunlar birer appanage niteliği taşıyordu. Sınır bölgeleri ise uç beylerince yönetilirdi. Anadolu Selçuklu toprak sisteminde hanedan üyelerine, devlet ileri gelenlerine ve sipahilere verilen toprağa ikta; devlet arazisi olup da vergi gelirleri topluma hizmet eden kurumların giderlerini karşılamak için ayrılan toprağa vakıf arazi; kullananların tam tasarruf hakkına sahip oldukları toprağa da mülk arazi denirdi. Vergi gelirlerinin bir bölümü ftekâlif-i örfiye) sultana, bir bölümü de (tekâlif-i şeriye) divana ayrılırdı. Bütün bunlar, Osmanlı toprak ve maliye sisteminin öncellerini oluşturuyordu.

İznik ve Konya’yı başkent edinen Anadolu Selçukluları, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması, Türk-İslam sanatının gelişmesi, Doğu-Batı arasında bir köprü konumundaki bölgede ileri bir devlet örgütünün kurulması, uygarlıklar arası bir bireşimin oluşması gibi evrensel gelişmeler açı smdan çok önemli bir uğrağı ifade ediyordu 11. yüzyılda Maveraünnehir’den çıkıp aske ri aristokrasiye dayalı devletler kuran Oğuz Türklerinin ve çevrelerinde kümelenen ya da harekete geçirdikleri kitlelerin, yerleşik köylü tarımına dayalı, düzenli siyasal örgütlenmeye doğru ilerleyişi, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletleri ile giderek yükselen üç aşamada somutlandı. Konya Sultanlığı, özellikle kültür ve sanat alanında, Helenistik dönem konusunda İran’dan devraldığı olumlayıcı bir bakış açısını ve Anadolu toprağında henüz çok canlı olan Yunan-Roma-Bizans öğelerini Türk-İslam kültürü ile birleştirerek, canlı, neşeli, evrenselci ve eklektik, yer yer doğalcı izler taşıyan, geçişsel nitelikte bir bireşim yarattı.

DEVAMI Büyük Türk Devletleri - Anadolu Selçukluları
Son düzenleyen Safi; 10 Mayıs 2018 01:00
fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
23 Mayıs 2010       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Başındaki hanedanın kurucusu, Büyük Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’e karşı taht kavgası veren Kutalmış’ın oğlu I. Süleymanşah’tır (1075-86).
Anadolu Selçuklu tarihinin sisler içindeki başlangıçları, kesinti ve boşluklarla doludur. Türkmenlerin Anadolu’ya göçleri, 11. yüzyılda başlamış ve Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra daha da artmıştı. Alp Arslan’ın ölümünden (1072) sonra Anadolu’ya giren savaşçı beylerden ve akıncı komutanlarından Kutalmışoğlu Süleyman, Konya’dan İznik’e kadar uzanan bölgeyi ele geçirdi. 1075’te de Bizans’tan İznik’i aldı ve burayı egemenliğinin merkezi yaptı. Bu, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşu olarak kabul edilir. Melik unvanını alan I. Süleyman Şah, Orta Anadolu’da yaptığı fetihleri genişleterek güneye yöneldi. 1084’te Antakya’yı aldı, ama 1086’da Suriye Selçuklu meliki Tutuş’la savaşırken Halep yakınlarında öldü. Yönetmiş olduğu alan da bir süre Ebu’l-Kasım’ın egemenliğine geçti.
Sponsorlu Bağlantılar

Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ölmesi (1092) üzerine lran’dan kaçarak tahta çıkan I. Süleyman Şah’ın oğlu I. Kılıç Arslan (1092- 1107) sultanlığı yeniden kurdu. Her biri kendini egemen kılmak ve topraklarını genişletmek isteyen emirler arasındaki mücadele yeni savaşlarla sürdü. Kılıç Arslan önce, İzmir yöresinde egemen olan Çaka Bey’i öldürerek bölgeyi denetimi altına aldı. Bizans saldırılarını önledikten sonra Orta Anadolu’ya yöneldi ve Danişmendlilerin elindeki Malatya’yı kuşattı; ancak I. Haçlı Seferi başlayınca kuşatmayı kaldırarak geri döndü. Haçlıların İznik (1096) ve Eskişehir’i (1097) ele geçirmeleri üzerine iç kesimlere çekildi. Anadolu içlerinde Haçlılara karşı çete savaşları vermeye başladı ve 1101’de, Danişmendlilerle ittifak kurarak bir Haçlı ordusunu yendi. Irak Selçuklularının zayıf düşmesinden de yararlanarak Musul’u ele geçirdi; ama Emir Çavlı, Artukoğlu İlgeni ve Melik Rıdvan’dan oluşan müttefik Halep güçlerine yenildi ve tutsak olmamak için atıyla geçmeye çalıştığı Habur Çayında boğularak öldü.

Yeni bir kısa süreli saltanat boşluğundan sonra, önce I. Kılıç Arslan’ın oğlu Şehin Şah ya da Melikşah (1110-16), onun ardından I. Mesud (1116-55) Anadolu Selçuklu tahtına çıktı. I. Mesud, Danişmendlilerle işbirliği yaparak Anadolu’da yeniden en güçlü iktidar odağı haline geldi ve belirli ölçüde siyasal istikran sağladı. Yitirilen toprakları geri alabilmek için seferlere çıktı; 1143’te Ankara ve Çankırı’yı, ertesi yıl Elbistan’ı aldı. Bizanslıların Konya baskınını bozdu. 1147’de de, II. Haçlı ordusunu Ceyhan Irmağı boyunda yenerek dağıttı. Yerine geçen oğlu II. Kılıç Arslan (1155-92), bir yıllık taht kavgasından sonra duruma egemen oldu. Kilikya’ya, Musul ve Halep atabeglerinin topraklarına başarılı seferler düzenledi. Büyük Selçuklu Devleti’nın yıkılması üzerine de 1157’de “Sultanü’l-Muazzam” (Büyük Sultan) unvanını aldı. 1159’da Eskişehir yakınlarında yapılan savaşta Bizans ordusunu yendi; 1162’de de Bizans’la bir dostluk antlaşması imzaladı. Danişmendli Melik Muhammed’ in ölümünden sonra başlayan taht kavgalarından yararlanarak 1175’te Danişmendli topraklarının büyük bölümünü ele geçirdi.

BizanslIlar Konya’nın gittikçe güçlenmesi ve Türkmen akıncılarının saldırıları karşısında antlaşmayı bozarak, Avrupa’dan gelen birliklerle güçlendirdikleri ordularıyla Anadolu’ya yürüdüler. Denizli dolaylarında yapılan Myriokephalon Savaşı’nda I. Manuel Komnenos, II. Kılıç Arslan’a yenilerek tutsak düştü. II. Kılıç Arslan, savaş tazminatı ödemek ve topraklarının bir bölümünü Selçuklulara vermek koşuluyla imparatoru serbest bıraktı. Bu zafer, Türk egemenliğinin Anadolu’da kökleştiğinin bir göstergesiydi. 1178’de Danişmendli soyuna son veren II. Kılıç Arslan, 1182’ye değin Kütahya ve Eskişehir’i, 1184’te de Denizli yöresini Konya Sultanlığının egemenliğindeki topraklara kattı. Kilikya yöresini kendine bağladı, Bizans’tan haraç almaya başladı. III. Haçlı Seferi’ne karşı önlemler aldı; ama oğullarının geleceğe yönelik taht kavgalarına girişmeleri karşısında etkisiz kaldı. II. Kılıç Arslan öldükten sonra tahta geçen oğlu I. Gıyaseddin Keyhusrev (1192-96; ikinci kez 1205-11), kardeşi II. Rükneddin Süleyman Şah (1196-1204) ile yeğeni III. Kılıç Arslanın (1204-05) kısa süren sultanlıkları dışında, genellikle duruma egemen oldu. Onun döneminde büyük bir siyasal dönüşüm gerçekleşti ve daha merkeziyetçi bir devlet yönetimi başladı.

I. Keyhusrev’in oğulları I. İzzeddin Keykavus (1211-20) ve I. Alaeddin Keykubad (1220-37) dönemleri, Anadolu Selçuklularının en parlak yıllarıydı. Karadeniz ve Akdeniz kıyılarına çıkılırken, Sinop’la Alaiye’de (Alanya) liman ve tersaneler kuruldu; filolar denize açıldı. Bizans ve Kilikya’ya karşı kazanılmış olan üstünlük bu dönemde de korundu. Kuzey Suriye toprakları Artuklular ve Eyyubilerden alındı. Moğol tehlikesine karşı askeri ittifaklar yapıldı ve sınır kaleleri sağlamlaştırıldı. Yeni kentler, zengin iç pazarlar ve ticaret merkezleri kuruldu. Ticaret yollan devletin korumasına alınarak Anadolu, uluslararası kervan ticaretine ve ulaşımına açıldı. Ünlü “sultan hanlan” bu dönemde yapıldı. Önemli sınır kalelerini ele geçiren Anadolu Selçuklulan, Mengücük soyuna son verdiler ve Harezmşah Celaleddin’e karşı 1230’da Yassıçimen Savaşı’nı kazanarak Ahlat ve Harput kalelerini aldılar. Bunların yanı sıra, Anadolu’da İslam kültürünün yaygınlaştırılması için çaba gösterildi. Özellikle Türkistanlı, AzerbaycanlI ve Iranlı sanatçılar, düşün ve bilim adamları, Konya sultanlarının korumasına girmeyi yeğlediler.

I. Alaeddin Keykubad’ın yerine geçen oğlu II. Gıyaseddin Keyhusrev (1237-46), yönetimde babası gibi başarılı olamadı. 1240’ta patlak veren Baba Ishak Ayaklanmasının sarsıcı etkileri ve Moğollar karşısında 1243’te Kösedağ Savaşı’nda alman yenilgi, Anadolu Selçuklu Devleti’ni dağılma ve parçalanma sürecine soktu. Moğollar ilk başta gerçek bir süzerenlik kurmakla yetindilerse de, baskıcı ve haraççı yönetimlerinin yanı sıra artan Bizans saldırılan, siyasal suikastlar, doğal afetler ve salgınlar devleti büsbütün sarstı. Anadolu Selçuklu Devleti birkaç kez ikiye ve üçe bölündü. Celaleddin Karatay’ın uzlaştırıcı tutumuyla II. Keykavus, IV. Kılıç Arslan ve II. Keykubad, 1249-54 arasında birlikte saltanat sürdüler. Anadolu Selçukluları, başansız ayaklanma denemelerinin bastırılmasıyla birlikte ve 1277’den sonra tümüyle Ilhanlı egemenliğine girdiler. Bu tarihten sonra Anadolu’nun çeşitli bölgelerine Moğol garnizonları yerleştirildi; tahta çıkan Anadolu Selçuklu sultanları görünüşte hüküm sürerken, Anadolu’yu gerçekte İlhanlIların merkezden atadıkları valiler yönetti. Anadolu Selçuklu Devleti 1318’de de tarihe karıştı. Öte yandan bu çöküş döneminde, uç bölgelerdeki Türkmen boylan da bağımsızlıklarını kazanmış ve beylikler kurmuşlardı.

Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletleri, Osmanlı Devleti’ne göre daha aşiret niteliği taşıyordu. Germenlerin Avrupa’da ortaçağın başlangıcında kurduğu krallıklar gibi, Maveraünnehir’den Ön ve Küçük Asya’ya yayılan Türklerde de, Osmanlı kuruluş döneminin sonlarına değin devlet ve memleket, hanedanının ortak paylaştınlabi- lir mülkü sayılıyordu. Anadolu Selçuklularında bu durum, şehzadeler arasında taht kavgalarına yol açıyordu. I. Keyhusrev’le birlikte daha merkeziyetçi bir devlet anlayışı ortaya çıktı. Bu sistem, OsmanlIların bazı uygulamalarını haber vermekle birlikte, henüz o kadar merkeziyetçi değildi; öte yandan, mevki ve unvanlarda, saray kültüründe İran (Fars) etkisini çok daha yoğun biçimde yansıtıyordu. Devlet, bir divan tarafından yönetilirdi. Sahib, pervane, melikü’l-umera ve çaşnigir, sultana bağlı, devletin önde gelen yöneticileriydi. Divan üyelerine maaş yerine ikta verilirdi. Eyalet örgütü ise, maliye, yönetim ve yasama olmak üzere üçe ayrılırdı. Eyaletler, subaşı denen valilerce yönetilirdi; ayrıca meliklerin (şehzade) yönettiği ikinci tür eyaletler vardı ve bunlar birer appanage niteliği taşıyordu. Sınır bölgeleri ise uç beylerince yönetilirdi. Anadolu Selçuklu toprak sisteminde hanedan üyelerine, devlet ileri gelenlerine ve sipahilere verilen toprağa ikta; devlet arazisi olup da vergi gelirleri topluma hizmet eden kurumların giderlerini karşılamak için ayrılan toprağa vakıf arazi; kullananların tam tasarruf hakkına sahip oldukları toprağa da mülk arazi denirdi. Vergi gelirlerinin bir bölümü ftekâlif-i örfiye) sultana, bir bölümü de (tekâlif-i şeriye) divana ayrılırdı. Bütün bunlar, Osmanlı toprak ve maliye sisteminin öncellerini oluşturuyordu.

İznik ve Konya’yı başkent edinen Anadolu Selçukluları, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşması, Türk-İslam sanatının gelişmesi, Doğu-Batı arasında bir köprü konumundaki bölgede ileri bir devlet örgütünün kurulması, uygarlıklar arası bir bireşimin oluşması gibi evrensel gelişmeler açı smdan çok önemli bir uğrağı ifade ediyordu 11. yüzyılda Maveraünnehir’den çıkıp aske ri aristokrasiye dayalı devletler kuran Oğuz Türklerinin ve çevrelerinde kümelenen ya da harekete geçirdikleri kitlelerin, yerleşik köylü tarımına dayalı, düzenli siyasal örgütlenmeye doğru ilerleyişi, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletleri ile giderek yükselen üç aşamada somutlandı. Konya Sultanlığı, özellikle kültür ve sanat alanında, Helenistik dönem konusunda İran’dan devraldığı olumlayıcı bir bakış açısını ve Anadolu toprağında henüz çok canlı olan Yunan-Roma-Bizans öğelerini Türk-İslam kültürü ile birleştirerek, canlı, neşeli, evrenselci ve eklektik, yer yer doğalcı izler taşıyan, geçişsel nitelikte bir bireşim yarattı.

DEVAMI Büyük Türk Devletleri - Anadolu Selçukluları
Son düzenleyen Safi; 14 Mayıs 2018 02:08

Benzer Konular

12 Nisan 2011 / Misafir Cevaplanmış
28 Aralık 2010 / Misafir Cevaplanmış
15 Nisan 2013 / Misafir Cevaplanmış
10 Mayıs 2012 / Misafir Cevaplanmış
17 Temmuz 2014 / Misafir Cevaplanmış