Arama

Alfabenin Doğuşu

Güncelleme: 18 Mart 2009 Gösterim: 14.902 Cevap: 1
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
13 Kasım 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Zaman: İÖ 2. binyıl başları
Mekân: Mısır ya da Filistin
Sponsorlu Bağlantılar

insan alfabetik yazının nasıl başladığı konusunda hep meraklı olmuştur. "Tarihin babası" Herodotos, Fenikelilerin Yunanistan'a Kadmos adında bir adamla geldiklerini, yazıyı ve diğer sanatları onların getirdiğini yazar. JOSEPH NAVEH, 1975

Yazının kökeni muammalarla doluysa da, ilk alfabe bilmecesi hepsinden şaşırtıcıdır. Bunun eski Yunanlılar yoluyla modern dünyaya eriştiği iyi bilinmektedir -alfabe kelimesi Yunan dilinin ilk iki harfi olan alfa ve beta'dan türemiştir- ama alfabenin Yunanistan'da ilk kez nasıl ortaya çıktığı, Yunanlılar'ın sesli ve sessiz harflere harf eklemeyi nasıl akıl ettikleri ve daha da temelde, ilk alfabe fikrinin İÖ 2. binyılda Akdeniz'in doğu ucundaki Yunan-öncesi topluluklarının akıllarına nasıl geldiği konusunda hiçbir bilgimiz yoktur.

Bilimadamları bu sorulara yaşamlarını adamışlarsa da, elde edilen kanıtlar kesin sonuca varmayacak kadar azdır. Alfabe Mezopotamya (çivi yazısı), Mısır (hiyeroglif) ve Girit yazılarından mı (Lineer A ve B) çıkmıştır? Yoksa bilinmeyen bir tek kişinin aklına "öylece" mi gelmiştir? Ve alfabe neden gerekli görülmüştür?

Bu, en yakın olasılık gibi gözüken, ticari bir zorunluluk muydu? Diğer bir deyişle, ticaret, Babil çivi yazıları ve Mısır hiyerogliflerinde daha kolay bir alışveriş kayıt yolu mu gerektirmişti? Ya da Akdeniz çevresinde birbirleriyle ticaret yapan çeşitli imparatorlukların ve grupların dillerini yazmanın kolay bir yolu olduğu için mi?

Eğer öyle ise, Yunanistan'ın ilk alfabetik kitabelerinde ticaret ve alışveriş konusunda hiç iz olmaması şaşırtıcıdır. Gerek bu gerek diğer fikirler bazı araştırmacıları Yunan alfabesinin İÖ 8. yüzyılda Homeros'un sözlü destanlarını kaydetmek için icat edildiğini söylemeye götürmüştür.

giz3552192873gq7 giz35621928b2lt8

(Solda) Suriye'de Halep'te çağdaş bir çarşı. Alfabe eski Filistin, Lübnan ve Suriye'nin pazarlarında ülkelerarası ticareti, çok dilli pazarlığı ve kayıt tutmayı kolaylaştırmak ihtiyacından mı doğmuştur? (Sağda) Dünyanın ilk alfabetik yazısı bu mu? Mısır'da Vadi el-Hol'dan İÖ 1900-1800 yıllarına ait bir kitabe.

EFSANEDEN VARSAYIMA

Kanıt yokluğunda boşluğu anekdotlar ve efsaneler doldurmuştur. Yetişkinlerin varolan yazılarındaki önyargılara ve çıkarlara sahip olamayacakları için sık sık çocukların alfabenin mucitleri olduğu da söylenmiştir.

Bir olasılık da, Kuzey Suriye'de çivi yazısı öğrenmekten bıkan parlak zekâlı bir Kenanlı çocuğun Mısır hiyerogliflerinde tek sessiz harfleri temsil eden az sayıda sembol fikrini alıp kendi Sami dilinin temel sessiz harfleri için yeni simgeler icat etmiş olmasıdır.

Belki de bunları ilk kez eski bir sokağın tozları arasına çizmiştir: Basit bir ev resmi, Sami "beth"i (alfabenin "be"si) "b" simgesi olmuştur. How The Alphabet Was Made'de [Alfabe Nasıl Yapıldı!} Rudyard Kipling'in çocuk kahramanı Taffimai "ses-resimleri" adım verdiği şeyler çizer. A harfi ağzı açık bir sazanbalığıdır.

Taffimai babasına bunun "ah" sesi çıkardığında açık ağzına benzediğini söyler. O harfi yumurta ya da taş biçimlidir ve babasının "oh" dediği zaman ağzının aldığı biçimdir. S harfi yılana benzer ve yılanın çıkardığı tıslama sesinin karşılığıdır: Taffimai işte böyle olmayacak bir tarzda bütün alfabeyi tamamlar.

Ortaya çıkan Kuzey Sami Alfabesi'nden, Fenikeliler'in, İsmailoğulları'nın ve Aramiler'in siyasal yönden güçlenmeleriyle ve ticaretin de gelişmesi sonucunda Kenan, Arami, Güney Sami alfabeleri ya da Seba ve Yunan alfabeleri ortaya çıktı.

Batı dünyasının alfabeleri ise Yunan alfabesi yoluyla, büyük bir olasılıkla Fenike alfabesinin gelişmesiyle oluşacaktı. Şair William Blake Jerusalem'de şöyle yazar: "Tanrı... esrarengiz Sina'nın korkunç mağarasında/ İnsana o harika yazı sanatını verdi." British Museum'daki küçük bir sfenks Blake'in en azından alfabenin yeri konusunda haklı olduğunu göstermişti.

Sfenks 1905'te Mısırbilimci Sir Flinders Petrie tarafından uygarlıktan çok uzak bir köşede, Sina'da Serabit-el-Hadim'de bulunmuştu. Petrie, Mısırlılar zamanında işletilen eski turkuvaz madenlerinde kazılar yapıyordu. Sfenks'in 18. Hanedan'ın ortalarına ait olduğunu tahmin ettiyse de, günümüzde İÖ 1500 yılından kaldığı düşünülmektedir. Bir yanında garip bir yazı vardır.

Öteki yanında ve ön ayakları arasında yine yazılar ve "turkuvazın hanımefendisi, Hathor'un sevgilisi" olarak okunan Mısır hiyeroglifleri yer alır. Bu ıssız yerin kayaları üzerine şunlara benzeyen başka yazılar da kazınmıştı:

giz35721928f0eq4

Petrie, bulunan yazının 30'dan az simgeden ibaret olduğu için bir alfabe olduğunu tahmin etti. Bu madende çoğunlukla köle olarak Kenan'dan (günümüzdeki İsrail ve Lübnan) gelen Samiler'in çalışmış olduğunu bildiği için yazıda kullanılan dilin bir Sami dili olduğunu düşündü.

On yıl sonra başka bir Mısırbilimci olan Sir Alan Gardiner, "proto-Sinaitik" simgeleri dikkatle inceledi ve bazıları ile Mısır hiyeroglifleri arasında benzerlikler olduğunu gördü. Gardiner, her simgeye, simgenin Mısır dilindeki anlamının Sami dilindeki kelime karşılığını verdi (Kitabı Mukaddes araştırmalarından çok sayıda Sami kelimeleri biliniyordu):

giz358219290fzp5

Bu Sami adların, İbrani alfabesindeki harflerin adlarıyla eş olması Gardiner'i şaşırtmadı. İbraniler'in İÖ 2. binyılın sonlarında Kenan bölgesinde yaşadıkları biliniyordu. Ancak adların aynı olmasına rağmen, İbrani harflerinin biçimlerinin proto-Sinaitik simgelerden farklı olması bu iki yazı arasındaki bağlantının çok açık ve kesin olmadığını göstermektedir.

Gardiner'in varsayımı ona Serabit el-Hadim sfenksindeki yazılardan birini çevirme olanağı vermiştir:

giz359219292fkq1

İngilizce çeviriyazıda bu simgeler, sesli harfleri çıkarılmış "Baalat" olacaktır, İbrani ve diğer Sami dilleri yazılarında sesli harf bulunmaz, okuyanlar dili bildikleri için sesli harfleri tahmin ederler. Gardiner'in okuduğu yazı mantıklıydı: Baalat, "Hanım" demektir ve Sina bölgesinde, tanrıça Hathor'un Sami dilindeki adıdır. Böylece sfenks üzerindeki yazı iki dilli olarak görünmektedir.

Ancak malzeme eksikliği ve proto-Sinaitik simgelerden çoğunun hiyerog-lifik karşılıkları olmadığı için daha fazla bir çözüm mümkün olmamıştır. Bilimadamlarının, bu çizgilerde Çıkış hikâyesini bulma umutları kırılmıştır. Ancak Musa'nın da On Emir'i taş levhalara yazmak için proto-Sinaitik yazıya benzer bir yazı kullanmış olması mümkündür.

Gardiner'in 1916'da yaptığı tahminin doğru olup olmadığını hâlâ bilemiyoruz. Petrie'nin Sina'daki keşiflerden onlarca yıl sonra yazının Mısır hiyeroglifleri ile ilk alfabeler arasındaki "kayıp halka" olduğu düşünülmüştü. (Bunlar Suriye kıyısında bugünün Ras Şamra'sı olan Ugarit'te İÖ 14. yüzyılda kullanılan 30 simgeli çivi yazısı alfabesi ve Kenan'da Fenikeliler'in İÖ 2. binyıl sonlarında 22 sessiz harfli alfabeleridir.)

Ancak Sina'da ıssız bir madende çalışan -ve herhalde cahil olan- işçiler bir alfabe yaratmış olabilirler mi? Lübnan ve İsrail'deki daha sonraki keşifler alfabenin Sinaitik kuramının romantik bir hikâye olduğunu göstermiştir.

İÖ 17. ve 16. yüzyıl tarihlerinden kalma olduğu saptanan bu yazılar, o zaman Kenan topraklarında yaşayan insanların alfabeyi icat ettiklerini göstermektedir ki, bu da mantıklı olacaktır. Bunlar Mısır, Hitit, Babil ve Girit imparatorluklarının yol kavşaklarında yaşayan kozmopolit tüccarlardı.

Varolan bir yazı sistemine bağlı değillerdi, öğrenmesi kolay, yazması hızlı ve fazla karışık olmayan bir yazıya ihtiyaçları vardı. Her ne kadar kanıtlanmış değilse de, (proto-) Kenanlılar'ın alfabeyi ilk kullananlar olmuş olmaları mümkündür.

giz360219294ese4 giz361219295dyb5

(Solda) İlk alfabe muamması. 1905'te Sina'da bulunmuş bir sfenkste, ilk alfabe olduğu sanılan, Mısır hiyeroglifleriyle akraba proto-Sinaitik simgeler vardır. Bunları Kenanlı Sami madenciler kazımıştır. Alfabe Mısır'da mı, yoksa Filistin'de mi doğmuştur? (Sağda) Rudyard Kipling'e göre alfabenin doğuşu.

MISIR'DAN YENİ KANITLAR

Ancak son zamanlarda eski Mısır'daki yeni keşiflerle durum iyice karışmıştır ve şimdi Gardiner kuramının elden geçirilmiş bir şekli mümkün görünmektedir. Yale Üniversitesi'nden arkeolog John Co-leman Darnell ile karısı Deborah, 1999'da Güney Mısır çölünde eski seyahat yollarını araştırırken Thebes'in batısında Vadi el-Hol'da alfabetik yazıyı andıran örnekler bulduklarını bildirmişlerdir. Yazının tarihi ÎÖ yaklaşık 1900-1800'dür ki, bu da Lübnan ve İsrail'deki kitabelerden çok daha önce olmasıyla en eski alfabe yazısı olduğunu gösterir.

İki kısa metin, bir Sami yazısıyla yazılmıştır ve uzmanlara göre harfler Mısır yazısının yarı-bitişik yazı biçimine benzemektedir. Yazarın bir grup paralı askerle dolaşan bir katip olduğu sanılmaktadır (firavunlar hesabına çalışan pek çok paralı asker vardı).

Eğer bu kuram doğruysa, o zaman alfabe fikrinin Mısır hiyerogliflerinden esinlendiği ve Filistin'de değil, Mısır'da icat edildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu yeni kanıtlar da kesin değildir ve başka kitabelerin aranmasına devam edilmektedir. Alfabenin kökeni (ya da kökenleri) muamması henüz çözülmemiştir.

Türkçe'nin alfabelerine göz atacak olursak, çok farklı alfabeler kullanıldığını görürüz. 5-6. yüzyıllarda kullanılan Göktürk yazısı, Cermenler'in kullandığı rünik alfabeye benzer. 8-15 yüzyıllar arasında kullanılan Uygur yazısı, Arami alfabesinden türeyen Soyal yazısının son biçimlerinden biridir. Uzun süre Arap alfabesiyle yazılan Türkçe, Türkiye devletiyle birlikte Latin alfabesiyle yazılmaya başlanmıştır.

giz362219297deg7

Pek çok dilin ülkesi: Alfabenin doğduğu İÖ 1500 yıllarında Ortadoğu.

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
18 Mart 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Alfabenin Ortaya Çıkışı

Sponsorlu Bağlantılar
Kaynakların verdiği bilgilere göre; yazının icadı çok daha eski olmasına rağmen alfabelerin ortaya çıkışı, M.Ö. XV. yüzyıl dolaylarındadır. İlk alfabe çalışmaları; Suriye-Filistin kıyılarının yakınlarında, o zaman Yakın Doğu’da kullanılmakta olan Mısır veya Asur-Babil yazıları gibi karmaşık yazılardan kurtulmak için kısaltmak amacıyla Kuzeybatı Samilerince yapılmıştır. Denizcilikte ve ticarette ileri gitmiş Fenikeliler, bir çok halklarla ilişki kurduklarından, bu icada büyük katkı sağlamışlar ve onu yaymışlardır. Doğuda yakın komşuları Moablılara, Idumealılara, Ammonlulara, İbranilere ve Aramilere aktardılar. Böylece Göçebe ve tüccar olan Aramiler de, bir yandan; Mısır’dan Suriye’ye ve Arap Yaramadası’na, diğer yandan Mezopotamya’dan Hint kıtasına kadar bütün Yakın Doğu’ya yaydılar. Bunun sonucu M.Ö. IX. yüzyıldan itibaren, Fenike kökenli alfabe yazısı, Akdeniz çevresinde de yayıldı ve çeşitli toplulukların bazıları dillerine uyarladıkları birkaç işaretini değiştirip veya birkaç işaret daha ekleyerek Batılı topluluklarca yavaş yavaş benimsendi (Ifrah, s. 131)
“Böylece Fenikelilerin yirmi iki harfi, İsrail ve Yahudi kralları çağında “Paleo-İbranî” yazısı denen, eski Yahudi geleneklerine bağlı kalmış olan bugünkü Samirilerin alfabesinin de kendisinden türediği yazının doğmasını sağlayacaktır. Bir süre sonra da “dört köşeli” denen İbranî alfabesi (=Bugünkü İbranî alfabesi) ile Palmira, Nabatî, Süryanî, Arap ve Hint alfabelerinin kökeninde bulunan Aramî yazısına yol açacaktır. Aynı zamanda, tarihin seslileri kesin ve eksiksiz bir biçimde gösteren ilk gösterimi olan Yunan alfabesinin ortaya çıkışında temel oluşturacaktır. Yunan alfabesi ise İtalik alfabelere(Osk, Umria, Etrüsk), ardından Latin alfabesine, sonra da Got, Ermeni, Gürcü ve Kiril(Rus) alfabelerine öncülük edecektir. Özetle bütün dünyada kullanılmakta olan alfabelerin hemen hemen hepsi Fenike alfabesinin az çok doğrudan torunlarıdır”.(İfrah, 131-132)
IV. yüzyılda yavaş yavaş, Atina’nın 403’te kendi yerel yazısının yerine onu benimsemeye resmen karar vermesinden sonradır. İlk yazıtlar çoğu kez sağdan sola doğrudur. Bazen de bir sağdan sola, bir soldan sağadır). 500 yılından sonra artık hep soldan sağa olmuştur. Klasik Fenike alfabesindeki harfler, yazının yazılış yönüne bakılırsa, sağdan sola doğrudur. Nitekim Samî yazısı da ilk Yunan alfabesinde de yazılış yönü sağdan soladır. Yunan alfabesindeki harflerin nümerik değerlerine baktığımızda, İbranî sistemindeki harflerin düzenine tamamen benzer bir düzen ve yöntem içinde olduğu görülür. M.Ö. III. yüzyıla ait Kahire Müzesindeki (65445 kayıt no.lu) bir Yunan papirüsünü inceleyen O. Guéraud ile P.Jouguet, “çocuğun okuma yazma alışması yapabilmesi için gerekli olan kavramların yer aldığı bir nevi didaktik bir el kitabı olduğunu” söylerler. Çocuk okumayı öğrenirken aynı zamanda saymayı da öğreniyordu. Önce hece cetvellerine sonra da sayı dizisine yer verilmiştir. Öğrencinin önce heceleri sonra da sayıları oluşturmayı öğrenmesinin daha mantıklı olduğu kanaatindedirler.(s.152)
En eski nümerik değerli alfabe üzerinde yapılan tartışmalara bir göz atalım. Fenikelilerin, Yunan ve Yahudilerden çok önce alfabelerinin harflerine sayısal değerler yüklediği pek çok araştırmacının kanaatidir. Bazı araştırmacılar ise Fenike-Aramî yazıtlarının en eski tarihli olanlarında bile sayısal gösterim yoktur diyerek, Harf-Rakam ilişkisinin kökeni konusunda Yahudiler ile Yunanlıları birinci sıraya yerleştirmektedirler. (s.169).

Harflerle Alfabetik Numaralandırma: Ebced Düzeni
Alfabelerin çoğunda, başlangıçtaki yirmi iki harfin sırası ve adları eksiksiz olarak korunmuştur. Mesela İbranca, Aramca, Süryanca,Yunanca, Etrüskçe ve Eski Arapça’da bunu görmek mümkündür. Harfler, sadece yazı alanında değil, alfabetik sıralamaların numaralandırılması alanında da büyük rol oynamışlardır. Fenike alfabesindeki bu değişmez sıra, aynı zamanda numaralandırmada da özelliğini bütün alfabelerde korumuştur. Fenike ve Aramî alfabesini oluşturan harflerin nümerik değerleri, aynı zamanda İbrani ve Yunanî harflerin nümerik değerleri de bir iki istisnanın dışında aynıdır.
Yahudiler, İsrail takviminin tarihlerini göstermek, Tevrat’ın paragrafları ile ayetlerini numaralandırmak ve İbranca yazılmış sahifelere sayfa numarası vermek gibi amaçlarla, İbranî alfabesinin harflerini nümerik değerleri doğrultusunda rakam olarak kullanmışlardır.Fenikeliler, Gerçekten onlarda ilk dokuz harf ,sırasıyla ilk dokuz sayıyı; sonraki dokuz harf onar onar artarak ondan doksana, son dört harf de yüzer yüzer artarak, yüzden dört yüze karşılıktır.(s.141)
Yunan alfabesi de, aynı nümerik değerler silsilesini ihtiva etmektedir. Bu alfabe de en eski alfabelerden olup, eski dünyanın en zengin kültür dilinin kayda alınmasına aracı olmuş bir alfabe olduğu kaynakların ittifak ettiği hususlardan biridir. Yunan alfabesinin Fenike kökenli olduğunda şüphe yoktur. Yunan harflerinin biçimleri, sıraları, adları buna şahittir. Hatta ünlü tarihçi Heredotos, harflere Fenike yazısı diyordu. Yunan alfabesinde, Fenike’den gelen onaltı harf vardır. Yunanlılar alfabeyi Fenikelilerden alıp, kendilerine uyarlamışlardır.

Hermetizm Bağlantısı
Rakam-Harf ilişkisinin hermetizmle bir bağlantısı olabilir mi? şeklinde bir soruya verilecek cevap elbette, olabilir, şeklindedir. Bilindiği üzere Hermes, çeşitli kültürlerde değişik isimlerle anılan efsaneleşmiş bir şahıstır. Bazı kaynaklarda ayrı ayrı belirtilse de bazıları bunu birleştirmiştir. Mesela bunlara göre, Mısır dinindeki Thoth, Musevilik’teki Uhnuh, Budizm’deki Buda, Zerdüşlükteki Hôşeng ve İslâm’daki İdrîs bir ve aynı şahıs olarak birleştirilmiştir. Böylece her kültür kendi açısından hermetik mirası, başlangıçta, kudsi ve semavi bir miras haline getirmiştir. Daha sonraları oluşan hermetizm de, saf bir metafizikten ziyade tabiat ilimleri ve sihirle ilgilenmiştir.
Hermes, Mısır inancına göre, hikmetin kaybolmaması için bütün ilimlerin formüllerini, inşa ettirdiği iki piramidin iç duvarlarına kazdırmıştır. Bu yazılara “hierograph”(=kutsal yazı) denir. Ehli olmayanlar anlamasın diye, sembolik tarzda ifade edilmiştir. Eflatun aritmetik, geometri, yazı ve diğer bazı ilimlerin kurucusu olarak Mısır tanrısı Thoth’tan bahseder(Phaidros, 110). Mısırlıların Tehuti şeklinde söyledikleri ve “Mürşid, öğretmen” anlamında olan bu kelimeyi Grekler, Hermes şeklinde dillerine tercüme etmişlerdir. Onlarda, Semavî vechesinden ziyade kozmik güçlere sahip mitolojik bir vasıf kazanır. İslâm kültüründe Hermes, İdris Peygamber’dir. Felsefî metinlerde Hermes, ilahiyat metinlerinde İdris’tir. “Hermesü’l-müselles” tabiriyle üç ayrı hermesin varlığı bile iddia edilmiştir(İbn Cülcül, 5-10). Buna göre ilk Hermes, Hz. İdris’tir. İnsanlara gökler hakkında ve tıp konusunda ilk bilgileri veren kişidir. Yazıyı icad etmiştir, insanlara giyinmeyi öğretmiş ve Nuh tufanından haberder etmiştir. İkincisi, Babilde yaşamış, tıp, felsefe ve sayıların gizemiyle yani havas ilmiyle uğraşmıştır. Nemrut’un tahribinden sonra Babil’i yeniden kurmuştur.Üçüncüsü Mısır Münif’te doğmuş, tıp, felsefe, simya, hayvanlar ve zehirli bitkiler üzerinde kitaplar yazmıştır. Bütün bunların yanı sıra, bir tek Hermes var diyenler de doğum yeri hakkında ihtilaf ederler. Kimine göre Mısır’dır, kimisi Babil’i gösterir. Hz. Adem ve Hz. Şit’in dinini terk edenlerden uzaklaşması istendiğinden, Mısır’a gitmiştir, demişlerdir. Efsanelere göre o, Yemen, Mısır, Babil, Harran, Fars’ da doğmuştur. İslâm kültürünün antik düşüncelerle temas noktası sadece Hırıstiyan kültür merkezleri değildi. Babil dinine ait unsurlar, Grek geleneğinin ezoterik yönleriyle birleştiren Harran’daki sabiîlik de vardı. Hatta Sabiîlerin ünlü bilginlerinden Sabit bin Kurra, Hermes’e izâfe edilen “Kitabu’n-Nevâmis”ini Süryanca’dan Arapça’ya tercüme etmiştir.(DİA, 17/228-230)
Hermetik külliyatta eski Mısır dininden, Tevrat’tan, Zerdüştlük’ten, Stoacı, Eflatuncu, Yeni Eflatuncu, Pitagorascı ekolden ve Gnostisizmden gelen bir çok motif bulmak mümkündür. Mircea Eliade’ye göre bu metinler, çok az İranî etki dışında tamamen Mısır-yahudi senkretizmi örneğidir(Eliade, II, 295). Bugün Batı’da Hermetizm denilince, daha ziyade astroloji, simya, sihir ve okkült bilimler anlaşılmaktadır. Arapça Hermetik metinler ilk defa ünlü Oryantalişt Louis Massignon tarafından ele alınmıştır. Ona göre Grek felsefesinin İslâm dünyasında rahatça yer tutabilmesinin en önemli sebebi, Müslümanların bu felsefenin ardında İdris Peygamber’e kadar uzanan bir silsile görmüş olmalarındandır. Bu konuda Massignon’a katılmamak elde değildir. Diğer yandan Müslümanlar, hermetik felsefeyle Şam ve Mısır’ın fethinden sonra karşılaştılar ve bunda da Sabiîlerin büyük rolü olmuştur.
Hermetik tıp anlayışı da Galenos tıbbından ziyade, hastalıkların sebeblerini araştırmaya büyük önem veren Hipokrat tıbbıyla uyuşmaktadır. Başta Suhreverdi olmak üzere işraki filozoflar, Hermes’i “hikmetin babası” sayarlar. Ihvan-ı Safa’da hermetik motifler sık sık göze çarpar. Hatta Arap filozofu el-Kindi’nin astrolojiye, simyaya ve tılsıma karşı duyduğu ilgiye bakılırsa, onun bile hermetizmden nasiplendiği göze çarpar. Ancak talebesi İbnu’t-Tayyib’e göre el-Kindi, Hermes’i Sabiîliğin kurucusu saymaktaymış.
Netice olarak, bütün bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, rakam-harf ilişkisinin, bir diğer ifadeyle ebced alfabesinin doğuşu ve tarihî gelişiminin, hermetizmin hüküm sürdüğü bütün kültürler içerisinde gerçekleştirdiğini görürüz. Dolayısıyla hermetik düşüncenin, rakam-harf ilişkisinin ortaya çıkışı kadar, tarihî gelişimi üzerinde de etkili olduğu kanaatini taşımaktayız.


Prof. Dr. İsmail YAKIT, SDÜ. Öğr. Üyesi

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

14 Haziran 2012 / virtuecat Tarih
9 Aralık 2012 / ThinkerBeLL Sanat
2 Ekim 2006 / GusinapsE Taslak Konular
18 Nisan 2014 / Misafir Soru-Cevap