Arama

Tarih Bilimi Nedir?

Güncelleme: 6 Kasım 2014 Gösterim: 197.671 Cevap: 7
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
2 Ekim 2006       Mesaj #1
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
TARİH BİLİMİNE GİRİŞ
TARİHİN TANIMI: Tarih geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini YER VE ZAMAN bildirerek, SEBEP-SONUÇ ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır.

Sponsorlu Bağlantılar
TARİHİN KONUSU NEDİR? : Geçmiş zamanda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetidir.

TARİH ANLATIMINDA YER VE ZAMANIN ÖNEMİ NEDİR?
1)- Yer ve zamanın belirtilmesiyle olayın GERÇEK olup olmadığını anlarız.
2)- Olayın geçtiği yer ile olayın meydana geldiği zaman dilimi o olayın sebep ve sonuçlarını belirlememizde gereklidir. Çünkü o yerin iklimi, yaşam şartları, madenleri, o zaman içindeki nüfusu, o zaman içindeki toplumsal değerler olayın meydana geliş sebeplerini oluşturabilirler.

SEBEP-SONUÇ İLİŞKİSİNİN ÖNEMİ NEDİR?
Bütün olaylar bir zincirin halkalari gibi birbirine bağlidir. her olay kendisinden önceki olayın SONUCU, kendisinden sonraki olayın SEBEBİ'dir. Önceki olayı bilmezsek, sonraki olayı kavrayamayız.

OLAY NEDİR? OLGU NEDİR?OLAY: İnsanları ilgilendiren sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve benzeri alanlarda meydana gelen oluşumlardır.
OLGU: Oluşum süreci içinde ya da başka bir şeyin belirtisi olarak gözlemlenmiş olaylardan ibarettir. Örnek: Anadolu'nun Türkler tarafından fethi OLAY'dır. Anadolu'nun Türkleşmesi OLGU'dur.

TARİH FELSEFESİ NEDİR?: Tarihi tecrübeleri günümüz meselelerinin çözümü için yeniden yorumlamaya Tarih Felsefesi denir.




DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
28 Temmuz 2007       Mesaj #2
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
TARİH BİLİMİNE GİRİŞ

Sponsorlu Bağlantılar
TARİHİN TANIMI: Tarih geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini YER VE ZAMAN bildirerek, SEBEP-SONUÇ ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır.

TARİHİN KONUSU NEDİR? : Geçmiş zamanda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetidir.

TARİH ANLATIMINDA YER VE ZAMANIN ÖNEMİ NEDİR?
1)- Yer ve zamanın belirtilmesiyle olayın GERÇEK olup olmadığını anlarız.
2)- Olayın geçtiği yer ile olayın meydana geldiği zaman dilimi o olayın sebep ve sonuçlarını belirlememizde gereklidir. Çünkü o yerin iklimi, yaşam şartları, madenleri, o zaman içindeki nüfusu, o zaman içindeki toplumsal değerler olayın meydana geliş sebeplerini oluşturabilirler.

SEBEP-SONUÇ İLİŞKİSİNİN ÖNEMİ NEDİR?
Bütün olaylar bir zincirin halkalari gibi birbirine bağlidir. her olay kendisinden önceki olayın SONUCU, kendisinden sonraki olayın SEBEBİ'dir. Önceki olayı bilmezsek, sonraki olayı kavrayamayız.

OLAY NEDİR? OLGU NEDİR?OLAY: İnsanları ilgilendiren sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve benzeri alanlarda meydana gelen oluşumlardır.
OLGU: Oluşum süreci içinde ya da başka bir şeyin belirtisi olarak gözlemlenmiş olaylardan ibarettir. Örnek: Anadolu'nun Türkler tarafından fethi OLAY'dır. Anadolu'nun Türkleşmesi OLGU'dur.

TARİH FELSEFESİ NEDİR?: Tarihi tecrübeleri günümüz meselelerinin çözümü için yeniden yorumlamaya Tarih Felsefesi denir.

TARİHİN TASNİFİ(SINIFLANDIRILMASI)
1)- Zamana Göre Sınıflandırma: (Örnek: Ortaçağ tarihi,15. yüzyıl tarihi gibi...)
2)- Mekana(Yer) Göre sınıflandırma: (Örnek:Türkiye Tarihi,Avrupa tarihi gibi...)
3)- Konuya Göre Sınıflandırma: (Örnek: Tıp Tarihi, Sanat tarihi gibi...)

TARİHİ NEDEN SINIFLANDIRIYORUZ?
Tarihi Zamana, Mekana ve Konuya göre sınıflandırmamızın nedeni öğrenmeyi,öğretmeyi,araştırmayı kolaylaştırmakdır.

TARİHİN YÖNTEMİ: Tarihi olayları araştıran bir tarihçi sırasıyla aşağıdaki yöntemleri uygular.
1)-KAYNAK ARAMA: Önce olayla ilgili kaynaklar aranır.
Kaynaklar 2'ye ayrılır:
1- Ana Kaynaklar(Birinci el kaynaklar): Olayın geçtiği döneme ait kaynaklardır.
2- İkinci El Kaynaklar: Ana kaynaklardan yararlanılarak hazırlanan kaynaklardır. Ayrıca kaynakları YAZILI ve YAZISIZ kaynaklar diye de ikiye ayırabiliriz:
1- Yazılı Kaynaklar: Kitabeler, fermanlar, kanunlar, mahkeme kayıtları, noterlik yazıları, gazeteler, dergiler vb...
2- Yazısız(Sözlü) Kaynaklar: Evler, kaleler, tapınaklar, heykeller, silah, eşyalar, destanlar, efsaneler, fıkralar, atasözleri örf ve adetler vb...
2)- VERİLERİ TASNİF, TAHLİL VE TENKİT ETME:
a)- Tasnif(Sınıflandırma): Elde edilen bilgiler zamana, mekana ve konuya göre tasnif edilir.
b)- Tahlil(Analiz=İnceleme) : Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler güvenilir mi? Karşılaştırma yapılarak bilgiler bu yönde incelenir.
c)- Tenkit(Eleştiri): Elde edilen bilgilerin işe yarayıp yaramadığı, hangi bilgilerin kullanılacağı belirlenir.
3)- SENTEZ(BİRLEŞTİRME): Kaynaklardan elde edilen bilgiler düzenlenerek yazılması safhasıdır.

TARİHE YARDIMCI OLAN BİLİMLER:1)- COĞRAFYA: Tarih olayın geçtiği YER'in fiziki ve beşeri özelliklerini coğrafyadan öğrenir.
2)- ARKEOLOJİ (Kazı Bilimi): Toprağın ve suyun altında kalmış olan tarihi eserleri ortaya çıkarır.
3)- KRONOLOJİ (Takvim Bilgisi): Tarihi olayların zamanlarını belirleyerek, meydana geliş sıralarını
düzenler.
4)- PALEOGRAFYA: Eski yazıların okunmasını sağlayan bilim dalıdır.
5)- EPİGRAFYA (Kitabeler Bilimi): Taş, mermer gibi sert cisimler üzerine yazılan yazıları inceler.
6)- SOSYOLOJİ (Toplum Bilimi): Sosyal olayları inceler.
7)- ANTROPOLOJİ: Toplumların ırk yapılarını inceler.
8)- FİLOLOJİ (Dil Bilimi): Dilleri ve diller arasındaki bağları inceler.
9)- ETNOGRAFYA: Örf,adet, gelenek ve görenekleri inceler.
10)- DİPLOMATİK: Günümüze kadar gelmiş olan resmi belgeleri, fermanları vb. inceler.
11)- HERALDİK (Mühür bilimi): Resmi belgelerdeki mühür, arma ve özel işaretleri inceler.
12)- NÜMİZMATİK(Paralar bilimi): Eski Paraları inceler.

Bunlardan başka tarihe yardımcı bilimler arasına felsefe, istatistik, psikoloji, astronomi, Tıp, kimya gibi bir çok bilimi katabiliriz.


ZAMAN VE TAKVİMTAKVİM NEDİR?: Takvim zamanı günlere, aylara, yıllara bölme metodudur.

NOT: İnsanlar zamanı ölçerken ölçü aracı olarak Güneşi ve Ay'ı kullanmışlardır.

AÇIKLAMA: Güneşi kullananlar dünyanın güneş etrafında bir tam dönüşünü esas almışlardır. (365 gün 6 saat) Bu şekilde oluşturulan takvimlere GÜNEŞ TAKVİMİ diyoruz. Ay'ı kullananlar ise Ayın Dünya etrafında 12 kez dönmesini (12 x 29.5 =354) esas almışlardır. Bu şekilde oluşturulan takvimlere AY TAKVİMİ diyoruz.

NOT: Tarihte ilk GÜNEŞ TAKVİMİ'ni MISIRLILAR, ilk AY TAKVİMİ'ni SÜMERLER oluşturmuşlardır.

AÇIKLAMA: Her toplum kendi takvimini oluştururken kendileri için önemli saydıkları bir günü BAŞLANGIÇ olarak kullanmışlardır. Örnek: Romalılar Roma'nın kuruluşunu, Müslümanlar Hicreti, Hırıstiyanlar Hz.İsa'nın doğumunu gibi...

TÜRKLERİN KULLANDIKLARI TAKVİMLER:
1)- 12 HAYVANLI TÜRK TAKVİMİ: Türklerin kullandığı en eski takvimdir. Güneş yılını esas alır. Bu takvimde her yıl bir hayvan adıyla anılıyordu.
2)- CELALİ TAKVİM: Büyük Selçuklular zamanında Melikşah tarafından hazırlatılan bu takvim güneş yılına göre hazırlanmıştı.
3)- HİCRİ(HİCRET) TAKVİMİ: Ay yılını esas alır. Başlangıç olarak Hz. Muhammed'in Mekkeden Medine'ye hicret ettiği 622 yılını alır. Bugün Ramazan, mevlidler gibi dini günlerde bu takvimi kullanmaktayız.
4)- RUMİ TAKVİM: Osmanlı devletinde resmi ve mali işlerde kullanılmak üzere 19. yüzyıl başlarından itibaren yürürlüğe giren takvimdir. Güneş Yılını esas alır.
5)- MİLADİ(MİLAT) TAKVİMİ: 1926' dan itibaren kullandığımız takvimdir. Güneş yılını esas alır. Temeli Mısırlılar'a dayanır. İyon ve Yunanlılar kanalıyla Batıta aktarılmıştır. Romalılar Sezar zamanında JULYEN takvimi olarak düzenlemiş ve kullanmışlardır. Yeniçağda Papa XII.Gregor tarafından yeniden yapılan düzenlemelerle GREGORYAN TAKVİMİ olarak anılmıştır. Günümüzde ise Milat takvimi denilmektedir. Milat takvimi Hz. İsa'nın doğuşunu(sıfır) kronolojinin başlangıcı olarak kabul eder.

HİCRİ TAKVİMLE MİLADİ TAKVİM ARASINDAKİ FARKLAR NELERDİR?
1)- Hicri Takvim AY yılını, Miladi Takvim GÜNEŞ yılını esas alır. Bu yüzden ikisi arasında 11 gün fark vardır.
2)- Başlangıç tarihleri farklıdır. Hicri Takvimde başlangıç tarihi Hazreti Muhammed'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği tarih olan 622 yılıdır. Miladi Takvimde ise başlangıç Hz. İsa'nın doğum tarihi 0 yılıdır.

HİCRİ TAKVİMDEN MİLADİ TAKVİME ÇEVİRME İŞLEMİ
SORU: Hicri 1340 yılını Miladiye çeviriniz.
Hicri=1340 Miladi=?
1340 ÷ 32 = 40,6 (Yaklaşık 41)

1340 - 41 = 1299

1299 + 622= 1921

MİLADİ TAKVİMDEN HİCRİ TAKVİME ÇEVİRME İŞLEMİ
SORU: Miladi 1998 yılını Hicri takvime çeviriniz.
Miladi=1998 Hicri=?
1998 - 622 = 1376 1376 ÷ 33 = 41,7 (yaklaşık 42) 1376 +42 = 1418


RUMİ TAKVİMDEN MİLADİ TAKVİME ÇEVİRME İŞLEMİ:
SORU: Rumi 31 Mart 1325 , Miladi=?

31 Mart 1325
+ 13 584 İki takvim arasında 13 gün
______________ 584 yıl fark vardır.
13 Nisan 1909


MİLADİ TAKVİMDEN RUMİ TAKVİME ÇEVİRME İŞLEMİ

Miladi 29 Ekim 1923 , Rumi=?

29 Ekim 1923
- 13 584
_______________
16 Ekim 1339

TARİH İLE YAZI ARASINDAKİ İLİŞKİ
Tarih YAZI ile başlar. yazıdan önceki devirler hakkında sağlıklı bilgi edinmek zor olduğundan, bu dönemlere "Tarih Öncesi Devirler=Prehistorik Devirler" veya "Karanlık Çağlar" denir.

YAZI İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER
* Toplumlar ilk olarak resim yazısı kullanmışlardır.
* İlk yazıyı Sümerler bulmuştur.(Çivi Yazısı)
* Bugün kullandığımız alfabeyi, ilk olarak Fenikeliler kullanmış, onlardan Yunanlılar ve Romalılar alarak geliştirmişler ve böylelikle LATİN alfabesi ortaya çıkmıştır.
* Yazı, Anadolu'ya ilk olarak ASURLULAR tarafından TUNÇ devrinde getirilmiştir.
* Türk Tarihinin ilk yazılı eserleri GÖKTÜRK(ORHUN) KİTABELERİDİR.
ÇAĞLARIN BAŞLANGIÇ VE BİTİŞ TARİHLERİ NEYE GÖRE TESBİT EDİLMİŞTİR?
Tarihin zamana göre tasnifinde en önemli ayrım "çağlara ayırarak" incelemedir. Çağların başlangıç ve bitim tarihleri belirlenirken toplumların geniş çapta etkilendiği tarihi olaylar esas alınmıştır.
İLKÇAĞ = Yazının bulunmasıyla(MÖ.3500) başlar, 375 yılındaki Kavimler göçüne kadar sürer.
ORTAÇAĞ = 375 Yılındaki Kavimler Göçüyle başlar, 1453 yılında İstanbul'un Fethine kadar sürer.
YENİÇAĞ = 1453'teki İstanbul'un fethiyle başlar, 1789'daki Fransız İhtilaline kadar sürer.
YAKINÇAĞ = 1789'daki Fransız ihtilaliyle başlar, günümüze kadar sürer.

AÇIKLAMA: Zamanı çağlara bölmek yapay bir bölme işlemidir.
Mesela: İstanbul'un fethi, Avrupa ve Asyayı etkileyen önemli bir tarihi olaydır. Ancak bu olay o sırada Amerika ve Afrika kıtasında yaşayan insanları doğrudan etkilememiştir. Yine Mısır ve Mezopatamya'daki insanlar yazıyı kullanırlarken, dünyanın diğer bölgelerindeki insanlar ancak yüzlerce yıl sonra yazıyı kullanmışlardır.

TARİH ÖNCESİ DEVİRLER (PREHİSTORİK DEVİRLER)
İnsanların varoluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden ayrılmasında kullanılan araç ve gereçlerin niteliğine bakılmıştır. Buna göre Tarih öncesi devirler şöyle ayrılır:
1)-TAŞDEVRİ 2)- KALKOLİTİK(TAŞ-BAKIR) DEVRİ 3)- TUNÇ DEVRİ
a)- Eskitaş (Kabataş) Devri
b)- Ortataş (Yontmataş) Devri
c)- Yenitaş (Cilalı Taş) Devri

1)-TAŞDEVRİ:a) EskiTaş (Kabataş) Devri: Bu devri yaşayan insan toplulukları ilkel bir göçebe hayat sürmüşlerdir. Ağaç kovuklarında, mağaralarda ve nehir yataklarında yaşayan insanlar tabiatta hazır bulduklarıyla, avcılık ve balıkçılıkla geçinmişlerdir (Avcı ve toplayıcı).
Türkiye'de Eski Taş Devri(MÖ.600.000-MÖ.10.000): Antalya'da Karain,Beldibi ve Belbaşı Mağaraları Anadolu'da bu döneme ait önemli merkezlerdir.
b) Ortataş (Yontmataş) Devri: İnsanlığın toplayıcılık ve avcılıktan üretime geçiş yaptığı dönemdir. Hayvanlar evcilleştirilmiştir.
Türkiye'de Ortataş Devri(MÖ.10.000-8000): Antalya'da Beldibi mağarası, Göller yöresinde Bardiz, Samsun'da Tekkeköy bu devre ait önemli merkezlerdir.
c) Yenitaş (Cilalı Taş) Devri : Tarım hayatı başlamış,köyler kurularak yerleşik hayata geçilmiştir.
Türkiye'de Yenitaş Devri(MÖ.8000- MÖ.5500): Diyarbakır'da Çayönü, Gaziantep'de Sakçagözü, Konya'da Çatalhöyük önemli merkezlerdir.

NOT: İnsanlık tarihinin ilk yerleşim yeri olarak Konya Çatalhöyük kabul edilmektedir. İlk üretim yeri de Çayönü (Diyarbakır) kabul edilir.

2)- KALKOLİTİK(TAŞ-BAKIR) DEVRİ: Taş devrinin sonlarına doğru maden keşfedilmiştir. İlk kullanılan maden bakırdır.
Türkiye'de Kalkolitik Devir(MÖ.5500-MÖ.2500): Çanakkale'de Truva, Burdur'da Hacılar, Yozgat'ta Alişar, Çorum'da Alacahöyük'dür.

3)- TUNÇ DEVRİ: Bu dönemde site denilen ilk yönetim örgütleri(devlet) oluşturulmuştur.
Türkiye'de Tunç Devri(MÖ.2500- MÖ.1200):
Anadolu'da üretim artmasına paralel olarak ticaret gelişmiş, toplumsal ilişkiler hızlanmıştır.
Yazı Asurlu tüccarlar tarafından Türkiye'ye getirildi.


okqn27 - avatarı
okqn27
Ziyaretçi
14 Temmuz 2009       Mesaj #3
okqn27 - avatarı
Ziyaretçi
İnsan toplumlarının, zaman ve yer gösterilerek ve doğru olarak kültür ve medeniyetlerini inceleyen, hayatlarını, çeşitli ilişkilerini anlatan bir bilim.

İnsan topluluklarının yaşayışları (klan, site, devlet, imparatorluk), savaşları (yapılan çeşitli savaşlar, barışlar, antlaşmalar) meydana getirdikleri medeniyetler (hükümet ve idare, askerlik, hukuk, din, güzel sanatlar, tarım, ticaret v.b.) tarihî olaylar arasında yer alır ve tarih biliminin konusunu meydana getirir.
Zaman ve yer gösterilerek incelenen tarih olaylarında, zaman ölçüsü olarak yıl, ay ve gün kullanılır. Olayların birbirine karışmaması, bir olayın başka bir olaya etkisinin anlaşılabilmesi için bu olayların zaman sırasına göre düzenlenmesi esastır. Zamanla ilgili bu şartlar içinde, yere verilen önem de büyüktür.
Tarihin meydana gelmesi, insanların dünya üzerinde yaşamaya başladıklarından çok sonradır. Bu da ancak, yazının bulunması ile başlamıştır. Yazının bulunması, zamanımızdan ancak 5 - 6.000 yıl önce olduğuna göre, tarihin başlaması, insanın aşağı yukarı ömrü olarak kabul edilen 50.000 yıla göre pek yeni sayılır.
Tarih, yazının bulunmasına göre iki ana bölüme ayrılırlar :
1 - Tarih Öncesi Devri (Yazının bulunmasından önceki devir),
2 - Tarih Devri (Yazının bulunmasından günümüze kadar).
Tarih Öncesi Devri, o zamandan kalan ev eşyalarının ve araçlarının yapılışına ve kullanılan malzemeye göre bölümlere ayrılmıştır. Kalan eşya ve malzemenin eskilerine toprağın alt tabakalarında rastlanmıştır. Bunlar, kaba şekilde taştan yapılmış birtakım silâh ve araçlardır. Toprağın üst tabakalarına çıkıldıkça eşya ve araçların daha özenilerek yapıldığı, taştan yapılanların üzerlerinin cilâlandığı görülmüştür. Daha yeni toprak katlarında ise madenlerden yapılan araçlar bulunmuştur. Bu araçlardan eskileri bakırdan, sonrakiler tunçtan ve en yenileri demirden yapılmıştır. Maden devri ite birlikte yazı da bulunmuş olduğundan, tarih devri bu zamanda başlamıştır.
Tarih Öncesi Devri üçe ayrılır:
1 - Yontma taş devri,
2 - Cilâlı Taş Devri.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Ekim 2009       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tarih biliminin geçmişi

Tarih biliminin ilk yazılı kaynakları Sümerler daha sonra Mısır, Hitit, Çin ve Hint uygarlıklarındaki dini içerikli de olsa bir takım bilgilere sahip olan belgelerdir. Tarih yönteminin gelişmesine, eski Yunan uygarlığı'nda yaşayan Heredot ve Thukydides büyük katkılar yapmışlar. Bu anlayış Büyük Roma İmparatorluğu döneminde Polybos tarafından devam ettirilmiştir. Ayrıca Çin’de Pan ailesi (M.S. I. yy) ile Du’yun (732-812)'da tarih bilimine önemli katkılarda bulunmuşlarıdr.

İslam'da tarih biliminde en büyük atılım Kur'an ile olmuştur.Kur'an'ı Kerim'deki kavimler, peygamberler v.s. hakkında bilgiler bulundurması ayrıca hadislerin toplanması işi tarih yazıcılığını geliştirmiştir.

Avrupa'da Reform ve Rönesans ile birlikte filozofların bilimin yöntem, amaç ve kavramlar konusundaki fikirleri Tarih bilimini de etkilemiştir. Voltaire doğa bilimlerinde olduğu gibi tarih biliminde de yasaların olabileceğini söyler.


TARİH:İnsanların geçmişteki her türlü faaliyetini,olayların birbirleriyle olan ilişkilerini,sebep-sonuç,yer-zaman göstererek belgelere dayalı olarak inceleyen bilim dalına TARİH denir
Rios - avatarı
Rios
Ziyaretçi
10 Kasım 2009       Mesaj #5
Rios - avatarı
Ziyaretçi
Tarih ve Tarih Bilimi
Mübahat S.Kütükoğlu
(Tarih Araştırmalarında Usûl, 1998, s.1-35 - özet)
Tarih en basit ifadeyle "geçmişin bilimi" olarak tarif edilir. Ancak tabii ki bu eksik bir tariftir. Tarih, insanların, toplumları etkileyen faaliyetlerinden doğan olayları; zaman ve yer göstererek anlatan, olaylar arasındaki nedensel ilişkileri, daha önceki ve sonraki olaylarla bağlantılarını, karşılıklı etkileşimlerini gösteren bir bilim dalıdır. Tarih, geçmişin olaylarını, kaynak malzemelerin eleştirel bir incelemesine dayanarak, kronolojik bir tutarlılık içinde irdeler, genellikle bunların nedenleri konusunda açıklamalarda bulunur.
Tarihçi olayları bizzat görme imkanına sahip değildir. Yani bir fizikçi veya bir kimyager gibi laboratuvarda gözlemleme imkanından mahrumdur. Ancak, olayları gözlemleyenlerin bıraktıkları belgelere dayanarak takip etmek mümkündür. Geçmiş ise herkese farklı bir ışık altında görünür. Tarihçi yazmış olduğu eserinde mutlaka kendi duygu ve düşüncelerine de yer vermiştir.
Tarihin konusu tabiatıyla geçmiş zamandır. Bizden önce yaşamış insan topluluklarının yaşayış biçimleri, yapmış oldukları savaşlar, barış ve antlaşmalar tarihin başlıca konularıdır. Bilim ve sanat dallarındaki gelişmeler ile toplumların din ve inançları gibi konular da tarihin inceleme alanına girmektedir. Tarihin asıl konusu gelişmelerdir. Eğer insanoğlu yeryüzünde ortaya çıktığı ilk haliyle kalsaydı tarih de olmazdı. Çünkü bu durumda incelenecek bir konu olmadığı gibi bunu sonraki kuşaklara aktaracak yazı ve diğer kültür ürünleri de olmazdı.
"Tarih bilimi geçmişteki olaylarla ve bu olayların zaman içindeki akışıyla ilgilenir" tanımlaması, tarihin konusunun belirlenmesi bakımından yeterli değildir. Çünkü dünyadaki olaylar sadece insanlar tarafından meydana getirilmemişlerdir. Bir de tabiat olayları vardır ki bunlar insanın iradesi dışında meydana gelirler. Tarih ise insanların faaliyetleri neticesinde meydana gelen olaylarla ilgilenir. Tarih bilimi, sadece bir olaylar dizisini değil, insanların düşüncelerinin ifadesi olan ve zamanla ortaya çıkan olayları; insanların yönlendirdiği sosyal gelenekleri konu edinir. Bunları şekillendiren kanunları bulmayı, gelişme-çöküş, tekamül-yozlaşma sebeplerini ve aşamalarını açıklığa kavuşturmayı amaç edinir.
İnsanlar farklı ruh yapılarına sahiptir ve tarihi olayların meydana gelmesinde insanların ruhi hallerinin rolleri bulunduğu inkar edilemez. Şu halde tarihçi, sadece fikirlere ilgi duymayıp, bu fikirlerin içinde duygu ve heyecanın köklerine de inmelidir. Ancak insanlar, farklı ruh yapılarına sahip oldukları için, her yeni durumda ve meydana gelen olayda, insanların ruhi halleri de farklılık gösterir. İnsanların farklı psikolojik yapıları olduğu gibi, toplumların da farklı psikolojik yapıları vardır. Tarihçilerin toplum psikolojisini de gözden uzak tutmaması gerekir.
Tarih biliminde, neden-sonuç ilişkisi büyük önem taşır. Tarihi bir inceleme bir ölçüde nedenlerin incelenmesidir. Çünkü her tarihi olayın mutlaka bir nedeni ve sonucu vardır. Tarihçi olayları neden-sonuç ilişkileri içinde ele alır. Elbette tarihi olaylarda zaman ve yer çok önemlidir. Fakat tarih bilimi sadece tarihi olayları bir zaman cetveliyle ortaya koymak değildir. Tarihçi incelediği dönem ve kişileri kendi çağlarının koşulları içinde anlayabilmelidir. Tarihçi sadece olayları ve bu olayların neden ve sonuçlarını ortaya koymakla yetinmez. Tarihi olayların dünden bugüne ve yarına aktığının bilincinde olan tarihçi mutlaka tarihte bir "eğilim" arar. Eğilim, olayların akış yönüdür. Tarihin eğilimleri tarihçinin dünü, bugünü ve bir geleceği anlamasında önemli ipuçları verir.
Tarih sadece geçmişteki olaylar dizisi olmadığı gibi, tarih bilimi de boş yere zaman harcanan basit bir uğraş değildir. Tarih bilimi, insanlara doğru sonuçlara varmaları için yön veren bir düşünce tarzıdır. Geçmişini bilmeyen, kendisini tanımayan bir toplum, tıpkı hafızasını kaybetmiş bir insan, ırmağın akıntısına kapılmış bir dal parçası gibidir. Bütün insanların veya toplumların, geçmişten cesaret almaya, onu öğrenmeye ve bu suretle tecrübe kazanmaya ihtiyacı vardır. Gerek tek tek bireyler, gerekse toplumlar, ne olduklarını ve nereden geldiklerini bilmeye, öğrenmeye merak ve ihtiyaç duyarlar. Tarih biliminin, bu ihtiyacın giderilmesiyle sağladığı manevi tatminin yanında, birtakım pratik faydaları da vardır. Zira insanlar kendilerinden öncekilerin tecrübelerinden istifade ederler. Bu da onların yazıp bıraktıkları belgelerle, yani tarihi kaynaklar sayesinde olur. Eski tecrübeler ise mevcut duruma ve geleceğe ışık tutar, yeni gelişmelere yön verirler. Geçmişin bilinmesi, bugünkü değerlerin daha iyi anlaşılmasını sağlar. Ayrıca tarih bilimi, insanlarda ahlak şuurunu uyandırıp, manevi değerlerin gelişmesinde rol oynar. Aileden başlayıp millete doğru gelişen bir sevgi ve bağlılığın doğmasına imkan hazırlar.
Tarih bilimi, insanlara milletlerin geçmişteki yaşantılarını ve diğer devletlerle olan ilişkilerini öğretir. Geçmiş uygarlıkları tanıtır. İnsana, geçmişini değerlendirme ve geleceğini daha iyi biçimlendirme konusunda yardımcı olur. Geçmişini iyi bilen toplum, geleceğini daha sağlıklı bir şekilde biçimlendirebilir. Tarih, insanlığın belleğidir. Ortak duygular yaratır ve geçmiş ile gelecek arasında bağ kurar.

TARİH YAZICILIĞININ TÜRLERİ
1. Hikayeci (Rivayetçi) Tarih

Bu tarz ilk olarak eski Yunan'da ortaya çıkmıştır. Başlangıçta ağızdan ağıza dolaşan hatıralar şairler tarafından nazım tarzında söylenmekte ve bunlara "epos" adı verilmekteyken, Logograflar tarafından hikayeleştirilerek nesre çevrilmişler ve arşivlerdeki malzemenin de ilavesiyle içlerine birtakım gerçekler de karışmıştır. Fakat yine de, Strabon'un ifadesiyle bunlar "epos" olmaktan kurtulamamışlardır. Logografların eserleri ne edebi, ne de tarihi eserlerdir. Sadece ilmi araştırma yolunu açan "basit kronikler"dir.
"Tarihin Babası" adıyla bilinen Heredotos her ne kadar Logografların yolundan gitmişse de, insanı merkez haline getirmiş olması ve kavrayış üstünlüğüyle onlardan ayrılır. Herodotos da hikayeci tarih tarzını kullanmıştır. Fakat olayları peş peşe sıralamakla kalmamış, onları bir düzen içinde nakletmiş ve bir kompozisyon örneği vermiştir. Eserinde az da olsa siyasi görüşler vardır. Tenkit düşüncesine sahip olmamakla birlikte, gördükleri ile duydukları arasında bir ayrım yapmıştır.


2. Öğretici (Pragmatik) Tarih
Geçmiş olaylardan ders almak, gelecekteki yolu doğru çizebilmek, okuyucuya ahlaki ve milli duygular aşılayabilmek maksadıyla yazılan bu tarz eserler, öğretici bir mahiyet arz ettiklerinden "öğretici" veya "pragmatik" denilen tarihçilik akımı içinde yer alırlar. Bu tarzın önderliğini yapan kişi Thukydides'tir. Gerçek anlamda tarihçilik, onun "Pelopennesoslular ile Atinalıların Savaşı" adlı eseriyle başlamıştır. Bu eser sadece edebi bakımdan değil, metod ve zihniyet bakımından da daha önceki eserlerden çok farklıdır. Bu fark, eserin gerek konu, gerekse muhtevasında kendini göstermektedir. Eser zaman ve mekan bakımından sınırlandırıldıktan başka, sadece müellifin yaşadığı devrin olaylarına tahsis edilmiş; devlet, tarihi realitenin merkezi olarak görülerek, esas yerine getirilmiştir. Devlet düşüncesinin esasını siyaset teşkil etmesi dolayısıyla da Thukydides bir siyasi tarih yazıcısı olmuştur. Thukydides yetişme tarzı sebebiyle de, araştırmaya yeni bir anlam getirmiştir. Bu da "siyasi öğretim de faydalı olmak"tır. Böylece ilk defa olarak tarih biliminin sosyal bilimler içindeki yeri de tayin edilmiştir.
Burada amaç, faydalı olmak, tarih yoluyla tecrübeyi arttırıp bilgiyi çoğaltarak geliştirmek ve insanı başarılı kılmaktır. Bunun şartları ise: 1) gerçeğe tamamen sadık kalmak, 2) olay ve durumları anlatırken, aralarındaki ilişkiyi ortaya koymaktır. Geçmişi öğrenerek, bu bilgilere dayanarak şu anki durum ve gelecek hakkında hüküm vermek anca bu şekilde mümkündür. Tarih yazıcılığında bu tür, Thukydides'den sonra diğer eski Yunan ve Roma tarihçilerince de benimsenmiş; Polybios, Plutarkhos, Tacitius, Machiavelli gibi yazarlar onun izinden gitmişlerdir. Pragmatik tarih yazıcılığının en belirgin özelliği, tarihte ün yapmış şahsiyetlere geniş yer verilmesi, bu kişilerin idealleştirilmesi, hatta adeta insan üstü varlıklar haline getirilmesidir. İslam tarihçiliğindeki "Siyer" kitapları bu tarza örnek olarak gösterilebilir. Thukydides'in açtığı çığır, tarihi gerçekleri ortaya koymak hedefini güttüğü halde, örnek olmak prensibiyle de hareket ettiğinden, bunu benimseyen müelliflerin eserlerinde hep zaferler ve parlak olayların işlenmesine özen gösterilmiş, başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları karşısında sessizlik tercih edilmiştir. Bu da öğretici tarzın en büyük zaafını teşkil etmiştir.

3. Araştırmacı Tarih
XIX. yüzyılda tarih yazıcılığı tarzında ciddi bir hamle yapılmış, olayların sade anlatım ve geleceğe matuf öğreticisi vasfı yanında, çıkış sebepleri, bunları hazırlayan amiller, çeşitli olayların sebep ve sonuç ilişkilerinin araştırılmasına başlanmıştır ki, böylece tarih bir bilim olma kimliğini kazanmıştır.
Dünyada cereyan eden olaylar, sadece yeri ve zamanı bakımından değil, cereyan tarzı, rol oynayan kişiler bakımından da farklılıklar gösterir. Şartların müsait olması halinde "benzer" olaylar cereyan edebilirse de "tarih tekerrür etmez". Yani, tarihi olaylar hiçbir zaman, aynı cins ve miktarda malzemelerin kullanıldığı laboratuvar deneyleri gibi değildir. Her birinin özel şartları, değişik mekanları vardır. Bu olaylara karışan kişilerin karakterleri, olay sırasındaki halet-i ruhiyeleri, dış tesirler birbirinden farklıdır. Şu halde, gerçek manada bir tahlil için, bütün bunların derinliklerine inilip ayrı ayrı araştırılması gerekir.
Olayın oluşuna sebebiyet veren şartların araştırılması da ayrı bir önem taşır. Bir olayı sadece tek bir sebebe bağlamak hatalıdır. Coğrafi, sosyal, siyasi, iktisadi vs. şartların iyi incelenmesi gerekir. Bunların birinin görülüp, diğerlerinin ihmal edilmesi yanlış sonuçlara götürebilir. Yani, tarihin bir bilim sıfatını kazanabilmesi için tarihin diğer sosyal bilimlerle olan ilişkilerinin her zaman göz önünde bulundurulması, yerine ve zamanına göre onlardan yardım istemesi gerekir.

TARİHİN BÖLÜMLENMESİ
İnsanlığın tarihini var oluşundan günümüze kadar bir bütün halinde incelemek oldukça güçtür. Bu neden tarih, çeşitli bölümlere ayrılarak incelenir. Fakat bu bölümlemeler bütünü bozucu bir özellik taşırlar. Bu nedenle araştırma ve incelemeyi kolaylaştırma yararından başka mutlak bir değerleri yoktur. Bu bölümlemeler sayesinde elde edilen bilgilerin bütün bir tarih bilinci içinde değerlendirilmesi gerekir.


1. Zamana Göre Bölümleme
Bu bölümlemede tarih, kronolojik dilimlere ve çağlara ayrılır: ilkçağ, ortaçağ, yeniçağ vs. Bu tip bölümleme kullanışlı, hatta kaçınılmazdır. Fakat tartışmalıdır. Çünkü bütün dünyanın kabul ettiği zamana göre bölümleme ortaya konulabilmiş değildir. Sözgelimi, bugün tarihte belirlenmiş çağlar, Akdeniz havzası ile Batı Avrupa'nın tarihsel gerçekliğine uygun düşmekte fakat Hint, Japon veya Çin kültürleri için bu bölümleme fazla bir şey ifade etmemektedir.

2. Bölgeye Göre BölümlemeBu tür bölümlemede kıtaların, ülkelerin, kentlerin, hatta köylerin tarihi söz konusudur. Avrupa tarihi, Türkiye tarihi, Ankara tarihi vs. Bu tür bölümlemenin de asıl amacı genel tarihe ulaşmaktır. Çünkü tarihi sadece yerel tarihe indirgemek, parçayı bütünden koparmak olduğundan hiçbir zaman bizi sağlıklı bir sonuca götürmez. Günümüzde bütün devletler milli tarihlerini dünya tarihi çerçevesinde yerleştirerek öğretmektedirler.

3. Konuya Göre BölümlemeBuna analitik (çözümleyici) bölümleme adı da verilir. Bu tür bölümlemede, toplumların değişik yönlerinin incelenmesi söz konusudur. Sözgelimi: sanat tarihi, iktisat tarihi, düşünce tarihi, bilim tarihi vs. Bu tür incelemelerin de büyük yararı olmakla birlikte, incelenen alanın açık ve kesin bir şekilde sınırlandırılamaması bazı sorunlar yaratmaktadır. Sözgelimi dinî tarihi sosyal tarihten ayırmak son derece güçtür.

TARİHİN FAYDALANDIĞI BİLİMLERTarih biliminin başka ilimlerle ilişkisi olmaksızın gelişmesi düşünülemez. Hangi bilimlerle, ne oranda alakası bulunduğu, onlardan ne gibi hususlarda faydalanacağı hakkında fikir sahibi olan Tarihçi bir problemle karşılaştığında hangi bilim dalının yardımına başvurabileceğini bilmelidir.

1. FelsefeFelsefe, doğru ve bilinçli düşünmeyi, belirtiler arasındaki genel bağları kurmayı öğreten, dünya görüşlerinin kavranmasına imkan hazırlayan bir bilim dalıdır. Tarihî düşünüş ve münasebetleri gösteren kolu ise "Tarih Felsefesi"dir. Olayların doğru tahlili ancak o devrin felsefesinin bilinmesiyle mümkün olur.

2. SosyolojiSosyoloji toplumdaki sosyal kanunları ortaya koyar. Tarih ise geçmişteki olayları bu kanunları göz önünde bulundurarak inceler. Tarih araştırmalarında doğru sonuçlara varılabilmesi için sosyoloji kanunlarının bilinmesine ihtiyaç vardır.

3. İktisatBirçok tarihi olayın temelinde iktisadi faktörler vardır. Bu olayların kanunları iktisat bilimi tarafından ortaya konur. Tarih ise onun tasviri ile meşgul olur. Fakat bütün tarihi olayların iktisadi sebeplerden kaynaklandığı görüşüne de saplanmak hatalı bir yoldur.

4. AntropolojiAntropoloji "insanin tabiî tarihidir" şeklinde tarif edilen bu bilim dalı "fizik antropolojisi" ve "kültür antropolojisi" şekline ikiye ayrılır. Fizik antropolojisi, insan ırkının oluşumunu araştırırken; kültür antropolojisi ise, kültürlerin, yazının icadından önceki devirlerden başlayarak bugüne kadarki gelişimini inceler.

5. ArkeolojiKültür antropolojisinin bir kolu olarak gelişmiş bir bilim dalıdır. Özellikle belgelerin bulunmadığı devirler için, tarihin en önemli yardımcılarındandır. Kalıntılar, özellikle kültür ve medeniyet tarihi açısından büyük kıymet taşırlar. Hatta arkeolojik buluntular yanında yazılı kaynaklar bazen ikinci plana düşebilir.

6. Etnografi ve Etnoloji

Etnografi ile etnoloji arasındaki fark, antropolojinin kalbi sayılan etnografi tek bir kabile veya topluluğun hayatının ana unsurları olan yaşayış, örf, adet ve geleneklerini konu alarak incelerken; etnoloji ise iki veya daha fazla sayıda kültür arasında mukayeseli çalışmalar yapan bir bilim dalıdır.

7. Sosyal Antropoloji
Etnolojinin bir kolu olan sosyal antropoloji bilimi; 1) toplumun dini, siyasi, iktisadi ve sosyal müesseselerini, 2) müzik, dans, halk edebiyatını içine alan folklor araştırmaları, 3) etnoloji ile tarih, etnoloji ile psikoloji arasındaki ilişkileri konu alan mukayeseli çalışmalar yapar.

8. Filoloji
Bir toplumun dili bilinmeden tarihinin bilinmesi de mümkün değildir. Bunun içindir ki tarihi araştırmaların ilk şartı o toplumun dilinin öğrenilmesidir. Bu da filoloji denilen dil bilgisi sayesinde olur. Ne var ki, tarihi araştırmalarda basit bir dil bilgisi çok zaman yeterli değildir. Kelimelerin sözlükteki karşılıkları dışında, çeşitli devirlerde ve kullanılış yerlerine göre ifade ettikleri anlamların da bilinmesi gerekir. Aksi halde büyük hatalara düşülebilir.

9. Sanat TarihiSanat tarihi kısmen arkeolojinin metodlarını kullanmakla birlikte son zamanlarda gelişme göstermiş bir bilim dalıdır ve özellikle kültür tarihi açısından ihmal edilemez.

10. CoğrafyaBütün tarihi olaylar coğrafi bir mekan içinde geçer. Mekanın tasviri, olayların değerlendirilmesi açısından önemlidir ki bunu da coğrafya yapar. Coğrafi şartlar tarihe şekil verir ve gelişmesine yardım eder. Deniz kıyıları, nehir ve göllerin çevreleri, vahahar gibi topraklar insanların yerleşmeleri için en elverişli sahalar olmuş, büyük medeniyetler burada doğmuştur. Beşerî coğrafya, tarih bilimine, fizikî coğrafyadan daha çok yakındır. Çünkü beşerî coğrafya kanunlar teklif etmek yerine, toprağın iskan edilişinin şartları ve sonuçları hakkında bilgi verir. Beşerî coğrafyanın, tarih bilimine en çok yardımcı olduğu sahası, iktisadi ve sosyal tarihtir.

11. PaleografyaBir toplumun dilini bilmek, tarihî araştırma için yeterli değildir. Dille birlikte kullanılan yazının da bilinmesi gerekir. Mısır tarihini araştırmak için hiyeroglif yazısını, Mezopotamya tarihini araştırmak için çivi yazısını, Orta Asya Türk tarihini araştırmak için Orhun ve Uygur yazıları ile Çin yazısını, Osmanlı, İran ve Arap tarihi için Arap yazısını, Slav milletlerinin tarihi için Kiril yazısını, Avrupa milletlerinin tarihini araştırmak için de Latin yazısını bilmek gerekmektedir. Ancak çoğu kez mesele bununla da çözümlenemez. Çünkü bu yazıların da birtakım çeşitleri vardır. Bunların her birinin kullanılış yerleri de farklıdır. Gerekli yazıların okunması öğrenilmeden hiçbir zaman ciddi bir tarihi araştırma yapılması mümkün değildir. İşte, yazıların tanınması ve özellikleriyle ilgilenen bilim dalına paleografya adı verilir.

12. DiplomatikToplumun dili bilinip kullandığı yazı okunsa bile, belgelerin ifade ettikleri anlam bilinmeden değerlendirilmeleri mümkün değildir. Belgelerin cins ve şekil olarak değerlendirmelerini yapan bilim dalı Diplomotik'tir. Belgelerin çeşitleri çıktığı ve ulaştığı yere göre, yazılma gayesine göre pek çok değişik adlar alırlar. Sözgelimi, hükümdar tarafından gönderilen emirler için: "ferman, emir, hüküm" adı verilir; bir şeyin kullanılma hakkı, bir vazifenin tevcihi gibi vesilelerle verilenlere: "berat" adı verilir; sadrazam, beylerbeyi gibi üst kademe görevlilerinin emirlerine "buyruldu" adı verilir; hükümdarın diğer bir devletin tebaasına veya kendi tebaasından bir gruba bahş ettiği hakları göstermek için yazılan belgelere "ahidnâme" adı verilir; iki devlet arasında karşılıklı tekeffülü ihtiva eden belgele "muâhede" adı verilir. Bu belgelerin her birinin özelliği vardır. Bu özellikler bilinince bazen metnin tamamının okunmasına bile gerek kalmadan hangi grup içine gireceği tespit edilebilir.

13. EpigrafiMüstakil kitabeler olsun, bir yapı üzerine monte edilmiş bulunanlar olsun, ihtiva ettikleri bilgilerin doğruluğu dolayısıyla tarihçinin vazgeçemeyeceği kaynaklardan biri de epigrafi malzemesidir. Ancak bunların okunması ayrı bir ihtisas işidir. Bu kitabelerin okunmasıyla uğraşan bilim dalına epigrafi adı verilir. Küçük kitabelere "epigram" denilirken, büyük kitabelere "epigraf" adı verilir.

14. NümizmatikNümizmatik, paraların tanınmasıyla uğrayan bir bilim dalıdır. Para ise gerek siyasi, gerekse iktisadi tarihin bazı noktalarının açıklığa kavuşturulması bakımından tarihçinin faydalandığı bir kaynaktır.

15. MühürlerMühürler ve armalar da bazı meselelerin aydınlatılmasında tarihçiye yardımcı olmasından dolayı tarihin yardımcı bilimlerinden biri olarak sayılmaktadır.

16. Şecereler"Ensab cedveli" ve "geneoloji" şeklinde de bilinen şecereler, tarihçi için gerekli ve faydalı cetveller olmakla birlikte kendisine asil bir soy hazırlama merakında olan, böylece toplum içindeki yerini sağlamlaştıracağını umanlarca uydurma şecereler de tanzim edilmiştir. Günümüzde bu merakın hala devam ettiği görülmektedir. Muhteviyatını dahi bilmediği halde sahaftan bir ferman veya berat alıp aile yadigarı olarak gösterenlere rastlamaktadır. Bu hususlar göz önüne alınarak, her rastlanan şecereyi doğru kabul etmek yanlıştır.

17. Kronoloji (Takvimler)Bir olayın geçtiği zaman çok önemlidir. Zamanı tespit edilemeyen bir olayın diğer pek çok şartları da bilinemeyeceğinden doğru olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Zamanın tayini için çok eski devirlerden itibaren çeşitli takvimler yapılıp kullanılmıştır. Bu takvimlerin birbirlerinden farklı olmaları sebebiyle aynı olaylar için değişik kaynaklarda başka başka şekillerdeki takvimlendirmeleri tek bir tarihe, bugün kullanılan miladi takvime icra edebilmek için, bunların birbirlerine geçişlerinin iyi bilmek lazımdır.

18. Onomastik
Tarih bilimi için yer adlarının, sadece belli mevkileri ifade eden birer ad olmaktan öte çok büyük önemi vardır. Eskiden, yeni bir köy veya kasaba kuruluşunda, oraya yeni bir ad aramaya ihtiyaç kalmaksızın, yerleşen topluluğun adı verilmiştir. Anadolu bunun en güzel örnekleriyle doludur. Bu adlar bize, aynı adı taşıyan boy, aşiret, cemaat gibi grupların nasıl bir yayılma gösterdiklerini anlatır. İşte bu yerleşme yerleri ile uğraşan bilim dalına "toponimi"; deniz, nehir, göl gibi su adlarıyla uğraşan bilim dalına "hidronomi"; şahıs adlarıyla uğraşan bilim dalına da "antroponomi" adı verilir.
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
15 Haziran 2010       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

1. Tarihin Tanımı:

Tarih, insan topluluklarının geçmişteki her türlü faaliyetini "Neden ve sonuç" ilişkileri içinde "belgeler" e dayanarak zaman ve yer göstererek, araştırıp nakleden bilime denir.

2. Tarihin Konusu:

Tarihin konusu insan topluluk­larıdır.
Gözlem ve deneyden yoksun olduğu için diğer bilimlerden ayrılır.
Tarihi olaylar incelenirken neden ve sonuç ilişkileri ile bize bırakılan belgelerle açıklanır.

3. Tarihin Yardımcıları:
  • Coğrafya : Yer bilimi,
  • Arkeoloji : Eski eserler bilgisi,
  • Kronoloji : Takvim bilgisi,
  • Etnografya : Irk bilimi (Öz Kültürleri)
  • Etnoloji : Halk bilimi,
  • Paloegrafya : Eski yazılar bilimi,
  • Epigrafya : Kitabeler bilimi,
  • Diplomatik : Siyasi belgeler bilimi,
  • Nümizmatik: Para bilimi (Meskukat)
  • Filoloji: Dil bilimi,
  • Antropoloji : İnsanların ırklarını sınıflandıran bilim.
  • Paloantropoloji : İnsan türlerinin fosilleşmiş kalıntılarını araştıran bilim.
  • Toplum bilimi,
  • Mühür bilimi,
  • Halk oyunları bilimi

_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
17 Şubat 2012       Mesaj #7
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TARİH

Ulusların ya da toplumların birbiriyle olan ilişkilerini, savaşlarını, kurdukları uygarlıkları, iç sorunlarını, yer, zaman göstererek inceleyen bilim.

En genel anlamıyla tarih, doğal ve toplumsal gelişim sürecini tanımlar. Toplumsal tarih, insanların eseri olmasından ötürü doğa tarihinden ayrılır. Önceleri tarih, doğaüstü güçlerin ya da olağanüstü kişilerin rastlantısal olarak yönettikleri ve biçimlendirdikleri bir olaylar dizisi olarak idealist açıdan yorumlanıyordu.

Toplum tarihinin, maddî üretim faaliyeti içindeki insanların ürünü olduğu görüşü, 19. yüzyılda ortaya kondu ve tarih bir bilim olarak tanımlandı. Tarihin, doğal ve yasal bir karakterde olduğu; tarihteki çatışmaların kaynağında üretim güçleriyle üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin yattığı gösterildi.

Böylelikle, tarihin insanlar tarafından yapılmakla birlikte, bunu keyfî bir olgu olarak değil, hazır olarak buldukları nesnel bir süreç içinde gerçekleştirdikleri sonucuna varıldı. Geçmişte efsaneler ya da hükümdarların kahramanlık öyküleriyle sınırlandırılan tarih, yüzyılımızda, hem tarih anlayışı, hem tarihi araştırmak ve değerlendirmek konusundaki teknik ve yöntemlerin gelişmesi, hem de diğer bilim dallarıyla gerçekleştirilen işbirliği sonucunda bilimsel bir niteliğe kavuştu.


MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Kasım 2014       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
-ilk çağ
-orta çağ
-yeni çağ
-yakın çağ

Benzer Konular

5 Aralık 2013 / Misafir Soru-Cevap
23 Ocak 2012 / Misafir Soru-Cevap
23 Nisan 2014 / Ziyaretçi Cevaplanmış
2 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap