Arama

Bursa

Güncelleme: 1 Ocak 2010 Gösterim: 34.610 Cevap: 9
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bursa
Büyük bölümü Marmara Bölgesi'nde yer alan Bursa ili toprakları, kuzeyde Marmara Denizi kıyısından güneyde Ege Bölgesi'nin kuzey kesimine kadar uzanır. Eskiçağdan beri birçok uygarlığın yaşadığı Bursa ilinin tarihsel bakımdan belki de en önemli özelliği, iki eski Türk devletinin baş­kentlerinin bu ilde olmasıdır. Anadolu Sel­çuklu Devleti'nin başkenti İznik'ti. Osmanlı Devleti'nin de kuruluş aşaması bu topraklar üzerinde gerçekleşmiş ve bir süre Bursa, bir süre de İznik başkent olmuştu. İlk Osmanlı parası da burada basılmıştır. Bu tarihsel kentin Bursa adının kaynağına ilişkin çeşitli söylentiler vardır. Bunlardan gerçeğe en yakın olanı, Bitinya Kralı I. Prusias'ın yöreyi ele geçirdikten sonra buradaki kente adını ver­mesine dayanır.
Ad:  bursa_haritasi.gif
Gösterim: 2644
Boyut:  84.3 KB
Bursa İline ilişkin bilgiler
Sponsorlu Bağlantılar
Yüzölçümü: 11.043 km2
Nüfus: 1.324.015 (1985)
İl trafik no: 16
İlçeler: Bursa (merkez), Büyükorhan, Gemlik, Har­mancık, inegöl, İznik, Karacabey, Keleş, Mudanya, Mustafakemalpaşa, Orhaneli, Orhangazi, Yenişehir.
İlgi çekici yerler
  • Uludağ Milli Parkı
  • Çekirge, Ar­mutlu, Oylat, Gemlik kaplıcaları
  • Armutlu, Kumla, Kurşunlu plajları
  • Prusa kenti surları
  • Nikaia (iznik), Miletopolis (Karacabey), Mirlea (Mudanya), Kirmastı (Mustafakemalpaşa), Atranos (Orhaneli), Neopolis (Yenişehir) eskiçağ kentleri
  • Ayasofya, Koimesis, Hagios kiliseleri; Nikaia Nekropolü, Sarayı ve Hipogeumu
  • Orhan Camisi ve Külliyesi, Yıldırım, Yeşil, Hüdavendigâr, Muradiye, Koca Sinan Paşa, İshak Paşa külliyeleri
  • Bursa ve Karacabey ulucamileri
  • Yıldırım Bedesteni, Bursa Arkeoloji, Bursa Türk-İslam Eserleri, Bursa Atatürk, Mudanya Mütareke, İznik müzeleri
Doğal Yapı
Bursa ilinin yaklaşık üçte birini dağlık alanlar, yarısına yakınını da yaylalar kapsar. Yaylalar daha çok ilin iç, doğu ve güney kesimlerindedir. İlin kuzeyini engebelendiren Samanlı Dağları, aynı zamanda İstanbul, Kocaeli ve Sakarya illeriyle doğal sınır oluşturur. Daha güneyde İznik Gölü'nün güneyinden Marma­ra Denizi kıyıları boyunca orta yükseklikte Mudanya Dağları uzanır. Bunlardan başlıcaları Gemiç Dağı, Kurban Dağı ve Karadağ' dır. İlin orta kesiminde, 2.543 metreye ulaşan Uludağ yalnızca Bursa'nın ve Marmara Bölgesi'nin değil, Türkiye'nin kuzeybatısında yer alan dağların en yükseğidir. Uludağ, güney­doğuya doğru Domaniç Dağları uzantısını oluşturur.
Bursa ilindeki alçak düzlüklerin başlıcaları Orhangazi, Yenişehir, İnegöl, Bursa, Musta­fakemalpaşa ve Karacabey ovalarıdır. Bursa ili topraklarını Mustafakemalpaşa (Kirmastı) Çayı, Göksu Çayı, Garsak (Karsak) Suyu, Nilüfer Çayı sular.
İldeki başlıca göller ise İznik ve Ulubat'tır. Suları tatlı olan bu göllerde tatlısu balıkları ve kerevit yaşar. Ulubat Gölü'nde bazı küçük adalar vardır. Ayrıca sulama, taşkın önleme ve içme suyu sağlama amaçlarıyla yapılan Gölbaşı, Doğancı, Demirtaş ve Hasanağa barajları arkasında küçük yapay göller oluş­muştur.
Bursa ilinin Marmara Denizi kıyısı oldukça düzdür. Bir çöküntü alanı olan Gemlik Körf-zi'nin kuzeyinde Armutlu Yarımadası yer alır. Yarımadanın batısındaki Bozburun ile Susurluk Çayı ağzının açığında yer alan ve yarı açık cezaevi olarak kullanılan İmralı Ada­sı yönetim bakımından Bursa iline bağlıdır.
Bursa ili doğal bitki örtüsü ve iklim yönün­den farklılıklar gösterir. İlin kıyı kesiminde Akdeniz'e özgü makiler, zeytinlikler ve bağ­lar görülür. Kıyı ve orta kesimdeki dağların özellikle kuzeye bakan yamaçlarında meşe, kestane ve gürgen ormanları vardır. Ulu­dağ'ın yüksek kesimlerinde karaçam ve Ulu­dağ köknarlarından oluşan ormanlar vardır. İlin iç ve güney kesimindeki dağlarda kayın, karaçam ve sarıçam ormanlarına rastlanır. Bursa ilindeki bu ormanlarda aşırı avlanma nedeniyle soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bazı yabanıl hayvanlar için koru­ma ve üretme alanları kurulmuştur. Bunlar Uludağ ve İnegöl Boğazova'daki geyik, Mus­tafakemalpaşa Paşalar'daki karaca, Karaca­bey Ovakorusu'ndaki sülün üretme ve koru­ma alanlarıdır.
Bursa ilinin Marmara Denizi kıyısında ik­lim daha yumuşakken, Ege Bölgesi'nin İçbatı Anadolu bölümünde kalan Uludağ'ın gü­neyindeki iç kesimlerde kışlar soğuk ve karlı geçer. Kuytu ve çukur kesimlere daha az yağış düşerken, yüksek kesimlerde yağış ol­dukça çoktur.

Tarih

Yapılan çeşitli kazı ve araştırmalarla Bursa ili topraklarında ilk yerleşmelerin İÖ 4000'lere uzandığı belirlenmiştir. İÖ 13. yüzyılda Balkanlar'dan gelen Frigler'in yerleştiği bu yöre­ye ilişkin kesin bilgiler İÖ 700 yıllarında Bitinler ile başlar. Bitinya adı verilen bölge İÖ 6. yüzyılda Lidyalılar'ın eline geçmiş ama aynı yüzyılın ortalarında bu topraklara Lidyalılar'ı yenen Persler egemen olmuştur. Pers egemenliğinin son dönemlerinde kurulan Bi­tinya Krallığı, bu toprakları Roma İmparator­luğu ele geçirinceye kadar varlığını sürdürdü. Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesi ile Bitinya, Bizans (Doğu Roma) İmparatorluğu' nun bir eyaleti oldu. Bursa kenti ise tekfurluk olarak bu eyalet içinde yer aldı.
Bursa yöresine 1075'te ulaşan Kutalmışoğlu Süleyman Şah tarafından ele geçirilen İznik kenti, kuruluş döneminde Anadolu Selçuklu Devleti'nin başkenti oldu. 4. ve 8. yüzyıllarda Hıristiyanlık ile ilgili bazı dinsel sorunların çözülmesi için toplantıların yapıldığı İz­nik hem Roma, hem de Bizans döneminde Hıristiyan dünyasının önemli merkezlerin-dendi.
11. yüzyıl boyunca Bursa dışında, yörede­ki kentler sık sık Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirdi. Bursa kenti ise ancak 1326'da Osmanlılar tarafından alınarak baş­kent yapıldı. 1330'da İznik alınınca Osmanlı­lar yönetim merkezini buraya taşıdılar. 1335'ten sonra Bursa yeniden 1365'e kadar başkent oldu.
Bursa yöresi Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanlıların Anadolu'da ilerleyişini kolaylaştı­ran Anzavur Ayaklanması'ndan olumsuz bi­çimde etkilendi. İngilizler 24 Haziran 1920'de Mudanya'ya, 25 Haziran 1920'de de Gemlik'e asker çıkardılar. 1 Temmuz 1920'de Karaca­bey ve Mustafakemalpaşa'yı alan Yunanlılar, 8 Temmuz 1920'de Bursa'yı işgal etti. İşgal haberi ulaşınca Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne 10 Temmuz 1920'de yas simgesi olarak siyah bir şal örtüldü ve 10 Eylül 1922'de Bursa'nın kurtuluşuna kadar orada kaldı.

Ekonomi
Türkiye'nin önemli sanayi merkezlerinden biri olan Bursa'da otomobil, yedek parça; yünlü, pamuklu, ipekli ve yapay ipek doku­ma; yem, yapay gübre; bitkisel yağ, konserve fabrikaları bulunur. Ayrıca orman ürünlerini değerlendiren fabrikalar da vardır. İldeki küçük sanayi etkinlikleri de çok canlıdır. Özellikle havluculuk çok gelişmiştir ve ilin en çok tanınan sanayi ürünlerinin başında Bursa havluları gelir. İlde üretilen çeşitli ürünleri depolayıp korumak ve pazarlamak için ayrıca çok sayıda kuruluş vardır. Gemlik ve Mu­danya ilin başlıca limanlarıdır.
Eskiden beri önemli bir bitkisel üretim alanı olan Bursa ilinde elde edilen ürünler büyük kentlere ve yurtdışına satılır. İldeki tarım-sanayi ilişkisi son derece gelişkin bir düzeydedir. Yünlü, ipekli gibi dokuma, yağ, salça gibi gıda sanayilerinin çeşitli kolları ildeki tarımsal üretime dayanır. İlin verimli topraklarında hemen her tür ürün yetiştiril­mektedir. Yaş sebze ve meyveciliğin yanı sıra başta buğday olmak üzere tahıllar, şekerpan­carı, tütün, ayçiçeği, soğan ilin önde gelen tarım ürünleridir. Gemlik ve Mudanya'da yetiştirilen ve ünü ülke sınırlarını aşan sofra­lık zeytin ile Bursa'nın geleneksel ürünü şeftalinin yurtdışına satışı günden güne art­maktadır.
Yetiştirilen hayvan sayısı çok olmamasına karşın Bursa'da hayvansal ürün önemli bir gelir kaynağıdır. Bursa ilinde yetiştirilen baş­lıca küçükbaş hayvanlar merinos ve kıvırcık koyunudur. Sığır besiciliği de yaygın olarak yapılır. Bursa kentinde hayvansal ürünleri işleyen bir et kombinası vardır. Hayvancılığın gelişmesinde Karacabey Tarım İşletmesi'nin önemli katkıları olmuştur. Önce Karacabey Harası adıyla kurulan bu eski tarım işletmesi­nin at, sığır, koyun, tavuk yetiştirme ve tarım şubeleri vardır. Bursa hayvancılığının öteki dalları tavukçuluk, arıcılık ve ipekböcekçiliği-dir. Osmanlılar döneminde ipeği ile ün kazanan Bursa'da ipekböcekçiliği günümüzde ikincil bir uğraş olmuştur. Marmara Denizi ile Ulu-bat ve îznik göllerinde balıkçılık yapılır. Göllerde avlanan kerevitler yurtdışına satılır. Ama son yıllarda sanayi atıklarıyla Gemlik Körfezi ve göllerin sularında ortaya çıkan hızlı kirlenme balıkçılığı ve turizmi olumsuz yönde etkilemektedir.
Tarihsel zenginlikleri, kaplıcaları, doğal güzellikleri, güneşi ve denizi, kışlık tatil ola­nakları ile Bursa ülkemizin önemli turizm bölgelerinden biridir. Kış sporları ve kayak merkezi olan Uludağ'daki tesisler her türlü hizmeti verebilecek düzeye erişmiştir.
Bursa ili yeraltı kaynakları bakımından da oldukça zengindir. İl topraklarında krom, volfram, bor, mermer ve linyit içeren maden­ler işletilmektedir.

Toplum ve Kültür
Doğal yapısının tarıma elverişliliği ve coğrafya bakımından konumunun yerleşime uygunluğu Bursa ili topraklarını tarih boyunca önemli bir yerleşim merkezi yapmıştır. Çeşitli tarih dö­nemlerinde yöreye egemen olan halklar arka­larında önemli kültür kalıntıları bırakmışlar­dır. Bursa bugünkü görünümünü 12. yüzyıl­dan sonra Türklerle birlikte kazanmaya baş­lamıştır. 14. yüzyıldan sonra iyiden iyiye belirginleşen Türk uygarlığı kuşkusuz kendi­sinden önceki değişik uygarlıkların bir bileşi­midir. Örneğin birçok Bizans söylencesi deği­şime uğrayarak Türk söylencesi durumuna gelmiştir.
Bursa Osmanlılar döneminde ülkenin en önemli dokuma merkeziydi. Kemha, atlas, kadife, tafta, bürümcük gibi çeşitli ipekli dokumanın yanı sıra havluculuk da il doku­macılığının önde gelen ürünlerindendir. İlin ün kazanan el sanatlarından biri de çinicilik­tir. İznik'te Bizans'ın son dönemlerinde baş­layan çinicilik 17. yüzyıl sonuna kadar önemi­ni korumuştur. İznik çinilerinde egemen renk maviye çalan yeşildir. Osmanlı döneminde birçok mimari yapıtı süsleyen bu çiniler hâlâ yapıldıkları günün parlaklığını korumaktadır.
Bursa ilinin yaşamında yöreye yerleştirilen Balkan göçmenlerinin önemli bir yeri vardır. Günümüzde ün kazanan Bursa bıçakçılığını göçmen ustalar geliştirerek bugünkü düzeye getirmiştir.
Bursa ilinin çeşitli yerleşim merkezlerinde Osmanlılar döneminden kalma birçok eski yapı vardır. Ayrıca Türk evlerinin en eski ve özgün örnekleri de Bursa ilindedir. 17. yüzyı­lın başlarında Bursa ve Mudanya'da yapılan evlerin üst ve alt katları aynı plandadır. Çıkma bulunmayan bu evlerin alt katlarının dış yüzeyleri tümüyle kapalıdır.

İl Merkezi: Bursa
Uludağ'ın kuzey eteklerinde kurulmuş olan kent kendi adıyla anılan ovaya doğru geliş­miştir. Ulaşım kolaylığına sahip verimli bir ova kenarında kurulmuş olan Bursa her za­man kalabalık bir kent olmuştur. 17. yüzyılda nüfusu 100 bine ulaşan kent bugün ülkemizin beşinci büyük kentidir. Son yıllarda gerçek­leştirilen büyük yatırımlarla kent ülkemizin en önemli sanayi merkezlerinden biri konu­muna gelmiştir. Ne var ki, bu hızlı gelişme plansız bir kentleşmeyi doğurmuş, eskiden Çekirge semtinden bakıldığında yemyeşil bir halıyı andıran Bursa Ovası bugün yerleşme alanları ve fabrikalarla dolmuştur.
Bitinya Kralı I. Prusias tarafından İÖ 2. yüzyılda kurulan Bursa 1326'da Orhan Bey tarafından Bizanslılar'dan alınarak Osmanlı Devleti'ne başkent yapıldı. Osmanlılar döne­minde yapılan birçok han, medrese, cami ve imaret günümüzde de kenti süslemektedir. Bu yapılar arasında cami, türbe, medrese, hamam, imaret ve handan oluşan ve Yeşil semtinde bulunan Yeşil Külliye'de kullanı­lan çiniler bugün de göz alıcı güzelliklerini korumaktadır. Özellikle Yeşil Türbe Osmanlı türbe mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Türbe firuze, lacivert, sarı, beyaz, yeşil çinilerle bezenmiştir. Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Ulucami çok direkli ca­milerin en klasik, anıtsal örneklerinden biri­dir. Caminin içinde 20 kubbeyi taşıyan 12 ayak bulunur.
Roma döneminden beri bilinen Bursa ken­tinin kaplıcaları ününü günümüze kadar sür­dürmüştür. Bu kaplıcalardan gut ve romatiz­ma gibi çeşitli hastalıklardan şikâyeti olanlar yararlanmaktadır.
Türkiye'nin en işlek karayollarından biri, Bursa kentinden geçerek İstanbul'u İzmir'e bağlar. Kent yakınındaki havaalanı Bursa'ya havayoluyla da ulaşım olanağı sağlamaktadır. Kentin en önemli eğitim kurumu Uludağ Üniversitesi'dir. Eğitim Enstitüsü ve Yüksek İslam Enstitüsü ilin öbür yükseköğrenim ku­rumlarıdır. 1888'de kurulan Bursa İpekböcekçiliği Araştırma Enstitüsü ise üretime yö­nelik eğitim kurumudur. Bursalıların eğlence ve dinlenme alanlarından biri olan Kültür Park'ta her yıl, uluslararası bir nitelik kaza­nan fuar açılır.
Kentin nüfusu 612.510'dur (1985).

Ad:  muradiye_kulliyesi.png
Gösterim: 979
Boyut:  589.9 KB
Muradiye Külliyesi

MsXLabs.org & Temel Britannica

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Tarihi Eserler

Sponsorlu Bağlantılar
Turizm potansiyeli açısından İstanbul'dan sonra en önemli merkezlerden olan Bursa, tarihi eserlerinin zenginliği ile gözleri kamaştırmaktadır. Bursa ve İznik erken Hıristiyanlık ve Osmanlı döneminin eşsiz eserleri ile süslüdür. Türkiye'nin kış turizmi merkezi olan Uludağ Kayak Merkezi Bursa'ya 40 dakika uzaklıktadır ve kış turizminin bütün olanaklarına sahiptir. Marmara Denizi kıyıları uzun yıllardan beri bütün Türkiye'nin tercih ettiği tatil yöreleridir. Uludağ Milli Parkı günübirlik turizm, kampçılık ve trekking için ideal bir ortamdır.
Uludağ etekleri özel araçları ve cip safari ile geziye çıkanlara sihirli güzelliklerini sunar. Pek çok keşfedilecek yer arasında Bursa ilçelerinin tabii güzellikleri, çağlayanları, mağaraları ve otantik Osmanlı köyleri yer alır. Bursa kaplıcaları Roma Dönemi'nden beri kullanılan sağlık merkezleridir.

bursa9

Emir Sultan Camii ve Türbesi ursa'nın doğusunda Emir Sultan mezarlığının yanında selvi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır. Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir. Batıdaki merdivenlerden çıkılarak iki sütun arasındaki kapıdan geçilip geniş avluya girilir. Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır. Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir. Cami sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir. Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minaresi vardır. Mihrabı XVII. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır. Emir Sultan Buhara'da doğmuştur. Kendisi Es-Seyyid Şemsüddin Mehmed bin Aliyyül Buhari olarak bilinir.Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir. 1429'da vebadan vefat etmiştir. Türbenin ilk yapıldığı zamandan günümüze bir şey kalmamıştır. Şimdiki Türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır. Sekizgen planlıdır. Doğudaki kapıdan girilmektedir. Türbe zemini avlu seviyesinden aşağıdadır.
Bursa içinde Çekirge semti bir kaplıcalar merkezidir. Bursa ilçelerinin çoğunda da kaplıcalar yılın her döneminde büyük rağbet görür.
bursa7

İznik ve Uluabat (Apolyont) gölleri yüzme, kano ve sörf gibi su sporları için ideal alanlardır. Bursa'yı tanımak için kent içinde en az iki gün konaklamak gerekir. Tabiat güzelliklerini tanımak tamamen arzuya bağlıdır. İlk ve Orta çağın en önemli merkezlerinden biri olan İznik'e bir gün ayırmak gerekir.

Bursa bütün zenginliklerini keşfe çıkan Türkiye ve Dünya insanlarını ünlü konukseverliği ile ağırlamaktan gurur duyan insanların yönettiği her zevke hitabeden konaklama tesislerine sahiptir.
Emir Sultan Camii ve Türbesi: Bursa'nın doğusunda Emir Sultan mezarlığının yanında selvi ve çınar ağaçlarının arasında yer almaktadır. Cami ilk yapıldığı zaman tek kubbeli iken 1507'de avlu ve üç kubbeli revak eklenmiştir. Batıdaki merdivenlerden çıkılarak iki sütun arasındaki kapıdan geçilip geniş avluya girilir. Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap odalar yer almaktadır. Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir. Cami sekizgen kasnak üzerine oturan tek kubbeye sahiptir. Kuzey cephesinin köşelerinde kesme taştan birer minaresi vardır. Mihrabı XVII. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır. Emir Sultan Buhara'da doğmuştur.
Kendisi Es-Seyyid Şemsüddin Mehmed bin Aliyyül Buhari olarak bilinir. Bursa'ya 1391'de göç etmiş ve Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir. 1429'da vebadan vefat etmiştir. Türbenin ilk yapıldığı zamandan günümüze bir şey kalmamıştır. Şimdiki Türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868 yılında yaptırılmıştır. Sekizgen planlıdır. Doğudaki kapıdan girilmektedir. Türbe zemini avlu seviyesinden aşağıdadır.

Yeşil Türbe

Türbe'ye yeşile bakan çinilerle kaplı olmasından dolayı Yeşil Türbe ismi halk tarafından verilmiştir. Portal 1855 depreminde büyük hasar görmüş 1864'de horasanla sıvanarak bugünkü görünümüne sokulmuştur. Sağlı sollu mihrapçıklar, ayakkabılıklar, türbenin kitabesi ve 13 dilimli yarım kubbe, çeşitli renk ve motiflerle kabartma renkli sır tekniğinde işlenmiştir. Rumiler, palmetler ve rozet motifleri ile oya gibi işlenen kapının kanatları günümüzde tüm çarpıcılığı ile ortadadır. Bir sanat şaheseri olan kapıyı Tebrizli Ahmed oğlu Ali yapmıştır. Sekizgen bedeni, sıvalı yüksek kasnağa oturan kurşunla örtülü büyük bir kubbe örtmektedir. Türbenin içine geçildiğinde iç mekân sanki çini cennetine girildiği hissini verir. Duvarlar 2,94m yüksekliğe kadar iki bordürle çevrili, altıgen türkuaz çinilerle kaplıdır. Bunların aralarında iri madalyonlar yer almaktadır. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir. Renkli süsleme sanatının bir şaheseridir. Yivli süs sütunları, üç sıra mukarnası, rumi palmetleri, kıvrık dal motif leri, kalın yazı dizileri ve tepeliği ile Yeşil Camii mihrabını andırmaktadır. Sekizgen platformun ortasında Çelebi Sultan Mehmet'in kendisine has vakarı ile duran tamamen çini dekorasyona sahip sandukası yer almaktadır. Üzerinde kabartma sülüs celisi ile yazılı kitabesi vardır. Güneyinde oğulları Mustafa ve Mahmud'a ait sandukalar yer almaktadır. Kuzeyindeki ise oğlu Yusufa aittir.
Platformun arkasındakiler, kuzeyden itibaren Çelebi Mehmet'in kızı Selçuk Hatun'un kabartma kitabeli sandukası, kızı Sitti Hatun (Safiye)'un beyaz zemine lacivert motifli, altıgen ve üçgen çinilerle kaplı sandukası, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun'un sandukalarıdır. 328 metrekarelik alana oturan türbenin oktogonal prizma gövdesi, zeminden aşağıda da devam ederek mezar dairesini oluşturur. Beşik tonozla kaplı mezar dairesi örme duvarlarla beş ayrı bölüme ayrılmıştır.

Koza Han
Ulucami ile Orhan Cami arasındaki geniş sahadadır. 1492 yılında II. Bayezıd İstanbul'daki cami ve medresesine gelir temin etmek için yaptırmıştır. Hanın mimari Abdül-ula bin Pulad Şah'dır. İki katlıdır. Üst katta 50, alt katta 45 olmak üzere 95 odası vardır. Kuzeydeki taç kapı büyük taştan kabartma süslerle yapılmış olup muhteşem görünüşe sahiptir. Üst katta güneye açılan bir kapısı, avludan ilave kapılara açılan geniş kapı ve buradan da Orhan Cami tarafına açılan bir kapısı vardır. Hanın iç kısmındaki geniş avlunun merkezinde mescid yer almaktadır. Mescid sekiz cephelidir, köşelerdeki ve ortadaki bir ayak üzerine oturmaktadır. Alt kısmı şadırvan şeklindedir. Günümüzde ünlü Bursa ipekçiliğinin merkezi durumundadır.

Ulu Camii
Bursa'nın en heybetli ve en çok cemaat alan camiidir. Sultan Yıldırım Bayezıd Niğbolu savaşını kazandıktan sonra 1398-1400 yıllarında inşa ettirmiştir. Cami kalın duvarlara ve 12 büyük yığma ayaklara bağlanan kemerlere ve pandantiflere oturan 20 kubbe ile örtülüdür. Orta kısmındaki kubbenin üstü camlıdır. Altında 16 köşeli mermer şadırvan vardır. Caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlakı sırasında bir kadın evini satmak istemeyince zorla alınır. Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle evin yerine gelen kısımda şadırvan yaptırıldığı rivayet edilmektedir. Minberi ağaç işçiliğinin bir şaheseridir. Oyma kabartma, geometrik, yıldız, çivi başları ve gülçelerle süslüdür. Taç kapısı başlı başına sanat abidesidir. 1399-1400 yıllarında tamamlanmıştır. Sanatkarı Mehmed bin Abdülaziz Dakıva'dır. Zarif sekiz ceviz sütun üzerine oturan müezzin mahfili 1549 yılında yapılmıştır. Mihrabı sekiz sıra stalaktitlidir. Kum saatinin etrafındaki Ayet'el-kürsi sülüsle yazılmıştır. Ayrıca küfi ihlas suresi yazılıdır. Mihrap 1571 yılında tamamlanmıştır. Camideki diğer yazılar ve yaldız boyalar 1904 yılında Mehmed Usta tarafından yapılmıştır. Caminin ilk yapıldığı zaman üç tane olan kapısına 1740 yılında Hünkâr Mahfili kapısı eklenmiştir. Kapıların ikisi yenidir. Altıngenlerin oluşturduğu, yıldızların dekore ettiği tablalardan meydana gelen doğudaki ceviz kapı, cami ile aynı yaştadır. Tek sütun üzerine oturan yuvarlak mermerden kürsü 1815 yılında yapılmıştır. Cepheler sağır kemerler içinde, altta ve üstte ikişer pencereden oluşmaktadır. Cephelerin tümü kesme taştan yapılmıştır. Caminin kuzey cephesinin köşelerinde, kaidesi mermerden gövdeleri tuğladan örülmüş birer minaresi vardır. Batıdaki minarelerin içinde çift merdiven mevcuttur. Bunun yardımı ile çatıya çıkılmaktadır. Cami, Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından 1403 yılında ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in 1413 yılındaki Bursa muharasası sırasında yaktırılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar görmüştür.

Bursa Kalesi
Brithynialılar zamanında yapılmaya başlanan kale daha sonra ihtiyaç duyuldukça Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğunca çeşitli onarımlara tabi tutulmuştur. Surlarda görülen kiklopien taşların önemli kısmı Roma devrine ait sütunlar, lahit parçaları, adak mezar steli, heykel kaideleri, şeref kitabeleridir. Bunlar hisar kapının doğusunda yoğunluk kazanmaktadır. Surların sadece güney kısmındakiler çift duvarlı ve beş köşeli burçlarla sağlamlaştırılmıştır. 1326 yılında Bizanslılardan alınan Bursa'nın surları Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye edilmiştir. Çakır Ağa Hamamı ile Tophane arasında biri silindir gövdeli, ikisi üç köşeli büyük burç kalıntıları vardır. Bunların arasında yer alan Hisar Kapı 1855 yılındaki depremde yıkılmıştır. Buradan doğuya dönen surlar, evin bahçe duvarlarına temel vazifesi yapmıştir Yıldız Kahve'den güneye uzanan surlarda yuvarlak kemerlerle mazgal delikleri görülmektedir. Kahvenin önünde Kaplıca Kapı yer almaktadır. Yıkık duvarlar halinde devam eden surlar, Zindan Kapıya bağlanmaktadır. Zindan Kapı yanındaki köşeli burç Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1418 yılında yaptırılmıştır. Zindan Kapıdan Üftade'ye kadar nisbeten sağlam devam eden surlar, Pınarbaşı Kapısı'na oradan da Üftade yanındaki Yer Kapı'ya ve tekrar Çakır Ağa Hamamı karşısında bağlanmaktadır. Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasında birbirine paralel uzanan surların kesme taşlı bölümleri yerlerinden sökülmüş olduğundan şimdi sadece moloz taştan kireç kum harcı ile örülmüş kısımları ayaktadır. Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasındaki ön surlar, evler arasında kaybolmuştur. Diğer sur kalıntılarında ise bu kısımda yapılan evlere giriş kapıları ve boşluklar Osman Gaz oluşturulmak maksadı ile tahribatlar yapılmıştır.

Osmangazi Türbesi
Bursa kuşatmasının devam ettiği sırada Osman Gazi oğlu Orhan Bey'e şehir içindeki kubbeli yapıyı göstererek "Oğul; ben öldüğüm vakit beni Bursa'da şol gümüşlü kubbenin altına koyasın" demiştir. Günümüz Tophane Parkı'nın girişinde solda kalan bu kubbeli yapı Mesihilerin şapeline aitti. Bursa fethedildikten sonra, şapel mescide çevrildi ve Osman Gazi buraya defnedildi. Saint Elias(Elia-İlyas) Manastırı'nın bölümüne ait olan şapelin içi 8,3 m. genişliğindeki duvarlara bitişik çift sütüncuklarla ayrılmış, yarım yuvarlak nişli, sekizgen plana sahipti. XI. yüzyılda yapıldığı bilinen bu şapel'in şekli, Roma İmparatorluk devrinden itibaren uygulamaya başlanan örneklerle büyük benzerlik göstermektedir. Şapel'in narteks kısmının olduğu yere gömülen mezarlar, günümüzde açıkta kalmıştır. 1855 depreminde yıkılan türbe 1863'te Sultan Abdülaziz tarafından eski plana sadık kalınarak yapılmıştır. Türbe kubbe ile örtülü sekizgen plana sahiptir. Türbe'ye kuzeydeki ahşap antreden geçilerek girilir. Ortada sedef kakmalı muhteşem ahşap sanduka Osman Gazi'ye (1258-1326) aittir. Solunda oğlu Alaaddin Bey, bunun yanında Hüdavendigâr oğlu Savcı Bey sağında, Aspurça Hatun'un oğlu ibrahim Bey ile adları bilinmeyen on iki sanduka vardır. Türbe'de Konya Sultanı Alaaddin tarafından Osman Bey'e gönderilen çok büyük bir davul ve tesbih sergilendiğinden, halk arasında Davullu (Davud) manastırı denmesine neden olmuştur. Bunlar bir yangın sırasında yanarak kül olmuştur. Türbe, konak salonları dekorasyonu şeklinde bezenmiş, pencerelere kumaş perdeler takılmıştır. Fransız mimari stilinde yapılan bu kısımda ufak bir mihrap görülmektedir. Pencere parmaklıkları dökme demirdendir.

Orhangazi Türbesi
Tophane parkının girişinde sağdadır. Bursa'nın fethinden önce şehrin metropolit manastırı olan Saint Elias manastırı XI. yüzyılda yaptırılmıştır. Kilise bir orta nef ile iki yan neften oluşmaktadır. Ortada gri mermerden dört sütunun taşıdığı kubbe vardır. İçi gri mermer levhalarla kaplanmıştır. Apsis kısmında gri mermerden sütunların ayırdığı üç pencere vardır. Bu kısmın önünde dört basamak bulunmaktaydı. Giriş kısmında altı adet yeşil somaki mermer sütun yükselmekteydi. Zemin bugün de izleri görülen mozaik döşemeye alternatif olarak porfir, diğer renklerde küçük mozaiklerden meydana gelmiş tezyinat, yuvarlak antraklar ve düz mermer levhalardan oluşmaktadır. Orhan Gazi'nin defnedildiği bu bina 1801 kasım ayında büyük bir yangında hasar görür ve onarılır. 1855 yılındaki depremde ise önemli kısmı yıkılır. 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından eskisine sadık kalınarak yaptırılır. Türbe kare planlıdır. Her cephesinde üçer pencere vardır.
Güney cephesindeki orta pencere kapı şekline çevrilmiştir. Daha önce giriş kapısının önünde bir sundurma vardı. Orta kısmında dört sütunla ayrılmış ve birbirine kemerlerle bağlanmış, üstüne kubbe oturtulmuştur. Yan kısımlar beşik tonozla örtülüdür. İç duvarlar beyaz kireç badanadır. Pencere üstlerinde alınlık şeklinde sade süslemeler görülmektedir. Ortadaki sanduka Orhan Gazi'ye aittir. Etrafı dökme pirinç parmaklıklıdır. Kuzeyinde Cem Sultan'ın oğlu Abdullah, sağında Şehzade Korkud, hanımı Nilüfer Hatun, oğlu Kasım, kızı Fatma ve Yıldırım Bayezıd'in oğlu Musa Çelebi ile isimleri tespit edilemeyen on dört sanduka vardır.

Uludağ
Bursa'nın 32 kilometre güneyinde, karayolu ile Bursa'ya 40, havaalanına 60 dakikadır. Antik dönemde Olympos Misios adıyla tanınan Uludağ, Troya Savaşı'nı tanrıların izlediği yer olarak ta mitolojideki yerini almıştır. 2543 metreye ulaşan doruğu ile Batı Anadolu'nun en yüksek dağıdır. Olağanüstü tabii yapısı, flora ve faunasının zenginliği ile 1961 yılında Milli Park ilan edilmiştir. Türkiye'nin en önemli Kış Sporları ve kış turizmi merkezidir. Kayak tesislerinin yeterliliği ile konaklama imkanları Uludağın vazgeçilmez bir tatil yöresi olmasını sağlamaktadır. Yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik piknik alanı olarak yararlanılması Uludağ'ı her mevsim çekici kılmaktadır. Uludağ 20 Aralık - 20 Mart tarihleri arasında 120 gün/yıl süreli kayak mevsimine sahiptir. Merkezde 5 telesiyej, 7 teleski ve 1 adet teleferik vardır. Ulaşım Bursa’dan Uludağ Milli Parkı giriş kapısına (Karabelen) 22 km.lik asfalt yol ile ulaşılabilmektedir.
Buradan oteller yöresi ve kayak merkezine 10 Km.lik asfalt + parke yolla ulaşılmaktadır. Ayrıca Bursa’dan 20 dakikalık bir teleferik yolculuğu ile Uludağ Milli Parkı Sarılan kamp ve kullanım alanına ulaşılabilmektedir.

TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
12 Eylül 2006       Mesaj #3
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Bursa Coğrafi Bilgiler

Fiziki Yapı
Bursa toprakları % 35’i dağlık ve yayla, % 48’i platolarla, % 17’si ovalarla kaplıdır. Bursa Ovası derelerin sürüklediği alüvyonlardan meydana gelmiştir. Arâzisi volkanik bir yapıya sâhiptir. Kaplıcaları yer kabuğunun iki bin metre derinliğinden yer yüzüne çıkan sıcak su kaynaklarıdır.

Dağlar
Bursa ilindeki dağlar genel olarak doğu-batı yönünde uzanan sıra dağlar olarak görünür. Yer yer yükselirler. Samanlı Dağları, Duman, Hasanbaba, Karlık tepeleri, Kıltepe (1600 m), Katırlı Dağları (Üçkaya Tepesi 1283 m), Avdan Dağı, Mudanya Dağları, Karatepe (835 m), Karadağ, Sarnıç Tepe (820 m), Talas Tepe (700 m), Uludağ Karatepe (2543 m), Ahı Dağı, Asarcık Dağları, Sincan Dağı, Gökçedağ, Eğrigöz Dağı, Kurban Dağı (1000 m), Dazdağ (922 m) ve Dümenkırı Dağı (1013 m)dır.


Yaylalar
Yaylaların çoğu Uludağ’dadır. Başlıcaları Kadı Yaylası, Sarı Alan, Karapınarlar (1900 m), Kirazlı Yayla (750 m), Yılankaya (Kayadibi), Dolubaba, Paşa Çayır, Araba Oturağı, Ağaçlı Kuyu, Yumaklı ve Karayayla’dır.


Ovalar
Bursa’nın ovaları çok verimlidir. Samanlı Katırlı Dağ dizileri arasında Orhan Gâzi Ovası 17.000 hektar ve İznik Ovası 9000 hektardır. Uludağ-Katırlı dağ dizileri arasında İnegöl Ovası 14.832 hektardır. Yenişehir Ovası 15.478 hektar ve Bursa Ovası 39.218 hektardır. Çayırköy Ovası 8.000 hektar, Karacabey Ovası 18.000 hektar ve Mustafakemâlpaşa Ovası 18.000 hektardır. Alüvyonlu topraklar olup, çok bereketlidir.


Akarsuları

Bursa ili içinde büyük nehir yoktur. Fakat Uludağ ve eteklerinden çıkan çaylar vardır. Nilüfer Çayı, uzunluğu 87 kilometredir. Uludağ’da 850 m yükseklikte bulunan iki mağaradan çıkar, süratle iner, akışı hızlıdır. Her kilometrede 20 m aşağı iner, Dereçavuş köyünde Deliçay birleşir. Ulubat Gölü ayağında denize dökülür. Deliçay, Nilüferin ikinci koludur. Balıklı, Kaplıkaya ve Gölbaşı sularını toplar. İlkbaharda çok hızlı akar. Bunun için Deliçay denmiştir. Bursa’nın içinden geçer. Karıncadere, Namazgâh, Alaşar, Gökdere ve Cilimbaz derelerini alır. Dereçavuş köyünde Nilüfer’le birleşir. Gökdere, Setbaşı köprüsünden geçer, vâdiden akar ve su deposu üstünde 12 m şelâle yapan deredir. Emirsultan ile Yeşil arasından akan Karınca, Namazgâhdere ve Gökdere ile birleşir. M. Kemâlpaşa Çayı 155 kilometredir. Menbaına yakın ismi Çavdar Suyu, Orhaneli civârında Atranos Çayı (Karasu), M. Kemâlpaşa’dan geçerken Kemâlpaşa adını alır. Bu çay iki koldan ibârettir. Birinci kol Kütahya Yoncalıktan çıkar.Tavşanlı-Orhaneli’ni geçip, M. Kemâlpaşa’ya 15 km mesâfede ikinci kol ile birleşir. Birleşmeden önce Sarpdere ve Dursunbey Suyu, Atranus’a katılır. İkinci kol ise Simav’ın Dağardı bucağı yakınından çıkar. Aleva ismini alır. Orhaneli’nden geçer. Simav’dan sonra birinci kol ile birleşir, Ulubat Gölüne dökülür.

Küçükaradere Suyu: M. Kemalpaşa’dan çıkar. Susurluk Çayına dökülür. Susurluk (Karadere) Çayı; Manyas Gölünden gelir. Susurluk’tan geçer. Karacabey’in Karadağı’ndan kollar alır.
Göksu: Uludağ’dan gelen Çayırakçe, Karadereleri, Kocaköy, Bedre suları birleşir. Yenişehir arasında Göksu ismini alır ve Sakarya Nehrine karışır. Doğancı Barajından verilen su ile Bursa’nın 30 sene su sıkıntısı giderilmiş olacaktır.

Göller
Ulubat (Abolyont) Gölü: M. Kemâlpaşa ile Karacabey arasında, 156 km2 alana sâhiptir. Derinliği azdır. 1,5 ile 4 m arasında değişir. Dibi çamurludur, kıyıları bataklık ve sazlıktır. Suyu tatlıdır. Sazan, yayın balıkları ile tatlısu istakozları boldur. Üzerinde birçok ada vardır. Yazın suları çekilir, ekime müsâittir.

İznik Gölü: İznik-Orhangâzi arasındadır. Alanı 208 kilometrekaredir. En derin yeri 80 metredir. Mâvi rengi ile denizi andırır, suyu tatlıdır. Sazan ve tatlı su balıkları boldur. Güneyi kumsaldır. Etrâfı zeytinlik, çam ve çınar ağaçlarıyla süslüdür.
Gölbaşı: Bursa Ovasının Dimboz köyü yakınında küçük göldür.Katırlı Dağlarından inen suları düzenleyen bir baraj gölüdür. Yenişehir Gölü (Bataklık): Eskiden bataklıktı, kanallar açılarak kurutuldu. Uludağ Karagöller: Zirvenin 8 km doğusunda kar sularının erimesi ile meydana gelen göldür. Gölün yukarısı karlı sırt, aşağısı Sanavber ormanı ile çok güzel mesire yeridir. Göllerin isimleri: Buzlu Göl, Aynalı Göl ve Kara Göl.

İklimi ve Bitki Örtüsü

Bursa’da genellikle Akdeniz iklimi hüküm sürüyorsa da Karadeniz iklimine geçiş sahası manzarası gösterir. Sıcaklık +42,6°C ile -25,7°C arasında seyreder. Yağış ise, 456,2 mm ile 1217,4 mm arasındadır. Yılın ortalama 113 günü yağışlı geçer. Uludağ yazın da karla kaplıdır. Bursa topraklarının ancak % 8’i ekime elverişli değildir. % 43’ü ormanlarla % 44’ü tarlalar ve % 5’i çayır ve mer’alarla kaplıdır. Uludağ’ın bin metre yukarısı ormanlarla örtülüdür. Zeytinlik saha oldukça geniştir.
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
13 Eylül 2006       Mesaj #4
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi
Osmangazi Belediyesi "Kültür Yolu" Canlandırma Projesi


Projenin amacı; Osmanlı Kültürünün oluşum ve gelişim sürecinde öncü kent kimliğinin sembolü olan Bursa'nın yaşayan bir müze haline getirilmesi ile sahip olduğu tarihi ve kültürel değerlerin korunarak yaşatılmasıdır. Bursa'da yer alan Osmanlı kent dokusunun büyük bir bölümünü üzerinde bulunduran Osmangazi'de bin sekiz yüz civarında tescilli yapının yer aldığı gerçeği ışığında belediyemize düşen görevin hassasiyeti aşikardır. Tarihi ve Kültürel Miras açısından sahip olduğumuz değerlerin başında Sultan Külliyeleri gelmektedir. "Bursa Kültür Yolu " projesinin çıkış noktasını da bu külliyeler teşkil etmekte olup külliyeleri birbirlerine bağlayan güzergâh projenin ana arterini oluşturmaktadır.
Bursa "Kültür Yolu" Ana Güzergahı : Külliyeler : "Kültür Yolu" toplam uzunluğu sekiz bin iki yüz metredir. Projenin başlangıç noktasını Yıldırım Külliyesi teşkil etmektedir. Sonrasında Emir Sultan Külliyesi, Yeşil Külliyesi, Irgandı Köprüsü, Orhan Bey Küliyesi, Hanlar Bölgesi, Hisar Bölgesi, II. Murad Külliyesi ve Hazma Bey Külliyesi yer almaktadır. "Kültür Yolu", I. Murad Hüdavendigar Külliyesi'nde son bulmaktadır. Bu yapılaşma dışında iki önemli yerleşmeden ilki Yeşil Külliyesi, diğeri ise Muradiye Külliyesi olup, bu külliye aynı zamanda Bursa'da inşa edilen sultani külliyelerin en sonuncusudur.
Kültür Yolu Projesi : Bölgeler ve Tamamlayıcı Ara Güzergahlar : Projedeki Ana Bölgeler; Reyhan-Kayhan ve Hanlar Bölgesi ile Hisar Bölgesidir. Bütünleyici bölgeler ise; İbrahim Paşa Bölgesi, Ali Paşa - Tahtakale Bölgesi, Pınarbaşı Molla Fenari Bölgesi, Muradiye Bölgesi, Kuruçeşme - Gece Mahallesi Bölgesi ve Çekirge Bölgesidir. Ara güzergâhlar; anıtsal özellikteki yapılar ile sivil mimari örneği yapıların bulunduğu bölgelerden geçmek suretiyle tekrar ana güzergâha bağlanan yardımcı güzergâhlardır. Bu anlamda 6 adet güzergah belirlenmiştir.

BURSA "KÜLTÜR YOLU" ODAKLI YÜRÜTÜLEN PROJELER
Sivil Mimari Örneği Yapıların Ayağa Kaldırılması : Şehrimizdeki düzensiz yapılaşma, "Bursa Evi" olarak adlandırdığımız bir çok sivil mimari örneğinin yok olup gitmesine sebep olmuştur. Bu yitimin önüne geçebilmek amacıyla, ilçe bazında sivil mimari örneklerinin envanter dökümleri çıkartılmış, iki yüz yetmiş sivil mimari örneği yapı içerisinden üç yüz adet yapının yaşanılmaz durumda olduğu belirlenerek bunlar ile ilgili maili-inhidam raporları tanzim edilmiştir. Yapılara ait rölövelerin çıkarılması amacıyla otuz yedi üniversite resmi olarak Bursa'ya davet edilmiş, bu çağrıya Diyarbakır Dicle Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi'nden yirmi öğrenci ve altı Öğretim görevlisi olumlu yanıt vererek yirmi gün süreyle şehrimizde konuğumuz olarak çalışmalarda bulunmuşlardır. Rölöve çalışmaları Mimarlar Odası Bursa Şubesi ve Uludağ üniversitesi Mimarlık bölümünün destekleri ile devam etmektedir.
Sur ve Sur Kapılarının Restorasyon Projesi: Proje; Bursa Hisarını oluşturan ve günümüzde kısmen yapılaşmaya maruz kalan sur duvarlarının restorasyonu ile sur kapılarının yeniden yapımını kapsamaktadır. Toplam uzunluğu 3.38 km. olan, beş kapısı bulunan, on dört adet burca sahip olan Bursa Hisarı'na ait surlardan, Saltanat Kapısı'ndan Fetih Kapı'sına kadar olan beş yüz metrelik kısım ile Saltanat Kapısı'na ait Restitüsyon ve Restorasyon Projeleri tamamlanmıştır. Çalışmaları başlamak üzere olan Saltanat Kapısı ile çalışmalarına başlanmış olan Yer Kapı ve Fetih Kapı arasındaki surların ortaya çıkartılmasının ardından alan törenlerde kullanılmak üzere güzergâh şeklinde düzenlenecektir. Günümüzde Pınarbaşı Parkı'nın bulunduğu alanın Fetih Kapı ile birlikte projelendirilerek "TÖREN ALANI" olarak düzenlenmesi hedeflenmektedir.

Dünü Bugünü Yarını
Irgandı Köprüsü Restorasyon Projesi: Dünyadaki dört çarşılı köprüden biri olan Irgandı Köprüsü'nün özgün kimliğiyle yeniden hayata geçirilmesi noktasında 2002 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları tamamlanarak köprü Bursa'lıların hizmetine açılmıştır.
Osmangazi Kamberler Tarih ve Kültür Parkı "Turizm Koordinasyon ve Bilgi Merkezi" Projesi:7,5 hektarlık proje alanı; şehir merkezinde olumsuz sosyal yapılaşmanın yer aldığı Kızyakup (Kamberler) Bölgesidir. "Kentsel Dönüşüm" olarak ele alınan bölgede, kamulaştırmalara başlanmış, kamulaştırma mâliyeti yaklaşık elli trilyon olarak belirlenmiş ve Belediyemiz 2005 bütçesinde bu konuya sekiz trilyonluk bir pay ayrılmıştır. Bölgede anıtsal üç câmi, bir hamam, bir mektep, iki çeşme, sivil mimari örneği yapılar ve Osmanlı dönemine ait çeşitli mezarlar yer almaktadır. Proje ile tüm bu değerlerin geri kazanımı ve yaşatılması ile bölgenin sağlıklaştırılması hedeflenmektedir. Ulaşım açısından merkezi bir konumda yer alan bölgenin, Tarih ve Kültür Parkı olarak projelendirilmiş olup "Turizm Koordinasyon ve Bilgi Merkezi" olarak işlev kazandırılması hedeflenmektedir.
Gökdere Medresesi Kültür Merkezi Projesi: Medresenin "Kültür Merkezi" olarak değerlendirilmesi noktasında projelendirme ve kamulaştırma çalışmaları tamamlanmıştır. Medrese Belediyemizin Tarihi ve Kültürel Miras Çalışmalarının yürütülmesinde bir merkez olmasının yanında kültürel ve sosyal anlamda Bursa halkına hizmet edecek bir nitelikle de işlevlendirilecektir. Yapının kapalı alanı beş yüz altmış üç, arsa alanı ise altı yüz elli altı metrekaredir.
Ördekli Hamamı Kültür Merkezi Projesi: Vakıflar Genel Müdürlüğü mülkiyetindeki yapının Bursa'ya "Kültür Merkezi" olarak kazandırılması hedeflenmiş, tahsis çalışmaları sonuçlanmak üzere olup çevresinin açılmasıyla ilgili kamulaştırmalar devam etmektedir. Rölöve çalışması ise tamamlanmış olup Kurul onayı beklenmektedir. Restorasyon projesi ile birlikte kısa bir zamanda uygulama çalışmalarına başlanacaktır. Yapı Alanı bin yüz otuz beş, arsa alanı ise bin iki yüz yetmiş iki metrekaredir.
Haraçcıoğlu Medresesi Hisar Kültür Merkezi Projesi:Hisar içinde bulunan medresenin bahçesi ile birlikte "Bursa Belediyeler Birliği Merkezi" olarak değerlendirilecektir. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden belediyemize tahsisiyle ilgili işlemler devam etmekte ve projesi sonuçlanmak üzeredir. Yapı alanı yüz yirmi, arsa alanı ise bin yüz elli metrekaredir.
Üftade Tekke Çevre Düzenleme Çalışmaları:İnanç Turizmi çerçevesinde en çok ziyaret edilen mekanlar arasında yer alan tekkede gerek yaya, gerekse araç ulaşımını sağlayacak yol açma ve çevre düzenleme çalışmaları devam etmektedir. XVI yy.da yapımı olan tekkenin iç tavan süslemeleri dikkat çekicidir.
Tuz Pazarı Sağlıklılaştırma Projesi:Tuz Pazarı Hanlar Bölgesi içinde haftanın dört günü Pazar kurulan bir bölgedir. Mekanın tarihi dokuya uygun hale getirilmesi için proje çalışmaları tamamlanmış olup gerekli sağlıklılaştırma ve imalat çalışmalarına başlanacaktır.
İç Fidan Han - Eski Hal Binası ve Tuz Pazarı Camii Çevresi Sağlıklılaştırma Projesi :Alanda proje çalışması tamamlanması müteâkip, BTSO'nun desteği ile birlikte hedeflenen sağlıklılaştırma ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirilecektir.
Tuz Han Restorasyon Projesi : Özel mülkiyette bulunan hanın özgün kimliğiyle yeniden hayata geçirilmesi amacıyla projelendirme çalışmaları tamamlanmış olup belediyemiz tarafından uygulama amaçlı ihale süreci başlatılmıştır. Yapı alanı sekiz yüz elli metrekaredir.
Abdal Mehmed Camii - Galle Han ve Çevresi Kentsel Tasarım Projesi: Bünyesinde câmi, türbe ve sivil mimari örneklerinin bulunduğu Abdal Mehmed Camii ve çevresinin Galle Han ile birlikte ele alınarak projelendirme çalışmaları başlatılmış olup, "Ördekli Hamamı Kültür Merkezi Projesi" ile entegre olarak projelendirilmektedir.
Timurtaş Paşa Külliye ve Çevresi Sağlıklılaştırma Projesi: Bursa'nın Osmanlı dönemi mahalle yapısı içinde önemli bir yer edinen külliye kent merkezinden kopuk bir konumda bulunmaktadır. Sahip olduğu oldukça değerli yapıları ve çevresi ile birlikte Kentsel Tasarım Projesi olarak değerlendirilen bölge kent turizminin odaklarından birisi haline getirilecektir.
Kayhan Hamamı Restorasyonu ve Çevre Sağlıklılaştırma Projesi: Özel mülkiyette bulunan hamamın Kayhan Câmi birlikte ele alınarak Bursa halkına kazandırılması için mülkiyet sahipleri ile görüşmeler yapılmış olup, en kısa zamanda çalışmalara başlanması hedeflenmektedir. Yapı alanı bin iki yüz kırk iki, arsa alanı ise bin üç yüz yetmiş üç metrekaredir.
Davut Paşa Hamamı - Eskişehir Hanı ve Batpazarı Kentsel Tasarım Projesi : Şehir merkezinde yer alan bölge sağlıklılaştırma amacıyla Davutpaşa Hamamı ve hemen bitişiğinde yer alan sivil mimari örneklerinin bulunduğu Eskişehir Hanı ile birlikte projelendirilmektedir. Özel mülkiyette bulunan hamamın yapı alanı iki yüz kırk beş, arsa alanı ise bin iki yüz altmış beş metrekaredir. Yine özel mülkiyette bulunan sivil mimari Eskişehir Hanı'nın yapı alanı beş yüz kırk, arsa alanı ise bin beş yüz seksen metrekaredir.
Reyhan Paşa Hamamı ve Çevresi Kentsel Tasarım Projesi : Özel mülkiyet elinde bulunan hamam özgün hale getirilerek bölge içinde en iyi şekilde değerlendirilmesi amacıyla restorasyon çalışması yapılarak Veled-i Enbiya Camii'ne değin yer aldığı Reyhan Caddesi ile birlikte kentsel tasarım olarak projelendirilmektedir. Hamamın yapı alanı üç yüz yetmiş yedi, arsa alanı ise dört yüz kırk beş metrekaredir.

Eyne Bey Medresesi - İnebey Caddesi ve Veled-İ Habib Camii /Eyne Bey Medresesi Fışkırık Caddesi - Nazım Sokak - Ali Paşa Camii /Eyne Bey Medresesi -Şeker Hoca - Akbıyık Caddesi Sokak Sağlıklılaştırma ve Kentsel Tasarım Projesi : Özellikle Sivil Mimari Yapıların yoğunlukta olduğu bölgede sokak ölçeğinde Kentsel tasarım olarak ele alınarak projelendirme çalışmaları yapılacaktır.
Seyyid Usul Dergahı Restorasyonu "Kuruçeşme Gençlik Kültür Merkezi "Projesi :Vakıflar Genel Müdürlüğü sorumluluğundaki alanın belediyemize tahsisi ile ilgili işlemlerin sonuçlanması beklenmektedir. Proje çalışması ise devam etmekte olup yapı ve alanının "Gençliğe Yönelik Kültür Merkezi" olarak işlev kazandırılması hedeflenmektedir. Yapı alanı doksan sekiz, arsa alanı ise dokuz yüz otuz yedi metrekaredir.
Somuncu Baba Müze Ev Projesi : Molla Fenari bölgesinde İnanç Turizmi çerçevesinde oldukça fazla ziyaretçi çeken Somuncu Baba olarak anılan Şeyh Hamid-i Veli Aksarayi'ye ait olduğu ifade edilen ev, fırın ve müştemilattan oluşan Osmanlı erken dönem yapılarının "Müze Ev" olarak projelendirilip değerlendirilmesi hedeflenmektedir.
Abolyont Hanı - Tavuk Pazarı Mescidi Kentsel Tasarım Projesi : Reyhan - Şehreküstü Bölgesi'nde bulunan mescid ve Ahşap Han'ın bulunduğu alan Kentsel Tasarım ölçeğinde projelendirilecektir.
Çeşmelerimiz ve Çeşme Kültürünü Yaşatma Projeleri : Evliya Çelebi "El Hasıl Bursa Sudan İbarettir" diyerek Bursa'nın sahip olduğu su ve çeşme zenginliğini özetlemiştir. Öncelikle mevcut ve tarihsel değer ihtiva eden çeşmelerin yenileme çalışmaları ile asli hizmetlerine dönmelerinin sağlanması, ardından şehrin muhtelif yerlerine kültürümüzü yansıtan çeşmelerin yapılması hedeflenmektedir.
Tarih ve Kültür Emanetlerimizin Bilgi Teknolojileri ile Yaşatılması - Sayısal Kültür Haritası : Nitelik ve kapsam olarak ülkemizde bir ilk olarak gerçekleştirilen bu çalışmanın temel amacı, Bursa'da yer alan tarihi ve kültürel mirasımızı günümüz teknolojisini kullanarak tanıtmak ve bu değerlere sahip çıkılması adına katkıda bulunmaktır. Unutulmaya yüz tutmuş kültürel mirasımızın diğer bir anlamda bizlere emanet edilen kültür varlıklarımızın tanıtılması yönünde katkıda bulunarak, kültür varlıklarımızın bilgi ve belgelerini gelecek nesillere taşımaktır. Bunu gerçekleştirme yolunun ise sahip olduğumuz zengin değerlerin Gelişen Bilgi Teknolojileri yardımıyla evrensel boyuta aktarmaktan geçeceğini düşünüyoruz.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 27 Aralık 2008 20:36 Sebep: Kırık Link
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
28 Ağustos 2008       Mesaj #5
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi

Geleneksel Bursa Kadın Kıyafetleri
hwcr5t5z4mmb

Türkiye'nin en gelişmiş illerinden biri olan Bursa'da geleneksel toplumsal yapı 1950'lerde tarımın makineleşmesi ve ulaşım olanaklarının artmasıyla canlanmıştır. 1960 larda sanayinin gelişimiyle birlikte toplumsal ve kültürel yaşam içerik yönünden zenginleşmiştir.
Bu süreçte geleneksel aile yapısı ortadan kalkmış, giyim-kuşam yerini tamamen çağdaş giysilere bırakmıştır. Yerel giysilere ancak çok uzak dag köylerinde rastlanabilmektedir. İlde giyim-kuşam Türkiye'nin tüm yörelerinde olduğu gibi gelir gruplarına, toplumsal çevre Özelliklerine göre değişiklik göstermektedir. Giyim-kuşamın belirlenmesinde moda ve çalışma koşulları etkili olmaktadır.
Eski Bursa'da özellikle kadın giyimleri, kumaşları ve işlemeleriyle dikkat çekerdi. Bursa tezgahlarında dokunan ipekler, bürümcükler, kadifeler bu giysilere özellik katardı.
XVI. yy'ın ikinci yansından sonra Bursa kadifeleri, çatma, seraser denilen altınlı kumaşlar, kemhalar, arşın, tafta, çuha, keyfiye, peştemaller oldukça yaygın ve ünlüydü. Padişah Sarayı ve erkanı bu kumaşların devamlı müşterileri idi.
Hali vakti yerinde olanlar Elmasiye, Altıparmak, Altınoluk, Geze adı verilen Humus ve Şam ipekli kumaşlarından elbiseler dikinirlerdi. Bu tarz elbiseler XVII. ve XVIII. yy'larda selimiye adı verilen, klaptanla karışık başka bir cins ipekli kumaştan yapılırdı.
Köy düğünlerinde (köy düğünü) ise geline ipekli oyalı gömlek ile bindallı denilen, üzeri sırma işlemeli kadife entari giydirilirdi. Durumu uygun olan bunun üzerine kürk giyer, gümüş fişeklikli kemer kuşanırdı.
XIX. yy'ın başlarında Bursa gelinlerinin çeyizlerinin zenginliği dikkat çeker. Hamam takımları, işlemeli oyalı başörtüleri, pullu hamam tülbentleri, ipekten yapılmış saat, mühür, tütün ve para keseleri, damada yerli bezden iç göynekler, donlar, çevreler, işlemeli uçkurlar, ipekli ipeksiz mendiller yapılırdı.
Gelin çeyizi on beş gün asılı durur, bu süre içersinde gelin her gün değişik bir elbise giyerdi. Bursa gelinleri bu elbiseleri çok iyi muhafaza etmek ve düğünlerde, davetlerde giymek zorundaydılar.
Bursa dağ köylerinde hala giyilmekte olan geleneksel kadın kıyafetleri daha otantik özellik taşırlar.
Şalvar / Paçadon / Krepdöşin: "Üçetek"li bu giyim tarzında, altta "paçadon-krepdöşin" adları verilen şalvar bulunmaktadır. Şalvar boyu ayak bileğine kadardır. Ağı çok düşük olmayan şalvarın, beli uçkurla toplanır. Yöre tezgahlarında dokunan, krem renkli ham ipek dokumadan yapılır. Ağ kısmında kare bir kumaş parçası ile şalvarın hareketi sağlanır. İpekten yapılanları gelin çeyizine konur, daha gündelik kullanımlar için pamuklu bez veya (Amerikan) kaput bezi tercih edilir. Paçalarında bilekten yukarıya doğru 25 cm. yüksekliğinde nakış olup, daha çok kırmızı, lacivert gibi renkler kullanılır. Bunlara "paçalık" denir. Türlü şenliklerde, işli paçalıklar üçeteğin yan yırtmaçlarından görünür. Uçkurların uçlarında bitkisel motiflerle nakışlar olur.
Mintan / Göynek: Üstte tene, mintan (göynek) giyilir. Göynek, el tezgahlarında "el bezi" adı altında dokunan kumaşlardan yapılır. Kumaşların eni yaklaşık 40 cm.dir. Kumaş eninden dikim esnasında yararlanılır. Ön ve arka ortalar kumaş katına denk getirilir. Önde 30-35 cm. derinliğinde yaka yırtmacı açılır. Omuz da kumaş katındandır. Boyun kısmı yuvarlak oyulur. Kol genişliği kumaşın enidir. Kol omuza yerleştirilir, rahat hareketini sağlamak için kol altıyla, ön ve arka parçaları birleştiren yan parçaya "kuş" yerleştirilir. Göyneğin beden boyu 120-125 cm. arasında yapılır. Ön yırtmaç yaka kenarları ve etek uçları "yanış"lıdır. Yaka ve kol ağızları iğne oyası olur. Etek ucunda ise "tentene" denilen tığ ile yapılmış dantel vardır.
Yakaya iki parmak yüksekliğinde dik yaka, nakışların arasına da renkli püsküller takılır. Düz dokuma bezler kullanılmadığı taktirde "çitili", "dizmeli gömlek" yapılır. Çit, üzeri çiçekli ve desenli pamuklu bezdir. Orta tabaka halk tarafından entarilik ve mintanlık olarak çok kullanılmıştır.
Üçetek: Göyneğin üzerine "üçetek" giyilir. Kırmızı pamuklu dokumadan yapılan üçetek "U" yakalıdır. Önü göğüse kadar açık olur. Belde düğmeyle iliklenir. Kol düz kesimli ve ağız kısmı yırtmaçlıdır. Yanlar kalça altına kadar açıktır. Ön etekler arka etekten bir karış kısa tutulur. Kol ağzı, arka etek uçları renkli ipliklerle işlenir. Ayrıca yaka kenarına, Önlere, etek etrafına ve kol ağzına siyah iplik ile oya tarzında süslemeler yapılır. İçi krem rengi bir bezle astarlanır. Peşli ya da üç peşli denilen üçeteğe yörede "işlemeli enteri" denir. Kırmızının yanısıra bordo, siyah, mavi renklerde kumaşlardan da yapılır. Üçeteğin boyu yaklaşık 120 cm. dir. Arka ortası ve omuz kumaş katından kesilir.
Resimlerde görülen üçetek, Bursa Orhaneli İlçesi Harmancık Köyünde giyilir. "Gobakbaşı" denilen kumaştan yapılan üçetek metinde anlatılan üçetekle biçim olarak aynı özellikleri göstermekle birlikte farklılıklar da taşımaktadır.
İçli-Kapatma: Üçeteğin üstüne "içli-kapatma" giyilir. Kırmızı, siyah, bordo, yeşil renklerde keten dokumadan yapılır. Sıfır yakalı ve önden açık olup. Önde başka kumaş parçasıyla aplike vardır. Ön ve arka beden ek yerlerine beyaz sutaşı geçirilmiştir. İşe gidilirken giyilir. Daha sonra anlatacağımız güdükle veya güdüksüz giyilir.
Sıktırma: Üçeteğin ve kapatmanın üstüne işe gidilmediği zaman "sıktırma" giyilir. Bu bir nevi sütyen vazifesi görür. Arkası dirilden, önleri kırmızı bezdendir. Boyu oldukça kısadır, göğüs altı hizasında biter. Ön beden arka bedene kol altına denk gelen yan parçayla birleştirilir. Önlere üçer parmak eninde siyah pamuklu kumaş geçirilmiştir. Elde kapitone dikişle kırmızı kumaşa monte edilir. Üzeri tamamen işlidir. İşlerin arasına zigzag sutaşıyla süslemeler yapılır. Önde dört düğme ve binilerle iliklenir. Oldukça dar kesimlidir. Yaka etrafına, önlere ve ön etek ucuna bir sıra beyaz boncukla süsleme yapılır.
Sarka: Sıktırmanın üzerine "sarka" giyilir. Sarkaya, fermene, ilbade gibi adlar verilir. Yine bordo, kırmızı, yeşil, siyah renklerde pamuklu kumaştan yapılır, içi çiçekli divitinle astarlanır, üstten kapitone dikiş yapılır. Cepken şeklinde olup, iliklenmeden kullanılır. Sıfır yakalı ve düz kolludur. Boyu bel hizasındadır. Önler dört parmak eninde telle işlidir. Ayrıca önlere ve ön etek uçlarına bir sıra pullu veya boncuklu oya geçirilir.
Kadifeden ya da çuhadan yapılan sarkaları gelinler giyerler. Bu sarkalar ağır işlemeli olur.
Güdük: İşe gidilirken daha basit olan "güdük" giyilir. Güdüklerin içi pamukla astarlanır. "olgarlama" dikişle tüm beden parçaları kapitone olup, dikişlerin üzerine de pul ve boncukla işlemeler yapılır. Kollar bedene kare kuşla tutturulur.
Önlük: Güdük, sarka ya da kapatma nın önüne "önlük" tutulur. Önlük, dikdörtgen şeklinde olup siyah renkli yün dokumadır. Kumaşın kendi enine sadık kalınarak iki enden yapılır. Enler birbirine renkli ipliklerle eklenir. Her en, çift sıra çizgili olup arasında bağlama batik tekniğiyle elde edilmiş yuvarlak desenler vardır. Bu desenlerin ortasında renkli püsküller bulunur. Bel kısmındaki bağcıklarla bele bağlanır. Etek boyu diz kapağından yaklaşık 10 cm. aşağıdadır.
Arkalık Kuşak: Bele, önlüğün üzerine "arkalık" sarılır. Arkalık 1 metrekare büyüklüğünde siyah yün dokumadır. Üzeri beyaz çizgili ve serpme benekli dokumadan desenlidir. İki kenarı uzun saçaklıdır. Bele üçgen katlanarak sarılır. Arkalığın üstüne "dizge" veya "çizge" denilen bir kuşak daha sarılır. Yün dokuma olan bu kuşağa "Kolan" adı da verilir. Kolan, 3-4 m. uzunluğunda iki parmak genişliğindedir. Çarpana dokuma olup, çok çeşitli desenlerdedir. İki ucu yünden yapılma uzun püsküller ve boncuklarla süslüdür.
Kuşağın üzerine gelinler gümüş veya altın gümüş karışımı kemerler takarlar.
Çorap - Ayakkabı: Ayağa yünden, beş örülmüş desenli çoraplar, üzerine ise çetik veya yemeni giyilir.
Baş Giyimi: Baş süslemeleri apayrı bir hüner gerektirir. Başa önce "saçlık" takılır. Bir bez üzerine tutturulmuş altı adet uzun örgülü saçtan ibarettir. Örgülerin ucundan bir karış yukarısı çividi mavi renkte yünle örülmüş olup, uçları püsküllüdür, Saçlık, saça tutturulduktan sonra başa boncuklu fes giyilir. Fesin yüksekliği en az 10 cm'dir. Üzerine yünden örülme takke geçirilir. Tepesi ve önü boncukla işlidir. Arkasında pullu boncuklu örülmüş "kaşbastı" süslemeleri vardır. Etrafına "almalı" denilen yazma sarılarak kullanılır.
Baş donanımında bazı farklılıklar görülür. Genç kızlar günlük olarak başlarına akbez, gelinler çeşitli renklerde krepler, oyalı-pullu yazmalar; yaşlılar üstlük örterler. Yaşlılar başörtülerinin altına beyaz takke giyerler. Takkenin üzerine karabez, onun üzerine "üstlük" örterler. Gelinler başa takke takarlar, takkenin üzerinde dizili gümüş paralar olur. Üstüne kırmızı, sarı, yeşil gibi renklerden krepler örtünürler. Takkenin iki yanına, iki önüne, iki arkasına toplam altı tane krep sarkıtırlar. Tepeden dört sıra sim tel tutturulur. Tellerin boyu topuklara kadar uzun olur. Buna "duvak gülü" denir.
Gelinler düğünden sonra bir ay, üç krep örtünürler. Başlarında duvak gülü, arkalarında tel, kırmızı, sarı, yeşil yazmayı sırayla örtünürler. Ardından iki telli krep arasına sarı yazına, üzerine bir al, bir yeşil (emir) yazmayı, sarık şeklinde kullanırlar. Daha sonra da yazma ve akbez örtünürler.
Genç Kız Baş Giyimi: Genç kız baslıkları yüksekçedir. Bu doğal yün renginde veya kırmızı yünden örülen bir çeşit festir. İç kısmından mukavva ile serileştirilir. Tepesi oldukça sık boncuklarla işlenir. Başlığın çevresine "almalı" veya "alyanak" denilen siyah üzerine kırmızı elma motifli yazma bağlanır. Başlığın ön kısmına çeşitli motiflerde renkli boncuklarla bezenmiş "mendiller takılır. Birbirine bağlı üç parça halindedir. Mendilli başlık, düğün veya bayram törenlerinde takılır. Başlığın iki yanında renk renk yünlerden yapılmış toplar bulunur. Bunlara beyaz boncuklar ve karanfiller dizilir. Kuru karanfil bir nevi parfümdür, kadınların güzel kokmalarını sağlar.
Terlik: Başlığın içinde terlik denilen beyaz bir başlık daha vardır. Takkenin çevresinde boncukla örülmüş, iki parmak kalınlığında "kaşbastı" süslemesi bulunur. Terlik üzerine giyilen esas başlık gündelik olarak kullanılmakladır.
Yanakdöven: Yeni gelinde başörtüsünün kenarlarında yanakdövenler dikili olur. Yanaklar üzerinde küme küme boncuklar ve pullar hareket ettikçe kadınların yanaklarını döver. Genç gelinde de zülüf kesilir.
Genç kızlarda bu kadar süslü başlık olmaz, takı takmaz, zülüf kesmezler.
Gıdıklık: Aksesuar olarak boyuna "gıdıklık" takılır. Gıdıklık; kırmızı, beyaz, siyah, mavi, sarı renklerde boncuklardan örülmüş bir nevi gerdanlıktır. Bundan başka aralarına boncuk dizilmiş, turalı para da bulunur.
Uludağ dağ dibi köylerinde sarkıtmalı gelin fesi, pullu-pulyatlı ağır gelin bazisi kullanılır.
Kıvrak: Dışarı yabana gidilirken, bu gibi kıyafetlerin üzerine "kıvrak" giyilir. Yaka kısmı "V" şeklinde olup ipek ya da kadifeden yapılır. Omuz kısımları basmayla astarlanır. Entari ya da paça üzerine giyilir. Göğüs hizasından itibaren yapılan büzgü, genişliği sağlar. Boyu oldukça uzundur.


KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
18 Kasım 2008       Mesaj #6
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Yeşil Türbe;
Yıldırım Bayezid’in oğlu Çelebi Sultan Mehmet tarafından 1421 yılında yaptırılmıştır. Mimarı Hacı İvaz Paşa’dır. Bursa'nın sembolü haline gelen yapı şehrin her yerinden görülebilecek bir konuma sahiptir. I. Mehmet Çelebi sağlığında türbeyi yaptırmış, 40 gün sonra da vefat etmiştir. Türbede Çelebi Sultan Mehmet ile oğulları Şehzade Mustafa, Mahmut ve Yusuf ile kizlari Selçuk Hatun, Sitti Hatun, Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatuna ait olmak üzere toplam 8 sanduka bulunmaktadır.
Dışardan bakıldığında tek katlı görünen türbe, sandukaların bulunduğu salon ve bunun altında yer alan beşik tonuzlu mezar odasıyla beraber iki katlıdır. Dış duvarlar turkuaz çinilerle kaplıdır. Türbenin içi, sandukalar, mihrab, duvarlar, cümle kapisi ile cephe kaplamaları da çiniden yapılmıştır. Kıbleye bakan mihrabı bir sanat eseridir. Buradaki çiniler İznik çiniciliğinin şaheser örnekleridir.
Evliya Çelebi’nin gezi yazılarında da türbe ile ilgili bilgi yer almaktadır. Ancak türbeyle ilgili bahis; içinde medfun bulunan Çelebi Sultan Mehmet Han’ın yaşamı üzerinden ele alınmakta, mimari hakkında olarak özel bir bilgi verilmemektedir. Bununla birlikte metinden yapının o dönemde yeşil imaret adı ile anılmakta olduğu öğrenilmektedir.
‘824 senesinde vefat etti. Yedi sene, on bir ay, on iki gün padişahlık yaptı. Vefat ettiğinde 38 yaşında idi. Kabri, Yeşil İmaret adıyla bilinen külliye içindeki nurlu camiinin kıble tarafında bulunan nakışlı kubbe altındadır.’ (Basri Öcalan, 2008)
Geçirdiği Onarımlar
Türbe, Çelebi Sultan Mehmet’in vefatından 253 yıl sonra (1647) Hassa Mimarı Elhac Mustafa Bin Abidin tarafından onarılmıştır. Bundan sonra 1769 yılında Mimar Es-Seyyit Elhac Şerif Efendi, 1864-1867 yıllar arasında Leon Parville ve 1904 yılında Osman Hamdi Bey’in katkılarıyla Asım Kömürcüoğlu tarafından türbede onarım çalışmaları yapılmıştır.
Türbenin günümüze ulaşmasında çok önemli payı olan Mimar Macit Rüştü Kural, türbenin son restoratörü olmuştur. Bu çalışmalar sırasında Y. Mimar Zühtü Başar’dan da destek görmüştür (Yücel, 2004).

Türbenin Mimarisi
En dar yüzü 8,45 m, en geniş yüzü 8,87 m olan sekizgen prizma bedene sahiptir. Türbe, tümel cepheler (tüm cephelerin açılımı) olarak ele alındığında, kubbe, kasnak ve beden duvarları olarak üç kütlesel mimari elemandan oluşmaktadır. Bu öğeler izleyicinin kolayca algılayabileceği bir şekilde birbirinden ayrılmaktadır. Türbenin cephesinde dikkati çeken bir diğer öğe mermer çerçevedir. Bu çerçeve, cephelerin birleştiği köşeleri, su basmanı ve sivri kemerlerin etrafından dolaşarak saçaklığı çevrelemektedir. Pencereler mermer sövelerle çevrelenmektedir. Pencerenin hemen üzerinde hafifletici (tahfif) kemer, rumi motifli bordürlerle belirgin hale getirilmiştir. Kemerle pencere lentosu arasında kalan timpanon (alınlık) bölümünde ayet ve hadisler yazılı bulunmaktadır.
328 metrekarelik sekizgen prizma gövdede zeminden aşağıya da devam ederek mezar dairesini oluşturmaktadır.

Çiniler
Osmanlı mimarisinde tüm duvarlarının çini ile kaplı olduğu tek türbedir. Sekiz cepheli olan türbenin duvarları ile köşelerde oluşturulmuş mermer çerçeve ve kemerlerin arasında kalan kısımlar turkuaz renkli çinilerle kaplanmıştır. Günümüze kadar geçirmiş olduğu onarımlarda, bu çiniler büyük ölçüde tahrip olmuş, yerine yeni çiniler kaplanmıştır. Sayısı çok azalan orijinal çiniler kapının solundaki yüzde bir araya toplanmıştır (Tayla, 2007). Türbenin cephesinin kaplı olduğu çini kaplamalar genelde bilinen çini kaplamalardan farklı yapıdadır. Daha ziyade renkli sırlı tuğla türündendir. Dış yüzü 21-22 x 10-11 cm., arka yüzü 10 x 5 cm.dir. Dıştan içe doğru kavisli olarak daralmaktadır ve yan yüzünün tam ortasında 1.5 cm çapında dikine bir delik bulunmaktadır. Bu, çinilerin yerlerine montaj kesitidir. Orijinal tuğlaların yüzleri önce sırlanmış ardından fırınlanmıştır. Ancak Restorasyon sırasında orijinal üretim biçimine uygun yeni sırlı tuğla yapılamayacağı ayrıca orijinal sırlı tuğlanın aynen kopyasının yapılması restorasyon ilkeleri açısından doğru olmayacağı düşüncesiyle Kütahya ÇiniiFabrikası'nda yaptırılan plak çinilerle kaplanmıştır (Tayla, 2007).

İç Mekan
Yapı, mekan örtücü eleman olarak kullanılan tek kubbenin belirlediği merkezi bir plan tipolojisine sahiptir. Anadolu - Türk mimarisinin kubbeden ana yapıya geçiş sorununa getirdiği strüktürel (yapıyı ayakta tutan sistem) ve bezemesel çözüm olan Türk üçgeni bu yapıda da uygulanmıştır.
Duvarlar 2.94 m yüksekliğe kadar iki bordürle çevrili altıgen turkuaz çinilerle kaplıdır. Bunların aralarında iri madalyonlar yer almaktadır. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem çinili mihraba sahiptir.

Sekizgen plana sahip olan iç mekanın ortasında Çelebi Sultan Mehmed’in sandukası yer almaktadır. Üzerinde kabartma sülüs celisi ile yazılı kitabesi vardır. Kuzeyinde oğulları Mustafa ve Mahmud’a ait sandukalar yer almaktadır. Kuzeyindeki ise oğlu Yusuf’a aittir. Arka kuzeyinden itibaren Çelebi Mehmed’in kızı Selçuk Hatun’un kabartma kitabeli sandukası, kızı Sitti Hatun’un (Safiye) beyaz zemin üzerine lacivert motifli, altıgen ve üçgen çinilerle kaplı sandukası, Ayşe Hatun ve dayısı Daya Hatun’un sandukaları bulunmaktadır.

Kaynak : Vikipedi, özgür ansiklopedi
Gerçekçi ol imkansızı iste...
sanar - avatarı
sanar
Kayıtlı Üye
19 Kasım 2008       Mesaj #7
sanar - avatarı
Kayıtlı Üye
kkalkan20ingiltererr0

Kılıçkalkan Oyununun Tarihi


Osmanlı İmparatorluğunun başşehri ve Kılıç-Kalkan oyununun ilk doğduğu yer Bursa şehridir. Yiğitliğin ve mertliğin sembolü olan oyun Bursa ili özdeşleşmiştir. Kılıç ve kalkanların bir ahenk içinde birbirine vurulması ile oynanan oyun, müziksiz olması ile de diğer birçok halk dansından ayrılır.

Kılıç Kalkan kıyafetini oluşturan unsurlar:
  • Keçe külah
  • Keyfiye
  • Gömlek
  • Cepken
  • Silahlık
  • Potur
  • Yağlık
  • Kuşak
  • Çorap
  • Çorap bağı
  • Ayakkabı
Kılıçkalkan'ın doğuşu şu şekilde rivayet edilmektedir: Osmanlı ordusu Bursa'yı ele geçirmek için harekete geçtiği dönemlerde, Bursa kalesi uzun süre kuşatma altında kalıyor. İçerde Bizanslılar, dışarıda ise Osmanlı Ordusu askerleri vardır. Kuşatma süresi uzadıkça moraller bozulmaktadır. Osmanlı ordusu içinden bazı askerler, hem içerideki Bizans askerlerinin moralini bozmak, hem de beklemekten sıkılan askerlere moral vermek ve hoşça vakit geçirtmek için, Bursa Kalesi dışında ikişerli, dörderli ve daha kalabalık gruplar halinde karşılıklı olarak Kılıç-Kalkanları ile oynamaya başlamışlardır. Ellerinde bulunan kılıç ve kalkanları birbirine vurarak çıkardıkları gürültüyü zamanla ritm haline getirmişler ve bu ritm eşliğinde silahlı eğitim hareketine benzer hareketler geliştirmişlerdir. Bursa Şehri uzun bir kuşatma süresi sonunda hiçbir çarpışma olmadan Bizanslılardan 6 Nisan 1326’ da alınmıştır.

Bundan sonra da şehir Osmanlılar tarafından başkent ilan edilir. Artık Osmanlı Ordusu Bursa’da toplanır. Orduya katılan gençler ilk askerlik eğitimlerini burada yapmaya başlamışlardır. Genç askerler zamanın silahları olan Kılıç ve Kalkan ile gün boyunca sürekli yaptıkları eğitimlerini monotonluktan kurtarıp zevkli hale getirebilmek için, geliştirdikleri bu ritm eşliğindeki hareketleri sürekli hale dönüştürmüşlerdir. Bu askerlik eğitimi içinde yapılan hareketlerin tümü, zaman içinde askerlikle ilgili olayları anlatan figürler haline dönüşmüştür. Kılıç-Kalkanların birbirlerine vurmasından çıkan sesler de bu oyunun müziği haline gelmiştir.

1326 yılında Bursa şehrinde başlayan bu olay, zamanla sivil halkın da neşeli günlerinde tekrarlandığı bir halk dansı haline dönüştü. Günümüze kadar Bursa Şehrinin bir eğlence sembolü olarak devam etti.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan itibaren başlayan halk dansları derleme çalışmaları, Bursa’da zaten yaşamakta olan bu dansı da kapsamı içerisine aldı. Bursa Kılıç - Kalkan dansının ayrıca müziği olmayıp, oynanırken Kılıç ve Kalkanın birbirine vurmasından çıkardığı ritmik sesler dansın kendi orijinal müziğini meydana getirmektedir. Dünyada müziksiz oynanan, bilinen başka bir oyun daha olmadığından son derece otantik olarak kabul edilmektedir. 700 yıla yakın bir süreden beri, ilk günkü figürlerini koruması ve aynı şekilde oynanıyor olması en büyük özelliğidir. Kostümler otantik olup halen Bursa civarındaki bazı köylerde giyildiğine rastlanmaktadır.


a52buyukya1

Kılıçkalkan Oyunu Hakkında:

Osmanlı ordusu savaş sahnelerinin yansıtıldığı kılıç-kalkan oyunu, müziksiz oynanır. Oyuncuların ayak ve diz vuruşlarıyla çıkardığı sesler, müziğin ve ritmin yerini tutar

Kılıç kalkan; 8 - 10 veya daha fazla kimse arasında iki ekip hâlinde oynanır. Oyunda önce askere çağrılanların uğurlama ve karşılama merâsimi canlandırılır, sonra oyuncular halka oluşturarak yemin merasimini canlandırır, daha sonra iki ekip kılıç-kalkan çarpışması yapar. Gösteri; mütareke oyunu, başa-vuruş cengi, kılıçların birbirlerine atılması ile devam eder. Oyuncuların hep bir ağızdan bağrışması ve kılıçları havada sallaması ile sahne kapanır.

Mustafa Tahtakıran adlı folklorcunun çalışmaları ile 1932’de kılıç kalkan oyununun figürleri saptanmış ve standart hale getirilmiş, 1940’lı yıllarda da okullarda yaygınlaşmıştır.

Bir dönem uluslararası festivallerde sergilenip, ödüller alan; turist gruplarının devlet adamlarının karşılanması törenlerinde oynanan kılıç-kalkan oyunu bir süredir sert ve korkutucu olduğu, barbar Türk imajını desteklediği gerekçesi ile artık yarışmalara katılmamakta, Milli Eğitim Bakanlığı halk oyunu olarak kabul etmediği için okullarda öğretilmemektedir.

p51me8


p50hw9

(Alıntı)
sanar - avatarı
sanar
Kayıtlı Üye
19 Ocak 2009       Mesaj #8
sanar - avatarı
Kayıtlı Üye
Deli Ayten 16 yıl sonra Bursa’ya geri dönüyor

7111533rk6


Kızyakup Mahallesi’ne yeni yapılan parkta, Osman Gazi, Orhan Gazi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Zeki Müren gibi ünlülerin arasına konulacak bir heykel, Bursa’da tartışma yarattı. Heykel, şehirde yaşı 30’u geçmiş herkesin tanıdığı, Bursa efsanelerinden Deli Ayten’in heykeli. Belediye başkanının bu önerisi belediye meclisinde kabul edildi ama Saadet Partisi gençlik kollarının protestosuyla karşılaştı. Başkan Recep Altepe "Şimdi biz buraya bir anı parkı yapacağız da, Deli Ayten’in heykelini dikmeyeceğiz öyle mi? Bursalılar vefa nedir bilirler. Deli Ayten de bu şehrin sembollerinden biri" diyor.

15 yıl önce Bursa’da Deli Ayten adında bir kadın yaşardı. Omzuna bir davul takar, eline bir cümbüş alır, koluna rengarenk çantalar takar, sabahtan akşama kadar o çarşı senin, bu pazar benim dolaşıp dururdu. Esnaf onu çok severdi.

Yaz gelip de Bursalılar sahillere ya da sayfiyeye çekildiğinde çarşılarda işler durur, baharın curcunasının yerini derin bir eski zaman sessizliği alırdı. İşlerin kesat olduğu bu ıssız zamanlarda Kapalıçarşı’nın girişinden bir davul sesi duyulurdu önce. Herkes Deli Ayten’in geldiğini anlardı böylece. Can sıkıntısı yerini neşeye bırakırdı ansızın. Ayten önce davulunu çala çala bir uçtan diğerine geçerdi çarşıyı. Sonra da geldiği yoldan cümbüşünü inleterek geri dönerdi.

NEREDE MOLA VERİRSE ORAYA NUR YAĞARDI

Kapıların önüne yığılan esnaf, "Ayten Hanım buyurmaz mısınız?" diye önüne çıkar, Deli Ayten’i dükkanlarında ağırlamak için birbirleriyle yarışırlardı. Önünde bel kırıp reverans yapanlar da olurdu, amuda kalkanlar da.

Ayten kibirle bakardı olup bitenlere. Bazen sinirlenir, "Ne o ? Kız Yakup gibi kıvırıp duruyorsunuz, hoppalık yapıyorsunuz" diye azarlardı esnafı. Sonra da gönlü hangi kapıda durmak istiyorsa o dükkanın önünde mola verirdi. Deli Ayten’in konakladığı dükkanda bereketin kilidi açılmış olurdu. Çayını kahvesini içerken davulunu tımbırdatıp cümbüşünü çalar, ardından kalkıp başka bir dükkana uğur ve bereket getirmek için harekete geçerdi.

AYTEN BURSA’DA BÜTÜN DELİLERİN KRALİÇESİYDİ

Bursalılar için Deli Ayten tam bir efsaneydi. Sokaklarda yürüdüğü zaman insanlar onu karşılamak için evlerinden çıkar, mahalleden ayrıldığında alkışlayarak uğurlarlardı. Arkasında daima çocuklardan oluşan uzun bir kuyrukla dolaşırdı.

Her mahallenin bir delisi vardı kuşkusuz. Ve bu deliler mahalleyi babalarının malı gibi görürlerdi. Hanedanlık alanlarına başka delilerin sızmasından da hiç hazzetmezlerdi. Ama Ayten’in delilerüstü bir kimliği vardı. O bütün delilerin tartışılmaz kraliçesiydi.

Bursa’nın delileri, her yıl Hıdrellez haftasının pazar günü Deli Ayten için bir çeşit takdis töreni düzenlerdi. Henüz ufuk ağarmamışken Deli Ayten, Kızyakup Mahallesi’ndeki derme çatma evinden yola çıkardı. O gün en güzel elbisesini giyer, en şık çantalarını koluna takar, en kırmızı rujuyla dudaklarını boyardı. Bir iki gün öncesinden temizlediği davulu ve parlattığı cümbüşü de yanında olurdu tabii ki.

İlk kendi mahallesinden başlardı festivaline. Meydana gelir, davuluna üç kere vururdu. Mahallede yaşayan iki deli çıkagelir Deli Ayten’in ardında yerlerini alırdı. Sonra hep birlikte ikinci mahalleye yürünürdü. Yine üç kez tokmak davula vurulur, oranın delisi de gelip konvoya katılır, böylece 15 mahalle dolaşılırdı.

Bursa’nın akıllıları derin uykularındayken Bursalı deliler Ayten’in ardında ayinlerini yapardı. Ayten, ardında 15-20 kişilik bir deli tümeniyle sokakları dolaştığında Bursalılar uyanıp camlara dökülür, konvoya alkışlarla tempo tutarlardı. Deli Ayten ve tebaası dönüp dolaşıp ikindi vaktine doğru, kraliçelerinin tenekeden şatosunun bulunduğu Kızyakup Mahallesi’ndeki Müzisyenler Kahvesi’nin önüne gelirdi. Burada onları müzisyenler darbukalar, davullar, kemanlar ve kanunlarla grubu karşılardı. Sazlar çalar, kızlar oynar, akşam da evli evine köylü köyüne giderdi.
7111534ox1


GERÇEK DELİ AYTEN KİMDİ

Türlü çeşit tevatür dolaşırdı Deli Ayten hakkında. Kimisi çok zengin bir İstanbullu ailenin kızı olduğunu, çok gençken kafayı sıyırıp Bursa’ya geldiğini söylerdi. Bazıları onun Selanik’ten göç eden bir ailenin çocuğu olduğunu, annesini babasını bir yangında kaybettikten sonra yapayalnız kaldığını anlatırdı.

Bursa’da Deli Ayten hakkında çok sayıda insanla konuştuk. Ahalinin büyük kısmının mutabık kaldığı asıl hikaye yine Kızyakup Mahallesi’nde başlıyor. Adı soyadı: Ayten Şenaşık. Çocukluğunda ateşli hastalıklarla boğuşmuş. 16-17 yaşında genç bir adama aşık olmuş. Kendisinden beş altı yaş büyük olan Cümbüş Hasan (Bayındıroğlu) da sevmiş Ayten’i. Ama ailesi çok içki içiyor, gece alemlerinde kendini kaybediyor diye kızın sevdiği adama kavuşmasına engel olunca, yanıp tutuşan Ayten, yemeden, içmeden, uykudan kesilmiş.


SONUNDA HASAN’A KAVUŞTU AMA ARTIK ÇOK GEÇTİ

İşte bu dönemde açılıyor gerçeklikle aklı arasındaki mesafe. Tüm böyle hikayelerde olduğu gibi, tabip tabip dolaşıyorlar. Sonunda bir doktor, "sevdiği adama kavuşursa belki düzelir" diye tavsiyede bulunuyor ailesine. Altı yılın sonunda rıza gösteriyorlar evlenmelerine. Ama iş işten geçmiş, Ayten ile gerçek dünya arasında açılan mesafe bir türlü kapanmıyor. Alkolizmin derinliklerinde kaybolan Cümbüş Hasan da zeten bir gün evi terk edip gidiyor.

Ayten de kocasından kalan cümbüşü eline alıp, davulu boynuna takıyor, sokak sokak dolaşıp Hasan’ı arıyor. Birkaç yıl sonra Hasan hastalanıp ölünce defter tamamen kapanıyor. Ayten de kalan ömrünü sokaklarda tamamlıyor.

Kızyakup’taki kulübesinde 12 Mart 1992 günü ölü bulunan Ayten, ertesi gün Ahmet Dai Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Pınarbaşı’nda defnediliyor. Cenaze namazına 3 binden fazla Bursalı katılıyor. 2001’de, dönemin Belediye Başkanı Hilmi Şensoy’un girişimiyle mezarı granit kaplanıyor, mezar taşına davullu bir fotoğrafı konuluyor.


CENAZESİNE 3 BİN BURSALI KATILDI

Osmangazi Belediyesi Kız Yakup Mahallesi’nde çöküntü alanı olan bir bölgeyi kamulaştırarak Kamberler Tarih ve Koordinasyon Parkı’nı inşa etti. İki sene önce ulusal bir yarışmada kazanan projenin uygulandığı parka aralarında Osman Gazi, Orhan Gazi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Zeki Müren’in de bulunduğu ünlülerin büst ve heykelleri dikildi. Belediye Başkanı Recep Altepe’nin önerisiyle Deli Ayten’in de parka dikilmekm üzere bir heykeli yaptırıldı. Ama kaidesi ve çevre düzenlemesi bitmediği için henüz yerine dikilmeyen heykel Saadet Partisi Bursa Gençlik Kolları tarafından protesto edildi. O kadar ünlü Türk büyüğünün yanında deli bir kadının heykelinin ne işi var, dediler.

Konu belediye meclisinde de gündeme geldi fakat Başkan Altepe kararından geri adım atmıyor: "Deli Ayten’in Bursa’da yaşamış ve yaşı 30’u aşmış herkeste bıraktığı bir hikaye vardır. Bir trajedi kahramanı olmasına rağmen, her sabah etrafına neşe ve sevinç taşımış olan bir insandır Deli Ayten."

Başkan kararlı. Deli Ayten’in Kent Müzesi’nde de bir köşesi olduğunu ekleyerek şöyle diyor: "Bursalılar kadirşinastır. Deli Ayten, Kızyakup’ta doğup ömrünü burada tamamlamış, 40 yıl sokaklarında dolaşmış. Şimdi biz buraya bir tarih ve anı parkı yapacağız da onun heykelini dikmeyeceğiz öyle mi?" Heykel, kraliçelik töreninin yapıldığı Hıdrellez’de dikilecek. Deli Ayten böylece, 16 yıldır ayrı kaldığı yuvasına, Bursa’sına kavuşmuş olacak.

(Hürriyet-11 Ocak 2009)


Deli Ayten

Bir gün çok yaramazlık yaptım ben
Çocuktum inandım ne yazıkki hemen
deli aytene vermekle korkuttu annem
sen bizim korku kahramanımızdın
bursamızın meşhur delisi,deli ayten

Günlerden bir gün bayram arifesi
çarşı kalabalık herkesi sarmış alışveriş telaşesi
koza hanın önünde denk geldik tesadüf eseri

İki davul vardı biri göbeğinde diğeri sırtında
dört tane çanta sol,beş tane portmen sağ omuzunda
Çok yük vardı üzerinde
Sanırsın garaj emanetçisi
Delilerin kraliçesi deli ayten

Bursamızın bir çok şeyi meşhurdu
şeftalisi,kestanesi,iskenderi,zeki müreni
birde sen meşhurdun deli ayten

İnsanlarla iç içe yaşadın
boynumuza boğmak için değil
sevmek için hep sarıldın
sen aslında akıllı bir insandın deli ayten

Ölüm haberiyle uyandı
günlerden bir gün bursa
şehir meşhur delisini kaybetti
yediden yetmişe herkes yasta
ağladık,ağıtlar yaktık
üzüntüden hepimiz olduk hasta

Sen bizim annemizdin,halamızdın,
teyzemizdin,ablamızdın

Birde korku kahramanımızdın deli ayten
Orhan Doğan
sanar - avatarı
sanar
Kayıtlı Üye
29 Mart 2009       Mesaj #9
sanar - avatarı
Kayıtlı Üye
Bursa'nın Nesi Meşhurdur ?

Bursa marmaranın güneyin de ilk olarak Uludağı ile hatırlanan güzel bir şehrimizdir. Meşhur şeyleri de bakalım nelermiş.

Gezmek ya da görmek mi istiyorsunuz ?

Kızık Köyü - Cumalı Kızık :

Bursa Merkeze çok yakın eski bir köydür. Hala orjinal yapısı korunmaktadır. Şehire bu kadar yakın bir yerde köy havası almak oturup akan bir su kenarında gözleme yemek isterseniz ziyaret edeceğiniz uygun bir yer.

Cumbalı / Ahşap Evleri :

Eski Evlerin bulunduğu bölgelerde bolca görebilirsiniz.

Kaplıca/Hamam :

Bu bölgenin de hamamları meşhurdur.

Kılıçkalkan Oyunları :

Halk oyunları denince Bursa KılıçKalkan oyunları da gelir.

Uludağ :

Yazın yemşeyil doğasıyla kışın ise bembeyaz kayak pistleri ve ormanları ile en eski turizm bölgelerinden birisidir.
Uludağa çıkarken Uludağ eteklerinde 600 yıldan fazla yaşı olan Tarihi Çınar da durup büyük gölgesinde oturup bir şeyler yiyip içebilirsiniz. İsterseniz Teyzelerin o bölgede üretilen meyve sebze satışlarından alışveriş yapabilirsiniz. Ama mutlaka bir çay içmeden geçmeyin. Uludağa çıkınca yazın gidiyorsanız Bakacak denilen Uludağ 2. Bölgenin en uç noktasına gidin. Marmara denizine kadar olan tüm arazi ve bursa ayaklarınızın altında süper bir manzara ile karşınız da olacak.

Teleferik :

Uludağa çıkarken teleferiği de deneyebilirsiniz.

İznik Çinisi :
Dünyaca bilinen tarihsel meşhurlardandır İznik çinisi. Artık sadece müzelerde görülebilir.

İnegöl Mobilyaları:

İnegöl de köfte kadar meşhur diğer konu mobilyadır.

Havlu :

Tekstilde olan başarısını havlu da görebilirsiniz

İpek :

İpekYolu buradangeçmiş İpekleri ile de meşhur olmuştur.

Damak tadı arayanlara :

Kıymalı Pide - Cantıklı
Cendere Baklavası-Cennet Künkü
Cevizli Sucuk/Lokum
Deveci Armutu -Santa Maria Armutu
İskender Kebabı
Kestane Şekeri
Pideli köfte
Tahinli

Bursa'ya ait meşhur meyveler :

Şeftali
Çilek

Bursa çevresine ait meşhur gıdalar :

İnegöl Köftesi
Kemalpaşa Tatlısı
Karacabey Soğanı
Gemlik Zeytini
İznik Zeytini
Orhangazi Zeytini

Bursa da bu yiyecekleri tatmalı ya da almalısınız.
(Alıntı)
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
1 Ocak 2010       Mesaj #10
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Bursa ili Türkiye'nin en büyük birkaç ilinden birisidir. Bursa ili doğal güzellikleri ve kültürel yapısıyla zengin şehirlerden birtanesidir. Bursa ilinin büyük bir kısmını dağlık alanlar oluşturmaktadır. Bunlardan Samanlı Dağları, Mudanya Dağları ve Katırlı Dağları, Karadağ ve turistik açıdan çok zengin olan Uludağ sayılabilir. Bursada dağların yanında göllerde bulunmaktadır. Marmara'nın en büyük gölü olan İznik Gölü ve Ulubat Gölü bölgedeki göllerdir. Bursa ilinin ilçeleri Osmangazi, Yıldırım, Nilüfer, Büyükorhan, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl, İznik, Karacabey, Yenişehir, Orhangazi, Orhaneli, Mustafakemalpaşa, Mudanya, Keles ve Kestel'dir. Bursada Gezilecek yerler Görecik Yaylası, Sansarak Kanyonu, Kocayayla, Uludağ Milli Parkı, İznik Gölü, Ayvaini Mağarası, Suuçtu Şelalesi, Aras Şelalesi, Bursa Ulu Cami, Yeşil Camii, Fransız Klisesi, Ayasofya Kilisesi, Ermeni Kilisesi, Bursa Kalesi, İznik Kalesi, Ulubat Kalesi, Zindan Kapısı, Kestel Kalesi, İstanbul Kapısı ve Lefke Kapısıdır. Bunların dışında gezilecek hanlar, hamamlar medreseler ve kaplıcalar bölgede turizmin gelişmesine katkı sağlamaktadır.

Benzer Konular

9 Ağustos 2011 / pesimist Sağlıklı Yaşam
11 Haziran 2013 / GüNeSss Türkiye Coğrafyası