Arama

Anlayana - Sayfa 9

Güncelleme: 26 Kasım 2018 Gösterim: 574.976 Cevap: 3.995
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2006       Mesaj #81
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini
hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış.
Sponsorlu Bağlantılar
Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde,
kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış.
Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da,
rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.
Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya
başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış.
Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye.
Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya
görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını
bilememiş. içinden "Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş.
Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin
üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.
"Merhaba" demiş papatyaya, "sizi uzaktan gördüm ve yanınıza
gelmek istedim.". Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve
"Merhaba" demiş, "ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten."
Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini,
nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.
Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten
hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş.
Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını
seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı
güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok
sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış.
Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret
edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan,
incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da
kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini.
Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği
kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana
ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek
artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya
dönmüş ve; "Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek" demiş.
Papatya buna bir anlam verememiş. "Neden" demiş. "Yoksa
benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis,
sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü
sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık
kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten.
Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını
fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya "Sevi seviyorum"
diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..."
diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.
İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim.
Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş.
Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin
acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş,
sonra da dökülmeye başlamış.
Her düşen yaprakta papatya, "seviyormuş" diye geçirmiş içinden.
İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar,
sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş:
"Seviyor mu, sevmiyor mu?"...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2006       Mesaj #82
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ayrilik üstüne

Sponsorlu Bağlantılar
Tam gögsünüzün ortasinda bir yeriniz aciyacak...

Evinizin sizi içine sigdiramayacak kadar dar oldugunu farkedeceksiniz...

Sokaga firlayacaksiniz... Sokaklar da dar gelecek...

Tipki vücudunuzun yüreginize dar geldigi gibi...

Ne denizin mavisi acacak icinizi, ne piril piril gökyüzü..

Kendinizi tasiyamayacak kadar cok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadar kücüleceksiniz...

Birileri size bir seyler anlatacak durmadan...

"Önemli olan saglik."

"Yasamak güzel."

"Bosver, her sey unutulur."

Siz hic birini duymayacaksiniz...

Gözyaslarinizdan etrafi göremez hale geleceksiniz.

O'ndan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarinda ölmek

isteyecek kadar cok seveceksiniz...

Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz...

''Ölüme care bulundu'' ya da ''Yarin kiyamet kopacakmis'' deseler basinizi

kaldirip ''Ne dedin?'' diye sormayacaksiniz...

Yalniz kalmak isteyeceksiniz...

Hem de kalabaliklarin arasinda kaybolmak... Ikisi de yetmeyecek.

Gecmisi düsüneceksiniz... Neredeyse dakika dakika, Ama kötüleri atlayarak!

Onunla gectiginiz yerlerden gecmek isteyeceksiniz, Gittiginiz yerlere gitmek...

Bu size hic iyi gelmeyecek... Ama bile bile yapacaksiniz.

Biri size icinizdeki aciyi söküp atabilecegini söylese, kacacaksiniz...

Aslinda kurtulmak istediginiz halde, o aciyi yasamak için direneceksiniz.

Hayatinizin geri kalanini onu düsünerek gecirmek isteyeceksiniz...

Aksini iddia edenlerden nefret edeceksiniz...

Herkesi ona benzetip, Kimseyi onun yerine koyamayacaksiniz...

Hic bir sey oyalamayacak sizi, Ilaclara siginacaksiniz...

Birkaç saat kafanizi bulandiran ama asla onu unutturmayan...

Sadece bir müddet buzlu camin arkasindan seyrettiren...

Bütün sarkilar sizin icin yazilmis gibi gelecek...

Bogaziniz dügümlenecek, dinleyemeyeceksiniz...

Uyumak zor, uyanmak kolay olacak, Sabahi iple cekeceksiniz...

Bazen de ''Hic günes dogmasa'' diyeceksiniz.

Ne geceler rahatlatacak sizi ne gündüzler...

Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksiniz...

Belki civi civiyi söker diye can havliyle önünüze cikana sarilmak

isteyeceksiniz, Nafile...

Düsüncesi bile tahammül edilmez gelecek...

Rüyalar göreceksiniz, gercek olmasini istediginiz...

Her sicrayarak uyandiginizda onun adini söylediginizi fark edeceksiniz...

Telefonun calmasini bekleyeceksiniz...

Aramayacagini bile bile...

Her caldiginda yüreginiz agziniza gelecek...

Aglamakli konusacaksiniz arayanlarla...

Yüreginiz burkulacak...

Caniniz yanacak..

Bir daha sevmemeye yemin edeceksiniz.

Hayata dair hiçbir sey yapmak gelmeyecek içinizden...

Onun sesini bir kez daha duymak için yanip tutusacaksiniz...

Defalarca aradigi günlerin kiymetini bilmediginiz icin kendinizden nefret edeceksiniz..

Yasadiginiz sehri terk etmek isteyeceksiniz...

Onunla hic bir aninizin olmadigi bir yerlere gidip yerlesmek...

Ama bir umut... Onunla bir gün bir yerde karsilasma umudu...

Bu umut sizi gitmekten alikoyacak...

Gel gitler icinde yasayacaksiniz... Buna yasamak denirse...




GeniouS'iS / 27.01.2003

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2006       Mesaj #83
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İsimsiz Melek


Gözlerini açmak için büyük mücadele etmesine rağmen henüz gözlerini açamıyordu. Nerede olduğunu ve kendini görmek istiyordu. Vücudu yeni şekillenmiş, artık bir bebeğe benzemeye başlamıştı. O dünyaya gelmeye hazırlanan, annesinin karnında mutlu mesut büyüyen bir cenindi. Kızdı ve isminin ne olacağını çok merak ediyordu. Arada bir ellerini hareket ettiriyor, bacaklarıyla neler yapabileceğini hesap etmeye çalışıyordu. En çok içinde bulunduğu yeri merak ediyordu. Kimi zaman sesler duyuyor, kulak kabartıp bu anlamadığı seslerin ne olduğunu dinliyordu. Acaba nasıl bir yerdeydi, ah gözlerini bir açabilseydi görebilecekti.

Yavaş yavaş sıkılmaya başlıyordu bulunduğu yerden. Henüz ismi koyulmamış minik kız bebeği bir an önce dışarı çıkmak istiyordu. O seslerin sahibini, annesini görmek istiyordu. Bazı zamanlar bulunduğu yerin üzerinde gezen birşey farkediyordu. Herhalde annesinin eli olmalıydı. Onu farkettiği anda heyecanlanıyor, henüz yeni çalışmaya başlayan kalbi küt küt atıyordu. Farklı birşeyler hissediyordu, sanki bir tutku, sanki değişik duyguların karışımı vardı annesinde.. Ah annesini bir görebilseydi..

Yavaş yavaş ilerlemeye başladı. Anlaşılan artık zamanı gelmişti. Sonunda son zamanlarda oldukça fazla sıkıcı olan bu mekandan kurtuluyordu. Sonunda annesine kavuşabilecek, gözlerini açabilecek ve onu görebilecekti. Feryatlar eşliğinde bulunduğu yerden biraz daha ilerledi. Sert iki el onu bacaklarından tutup hızlıca çekti. Annesi öylesine bağırıyordu ki, kulakları acıdı. Ne olduğunu bile anlayamadan soğuk bir alana çıkmıştı. Sıkıcı yerde onu saran sıcak su bile yoktu. Sert eller hızla poposuna vurup, onu salladılar. Halen gözlerini açamamıştı, sadece bağıran annesini ve sert elli bir kadını hissedebiliyordu. Daha fazla dayanamayıp ağzını açarak oda " Anne ağlama.. Lütfen ağlama.. " diye bağırmaya başladı.

Üşümüş ve dinlenmiş bir halde kendine geldi. Kollarını ve ayaklarını oynatamıyordu. Anlayamadığı birşeye onu sımsıkı sarmışlardı. Aniden iki el bulunduğu yerden isimsiz miniği aldı ve kucağına yerleştirdi. Yüreği yine küt küt atmaya başlamıştı. Bir zamanlar sadece hissedebildiği o sevgi dolu, tutkulu eller onu alıp yumuşacık bir yere yerleştirmişti. Kendini alan kişinin annesi olduğunu çok iyi biliyordu. Annesini mutlaka görmeliydi.. Yavaşça gözkapaklarını kaldırmaya çalıştı. Koyu lacivert gözleri ufacık açılmıştı. Sislerin çekilmesinden sonra hayal meyal annesini gördü. Yaşlı gözlerle kendisine bakıyordu. "Acaba annem neden ağlıyor ?" diye düşündü. Herhalde kendisinin geldiğine çok sevinmiş olmalıydı. Soğuk nedeniyle annesinin göğüslerine başını yasladı. Annesinin kalbide tıpkı onunki gibi hızlı hızlı atıyordu. " Canım annem, biricik annem " diyerek tekrar bağırmaya başladı. Annesi yavaş ve şefkat dolu hareketlerle minik bebeğinin ağzına göğsünü verdi. Sonra uyumasını bekledi..

Sırtına giren buzdan bıçaklarla uyandı isimsiz minik bebek. Üşüyor ve titriyordu. Fakat hala annesinin kollarındaydı. Başını annesinin göğsüne iyice yasladı. Annesi bu soğukta nereye yürüyordu acaba ? Bir beşikte sallanırcasına, annesinin kucağında ilerlemeye devam etti. Çok uykusu vardı, eğer soğuk canını yakmasaydı bu şefkat dolu sıcak kollarda hemen uyuyabilirdi. Asla burdan ayrılmayacağım diye düşündü. O büyüyüp, abla oluncaya kadar hep annesinin kucağında kalacaktı. Böylesine sevgi dolu sıcacık yerden kim ayrılırdı ki.. Öylesine seviyordu ki annesini, konuşmayı öğrendiğinde ilk onun adını söyleyecekti. Şimdiye kadar görmediğine göre, galiba zaten babası yoktu, yada onu merak etmemişti. Hiç önemli değil diye düşündü, bu sıcak kucağa sahip, gözüyaşlı annesi onun için yeterdi..

Annesi durdu. İsimsiz bebek gözlerini açıp etrafa baktı. Ama heryer karanlık olduğundan hiç bir yeri göremedi. Neden durdu acaba annem diye düşünürken, yüzüne garip duygularla dansetmiş, ılık ve tuzlu bir damla düştü. Annesi, gözlerinden minik bebeğin yanağına damlalar damlatıyordu. Neler olduğunu anlayamıyordu, annesi neden ağlıyordu? Gözlerini kapattı. Göğsüne bir kağıt parçası sıkıştırıldı. Yanaklarında annesinin dudaklarını hissetti. Soğuktan çatlamış olmasına rağmen, tutku ve sevgi kokan dudaklar, isimsiz minik kızın yanaklarından yumuşakca öptü. Bu öpücüğü asla unutmayacaktı. Yaşadığı günlerde hissettiği en güzel duyguydu. İtinayla ve yavaşça yere bırakıldığını farkettti. " Hayır , hayır anne bırakma beni kucağından " diye haykırmaya başladı. Sıcacık ve sevgi dolu kucaktan, soğuk ve sert mermet bir zemine koyulmuştu. Hala haykırıyordu. Annesinin kucağından inmek istemiyordu, üstelik çok üşüyordu. Annesi arkasını döndü, bir kaç adım attı. " Anne, ne olur gitme, anneciğim lütfen beni bırakma! " diye son sesiyle tekrar haykırmaya başladı. Annesi durakladı. Geri döndü. İsimsiz bebek yavaşça sustu. Gelip tekrar kollarına almasını bekliyordu. Fakat annesi gelmedi, tekrar arkasına dönüp, feryatlar arasında hızlıca uzaklaşarak, gecenin, soğuğun ve merhametsizliğin karanlığında kayboldu..

Ne kadar ağlayıp haykırdığını bilmiyordu. Tek hissettiği soğuktu. İliklerine kadar üşüyor ve bir taraftanda belki gelir diye annesini çağırıyordu. Hareket etmeye çalıştı, belki kalkıp annesinin arkasından koşmalıydı. Fakat kollarını ve ayaklarını sıkıca bağlayan beyaz bezden dolayı hareket edemiyordu. Hareket etse bile koşmayı bilmiyordu ki.. Ama annesi için hemen öğrenebilirdi belki ? Soğuğun etkisiyle ayaklarını hissetmemeye başladı. Çırpınmaya çalışan kollarıda yavaş yavaş kayboluyordu. " Anneee.. " diye tekrar haykırdı. " Anneciğim neden beni bırakıp gittin, anneciğim yok oluyorum.. anneciğim lütfen gel beni al.. " haykırmaları boşunaydı. Gecenin ilerleyen saatlerinde haykırmalarına sadece sokak köpekleri yanıt veriyordu. Artık kollarınıda kaybetmişti. Ayaklarım, kollarım ve göğsüm neden kayboldu acaba diye düşündü. Annesizlikten olsa gerekti. Annesi onu bıraktığı için yavaş yavaş kayboluyordu. Yok olacağını, soğuk çenesine ilerleyince farketti. Artık hiç birşeyin anlamı kalmamıştı. Doğru düzgün düşünemiyordu bile. Neden buraya bırakılmış, neden terkedilmişti ? Henüz ismi bile koyulmadan, ne günah işlemişti ki ölüm cezasına çarptırılmıştı ?..

İsimsiz minik kız bebeğinin bırakıldığı cami avlusunda, sabah ezanları çınlamaya başladı. Bir bebeğin annesine " Geri dön anne " haykırmalarının, ınga sesine dönüştüğü yürek parçalayıcı serenat, Allahu Ekber seslerine karıştı. Martılar, sokak köpekleri, hiçbiri bu sahneye dayanamamış, son sesleriyle ağlıyorlardı. Minik bebek gözlerini kapattı. İki damla çıktı gözlerinden. Biri gözpınarının hemen yanında, diğeri ise yanağında donmuştu. Gözlerini son kez kapattı. Bir daha görmek istemiyordu. Ezanla beraber, miniğin seside kesildi. Bir mum alevi gibi yavaşça sönmüştü. O artık ruhları sıkan ve dünyanın sonunu hazırlayan siyah renkteki merhametsizliklere lanet eden, vicdansızlığa tutsak edilmiş bir melekti
GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
8 Nisan 2006       Mesaj #84
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Sevmek;

farkında olmaksa yaşadığının

Sevmek; bakmak değil görmekse eğer

Aklın başından gitmesi değil,

Duymak ve bilmekse eşit olarak;

Yemeden, içmeden kesilmeden

Çoğalmaksa sevmek eksilmeden,

Çağına tanıklık ederek

Ve kahrolmamaksa arabeske inat.

İçin içine sığmamaksa

Bir coşku, bir şenlik, bir erdemse sevmek;

İnsanları, çocukları, kuşları unutmadan

Verem olmamaksa sevmek senin aşkından

Daha sağlam basıyorsam toprağıma,

Unutmak, şaşkınlık, azap değilse;

Bilinç, öğreti ve sevinçse,

Paylaşılan bir ekmek gibiyse sevgi;

SENİ SEVİYORUM !


GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
11 Nisan 2006       Mesaj #85
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
Ben Sana Aşık Olacağım

Biliyorum;
Ama elimde değil söylememek bir gerçeklik vaat etmese de "merhaba"
deyişin....
Yüzüme bakmadan konuşabilsen de elimde değil işte.....
Ben de bakamıyorum senin yüzüne...

Seni,
"elsiz" ezberliyorum... Belki hiç dokunmayacaksın bana
bir gülün yaprağına dokunur gibi dokunacağım ben;
Sana değil; yine bir gül yaprağına...

Seni,
"dilsiz" tanıyorum. seni ne zaman düşünmesem susuveriyorsun
kulaklarımda.
Senden baska düş, hayal yok!
Sen duvarlarımda alışılmış bir yalnızlıksın...
Konuşamıyoruz "merhaba"dan başka kelime ...
"nasılsın"lar zoraki çıkıyor dudaklarımızdan duymuyoruz, eminim....

Seni,
"kör" bilmek de işime gelirdi belki bir cam yansımasında;
Ya da yağmurlu bir yalnızlığında yolculuğunun, dışarıyı izlemediğini
varsaymak
anlamsız bir bakışa, belki biraz da siyaha bürünmesi gözlerinin...

Kendimi
"hissiz"liğine inandıramıyorum şu yazdıkların var ya; olmasa onlar...
Uzaksın işte bana. "olamaz"sın.

Tüm noktalı virgüllerimle birlikte ben, sana aşık olacağım.
Şiirler umurumda değil! şarkılar hepsinin boğazını sıkacağım
duyduğum her güzel melodiye susacağım artık;
Çünkü ben, sana aşık olacağım.

Seni ilk okuduğum şiirde olduğum gibi ...
Seni ilk gördüğüm resimde olduğum gibi ...
Seni ilk tanıdığım günde olduğum gibi ...

Ve dün, ve bugün olduğum gibi ... Yarın da
Ben, sana aşık olacağım.

Aynı kaldırımlarda üşümüş olabiliriz bir ihtimal,
Bu sebepten seviyorum artık onları.

Belki aynı yağmura tutulduk.
Aynı anda bakmışız ki ayışığına.
Ben sana aşık olacağım.

"sus" diyecek gözlerin bana.
Biliyorsun, bir daha bakamayacağım onlara.
"sus" diyeceksin duyamayacağım sesini de.
Beni reddedişini bile çok gördüm kendime.
Bir hayal şiiri yaratacağım ve onun içinde
Ben, sana aşık olacağım.

"sus" diyemeyecek yazdıkların bana.
Ben de "sus"olamayacağım yazdıklarımda...
Seni yazacağım; çünkü artık "varsamvarım". Çünkü,
Ben sana aşık olacağım ...

İçimde senden başka bir sen var artık
Ve.... Ben onu sonsuza kadar yaşatacağım...

Bir hayal kenti yaratacağım (bu değil) ve onun içinde
Ben,sana aşık olacağım.

Genç değil aptalım, hal bilmem, mazeret bilmem ...
"ama" diye başladığın hiç bir cümle ilgilendirmiyor beni.
Yirmi yaşımın heyecanına kapılacağım ve ben ...
Sen bilmediğin için beni, gönlünce yazacaksın şiirlerini...
Senin yazdığını okurken ben o şiirde de bir başka "ben" yaratacağım...
Böylelikle sen de "beni" anlatacaksın...
Sana bir değişiklik yapacağım ve...
BEN SANA ASIK OLACAĞIM!...

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Nisan 2006       Mesaj #86
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ormanın birinde sırtlanlar ve öküzler yaşarmış.Sırtlanlar, öküzler grup halinde gezdikleri için onlara yaklaşamazmışlar dolayısı ile karınlarını doyuramaz ve etraftaki tavşan,kuş falan ile beslenebilirlermiş.Ancak karşılarında besili ökzüler varmış.Ne yapsak ne etsek de bunları yesek diye düşünürlerken.Sırtlanın biri çıkmış demi ki:
-Ben bir yol buldum öküzlere barış teklif edelim.Siz beni izleyin.
Sırtlan elinde beyaz bayrakla öküzlere yaklaşmış demiş ki:
-Merhaba öküz kardeşler.Bakın ne güzel barış içinde yaşıyoruz değil mi.Hayat ne güzel barış içinde mutluluk içinde..
Öküzler de:
-evet evet mutlu mesut yaşıyoruz demiş.
Sırtlan demiş ki:
-Yav evet barış içinde yaşıyoruz iyi güzel ama şurdaki sarı öküz bize gıcıklık yapıyor.Zaten size de pek uymuyor onu bize verin demiş.
Öküzler:
-yav olur mu öyle şey nasıl yani hani barıştı falan derken
Sırtlan:
-o size uymuyor bakın onun rengi sarı demiş verin onu bize lütfen demiş.
Öküzler de:
-Biz aramızda bir toplanıp karar verelim demişler.
Toplanmışlar düşünmüşler taşınmışlar.Versek mi verelim mi falan derken.Benekli bir öküzün biri:
-Yapmayın arkadaşlar vermeyin arkadaşımızı olmaz.
Demesine rağmen azınlıkta kaldığı için dediği olmamış ve sarı öküzü sırtlanlara vermişler.
Sırtlanlar bir güzel karınlarını doyurmuşlar.Kendilerine ziyafet vermişler.Ancak gün gelmiş yine acıkmışlar.Yine sırtlanın biri gitmiş öküz grubunun yanına demş ki:
-ya bakın iyi güzel barış içindeyiz anlaşıyoruz da.Şurada kuyruğu sizden uzun bir öküz var.Kuyruğunu sallayarak bizi gıcık ediyor size de nispet yapıyor.Verir misiniz bize demişler.
Öküzler yine:
-ya ama olur mu falan derken uzun kuyruklu öküzü de vermişler..
Günler hep böyle geçmiş.Hatta artık sırtlanlar bahane falan bulmuyorlar
-şu öküzü verin
-şunu verin
diye öküzleri teker teker götürüyorlarmış..
Gün gelmiş öküzler bakmışlar 3-4 tane kalmışlar.Demişler:
-Yav ne oldu nasıl böyle azaldık..
Benekli öküzlerden biri çıkmış demiş:
-yaa biz vermeyin derken siz teker teker yolladınız arkadaşlarınızı..

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
22 Nisan 2006       Mesaj #87
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
beniverme7wy1in
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #88
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
senin elinde
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
25 Nisan 2006       Mesaj #89
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BERDAN MARDİNİ DELİNİN TEKİYİM

Yağmursuzum, aysız, güneşsizim
Susuz, ateşsizim meğer sen
Her şey demekmişsin


Sevdasızım dilsiz, bir avareyim
Sensiz ben viraneyim
Meğer sen bana gerekmişsin


Olmadığın her yer en uzak gurbetli bana
Bilmeden kaşla güz arasında fena alışmışım sana
Sen beni benden iyi tanırsın delinin tekiyim
Ama seni üzdüysem canım özür dilemesini de bilirim.


Msn Brokenheart UYUZUM'A...Msn Brokenheart
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Nisan 2006       Mesaj #90
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
"Sen" tahtına yazıcı
kimi oturtsa da,
beşerî bir sevgili ya da
cismanî bir aşk gibi görünen,
hiçbir yol
O'ndan özgeye çıkmıyor aslında, "gönül tahtına
O'ndan özge sultan" olmuyor.