Arama

Boşaltım Sistemi Nedir - Boşaltım Sisteminin Yapısı ve Görevleri

Güncelleme: 8 Temmuz 2016 Gösterim: 109.643 Cevap: 5
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
5 Nisan 2007       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
BÖBREKLERİN YAPI VE FONKSİYONLARI
Boşaltım sistemi, kanı böbrekler aracılığı ile süzen, oluşan idrarı mesane üreterler ve üretra aracılığıyla vücuttan uzaklaştıran sistemdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  bs1.JPG
Gösterim: 7160
Boyut:  40.4 KB

Ren, Renal, Renalis (Böbrekler)


Böbrekler abdomenin arka duvarında columna vertebralisin her iki yanında T12-L3 vertebralar arasında, sağ ve sol tarafta yer alan, fasulye biçiminde retroperitoneal bir organdır.
Böbreğin boyutları yaklaşık olarak, 11-12 cm boyunda, 6-7 cm eninde, 4 cm derinliğinde ve yaklaşık 120-200 gram ağırlığındadır. Böbrekler morumsu ve kırmızı renktedir. Sağ böbreğin üzerinde karaciğer bulunması nedeniyle sağ böbrek sol böbreğe göre biraz daha aşağıdadır. Böbrekler yağ dokusu ile desteklenerek normal yerlerinde tutunur. Bu yağ dokuları aynı zamanda böbreği soğuktan ve sıcaktan korur. Ayakta durunca ve solunum hareketleri ile birlikte bir miktar yer değiştirir. Yağ dokusu az olan ya da çok zayıf kişilerde böbrekler normal yerlerinden daha aşağıda bulunabilir, bu durum pitozis olarak tanımlanır.
Ad:  bs2.JPG
Gösterim: 8353
Boyut:  54.1 KB
Boşaltım sisteminin en önemli organlarından olan böbrekler, yapı ve fonksiyonları bakımından değişik özellikler gösterir.
Böbreklerin yüzeyi; ince fakat sağlam bir bağ dokudan yapılmış olan bir kapsülle sarılıdır. Buna “capsula fibrosa” denir. Kapsülün dışında böbreğin büyük bir kısmı, yağ dokusu ile sarılıdır. Bu da “capsula adiposa” olarak adlandırılır.

Böbrek kesiti incelendiğinde üç farklı yapıdan oluştuğu görülür.
Ad:  bs3.JPG
Gösterim: 10319
Boyut:  29.2 KB
  • Kortex renalis: Böbreğin en dış kısmıdır ve koyu renkli olup kapsül adı verilen bağ dokudan yapılmış koruyucu bir örtü ile sarılmıştır. Kortex renalisin iki bölümü vardır. Kortex dokusu medulla içine doğru piramitler arasından uzantılar yapar. Bunlara “renal kolonlar” adı verilir. Her böbreğin kortexinde süzme görevi yapan bir milyondan fazla nefron bulunur.
  • Medulla renalis: Böbreğin içte yer alan ışınsal ve açık bölümüdür. Medulla renalis, çizgi görünümlü piramitlerden oluşur. Bunlar “papilla renalis” adını alır. Papillalarda idrarın pelvise boşalmasını sağlayan kanallar bulunur. Bunlar calix renalis adı verilen oluşumlara açılır.
  • Sinüs renalis: Böbreğin orta kısmındaki boşluktur. Her bir renal papillanın ucu kaliks denilen fincanımsı yapıların içine girer. Kaliksler idrarın, renal papilladan ayrılıp vücut dışına atılmak üzere toplandığı yerlerdir. Kaliksler birleşerek ”renal pelvisi (sinüs renalis)” oluşturur.

Böbreğin Fizyolojisi


Metabolizma artıklarının vücut dışına atılmasına boşaltım denir. Vücuda alınan ve kullanılan her şey artık maddelerin oluşumuna neden olur. Hayatın devamı için metabolizma artıklarının vücuttan uzaklaştırılması zorunludur.
İnsan vücudunun % 60-70 kadan sudur ve bu miktann korunması gerekir. Normalde vücudun kaybettiği ve kazandığı su miktarı birbirine eşittir. Boşaltımda direkt görev alan organ böbreklerdir. Üreterler, mesane ve üretra bu sisteme yardımcı organlardır.
Süzülme ve idrar oluşumu böbreklerde gerçekleşir. Boşaltımla vücuttan uzaklaştırılan zararlı maddelerin başında üre gelir.
Böbreklerin görevleri
Böbrekler;
  • Sıvı atılımını gerçekleştirerek vücuttaki plazma ozmolaritesinin normal sınırlar (300 m Osm/1) içinde kalmasını,
  • Plazma H+ iyon konsantrasyonunun normal sınırda kalmasını,
  • Vücutta fonksiyonel olarak bulunan sıvı, elektrolit dengesinin korunmasını,
  • Metabolik artık ürünlerin (üre, ürik asit, kreatinin) atılımını,
  • İlaçlar, toksinler ve metobolitlerinin vücuttan atılmasını,
  • Ekstrasellüler, sıvı hacmini ve kan basıncının hormonal olarak düzenlenmesini,
  • P eptit hormonl arının yıkımını,
  • D vitaminin aktif hâle gelmesini,
  • Adrenal medulladan prostaglandin hormonunun salgılanmasını sağlar.

Nefronun Yapı ve Fonksiyonları


Böbreğin işlevsel olan en küçük birimine nefron denir. İnsanın her iki böbreğinde toplam 2-2. 5 milyona ulaşan nefron vardır.
Bir nefronda; bowman kapsülü, glomerulusa kan getiren afferent (getirici) damar, glomerulden kanı uzaklaştıran efferent (götürücü) damar, glomerulus ve tubuluslar bulunmaktadır.
Ad:  bs4.JPG
Gösterim: 9080
Boyut:  87.6 KB
Tubuller de proksimal tüp, henle kulbu, distal tüp ve kollektörden (toplayıcı kanal) oluşmaktadır. Her nefronun proksimal ucuna bowman kapsülü denir. Bowman kapsülü, yassı epitelle döşenmiş, içi boş bir yarı küre şeklindedir. Bu yumağa glomerulus denir. Kanın süzülme işi burada gerçekleşir. Bowman kapsülü ile glomerulusların ikisi birden birleşerek malpighi (renal korpüskül) adını alır.
Glomerulus, Bowman kapsülü, proksimal tubulus ve distai tubulus böbreğin korteksinde; henle kulbu ve toplayıcı kanallar ise böbreğin medullasında yer almaktadır.

Glomerulus (Glomerul)

Ad:  bs5.JPG
Gösterim: 5429
Boyut:  32.9 KB

Kalbin pompaladığı kanın dörtte biri böbreklere gider ve süzülür. Böbreklere kan götüren a. renalis, aorta abdominalisten (karın aortu) ayrılır. Kanı götüren v. renalis ise v. cava inferiora bağlanır. A. renalis böbreğe girdikten sonra 7 ile 8 parçaya ayrılır. Bunlara interlobar arterler denir. Bunlardan ayrılan kısa kan damarları glomerülleri oluşturur.
Afferent arteriol, malphigi korpüskülüne girince birçok dala ayrılır. Ayrılan parçalar daha sonra tekrar birleşerek efferent arteriyolü oluşturur. Afferent arteriyolle efferent arteriyol arasında uzanan bu çok parçalı kılcal damar yumağına glomerulus adı verilir.
Glomerüllerin kendilerine özgü özellikleri vardır.

Bu özellikleri sayesinde diğer kılcal damarlardan ayrılır.
  • Glomerül kılcalları iki arteriyol arasında bulunur. Sistemik kılcal damarlarda arteriyol ve venül arasında bulunur.
  • Glomerül kılcallarının her tarafında kan basıncı aynı düzeyde bulunur. Sistemik kılcal damarların kan basıncı, arteriol tarafında fazla, venül tarafında ise azdır.
  • Glomerül kılcallarındaki kan basıncı, diğerlerine göre iki kat fazladır.
  • Glomerül kılcallarının çeperleri iki katmandan oluşur. Bu yapı, damarların hem yüksek basınca dayanıklı olmasını sağlar hem de protein ve kan hücrelerinin dışarı çıkmasını engeller.
  • Glomerül kılcallarında su ve erimiş maddeler, sadece dışarıya verilir.
  • Kılcal damarlarda arteriyol tarafından dışarı verilip venül tarafından tekrar içeriye alınır.
  • Glomerül kılcalları, taşıdıkları bol miktarda gözenek sayesinde diğer kılcallardan 100 kat daha geçirgendir.
  • Glomerülün fonksiyonu filtrasyondur.
Ad:  bs6.JPG
Gösterim: 5892
Boyut:  52.1 KB

Bowman kapsülü


Kadeh şeklinde bir yapıdır ve böbreğin başlangıç kısmı olup böbrek kortexinde bulunur. İki epitelyal hücre tabakası ile aralarındaki boşluktan oluşmuştur. Bu boşluğa bowman kapsül aralığı denir ve böbrek tubulusları buraya açılır. Kalpten basınçla gelen kanın plazmasındaki su, çeşitli tuzlar, glukoz, üre, ürik asit, kreatin vb. maddeler bowman kapsülü duvarından tubulusa geçer. Bowman kapsülünden dakikada kalpten gelen kanın % 20-25’i geçer, böylece 1-2 litre kan filtre edilir. Plazmayı süzmek için gerekli olan kan basıncı, renin enzimiyle böbrek içinde düzenlenir. Bu enzim renal kan damarlarının düz kaslarında sıkışmaya yol açar.
Böylece kan basıncı yükselir ve kan bowman kapsülüne süzülür.
  • Proksimal tubulus. Malphighi cisimciğinin ilk kısmına, nefronun ikinci kısmına proksimal tubulus denir. Pars konvoluta (kıvrıntılı) ve pars rekta (düz) olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Tubuler geri emilim ve sekresyon olaylarının büyük kısmı burada gerçekleştiğinden fonksiyonel açıdan önemlidir.
  • Henle kulpu Proksimal tubulusun pars rektası ile distal tubulusun pars rektası arasında yer alır. Nefronun yerine göre henle kulbunun da durumu değişir.
  • Distal tubulus ve kollektör kanallar Proksimal tubulus, böbreğin korteks kısmından medullanın derinliğine henle kulpu ile uzandıktan sonra, geriye distal tubulus ile döner. Distal tüplerin her biri toplayıcı kanallara açılır. Toplayıcı kanallar, korteksin dışından başlayıp medullaya doğru gittikçe aralarında birleşerek daha büyük kanallar olan kollektör kanallara açılır.

İdrar Oluşumu


Ad:  bs7.JPG
Gösterim: 8490
Boyut:  47.5 KB
Böbrekler, idrar miktarını azaltarak ya da çoğaltarak vücudun su miktarını dengede tutar. Glomerüler süzüntü, kimyasal olarak kan plazmasına benzer. Bu süzüntünün hepsi vücuttan atılmaz. Ama bu süzüntünün büyük bir kısmı, tekrar emilerek dolaşıma geri döner. Sadece zararlı maddeler idrar yoluyla vücuttan atılır.
Bir gün boyunca süzülen plazma miktarı, 180 litreyi bulur. Kan plazması ortalama olarak günde 60 defa böbreklerden süzülmektedir. Bu miktarın % 99’u geri emilerek dolaşıma katılır. Böylece bir günde yaklaşık olarak 1,5 litre idrar dışarı atılmış olur.
Böbreklerde idrar oluşumu üç aşamada gerçekleşir. Bunlar; filtrasyon (süzülme), reabsorpsiyon (geri emilim), sekresyon (salınım)dır.

Filtrasyon
Kanın süzülme sürecinde ilk adım olan filtrasyon, renal korpüsküllerde gerçekleşen fiziksel bir süreçtir. Arteriya renalis ile böbreğe gelen kan, getirici arteriyollerle nefronlara götürülür. Getirici arteriyol aracılığıyla glomerulusa gelen kan, götürücü arteriyolün daha dar olması nedeniyle glomerulleri hızla terk edemez. Bu nedenle glomerulllerde kan yığılması olur ve basınç yükselir. Bu yüksek basınç yüzünden kan plazması glomerülllerden bowman kapsülüne süzülür. Buradan da tubuluslara geçer. Bu geçiş sırasında filtrasyon oluşur.
Kanın süzülmesini sağlayan diğer mekanizma ise glomerüllere gelen kanın, getirici arteriyol tarafından gelen kandaki hidrostatik basıncın yüksek olmasıdır. Hidrostatik basınç, kanın glomerül dışına, bowman kapsülü içine süzülmesine neden olur. Büyük moleküllü maddeler (protein, şekilli elementler) ise bowman kapsülünden geçemez, süzülemeyen kan ise götürücü arteriyoller boyunca ilerler.
Dakikadaki süzülme miktan ortalama 125 ml’dir. Fakat glomerül filtrasyon hızı, getirici ve götürücü arteriyollerin çapındaki değişiklikler ya da kan basıncındaki değişiklikler ile değişebilir. Örneğin stres durumlarında glomerül filtrasyon hızı düşebilir.

Geri Emilim (Reabsorbsiyon)

İdrar oluşumunun ikinci aşamasıdır. Böbrek tubuluslarının tüm bölümlerinde hem aktif hem de pasif transport mekanizmaları işler. Tubuluslar, glomerüllerden gelen ve tubuluslar boyunca ilerleyen maddeleri, organizmanın o anki ihtiyaç durumuna göre geri emerler. Filtrasyon ile tubuluslara geçen süzüntü şeklindeki zararlı maddelerin dışında kalan su ve erimiş maddeler, tekrar emilerek kana, yani dolaşıma katılır. Bu olaya reabsorbsiyon denir.
Ad:  bs8.JPG
Gösterim: 5862
Boyut:  39.0 KB
Su ve suda erimiş maddeler, en çok proksimal tubullerden emilir. Bunun dışında dıstal tubul ve toplayıcı kanallardan da geri emilim olur. Reabsorbsiyon, basit ve aktif transport ile önce tubulus epitel hücrelerine, buradan da kana doğrudur. Bazı hormonlar, tubuluslarda geri emilecek maddeler üzerinde etkilidir. Bunlardan aldesteron, distal tubulus bölgesine etki ederek Na+ iyonunun geri emilimini artırırken, K+ iyonunun idrar ile atılımını hızlandırır. Antidiüretik hormon (ADH), toplayıcı kanalların suya geçirgenliğini kontrol eder. Aynı zamanda ADH, aldesteron ve atriyal natriüretik hormon (ANH), idrar hacminin düzenlenmesinde önemli rol oynarlar.
Ad:  bs9.JPG
Gösterim: 5412
Boyut:  51.5 KB
Tubuluslardan aktif taşınma ile geri emilen maddeler için bir eşik değer söz konusudur. Bu duruma en iyi örnek glukoz taşınmasıdır. Kan glukoz konsantrasyonu normal olduğu zaman glomeruslardan filtre olan glukozun hepsi prosimal tubulus bölgesinde aktif taşınma ile geri emilir ve idrara hiç glukoz çıkmaz. Kan glukoz konsantrasyonu normalden yüksek olduğu zaman aktif taşımada görev alan taşıyıcı moleküllerin doygunluğa erişmesi sonucu glukozun fazlası geri emilemez ve glukoz idrara çıkar. Geri emilemeyip tubulus sıvısı içinde kalan glukoz fazlası, ozmotik güç yaratarak suyu da beraberinde sürükler. Diabetli hastalarda poliüri görülmesinin nedeni de budur.

Salgılama (Sekresyon)
Ad:  bs10.JPG
Gösterim: 5651
Boyut:  35.6 KB
İdrar oluşumunun son aşamasıdır. Vücut için zararlı olmayan ya da zararlı olan atık ve yabancı maddelerin, kandan alınıp tubulus sıvısına verilmesi olayıdır. Proksimal ve distal tubulus hücreleri hidrojen iyonu salgılar. İdrarın asitleştirilmesi, toplayıcı kanallarda olur. Tubuluslarda, özellikle distal tubulusta hidrojen ve potasyum iyonları sekresyonla idrara geçer, bu iyonların idrara geçmesiyle soydum iyonu kana geri emilir.
Sekresyon sırasında, tubuluslardan bizzat bazı maddeler alınır ve idrara verilir. Kandan alınıp idrara verilen maddeler, su, kreatinin, asit, potasyum, magnezyum, sülfat, klorür gibi yabancı maddelerdir.

İdrarın özellikleri


Erişkin bir insan, günde yaklaşık 1000 -1800 cc. idrar çıkarır. İdrarın rengi sabahın ilk saatlerinde koyu sarı olmakla birlikte, ilerleyen saatlerde açık sarıya döner. Su, tuz, üre, ürik asit ve kreatinin gibi protein atıklarından oluşmuştur. Sarı renk hemoglobinin parçalanması sonucu açığa çıkan urochrome (ürokrom) pigmentlerinden ileri gelir. Ayrıca alınan diyet ve ilaçlara bağlı olarak da idrarın rengi değişir. İdrarın rengi genelde berraktır fakat sağlıklı ve hastalıklı olma durumuna, yine aldığı ilaçlara göre rengi bulanıklaşır. Uzun süre bekletilen idrarda bakteriler tarafından ürenin amonyağa dönüşmesi sonucu keskin bir amonyak kokusu görülür. İdrarın % 95-96’sı su, kalanı çözünmüş maddelerdir. Normal idrarda glukoz ve plazma proteinleri bulunmaz.

Klirens (Arınma)


Ad:  bs11.JPG
Gösterim: 5595
Boyut:  50.2 KB
Kan plazması böbreklerden geçerken bazı zararlı maddeler buralarda tutularak idrarla dışan atılır. Böylece böbreğin temizleme ya da plazmayı birçok maddeden arındırma işlemine klirens denir. Klirens kavramı, aslında plazma klirensi olarak kullanılır fakat kısaca klirens olarak ifade edilir.
Ad:  bs12.JPG
Gösterim: 4598
Boyut:  19.4 KB
Plazma klirensi, ilgili maddenin bir dakikada idrarla çıkan miktarını taşıyan plazma hacmidir. Plazma klirensi, böbreklerin, plazmayı temizleme kabiliyetini belirten ölçüdür. Plazmada bulunan bazı maddeler, böbreklerden tam olarak temizlenirken bazı maddeler tam olarak temizlenmez. Örneğin ürenin tamamı idrarla dışarı atılmaz. Yüksek diffüzyon gücüne sahip olan ürenin bir kısmı tubuluslardan geri emilerek kana verilir. Geri kalan üre, 1 dakikada oluşturulan 1 ml idrarla dışarı atılır.

Böbreklerin Asit-Baz Dengesine Etkisi


Böbrekler, idrarı asitleştirerek veya alkalileştirerek asit-baz dengesini korur. Diğer sistemlere göre daha etkin ve düzeltici bir fonksiyona sahiptir. Böbre kler fazla olan maddeyi atarak veya az olanı tutarak patolojik durumu düzeltir.
Ad:  bs13.JPG
Gösterim: 4880
Boyut:  43.7 KB

Homeostasis mekanizmasının bir parçası olan böbrekler, asit - baz dengesini sabit tutmaya çalışır. Asidoz durumunda böbreklerden H+ atılması hızlanır ve bikarbonat geri emilimi artırılır. Alkaloz durumunda ise H + atılımı azalır bikarbonatın atılması hızlanır. Vücut sıvılarının pH’ı dar sınırlar içinde, değişmeden tutulmaya çalışılır. Buna karşın idrar pH’ı 4,5-8,0 arasında değişebilir. Hidrojenin idrarla atılması nedeniyle idrar pH’ı genelde asidiktir.
Vücut sıvıları, taşıdıkları iyonlar sebebiyle elektriksel yüke sahiptir. Bunu sağlayan anyon ve katyonların, görevlerini yapabilmeleri için bir denge içinde bulunmaları gerekir. Taşıdıkları anyon ve katyon miktarlarının her zaman birbirine eşit olması gerekir. Belli miktarda katyon atıldı ise aynı miktarda da anyon atılması gerekir. Örneğin vücut için önemli olan sodyum yerine, başka katyonların vücuttan atılması sağlanır ve bu sayede sodyum vücutta tutulmaya çalışılır. Böylece vücuttan atılan katyonlara karşılık, hidrojen ve amonyum anyonları atılarak denge sağlanır. Bu sayede sodyum vücutta tutulmuş olur.
Ad:  bs17.JPG
Gösterim: 5054
Boyut:  39.3 KB
Ad:  bs18.JPG
Gösterim: 4678
Boyut:  26.5 KB
Ad:  bs19.JPG
Gösterim: 4581
Boyut:  24.1 KBAd:  bs20.JPG
Gösterim: 4595
Boyut:  24.7 KB
Ad:  bs21.JPG
Gösterim: 5166
Boyut:  43.3 KBAd:  bs22.JPG
Gösterim: 4875
Boyut:  41.5 KB

Jukstoglomerular Aparatus ve Renin Angiotensin Sistemi


Süzülmenin düzenlenmesi, böbrek tarafından çıkarılan ve emilen maddelerin miktarı, glomerulus filtresinin düzenlenmesine bağlıdır. Eğer bu filtrenin geçirgenliği fazlalaşırsa bazı maddeler geri emilmeden hızla borunun içinden akar. Bir organda kan basıncının artması, kan akımını da artırır. Fakat böbreklerde kan basıncı artsa bile böbreklerden geçen kan akımı değişmez. Aynı şekilde kan basıncının azalması da belli bir süre kan akımını değiştirmez. Bu sınırlar 80-120 mm Hg’dir. Bunun altındaki veya üstündeki değerlerde böbrekten geçen kan akımının ayarlanması bozulacaktır. Böbrekler bu basınç değişmelerine karşın kendini ayarlamaya çalışır. Bu duruma otoregülasyon denir.
Ad:  bs14.JPG
Gösterim: 5382
Boyut:  42.7 KB
Eğer süzülme oram düşükse normal olarak salgılanan maddelerin çoğu geri emilir. Süzülme basıncı ve süzülen miktar, glomeruluslara gelen arteriyolllerin düz kaslarda kasılması ya da gevşemesiyle belirli limitler içinde değişir. Kan basıncı düşünce, afferent arteriyol genişler, efferent arteriyol daralır. Böylece kan akımı, dolayısı ile filtrasyon hızı sabit tutulmaya çalışılır.
Henle kulbuna gelen filtrat miktarının azalması, tubuluslar içi basıncını düşürür. Bu düşme sonucu tubuluslar, kollabe olarak kapanır. Filtrat miktarı artınca basınç artarak normal duruma dönülür.
Ad:  bs15.JPG
Gösterim: 7008
Boyut:  57.4 KB
Distal tubulun kıvrımlı olan kısmına, afferent arteriyole yakın olan bölümüne “macula densa” adı verilir. Bu bölgedeki afferent arteriyol hücreleri değişime uğrayarak jukstoglomerüler hücreleri meydana getirir. Makula dansa hücreleri, reseptör görevi görürler. Makula dansadaki klor veya sodyum yoğunluğu az ise jukstoglomerüler hücrelerinden renin salgılanmasına neden olur. Renin enzimi afferent arteriolün hücrelerinden salgılanan ve kan basıncının düzenlenmesinde önemli rolü olan enzimdir. Renal perfüzyon azaldığında jukstaglomerüler hücrelerdan kana, renin salgılanır. Renin kanda bulunan ve bir polipeptid olan angiotensinojene etki ederek anjiotensin I oluşturur.
anjiotensin I; akciğerlerde, pulmoner endotelde bulunan bir konverting enzim aracılığı ile angiotensin Il’ye dönüşür. anjiotensin Il’nin sürrenal korteksten aldesteron salgısının artmasını sağlayıcı etkisi de vardır.
Ad:  bs16.JPG
Gösterim: 4981
Boyut:  57.4 KB
Anjiotensin II; heptapeptit olan anjiotensin III’e dönüşür. Anjiotensin III, aldesteron sekresyonunu, anjiotensin Il’ye göre daha fazla artırıcı etkiye sahiptir; bu mekanizma ile hem vazokonstrüktör etki, hem de aldesteron salınımı sonucu Na+ ve su reabsorbsiyonun artması, volümün çoğalması, kan basıncında yükselmeye neden olur.

Üreterler (Idrar Boruları)


Böbreğin süzdüğü idrarı mesaneye taşıyan boru sistemidir. Her böbrekten bir tane üreter çıkar. Sol üreter, sağ üretere göre daha uzundur. Üreterler yaklaşık 25-35 cm uzunluğunda, kas ve zardan yapılı, 0.2-0.8 cm genişliğindedir. Üreterlerin uç yerinde normal (anatomik) darlıkları vardır. Bunlardan birincisi, üreterin başlangıcında, ikincisi linea terminalisi çaprazlayarak küçük pelvise geçtiği yerde, üçüncüsü de üreterin mesane duvarından geçtiği yerdedir ki bu bölüm üreterin en dar yeridir. Bundan dolayı böbrek taşları, üreterlerde en sık bu bölgede tıkanmaya yol açmaktadır.
Ad:  bs23.JPG
Gösterim: 5918
Boyut:  34.5 KB

Üreterler, yapı ve görevleri bakımından değişik özellikler gösterir.
Yapısı
Üreterler üç tabakadan oluşur. Dıştan içe doğru tabakaları şunlardır:
  • Tunica adventita: Üreterlerin en dışında bulunan fibröz bağdokusundan oluşan tabakadır.
  • Tunica muscularis: Orta tabakada içte uzunlamasına ve dışta sirküler düz kas liflerinden oluşur. Düz kas liflerinin peristaltik hareketleri sayesinde idrar, mesaneye doğru götürülür.
  • Tunica mucosa: Üreterlerin en içte, boşluğa bakan yüzlerinde bulunan tabakadır. Çok katlı değişken epitelyum hücrelerden oluşur.
Görevleri
İdrar borularının görevi, oluşan idran her iki böbrek pelvisinden alarak mesaneye götürmektir. Böbreklerde üretilen idrar, pelvis renaliste birikmeye başlayınca basınç da artmaya başlar. Bunun sonucu olarak renal pelvisten üreterlere ve mesaneye doğru peristaltik dalgalar uyarılmış olur. Böbrek pelvisinde biriken idrarın üreterler aracılığı ile mesaneye taşınması, sinirsel uyarımlar sonucu üreter duvarındaki düz kaslarda oluşan peristaltik dalgalar sayesinde belirli aralıklarla gerçekleşir. Bu sayede üreterler, böbreklerde biriken idrarı mesaneye taşımış olur.
Böbreklerde oluşan kum-taş gibi oluşumlar üreterleri tıkayarak idrarın mesaneye geçmesine izin vermez. Tıkalı üreterler böbreklerin idrar süzmesini yavaşlatarak koruma mekanizmasını devreye sokar. Üreterlerin mesane boşluğuna açıldığı yerdeki darlığı sayesinde, dolu mesanedeki idrarın geriye kaçması önlenmiş olur.

Vesica Urinaria, Mesane (İdrar Kesesi)


Ad:  bs24.JPG
Gösterim: 6253
Boyut:  41.3 KB
Mesane, böbreklerde oluşan idrarın, üreterler aracılığıyla boşaltıldığı ve depolandığı organdır. Mesane, rektumun önünde, simfizis pubis kemiğinin arkasında yer alan, kollabe olabilen bir kesedir.
Erkeklerde; pelvis diyafragması ile prostatın üstünde, rektumun ve sperma keseciklerinin ön ve yukarısındadır.
Kadında; mesanenin arka alt yüzü uterusun servix kısmına, aşağıda ise uterus ve vaginanın ön yüzüne komşudur. Üstte böbreklerden uzanan iki ayrı üreter ile birleşir. Tabanda ise üretraya açılır. Mesanenin şekli ve yeri, boş ve dolu olmasına göre değişebilmektedir.

Mesane yapı ve görevleri bakımından değişik özellikler gösterir.
Yapısı
Dış görünüşte genel olarak corpus vesicae (gövde), apex vesicae (tepe), fundus vesicae (dip) ve cervix vesicae (boyun) bölümlerinden meydana gelir.
Mesane duvarı, peritonla komşu olan yüzleri dışında, üç tabakadan meydana gelir.
  • Dış tabaka: Mesaneyi örten peritondur. Gevşek bağ dokudan yapılmıştır. Ekstraperitoneal olan mesanenin, kadınlarda uterusla komşu olduğu kısım, erkeklerde üst yüz ve arka yüzün bir kısmı periton ile kaplıdır. 
  • Tunica musculans (orta tabaka): Dış, orta ve iç olmak üzere, üç katmanlı düz kas tabakasından meydana gelir. Dış kat tabakası longitudinal (uzunluğuna kas lifleri), orta kat tabakası sirküler (yuvarlakça lifler), iç kat yine longitudinal liflerden yapılmıştır. Orta tabakadaki lifler, mesanenin tepesinden tabanına kadar aralıksız devam eder. Üretra deliğine yaklaştıkça kalınlaşır ve burada halka biçiminde kas meydana getirirler, bu kas grubuna da sphincter vesicae adı verilir.
  • Tunica mucosa (iç tabaka): Kalınca, değişken, epitel tabakadır. Kas tabakasına gevşek ve esnek olarak bağlanan mukoza, kıvrımlı pilikalara sahiptir. Bu kıvrımlar üreterler için valv (kapak) görevi görerek idrarın geriye, üreterlere kaçmasını önler. Mesane, idrarla dolduğu zaman 5-12 cm kadar genişleyebilir. Mesanenin üst arka yüzünde 4 cm aralıklarla delikler bulunur. Bu delikler üreterlerin mesaneye girdiği ve idrarın boşaltıldığı deliklerdir.
Ad:  bs25.JPG
Gösterim: 4716
Boyut:  47.0 KB
Görevleri
Mesanenin temel görevi, idrarın vücuttan atılmadan önce depo edilmesini ve üretranın yardımıyla vücuttan atılmasını sağlamaktır. İdrarın oluşmasına bağlı olarak yavaş yavaş dolmaya başlayan mesanede, idrar belirli bir seviyeye ulaştığında idrar yapma isteği belirir. 
Normal erişkin bir birey, günde yaklaşık 1500 ml idrar çıkarır ki bu durum alınan gıda ve sıvıya göre değişir. Ortalama 300-450 ml idrar kapasitesi vardır. Mesane içine 200-250 ml idrar dolduğunda, detrüsor kasındaki sinir uçları uyarılır. Uyarımlar spinal korda iletilir, böylece mesane kası idrar yapma refleksi ile kasılır. Miksiyon (işeme) mekanizması, mesanenin eksternal (dış) sfinkter kasının gevşemesiyle, istemli olarak başlar. Bu durum, idrarın mesane dışına üretra yoluyla atılmasına neden olur.
Miksiyon mekanizması, üç yaşından sonra kontrollü olarak devreye girer çünkü eksternal sfinkter kasları istemli olarak kontrol edilebilir. Koşullar uygun olmadığında kişi, istemli olarak eksternal sfinkteri kasarak idrar yapmaya engel olur.
İdrar yapma isteğinin olmasında, yalnızca mesanenin dolması etkili değildir. Akan su ve ıslık sesi gibi uyarılar, mesane hastalıkları, psikolojik etkenler de miksiyon mekanizmasını harekete geçirebilmektedir.

Ürethra (İdrar Kanalı/Üretra)


İdrarı mesaneden vücut dışına ulaştıran iki ucu açık tüp biçimindeki kanaldır. Üretranın mesane içine açılan deliğine, ostium üretra internum, dışarıya açılan yarık şeklinde olan deliğine ise ostium üretra externum denir. Kadın ve erkekte farlılıklar göstermektedir. Üretra erkekte 18-20 cm kadında ise 4 cm uzunluğundadır.

Ürethra Masculina (Erkek Üretrası)
Mesanenin alt bölümünde, ostium üretra internum denilen delikle başlar. Prostat bezinin içinden geçtikten sonra penisin arka tarafından aşağıya doğru inmeye başlar ve penisin ucundaki en dar yeri olan yarık şeklindeki ostium ürethra externum denilen delikle dışarı açılır. Erkek üretrası üç kısımda incelenmektedir.
  • Pars prostatica: Üretranın en geniş ve esnek kısmıdır. 3-3.5 cm uzunluğundadır. Erkek üretrası, prostat bezi içinde, meniyi üretraya boşaltan iki ejakülatör kanal ile birleşerek meninin geçişinde bir yol olarak görev yapar.
  • Pars membranacea: Üretranın en kısa ve en az genişleyebilen kısmı olup 1,5-2 cm kadardır. Çizgili kas liflerinden oluşan m. sphincter üretra (sifinkter kası) bulunur. Bu sifinkter kas, istemli çalıştığından idrar yapımını kontrol altında tutmayı sağlar. Yine istemli çalıştığından, sonda uygulaması sırasında kasılarak zorluk çıkarabilir. 
  • Pars spongiosa: Bu bölüm üretranrn penis içinde yer alan en uzun parçasıdır. 15-16 cm uzunluğundadır. Penil üretra olarak da adlandırılır. Üretra, penis başında hafif bir genişleme yapar. Buraya fossa navicularis adı verilir.
Ürethra Feminina (Kadın Üretrası)
Mesanenin alt bölümünden başlayarak öne ve aşağıya doğru ilerler. Üretranın mesanedeki başlangıç açıklığına, ostium üretra internum adı verilir. Kadın üretrasının dışa açılan kısmına meatüs denir. Meatüs, klitoris ve vaginal açıklığın arasında bulunur. Kadın üretrası 3-5 cm kadardır ve bu durum yani üretranın kısa olması, idrar yolu enfeksiyonlarının kadınlarda sık görülme nedenleri arasında yer almaktadır. Kadın üretrası erkek üretrasında olduğu gibi, pelvis alt duvarını geçtiği yerde, msphincter üretra externus (çizgili kas hücrelerinden yapılı) sfinkteri bulunmaktadır. Bu kas istemli çalıştığından idrar yapımını kontrol altında tutmayı sağlar ve bir süre idrarı tutabilir. Kadın üretrasının erkek üretrasından farkı, daha kısa olması ve sadece idrar götürücü kanal olarak kullanılmasıdır.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 8 Temmuz 2016 09:44
SİLENTİUM EST AURUM
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Mart 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Canlılarda Boşaltım ve Boşaltım Sistemleri


Bir hücre ve hücrelerden meydana gelmiş canlılar, canlılıklarını ve işlevlerini çok sınırlı koşullarda sürdürebilirler. Bu koşullardan birisi hem hücre içi hem de hücreler arası sıvılar arasındaki dengedir. İşte hücrelerin içinde bulunduğu ortamın dengede tutulmasına homeostasi denmektedir. Bu dengenin sağlanmasında su miktarınıaşağıyukarıdeğişmez tutmanın yanında, hücre iç ve dış ortamı için zararlıya da fazla olan ve suda erimiş maddelerin ayrılması ve dışarı atılması zorunludur. İşte fazla suyun ve suda erimişhalde zararlıya da gereğinden fazla bulunan maddelerin hücrelerden ve vücut sıvısından uzaklaştırılması olayına boşaltım adı verilir. Bunun için bir çok sistem birlikte çalışırlar. Bu sistemlerden birisi de boşaltım olayını gerçekleştiren boşaltım sistemidir.
Sponsorlu Bağlantılar

Bir hücrelilerde boşaltım:
Tek hücreli canlılarda artık maddeler dış ortama difüzyonla verilir.Tek hücreli canlıların oluşturduğu maddeleri sıralamanın imkanı yok gibidir.Ancak hepsinde ortak olarak atılan maddeler CO2,H2O,NH3,üre gibi organik ve inorganik maddelerdir.Bu maddelerden özellikle su ve suda erimiş CO2,H2O,NH3 difüzyon ve aktif taşıma ile dışarı atılır.
Ad:  hücre.JPG
Gösterim: 4744
Boyut:  33.6 KB

Tatlı suda yaşayan tek hücrelilerden bazıları dış ortamdaki suyun deplazmolize neden olmaması için kontraktil kofulları ile hücredeki fazla suyu dışarı atarlar.Bu sayede hücre içi denge sağlanmış olur.Kontraktil kofullar hücrenin iki kutbunda bulunur ve birbirine zıt çalışır.
Denizde yaşayan bir hücrelilerde kontraktil koful yoktur.Hücre içi ve dış basınç birbirine eşittir.Bazı artık maddeler dışarıya ekzositozla dışarı atılır.

İç ortamın dengede tutulmasıcanlının yaşadığıortama (tatlısu, tuzlusu ve kara) göre değişiklik gösterir. Denizde yaşayan hayvanlarda hücrelerin tuz yoğunluğu hemen hemen deniz suyunun yoğunluğuna eşitken, tatlısularda yaşayan hayvanların iç sıvıları dikkati çekecek kadar çevresindeki ortamdan yoğundur.
Çok hücreli organizmaların ve bu arada insan vücudundaki hücrelerin içinde bulundukları ortam hücreler arası doku sıvısı ve kan plazmasıdır.

Vücutta oluşan zararlımaddeler hayvandan hayvana değişebileceği gibi, aynı hayvanda değişik durumlarda fark gösterebilir. Bu değişikliklerin nedeni alınan besinlerin farklılığı ile canlıda meydana gelen metabolizma olaylarıdır. Bu maddelerden CO
2, solunum yoluyla akciğerlerden, diğerleri ise suda erimiş halde deri ve boşaltım organlarından dışarı atılır.
Boşaltım maddelerinin başında proteinlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan azotlu artıklar gelir. Çünkü bunlar oksitlenmezler ve çeşitli hayvan gruplarında aminoasitlerden alınan amin grubunun koparılmasıyla amonyak, üre, ürik asit ve serotonin şeklinde ortaya çıkarlar. Bu maddeler hücre için zehirlidir. Bunlardan amonyak çok zehirlidir ve hemen hücrelerden, dolayısıyla canlıdan uzaklaştırılması gereklidir. Suda yaşayan basit organizmalarda bu difüzyonla kolayca dışarı atılırken, böcek, sürüngen ve kuşlarda ürik asit'e; memelilerde ise üreye dönüştürülerek dışarı atılır. Yine azotlu bileşiklerden nukleik asit artıkları da ürik aside oksitlenerek dışarı atılırlar. Ayrıca boşaltım maddelerinin kapsamı içine giren maddeler suyla birlikte (Potasyum, Sodyum, Klor, sülfit, fosforik asit ve bir çok yoldan vücuda girmiş ve vücut tarafından kullanılmamış ilaçlar, zehirler) dışarı atılırlar.

Omurgasız Hayvanlarda Boşaltım Organları


Protozoonların boşaltım organelleri kontraktil kofullardır. Bu yapılar hücre içine giren fazla suyu ve bu suda erimişzararlımaddeleri dışarıatarlar. İçinde belli bir miktar su toplayan kontraktil kofullar sitoplazmanın kontraksiyonu ile içlerindeki suyu dışarıboşaltırlar. Kontraktil kofullar tatlısu protozoonları için karakteristiktir. Parazit olanlarda bulunmaz.
Sünger ve sölentereler gibi basit organizasyonlu çok hücrelilerde boşaltım organı yoktur. Bir çok durumda hayvanı oluşturan yüzey hücreleri bu görevi yerine getirirler. Küçük katıatıklar ise amipsi hareket eden özel hücreler tarafından vücut boşluğuna taşınırlar. Yassı solucanlardan bağırsaksız formlarda da boşaltım organı bulunmaz. Bağırsaklı formlarda ve Yuvarlak kurtlarda ise protonefridium adı verilen boşaltım organları meydana gelmiştir. Uç hücrelerine difüzyonla giren artık maddeler ortadaki boşluğa geçer ve hareketleri bir alev hareketini andıran sillerin hareketi ile kanal aracılığı ile dışarı atılırlar.
Halkalı solucanlarda ise boşaltım organları segmental sıralanmış nefridiumlardır. Her segmentte bir çift nefridium bulunur. Bu organlar silli bir huni (nefrostom) ile sölom boşluğundan başlarlar. Boşaltım kanalının içi silli olup ya aynısegmentten veya arkadaki segment perdesini (dissepiment) delerek geçtikten sonra bir sonraki segmentten dışarı açılır.
Eklembacaklılarda boşaltım organlarınefridiumlara benzer. Bunların nefridiumlarının başlangıç yerlerinde silli huni yerine, sölom kalıntısıolarak kabul edilen, bezli bir kese vardır. Bazılarında da sindirim borusuna açılan tüb şeklinde bezli eklentiler (Malpighi tüpleri) boşaltım organı görevi yaparlar.

Sünger ve sölenterlerde boşaltım:
ÖzeNeşmiş bir boşaltım organı yoktur. Boşaltım vücut yüzeylerinden ve vücut boşluklarından difüzyonla yapılır.
Ad:  bs1.JPG
Gösterim: 4418
Boyut:  24.6 KB

Yassı solucanlarda boşaltım:

Yassı solucanlarda CO2 ve amonyak vücut yüzeyinden difüzyonla dışarı atılır.Suyun fazlası ise vücudun her tarafına dağılmış kanalcıklarda toplanarak dışarı atılır.Yassı solucanlarda boşaltım işini üstlenen bu kanalcıkların oluşturduğu bu sisteme protonefridyum denir.Protonefridyumlar dallanmış borucuklara, bu borucukların ucunda uçları kapalı alev hücrelerinden meydana gelmiştir.Bu sistemde boşaltım birimi alev hücreleridir.
Ad:  bs2.JPG
Gösterim: 4634
Boyut:  27.4 KB
Alev hücrelerinin esas görevi vücudun su dengesini ayarlamaktır.Bir nevi kontraktil Koful görevi yapar.Planaria da alev hücresinin sayısı ortamın tuzluluk oranı ile doğru orantılıdır.Alev hücreleri kan ile değil dokular arası sıvı ile bağlantılıdır.

Halkalı solucanlarda boşaltım:
Boşaltım nefridyum denilen boşaltım organı ile yapılır.Vücudun her halkasında bir çift nefridyum bulunur.Nefridyumlar arasında bir bağlantı yoktur.İki ucu açık olan nefridyumun vücut boşluğuna bakan kısmı kirpikli huni şeklindedir. Bu huniye bağlı olan boşaltım kanalı kıvrımlar yaparak bir sonraki halkadan dışarıya açılır.
Ad:  bs3.JPG
Gösterim: 4570
Boyut:  46.0 KB
Vücut sıvısındaki su, glikoz, mineral, vitamin gibi besinler ve atık maddeler nefridyumların kirpikli uçlarından boşaltım kanalına geçer. Suyun bir kısmı, vitamin, glikoz mineraller gibi bazı besinler kanaldan emilerek kılcal damarlara geçer, geri kalanlar ise idrar olarak dışarı atılır. Toprak solucanları toprağa bol miktarda amonyak boşalttıkları için azot bakımından da toprağın zenginleşmesini sağlar. Nefridyumların etrafı bol kılcal damar ağı ile çevrilidir. Halkalı solucanlar bol sulu ve zengin üre içeren bir sıvı dışarı atarlar.

Eklem bacaklılarda boşaltım:
Eklem bacaklıları boşaltım Malpighi tüpler ile yapılır. Bu guruba dahil olan canlılardan çekirgede Malpighi tüplerinin bir ucu kapalı, bir ucu açıktır. Bu tüplerin kapalı serbest uçları vücut boşluğuna, diğer ucu ise sindirim boşluğuna açılır. Tüplerin kapalı uçları hemolenfte bulunan tuzları, azotlu atıkları ve bazı organik molekülleri su ile birlikte alır. Alınan bu maddeler son bağırsaktan rektuma geçer. Rektumda su, tuz ve gerekli organik moleküller geri emilir. Kalan azotlu atıklar ürik asit seklinde anüsten atılır. Böceklerin az su harcayarak azotlu atıkları ürik asit şeklinde uzaklaştırması bu canlılarda su kaybına azaltan önemli bir adaptasyondur.
Ad:  bs4.JPG
Gösterim: 4690
Boyut:  51.7 KB

Omurgalılarda Boşaltım Organı (Böbrekler)


Omurgalıların boşaltım organları böbreklerdir. Ancak omurgalılarda pronefroz, mezonefroz ve metanefroz olmak üzere üç tip böbreğe rastlanır. Pronefroz böbrek tipi balıkların ve kurbağaların embriyo devrelerinde görülür. Bunların ergin dönemlerinde ise mezonefroz böbrek tipine rastlanır. Mezonefroz böbrek segmental sıralanmış mezodermik kanalcıklardan ibarettir. Kirpikli birer huni ile karın boşluğuna açılan bu kanalcıkların diğer uçları Wolf kanalına (üreme sistemi) açılır. Aort'tan ayrılan kan damarlarının uçları bir kılcal damar yumağı (glomerulus) yapar ve kirpikli huni kısmından bu sistemle bağlantı kurar. Mezonefroz böbrek tipinde glomeruluslar boşaltım kanallarının yan taraflarında meydana gelen kapsüller (Bowman kapsülleri) tarafından sarılırlar.
Yüksek omurgalılarda ve insanda görülen böbrek tipi olan metanefroz tipi böbrek de aynı esasa dayanır. Metanefroz tipte böbreğe sahip kuşların böbrekleri memelilerden çok sürüngenlerinkine benzer. Her böbrekten çıkan idrar kanalı kloakın üst orta kısmına açılır. Devekuşlarının dışında hiçbir kuşta idrar kesesi yoktur.

Boşaltım organları tüm omurgalarda aynı yapıda değildir. Canlıların yaşam alanlarına göre, boşaltım atıklarının vücuttan atılmasını sağlayan yapılar arasında farklılıklar vardır. Boşaltım organları sayesinde omurgalılar iç ortamlarının dengede kalmasını (homeostaziyi) sağlar.

Tatlı su balıklarının
vücut yüzeyleri kısmen suya geçirgen pullarla kaplıdır. Yaşadıkları ortam kendilerine göre hipotoniktir, bu durumda osmoz kuralları gereği solungaçlardan ve vücut yüzeyinden sürekli su girişi olur. Bu su girişi nedeni ile tatlı su balıkları ayrıca su içmez ve fazla idrar çıkarır. İdrar çıkışı ile bitlikte amonyak ve tuz da idrarla atılır. Kaybedilen tuz, solungaçlardan aktif taşımayla geri alınır. Böbrekler tatlı su balıklarında çok miktarda sıvı süzdüğünden canlının idrarı seyreltik (hipotonik) tir.
Ad:  bs5.JPG
Gösterim: 8258
Boyut:  45.2 KB
Tuzlu su balıklarının yaşadıkları ortam kendilerine göre hipertoniktir. Bu durum osmozla su kaybetme riski oluşturur. Bu risk, deniz suyu içilerek ortadan kaldırılır. İçilen su ile birlikte alınan fazla tuz da solungaçlardaki özleşmiş hücrelerden aktif taşımayla dışarı atılır.
Tuzlu su balıklarının böbreklerinde az miktarda ve yoğun idrar oluşumu nedeniyle su kaybı en aza indirilir. Ayrıca bu balıkların vücut yüzeyinde suya geçirgen olmayan deri bulunduğundan su kaybı azdır. Bu balıklar vücutlarında oluşan NH3ın az bir kısmını idrarla atarken geri kalanını solungaçlarıyla uzaklaştırır.
Ad:  bs6.JPG
Gösterim: 8013
Boyut:  44.6 KB

Ad:  bs7.JPG
Gösterim: 4759
Boyut:  37.6 KB
Karada yaşayan canlılarda da suda yaşayan canlılarda olduğu gibi su kaybını önleyen bazı adaptasyonlar bulunur. Örneğin Çölde yaşayan pek çok çöl kuşu, sürüngen ve kanguru fareleri sahip oldukları adaptasyonlar sayesinde su içmeden uzun süre yaşayabilirler.
Çölde yaşamaya uyum sağlamış olan kanguru sıçanları o kadar az su kaybeder ki kaybettikleri suyun %90’ını metobolik yoldan, kalanını da yedikleri tohumlardan karşılayabilir. Suyun çok az olduğu çölde yaşayan memeli hayvan Develerde ise su kaybını önleyen adaptasyonlar gelişmiştir. Bu canlıların böbreklerde suyun geri emiliminin gerçekleştiği kanal diğer memelilerden daha uzundur. Böylece uzun olan böbrek kanallarından daha fazla su geri emilerek kana verilir ve idrarla su kaybı en aza indirilir.
Kanguru faresinde su dengesi: Kanguru fareleri çoğunlukla kuru tohumları yer ve su içmez. Bir kanguru faresi suyu genelde gaz alışverişi sırasında buharlaşma ile kaybeder, hücresel metabolizma ile kazanır.

İnsanda böbreklerden başka boşaltımda görev alan diğer yapıları


İnsanda boşaltım sistemi, böbrekler ve bunlara bağlıkanalların dışında boşaltım ve düzenleme görevi yapan deri, akciğer ve sindirim kanalını da kapsar. Çünkü su ve karbondioksit akciğerler aracılığıile vücuttan uzaklaştırılmaktadır. Demir ve kalsiyum gibi bazı maddeler de kalınbağırsak tarafından salgılanmaktadır. Derideki ter bezleri vücut sıcaklığının düzenlenmesi ile ilgili başlıca organ olmakla birlikte, metabolik artıkların % 5-10'unun atılmasında da görev alırlar. Ter, 1/8'i katı madde olmak üzere idrar içinde bulunan maddeleri (üre, tuzlar ve diğer organik maddeler) daha seyreltik olarak içerir. Günlük terleme serin günlerde 500 ml kadar olurken sıcak günlerde 2-3 lt ye kadar çıkabilmektedir.
Memelilerde böbrekler bel omurlarının iki yanında yer alır. Bunların üst kısımlarında böbrek üstü bezleri yerleşmiştir. Böbrek kabuk (korteks) ve öz (medulla) olmak üzere iki bölgeden meydana gelmiştir. Böbrekler sivri uçları böbrek boşluğuna bakan piramitlerden yapılmıştır. Piramitler de böbreğin görev birimi olan nefronlardan meydana gelmiştir.
Bir böbrekte bir milyon kadar nefron bulunmaktadır. Bir nefron bowman kapsülü ile başlayıp, proksimal tüp, Henle kolu, distal tüp şeklinde devam ettikten sonra idrar toplama kanallarına açılan, tek sıra epitel hücrelerinin temas halinde olduğu kılcal kan damarı ağından meydana gelir. Bowman kapsülünü izleyen proksimal tüp, bir takım kıvrımlar oluşturduktan sonra U şekline alan henle kolunu oluşturur.
Bundan sonra distal tüp şeklinde devam eder ve idrar toplama kanallarına açılır. İdrar toplama kanallarıda böbreğin havuzcuk olarak isimlendirilen bölgesine açılırlar.
Böbreklere kan getiren böbrek atardamarı böbreğe girmeden önce 7-9 kola ayrılarak loplar arası atardamarları oluşturur. Loplara giren bu arterler piramitlerin kabuköz sınırında bir ark meydana getirir. Buradan bir çok loplar arası arterler çıkar. Bu damar kollarından da bowman kapsüllerine giren ve orada glomerulus adı verilen kılcal kan damarı yumaklarını oluşturan afferent arterioller (gelen) ayrılırlar. Bu kılcal damarlar daha sonra birleşerek efferent arteriolleri (giden) oluşturarak bowman kapsülünden çıkarlar. Bowman kapsülü ve glomerulustan oluşan yapıya malpigi cisimciği denir. Efferent arterioller proksimal ve distal tüp çevresinde genişbir kılcal damar yumağı oluştururlar. Daha sonra bu damarlar da birleşerek loplar arası toplardamarı, daha sonra da böbrek toplardamarını oluşturup böbrekten çıkarlar.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 24 Haziran 2016 08:45
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
27 Mart 2008       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

BOŞALTIM SİSTEMİ


Organizmaların yaşamsal olaylarını sürdürebilmeleri bulundukları ortamın ve kendi iç çevrelerinin kimyasal yapısı belirli sınırlar içinde kalabildiği sürece mümkündür.Bu olaylar oluşurken hücrelerde artık ve zararlı maddeler oluşur.Bunlara metabolik son ürünler denir.Oluşan bu ürünlerin organizmadan uzaklaştırılması gerekir.BU maddelerin organizmadan uzaklaştırılmasına boşaltım, bu işlemlerde görev yapan organ ve yapıların tamamına birden başaltım sistemi denir.
Boşaltımın temel iki amacı vardır.
  • Metabolik son ürünlerin vücuttan uzaklaştırılması.
  • İç dengenin korunmasını sağlamak
Organik maddelerin metabolik son ürünleri
  1. Karbonhidratlar ve yağlar: Su ve karbondioksit oluşur.Böbrekler,akciğer ve ter bezleri ile dışarı atılır.
  2. Proteinler: Amonyak,üre ve ürik asit
  • Amonyak
  • Üre
  • Ürik asit
Ad:  bs1.JPG
Gösterim: 5679
Boyut:  46.1 KB
Hayvanlarda oluşan metabolik zararlı son ürünler vücudun çeşitli organları ile dışarı atılır.Bu organ ve artık ürünler şunlardır.
  • Deri: Su ve çok az miktarda tuz
  • Bağırsak: Safra ve az miktarda su
  • Akciğer: Su ve karbondioksit
  • Böbrek: Üre,tuz,su ve diğer maddeler.
Ad:  bs2.JPG
Gösterim: 6295
Boyut:  33.5 KB

Üre oluşumu:


Amonyağın karaciğerde bir dizi reaksiyona girmesi ile meydana ge- lir.Memelilerde amonyak karaciğerde (kupfer hücrelerinde) ornitin devri reaksiyonları denilen olaylarla üreye dönüştürülür.
Bu reaksiyonlarda bir molekül üre için:
  1. İki mol amonyak gereklidir.
  2. Bir mol karbondioksit harcanır
  3. Üç ATP harcanır.
  4. Üç su açığa çıkar.
Ad:  bs3.JPG
Gösterim: 4698
Boyut:  30.0 KB

İNSANDA BOŞALTIM


İnsanlarda metabolizma sonucunda üre, ürik asit ve kreatin gibi zararlı maddeler oluşmaktadır.
Bu maddeler vücut için zararlıdır ve uzaklaştırmadıkları taktide vücut fonksiyonlarında bozulmalar ortaya çıkar.Bu zararlı maddeler insanlarda böbreğin faaliyetleri sonucu dışarı atılır.İnsanda boşaltım organı böbrektir.
İnsanda boşaltım (üriner) sistemi;
Ad:  bs4.JPG
Gösterim: 19106
Boyut:  18.8 KB
  • Böbrekler, idrar oluşumunda görev yapar.
  • Üreter (idrar kanalı), oluşan idrarın idrar kesesine taşınmasında iş görür.
  • İdrar kesesi (mesane), idrarı depolar.
  • Üretra (dış idrar kanalı) olmak üzere dört kısımdan oluşturur. idrar kesesi dolduğunda idrarın kanalı vasıtası ile dışarı atması sağlar.

Böbrekler


İnsan böbreği 10--15 cm uzunluğunda, fasulye tanesi şeklinde, 120-200 g ağırlığında bir organdır. Karın boşluğunun arka tarafında, bel hizasında, omurganın iki yanında yer alır. Dış kısmı bağ dokudan yapılmış bir zar ile çevrilidir. Böbrek bir bıçak yardımı ile boyuna olarak ortadan ikiye kesilirse, çıplak gözle görülebilen üç bölüm ayırt edilir.
Ad:  bs5.JPG
Gösterim: 5642
Boyut:  27.0 KB
Bunlar dıştan içe doğru:

  • Kabuk (korteks)
  • Öz (medulla)
  • Havuzcuk (pelvis) dir. 
Kabuk (korteks):
Böbreğin en dış kısmıdır. Koyu kırmızı renktedir. İdrar bu kısımda bulunan yapılar tarafından oluşturulur

Öz (medulla):
Kabukla havuzcuk arasında kalan bölgedir. Burada idrarın havuzcuğa taşınmasında rol oynayan toplama kanalları bulunur. Bu kanallar bir araya gelerek piramit görünümlü demetler oluşturur. Bunlara Malpighi piramitleri adı verilir.

Havuzcuk (pelvis):
Böbreğin çukur tarafında bulunan boşluktur. Kabuk bölgesinden gelen idrarın biriktiği kısımdır

Böbreğin yapısı incelendiğinde nefron adı verilen yapıların bulunduğu gözlenir. Nefronlar böbreğin yapı ve görev birimidir. Bu yapılara süzme birimi de diyebiliriz. Bir böbrekte yaklaşık 1 milyon nefron bulunur.
Bir nefron;
  • Malpighi cisimciği
  • Proksimal tüp
  • Henle kulpu
  • Distal tüp adı verilen kanalcıklardan meydana gelir.
Ad:  bs6.JPG
Gösterim: 5659
Boyut:  43.1 KB


Malpighi cisimciği: Bowman kapsülü ve glomerulusun oluşturduğu yapıdır.
Ad:  bs7.JPG
Gösterim: 4459
Boyut:  23.1 KB
Bowman kapsülü: glomerulusun etrafını tamamen saran, nefronun kanalcığının yarı küre şeklindeki başlangıç kısmıdır. Bowman kapsülü, tek katlı yassı epitelden oluşmuş bir yapıdır. Bu yapı glomerulusta kanın süzülmesi ile oluşan süzüntünün nefron kanalına aktarılmasına sağlar.
Glomerulus: Bowman kapsülünün içini dolduran kılcal damarlardan oluşmuş bir atardamar yumağıdır. Bowman kapsülüne giren getirici atardamar, glomerulus yumağını oluşturan kılcallara ayrılır. Bu kılcallar bileşerek götürücü atardamar olarak Bowman kapsülünden çıkar. Çıkan bu atardamar, böbrek kılcallarına ayrılarak nefron kanalcıklarının etrafını sarar ve daha sonra birleşerek böbrek toplardamarına bağlar.
Ad:  bs8.JPG
Gösterim: 4515
Boyut:  28.1 KB
Glomerulus kılcalları iki atardamar bulunduğundan, kan basıncı vücut kılcallarından yaklaşık iki kat daha fazladır (70mmHg). Yüksek kan basıncından plazmasının bir kısmı glomerulustan Bowman kapsülüne süzülür. Glomerulus kılcalları vücut kılcallarından farklı olarak iki katlı yassı epitelden oluşmuştur. Bu yapı onlara hem yüksek kan basıncına dayanma özelliği kazandırır hem de protein ve kan hücrelerinin kılcallardan dışarı çıkmasını engeller. Ayrıca kılcallarında geri emilim yoktur. 
Ad:  bs9.JPG
Gösterim: 5711
Boyut:  33.1 KB

Bowman kapsülünün devamı olan nefron kanalcığı:
  • Proksimal tüp
  • Henle kulpu
  • Distal tüpten oluşur.
Proksimal tüp kabuk bölgesinde bulunur.Bu yapı öz bölgesinde Henle kulpunu meydana getirir. Henle kulpu tekrar kabuk bölgesine çıkarak ikinci kıvrımlı kısım olan distal tüpü oluşturur. Distal tüp daha geniş olan idrar toplama kanalına bağlanır. İdrar toplama kanallarının açık uçları pramitin tepesinden havuzcuğa açılır.

Nefronlar da idrar oluşumu;


  • Süzülme,
  • Geri emilme
  • Salgılama

Süzülme


1927 yılında A.Richards (A.Rişards) ve A.Walter( A.Voltır) adlı bilim insanları kurbağa böbrekleri incelemişlerdir. Nefron kanalcıklarından ve idrar torbasından örnek sıvılar almışlar bu sıvının birleşimlerinin farklı olduğunu saplamışlardır. Sonuçlardan yararlanarak nefron kanalcıklarından geçen sıvı içerisindeki yararlı maddelerin, yine bu kanallarda geri emilerek yeniden kana katıldığı fikrine varmışlardır.İlerleyen sonraki yıllarda diğer bilim insanları tarafından yapılan araştırmalar da bu sonuçları desteklemiştir.
Aorttan pompalanan kanın yaklaşık 1/4’ü böbrek atardamarıyla böbreklere gelir.Bu 4-5 dakikada bir kanın böbreklerden geçmesi demektir.
Süzülme: Kan basıncının etkisiyle kan hücreleri, plazma proteinleri ve yağ molekülleri dışındaki kan içeriği, glomerulustan Bowman kapsülüne geçmesine denir.
Süzülme olayı glomerulus kılcalları ile Bowman kapsülünün tek sıralı epiteli arasında pasif taşıma ile gerçekleşir. Glomeruluslardan geçen kan süzüldüğü için gelen kan miktarı ,giden kan miktarından daha bazladır. Süzülme fiziksel bir olaydır. Glomerulus kılcallarında yüksek bir süzme basıncı vardır.
Ad:  bs10.JPG
Gösterim: 5702
Boyut:  33.5 KB
Glomerulustan süzülen sıvıda su, glikoz, amino asitler, vitaminler, Na+,K+,Ca+2, Mg2+ HCO3" vb. iyonlar;üre, ürik asit, amonyak ve kreatin gibi boşaltım maddeleri yer alır.
Ad:  bs11.JPG
Gösterim: 24084
Boyut:  45.3 KB

Böbreğin süzme hızı:
İki böbreğin bütün nefronlarında bir dakikada meydana gelen süzüntü miktarına denir.
Süzülme hızına aşağıdaki faktörler etki eder:
  • Kan basıncı ( Doğru orantılı)
  • Sıcaklık ( Ters orantılı)
  • Madde derişimi ( Doğru orantılı)
  • Sıcak veya soğuk bölgede yaşama: ( Soğuk ortam doğru orantılı,sıcak ortam ters )
  • Kanın akış hızı: ( Doğru orantılı)
  • Kan kaybı ( Ters orantılı)
Bir günde glomeruluslardan Bowman kapsülüne 180-190 litre arasında sıvı süzülür

Geri Emilim


Süzülme olayı sonucunda glomerulustan Bowman kapsülüne geçen sıvıda, vücut için çok faydalı olan (su, glikoz amino asitler, vitaminler ve bazı iyonlar) maddeler bulunur. Bu sıvı içindeki yararlı maddeler böbreklerden doğruca atılırsa (glikoz, amino asit, su, mineral gibi) vücudun su dengesinin bozulması nedeniyle ölüm olur.
Geri emilim: Süzülme sonucu Glomerulustan Bowman kapsülüne geçen sıvı içindeki yararlı maddeler nefron kanalcıklarında ilerlerken kanalcıkları saran kılcallara geçerek yeniden kan dolaşımına verilmesine denir.
Geri emilim olayı hem pasif hem de aktif taşıma ile gerçekleşir. Aktif taşıma sırasında enerji harcanır. Bu yüzden nefron kanalcıklarını oluşturan hücreler fazla sayıda mitokondri içerir.
Nefrondaki proksimal tüpte su ozmosla, glikoz, vitamin, amino asitler, amonyum,klor, bikarbonat , potasyum ve sodyum aktif taşıma ile geri emilir.Hidrojen iyon derişimine bağlı olarak aktif veya pasif taşıma ile geri emilir.
Henle kulpunun inen kolunda su, Na ve CI pasif taşıma ile çıkan kolunda Na ve CI aktif taşıma ile geri emilirken Henle kulpunun inen kolu suya geçirgen iken çıkan kolu suya geçirgen değildir. Bundan dolayı Henle kulpunun çıkan kolunda suyun geri emilimi olmaz.
Distal tüpte ise sodyum, klor, bikarbonat iyonları ve su ise pasif taşımayla geri emilir. Burada suyun geri emilimi ADH (antidiüretik hormon) etkisiyle düzenlenir.
İnsan vücudunun suya ihtiyacı olduğu durumlarda ADH, distal tüp hücrelerine etki ederek hücre porlarını genişleterek daha fazla suyun geri emilmesini sağlar.
Distal tüp hücreleri üreye geçirgen olmadığından ürenin geri emilimi olmaz ve burada üre yoğunluğu artar.Mineral madde miktarı, böbrek üstü bezinden salgılanan aldosteron hormonu ile dengede tutulur.Bu hormon normalden fazla salgılanırsa gereğinden fazla sodyum geri emilir.
Geri emilim olayı idrar toplama kanalında su ve üre difüzyonla geri emilir. İdrar toplama kanalında Na+ve Cl" iyonlarının geri alınması ile tamamlanır.
Ad:  bs12.JPG
Gösterim: 5241
Boyut:  37.1 KB
Eşik değer Her maddenin kandaki normal değerine denir.
Aktif taşıma ile geri emilim, maddenin kandaki yoğunluna bağlıdır.Aktif taşıma ile yapılan geri emilim maddenin kandaki miktarını eşik değerine çıkaracak oranda gerçekleşir.Bir maddenin kandaki yoğunluğu eşik değerin üzerinde ise bu değeri aşan kısım nefron kanalcıklarından geri emilmez,idrarla dışarı atılır.Örnek olarak şeker hastalarında kandaki glikoz oranı eşik değerin üzerindedir.Bu yüzden glikozun fazlası idrarla atılır.Sağlıklı insanın idrarında glikoza rastlanmaz.
Sağlıklı bir insanda glikoz ve amino asitlerin %100’ü suyun %99’u sodyumun %99,5’i ürenin %50’si geri emilerek tekrar kana verilir.Böylece kandaki madden konsantrasyonları ve ozmotik basınç sabit tutularak homeostasinin oluşumuna katkı sağlanır

Salgılama


Süzülme ile Bowman kapsülüne geçemeyen bazı ilaçlar,bazı asit ve bazlar,zehirli maddeler,amonyak,bikarbonat,hidrojen iyonları,potasyum iyonları ve boya gibi bazı atık maddeler aktif taşıma ile nefron kanalcıklarını saran kılcal damarlardan nefron kanalcıklarına verilir.Buna salgılama veya aktif boşaltım denir.Ayrıca sağlıklı olmayan insanlarda kanda eşik değerin üzerinde bulunan glikoz,vitamin ve amino asit gibi maddelerde gerektiğinde salgılanır.Salgılama olayı homeostasinin sağlanası bakımından insanlar için önemlidir.
Ad:  bs13.JPG
Gösterim: 5039
Boyut:  42.9 KB

İdrar oluşumu (süzülme,geri emilme ve salgılama )olayları sonucu oluşan idrarın içeriğinde; üre,ürik asit,kratin gibi organik maddelerle su, kalsiyum, potasyum, sodyum, klor, fosfat, amonyak gibi inorganik maddeler bulunur.
Sağlıklı bir insan günde ortalama 1-1.5 lt idrar oluşturur. Beslenme durumuna göre idrarın pH’ 5-7’i arasında değişir.Oluşan idrar idrar toplama kasesine taşınır.İdrar kasesi 300-500 cm3 idrar alır.İdrar kasesinde biriken idrar,zaman zaman üretra ile dışarı atılır.

ORGANİZMADA BÖBREĞİN DÜZENLEYİCİ ROLU


  • Böbrekler alyuvar yapımının düzenlenmesinde görev yapar. Sağlıklı bireylerde kemik iliğinde alyuvar yapımını uyaran eritropoietin hormonunun %90’ı böbreklerde,geri kalanı karaciğerde üretilir.Kronik börek yetmezliği olan hastalarda eritropoitin yapımını azalması sonucu anemi görülür.
Ad:  bs14.JPG
Gösterim: 4405
Boyut:  30.7 KB
Alyuvar üretimi kemik iliğinde gerçekleşir. Bu olay böbreklerden salgılanan eritropoietin hormonunun kemik iliğinde alyuvar yapımını uyarması ile başlar.
  • Böbrekler, uzun süreli açlık durumunda amino asitlerden ve gliserol gibi karbonhidrat dışı kaynaklardan glikoz sentezler.
  • Su yoğunluğunu ayarlar.İnsan vücudundaki su miktarı Antidiüretik (ADH) hormonu ile düzenlenir.ADH az salgılanırsa seyreltik çok salgılanırsa yoğun idrar oluşur.
  • İnsan vücudundaki mineral madde ve tuz miktarının ayarlanmasında aldosteron hormonu görev yapar.
  • Kanın pH ını düzenlemesinde önemli görev yapar.kan ph ının7.4 olmasını sağlar.kanın asitliği artarsa böbrek kanalcık hücreleri sayesinde karnonikanhidraz enzimi katalizörlüğünde Ad:  bs15.JPG
Gösterim: 4093
Boyut:  11.1 KBtepkimesi gerçekleşir.Burada oluşan H+ iyonu tüpçük sıvısına verilirken Na+ iyonu kanalcık hücrelerince alınır.kanalcık hücrelerindeki HCO3 ve Na+ iyonları kana geçerek kan pH ının düzenler.
  • Deride bulunan ter bezleri vücut sıcaklığının düzenlenmesine ve dolayısı ile homeostatik dengenin sağlanmasına yardım eder. Özellikle sıcak ve kuru ortamlarda düzenleyici mekanizmaların devreye girmesi ile canlıda terme başlar. Ter;idrar olaniçerisinde bulunan üre, tuzlar ve bazı organik maddeleri seyreltik olarak içerir. Terin boşalması ile birlikte vücut sıcaklığı düşürülürken bu atık maddeler de vücuttan uzaklaştırılmış olur ve böylece homeostasi sağlanır.
  • Karaciğer, çeşitli toksit kimyasal bileşikleri zararsız hale getirerek bunları boşaltım sisteminden kolayca atılmaları için hazırlar. Örneğin proteinlerin sindirilmesi sonucunda oluşunda amonyağı daha az zararlı olan üreye dönüştürür. Yaşlanan eritrositlerin parçalanma ürünü olan bilirubin, karaciğerde üretilen safra salgısı ile ince bağırsaklara gönderilerek sindirim sistemi aracılığıyla dışarı atılır. Bilirubinin bir kısmı da ince bağırsaklardan süzülerek idrarla dışarı atılır. Karaciğer ayrıca osmotik dengenin korunmasında önemli rol oynayan plazma proteinlerini sentezler.
  • Homeostasinin (iç dengenin) devamı için böbrekler,metabolizma sonucu oluşan metabolik atıkların atılmasını sağlar. Üre, ürik asit, bilirubin gibi vücuda zararı olan metabolizma ürünlerini ve kreatini uzaklaştırır. Besin, katkı maddeleri ve ilaçlar gibi dışarıdan alınan yabancı maddeleri ve toksinlerin çoğunu da vücuttan dışına atar.
kaynak: Anatomi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 24 Haziran 2016 08:32
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
27 Mart 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

BOŞALTIM SİSTEMİ


Canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için dışarıdan aldıkları besin içerikleri, vücutta enerji üretimi için, yapım ve onarım için ve düzenleyici olarak kullanılır. Besin içeriklerinin hücrelerde yaşamsal faaliyetlerde kullanılması (besin maddelerinin hücrelerde parçalanması) sonucu oluşan su, madensel tuzlar, karbondioksit gazı, amonyak, üre, ürik asit gibi zararlı ve atık maddelerin vücut dışına atılmasına boşaltım denir. Boşaltım olayını gerçekleştiren sisteme boşaltım sistemi denir. Boşaltım olayında, hücrelerde oluşan zararlı atık maddeler, vücuda dışarıdan alınarak kana karışan zararlı maddeler ve vücudun ihtiyacından fazla alınan yararlı maddeler dışarıya atılır.
İnsanlarda boşaltım sistemini oluşturan organlar; böbrekler, idrar (sidik) borusu (kanalı) (üreter), idrar (sidik) torbası (kesesi) ve üretradır. İnsanlarda deri, akciğerler ve kalın bağırsak ta boşaltım yapan diğer organlardır. Ayrıca karaciğer de boşaltıma yardımcı organdır. İnsanlarda boşaltım sistemi, solunum ve dolaşım sistemleri ile birlikte çalışır.

Boşaltım Sistemi Organları ve Görevleri


İnsanlarda boşaltım sistemi; böbrekler, idrar (sidik) borusu (kanalı) (üreter) ve idrar (sidik) torbası (kesesi) ve üretradan oluşur.
Böbrekler
Böbrekler, vücutta yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan atık maddelerin kandan süzülerek idrar şeklinde vücut dışına atılmasını sağlar. Yani insanlarda boşaltım olayını gerçekleştiren organ böbreklerdir.
Böbrekler karın boşluğunun arkasında ve bel hizasında, bel omurlarının (omurganın) iki yanında biri sağda biri solda olmak üzere iki tane olan ve kuru fasulyeye benzeyen (10 cm uzunluğundaki) koyu kırmızı renkli organlardır. Böbreklerin çukur olan orta kısımları birbirine dönüktür. (Böbrekler, eller bele konduğunda, belin arkasında başparmakların geldiği yerlerde bulunur).
Böbreklerin üst kısımlarında hormon salgılayan böbrek üstü bezleri bulunur. Böbreklerin etrafında kalın yağ tabakası bulunur. Bu yağ tabakası böbrekleri dış etkilere karşı korur. Böbreğin en dışında yer alan saydam, ince ve dayanıklı olan yapıya da böbrek zarı denir.
Böbreklerin birbirine bakan kısımları çukur olup, bu kısımlara göbek denir. Böbreklerin çukur olan orta kısımlarına böbrek atardamarı, böbrek toplardamarı ve idrar borusu bağlıdır. (Aorttan ayrılarak, süzülecek kanı böbreğe getiren böbrek atardamarı göbeğe girer; böbrekten kan götüren böbrek toplardamarı ve idrar kanalı göbekten çıkar).
Böbrekler, kabuk bölgesi, öz bölgesi ve havuzcuk olmak üzere üç kısımdan oluşur.

Kabuk Bölgesi (Korteks) Böbrek zarının hemen altında yer alan, toplu iğne başı görünümündeki kırmız renkli taneciklerden oluşan kısımdır. Kabuk bölgesine böbrek atardamarı bağlıdır. Böbrek atardamarı ile gelen kandaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar gibi zararlı ve atık maddelerin süzüldüğü yerdir.
Kabuk bölgesinde, kandaki atık maddeleri süzen taneciklere (kısma) süzücü cisimcik veya nefron (malpighi tanecikleri) denir. Nefronlar, böbreğin en küçük görev birimidir. (Her böbrekte yaklaşık 1 milyon nefron vardır).

Öz (Medulla) Bölgesi
Kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından kandan süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar gibi zararlı ve atık maddelerin yani süzüntünün yani idrarın havuzcuğa taşındığı yerdir. Atık maddeler yani idrar, öz bölgesindeki idrar kanalcıklarından geçerek havuzcuğa taşınırlar.
Öz bölgesine böbrek toplardamarı bağlıdır. Süzülen ve temizlenen kan, böbrek toplardamarı ile alınarak böbreklerden uzaklaştırılır.

Havuzcuk (Pelvis) Bölgesi Böbreğin ortasında bulunan ve kandan süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan idrarın böbreklerde toplandığı yerdir. Havuzcuğa, idrar borusu (kanalı) bağlıdır. (Sağlam bağ dokudan yapılmıştır).
Üreter (İdrar (Sidik) Borusu (Kanalı)) Böbreğin havuzcuk kısmına bağlı olan ve havuzcukta toplanan idrarı, idrar torbasına (kesesine) taşıyan 22 – 25 cm uzunluğundaki borudur.
İdrar (Sidik) Torbası (Kesesi) (Mesane)
Üreter (idrar borusu) ile böbreklerden gelen idrarın vücutta toplandığı yerdir. İdrar torbası kuvvetli kaslardan yapılmıştır ve gerektiğinde genişleyerek idrarı bir süre depolar. İdrar torbasında depolanan idrar, buraya bağlı olan idrar yolundan (üretradan) ile vücut dışına atılır.

Boşaltım Yapan Diğer Organlar


İnsanlarda akciğerler, deri ve karaciğer boşaltım yapan diğer organlardır.
a) Akciğerler
Hücrelerde solunum olayı sonucu oluşan karbondioksit gazını ve su buharını, soluk verme yoluyla vücut dışına atarak boşaltım yapar.
b) Deri Vücutta fazla olan su ve madensel tuzları terleme yoluyla vücut dışına atarak boşaltım yapar. Ayrıca terleme yoluyla (dışarı atılan su molekülleri, ısı moleküllerini taşır) vücudun ısı dengesi sağlanmış olur.
c) Karaciğer Hücrelerde solunum olayında bazı besinler (proteinler) parçalandığında amonyak denilen ve çok zehirli olan bir sıvı oluşur. Karaciğer, çok zehirli olan amonyağı, daha az zehirli olan üre ve ürik aside çevirerek boşaltıma yardımcı olur.
Karaciğer, yaşlanmış alyuvarlar hücrelerini parçalar ve oluşan atıklarını safra sıvısı ile bağırsaklara göndererek boşaltım yapar.
d) Kalın Bağırsak Kalın bağırsak, ince bağırsaktan kana geçemeyen besinler ile su, madensel tuzlar (mineraller), besin atıkları ile safra sıvısının bir süre depolanmasını ve sindirim sisteminin son bölümü olan anüse iletilip anüsten de dışkı yoluyla vücut dışına atılmasını sağlar.
NOT! Atık maddeleri vücuttan uzaklaştıran organlar;
  • Böbrekler
  • Akciğerler
  • Deri
  • Kalın bağırsak
  • Karaciğer (Boşaltım yapmaz).
Vücudumuzdaki atık maddeleri uzaklaştıran organlar hangileridir?
İnsanda Boşaltım Olayının Gerçekleşmesi
Hücrelerde yaşamsal faaliyetler sonucu oluşan su, madensel tuzlar, karbondioksit gazı ve amonyak kana verilir ve toplardamarlar ile kalbe getirilir.
Kalbe gelen kirli kan önce akciğer atardamarı ile akciğerler gönderilir ve içindeki karbondioksit gazı solunum sisteminden soluk verme yoluyla vücut dışına atılır. Temizlenen kan akciğer toplardamarı ile kalbe geri gelir. Kalbe gelen kan aort atardamarı ile vücuda pompalanır. Vücuda pompalanan kan, karaciğere gelir ve kandaki amonyak, üre ve ürik aside çevrilir. Kan daha sonra böbrek atardamarı ile böbreklere gelir. (Böbrek atardamarı, aorttan ayrılan damarlardan biridir.)
Böbreklere gelen kirli kandaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzlar, kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından süzülür. Süzülen ve temizlenen kan, böbrek toplardamarı ile böbreklerden uzaklaştırılır. (Böbreğe gelen kan oksijen yönünden, böbrek toplardamarı ile böbreklerden giden kan karbondioksit yönünden zengindir. Böbrek toplardamarı, alt ana toplardamara bağlanır).
Kabuk bölgesindeki nefronlar tarafından süzülen su, üre, ürik asit ve madensel tuzlardan oluşan süzüntü yani idrar, öz bölgesindeki idrar kanalcıklarından geçerek havuzcukta toplanır. Havuzcuktaki idrar, idrar borusu ile idrar torbasına taşınır ve idrar torbasından da idrar yoluyla vücut dışına atılır.
(Süzüntüdeki suyun büyük bir bölümü, glikoz ve diğer besin maddeleri öz bölgesindeki toplama kanalcıkları tarafından emilerek tekrar kana geçer. Bu olaya geri emilim denir. Böylece yararlı maddelerin vücut dışına atılması engellenmiş olur. Süzüntüdeki su ve besinler emildikten sonra havuzcukta kalan sıvıya idrar denir).

Boşaltım Sisteminde (Böbreklerde) Görülen Hastalıklar


Boşaltım sisteminde; böbrek iltihabı, böbrek taşı, böbrek yetmezliği, idrar torbası ve idrar yolu iltihabı, nefrit, üremi, albümin, sistit, şeker hastalığı ve yüksek tansiyona bağlı olan böbrek rahatsızlıkları görülür.
Böbrek İltihapları Böbreğin öz bölgesinde veya havuzcuğunda görülür. İdrar tutamama, bel ağrısı, halsizlik, üşüme, ateşlenme gibi belirtileri vardır.
Böbrek Taşları İdrardaki madensel tuzların (kalsiyum tuzları, D vitamini ve azotlu bileşiklerin), idrar kanalcıklarında veya havuzcukta veya idrar borusunda birikmesi ile oluşur. Erkeklerde daha fazla ortaya çıkar. Sancı ve idrarda kan görülmesi gibi belirtileri vardır. (Taş oluşumunun önlenmesi için günde yeterince su içilmeli, süt ve süt ürünlerinin aşırı tüketiminden uzak durulmalıdır.)
Böbrek taşlarının tedavi yöntemlerinden biri taş kırmadır. Bunun için yüksek enerjili (ultrasonik) ses dalgaları kullanılır ve ses dalgaları cilde ve böbreklere zarar vermeden taşları kırabilir. Kırılan taşlar idrarla dışarı atılır. Büyük ve kırılamayan taşlar ise ameliyatla alınabilir.
Böbrek Yetmezliği
Böbreklerin tamamen veya kısmen (%80) görevini yerine getirememesi hastalığıdır. Bu hastalığı taşıyan insanların kanındaki su, üre, ürik asit ve madensel tuzları temizlenmesi için DİYALİZ makinesine bağlanması veya böbrek naklini yapılması gerekir.
Diyaliz makinesi, idrarla atılamayan su, üre, ürik asit ve madensel tuzların kandan süzülerek kanın temizlenmesini sağlar. Bu yöntem, kalıcı tedavi sağlamaz. Kalıcı tedavi için böbrek naklinin yapılması gerekir.
Organ nakli, canlı bir kişinin bir böbreğini (sağlıklı bir kişi tek böbrekle de yaşayabilir ) ya da yeni ölmüş ama organları hala canlı birinin böbreğini alarak yapılabilir.
Nefrit Nefronların iltihaplanması hastalığıdır. Yüz, göz ve ayak bileklerinde şişme gibi belirtileri vardır. Bulaşıcı hastalıklar sonucu oluşur.
Üremi Böbrek yetmezliği sonucu idrarla atılması gereken zararlı ve atık maddelerin atılamayıp kanda (vücutta) birikmesi sonucu ortaya çıkan hastalıktır.
AlbüminNefronların görevini yapamaması sonucu, proteinli maddelerin idrara geçmesidir.
Sistit Üreme organları veya kan yoluyla gelen mikropların, idrar yollarında oluşturduğu yanmadır.

Boşaltım Sisteminin Sağlığı ve Korunması


İdrar içerisinde, üre ve ürik asitten başka çeşitli madensel tuzlar bulunur. Bu maddeler böbreğin havuzcuk kısmına çökerek böbrek taşlarını oluşturabilir. Bu nedenle böbreklerin düzenli çalışması için her gün yeterli miktarda su içilmelidir.
Soğuk kış günlerinde ayakların ve vücudun bel bölgesinin üşütülmesi, böbrek rahatsızlıklarına neden olabilir.
Böbreklerdeki nefronların iltihaplanması sonucu nefrit hastalığı oluşur. Nefritin yüz, göz ve ayak şişmesi gibi belirtileri vardır. Nefrit, zamanında tedavi edilmezse böbrekler görev yapamaz hale gelir.
Kandaki azot artıklarının vücuttan dışarı atılamaması sonucu, üremi denilen hastalık oluşur. Üremi, insanlarda zehirlenmelere yol açar.
Böbreklerin görevlerini yapamaz hale gelmesine böbrek yetmezliği denir. Böbrek yetmezliğinin süreklilik göstermesi durumunda, diyaliz denilen böbrek makinesi ile kanın temizlenmesi ya da böbrek nakli gerekir.
İdrardan kan gelmesi, idrar yapılırken ağrı duyulması gibi durumlarda gecikmeden bir sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
  • Yeterli miktarda sıvı alınmalıdır. (Böbreklerin rahat çalışması için bol sıvıya ihtiyacı vardır. Alınan sıvı miktarı sıcak ve kuru havalarda arttırılmalıdır. Günlük en az 2 litre su alınmalıdır.)
  • İdrar uzun süre tutulmamalıdır. (Böbrek taşları oluşabilir).
  • Böbrekler ve idrar yolları soğuktan korunmalıdır. (Böbrek sağlığı için).
  • Aşırı acı ve baharatlı yiyecekler yenilmemelidir.
  • Düzenli banyo yapılmalıdır. (Derideki gözeneklerin açılması için).
  • İçilen su ve yenilen besinler temiz olmalıdır.
  • Böbrek iltihabı rahatsızlıklarında tedavi yarıda kesilmemeli ve ilaçlar zamanında alınmalıdır.
  • Diş çürükleri ve boğaz iltihabı hemen tedavi ettirilmelidir. (Çürük veya iltihaba yol açan mikroorganizmalar, kalıcı böbrek rahatsızlıklarına yol açabilir.)
  • Kişisel temizliğe dikkat edilmelidir.
  • Vücut temizliğine dikkat edilmeli
  • Bol sıvı alınmalıdır.
  • Aşırı tuzlu ve baharatlı besinlerden kaçınılmalıdır.
  • Alkol içilmemelidir.
NOT!
1- Boşaltım sistemi, solunum ve dolaşım sistemleri ile birlikte çalışır.
2- İdrarda safra sıvısı olduğu için idrar sarı renklidir.
3- Kandan süzülen idrarda glikoz (şeker) varsa bu kişi şeker hastasıdır.
4- Bel soğukluğu ve AİDS, cinsel yolla veya kan yoluyla bulaşan bulaşıcı hastalıklardır ve bu hastalıklar böbreklerin çalışmasını engellerler.
5- Böbreklerin en küçük görev birimi nefronlardır. Nefronlar, süzme ve geri emilme yoluyla çalışırlar.
  • Her böbrekte yaklaşık 1 milyon tane nefron bulunur.
  • Vücutta her 1 dakikada kanın 1 litresi böbreklerden geçer. Günde ortalama 500 litre kan böbrekler tarafından süzülür.
  • • Böbrekler her 10 – 20 dakikada bir vücuttaki kanın tamamının süzülmesini sağlar. Bu işlem günde 100 – 150 kez tekrarlanır.
  • Böbreklerde süzülen kanın %98–99’u geri emilerek böbreklerden uzaklaştırılır.
  • Günde ortalama 1,5 – 2 litre idrar oluşur. (Hayat boyu yaklaşık 45.000 litre).
  • İdrar kesesi, yetişkin insanlarda 600–700 mlt kadar, çocuklarda ise 500 mlt kadar idrar tutabilir. Çocuklarda idrar kesesinin ¼ ü dolunca çocuk idrar yapma ihtiyacı duyar.
7- Kalın bağırsak, boşaltım sistemi organı değildir, sindirim sistemi organıdır.
8- Böbrek atardamarı → Oksijeni bol, taşıdığı kanda zehirli atıklar fazla.
Böbrek toplardamarı → Karbondioksiti bol, taşıdığı kan zararlı maddelerden arındırılmış.
9- Bir nefronun yapısı üç kısımdan oluşur:
  • Glomerül : Kılcal damarların oluşturduğu yumaktır.
  • 2Bowman Kapsülü : Kılcal damar yumağının ( glomerül’ün ) çevresini saran zarsı yapıdır.
  • Boşaltım Kanalcıkları : Bowman kapsülünün devamıdır.
Kanalcıklar kıvrımlı olup, yer yer ‘U’ görünümü alırlar.(U kısım kabuk bölgesinde değildir, öz bölgesine sarkmıştır.) Boşaltım kanalcıkları, böbreğin ortasına açılan toplama kanallarına uzanırlar.
10- Öz bölgesinde taban kısmı kabuk bölgesine, tepe kısmı havuzcuğa bakan, piramit şeklinde yapılar vardır. Bunlara malpighi piramitleri denir. Bu piramitler idrar toplama kanallarından oluşur. Ayrıca boşaltım kanalcıklarının U kısmı da öz bölgesindedir.
Öz bölgesi süzülen sıvıdaki faydalı maddelerin geri emildiği yerdir.
11-
İdrarın oluşması ve vücuttan atılması
  • Kan, böbrek atardamarları yoluyla böbreklere gelir ve nefronlarda süzülür.
  • Kan içindeki yararlı maddeler, süzülme sırasında nefronlarda emilir (geri emilim) ve tekrar kana geçer.
  • Süzülerek temizlenen bu kan, böbrek toplardamarı ile böbreklerden çıkar.
  • Süzülmeden sonra kalan tuzun ve suyun fazlası ile üre idrarı oluşturur.
  • Oluşan idrar, üreterde ve idrar kesesinde toplanır.
  • İdrar üretra ile vücuttan dışarı atılır.
12- Boşaltım sistemi hastalıklarını inceleyen bilim dalına nefroloji denir.

Ülkemizde böbrek nakli ihtiyacı karşılanabiliyor mu?
Ülkemizde yaklaşık 30 bin kronik böbrek yetmezliği hastası, haftanın üç günü diyaliz cihazına bağlı olarak “böbrek nakli olabilmek umuduyla’ hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Ancak bu hastaların yılda sadece 600’ü bu imkânı elde edebiliyor. Ülkemizde bugüne kadar toplam 4800 böbrek nakli yapılmıştır. Yeterli sayıda organ bağışı yapılmadığından böbrek nakli ihtiyacı karşılanamamaktadır.
Hastalar böbrek nakli nasıl yapılıyor?
Yaşayan bir insanın böbreklerinden birinin nakil ihtiyacı olan bir başkasına ameliyatla nakledilmesi şeklinde yapılır. Ayrıca beyin ölümü geçekleşmiş bağışçının böbreğinin alınarak ihtiyacı olan bir kişiye verilmesi yoluyla da gerçekleşir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 24 Haziran 2016 10:22
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
24 Haziran 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

BÖBREKLERİN ANATOMISI

Ad:  bs1.JPG
Gösterim: 21464
Boyut:  22.8 KB

Uriner sistemin (System urinaria) görevi, kanda erimiş halde bulunan mineraller (Na, K vb.) ile suyun, atılım veya biriktirilmesinin kontrolünü sağlayarak vücut iç ortamının dengesini korumaktır. Üriner sistem böbrekler, ureterler, vesica urinaria (mesane) ve urethradan oluşur.
Böbrekler (tekil Lat. ren, Gr. nephros), vücudun metabolik aktivite sonucu ortaya çıkan artık ürünleri ile fazla suyun organizmadan dışarı atılmasında rol oynayan organlardır. Bu yol ile vücudun elektrolit ve su dengesi sağlanır. Böbrekler bu görevini, filtrasyon (süzme), resorpsiyon (geri emme) ve ekskresyon (salgılama, dışarı atma) olayları ile gerçekleştirir.
Ad:  bs2.JPG
Gösterim: 23887
Boyut:  62.2 KB

Sağlı - sollu bir çift organ olan böbrekler karın arka duvarında columna vertebralisin iki yanında retroperitoneal olarak yerleşmiştir. Sağ böbrek T12 - L3, sol böbrek T11 - L2 düzeyinde yer alır. Böbreklerin alt uçları, crista iliacadan 2.5 cm daha yukarıdadır. Sağ böbrek, sol böbreğe göre karaciğer ile olan komşuluğu nedeniyle biraz daha aşağıdadır. Yaklaşık 11 cm uzunluğunda, 6 cm genişliğinde ve 3 cm kalınlığındadır. Ortalama ağırlığı yetişkin erkeklerde 150 gr kadında ise 135 gr’dır. Böbrekler, şekil bakımından fasulyeye benzer.

Böbreklerin Yüzleri ve Kenarları


Böbreklerin öne ve dışa bakan yüzüne facies anterior; arkaya ve içe bakan yüzüne facies posterior adı verilir.
Ön yüz; (facies anterior)
Böbreklerin ön yüzleri konvekstir. Bu yüzün komşuluğu her iki böbrekte farklıdır. Sağ böbreğin ön yüz komşuluğu sağ böbreküstü bezi, karaciğerin sağ lobu, flexura coli dextra, medial kenarı boyunca duodenumun ikinci parçası ile alt ucun medial kısmı ince bağırsak kıvrımlarıyla komşuluk yapar.
Sol böbreğin ön yüz komşuluğu; sol böbreküstü bezi, mide, dalak, hilum renaleye yakın kısmı pankreas, alt ucun lateral kısmı flexura coli sinistra ile medial kısmı ise ince bağırsak kıvrımlarıyla komşuluk yapar. Periton aracılığıyla mide, dalak ve ince bağırsak kıvrımlarıyla komşuluk eder.

Arka yüz; (facies posterior) Böbreklerin arka yüzleri peritonsuz olup yağ dokusu içine gömülü vaziyettedir. Her iki böbreğin arka yüz komşulukları hemen hemen aynıdır. Arka yüzün üst kısmı diaphragma, hilum renale boyunca m. psoas majör, orta kısım m. quadratus lumborum, dış kısmı ise m. transversus abdominisin aponörozu ile komşudur. Ayrıca sağ böbrek sola nazaran biraz daha aşağıda olduğu için sağ böbreğin üst ucu 12. kosta ile sol böbreğin üst ucu ise 11. ve 12. kostalar ile komşuluk yapar.

Böbreklerin iç kenarına margo medialis, dış kenarına ise margo lateralis adı verilir.
Ad:  bs3.JPG
Gösterim: 4502
Boyut:  41.0 KB

Margo lateralis: Bu kenar konvekstir, Sağ böbreğin dış kenarı periton ile karaciğerin sağ lobundan ayrılır. Sol böbreğin dış kenarı üstte periton ile örtülü olup dalak ile komşudur.
Margo medialis: Böbreğin bu kenarının orta kısmı konkav, her iki ucu ise konvekstir. Orta kısımda vertikal olarak uzanan yarığa hilum renale denir. Buradan böbreğe giren çıkan oluşumlar geçer. Hilum renalede bulunan oluşumlar önden arkaya doğru v. renalis, a. renalisin birkaç dalı ve pelvis renalistir. Hilum renaleden böbreğin içine doğru sinus renalis olarak adlandırılan bir boşluk uzanır. Sinüs renalis böbreğin içinde yer alan, böbreğin şekline uyan bir boşluktur. Capsula fibrosa hilum renaleden içeri girerek sinüs renalisin iç yüzünü örter. Bu boşluğun içinde calix renalisler, pelvis renalis, böbreğin damarları ve sinirleri bulunur. Ayrıca bu oluşumların arasında kalan boşlukları da yağ dokusu doldurur.
Böbreklerin kalın, yuvarlak olan üst ucuna extremitas superior denir. Bu uca glandula suprarenalis oturur. Üst uca göre daha küçük ve daha ince olan alt ucuna extremitas inferior adı verilir. 

Ad:  bs4.JPG
Gösterim: 4768
Boyut:  29.2 KB

Böbreği Saran Tabakalar


Böbreği içten dışa doğru saran tabakalar capsula fibrosa, capsula adiposa ve fascia renalistir.
Capsula fibrosa: Sağlam kollejen liflerden yapılmıştır. Böbreği dıştan saran genişleme yeteneği az fıbröz bir tabakadır. Capsula fibrosa böbrek dokusundan kolaylıkla sıyrılabilir.
Capsula adiposa: Böbrek ve capsula fıbrosayı dıştan saran yağ tabakasıdır. Ön yüzde az miktarda bulunan yağ dokusu hilum renaleden geçerek sinüs renalise girer ve burada bulunan oluşumların arasını doldurur. Yağ dokusu böbreği darbelere karşı korur.
Fascia renalis: En dış örtü olup karın duvarındaki ekstraperitoneal yağ dokusunun (fascia subserosa) yoğunlaşması ile oluştuğu kabul edilir. Capsula adiposa ve böbreküstü bezini müşterek olarak sarar. Fascia renalis ve karın arka duvarındaki periton arasında pararenal yağ tabakası bulunur. Fascia renalis önden parietal periton ile sarılmıştır. Böbrekleri yerinde tutan en önemli oluşumlar böbreklerin damarları ve fascia renalistir. Ayrıca, capsula adiposa ve pararenal yağ dokusu da yardımcı olur. 

Böbreğin Genel Yapısı


Böbreğe frontal bir kesi yapıldığında, dıştan içe doğru cortex renalis, medulla renalis ve pelvis renalis olarak üç farklı bölge ayırt edilir.
Cortex renalis: Böbrek kitresinin 1/3’ünü kapsayan dış katmandır. Papilla renalisler dışında pyramis renalisleri çepeçevre saran böbrek dokusudur. Cortex renaliste corpusculum renaleler (Malpighi cisimcikleri) ve idrar kanalcıklarının bir kısmı yer alır. Malpighi cisimcikleri toplu iğne başı büyüklüğünde, kırmızı nokta şeklinde görülür. Cortex renalis iki kısımdan oluşur. Birinci kısım, capsula fibrosa ile pyramis renalislerin tabanı arasında yer alır. İkinci kısım, malpighi piramitleri arasında yer alan, daha koyu renkli kortikal bir dokudur. Bu doku, sinüs renalise kadar sütun şeklinde uzanır. Bu sütuna, columna renalis (Bertin kolonları) adı verilir.
Ad:  bs5.JPG
Gösterim: 7076
Boyut:  57.6 KB


Medulla renalis: Böbrek kitlesinin yaklaşık 2/3’ünü kapsayan iç kısımdır. Medulla renalis sayıları 8-10 arasında değişen ve pyramides renalis (Malpighi piramitleri) denilen koyu kırmızı renkli koni şeklindeki yapılardan oluşur. Bu piramitlerin tabanı cortex renalise paralel olarak uzanır. Tepesi ise sinüs renalise bakar. Tepesinde calices renales minoresin içine doğru uzanan papillae renales adı verilen kabarık kısımlar bulunur. Papillaların üzerinde sayıları birden fazla olan delikler vardır. Bu deliklere, foramina papillaria adı verilir. Pyramis renalislerin aralarında cortex renalisin uzantıları olan ve columna renalisler bulunur. Bir pyramis renalis ve onun etrafını saran korteks parçasına bir böbrek lobu (lobus renalis) denir.

Pelvis renalis: Hilum renaleden çıkmış, üreterle uzanan, sinus renalis içine oturmuş, kas ve zardan yapılı, huni şekilli bir bölümdür. Pelvis renalis, proksimalde büyük ve küçük kaliksler (calix renalis majoris et minoris) şeklinde böbrek dokusu içine uzanır. Böbreklerde süzülen idrar, papilla renalislerin üzerinde bulunan ve foramina papillaria adı verilen delikler ile calix renalis minörlara gelir. Huni şeklindeki calix renalis minorların geniş olan kenar kısımları papilla renalisin çevresine yapışır; böylece papilla renalis, calix renalis minör içine sokulmuş olur. Calix renalis minörlar genelde bir, nadiren de iki veya üç papillayı içine alabilecek şekildedir. Calix renalis minorların birkaç tanesi birleşerek calix renalis majoru oluşturur ve bunların sayısı herbir böbrekte 2-3 adettir. Calix renalis majörler birleşerek huni şeklindeki pelvis renalisi oluşturur. Pelvis renalis'in bir kısmı sinüs renaliste, diğer kısmı ise bunun dışında yer alır ve aşağıya ve içe doğru bir seyir gösterir. Bu seyri sırasında çapı giderek azalır ve birinci lumbal vertebranın processus spinosusu hizasında ureter ile devam eder. 

Böbreğin Damarları


Ad:  bs6.JPG
Gösterim: 7876
Boyut:  50.1 KB
Böbrekleri yerinde tutan en önemli oluşumlardan biri olan a. renalısler 1. ve 2. lumbal vertebralar arasındaki discus intervertebralis seviyesinde her İki tarafta aorta abdominalisden ayrılır. Sağ a. Renalis; sol a. renalise göre daha uzun ve daha aşağıdadır. A. renalisler, böbreğin hacmine göre daha kalın damarlar olup böbreklerden kısa zamanda fazla miktarda kanın geçmesini sağlar. A. renalisler hilum renaleye gelince beş dala ayrılır. Bu dallara a. segmentalis denir. Böbreğin venöz kanı, en son v.renalise drene olur. V. renalis a. renalis'in önünde hilum renaleden çıkar ve v. cava inferiora açılır.

İDRAR BOŞALTIM YOLLARI

İdrarı böbrekten mesaneye kadar taşıyan kanala, üst idrar yolu adı verilir ve calices renalis, pelvis renalıs ve ureterden oluşur. Mesane ve urethra ise alt idrar yolu olarak isimlendirilir. (Calices renalis, pelvis renalisden 1. öğrenme faaliyetinde bahsedilmişti.)

Üreter


Pelvis renalisin devamı olan ureterler idrarı böbreklerden mesaneye ileten retroperitoneal kanallardır. Yaklaşık uzunlukları 25-30 cm'dir. Ortalama çapı 3 mm olup lümeninin genişliği 1-10 mm'dir. Her iki ureter, m psoas majörun ön tarafında hafifçe mediale doğru bir seyir gösterir ve pelvis boşluğuna girdikten sonra mesanenin fundus kısmına açılır. Herbirinin idrar kesesindeki deliğine, ostium üreteris denir. Üreterler idrar kesesine girmeden önce, erkeklerde duc. deferensi; kadınlarda ise a.uterinayı çaprazlar.
Ad:  bs7.JPG
Gösterim: 7070
Boyut:  53.1 KB

Ureterin içten dışa tunica mucosa, muscularis ve adventitia olmak üzere üç tabakası vardır.
Üreterler, abdominal, pelvik ve duvar içi olmak üzere üç kısımda incelenir.
Ad:  bs8.JPG
Gösterim: 4600
Boyut:  25.9 KB

  • Abdominal bölüm: (pars abdominalis) Ureterin pelvis renalis ile linea terminalis (iliak damarlan çaprazladığı yer) arasında kalan kısmıdır. Pelvis minora girerken solda a. iliaca communisin son kısmının; sağda ise a. iliaca externanın başlangıç kısmının önünden geçer.
  • Pelvik bölüm: (pars pelvica) Ureterin linea terminalis ile mesane arasında uzanan parçasıdır. Yaklaşık olarak pars abdominalis ile aynı uzunluktadır. Başlangıçta pelvis minorun lateral duvarında ilerler, spina ischiadica hizasında anteromediale doğru döner ve mesanenin fundus kısmına açılır. 
  • Duvar içi bölümü: (pars intramuralis) Ureterin mesane duvarında yer alan yaklaşık 2 cm'lik son kısmıdır. Bu kısım mesane duvarı içinde ilerledikten sonra ostium ureterisler ile mesaneye açılır. Her iki cinste de mesane dolu iken ostium ureterisler arasındaki mesafe 5 cm kadardır. Mesane boşaldığında bu aralık da daralır. Mesanenin duvarında oblik olarak seyreden ureter, mesanenin idrarla dolması sonucu sıkışır ve yassı bir şekil alır. Böylece mesanedeki idrarın yeniden uretere geçmesini; yani regüıjitasyonu önlediği sanılmaktadır. Ayrıca, ureterin peristaltik hareketlerinin de regüıjitasyonu önlediği bilinmektedir.
Ureterin üç yerde darlığı vardır. Birinci darlık ureterin başlangıç yerinde (üretero- pelvik birleşekte), ikinci darlık iliak damarlan çaprazladığı yerde (linea terminalis hizasında), üçüncü darlık da mesaneye girdiği yerde olup en dar yeri burasıdır.

Mesane, Vesıca Urınarıa

Ad:  bs9.JPG
Gösterim: 5213
Boyut:  40.4 KB

İdrar torbası (Lat. vesica urinaria, Gr. sistis), böbreklerden ureterler yoluyla gelen idrarın dışarı atılıncaya kadar depo edildiği, kas ve zardan yapılmış torba şeklinde bir organdır. Normal hacmi 220 ml civarında olup 500 ml'ye kadar idrar burada toplanabilir. Erişkinde mesane boş iken pelvis minörda bulunur. İdrar biriktikçe bu sınırın üzerine çıkar ve mesane dolu iken üst sınırı umbilicus seviyesinde olabilir. Çocuklarda boş iken de karın boşluğu içerisindedir. Mesane, kadın ve erkekte önde symphysis pubica ile komşuluk yapar. Erkeklerde rectumun önünde, prostatın üzerinde; kadınlarda uterus ve vaginanın önünde bulunur.
Mesane duvarı içten dışa doğru tunica mucosa, tunica muscularis ve tunica serosa tabakalarından oluşur. Mesanenin müsküler tabakası içte ve dışta longitudinal, ortada sirküler yönde seyreden düz kas liflerinden oluşur. Ortadaki sirküler kas lifleri ostium urethrae intemumun çevresinde m. sphincter urethrae internumu (m. sphincter vesicae) meydana getirir. Bu sfinkter, otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir ve istemsiz olarak çalışır.

Mesanenin Bölümleri
Ad:  bs10.JPG
Gösterim: 7666
Boyut:  48.4 KB
Mesanenin 4 bölümü vardır.
  • Apex vesicae: Mesanenin sivri üst bölümü olup doluluk oranına göre symphysis pubica veya karın ön duvan ile komşuluk yapar. Apex vesicaedan umbilicusa doğru uzanan lig. umbilicale medianum embriyolojik dönemdeki urachusun kalıntısıdır.
  • Fundus vesicae: Mesanenin, arka-aşağıda kalan bölümü olup aynı zamanda mesanenin arka alt yüzüdür. Fundus vesicae üçgen şeklindedir; peritonla kaplı değildir. Erkekte rektum ile komşudur. Sağ-sol üreter bu bölüme açılır. Fundusun iç yüzünde trigonum vesicae denen üçgenimsi bir alan bulunur. Diğer bölümlerin mukozasında bulunan plikalar trigonum vesicada plikalar yer almaz.(Trigonum vesicae daima düz yüzeylidir.) Trigonum vesicanın üst köşelerine üreterler (Ostium ureterisler ile) açılır, alt köşesinden ise ostium urethrae internum başlar.
  • Corpus vesicae: Apex ve fundus arasında kalan, mesanenin en büyük bölümüdür.
  • Cervix vesicae: Mesanenin en alt dar bölümü cervix olup üretra ile uzanır. Burası erkekte prostat bezi üzerine oturur; kadında ise pelvis fasyası ile sarılı durumdadır.

Urethra


Mesaneden idrarın dışarı atıldığı yoldur. Erkekte uzunluğu yaklaşık 15-20 cm, kadında ise 3-5 cm kadardır. Urethra, kadın ve erkekte seyri sırasında, geçtiği yerlere göre isim alır. Urethra m. sphincter vesicae (m. sphincter interna) ve m. sphincter urethrae (m. sphincter urethrae externum) olmak üzere iki sfinktere sahiptir. M. sphincter vesicaeyı otonom sinir lifleri inerve eder. M. sphincter urethrae çizgili kaslardan yapılmış olup n. pudendus tarafından inerve edilir.

Erkek Urethrası (Urethra Masculına)
Erkek urethrası pars prostatica, pars membranacea ve pars spongiosa olmak üzere üç kısımda incelenir.
  • Pars prostatica: Yaklaşık 3 cm uzunluğundadır ve erkek urethrasının en geniş kısmıdır. Ostium urethrae, internumdan başlar ve prostatın içinden geçerek pars membranacea olarak devam eder. Bu parçada, erkekte idrar ve meni yolları birleşir. Pars prostatica urethraenın iki yanında ductus ejaculatoriusların ve prostatın çok sayıdaki kanallarının açıldığı delikler yer alır.
  • Pars membranacea: (pars intermedia) Diaphragma urogenitale içinden geçen parçadır. Yaklaşık 2 cm. uzunluğundadır. Erkek urethrasının en kısa ve en dar bölgesidir. Bu parçayı çevreleyen m. sphincter urethrae extemum (m. sphincter urethrae) istemli çalışan ve n. pudendus tarafından inerve edilen çizgili bir kastır.
  • Pars spongiosa: Penise ait corpus spongiosum, penisin içinden geçen parçadır. Urethra, glans penisin ucundaki ostium urethrae externum ile dışarı açılır. Urethranın spongioz parçası yaklaşık 15 cm uzunluğundadır. Genelde dar bir parçadır. Fakat fossa navicularis (ostium urethra externumumun gerisinde bulunan genişlemiş bölüm) urethranın geniş yerlerindendir. Ayrıca, erkek urethrasının en dar yeri, bu parçanın ucundaki ostium urethrae externumdur. Spongioz parçanın başlangıç kısmına, glandula bulbourethralislerin (Cowper bezleri) kanalları açılır. Ayrıca, epitelde de çok sayıda bez vardır. Bu bezlere, glandulae urethrales denir.
Kadın Urethrası (Urethra Femınına)
Yaklaşık 3-5 cm uzunluğunda olup erkek urethrasma oranla çok daha kısadır. Geçtiği bölgelere göre pars pelvica ve pars perinealis olmak üzere iki kısımdan oluşur. Ostium urethrae internumdan başlar ve ostium urethrae externumda sonlanır. Kadın urethrası, vaginanın ön duvarına adeta gömülü durumda öne ve aşağıya doğru uzanır. Seyri sırasında erkekteki gibi diaphragma uregenitalenin içinden geçer ve buradaki m. sphincter urethrae ile sarılıdır.

kaynak: Üriner Sistem Radyolojik Anatomisi
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
24 Haziran 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM

BOŞALTIM FİZYOLOJİSİ


Boşaltım Sistemi
  • Homeostazın sağlanmasında pH ve vücut sıvılarının normal aralıklarda tutulması çok önemlidir. Boşaltım sistemi bu işlevi yerine getirirken metabolik artıkların ve kimyasalların uzaklaştırılmasını sağlar. Boşaltım sistemi ayrıca ilaçlar ve toksik olabilecek ilaç ürünleri gibi yabancı maddelerin vücuttan atılmasında da önemli rol oynar.
  • Boşaltım sistemi kandaki maddeleri süzen bir çift böbrek, idrarı böbreklerden taşıyan bir çift tübüler üreter, üreterlerden idrarı toplayan ve bir rezervuar görevi gören mesane ve idrarın vücut dışına atılmasına aracılık eden bir üretradan oluşur.
  • Boşaltım sistemi ayrıca vücutta su ve elektrolit konsantrasyonlarının düzenlenmesinde hayati bir önem taşır.
  • Böbrekler abdomenin arka duvarında columna vertebralisin her iki yanında T12-L3 vertebralar arasında, sağ ve sol tarafta yer alan, fasulye biçiminde retroperitoneal bir organdır.
Böbreğin fonksiyonları
  1. Su ve elektrolit dengesinin düzenlenmesi
  2. Metabolik yık ım ürünlerinin kandan uzaklaştı rılmas ı ve idrarla eksresyonları
  3. Yabancı kimyasal maddelerin kandan uzaklaştı rılması ve idrarla eksresyonu
  4. Hem sodyum eksresyonunu hem de renin ve olas 11 ıkla di ğer bazı vazoaktif maddelerin sekresyonlar ı nı değiş tirerek arter kan bas ıncının düzenlenmesi
  5. Eritropoetin sekresyonu
  6. 1,25 dihidroksivitamin D sekresyonu
  7. Glukoneogenez

Böbrekler


  • Sağ böbreğin üzerinde karaciğer bulunması nedeniyle sağ böbrek sol böbreğe göre biraz daha aşağıdadır.
  • Böbrekler yağ dokusu ile desteklenerek normal yerlerinde tutunur.
  • Bu yağ dokuları aynı zamanda böbreği soğuktan ve sıcaktan korur.
  • Ayakta durunca ve solunum hareketleri ile birlikte bir miktar yer değiştirir.
  • Yağ dokusu az olan ya da çok zayıf kişilerde böbrekler normal yerlerinden daha aşağıda bulunabilir, bu durum pitozis olarak tanımlanır
Böbreğin Görevleri
  • Böbreklerin esas görevi vücut sıvılarının hacim, içerik ve pH bakımından düzenlemektir. Bu sırada böbrekler kandan kaynaklanan metabolik atıkları alır ve dışarı atar. Böbrekler ayrıca eritropoetin hormonu salgılayarak kan basıncının düzenlenmesinde ve D vitaminini aktive ederek kalsiyum absorbsiyonunda rol oynar.
  • Sıvı atılımını gerçekleştirerek vücuttaki plazma ozmolaritesinin normal sınırlar (300 m Osm/1) içinde kalmasını,
  • Plazma H+ iyon konsantrasyonunun normal sınırda kalmasını,
  • Vücutta fonksiyonel olarak bulunan sıvı, elektrolit dengesinin korunmasını,
  • Metabolik artık ürünlerin (üre, ürik asit, kreatinin) atı lımını,
  • Haçlar, toksinler ve metobolitlerinin vücuttan atılmasını,
  • Hücre dışı , sıvı hacmini ve kan basıncının hormonal olarak düzenlenmesini,
  • Peptit hormonlarının yıkımını,
  • D vitaminin aktif hâle gelmesini,
  • Adrenal medulladan prostaglandin hormonunun salgılanmasını sağlar.
Böbreğin Fizyolojisi
Metabolizma artıklarının vücut dışına atılmasına boşaltım denir.
Vücuda alınan ve kullanılan her şey artık maddelerin oluşumuna neden olur. Hayatın devamı için metabolizma artıklarının vücuttan uzaklaştırılması zorunludur.
  • Böbrekler su, tuz metabolizmasını ve elektrolit dengesini ayarlar.
  • Kan böbreklerde süzülür ve atık, zehirli maddeler idrar olarak dışarı atılır.
  • Süzülme ve idrar oluşumu böbreklerde gerçekleşir.
  • Boşaltımla vücuttan uzaklaştırılan zararlı maddelerin başında üre gelir.
  • İnsan vücudunun % 60-70 kadarı sudur ve bu miktarın korunması gerekir.
  • Normalde vücudun kaybettiği ve kazandığı su miktarı birbirine eşittir.
  • Boşaltımda direkt görev alan organ böbreklerdir.
  • Üreterler, mesane ve üretra bu sisteme yardımcı organlardır.

Nefronun yapı ve Fonksiyonları


Böbreğin işlevsel olan en küçük birimine nefron denir. İnsanın her iki böbreğinde toplam 2-2. 5 milyona ulaşan nefron vardır.
Ad:  bs1.JPG
Gösterim: 5480
Boyut:  58.7 KB
Bir nefronda;
  • bowman kapsülü,
  • glomerulusa kan getiren afferent (getirici) damar,
  • glomerulden kanı uzaklaştıran efferent (götürücü) damar,
  • glomerulus ve
  • tubuluslar bulunmaktadır.
Ad:  bs2.JPG
Gösterim: 6362
Boyut:  56.3 KB
Nefronun Yapı ve Fonksiyonları
  • Tubuller de proksimal tüp, henle kulbu, distal tüp ve kollektörden (toplayıcı kanal) oluşmaktadır.
  • Her nefronun proksimal ucuna bowman kapsülü denir.
  • Bowman kapsülü, yassı epitelle döşenmiş, içi boş bir yarı küre şeklindedir.
  • Bu yumağa glomerulus denir.
  • Kanın süzülme işi burada gerçekleşir.
  • Bowman kapsülü ile glomerulusların ikisi irden birleşerek malpighi (renal korpüskül) adını alır. Glomerulus, Bowman kapsülü, proksimal tubulus ve distal tubulus böbreğin korteksinde; henle kulbu ve toplayıcı kanallar ise böbreğin medullasında yer almaktadır

Bowman Kapsülü

  • Kadeh şeklinde bir apıdır ve böbreğin aşlangıç kısmı olup böbrek kortexinde bulunur.
  • İki epitelyal hücre tabakası ile aralarındaki boşluktan oluşmuştur.
  • Bu boşluğa bowman kapsül aralığı denir ve böbrek tubulusları buraya açılır.
  • Kalpten basınçla gelen kanın plazmasındaki su, çeşitli tuzlar, glukoz, üre, ürik asit, kreatin vb. maddeler bowman kapsülü duvarından tubulusa geçer.
  • Bowman kapsülünden dakikada kalpten gelen kanın % 20-25'i geçer, böylece 1-2 litre kan filtre edilir.
  • Plazmayı süzmek için gerekli olan kan basıncı, renin enzimiyle böbrek içinde düzenlenir.
  • Bu enzim renal kan damarlarının düz kaslarında sıkışmaya yol açar.
  • Böylece kan basıncı yükselir ve kan bowman kapsülüne süzülür.

Glomerüler


  • Her bowman kapsülüne böbrek arterlerinden ince bir dal gelir.
  • Bu dal kendi üstüne kıvrılarak yumak oluşturur.
  • Çok parçalı kılcal damar yumağına glomerulus adı verilir.
  • Kalbin pompaladığı kanın dörtte biri böbreklere gider ve süzülür.
  • Glomerül kılcallarının çeperleri iki katmandan oluşur.
  • Bu yapı, damarların hem yüksek basınca dayanıklı olmasını sağlar hem de protein ve kan hücrelerinin dışarı çıkmasını engeller.
  • Glomerül kılcallarında su ve erimiş maddeler, sadece dışarıya verilir.
  • Kılcal damarlarda arteriyol tarafından dışarı verilip venül tarafından tekrar içeriye alınır.
  • Glomerül kılcalları, taşıdıkları bol miktarda gözenek sayesinde diğer kılcallardan 100 kat daha geçirgendir.
  • Glomerülün fonksiyonu filtrasyondur.

İdrar Oluşumu


  • Böbrekler, idrar miktarını azaltarak ya da çoğaltarak vücudun su miktarını dengede tutar.
  • Glomerüler süzüntü, kimyasal olarak kan plazmasına benzer.
  • Bu süzüntünün hepsi vücuttan atılmaz.
  • Ama bu süzüntünün büyük bir kısmı, tekrar emilerek dolaşıma geri döner.
  • Sadece zararlı maddeler idrar yoluyla vücuttan atılır.
  • Böbreklerde idrar oluşumu üç aşamada gerçekleşir. filtrasyon (süzülme), reabsorpsiyon (geri emilim), sekresyon (salınım)dır.

Filtrasyon


  • Kanın süzülme sürecinde ilk adım olan filtrasyon, fiziksel bir süreçtir.
  • Glomerulllerde kan yığılması olur ve basınç yükselir.
  • Bu yüksek basınç yüzünden kan plazması glomerülllerden owman kapsülüne süzülür.
  • Bu süzülme ile birlikte kandaki su ve çözünmüş küçük moleküllü maddeler bowman kapsülüne geçer.
  • Ancak glomerüldeki süzülme yeterince seçici değildir.
  • Vücut için gerekli olan aminoasit, glikoz ve tuz da süzülür.
Kan hücreleri ve proteinler büyük moleküllü oldukları için süzülmezler ve efferent arterler ile genel dolaşıma geri dönerler.

Geri Emilim (Reabsorbsiyon)


  • İdrar oluşumunun ikinci aşamasıdır.
  • Filtrasyon ile tubuluslara geçen süzüntü şeklindeki zararlı maddelerin dışında kalan su ve erimiş maddeler, tekrar emilerek kana, yani dolaşıma katılır.
  • Bu olaya reabsorbsiyon denir.

Salgılama (Sekresyon)


  • İdrar oluşumunun son aşamasıdır.
  • Vücut için zararlı olmayan ya da zararlı olan atık ve yabancı maddelerin, kandan alınıp tubulus sıvısına verilmesi olayıdır.
  • Böylece, kan bu maddelerden arındırılır ve idrar olarak atılacak olan sıvıya geçirilir.
  • Başka bir deyişle glomerulusta süzülmemiş zararlı maddeler efferent arterin daha küçük dallarından salgılanarak tubuluslara geçer.
  • Sekresyon sırasında, kandan bazı maddeler alınır ve idrara verilir.
  • Kandan alınıp idrara verilen maddeler, su, kreatinin, asit, potasyum, magnezyum, sülfat, klorür gibi yabancı maddelerdir.
  • İdrar miktarını ADH ayarlar.
İdrarın Özellikleri
  • Erişkin bir insan, günde yaklaşık 1000 -1800 cc. idrar çıkarır.
  • İdrarın rengi sabahın ilk saatlerinde koyu sarı olmakla birlikte, ilerleyen saatlerde açık sarıya döner.
  • Su, tuz, üre, ürik asit ve kreatinin gibi protein atıklarından oluşmuştur. Sarı renk hemoglobinin parçalanması sonucu açığa çıkan ürokrom pigmentlerinden ileri gelir.
  • Ayrıca alınan diyet ve ilaçlara bağlı olarak da idrarın rengi değişir. İdrarın rengi genelde berraktır fakat sağlıklı ve hastalıklı olma durumuna, yine aldığı ilaçlara göre rengi bulanıklaşır.
  • Uzun süre bekletilen idrarda bakteriler tarafından ürenin amonyağa
  • dönüşmesi sonucu keskin bir amonyak kokusu
  • görülür.
  • İdrarın % 95-96'sı su, kalanı çözünmüş maddelerdir.
  • Normal idrarda glukoz ve plazma proteinleri bulunmaz.

Klirens (Arınma)


  • Kan plazması böbreklerden geçerken bazı zararlı maddeler buralarda tutularak idrarla dışarı atılır.
  • Böylece böbreğin temizleme ya da plazmayı birçok maddeden arındırma işlemine klirens denir
  • Plazma klirensi, ilgili maddenin bir dakikada idrarla çıkan miktarını taşyan plazma hacmidir.
  • Plazma klirensi, böbreklerin, plazmayı temizleme kabiliyetini belirten ölçüdür.
  • Plazmada bulunan bazı maddeler, böbreklerden tam olarak temizlenirken bazı maddeler tam olarak temizlenmez.
  • Örneğin ürenin tamamı idrarla dışarı atılmaz.
  • Yüksek diffüzyon gücüne sahip olan ürenin bir kısmı tubuluslardan geri emilerek kana verilir.
  • Geri kalan üre, 1 dakikada oluşturulan 1 ml idrarla dışarı atılır.

Böbreklerin Asit-Baz Dengesine Etkisi


Su ve Elektrolit Dengesinin Düzenlenmesi
Böbreklerin birincil fonksiyonu vücuddaki su ve inorganik maddeleri dengede tutarak, bu yapı ların ekstrasellüler sıvı daki konsantrasyonlarını stabil tutmaktır ki buna iç çevre denmektedir. Üriner eksresyondaki deği şiklikler bu dengeden sorumludur.
Teorik olarak, bir madde vücuda ya dışarıdan alınır ya da metabolizmanın bir ürünü olarak vardır. Aynı zamanda bir madde vücuddan ekstrete edilebilir ya da metabolize edilir. Bundan dolayı, bir maddenin vücuddaki konsantrasyonu belli bir süre için vücudda sabit tutulabiliyorsa, d ışar ıdan alınan ve/veya vücudda üretilen toplam miktarı ile ekstrete edilen ve/veya metabolize edilen toplam miktarların birbirini eşit olması gerekir. Bu "denge" kavramının genel bir açıklamasıdır. Su ve hidrojen iyonları için tüm 4 yol da geçerlidir. Buna kar şın, mineral elektrolitlerin dengesi daha basittir. Hücrelerden ne sentez edilebildiklerinden ne de metabolize olabildiklerinden, toplam dengeleri alım ve eksresyonla iliş kilidir. Üriner eksresyonu değiştiren refleksler su ve çoğu inorganik iyonların vücuddaki dengesini düzenleyen majör mekanizmalar olup, ekstrasellüler sıvının özelliklerini belirlerler. İç çevrede büyük oranda böbrekler tarafından düzenlenmesi yapılan önemli inorganik yapılar: su, sodyum, potasyum, klor, kalsiyum, magnezyum, sülfat, fosfat ve hidrojen iyonu. Bununla birlikte, böbrekler tüm esansiyel inorganik maddelerin majör düzenleyicisi değ ildir. Özellikle çinko ve demir gibi eser elementlerin vücuddaki dengesi başlıca bu elementlerin gastrointestinal geri emilimlerinin veya safra sekresyonlar ı nın kontrolü ile sağlanır. Aynı durum büyük oranda kalsiyum için de geçerlidir. Yine de, bu elementlerin de renal eksresyonları söz konusudur ve çeşitli hastalıklarda vücuddaki dengesizliklerin önemli bir kaynağıdır. Böbrekler bazı organik besinlerin de düzenlenmesinde rol alır, ancak bu konu başka bir bölümde irdelenecektir.
Böbrekler, idrarı asitleştirerek veya alkalileştirerek asit-baz dengesini korur Diğer sistemlere göre daha etkin ve düzeltici bir fonksiyona sahiptir. Böbrekler fazla olan maddeyi atarak veya az olanı tutarak patolojik durumu düzeltir.
  • Homeostasis mekanizmasının bir parçası olan böbrekler, asit- baz dengesini sabit tutmaya çalışır.
  • Asidoz durumunda böbreklerden H+ atılması hızlanır ve bikarbonat geri emilimi artırılır.
  • Alkaloz durumunda ise H + atılımı azalır bikarbonatın atılması hızlanır.
  • Vücut sıvılarının pH'ı dar sınırlar içinde, değişmeden tutulmaya çalışılır.
  • Buna karşın idrar pH'ı 4,5-8,0 arasında değişebilir.
  • Hidrojenin idrarla atılması nedeniyle idrar pH'ı genelde asidiktir.

Jukstoglomerular Aparatus ve Renin Angiotensin Sistemi


Renin-Anjiyotensin Sistemi nedir?
Renin özellikle jukstaglomeruler apareydeki granüler hücrelerde yapıldıktan sonra kana sekrete edilen proteolitik bir enzimdir. Kan akımına girdikten sonra karaciğ erden salınan ve plazmada her zaman yüksek konsantrasyonda bulunan protein yapısındaki anjiyotensin'in bir dekapeptid olan anjiyotensin I'e parçalanması nı katalize eder. Anjiyotensin-dönüştürücü enzim varlığında relatif olarak inaktif olan anjiyotensin I'in terminal iki amino asiti ayr ılarak, yüksek oranda aktif olan oktapeptid yapısındaki anjiyotensin II'e dönüşür. Dönüştürücü enzim plazmada da var olmakla beraber en bol miktarda kan damarlarının endotelyal yüzeylerinde ve özellikle pulmoner kapillerlerde bulunur. Buna göre, anjiyotensin I'den anjiyotensin II'e dönüşüm başlıca kanın akciğerlerden geçişi sırasında olur.
Böylece, anjiyotensin kan yoluyla böbrekler de dahil olmak üzere hedef organlara ulaş an bir hormon niteliği kazanmış olur. Bununla birlikte, böbreklerin hem renin üretmesi hem de anjiyotensinojen ve dönüştürücü enzim içermeleri nedeniyle, anjiyotensin II oluşumuyla ilgili reaksiyonlar böbreklerde de olabilmektedir. Buna göre, böbrekler sadece intraarteryel anjiyotensin II'den değil, intrarenal oluşan anjiyotensin II'den de etkilenir.
Anjiyotensin II farklı dokularda çok sayıda etkiye sahiptir, ancak çoğu etkinin sonucu arter kan bas ıncının yükselmesidir. Anjiyotensinojen ve dönüştürücü enzim relatif olarak değişmeyen konsantrasyonlarda bulunduğundan, anjiyotensin II oluş umunun asıl belirleyicisi plazma renin konsantrasyonudur ki bu da fizyolojik olarak renin sekresyonu ile kontrol edilir.
Böbreklerden başlangıçta sentez edilen reninin yaklaşık yarısı inaktif prohormon (prorenin) formundadır. Bu proteinin de periferik dokularda renine aktivasyonu olas ıdır. Renin veya renin benzeri proteinler böbrek dışı dokularda da (uterus, beyin vs) üretilebilirler ve bu dokularda lokal anjiyotensin oluşumunu katalize edebilirler. Anjiyotensinojen veya dönüştürücü enzimin konsantrasyonlarındaki değiş ikliklerde klinik olarak önemli durumlar geli şir (örneğin oral kontraseptifler plazma anjiyotensinojeninde büyük artış lar yapabilir) ve herhangi bir renin konsantrasyonunda anjiyotensinojen II oluşumuna neden olabilir. Anjiyotensin II bir heptapeptid olan anjiyotensin III'e dönüşebilir. Bu yapıda biyolojik olarak hızlı aktivite gösterm ona neden olurlar. Eikanazoidler dışında vazodilatör lipidlerin de arter kan bası ncın ın düzenlenmesinde önemi vardır.

Tuz dengesi ve renin sekresyonu dışında böbreklerin arteryel kan basıncına etkisi var mıdır?
Tuz dengesini sağlamak ve renin sekresyonu dışında böbrekler arteryel kan bası ncı üzerine üçüncü bir etki gösterirler. Böbreklerin kana renin dışında bazı vazoaktif maddeleri salgıladığı, ya da kandan bu maddeleri uzakla şt ı rdığı düşünülmektedir. Böbrekler eikosanoid denilen bazı maddeleri sentez etmektedirler. Bu maddelerin hem vazodilatör, hem de vazokonstriktör olan türevleri vardır. Muhtemelen bu eikosanoid maddeler dolaşıma geçerek arteriollerde dilatasyon ya da konstriksiyona neden olabilmektedir. Eikosanoidler dışında baz ı sekrete edilen vazodilatör lipidler arteryel kan bas ıncının böbrekler tarafından düzenlenmesinde etkili olabilmektedir.
  • Süzülmenin düzenlenmesi, böbrek tarafından çıkarılan ve emilen maddelerin miktarı, glomerulus filtresinin düzenlenmesine bağlıdır.
  • Eğer bu filtrenin geçirgenliği fazlalaşırsa bazı maddeler geri emilmeden hızla borunun içinden akar.
  • Eğer süzülme oranı düşükse normal olarak salgılanan maddelerin çoğu geri emilir.
  • Süzülme basıncı ve süzülen miktar, glomeruluslara gelen arteriyolllerin düz kaslarda kasılması ya da gevşemesiyle belirli limitler içinde değişir.
  • Kan basıncı düşünce, afferent arteriyol genişler, efferent arteriyol daralır.
  • Böylece kan akımı, dolayısı ile filtrasyon hızı sabit tutulmaya çalışılır.
  • Henle kulbuna gelen filtrat miktarının azalması, tubuluslar içi basıncını düşürür.
  • Bu düşme sonucu tubuluslar, kollabe olarak kapanır.
  • Filtrat miktarı artınca basınç artarak normal duruma dönülür.
  • Distal tubulun kıvrımlı olan kısmına, afferent arteriyole yakın olan bölümüne "macula densa" adı verilir.
  • Bu bölgedeki afferent arteriyol hücreleri değişime uğrayarak jukstoglomerüler hücreleri meydana getirir.
  • Makula dansa hücreleri, reseptör görevi görürler.
  • Makula dansadaki klor veya sodyum yoğunluğu az ise jukstoglomerüler hücrelerinden renin salgılanmasına neden olur.
  • Renin enzimi afferent arteriolün hücrelerinden salgılanan ve kan basıncının düzenlenmesinde önemli rolü olan enzimdir.
  • Renal perfüzyon azaldığında jukstaglomerüler hücrelerdan kana, renin salgılanır.
  • Renin kanda bulunan ve bir polipeptid olan angiotensinojene etki ederek anjiotensin I oluşturur. anjiotensin I; akciğerlerde, pulmoner endotelde bulunan bir konverting enzim aracılığı ile angiotensin II'ye dönüşür.
  • Anjiotensin II'nin sürrenal korteksten aldesteron salgısının artmasını sağlayıcı etkisi de vardır.
  • Anjiotensin II; heptapeptit olan anjiotensin III'e dönüşür.
  • Anjiotensin III, aldesteron sekresyonunu, anjiotensin II'ye göre daha fazla artırıcı etkiye sahiptir; bu mekanizma ile hem vazokonstrüktör etki, hem de aldesteron salınımı sonucu Na+ ve su reabsorbsiyonun artması, volümün çoğalması, kan basıncında yükselmeye neden olur.
Vücuttan metabolik yıkım ürünlerinin ekskresyonu nasıl sağlanır?
Hücrelerde meydana gelen bazı kimyasal reaksiyonlar sonucunda elimine edilmesi gereken son ürünler ortaya çıkar. Bu son ürünler yıkım ürünleri olarak adlandı rılır, çünkü insanlarda bilinen herhangi bir biyolojik fonksiyonları yoktur. Örnek olarak, protein katabolizması sonucu günde yaklaşık 30 gram üre oluşur. Relatif olarak büyük oranlarda oluş an diğer yıkım ürünlerine örnek olarak ürik asit (nükleik asitlerden), kreatinin (kas kreatininden), bilirübin ve diğer Hb yık ım ürünleri ve çeşitli hormonların yıkım ürünleri verilebilir. Kesin olarak tanımlanamayan çok sayıda yıkım ürünü daha vardır. Bu maddelerin çoğu olu ştuktan sonra özellikle böbreklerden olmak üzere,vücuddan hızla elimine edilirler. Üre ve bunun gibi bazıları relatif olarak daha zararsız olmakla birlikte, renal fonksiyon bozuklu ğu sürecinde vücudda biriken diğ erleri ağır böbrek hastalı klarındaki vücud fonksiyonlarındaki bozukluklardan sorumludur. Ancak henüz bu toksinlerin yapıları hakkındaki bilgilerimiz yetersizdir.

Yabancı kimyasal maddelerin ekskresyonunda böbreklerin rolü var mıdır?
Böbreğin önemli bir genel ekstretuar fonksiyonu, çoğu yabancı kimyasal maddelerin eliminasyonudur_ ilaçlar, pestisitler, gıda katk ı maddeleri ve benzerleri, özelliklerine göre büyük oranda böbreklerden ekskrete edilirler.
Ad:  sb1.JPG
Gösterim: 4238
Boyut:  54.7 KB
Ad:  sb2.JPG
Gösterim: 4727
Boyut:  23.4 KB
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

12 Ocak 2018 / ThinkerBeLL Tıp Bilimleri
7 Kasım 2013 / Misafir Cevaplanmış
29 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap
9 Ekim 2013 / Misafir Taslak Konular