Ziyaretçi
Parazitler
Ökaryotlari prokaryotlardan en önemli özellik, DNA'larını muhafaza eden bir nukleusa ve hücre içi organellere sahip olmalarıdır. Ökaryotlardan en bilinenleri ise maya hücreleri, alg, amip, terliksi hayvan vb canlılardır. Bu canlılar çok geniş bir yasam alanı yelpazesine sahiptir. Denizlerde, okyanuslarda, derelerde, göllerde, havuzlarda ve su birikintilerinde yasayabilirler.
Maya hücrelerinde tıpkı bakteriler gibi koloni kurabilirler. Bu sayede hem kimyasal maddeleri ortak olarak kullanırlar hem de DNA değiş tokuşu yaparlar. Bu değiş tokuş işlemi ise yan yana gelip köprü kurmaları ile gerçekleşir. Bu olaya ise "konjugasyon" adi verilir.
Ameboik hareket, canlının vücudunun şekilden şekle girmesiyle meydana gelir. Bu canlıların beslenmeleri de yine ameboik hareketlerle gerçekleşir.
Hücre zarlarının dışarısında bulunan bir besini içeriye almak için canlı ilk olarak besinle temas eder ve hücre zarından içeriye doğru bir çöküntü oluşturur.
Besin bu çöküntünün içerisine girer girmez çöküntü ters taraftan kapanır ve kese halini alır. Daha sonra oluşan bu kesenin ağzı, besin maddesi hücrenin iç tarafına gelecek şekilde tekrar açılır. Ve böylelikle besin maddesi hücre içerisine alınmış olur.
Alg, besin maddesini hücre içerisine alır almaz Lizozom yani enzim keselerini faaliyete geçirir ve besini sindirmeye baslar. Sindirilen besin artıkları yine ayni şekilde kese oluşturma yöntemiyle dışarı atılır.
Resme dikkatlice baktığınızda hayvanin vücudunun içerisindeki karmaşık yapıları görebilirsiniz. Bu yapılar canlının organellerini temsil etmektedir ve kimyasallarla boyanmadığı zaman ışık mikroskobunda şeffaf olarak görünürler.
Bazı mikroorganizmalar ise ameboik hareketlerden ayrı olarak sahip oldukları flagellalarla hareket ederler. Bu flagellalar canlının arkasından uzanan kamçı benzeri yapılar olup ATP enerjisi kullanırlar. Buna karşın çok üstün bir hareket kabiliyetine sahiptirler.
Bu flagellalar bazı canlılarda mitokondri de üretilen ATP (adenin Tri Fosfat) yi kullanırken bazılarında ise çıplak (+) yüklü protonları kullanırlar.
Flagellalarin çok hızlı ve kıvrak olarak hareket etmesi hayvana olağan üstü bir hiz kazandırır. Eğer bu canlı bir insan kadar büyük olsaydı suya bırakıldığında saatte 200 km. hızla yüzecekti.
Ancak mikroskopla görülebilen bu minicik canlılar aslında bizlerin gözünden kaçan çok büyük bir görevi yerine getirmektedirler.
Eğer bakteri ve diğer tüm mikroorganizmalar yeryüzünde var olmasaydı yere düsen bir yaprak, ölmüş bir hayvan veya gömülen bir insan cesedi asırlar boyunca hiç bir değişikliğe uğramadan yerlerinde kalacaktı. İşte bu mükemmel yaratıklar kendilerine yaratılıştan verilen emir doğrultusunda hareket ederek doğayı sürekli olarak temizlemekte ve ekolojik dengeyi sağlamaktadırlar.
Diğer bir mikroorganizma türü ise "Mantarlar”dır. Bu canlılar genellikle nemli yerlerde yaşamayı severler. İnsanlarda özellikle ayak parmakları arasında görülen mantar hastalığının kaynağı ise ayakların yıkandıktan sonra nemli bırakılmasıdır.
Genellikle ormanlarda ağaç diplerinde ve sulu ortamlarda yasayan mantarlar, spor denilen bir tür eşey hücresi ile ürerler.
Parazitler
Parazitler, bir canlıya bağımlı olarak yasayabilen ve üzerinde yaşadığı canlıya zarar veren mikroorganizmalardır. Bu canlılardan bazıları çok büyük boyutlara ulaşabilecek kadar erginleşebilir.
Bir parazit üzerinde yaşadığı canlının besinine ortak olarak yaşamını sürdürür. Besine ortak olması ise üzerinde yaşadığı canlının zayıf düşmesine ve hastalanmasına neden olur. Günümüzde bilinen birçok hastalık parazitler neticesinde meydana gelir.
Parazitlerin en bilinenlerinden birisi ise kedi, köpek ve sığırlarda yasayan şerittir. Şerit başlangıçta kistle kaplı bir yumurta halinde iken konak canlının sindirim sistemine geldiği zaman sahip olduğu kisti kırarak erginleşmeye baslar ve hayvanin bağırsağına yerleşir.
Bu yumurtalar karmaşık bir çevrim sonrası hayvanin sindirim sistemine girdikten sonra bağırsaklara yerleşerek derhal gelişmeye başlarlar.
Bu gelişme ta ki hayvan erginleşip kancalarıyla konak hayvanin bağırsaklarına tutunana dek sürer.
Hayvanin kisti ise sığırın midesindeki asitler vasıtasıyla çözülerek sindirim kanalı boyunca bağırsağa kadar ilerler.
Parazitler genellikle üzerinde yaşadıkları konak canlılarının bağırsaklarında yasarlar.
Bağırsak parazitler için vazgeçilmez bir mekândır, çünkü bağırsakta besinler henüz sindirilmek üzeredir ve parazit, bağırsaklar tarafından emilmek üzere olan bu hazır besini kendisi kullanmaya başlar. Tabii bu sırada konak canlıya da zarar verirler.
En çok bilinen bir tür olan E - coli bakterisinde kendi alt türleri arasına patojen özelliğe sahip bakterilerde vardır. Patojen bakteriler bir canlı içerisine girdiği zaman canlı üzerinde hastalık yapma özelliğine sahiptir. Tip alanında özellikle ameliyathanelerde bu tip bakterilerin ameliyat esnasında açık olan yara bölgesine bulaşmaması için çok fazla sterilizasyon önlemleri alınır.
Sterilizasyon yöntemlerinin başında ise mikrop kırıcı kimyasallar gelir. Bunun dışında ısıtma, UV ışığına tutma ve buharlama gibi yöntemlerle cerrahi aletlerin temizlenmesi sağlanır.
UV yüksek enerjili bir ışık olup bakteri içerisine kadar nüfuz ederek bakterinin DNA sini parçalar. UV ışık dalga boyu bakteriyi kesin olarak öldürdüğünden dolayı gıda sanayiinde sıklıkla kullanılır.
Koli basili (çomak) adi verilen diğer bir mikroorganizma türü ise kirli denizlerde ve durgun sularda yaşamaktadır. Koli basilleri belli bir sayının altında oldukları takdirde bulaştığı canlının kan hücreleri tarafından yok edilebilirler fakat sayıları arttıkça kan hücrelerine üstün gelmeye başlarlar ki nihayetinde ateşli hastalıklara neden olurlar. Bu yüzden belirli periyotlarda denize girilen yerlerde Koli basili sayımı yapılır.
Soldaki resimde yine bir patojen mikroorganizma olan " Bacillus " yani çomak bakteri görülüyor.
Bir parazitin, yaşadığı canlı üzerinde hastalık yapma gücü ve süresi türden türe değişir. Öyle ki bazı parazit mikroorganizmalar hafif bir ateş meydana getirirken, bazı parazitler canlıyı bir kaç hafta içerisinde bile öldürebilmektedir.
Parazitlerin yaşamını ve hastalık yapıcı özelliklerini inceleyen bilim dalı ise "Parazitoloji"dir.
İlginç olan diğer bir bulgu ise parazit mikroorganizmaların konak canlılar dışında, kendi aralarında da savaş halinde olmalarıdır.
Biliyoruz ki bakteriler ve diğer mikroorganizmalar çok hizli üreyen canlılardır. Eğer bakteriler için özel hazırlanmış bir besi kabına 100 – 200 bakteriden oluşan bir koloniyi yerleştirip uygun koşulları sağlarsanız (37 C sıcaklık), bu bakteri topluluğunun sayısı 24 saat çerisinde milyonları bulabilir.
Dünya üzerinde ise neredeyse sonsuz denilecek kadar çok sayıda mikroorganizma vardır. Her bir mikroorganizmanın bu derece hızlı ürediğini var sayarsak dünyanın bir kaç saat içerisinde boğazına kadar mikroorganizmalara batması gerekecekti.
İşte mikroorganizmaların birbirleri arasındaki yasam mücadelesi böyle bir duruma engel teşkil eder. Bir mikroorganizma, hem kendi grubundaki mikroorganizmalarla hem de diğer başka tür mikroorganizmalarla sürekli bir kimyasal savaş içerisindedir.
Bunu durumu bir grafikle gösterelim.
Bakteriler başlangıçta az sayıda olup çok süratli bir şekilde üremeye başlarlar. A bölgesi bu hızlı üreme fazını göstermektedir.
Bakteri popülasyonu büyüdükçe ortamdaki besin maddeleri azalmakta ve bakterilerin dışarıya verdiği toksik madde miktarında artış meydana gelmektedir. Besin maddelerinin azalması neticesinde üreme hızı belli bir limitin üzerine çıkamaz. Bu devre duraklama devridir ve B harfiyle gösterilmiştir.
C harfiyle gösterilen bölge ölüm devresidir. Bu devrede toksik madde miktarı besin maddesi miktarının çok üzerindedir. Ortamda çok fazla bulunan toksik maddeler bakteriler için zehir etkisi yapmakta ve ölümlerine neden olmaktadır. Dolayısıyla üreme hızı da ölümlere bağlı olarak süratle düşüş gösterir.
Eğer doğada böyle bir feedback mekanizması var olmasaydı su an ortamdaki mikroorganizmalar yüzünden göz gözü görmeyecek ve yasamdan söz edemeyecektik.
Mikroorganizmalar her ne kadar bizlerin gözünden kaçan önemsiz yaratıklar gibi gözükse de gerek yasam biçimleri gerekse yerine getirdiği görevler bakımında doğanın dengesi için vazgeçilmez birer unsurlardir. Mikroorganizmalarda tıpkı diğer yaratıklar gibi kendisini tasarlayan varlığın emri doğrultusunda doğadaki tüm canlıların yaşamını devam ettirebilmesi için hiç durmadan çalışmaktadırlar.
Doğadaki hiçbir canlı yoktur ki birbirleriyle etkileşim içerisinde olmasın...
Ökaryotlari prokaryotlardan en önemli özellik, DNA'larını muhafaza eden bir nukleusa ve hücre içi organellere sahip olmalarıdır. Ökaryotlardan en bilinenleri ise maya hücreleri, alg, amip, terliksi hayvan vb canlılardır. Bu canlılar çok geniş bir yasam alanı yelpazesine sahiptir. Denizlerde, okyanuslarda, derelerde, göllerde, havuzlarda ve su birikintilerinde yasayabilirler.
Sponsorlu Bağlantılar
Soldaki resimde nukleusu oldukça belirgin olan (hücrenin ortasında) bir tatlı su mikroorganizmasını, sağdaki resimde ise bir ekmek mayasının karmaşık halini görmektesiniz. Tekhücreli bu canlılar bakterilere çok benzemekle birlikte gerek organelleri gerekse hücre içi metabolik faaliyetlerinin karmaşıklığı ile bakterilerden ayrılırlar.![]()
![]()
Maya hücrelerinde tıpkı bakteriler gibi koloni kurabilirler. Bu sayede hem kimyasal maddeleri ortak olarak kullanırlar hem de DNA değiş tokuşu yaparlar. Bu değiş tokuş işlemi ise yan yana gelip köprü kurmaları ile gerçekleşir. Bu olaya ise "konjugasyon" adi verilir.
Tatlı sularda yasayan çoğu tek hücreli canlılar " Ameboik " hareketler ile yer değiştirirler. Bu hareketleri nasıl meydana getirdikleri ise tam olarak anlaşılamamıştır.
Ameboik hareket, canlının vücudunun şekilden şekle girmesiyle meydana gelir. Bu canlıların beslenmeleri de yine ameboik hareketlerle gerçekleşir.
Hücre zarlarının dışarısında bulunan bir besini içeriye almak için canlı ilk olarak besinle temas eder ve hücre zarından içeriye doğru bir çöküntü oluşturur.
Besin bu çöküntünün içerisine girer girmez çöküntü ters taraftan kapanır ve kese halini alır. Daha sonra oluşan bu kesenin ağzı, besin maddesi hücrenin iç tarafına gelecek şekilde tekrar açılır. Ve böylelikle besin maddesi hücre içerisine alınmış olur.
Üstteki resimde, ameboik hareketlerle bir bitki artığını hücresinin içerisine almış olan bir "Alg" görülüyor.
Alg, besin maddesini hücre içerisine alır almaz Lizozom yani enzim keselerini faaliyete geçirir ve besini sindirmeye baslar. Sindirilen besin artıkları yine ayni şekilde kese oluşturma yöntemiyle dışarı atılır.
Resme dikkatlice baktığınızda hayvanin vücudunun içerisindeki karmaşık yapıları görebilirsiniz. Bu yapılar canlının organellerini temsil etmektedir ve kimyasallarla boyanmadığı zaman ışık mikroskobunda şeffaf olarak görünürler.
Bazı mikroorganizmalar ise ameboik hareketlerden ayrı olarak sahip oldukları flagellalarla hareket ederler. Bu flagellalar canlının arkasından uzanan kamçı benzeri yapılar olup ATP enerjisi kullanırlar. Buna karşın çok üstün bir hareket kabiliyetine sahiptirler.
Resimde de gördüğünüz gibi canlının arkasında fazla sayıda flagella bulunmaktadır.
Bu flagellalar bazı canlılarda mitokondri de üretilen ATP (adenin Tri Fosfat) yi kullanırken bazılarında ise çıplak (+) yüklü protonları kullanırlar.
Flagellalarin çok hızlı ve kıvrak olarak hareket etmesi hayvana olağan üstü bir hiz kazandırır. Eğer bu canlı bir insan kadar büyük olsaydı suya bırakıldığında saatte 200 km. hızla yüzecekti.
Ancak mikroskopla görülebilen bu minicik canlılar aslında bizlerin gözünden kaçan çok büyük bir görevi yerine getirmektedirler.
Eğer bakteri ve diğer tüm mikroorganizmalar yeryüzünde var olmasaydı yere düsen bir yaprak, ölmüş bir hayvan veya gömülen bir insan cesedi asırlar boyunca hiç bir değişikliğe uğramadan yerlerinde kalacaktı. İşte bu mükemmel yaratıklar kendilerine yaratılıştan verilen emir doğrultusunda hareket ederek doğayı sürekli olarak temizlemekte ve ekolojik dengeyi sağlamaktadırlar.
Diğer bir mikroorganizma türü ise "Mantarlar”dır. Bu canlılar genellikle nemli yerlerde yaşamayı severler. İnsanlarda özellikle ayak parmakları arasında görülen mantar hastalığının kaynağı ise ayakların yıkandıktan sonra nemli bırakılmasıdır.
Genellikle ormanlarda ağaç diplerinde ve sulu ortamlarda yasayan mantarlar, spor denilen bir tür eşey hücresi ile ürerler.
Soldaki resimde bir mantar spor hücresini, sağdaki resimde ise tıpkı bakteriler gibi koloni kurmuş bir mantar hücre grubunu görmektesiniz. Bu canlılarda tıpkı diğer mikroorganizmalar gibi denizel ve karasal ekolojik dengelerin korunmasına yardımcı olmaktadırlar.![]()
![]()
Parazitler
Parazitler, bir canlıya bağımlı olarak yasayabilen ve üzerinde yaşadığı canlıya zarar veren mikroorganizmalardır. Bu canlılardan bazıları çok büyük boyutlara ulaşabilecek kadar erginleşebilir.
Bir parazit üzerinde yaşadığı canlının besinine ortak olarak yaşamını sürdürür. Besine ortak olması ise üzerinde yaşadığı canlının zayıf düşmesine ve hastalanmasına neden olur. Günümüzde bilinen birçok hastalık parazitler neticesinde meydana gelir.
Parazitlerin en bilinenlerinden birisi ise kedi, köpek ve sığırlarda yasayan şerittir. Şerit başlangıçta kistle kaplı bir yumurta halinde iken konak canlının sindirim sistemine geldiği zaman sahip olduğu kisti kırarak erginleşmeye baslar ve hayvanin bağırsağına yerleşir.
Resimde görülen hücreler, bir sığır tenyasının yumurtalarıdır.
Bu yumurtalar karmaşık bir çevrim sonrası hayvanin sindirim sistemine girdikten sonra bağırsaklara yerleşerek derhal gelişmeye başlarlar.
Bu gelişme ta ki hayvan erginleşip kancalarıyla konak hayvanin bağırsaklarına tutunana dek sürer.
Hayvanin kisti ise sığırın midesindeki asitler vasıtasıyla çözülerek sindirim kanalı boyunca bağırsağa kadar ilerler.
Parazitler genellikle üzerinde yaşadıkları konak canlılarının bağırsaklarında yasarlar.
Bağırsak parazitler için vazgeçilmez bir mekândır, çünkü bağırsakta besinler henüz sindirilmek üzeredir ve parazit, bağırsaklar tarafından emilmek üzere olan bu hazır besini kendisi kullanmaya başlar. Tabii bu sırada konak canlıya da zarar verirler.
En çok bilinen bir tür olan E - coli bakterisinde kendi alt türleri arasına patojen özelliğe sahip bakterilerde vardır. Patojen bakteriler bir canlı içerisine girdiği zaman canlı üzerinde hastalık yapma özelliğine sahiptir. Tip alanında özellikle ameliyathanelerde bu tip bakterilerin ameliyat esnasında açık olan yara bölgesine bulaşmaması için çok fazla sterilizasyon önlemleri alınır.
Sterilizasyon yöntemlerinin başında ise mikrop kırıcı kimyasallar gelir. Bunun dışında ısıtma, UV ışığına tutma ve buharlama gibi yöntemlerle cerrahi aletlerin temizlenmesi sağlanır.
UV yüksek enerjili bir ışık olup bakteri içerisine kadar nüfuz ederek bakterinin DNA sini parçalar. UV ışık dalga boyu bakteriyi kesin olarak öldürdüğünden dolayı gıda sanayiinde sıklıkla kullanılır.
Soldaki şekilde patojen özelliğe sahip bir E - coli kolonisi görülüyor. Bu bakteriler kontamine olduğu canlı üzerinde ciddi rahatsızlıklara neden olurlar.![]()
Koli basili (çomak) adi verilen diğer bir mikroorganizma türü ise kirli denizlerde ve durgun sularda yaşamaktadır. Koli basilleri belli bir sayının altında oldukları takdirde bulaştığı canlının kan hücreleri tarafından yok edilebilirler fakat sayıları arttıkça kan hücrelerine üstün gelmeye başlarlar ki nihayetinde ateşli hastalıklara neden olurlar. Bu yüzden belirli periyotlarda denize girilen yerlerde Koli basili sayımı yapılır.
Soldaki resimde yine bir patojen mikroorganizma olan " Bacillus " yani çomak bakteri görülüyor.
Bir parazitin, yaşadığı canlı üzerinde hastalık yapma gücü ve süresi türden türe değişir. Öyle ki bazı parazit mikroorganizmalar hafif bir ateş meydana getirirken, bazı parazitler canlıyı bir kaç hafta içerisinde bile öldürebilmektedir.
Parazitlerin yaşamını ve hastalık yapıcı özelliklerini inceleyen bilim dalı ise "Parazitoloji"dir.
İlginç olan diğer bir bulgu ise parazit mikroorganizmaların konak canlılar dışında, kendi aralarında da savaş halinde olmalarıdır.
Biliyoruz ki bakteriler ve diğer mikroorganizmalar çok hizli üreyen canlılardır. Eğer bakteriler için özel hazırlanmış bir besi kabına 100 – 200 bakteriden oluşan bir koloniyi yerleştirip uygun koşulları sağlarsanız (37 C sıcaklık), bu bakteri topluluğunun sayısı 24 saat çerisinde milyonları bulabilir.
Dünya üzerinde ise neredeyse sonsuz denilecek kadar çok sayıda mikroorganizma vardır. Her bir mikroorganizmanın bu derece hızlı ürediğini var sayarsak dünyanın bir kaç saat içerisinde boğazına kadar mikroorganizmalara batması gerekecekti.
İşte mikroorganizmaların birbirleri arasındaki yasam mücadelesi böyle bir duruma engel teşkil eder. Bir mikroorganizma, hem kendi grubundaki mikroorganizmalarla hem de diğer başka tür mikroorganizmalarla sürekli bir kimyasal savaş içerisindedir.
Bunu durumu bir grafikle gösterelim.
Şekilde bir bakteri kolonisinin, gerekli besin ve uygun şartlar altındaki popülasyon - zaman grafiğini görmektesiniz.
Bakteriler başlangıçta az sayıda olup çok süratli bir şekilde üremeye başlarlar. A bölgesi bu hızlı üreme fazını göstermektedir.
Bakteri popülasyonu büyüdükçe ortamdaki besin maddeleri azalmakta ve bakterilerin dışarıya verdiği toksik madde miktarında artış meydana gelmektedir. Besin maddelerinin azalması neticesinde üreme hızı belli bir limitin üzerine çıkamaz. Bu devre duraklama devridir ve B harfiyle gösterilmiştir.
C harfiyle gösterilen bölge ölüm devresidir. Bu devrede toksik madde miktarı besin maddesi miktarının çok üzerindedir. Ortamda çok fazla bulunan toksik maddeler bakteriler için zehir etkisi yapmakta ve ölümlerine neden olmaktadır. Dolayısıyla üreme hızı da ölümlere bağlı olarak süratle düşüş gösterir.
Eğer doğada böyle bir feedback mekanizması var olmasaydı su an ortamdaki mikroorganizmalar yüzünden göz gözü görmeyecek ve yasamdan söz edemeyecektik.
Mikroorganizmalar her ne kadar bizlerin gözünden kaçan önemsiz yaratıklar gibi gözükse de gerek yasam biçimleri gerekse yerine getirdiği görevler bakımında doğanın dengesi için vazgeçilmez birer unsurlardir. Mikroorganizmalarda tıpkı diğer yaratıklar gibi kendisini tasarlayan varlığın emri doğrultusunda doğadaki tüm canlıların yaşamını devam ettirebilmesi için hiç durmadan çalışmaktadırlar.
Doğadaki hiçbir canlı yoktur ki birbirleriyle etkileşim içerisinde olmasın...

Parazitler (Asalaklar)






