Hayat bu imiş. Keloğlanın Bolu beyine meydan okuyuşu.
Bir yudum su da kayboluşmuş.
Don kişot gibi yeldeğermenlerine savaş açmak.
Bir rüzhar hışırtısında ürpermekmiş.
Sevmek bu imiş. Ağlayamamak sadece özlemek.
Söyleyememekmiş sevgiliye ne kadar sevildiğini.
NERDESİN DELİ YARİMMMMMMMMMMMM
Nerdesin Sen.
Yoruldum artık yaşlandım.
Gücüm yok eskisi gibi.
Bir gülüşünle nefes alırdım.
Şimdi ise; en ufak sesden korkar oldum. . . .
Yıl 1453, Ilık bir İlkbahar sabahı;
Baragyal 25 Ağustos 2014 23:42
Yıl 1453, Ilık bir İlkbahar sabahı;
Dünyamızın YERYÜZÜ CENNETİ denen güzel bir köşesinde, Akdeniz ile Karadeniz’in biribiriyle kucaklaştığı yerde, Doğanın bütün renklerini, bütün güzelliklerini cömertçe sergilediği, toprakları kadar denizleri bereketli bir büyük kentin surları dışında, elli günden beri devam eden askeri kuşatma sona ermişti. Bin yıldan beri hükümran olan bir imparatorluğun başkenti, Ortodoksluğun kutsal beldesi Kostantinopolis’in görkemli kaleleri, URBAN’ın döktüğü
. . .
Dünyamızın YERYÜZÜ CENNETİ denen güzel bir köşesinde, Akdeniz ile Karadeniz’in biribiriyle kucaklaştığı yerde, Doğanın bütün renklerini, bütün güzelliklerini cömertçe sergilediği, toprakları kadar denizleri bereketli bir büyük kentin surları dışında, elli günden beri devam eden askeri kuşatma sona ermişti. Bin yıldan beri hükümran olan bir imparatorluğun başkenti, Ortodoksluğun kutsal beldesi Kostantinopolis’in görkemli kaleleri, URBAN’ın döktüğü
Zamansız..Mekansız , Sözler.
Baragyal 25 Ağustos 2014 23:37
Tanrı, kadını yaratmak istedi. Mayasına; yaprağın hafifliğini, ceylanın bakışını, güneş ışığının kıvancını, sisin gözyaşını aldı; rüzgârın kararsızlığını, tavşanın ürkekliği ekledi. Onların üzerine kıymetli taşların sertliğini, balın tadını, kaplanın yırtıcılığını, ateşin yakıcılığını, kışın soğuğunu, saksağanın gevezeliğini, kumrunun sevgisini kattı. Bütün bunları karıştırdı, eritti ve kadın yaptı.
. . .


d . . .

