Arama

Osmanlı İmparatorluğu neden 622 yıl ayakta kalabildi?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 22 Ekim 2013 Gösterim: 9.381 Cevap: 3
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
5 Aralık 2008       Mesaj #1
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı Devleti neden 622 yıl ayakta kaldı?
Osmanlı Devleti'nin uzun ömürlü olmasının nedenleri nelerdir?
EN İYİ CEVABI Efulim verdi
Osmanlı Devleti'nin uzun ömürlü olmasının nedenleri
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Osmanlı Devleti'nin uzun ömürlü olmasının nedenleri hakkında kısaca özet bilgileri maddeler halinde bu yazımızda bulabilirsiniz.
  • Coğrafi konumu
  • Bizans’ın zayıflamış olması ve Bizans’a karşı Cihad (din uğruna savaş) yapmaları.
  • Devlet yönetiminde üstün niteliklere sahip olmaları
  • Doğudan gelen Türkmenlerin desteği
  • Ele geçirilen bölgelerdeki halka dokunulmaması
  • Ele geçirilen bölgelere Türkmenlerin yerleştirilmesi
  • Merkezi otoritenin sağlanması
  • Beyliklerden evlilik veya satın alma yolu ile toprak alınması
  • Ahi Örgütü’nün desteği
  • Avrupa’nın Yüzyıl Savaşları (1337 – 1453) içinde olması
  • Balkan milletleri arasında sürekli mücadelelerin olması

Son düzenleyen Efulim; 22 Ekim 2013 20:03
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
5 Aralık 2008       Mesaj #2
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
vakifla, hayırla, imarla tam 600 yıl boyunca, bugün kaynayan toprakları idare etmişlerdir. yıllarca imar ettiği kuzey afrika, balkanlar ve ortadoğu toprakları, osmanlının oradan ayrılmaya zorlanması ile batı milletlerinin sömürgesi ve üç kuruşluk politikalarının oyuncağı olmuştur. türklere ve diğer milletlere eşit seviyede yaklaşımı adaletinin göstergesidir. kimin ne dediği önemli değildir zira bir yeri 600 yıl zorbalık ile idare etmek mümkün değildir

Sponsorlu Bağlantılar
"osmanlı bir imparatorluk değildir. imparatorluk emperyalizmden gelir. bu da empoze etmek yani dayatmak demektir. birilerine birşeyleri zorla yaptırmak demektir. avrupadaki diğer ülkeler veya tarihteki büyük ülkeler imparatorluktu evet. ama osmanlı hiç bir zaman imparatorluk olmadı. her zaman hoşgörü hakimdi. osmanlı devletti. osmanlı devletiydi. büyük ülkelere imparatorluk deme alışkanlığı da osmanlıyı sevmeyen insanların oluşturduğu bir kavramdır. bu yanlıştır çocuklarım. osmanlı islam hukuku üzerine kurulmuştur ve farklı dinlerdeki milyonlarca insan 3 kıtanın üzerinde rahatça yaşamıştır. 600 yıl hayatta kalmış, ölmeyi beceremeyen yaşlı bir kurt gibi ihtiyarlığı uzun sürmüştür."
Son düzenleyen fadedliver; 13 Mayıs 2010 19:43
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
5 Aralık 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
Osmanlı'da Kamu Yönetimi ve Memuriyet



Osmanlı'da Kamu Yönetimi ve Memuriyet
Dr. Hüseyin ÖZDEMİR

Osmanlı Devleti’nde kamu hizmetlerini yürüten personel; mülkiye,kalemiye, ilmiye ve seyfiye olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştır.Bunlardan mülkiye ve kalemiye daha çok idarî işleri yürütmüştür.Osmanlı’nın cihan devleti hâline gelmesinin ve altı asırdan fazlaayakta kalabilmesinin önemli unsurlarından biri; kanunları, teşkilâtıve memurları ile verimli bir kamu bürokrasisine sahip olmasıdır.

Mülkiye sınıfı
Osmanlı Devleti’nde idarî yapı, merkez ve taşra teşkilâtı şeklindeorganize edilmişti. Mülkî idare sistemi içinde memleket; vilâyetlere,livalara (sancaklara) ve kazalara ayrılmıştı. Kazaları idare edenkadılar, yürütme ve adliye hizmetlerini yerine getiriyordu. Sancaklarınidaresinden alaybeyleri, vilâyetlerin idaresinden beylerbeylerimesûldü. İlk kuruluş ve gelişme dönemlerinde mülkî idare hizmeti,askeriye ile beraberdi. Sancakbeyleri ve beylerbeyleri, zamanın icabınagöre bağlı bulundukları yerlerin mülkî idaresini yürüttükleri gibi,aynı zamanda birer kumandandı ve kendilerine bağlı askerî kuvvetlerlesefere gidiyorlardı. Bu dönem için yönetici sınıf personeline ‘askerî’denildiği gibi, kamu hizmetlerine binaen mülkiye personeli demek demümkündür.

Üst bürokrasinin yetişmesi
Ricâl-i devlet (genel idare elemanları) denilen yönetici sınıf,İstanbul’un fethine kadar medreselerde okumayan veya hususi öğrenimgörmüş kişilerden seçilmekteydi. 1453 yılından itibaren devletyönetiminde büyük değişikliklere gidilmesiyle, yeni müesseselerteşekkül edince, çok sayıda personele ihtiyaç duyulmuştu. Bunun üzerinetarihte kendi türünün ilk örneği olarak 1460’tan sonra, TopkapıSarayı’nda genel idare elemanı yetiştirmek için Enderun Mektebi açıldı.Bu mektep; harp okulu, siyasal bilgiler, güzel sanatlar, hukuk,edebiyat vb. fakültelerin bütün fonksiyonlarını içine alan ve 14 yıllıköğretim süresi olan yüksek bir öğretim kurumuydu.1

Enderun’da bu temel bilgilerin yanında öğrencilerin (gılman) dinî ve terbiyelerine de ihtimam gösterilirdi. Enderun odalarındanamaz kılınır, Kur’ân okunur ve dinî bilgiler öğrenilirdi. Her koğuştasabah namazından iki saat önce nöbetçiler, koğuşun ortasında bulunankapı tokmağına benzer büyük demir tokmağa üç defa hızlıca vuraraköğrencilere vaktin geldiğini haber verirlerdi. Sabah namazına kadarHazreti Peygamber’e (sas), Hulefây-i Raşidin’e, geçmiş Osmanlıpadişahlarına ve vefat eden bütün Müslümanların ruhlarına dua okunurdu.Yatsı hâriç, diğer namazlar Ağalar Camii’nde kılınırdı. Yatsı namazıise koğuşlarda kılınırdı; çünkü akşam ezanından sonra hiçbir acemienderunlunun dışarı çıkmaması gerekirdi. Her pazartesi ve cuma yatsıdansonra hatim okumak âdet hâline gelmişti.2

Konu ile alakalı resim için tıklayınız.

Enderun’da gılmanların -öğretimi kadar âdâb-ı muaşeretkurallarına uymalarına da dikkat edilirdi. Bu kuralların bazılarışunlardı: Padişahın huzurunda iken lâubali, edebe aykırı ve serbesthareketlerde bulunmamak; halkın arasında geğirmemek, gerinmemek,esnememek, hapşırmamak, aksırıp-tıksırmamak, iğrendirici hareketlerdebulunmamak; bir toplantıda otururken arkadaşlarını kıracakdavranışlarda bulunmamak; pastırma, sarımsak gibi kokularıyla çevreyerahatsızlık veren gıdalar yedikten sonra, toplum içine çıkmamak;perşembe veya cuma günleri, el ve vücut temizliği yapmak, tırnaklarınıkesmek; sofrada büyüklerden önce yemeğe el uzatmamak, yemek yerkensofradakileri iğrendirecek davranışlarda bulunmamak; arkadaşlarıarasında kaşınmamak; kirli, buruşuk ve kadınlara has renk ve biçimdeelbise giymemek; her sabah ıslak tülbentle kulakları temizlemek;haftada iki defa traş olmak; dâima muntazam ve temiz bulunmak.3

Gılmanlara, meslek hayatlarında nasıl davranacakları da anlatılırdı:Memuriyette vazife başında iken, ihtiyacı olan vatandaşlara yardımdabulunmak, kibirli hâllerden sakınmak, lüzumlu lüzumsuz her şeyeatılmamak, maiyetinde bulunanların izzeti nefsini kırmamak, kendindenbüyüklere gereken saygıyı göstermek, kimsenin malına göz dikmemek, borçile mal alıp şikâyete sebep olmamak, verilen emir ve vaziyeyi harfiharfine yerine getirmek.4

Askerî ve yönetici sınıf elemanı yetiştiren bu okul hakkında Lybyerşunları söylemektedir: “Bir savaş ve yönetim okulu olması sebebiylesistem, öğrencilerin bütün özelliklerini geliştirirdi. Talebeninbeyinleri nasıl eğitiliyorsa, bedenleri de öyle özenle eğitilirdi.Öğrencilerin tamamına, Müslüman hayat tarzını ihtiva eden belli birzihin i verilirken, içlerinde en kabiliyetli olanlara Doğudilleri, İslâm ve Osmanlı hukuku hakkında çok ağır dersler verilirdi.Böylece, talebelerin hem beden ve beyinleri, hem de dinî inançlarıgeliştirilirdi. Osmanlı sistemi, insan hayatının bütün yönlerinehitap edecek şekilde çeşitli konuları içine almasından dolayı, dönemiitibarıyla Batı öğrenim sisteminden daha üstündü.” 5

Hükümdarlar Enderun öğrencileriyle yakından ilgilenmişler ve onlara enyüksek rütbeye kadar yükselmenin yolunu açmışlardır. Enderunmezunlarından askerlik bilgisi iyi olanlar yeniçeri ağalığı; siyateileri olanlar ise vezirlik, valilik gibi önemli mevkilereyükselebilmişlerdir.

Kalemiye sınıfı
Osmanlı Devleti’nin gelişmesine paralel olarak yazılı kayıtlara duyulanihtiyaç neticesinde, resmî olarak teşkilâtlanmış profesyonelkâtiplerden oluşan kalem daireleri kurulmuştur. Bu hizmet kurumlarınınbaşlıcaları Defter-i Hâkâni, Hazine-i Âmire ve Divân-ı Hümâyunkalemleridir.6

Osmanlı memurlarının yetişmesi ve memuriyete intisap
Osmanlı Devleti’nde ‘kalemler’ ismiyle bilinen kurumlar, aynı zamandaihtiyacı olan memurları yetiştirmekteydi. Dairelere daha çok memurçocukları 10-12 yaşlarındayken devam etmeye başlar, çocuklar burada hertürlü okuyup yazmayı, usul ve âdabı öğrenirlerdi. Bu çocuklara dahasonra bugünkü soyadının yerini tutan bir ‘mahlas’ verilir ve bu kişilermahlaslarıyla çağrılırdı. ‘Şefkatî’, ‘safvetî’ gibi çeşitleri olan bumahlasların verilmesi de bir merasime tâbiydi. Bu kalemlere hiçbir şeybilmeden başlayan genç memurlara ‘mülâzım’ veya ‘şakird’ denirdi.Mülâzımlar ev, cami veya kalemlerde yetiştiriliyordu, yeterligörülmediği taktirde ayrıca hocalar tayin edilirdi.7

Medrese gibi standart bir mektebi olmayan kitâbet, zor bir meslekolarak görüldüğü için kâtiplerin temel den sonra hususî surettekendilerini yetiştirmeleri gerekirdi. Kâtiplerin öğrenmesi gereken ilimve fenler; başta sarf, nahiv ve lûgat olmak üzere, meâni, beyan, bedii,şiir, inşa, edebiyat, Kur’ân-ı Kerîm, hadîs-i şerif; atasözleri(durûb-ı emsal), terimler, tarih, coğrafya ve örfî hukuku ihtivaetmekteydi.

Şakirdlikten, çıraklığa oradan da kâtiplik kadrosuna 10-15 yıllık uzunbir sürede dâhil olunurdu. Hüküm yazabilmek için kâtiplere kadronunyanı sıra yetki mânâsına gelen ‘icazet’ verilirdi. Resmî yazışmalarda,yalnız dilin âdâb ve kaidelerine vâkıf olmak yeterli değildi. ‘Usûl-ikalem’ denen birtakım incelikleri bilmek ve bunlara uymak gerekirdi.

Konu ile alakalı resim için tıklayınız.

Kalemiye kadroları, aşağıdan yukarıya doğru mülâzım, şakird, kâtip,halife, serhalife, mübeyyiz, şerhli; mensup olduğu kalemin özelliğinegöre, ilâmcı, tezkireci, rûznâmeci, kesedar gibi isimler alıyordu.Başarılı olanlar kâtip, kalem şefliği, reisü’l-küttablık, nişancılık vehattâ sadrazamlığa kadar yükselmekteydi. Osmanlılarda bilhassa 17.yüzyıldan sonra kalemden yetişerek sadarete yükselenler bulunmaktaydı.Dirayet sahibi kâtip ve münşilerin bazen padişahlara bile yolgösterdikleri ve onları ikaz ettikleri görülürdü. Nitekim Celalzâde’ninkâtipliği sırasında Yavuz’u zaman zaman ikaz etmesi, Koçi Bey’in 4.Murad ve Sultan İbrahim’e sunduğu risalelerindeki tutumu bunu açıkçaortaya koymaktadır.8

16. yüzyılın ilk yarısında, medrese i görmüş, kadılık kadrosubulamamış veya merkez bürokrasiye intisabı daha avantajlı görülmüş kadıve müderris adıyla anılan kâtipler de bulunmaktaydı. Bu kişiler kalemmesleğine yabancı olsalar bile ‘münşîlik’ vasfını hâiz olmalarısebebiyle tercih edilmekteydi.9

Kâtiplik mesleği sadece yazı yazmaktan ibaret değildi. Devlet işlerinikâtiplikteki bürokratlar yürütürdü. Özellikle reisü’l-küttap her konudasadrazamı bilgilendirirdi, bütün bürokratik faaliyetler onun mesuliyetialtındaydı. Eski ve yeni bütün ahitnâmeler, elçilerin bütün günlükfaaliyetlerinin bilindiği ve bütün sırlarının kaydedildiği yerler,başta Divân-ı Hümâyûn kalemi olmak üzere bu kalemlerdi. Ketum olmak vedevlet sırlarını ifşa etmemek, kâtiplerin en önemli özelliklerindendi.Fakat gerileme döneminde kalemlerde gizliliğe riayet edilmediği, kalemşeflerinin yazdığı bazı lâyihalardan anlaşılmaktadır.

Bir kalem şefinin yazdığı lâyihada, ecnebilerin ve kim olduğubilinmeyen kimselerin kalemlere giriş çıkışlarının külliyenyasaklanması ve kaleme giriş çıkışların nizama bağlanması teklifedilmektedir.10 1125/1713 tarihli başka bir lâyihada, “meçhulü’l-ahvalkimseye, ecnebiye ve na-ehil olanlara şakirdlik verilmeye”denmektedir.11

Kalemiye mesleğinde hizmet vermiş Celâlzâde de devlette gizliliğinönemine şöyle işaret etmektedir: “Bunların hakikatini vezir-i âzam,tuğra hizmetine bakan nişancı ve divân kâtibinden başka kimse bilmezdi.Saltanat sırları ve hilâfet işleri son derece korunmuş ve sağlamdı.Toplantılarda esas gâye gizli tutulurdu.” 12

Kitâbet mesleğinin dinî ve ahlâkî boyutu
Osmanlı memurlarının, meslekî ve diplomatik özelliklerinin yanında,ahlâkî donanımı da güçlüydü. Memurların i, esnafın usta-çırakmünasebetine benziyordu. Kâtiplik ile ‘kalem’ arasında bir mânâmünasebeti vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de Allah(c.c.)’ın ‘kalem’ üzerine yeminetmesi (68/1) ve Levh-i Mahfûz’un yazılması için ilk yaratılanın‘kalem’ olması, Osmanlı’da kâtipliğe kutsiyet ve şeref kazandıran enönemli sebeptir. Kalemiye mesleğindeki ‘âdab’ terimiyle karşılanankendisine has ahlâkî değerler, ıslâhat öncesi dönemlere kadarkutsiyetini korumuş ve bu meslekle ilgili de esas unsur olmuştur.Kâtiplerin esas varlıklarından olan ‘defter’, ‘Levh-i Mahfuz’a; ‘kalem’ve ‘kâğıt’ da doğruluk ve yüz aklığına benzetilmiştir. Böylecekâtipliğin kutsiyeti vurgulanmış; devletin en değerli hazinesininkâtipler tarafından tutulan kayıtlar olduğu, devlet nizamının ancakbununla tesis edilebileceği fikri insanlara aşılanmıştır.13

Hat sanatı da kitabet mesleğinin dinî ve ahlâkî boyutunun bir tezahürüolarak gelişme göstermiştir. Osmanlı kalemiye sınıfının en önemlisimalarından olan nişancılık makamına kadar yükselen ve Kanunîdöneminde bürokrasinin kemale ermesinde çok büyük katkısı bulunanCelâlzâde Mustafa, mesleği ve yazı sanatı hakkında şunları söyler:
“Şüphesiz yazı sanatı rahatlık ve huzurdan kinaye olup, kaleminmeyveleri her çeşit elem ve üzüntüyü giderir. Kişide samimiyet vegüveni karakter hâline getirir, şahsî çıkar ve aşırı isteklerdenuzaklaştırır. Az-çok verilen rızıkla yetinmeyi öğretir. Şüphesiz kibunlar mutluluk derecesi ve şeref mertebesini yükseltir. Böyleceganimet arkadaşı olan bu yol Allah(c.c.)’ın yardımı ve aklın önderliğindetercih edildi.”14 “Kılıç ve kalem ikizdir. Kalem ve hançer idareninortağıdır. Davayı ispatta ikisi de sağlam delil, üstün neticenin ortayaçıkışında her biri doğru kaziyelerdir. Onlarsız ülkenin düzeni yıkılmaderecesindedir. Fakat kalemde faydalar çoktur. İçi bereketli kalemülkeyi aydınlatan güneş, zifiri karanlığı gidermede parlak dolunaydır.Kalemle kılıç bulunabilir, kılıçla kalem bulunamaz. Zîrâ kılıcın işiyıkmak, yok etmek ve zulümdür. Kalemin faydası yapma, şenlik veimardır. O zamana gelince Osmanlı ülkesinin gerçekten güzel düzenibirkaç âsaf görünüşlü vezir ve birkaç büyüleyici kâtiple olmuştur.” 15

Konu ile alakalı resim için tıklayınız.

Osmanlı bürokrasisi ve maaş
Osmanlı Devleti’nde memuriyet, ‘din ve devlete hizmet’ olarak görülmüş;memurların devlete karşı vazifeleri bir ‘vücubiyet’ olarak idealizeedilmiştir. Onun için memurların gelirlerine genel mânâda ‘dirlik’denirdi. Dirlik, geçimini sağlaması için, devletin memurlara hizmetkarşılığı tahsis ettiği gelirdir.

Vezirler, hâkimler ve diğer büyük memurlar, dini ve devleti temsiletmektedirler, onun için oturdukları mekânlar ve giydikleri elbiseleronların büyüklüğüne yakışır olmalıdır. Eğer böyle olmazsa bu insanlaritibar ve izzetlerini muhafaza edemeyeceklerdir. Ölçüyü kaçırmamakrütbe ve derecelere riayet etmek bu konuda da esastır. Devleterkânından olmayanların ise bu şekildeki giyinmesine müsaadeolunmamıştır.16

Konya Mebusu Zeynelabidin Efendi, Mecliste memur maaşları tartışılırken, bu konuyu şöyle ifade etmiştir:

“Bir cemiyette, bir toplumda bir kişiye, gerek ilim ile, gerek vücuduile, gerekse malı ile bir hizmet ve bir vazife düşüyorsa, o vazifeyiüstlenmek, o kimseye vacip olur. Bizim esas kaidemiz budur. Bumemurlara vereceğimiz para ücret midir, nedir? Benim inancıma görevazifedâr üzerine gerekli olan vazifeyi yapması için, ücret olarak paraalamaz. Bir vücüp (gereklilik) üzerine bu adamlar şu işi yapıyorlar.Biz de onlara idarelerini veririz.” 17
Quo vadis?
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
22 Ekim 2013       Mesaj #4
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Osmanlı Devleti'nin uzun ömürlü olmasının nedenleri
MsXLabs.org

Osmanlı Devleti'nin uzun ömürlü olmasının nedenleri hakkında kısaca özet bilgileri maddeler halinde bu yazımızda bulabilirsiniz.
  • Coğrafi konumu
  • Bizans’ın zayıflamış olması ve Bizans’a karşı Cihad (din uğruna savaş) yapmaları.
  • Devlet yönetiminde üstün niteliklere sahip olmaları
  • Doğudan gelen Türkmenlerin desteği
  • Ele geçirilen bölgelerdeki halka dokunulmaması
  • Ele geçirilen bölgelere Türkmenlerin yerleştirilmesi
  • Merkezi otoritenin sağlanması
  • Beyliklerden evlilik veya satın alma yolu ile toprak alınması
  • Ahi Örgütü’nün desteği
  • Avrupa’nın Yüzyıl Savaşları (1337 – 1453) içinde olması
  • Balkan milletleri arasında sürekli mücadelelerin olması
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

20 Eylül 2017 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
21 Ağustos 2008 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu
3 Nisan 2009 / ThinkerBeLL Taslak Konular
23 Mart 2010 / Misafir Osmanlı İmparatorluğu