Arama

Özel yayıncılıkla bu kanallar daha çok ne tür programlara odaklanıyor?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 16 Ocak 2009 Gösterim: 5.098 Cevap: 1
weber - avatarı
weber
Ziyaretçi
6 Ocak 2009       Mesaj #1
weber - avatarı
Ziyaretçi
Özel yayıncılıkla bu kanallar daha çok ne tür programlara odaklanıyor? Arkadaşlar ödevim bu lütfen yardımcı olun.....Msn Sad
EN İYİ CEVABI fadedliver verdi
İçerik çözümlemesi yapmak için
öncelikle söz konusu metnin içeriğine ilişkin çeşitli öğeleri tarif edebilmek amacıyla
Sponsorlu Bağlantılar
bir dizi kategorinin tanımlanması gerekmektedir. Çözümleme bu kategorilerin
metinde ne sıklıkla ortaya çıktığının bir dökümünün yapılması ile gerçekleşir.
Örneğin televizyon programlarında şiddete ilişkin bir çözümleme yaptığımızı
varsayalım. Önce şiddet ile neyi kastettiğimizi tarif etmeliyiz. Şiddete ilişkin
kategorilerimizi belirledikten sonra hangi programlara bakacağımıza karar
vermeliyiz, tüm programlar genelinde de bakabiliriz ama bu çok kapsamlı bir
çözümleme olur. Programları seçtikten sonra belirlediğimiz şiddet kategorilerinin
bu programlarda ne sıklıkla görüldüğüne ilişkin niceliksel bir döküm çıkartırız.
Ancak daha kapsamlı bir çözümleme için her biri başka bir ayrıntıya odaklanan
farklı sayıda alt kategoriler oluşturmak gerekir. Örneğin televizyon haberlerini konu
aldığımızı ve AB haberlerinin nasıl sunulduğu ile ilgili bir içerik çözümlemesi
yaptığımızı düşünelim. Böyle bir çözümlemede, haberin bülten içerisindeki sırası,
süresi, görsel kullanıp kullanılmadığı, stüdyodan mı yoksa muhabiri bağlanarak
aktarılıp aktarılmadığı, uzaman görüşlerine yer verilip verilmediği gibi alt
kategorilere de bakmamız gerekebilir. Bu nedenle, içerik çözümlemesi yapmadan
önce ne tür sorular sormak istediğimize karar vermeliyiz, neye bakacağımızı
belirleyecek olan bu sorulardır. Televizyon ve şiddet konusunda yapacağımız bir
araştırma da örneğin ancak soruları belirledikten sonra hangi içeriğe bakacağımıza
karar veririz. Sorularımız ile seçtiğimiz içerik arasında kurduğumuz ilişki çok
önemlidir. İçerik çözümlemesine karşı yöneltilen en önemli eleştirilerden biri
seçilen örneklemin temsil gücü ile ilgilidir. Sorular ne kadar güzel sorulmuş olursa
olsun sınırlı sayıda içeriğe odaklanarak bir çözümleme yapmak sakıncalıdır

Medya sahiplerini tespit etmemiz yeterli değil, bu sahiplerin medyalarını nasıl
yapılandırdıklarını da anlamamız gerekli. Medyada yoğunlaşma ile ilgili olarak
bundan böyle sıkça duyacağınız iki kavram var: Dikey birleşme ve yatay birleşme.
Dikey birleşme: Bir medya grubunun başından sonuna kadar medya çıktılarının
üretimini kontrol etmesi anlamına geliyor. Bir medya kuruluşu gazetesini kendi
matbaasında basıyor, kendi dağıtım ağını kullanarak bayilere ulaştırıyor. Yatay
birleşme: Bir grubun medya ile ilgili tüm sektörlere sahip olması anlamına geliyor.
Bu sayede televizyon için üretilen bir programın reklamını da kendisi hazırlıyor, o
programla ilgili radyoda da yayın yapılıyor, ya da aynı haber hem basılı olarak
kullanılabiliyor hem de internete haber olarak girilebiliyor. Bu çapraz mülkiyet
ağlarını kavramamız çok önemli, ama çok zor.
c.) Son olarak bağımsız medyanın ne olduğuna bakmamız gerekiyor. Bağımsız yapım ne
demek? Ne tür bir kurumsal yapı olduğunda biz bağımsız bir medyadan söz
edebiliriz?
Medya çalışmaları içerisinde bu alanlara ilişkin çalışmalar ekonomi-politik yaklaşım
kullanılarak yapılıyor. Ekonomi politik, medya sahipliği ve kontrol ilişkilerine, medyanın
ticarileşmesi, ulularasılaşması süreçlerine, kar maksimazyonu hedefinin medyayı nasıl
dönüştürdüğüne odaklanıyor ve tüm bunların medya çıktıları üzerindeki etkisini sorguluyor.
V. Mosco, ekonomi politiğin ne olduğu ile ilgili önemli bir tanım getirmiş ve şöyle demiş:
“ekonomi politik iletişim kaynaklarını da içerecek biçimde tüm kaynakların üretimi, dağıtımı,
tüketimini de içeren toplumsal ilişkileri ve özellikle iktidar ilişkilerini inceleyen bir çalışma
alanıdır.”
Medya ve ekonomi:
Günümüz medyasını ekonomi, kâr, sermaye gibi kavramlardan bağımsız olarak dşünmemiz
olanaklı değil.
Sadece Türkiye’de değil, başka birçok ülkede de medya sektörüne
baktığımızda, bu sektörde faaliyet gösterenlerin büyük yatırımlar yaparak kâr beklentisi
güden büyük şirketler görüyoruz. Bugün medya sektörü kapitalist ekonomi içersinde faaliyet
gösteren bir sektör olduğu için temel bazı kavramları ve işleyişleri anlamamız gerekiyor
Ekonominin temel ilkesi faklı iki “değer” (value) kavramının birbirinden ayrıştırılması ve
tanımlanması ile kuruluyor. Her ürünün öncelikle hayatımızdaki işlevini tanımlayan bir
kullanım değeri vardır. Bir ürünün kullanım değeri çoğu zaman çok aşikârdır ama her zaman
böyle olmayabilir (kot pantolon örneği). Her ürünün kullanım değerinden farklı olarak bir de
değişim değeri vardır. Bir ürünün değişim değeri en basit anlamıyla o ürünün pazardaki
fiyatına karşılık gelir. Kullanım değeri ile değişim değeri arasında doğrudan bir ilişki yoktur.
Örneğin suyun kullanım değeri çok yüksektir ama çölde yaşamadığınız sürece pazardaki
değeri çok düşüktür. Ama marka kıyafetleri düşündüğünüzde durum bunun tersidir. Ürünler
pazarda satılmak üzere üretildikleri için bu ürünleri meta/mal (commodity) olarak
adlandırırız. Bir mal satın aldığımızda bizim için önemli olan o malın değişim değeri, parasal
değeri önemlidir. O malı kimin ürettiği ile o malın üretiminin ardında ne tür bir emek süreci
olduğu ile ilgilenmeyiz. Para dediğimiz şey aslında farklı metaların pazarda değişim değerini
biçtiğimiz soyut bir şeydir. Oysa bir mala değişim değerini kazandıran şey onun üretimi, o
üretime harcanan emektir (işçi ücretleri, hammadde, zorunlu giderler vs.). Bu da “emek
değer teorisi” olarak adlandırılır.
Kapitalist bir ekonomide amaç bir malı o malın üretmek için harcanan maliyetin üstünde
satmaktır. Bu sayede bir artı-değer yani kâr elde edilir. Kapitalizmin gerçek amacı bu kârı
arttırmaktır. İdeal olarak, kapitalistler bu kârı arttırma yoluyla yeniden yatırım yapmak üzere
sermaye oluştururlar. Peki artı değer nasıl yaratılır? En basit yol belli tür emeklerin ücretsiz
gerçekleştirildiği sitemler yaratmaktır ( örneğin ev içi emek). Ama bu temel bir yol değildir,
çünkü kapitalizmin bir özelliği de emeği de satılabilen ve satın alınabilen bir metaya
dönüştürmesidir. Bu nedenle kapitalistler emeği olabilecek en ucuz fiyata satın alma ve
emeğin verimini arttırma yoluyla artı-değer yaratırlar. Kârı arttırmak için ya maliyeti
düşürmek ya da satış fiyatını arttırmak gerekir. İkincisini yapmanın yolları daha karışıktır
çünkü arz-talep denklemi önemlidir. Arz arttıkça fiyat düşer, talep arttıkça fiyat yükselir.
Karı arttırmanın en yaygın yollarından biri ekonomistlerin “kapsam ekonomisi” dedikleri
alan içerisinde yer almaktır. Kapsam ekonomisi içerisinde ilk yatırım maliyetiniz çok yüksek
olsa bile her birim ürünün maliyeti üretim miktarı arttıkça hızla düşer (örn. CD üretimi).
Kapsam ekonomisinin kârı arttırabilmesi için o ürüne talep yaratılması gerekir. Bizim en çok
sorguladığımız şeylerden biri de bu talebin nasıl yaratıldığı. Medya hem kendi ürünlerine
hem de başka ürünlere talep yaratan bir sistem.

Bizim için soru bütün bunları medya sektörüne nasıl uyarlayacağımız. Birileri medya
ürünlerinin üretiminin ve dağıtımının finansmanını sağlamak zorunda. Bazı medya
ürünlerinin bedeli doğrudan ve bütünüyle tüketiciler tarafından ödenir

Daha Fazla Cevap:

Alıntı
Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı

magazinel ve reyting yükseltici programlar, merak uyandıran ve özel hayata müdahale olarak adlandırılabilecek yarışmalar çok fazla reyting getiriyor

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

haber,eğlence,yöresel,müzik,çizgi film


fadedliver - avatarı
fadedliver
Ziyaretçi
16 Ocak 2009       Mesaj #2
fadedliver - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
İçerik çözümlemesi yapmak için
öncelikle söz konusu metnin içeriğine ilişkin çeşitli öğeleri tarif edebilmek amacıyla
Sponsorlu Bağlantılar
bir dizi kategorinin tanımlanması gerekmektedir. Çözümleme bu kategorilerin
metinde ne sıklıkla ortaya çıktığının bir dökümünün yapılması ile gerçekleşir.
Örneğin televizyon programlarında şiddete ilişkin bir çözümleme yaptığımızı
varsayalım. Önce şiddet ile neyi kastettiğimizi tarif etmeliyiz. Şiddete ilişkin
kategorilerimizi belirledikten sonra hangi programlara bakacağımıza karar
vermeliyiz, tüm programlar genelinde de bakabiliriz ama bu çok kapsamlı bir
çözümleme olur. Programları seçtikten sonra belirlediğimiz şiddet kategorilerinin
bu programlarda ne sıklıkla görüldüğüne ilişkin niceliksel bir döküm çıkartırız.
Ancak daha kapsamlı bir çözümleme için her biri başka bir ayrıntıya odaklanan
farklı sayıda alt kategoriler oluşturmak gerekir. Örneğin televizyon haberlerini konu
aldığımızı ve AB haberlerinin nasıl sunulduğu ile ilgili bir içerik çözümlemesi
yaptığımızı düşünelim. Böyle bir çözümlemede, haberin bülten içerisindeki sırası,
süresi, görsel kullanıp kullanılmadığı, stüdyodan mı yoksa muhabiri bağlanarak
aktarılıp aktarılmadığı, uzaman görüşlerine yer verilip verilmediği gibi alt
kategorilere de bakmamız gerekebilir. Bu nedenle, içerik çözümlemesi yapmadan
önce ne tür sorular sormak istediğimize karar vermeliyiz, neye bakacağımızı
belirleyecek olan bu sorulardır. Televizyon ve şiddet konusunda yapacağımız bir
araştırma da örneğin ancak soruları belirledikten sonra hangi içeriğe bakacağımıza
karar veririz. Sorularımız ile seçtiğimiz içerik arasında kurduğumuz ilişki çok
önemlidir. İçerik çözümlemesine karşı yöneltilen en önemli eleştirilerden biri
seçilen örneklemin temsil gücü ile ilgilidir. Sorular ne kadar güzel sorulmuş olursa
olsun sınırlı sayıda içeriğe odaklanarak bir çözümleme yapmak sakıncalıdır

Medya sahiplerini tespit etmemiz yeterli değil, bu sahiplerin medyalarını nasıl
yapılandırdıklarını da anlamamız gerekli. Medyada yoğunlaşma ile ilgili olarak
bundan böyle sıkça duyacağınız iki kavram var: Dikey birleşme ve yatay birleşme.
Dikey birleşme: Bir medya grubunun başından sonuna kadar medya çıktılarının
üretimini kontrol etmesi anlamına geliyor. Bir medya kuruluşu gazetesini kendi
matbaasında basıyor, kendi dağıtım ağını kullanarak bayilere ulaştırıyor. Yatay
birleşme: Bir grubun medya ile ilgili tüm sektörlere sahip olması anlamına geliyor.
Bu sayede televizyon için üretilen bir programın reklamını da kendisi hazırlıyor, o
programla ilgili radyoda da yayın yapılıyor, ya da aynı haber hem basılı olarak
kullanılabiliyor hem de internete haber olarak girilebiliyor. Bu çapraz mülkiyet
ağlarını kavramamız çok önemli, ama çok zor.
c.) Son olarak bağımsız medyanın ne olduğuna bakmamız gerekiyor. Bağımsız yapım ne
demek? Ne tür bir kurumsal yapı olduğunda biz bağımsız bir medyadan söz
edebiliriz?
Medya çalışmaları içerisinde bu alanlara ilişkin çalışmalar ekonomi-politik yaklaşım
kullanılarak yapılıyor. Ekonomi politik, medya sahipliği ve kontrol ilişkilerine, medyanın
ticarileşmesi, ulularasılaşması süreçlerine, kar maksimazyonu hedefinin medyayı nasıl
dönüştürdüğüne odaklanıyor ve tüm bunların medya çıktıları üzerindeki etkisini sorguluyor.
V. Mosco, ekonomi politiğin ne olduğu ile ilgili önemli bir tanım getirmiş ve şöyle demiş:
“ekonomi politik iletişim kaynaklarını da içerecek biçimde tüm kaynakların üretimi, dağıtımı,
tüketimini de içeren toplumsal ilişkileri ve özellikle iktidar ilişkilerini inceleyen bir çalışma
alanıdır.”
Medya ve ekonomi:
Günümüz medyasını ekonomi, kâr, sermaye gibi kavramlardan bağımsız olarak dşünmemiz
olanaklı değil.
Sadece Türkiye’de değil, başka birçok ülkede de medya sektörüne
baktığımızda, bu sektörde faaliyet gösterenlerin büyük yatırımlar yaparak kâr beklentisi
güden büyük şirketler görüyoruz. Bugün medya sektörü kapitalist ekonomi içersinde faaliyet
gösteren bir sektör olduğu için temel bazı kavramları ve işleyişleri anlamamız gerekiyor
Ekonominin temel ilkesi faklı iki “değer” (value) kavramının birbirinden ayrıştırılması ve
tanımlanması ile kuruluyor. Her ürünün öncelikle hayatımızdaki işlevini tanımlayan bir
kullanım değeri vardır. Bir ürünün kullanım değeri çoğu zaman çok aşikârdır ama her zaman
böyle olmayabilir (kot pantolon örneği). Her ürünün kullanım değerinden farklı olarak bir de
değişim değeri vardır. Bir ürünün değişim değeri en basit anlamıyla o ürünün pazardaki
fiyatına karşılık gelir. Kullanım değeri ile değişim değeri arasında doğrudan bir ilişki yoktur.
Örneğin suyun kullanım değeri çok yüksektir ama çölde yaşamadığınız sürece pazardaki
değeri çok düşüktür. Ama marka kıyafetleri düşündüğünüzde durum bunun tersidir. Ürünler
pazarda satılmak üzere üretildikleri için bu ürünleri meta/mal (commodity) olarak
adlandırırız. Bir mal satın aldığımızda bizim için önemli olan o malın değişim değeri, parasal
değeri önemlidir. O malı kimin ürettiği ile o malın üretiminin ardında ne tür bir emek süreci
olduğu ile ilgilenmeyiz. Para dediğimiz şey aslında farklı metaların pazarda değişim değerini
biçtiğimiz soyut bir şeydir. Oysa bir mala değişim değerini kazandıran şey onun üretimi, o
üretime harcanan emektir (işçi ücretleri, hammadde, zorunlu giderler vs.). Bu da “emek
değer teorisi” olarak adlandırılır.
Kapitalist bir ekonomide amaç bir malı o malın üretmek için harcanan maliyetin üstünde
satmaktır. Bu sayede bir artı-değer yani kâr elde edilir. Kapitalizmin gerçek amacı bu kârı
arttırmaktır. İdeal olarak, kapitalistler bu kârı arttırma yoluyla yeniden yatırım yapmak üzere
sermaye oluştururlar. Peki artı değer nasıl yaratılır? En basit yol belli tür emeklerin ücretsiz
gerçekleştirildiği sitemler yaratmaktır ( örneğin ev içi emek). Ama bu temel bir yol değildir,
çünkü kapitalizmin bir özelliği de emeği de satılabilen ve satın alınabilen bir metaya
dönüştürmesidir. Bu nedenle kapitalistler emeği olabilecek en ucuz fiyata satın alma ve
emeğin verimini arttırma yoluyla artı-değer yaratırlar. Kârı arttırmak için ya maliyeti
düşürmek ya da satış fiyatını arttırmak gerekir. İkincisini yapmanın yolları daha karışıktır
çünkü arz-talep denklemi önemlidir. Arz arttıkça fiyat düşer, talep arttıkça fiyat yükselir.
Karı arttırmanın en yaygın yollarından biri ekonomistlerin “kapsam ekonomisi” dedikleri
alan içerisinde yer almaktır. Kapsam ekonomisi içerisinde ilk yatırım maliyetiniz çok yüksek
olsa bile her birim ürünün maliyeti üretim miktarı arttıkça hızla düşer (örn. CD üretimi).
Kapsam ekonomisinin kârı arttırabilmesi için o ürüne talep yaratılması gerekir. Bizim en çok
sorguladığımız şeylerden biri de bu talebin nasıl yaratıldığı. Medya hem kendi ürünlerine
hem de başka ürünlere talep yaratan bir sistem.

Bizim için soru bütün bunları medya sektörüne nasıl uyarlayacağımız. Birileri medya
ürünlerinin üretiminin ve dağıtımının finansmanını sağlamak zorunda. Bazı medya
ürünlerinin bedeli doğrudan ve bütünüyle tüketiciler tarafından ödenir

Daha Fazla Cevap:

Alıntı
Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı

magazinel ve reyting yükseltici programlar, merak uyandıran ve özel hayata müdahale olarak adlandırılabilecek yarışmalar çok fazla reyting getiriyor

Alıntı
Misafir adlı kullanıcıdan alıntı

haber,eğlence,yöresel,müzik,çizgi film


Son düzenleyen ahmetseydi; 2 Ocak 2015 11:45 Sebep: İçerik Düzenleme

Benzer Konular

11 Mart 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
18 Temmuz 2014 / ozan Soru-Cevap
16 Aralık 2008 / azize Soru-Cevap