Arama

Hz. Muhammed'in insanlara verdiği değer ile ilgili hadisler nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 4 Aralık 2018 Gösterim: 84.183 Cevap: 2
efe_esra - avatarı
efe_esra
Ziyaretçi
2 Mart 2009       Mesaj #1
efe_esra - avatarı
Ziyaretçi
Hz. Muhammed'in insanlara verdiği değer ile ilgili hadisler nelerdir?
EN İYİ CEVABI MeLL verdi
İnsan eşref-i mahlukattır” sözü Müslümanlar arasında çok meşhurdur. Sadece biyolojik nitelikleriyle değil, Akıl, irade, düşünme ve düşüncelerini gerçekleştirebilme özellikleri açısından insan, yaratılmışlar içinde en üstün varlıktır. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’de:
“–Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” (Tin Suresi 4. ayet)
Sponsorlu Bağlantılar
buyurmaktadır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir peygamber olarak Allah’ın insana verdiği bu değerin elbette farkındaydı. Bu yüzden hiçbir insanı küçümsemezdi. Bu sebeple konuşan kişinin sözünü asla kesmez, kendisi birine hitap ettiği zaman doğrudan ona yönelir, onun yüzüne bakarak konuşurdu.
Hz. Muhammed (s.a.v.), yalan söylediklerini bildiği halde münafıkların, içlerinde gizledikleri niyetlerine değil, ağızlarından çıkan sözlere itibar etmiş, insana verdiği değer sebebiyle onların sözlerini, mazeretlerini dinlemiş, sözlerine göre yargıda bulunmuştur. Peygamberimizin bu tutumunu münafıkların nasıl kötüye kullandıklarını ve kendi aralarında nasıl konuştuklarını Allah bize Kur'an-ı Kerim’de bildiriyor:
“(Hakkın düşmanları) arasında “O her söze kulak veriyor” diyerek Peygamber’i yerip kınayanlar var. De ki: Evet, o, hakkınızda hayırlı olanı (duyup dinlemek) için kulaklarını açık tutuyor.” (Tevbe Suresi, 61. ayet)
Peygamberimiz, insanların şekillerine, rengine ve ırkına göre ayrıma tabi tutulmasını yasaklamıştı. Bir gün nasıl olmuşsa olmuş, Ebu Zer ile Bilal bir konuda anlaşamamış ve Ebu Zer, Bilal’a:
“–Kara kadının oğlu sen de.”
demişti. Bilal onun bu sözünden alınmış ve durumu Hz. Muhammed’e (s.a.v.) bildirmişti. Peygamberimiz Ebu Zer’i çağırarak ona:
“–Sende cahiliye adetlerinden biri mi var?”
diyerek onun yaptığı bu davranışı onaylamamıştı. Ebu Zer söylediğine bin pişman olmuş, hemen yüzünü yere yapıştırıp:
“–Allah’a yemin ederim ki Bilal ya hakkını helal edinceye ya da yüzüme basıp geçinceye kadar buradan kalkmayacağım” demiştir. Olay daha sonra tatlıya bağlanıp kapanmıştır.
İnsana değer vermek, aynı zamanda insan haklarına saygılı olmak demektir. Her insanın doğuştan sahip olduğu hakları vardır. Her insanın, başkasının hakkına el uzatmaksızın kendi haklarını koruma hakkı vardır. Peygamberimizin uygulamaları bu konuda da bizim için önemli mesajlar içermektedir.
Son düzenleyen Safi; 4 Aralık 2018 23:29
MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
2 Mart 2009       Mesaj #2
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
İnsan eşref-i mahlukattır” sözü Müslümanlar arasında çok meşhurdur. Sadece biyolojik nitelikleriyle değil, Akıl, irade, düşünme ve düşüncelerini gerçekleştirebilme özellikleri açısından insan, yaratılmışlar içinde en üstün varlıktır. Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’de:
“–Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” (Tin Suresi 4. ayet)
Sponsorlu Bağlantılar
buyurmaktadır.
Hz. Muhammed (s.a.v.) bir peygamber olarak Allah’ın insana verdiği bu değerin elbette farkındaydı. Bu yüzden hiçbir insanı küçümsemezdi. Bu sebeple konuşan kişinin sözünü asla kesmez, kendisi birine hitap ettiği zaman doğrudan ona yönelir, onun yüzüne bakarak konuşurdu.
Hz. Muhammed (s.a.v.), yalan söylediklerini bildiği halde münafıkların, içlerinde gizledikleri niyetlerine değil, ağızlarından çıkan sözlere itibar etmiş, insana verdiği değer sebebiyle onların sözlerini, mazeretlerini dinlemiş, sözlerine göre yargıda bulunmuştur. Peygamberimizin bu tutumunu münafıkların nasıl kötüye kullandıklarını ve kendi aralarında nasıl konuştuklarını Allah bize Kur'an-ı Kerim’de bildiriyor:
“(Hakkın düşmanları) arasında “O her söze kulak veriyor” diyerek Peygamber’i yerip kınayanlar var. De ki: Evet, o, hakkınızda hayırlı olanı (duyup dinlemek) için kulaklarını açık tutuyor.” (Tevbe Suresi, 61. ayet)
Peygamberimiz, insanların şekillerine, rengine ve ırkına göre ayrıma tabi tutulmasını yasaklamıştı. Bir gün nasıl olmuşsa olmuş, Ebu Zer ile Bilal bir konuda anlaşamamış ve Ebu Zer, Bilal’a:
“–Kara kadının oğlu sen de.”
demişti. Bilal onun bu sözünden alınmış ve durumu Hz. Muhammed’e (s.a.v.) bildirmişti. Peygamberimiz Ebu Zer’i çağırarak ona:
“–Sende cahiliye adetlerinden biri mi var?”
diyerek onun yaptığı bu davranışı onaylamamıştı. Ebu Zer söylediğine bin pişman olmuş, hemen yüzünü yere yapıştırıp:
“–Allah’a yemin ederim ki Bilal ya hakkını helal edinceye ya da yüzüme basıp geçinceye kadar buradan kalkmayacağım” demiştir. Olay daha sonra tatlıya bağlanıp kapanmıştır.
İnsana değer vermek, aynı zamanda insan haklarına saygılı olmak demektir. Her insanın doğuştan sahip olduğu hakları vardır. Her insanın, başkasının hakkına el uzatmaksızın kendi haklarını koruma hakkı vardır. Peygamberimizin uygulamaları bu konuda da bizim için önemli mesajlar içermektedir.
Son düzenleyen Safi; 4 Aralık 2018 23:32
MeLL - avatarı
MeLL
Ziyaretçi
2 Mart 2009       Mesaj #3
MeLL - avatarı
Ziyaretçi
Bu eklediğim ikinci kaynakta; Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in insanlar ile ilgili tutumunu anlatan sözleri de yer almaktadır.Okumanızı tavsiye ederim...

EFENDİMİZ(S.A.V.) HER HALİYLE İNSANLIĞA REHBERDİ.
Peygamber Efendimiz’in davranışlarının ahlakî olarak dayandığı esaslar araştırıldığında bunların en başında; O’nun engin alçakgönüllülüğü, yumuşak huyla muamelede bulunması, cömertliği, sabrı, merhamet ve şefkati gelir.

İnsanlığa yeni bir hayat modeli getiren Peygamberimiz, hayatın her alanında olduğu gibi, sosyal hayatı da yenileyen ve şekillendiren prensipler getirmiştir. Hz. Peygamber teklif edeceği her konuyu önce kendisi bizzat tatbik ettiği gibi, -aynı zamanda Allah’ın razı olduğu hayat tarzı olan- kendi hayat tarzına ulaşılması konusunda da toplumu eğitmeyi ihmal etmemiştir. Peygamberimiz’in ortaya koyduğu esaslar, insan ilişkilerinin daha bir önem kazandığı günümüzde, başta insanları idare etme konumunda olan kimseler olmak üzere, bütün insanlar için örnek olacak prensiplerdir. Bunlardan bazılarını -kaynaklarını vermeden, fakat zikredilen hemen her hadisin kütüb-i tis’a diye meşhur olan dokuz hadis kitabında olduğunu belirterek- ele alalım:

Habîbullah* (sas) insana değer verirdi
Allah’ın sevgilisi
İnsanlarla başarılı bir ilişki kurmanın temelinde muhatabı ciddiye alma ve ona değer verme vardır. Herkes, sevilmek ve sayılmak ister. Peygamberimiz insanlara çok değer verir, insanlarla iç içe yaşar, onlardan biri gibi hayatını devam ettirirdi. İnsanlarla karşılaştığı zaman ilk selam veren kendisi olurdu; tokalaşır, hal ve hatırını sorardı. Söylenenleri dikkatle dinler, muhatabı ayrılmadıkça yüzünü ondan çevirmezdi. Enes b. Mâlik, Peygamberimiz’in bu özelliğini şöyle ifade eder: “Hz. Peygamber biriyle karşılaşıp konuşmaya başlayınca o zat yüzünü çevirmedikçe o kimseden yüzünü çevirmezdi. Biri ile karşılaşıp da elini tutunca, adam elini bırakmadıkça, elini çekmezdi. Ashabı ile otururken ayaklarını asla uzatmazdı.”
Peygamberimiz, insana öncelikle insan olduğu için değer veriyordu. Bunun en güzel ve çarpıcı örneklerinden biri şudur: Bir gün Hz. Peygamber sahabeden bir grupla otururken yakınlarından bir cenaze geçmiş ve Peygamberimiz (sas) cenazeyi görünce ayağa kalkmıştı. Yanında bulunanlar, onun bir Müslüman cenazesi olmadığını, Yahudi cenazesi olduğunu söyleyerek, ‘ayağa kalkmanız gerekmezdi’ demek istemişlerdi. Onların bu sözü üzerine Hz. Peygamber, “Müslüman değilse insan da mı değil?” cevabını vermişti. O, insana verdiği önemin bir göstergesi olarak, ölülerin arkasından olumsuz konuşulmasını ve kabirlerin üzerlerine oturulmasını yasaklamıştır.

Efendimiz (sas) insanların dertleriyle ilgilenirdi
Peygamberimiz (sas), ashabının dertleriyle ilgilenir, onlardan yakın ilgisini esirgemezdi. Peygamberimiz, genel meselelerin yanında detayları da ihmal etmemiş ve insanların en küçük dertleriyle bile ilgilenmiştir. Resûlullah, yardım ederken bile muhatabını rencide edecek, üzecek ve minnet altında bırakacak en küçük bir tavırda bulunmamıştır.
İnsanların işlerine özen göstermeyenleri ciddi bir şekilde uyaran Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim bir Müslüman’ın dünyadaki sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalmış birine kolaylık gösterirse, Allah da ona dünya ve ahirette kolaylık gösterir. Kim bir Müslüman’ın kusurunu gizlerse, Allah da onun dünya ve ahiretteki kusurlarını örter. Kul, din kardeşine yardımcı olduğu müddetçe Allah da ona yardımcı olmaya devam eder.”

* Peygamberimiz (sas) insanların en küçük dertleriyle bile ilgilenmiştir.
Ufuk insan (sas) güler yüzlü idi
Gülümseme, tek kelimeyle “sevgi”dir ve “seninleyim” demektir. Peygamber Efendimiz sürekli güler yüzlü idi. O, hiç kahkaha atıp gülmemişti. Abdullah b. Hâris, “Resûlullah’tan daha çok tebessüm eden/O’nun kadar güleç yüzlü hiçbir kimseyi görmedim.” diyerek bu hususu anlatır.
Cerir b. Abdullah da şöyle demiştir: “Resûlullah (sas) Müslüman olduğum günden beri beni yanına girmekten men etmedi. Beni görüp yüzüme karşı tebessüm etmediği de olmadı.”
Hz. Âişe’nin anlattığına göre, bir adam Hz. Peygamber’le konuşmak istemişti. Adamın geldiğini uzaktan görünce, “Kavminin en menfur adamı.” buyurdu. Adam huzuruna gelip oturunca Resûlullah, iyi davranıp güler yüz gösterdi. Adam gidince Hz. Âişe bu tezadın sebebini sordu. Peygamberimiz, “Ey Âişe! Benim kaba davrandığımı hiç gördün mü? Kıyamet günü, Allah nazarında en fena kişi, şer ve belasından korkarak kendinden insanların kaçtığı kimsedir.” buyurdular. “Kardeşinin yüzüne gülümsemenden ötürü sana sadaka sevabı verilir.” “İyiliğin hiçbir çeşidini sakın küçümseme. Hatta kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa.” mübarek sözleri de Efendimiz’e aittir.

Nebiler Serveri (sas) selamlaşmaya önem verirdi
İnsanlara ilgi göstermenin, onlara önem ve değer vermenin en kolay, en etkili yolu selam vermektir. “Allah katında en makbul insan, karşılaşmada selama önce davranandır.” buyurarak konuşmaya selamla başlamayı tavsiye eden Peygamberimiz karşılaştığı insanlara selam verirdi. Çocuklara ve kadınlara da selam vermiş, ehl-i kitaptan olan kimselerin de selamını almıştır. “Selam, Allah’ın isimlerinden biridir. Onu yeryüzüne koymuştur. O halde onu aranızda yayınız.” buyurarak selamın önemine dikkat çekmiş ve “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de olgun mümin olamazsınız. Size yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız.” diyerek de selamlaşmanın toplum içerisindeki fertleri birbiriyle kaynaştırıp, merhamet, şefkat ve sevgi duygularını geliştireceğine işaret etmiştir.

Allah Resulü (sas) zengin fakir ayrımı yapmazdı
Peygamberimiz’in insanlarla münasebetlerinde dikkat çekici yönlerinden biri de kesinlikle zengin fakir ayrımı yapmamasıydı. O’nun nazarında zengin-fakir, büyük-küçük, efendi-köle; herkes eşitti.
İslam’ın ilk yıllarında Peygamberimiz’in çevresinde genellikle genç ve fakir kimseler bulunuyordu. İki Cihan Serveri, etrafını alan bu ilk kadronun, bu fakir insanların bir gün cihan çapında bir inkılap yapacak kadro olduğunu daha işin başında biliyor ve attığı her adımı ona göre atıyordu. Nitekim bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Fakirleri arayınız, onları görüp gözetiniz. Zira siz ancak fakirler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” Sahabeden Ebû Zer, Peygamberimiz’in kendisine tavsiyelerini anlatırken, bunlardan birinin, yoksulları sevip onlara yakın olmak olduğunu söylemiştir.
Peygamberimiz, o dönemde toplumda yaygın olarak bulunan köle ve cariyelere “kölem, cariyem” diye hitap edilmemesini, “delikanlım, gencim, oğlum” gibi ifadelerle hitap edilmesini istemiştir. Yine dikkat çekici bir hadiste, “Nice saçı başı dağınık, kapı kapı kovulan ve asla önemsenmeyen kimse vardır ki, (herhangi bir hususla ilgili) Allah’a yemin etse, Allah onu yemininde yalancı çıkarmaz.” buyurarak fakir bir dış görünüşün altında Allah katında değerli bir kalbin bulunabileceği hususunda uyarıda bulunmuş ve bizi dikkatli olmaya çağırmıştır. “İnsanlar Âdem’in oğullarıdır. Âdem’i de Allah topraktan yaratmıştır.” diyerek temelde insanlar arasında bir farkın olmadığını vurgulamıştır.

* “Fakirleri arayınız, onları görüp gözetiniz. Zira siz ancak fakirler sayesinde yardım görüyor ve rızıklandırılıyorsunuz.” (Hadis-i Şerif)
Fahr-i kâinat (sas) kimseyi incitmezdi
Peygamberimiz incelik, zarafet ve nezaket insanıydı. O’nun çevresine rahatsızlık verecek bir tavır ve davranışı yoktu. O, insanların gönüllerini alır, onları nefret ettirmezdi. İnsanlara güler yüzlü davranır, güzel muamele ederdi. Kötü huylu, kaba dilli ve katı kalpli değildi. Kimseyle çekişmez, kötü söz söylemez, kimseyi ayıplamazdı. Cimrilikten uzaktı. Hoşlanmadığı şeyle ilgilenmezdi.
O, son derece edepliydi. Çünkü ilahi terbiyeye mazhar olmuştu. O, insanlık için en mükemmel örnektir. Bu, O’nun gönderiliş gayesidir. Çünkü bizzat kendisi, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur. Kur’ân da, “Şüphesiz ki sen yüce bir ahlak üzeresin.” diyerek bu hususu teyit eder.
Hz. Âişe diyor ki: Bir gün Allah Rasûlü odama girdi, kıbleye döndü ve ellerini açarak şöyle dua etti: “Allah’ım! Ben bir beşerim, şayet kullarından birini üzüp incitmişsem, beni bu yüzden cezalandırma.”
Peygamberimize yakınlığıyla bilinen Enes b. Mâlik anlatıyor: “Allah Rasûlü’ne on yıl hizmet ettim, bana hiç öf demedi. Yaptığım bir şey için “bunu niye yaptın?” yapmadığım bir şey için de “bunu niye yapmadın?” demedi.” Çünkü O, yine Enes b. Mâlik’in ifadesiyle, insanların en güzel ahlaklısı idi.
Peygamberimiz, ideal Müslüman’ı şöyle tarif etmiştir: “Müslüman, dilinden ve elinden, diğer Müslümanların zarar görmediği (incinmediği) kimsedir.”
Rasûlullah (sas) ayrıca, bir Müslüman’ı inciten/eziyet eden kimsenin kendisine eziyet etmiş olacağını, kendisine eziyet edenin de Allah’a eziyet etmiş olacağını belirterek, Müslümanları incitmeme konusunda uyarmıştır.

Efendimiz (sas) vefalı idi
Vefakârlık, Resûl-i Ekrem Efendimiz’in en önde gelen özelliklerinden biriydi. Onun bu özelliği, ilk eşi ve çile yoldaşı Hz. Hatice’nin şahsında âdetâ billurlaşır. İşte bu sebeple Nebiyy-i Muhterem Efendimiz onu her fırsatta anar, hatırasını yâd ederdi.
Peygamberimiz’in Hz. Hatice’ye olan vefasını Hz. Âişe’den nakledilen şu hadisten anlıyoruz. Hz. Âişe şöyle demiştir: “Peygamber aleyhisselâm’ın hanımlarından hiçbirini Hatice’yi kıskandığım kadar kıskanmadım. Üstelik onu (Resûl-i Ekrem’in yanında) hiç görmedim. Fakat Resûl-i Ekrem onu sık sık anardı. Bir koyun kesip etini parçaladığında, çoğu zaman Hatice’nin dostlarına gönderirdi. Bazen (dayanamayıp) Resûlullah’a: ‘Sanki dünyada Hatice’den başka kadın kalmadı!’ derdim. Resûl-i Ekrem. ‘O şöyle şöyleydi’ diye özelliklerini sayar ve ‘Çocuklarım ondan oldu.’ derdi.”
Peygamberimiz, sütannesine karşı da vefalı davranmıştır. Yıllar sonra, Mekke fethinden sonra, süt annesi Halime ziyarete gelince üstüne oturması için ridasını sermiş ve ona hürmet etmiştir. Sütkardeşi Abdullah gelince de ayağa kalkmış ve onu da elbisesinin üzerine oturtmuştur. Yine Hevazin esirleri arasında getirilen sütkardeşi Şeyma’ya da ikramda bulunmuş, onunla ilgilenmiş ve kavmine dönerken değişik hediyeler vererek uğurlamıştır.
Yine o, kendisine evlerini ve yurtların açan Ensar’ı her vesileyle sitayişle anar ve onlara hayır duada bulunurdu. Mekke fethedilince Resûlullah’ın Mekke’de kalacağı endişesine kapılan Ensar’a, “Hayatım da ölümüm de sizin yanınızda olacaktır.” demiştir. Peygamberimiz’in vefasını gösteren bu sözler Medineli Müslümanların endişelerini gidermiş ve gönüllerini rahatlatmıştır.

Beyân Sultanı misafire ikram ederdi
İbn Sa’d’ın kaydettiği bir rivayete göre Ebû Hureyre, “Resûlullah da aç kalıyordu.” diye bahsedince A’rec, bu açlığın nasıl olduğunu sorar. Ebû Hureyre de, gelip gidenin ve misafirin çok olmasından dolayı ve ondan hiç ayrılmayan bir grup insanların bulunmasından kaynaklandığını, ayrıca, Resûlullah’ın beraberinde ashabı ve ehl-i suffa olmadan hiç yemek yemediğini söyler.
Peygamberimiz, fakirlik ve sıkıntı çeken ashabına karşı her fırsatta ikramda bulunurdu. Peygamberimiz’e Arabistan’ın her tarafından ziyaretçiler ve elçiler gelirdi. Peygamberimiz onlarla mutlaka ilgilenir ve eldeki mevcut imkanlarla onların ağırlanmasını temin ederdi.
Peygamberimiz Medine’ye gelen heyetlerin ağırlanması için bazı sahabîleri görevlendirmiş, onlar için yol azığı hazırlatmış ve hediyeler vermiştir.
Misafirlerini en iyi şekilde ağırlayan ve onlara ikramda bulunan Peygamberimiz, misafire ikram etmeye teşvik etmiş ve misafirini ağırlamayanda hayır olmadığını söylemiştir. “Misafirin bulunduğu eve hayır, bıçağın devenin hörgücüne ulaşmasından daha çabuk ulaşır.” buyurarak misafir olan evde hayır ve bereket olacağına işaret etmiştir.

Çocukları çok severdi
Peygamberimiz, çocuklarını ve torunlarını öper, okşar ve çok severdi. Çocuklara karşı şefkat ve merhametle muamele ederdi. Bu anlayışın bütün Müslümanlar tarafından benimsenmesi ve hayat tarzı haline getirilmesi için de “Küçüklerimize merhamet etmeyen ve büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” buyurmuştur.
Peygamberimiz, Arap kadınlarının en hayırlılarının saliha Kureyş kadınları olduğunu belirtmiştir. Bunun gerekçesini de, “Onlar çocuklarına karşı son derece şefkatli ve düşkündürler, kocalarının sahip olduğu şeyleri de en iyi şekilde korurlar.” şeklinde ifade etmiştir. Peygamberimiz çocuklara karşı son derece şefkatli davranmış ve onlarla yakından ilgilenmiştir. Peygamberimiz’in bu konudaki uygulamaları, çocukların şahsiyet oluşumuna, topluma uyum sağlamalarına ve küçük yaştan itibaren eğitilmelerine de katkı sağlamaktadır. Modern psikolojinin önemle üzerinde durduğu konuların başında, insan şahsiyetinin çocuk yaştan itibaren oluştuğu gerçeğinin geldiği düşünülecek olursa, Peygamberimiz’in davranış tarzının önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

Habib-i Ekrem (sas) hastaları ziyaret ederdi
Peygamberimiz hasta ziyaretine önem verirdi. Sahabe-i Kiram’ın büyük küçük hepsiyle ilgilenir, durumlarını sorar ve hasta olanları ziyaret ederdi. Hasta ziyaretinde kadın, erkek ve çocuk ayrımı yapmazdı.
Hz. Peygamber (sas) hastalandığı zaman torunu Ümame’yi ziyaret etmiş ve gözlerinden yaşlar akmıştı. Ağlamasını yadırgayan bir sahabîye de, “Bu bir rahmettir ki, Allah onu kullarından dilediğinin kalbine koyar. Allah ancak kullarından merhametli olan kimselere merhamet eder.” diye cevap vermiştir.
Peygamberimiz’in Müslümanların yanı sıra gayrimüslim hastaları da ziyaret ettiği olurdu. Kendisine hizmet eden bir Yahudi çocuğunu ziyaret etmiş, ondan Müslüman olmasını istemiş, çocuk da Müslüman olmuştur. Peygamberimiz, münafıkların reisi Abdullah b. Übey b. Selûl’ü de hastalandığı zaman ziyarete gitmiştir.
Peygamberimiz kendisi hastaları ziyaret ettiği gibi sahabîlere de hasta ziyaretini tavsiye etmiştir. Hasta ziyaretlerinde hastalara dua etmiş ve moral vermiştir. Ümmetine de hasta ziyaretlerinde moral vermeyi tavsiye etmiştir. Bunların yanı sıra hastalardan tedavi olmalarını istemiştir.

* Hastaları ziyaret eder, bunda çocuk kadın erkek ayrımı yapmazdı. O bu haliyle ashabına da hasta ziyareti yapmasını isterdi.

Kutlu Nebi (sas) hediyeleşirdi
Peygamberimiz, hediyeleşme üzerinde ısrarla durmuştur. Hediyeleşmenin sevgiyi artırdığına dikkat çeken Peygamberimiz (sas) hem hediye alır hem de karşılığında bir şeyler hediye ederdi. Hediyeleşmenin insanları nasıl birbirine yaklaştırıp sevdirdiğini anlatmak için de: “Hediyeleşiniz; zira hediye, kalpteki kin ve nefreti yok eder.” buyurmuştur. Verilen hediyenin küçük görülmemesini ve kabul edilmesini istemiştir.
Peygamberimiz, hediyeye mutlaka karşılık verilmesini tavsiye etmiştir: “Kime bir hediye gelirse, karşılıkta bulunsun. Verecek bir şeyi olmazsa senâda bulunsun. Kim senâda bulunursa teşekkür etmiş olur. Kim de (senâ etmez) ketmederse nankörlük etmiş olur.”
Peygamberimiz özellikle kendisine gelen heyetlere hediye vermeyi ihmal etmezdi. Bu tarz hediyelerin öneminden dolayı ölüm döşeğinde şu tavsiyede bulunmuştu: “Size gelecek heyetlere, benim yaptığım şekilde hediye verin.” Çünkü kendisi hediyeyle pek çok gönle girmiş ve hediyeyi İslam’ın anlatılması ve sevdirilmesinde önemli bir vesile olarak kullanmıştır. Her konuda olduğu gibi insanlarla ilişkilerin nasıl olması gerektiği hususunda da en güzel örnek olan Efendimiz’den (sas), O’nun sünnetinden, sözlerinden ve hayatından alınacak çok dersler vardır.
Son düzenleyen Safi; 4 Aralık 2018 23:33

Benzer Konular

30 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
30 Aralık 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
19 Ekim 2011 / Misafir Cevaplanmış
7 Mart 2016 / öğrencii:D Cevaplanmış
6 Ocak 2012 / Misafir Cevaplanmış