Arama

Bayramların toplum hayatındaki yeri ve önemi nedir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 8 Ocak 2020 Gösterim: 47.054 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mayıs 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bayramların toplum hayatındaki yeri ve önemi nedir?
EN İYİ CEVABI _Yağmur_ verdi

Bayramların Önemi


Milli ve dini bayramlar; toplumların fertlerinin birbirlerine sevgi ve saygı ile yaklaşma, yardımlaşma, birbirlerinin gönlünü alma ve yakınlaşma, mutluluk ve sevgi huzuru dolu dolu yaşama günlerdir. Ramazan ayı, manevi duyguların, Allah'a yaklaşma duygularının en yüksek ve insanlık duygularının en yoğun olduğu önemli aylardan birisidir. Müslüman olan toplumlar ve insanlar, İslam dini ve Müslümanlık ilkeleri doğrultusunda, Ramazan ayında sağlığı sıhhati yerinde olanlar, bir ay kendilerine farz kılınmış oruçlarını tuttular, zekat ve fitrelerini vererek görev ve sorumluluklarını yerine getirdiler. Böylece Ramazan Bayramını eriştik ve kutluyoruz. Bayram, sevinç ve neşe günü demektir. Öteden beri her milletin birçok millî günleri, milli bayramları ve dini bayramları vardır, her toplum bu bayramlarını kutlarlar. Ramazan Bayramı inananlar üzerinde çok müspet tesirler meydana getirir, dini duygularını kuvvetlendirir. İnsanlara yeni bir heyecan ve çalışma zevki kazandırır. Diğer zamanlarda insanların gözüne benlik, çok kar etmek, çok çıkarcı ve acımasız olmak, fakir ve fukaranın halini bilip anlamamak, insanlara kırmak zarar vermek… gibi olumsuz duygu ve davranışlar Ramazan ayında ve bu ayın sonunda kutlanan Ramazan bayramında azalır yok olur. Toplumu birlik beraberlik kardeşlik ve dayanışma içinde tutan, saygı ve sevgi temelinde insanları birleştiren önemli günlerdir bayramlar.
Sponsorlu Bağlantılar

Bayramların, millî ve dinî duyguların, inanışların pekişmesi, taze ve canlı tutulması fonksiyonu yanında, toplumun birlik ve beraberliğini sağlamada ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesinde de büyük önemi vardır. Milli bayramlar Ulus olma, beraber aynı kaderi aynı tasayı aynı kıvancı yaşama gücünü kuvvetlendirir. Dini bayramlarımız da aynı dini inanan insanların yani Türk milletinde Müslümanların birlik beraberlik günleri, kardeşliğin, çıkarsız saygı ve sevginin yaşandığı günlerdir. Gerçekten dinî bayramlar, insanlar arasında kaynaşmanın, dostlukları ve ahbaplıkları ilerletmenin bir yolu olarak belli bir öneme sahip oldukları gibi, dinî his ve şuurun sosyal hayatta tazelenmesinin de bir vesilesidir. Bayramlar, sosyal dayanışma ve barış şuurunun fertlere kuvvetle hâkim olduğu günlerdir. Dargınların kucaklaşması, aralarında kin, nefret bulunan kabile, aile ve şahısların, düşmanlık ve husûmet duygularının sevgiye dönüşmesi, küçüklerin büyüklere saygı, büyüklerin küçüklere sevgi göstermesi, hastaların ziyaret edilmesi, verilecek küçük hediyelerle çocukların gönüllerinin alınması, hısım ve akrabanın bir kere daha yeniden kaynaşması, genellikle bayram günlerinde mümkün olmaktadır.

Son düzenleyen Safi; 8 Ocak 2020 17:21
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
31 Mayıs 2010       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.

Bayramların Önemi


Milli ve dini bayramlar; toplumların fertlerinin birbirlerine sevgi ve saygı ile yaklaşma, yardımlaşma, birbirlerinin gönlünü alma ve yakınlaşma, mutluluk ve sevgi huzuru dolu dolu yaşama günlerdir. Ramazan ayı, manevi duyguların, Allah'a yaklaşma duygularının en yüksek ve insanlık duygularının en yoğun olduğu önemli aylardan birisidir. Müslüman olan toplumlar ve insanlar, İslam dini ve Müslümanlık ilkeleri doğrultusunda, Ramazan ayında sağlığı sıhhati yerinde olanlar, bir ay kendilerine farz kılınmış oruçlarını tuttular, zekat ve fitrelerini vererek görev ve sorumluluklarını yerine getirdiler. Böylece Ramazan Bayramını eriştik ve kutluyoruz. Bayram, sevinç ve neşe günü demektir. Öteden beri her milletin birçok millî günleri, milli bayramları ve dini bayramları vardır, her toplum bu bayramlarını kutlarlar. Ramazan Bayramı inananlar üzerinde çok müspet tesirler meydana getirir, dini duygularını kuvvetlendirir. İnsanlara yeni bir heyecan ve çalışma zevki kazandırır. Diğer zamanlarda insanların gözüne benlik, çok kar etmek, çok çıkarcı ve acımasız olmak, fakir ve fukaranın halini bilip anlamamak, insanlara kırmak zarar vermek… gibi olumsuz duygu ve davranışlar Ramazan ayında ve bu ayın sonunda kutlanan Ramazan bayramında azalır yok olur. Toplumu birlik beraberlik kardeşlik ve dayanışma içinde tutan, saygı ve sevgi temelinde insanları birleştiren önemli günlerdir bayramlar.
Sponsorlu Bağlantılar

Bayramların, millî ve dinî duyguların, inanışların pekişmesi, taze ve canlı tutulması fonksiyonu yanında, toplumun birlik ve beraberliğini sağlamada ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesinde de büyük önemi vardır. Milli bayramlar Ulus olma, beraber aynı kaderi aynı tasayı aynı kıvancı yaşama gücünü kuvvetlendirir. Dini bayramlarımız da aynı dini inanan insanların yani Türk milletinde Müslümanların birlik beraberlik günleri, kardeşliğin, çıkarsız saygı ve sevginin yaşandığı günlerdir. Gerçekten dinî bayramlar, insanlar arasında kaynaşmanın, dostlukları ve ahbaplıkları ilerletmenin bir yolu olarak belli bir öneme sahip oldukları gibi, dinî his ve şuurun sosyal hayatta tazelenmesinin de bir vesilesidir. Bayramlar, sosyal dayanışma ve barış şuurunun fertlere kuvvetle hâkim olduğu günlerdir. Dargınların kucaklaşması, aralarında kin, nefret bulunan kabile, aile ve şahısların, düşmanlık ve husûmet duygularının sevgiye dönüşmesi, küçüklerin büyüklere saygı, büyüklerin küçüklere sevgi göstermesi, hastaların ziyaret edilmesi, verilecek küçük hediyelerle çocukların gönüllerinin alınması, hısım ve akrabanın bir kere daha yeniden kaynaşması, genellikle bayram günlerinde mümkün olmaktadır.

Son düzenleyen Safi; 8 Ocak 2020 17:24
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Mart 2011       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yeryüzünde yaşayan her insan toplumunun kendi dini inanışlarına göre bayramları vardır. Müslümanların da senede iki defa kutladıkları Ramazan ve Kurban bayramlar vardır.Her iki bayramın amacı Müslüman toplumundaki insanların birlik ve beraberliğini oluşturmak, kaynaşmalarını sağlamak,karşılıklı sevgi ve saygının meydan gelmesini temin etmektir.,

Ramazan bayramında sadaka-i fıtırla yoksullar sevindirilirken, kurban bayramında seneden seneye et yeme imkânı bulabilen muhtaçların et ihtiyaçları karşılanmış olur. Bundan dolayıdır ki; kurban bayramı günlerinde kurban edilen hayvanın eti üç kısma ayrılarak bir bölümünün direk fakir ve muhtaçlara verilmesi sünnettir.

Bayram günlerinin toplumdaki bireylerin sevinçli olmasına huzur ve mutluluğun oluşmasına vesile olması gerekir Bunun için maddi ve manevi yönden durumu iyi olanların bu imkânlarını diğerleriyle paylaşması önem arz eder Bu sayede Müslümanların yüzleri güler, keder ve üzüntüleri dağılır. Mutlu olurlar ve bayramın varlığından manen tat alırlar.

Bayramlar: Yıllarca birbirini göremeyen insanların buluşmasına, dargınların, küskünlerin barışmasına, hasretlerin giderilmesine, yoksulların hayır dualarının alınmasına vesile olur. Garib gurebanın hatırlanmasına, yaşlıların gönüllerinin tamir edilmesine, toplumdaki bireyler arasında diyalogun oluşmasına vesile olur.

Bayramlar: paylaşma, ikram ve hediyeleşme ruhunun canlandığı zaman dilimleridir. Bu sayede Müslümanlar birbirlerini severler, dirlik ve bütünlük içinde olurlar. Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar Müslümanlar bu manevi havayı teneffüs etmek için sılaya koşarak gelirler.

İnsanları bir araya getiren, mutlu olmalarına, kaynaşmalarına, konuşur halde olmalarına, zemin hazırlamayan bayramların dışında bir zaman dilimi yoktur. Bunun değerini idrak ederek hakkını vermeliyiz.

Bu ayın 16’sında mübarek kurban bayramına Allahın izniyle kavuşacağız. Müminler için bir nimet olan kurban bayramı günlerini en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Bu ayın I5 inci (pazartesi) günü sabah namazından itibaren başlayıp bayramın dördüncü günü ikinde namazında sona erecek olan teşrik tekbirlerini her farz namazdan sonra söylemeyi unutmayalım.(Allahüekber lailahe illallahüvellahüekber,Allahüekber velillahilhamd)

Kurban vecibesini yerine getirmekle mükellef isek, bu ameliyeyi icra ettikten sonra, eş –dost, anne ve babamızın bayramlarını teşrik etmeliyiz. Bayram ziyaretlerine gitmeye çalışmalıyız. Kendimiz de bizi gelecek olan misafirlerimizi evimizde karşılamalıyız. Dört günlük kurban bayramı günlerini etrafımızdaki dostlarımız, komşularımız, yoksullar ve muhtaç olanların mutluluğu için değerlendirmeliyiz. Önemli olan toplumdaki her insanın geleceğine güvenle bakar olmasıdır.

Bu vesileyle mübarek kurban bayramının ülkemize, milletimizi ve İslam âlemine huzur, sağlık ve mutluluklar getirmesini yüce Allah ‘tan niyaz ederim.
kedikız - avatarı
kedikız
Ziyaretçi
24 Mart 2013       Mesaj #4
kedikız - avatarı
Ziyaretçi
Bilindiği gibi bayram, sevinç ve neşe günü demektir. Ötedenberi her milletin birçok millî günleri, tarihî hâtıralarını canlandıran bayramları bulunmaktadır. Aynı şekilde bir dine mensup kimselerin de dinî günleri ve dinî bayramları vardır. Bayramlar, inananlar üzerinde çok müspet tesirler meydana getirir, dinî şuur ve duygularını kuvvetlendirir. İnsanlara yeni bir heyecan ve çalışma zevki kazandırır.

Bayramların, millî ve dinî duyguların, inanışların pekişmesi, taze ve canlı tutulması fonksiyonu yanında, toplumun birlik ve beraberliğini sağlamada ve bunun bireylerin bilincinde yer etmesinde de büyük önemi vardır. Gerçekten dinî bayramlar, insanlar arasında kaynaşmanın, dostlukları ve ahbaplıkları ilerletmenin bir yolu olarak belli bir öneme sahip oldukları gibi, dinî his ve şuurun sosyal hayatta tazelenmesinin de bir vesilesidir.

Bayramlar, sosyal dayanışma ve barış şuurunun fertlere kuvvetle hâkim olduğu günlerdir. Dargınların kucaklaşması, aralarında kin, nefret bulunan kabile, aile ve şahısların, düşmanlık ve husûmet duygularının sevgiye dönüşmesi, küçüklerin büyüklere saygı, büyüklerin küçüklere sevgi göstermesi, hastaların ziyaret edilmesi, verilecek küçük hediyelerle çocukların gönüllerinin alınması, hısım ve akrabanın bir kere daha yeniden kaynaşması, genellikle bayram günlerinde mümkün olmaktadır.

Dinî bayramlarımız

İslâm dini’nde iki büyük bayram vardır: Ramazan ve Kurban Bayramı. Sevgili Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiklerinde, Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Hz. Peygamber:

“Bu günler nedir?” Diye sorduğunda Medineliler:

- Biz câhiliyyet döneminden beri bu günlerde eğleniriz dediler.

Bunun üzerine Peygamberimiz:

- Allah size, o iki gün yerine daha hayırlı iki bayram vermiştir. Bunlar Ramazan ve Kurban Bayramlarıdır” (Ebû Dâvûd, Salât, 245; Nesâi, Salâtü’l-Îdeyn, 1; Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 3, s.157) buyurmuştur.

Ramazan ve Kurban Bayramları hicretin ikinci yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. O günden beri kutlanagelen bu iki bayram, Müslüman milletlerin aynı zamanda millî bayramları yerine geçmiştir.

Bayramları nasıl geçirmeliyiz?

Her iki bayram da bayram namazı ile başlar. Hz. Peygamber bu hususu, okuduğu bir bayram hutbesinde şöyle ifade buyurmuşlardır:

“Bu günümüzde yapacağımız ilk iş namaz kılmamızdır… Her kim böyle yaparsa, şüphesiz bizim sünnetimize uygun iş yapmış olur.” (Buhâri, Îdeyn, 3)

Bayram namazı, biri Ramazan Bayramında, diğeri Kurban Bayramında olmak üzere yılda iki defa kılınan iki rek’atlik bir namazdır. Bayram namazı Hanefî mezhebinde, Cuma namazının vücûb şartlarını taşıyan kimselere vaciptir. Şafii ve Mâlikiler’e göre müekked sünnet, Hanbeliler’e göre ise farz-ı kifayedir. (Abdurrahman el-Cezerî, el-Fıkh ale’l Mezâehibi’l-Erbea’, c.1, s. 344, 345) Bayram namazına, mükellef olmayan küçük çocuklarımızı da getirmeli ve onlara da bu manevî havayı teneffüs ettirmeliyiz.

Hz. Peygamber’in bayram günleri ve bu günlerin mahiyeti hakkında şöyle bir hadisleri vardır:

“Arefe, Kurban ve Teşrik günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme, içme günleridir.” (Ebû Dâvud, Savm, 49; Tirmîzi, Savm, 59) Hadiste açıkça belirtilmektedir ki, bayram günleri yeme, içme ve ikram günleridir. Bunun için oruç tutmak senenin her gününde caiz olduğu halde, Ramazan bayramının birinci günü ile, Kurban Bayramının birinci gününden itibaren dört günü tahrîmen mekruhtur. (El-Cezerî, a.g.e., c.1, s. 559)

Bayram günlerinin yeme, içme ve sevinç günleri olması yanında, her birinin ayrı bir anlamı da bulunmaktadır. Ramazan bayramı, bir ay boyunca Allah için tutulan orucun arkasından verilen bir “genel iftar ziyafeti” hükmündedir ve bu anlamından dolayı ona “fıtır bayramı (iftar bayramı)” denilmiştir. Ramazan bayramının ilk günü bu yönüyle bir aylık Ramazan orucunun iftarı olmaktadır. Böyle toplu iftar gününde oruçlu olmak, Allah’ın sembolik ziyafetine katılmamak anlamına gelir ki, bu doğru değildir. Allah için kurbanların kesildiği kurban bayramı günleri de ziyâfet günleridir.

Bayram günleri mutlak ve hâlis ibâdet günü olmadığı gibi, katıksız eğlenme günü de değildir. Bu iki hususu bir arada toplayan günlerdir. Bayramları, ibadet ve taatten tecrit edip, sadece oyun, eğlence, zevk ve safâ günü olarak anlamak yanlış olduğu gibi, meşru oyunlardan ve mubah eğlencelerden soyutlayarak sırf bir ibadet ve taat günü olarak anlamak da hatalıdır. Çünkü insanın manevî varlığı yanında, maddî varlığının da ihtiyaçları vardır. İbadet ve taatlarla ruh, kalp vb. manevî varlığımız tatmin edildiği gibi, çeşitli ikram ve ziyafetlerle, belli ölçüler içinde yapılan meşru oyun ve eğlencelerle de maddî varlığımız tatmin edilmiş olur.

Meşrû sınırlar içinde yapılan oyun ve eğlenceler, bayramların özünde mevcuttur. Nitekim Hz. Peygamber bir bayram günü Habeşliler tarafından oynanan kalkan ve mızrak oyununu Hz. Aişe ile birlikte seyretmiş; yine Hz. Aişe’nin hâne-i saâdette muğanniye kızlara bazı ezgiler söyletmesine ses çıkarmamıştır. (Bkz. Buhâri, Îdeyn, 3; Müslim, Îdeyn, 16.) Ancak şunu unutmamalıyız ki, her şeyin ifradı olduğu, oyun ve eğlencenin ifradı da iyi değildir. Bu sebeple oyun ve eğlence konusunda ölçülü hareket etmek, meşrûiyet ve cevaz sınırlarına dikkatle riâyet etmek gerekir.

İslâm dini her konuda itidali (orta yolu) emir ve tavsiye eder. Mü’min olmak, fert ve aileleri mutluluğa götüren meşru yolları tıkayarak, dünyayı zindan haline getirmek değildir. Anne ve babaya yakışan, bayramları aile ve çevresindekilerle neşe ve zevk içerisinde geçirmeyi gerçekleştirmeye çalışmaktır.

İnanmış, Allah’a gönül vermiş insanlar bencil olmaz. Sadece kendisinin ve yakınlarının sağlık ve mutluluğunu değil, bütün Müslüman kardeşlerininkini de düşünür. Bu konuda çaba sarfeder ve dua eder.

Merhamet, insan kalbinin merhemidir. Ama, sevgi ve saygı duygusundan uzak kimseler, katı yürekli olmanın yolunu tutmuşlar demektir. Bu duruma düşenler derhal bundan kurtuluş çarelerini aramaya koyulmalıdırlar.

Hz. Peygamber’e bir sahabî gelerek kalbinin katılaştığını hissettiğinden şikayet etti. Peygamberimiz ona:

“Kalbinin yumuşamasını istiyorsan, yoksulları doyur ve yetim başını okşa” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 263, 387) buyurdu.

İnancımızın kemal derecesini bulması için bayramlarda yapacağımız en önemli işlerden biri de yetim, kimsesiz ve yoksullarla ilgilenmek, onlara maddî-mânevî destek olarak, kendilerine yalnızlıklarını hissettirmemektir. Yetim ve kimsesizlere hep acınır, ama hiç unutmayalım ki onlar, bizler için bu toplumda Allah rızasını kazanmamıza vesile olacak birer can simididir.

Kadın sahabiyeler arasında kocası öldükten sonra sadece yetim kalan çocuklarını büyütmek ve yetiştirmek için evlenmeyen güzel ve iffetli bir hanıma işaretle:

“Ben ve bu fedâkâr hanım, kıyamet günü cennette şu iki parmağım gibi yan yana beraber olacağız.” (Ebû Dâvud, Edeb, 130)

Bayram günleri barış ve sevinç günleridir. Dargınlık dinen yasaktır. Elbette bir arada yaşayan aile ve toplum fertleri arasında anlaşmazlıklar, sürtüşme ve tartışmalar olabilir. Bu gayet normaldir. Ama bunları dargınlık safhasına vardırmamak gerekir. Bilhassa akrabalar, sıla-i rahim denilen ziyaret bağı ile aradaki bağlarını kuvvetlendirmelidirler. Hz. Peygamber, mü’minlerin üç günden fazla dargın durmalarının uygun olmadığını belirterek şöyle buyurmuşlardır:

“Bir Müslümanın diğer Müslümana üç günden fazla dargın durması helâl olmaz.” (Buhâri, Edeb, 57, 58; Müslim, Birr, 23, 24; Ebû Dâvud, Edeb, 47.)

Akraba ve komşulara iyilik etmek ve onlarla iyi geçinmek Kur’an-ı Kerim’in tavsiyesidir. Bu konuda şöyle buyurulur:

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak

koşmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, eliniz altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisâ, 36)

İntikam almak dinimize göre haramdır. İnsanı bu noktaya getirecek kin, nefret, haset vs. gibi duygular yasaklanmıştır. Müslümanın, imana, sevgi ve saygıya yataklık etmesi gereken ve ancak bu şekilde iyi ve doğruya giden yolu aydınlatabilecek olan kalbi, bu kötü ve çirkin duygularla doldurulursa manevî fonksiyonunu icra edemez. Sahibine ışık tutamaz. Bunun içindir ki, intikam alma imkânı varken bağış yolunu tutmak büyüklüğün ta kendisidir ve Allah katında çok makbul bir harekettir. Nitekim Kur’an-ı Kerim bu hususa şu ayetle işaret etmektedir:

“Bir kötülüğün karşılığı, onun gibi bir kötülüktür (ona denk bir cezadır). Ama kim affeder ve arayı düzeltirse, onun mükâfatı Allah’a aittir. Şüphesiz O, zalimleri sevmez.” (Şûrâ, 40) Daima af yolunu tutmak, mü’minin başta gelen özellikleri arasında sayılır. Bu konuda yine Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, câhillerden yüz çevir.” (Â’râf, 199)

Bu âyet nazil olduğunda Hz. Peygamber, âyetin açıklamasını Cebrâil’e sormuş, o da şöyle cevap vermiştir:

“Allah, sana zulmedeni ve haksızlık edeni affetmeni, sana vermeyene vermeni, sana gelmeyene gitmeni” emretmektedir. (Taberî, Tefsir, c. 13, s. 330; İbn-i Kesîr, Tefsir, c. 3, s. 535)

Bayram günleri, sevinç günleridir. Bu günlerde sevinçli ve güler yüzlü olmak tavsiye edilmiştir. Bayram günleri toplum şuuru bütünleşir. Toplum fertleri birbirleriyle sevişip kaynaşır. Hayatın bitmek tükenmek bilmeyen sıkıntıları içinde bunalan, bitkin ve yorgun hâle gelen insanları bayramlar dinçleştirir. Ve çalışma azimlerini artırır.

Bu günlerde akraba ve komşularımızla olan ilişkilerimiz kuvvetlenir, birlik ve kardeşliğimiz güçlenir. Bayram sabahı camilerimizi dolduran Müslümanların hep birlikte ve içtenlikle Yüce Allah’a yönelmeleri, O’ndan af ve bağış dilemeleri ayrı bir önem taşır. Çünkü böyle bir amaçla bir araya gelen, aynı iman ve heyecanı taşıyan toplulukları Yüce Allah’ın rahmeti kuşatır ve onları affeder.

Bayram günlerinde annemizin-babamızın ellerini öpüp hayır dualarını almalıyız. Dinimizde Allah’a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı “öf” bile demek yasaklanmıştır. (İsrâ, 23) Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı sevgi ve saygı duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selâmlaşarak tebrikleşmeliyiz. Tanıdıklarımızı ziyaret ederek hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız. Hastanelerde ve evlerde yatan hastaları ziyaret etmeli, şifa dileklerimizi sunmalıyız. Yetimlerin ve kimsesiz çocukların başını okşamalı, onlara anne ve baba gibi davranmalıyız. Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız. Bizden hayır dua bekleyen ölülerimizin mezarlarına giderek onlara dua etmeli, ruhları için hayır ve hasenatta bulunmalıyız. Tanıdıklarımızdan dargın olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız. Çocuklara hediyeler dağıtmalı ve onları sevindirmeliyiz.

Her zaman olduğu gibi bayram günlerinde de, İslâm’ın emrettiği şekilde, çevremizdeki insanlara iyi davranmalı, incitici ve zarar verici davranışlardan sakınmalıyız. Bütün bunlar, toplumu oluşturan fertleri birbirleriyle kaynaştırarak millî birliğin sağlanmasında ve toplumu rahatsız eden ayrılık ve düşmanlıkların yok olmasında etkili olan hususlardır.

Bu duygularla hepinizin bayramını tebrik ediyor, daha nice bayramlara sağlıkla, huzurla erişmenizi Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum. Mübarek bayramın, ülkemize, İslâm âlemine ve bütün insanlığa iyilik ve hayırlar getirmesini diliyorum.

Benzer Konular

9 Ocak 2015 / azrail09 Soru-Cevap
21 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap
30 Ekim 2012 / Misafir Soru-Cevap
22 Ekim 2014 / sSiİnNeEmM Soru-Cevap
30 Eylül 2009 / Misafir Soru-Cevap