Arama

Dede Korkut hikayelerinde adı geçen kahramanlar kimlerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 25 Şubat 2018 Gösterim: 76.835 Cevap: 3
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Aralık 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Dede Korkut hikayelerinde adı geçen kahramanlar kimlerdir?
EN İYİ CEVABI DERUNİ verdi
DEDE KORKUT HİKAYELERİ
Dede Korkut Hikayeleri, XII., XIII., XIV. asırlarda Anadolu’nun doğusunda; bütün bu asırlar boyunca, buraya gelip yerleşmiş, buralarda vatan tutmuş Oğuz Türkleri arasında yaşamış, işlenmiş ve yayılmış hikayelerdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu hikayede Oğuz Türkleri’nin Gürcüler, Ermeniler ve Trabzon Rumları ile yaptıkları dış savaşlar anlatılır; yeni vatanda yerleşen Türk boylarının kendi iç çarpışmaları hikaye edilir. Fakat aynı hikayeler, Oğuzların eski destanlarından kalma hatıralarla zengindir.
O kadar ki bu hikayelerin aslı, belki de, eski Oğuz Destanı’nın vak’alarıdır. Fakat bu vak’alar, zamanla değiştirmiş; kahraman değiştirmiş ve yeni vatan coğrafyasının hayatı ve hareketleriyle birleşip işlenerek Anadolu’nun yerli hikayeleri olmuştur. Dede Korkut Kahramanları arasında, yer yer, Ortaasya Oğuzlarına aid vak’aların hatıraları ve hususiyetleri bulunması bundandır. Esasen bu hikayeler, elimizdeki yazılı şekilleriyle hikaye ve masal karakteri göstermekle beraber, daha çok, destan tesiri bırakan vasıflar taşımaktadır.
Dede Korkut Hikayeleri’nin XV. Yüzyılda Akkoyunlular’ın egemen olduğu kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yazıya geçirilmiş olduğu tahmin edilmektedir.
Türk kültürünün önemli kaynakalrından biri olan Dede Korkut Kitabı, müslüman Oğuz Türkleri’nin kültür yapılarını, dil ve söyleyişlerini en iyi yansıtan bir eserdir. Özgün adı “Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan” (Oğuz Boyunun Dili ve Dede Korkut Kitabı) olan Dede Korkut Kitabı, bir destani Oğuz hikayeleri mecmuasıdır.
Türk Dili ve Edebiyatı alanında Dede Korkut Kitabı ya da kısaca Dede Korkut adıyla anılan eserin değin iki orijinal nüshası ele geçmiştir. Dresten kral kitaplığındaki nüsha içinde bir önsözle 12 hikaye vardır. Vatikan kitaplığındaki nüsha içinde de bir önsözle yalnız 6 hikaye vardır.
Kitabın girişi Dede Korkut’un takdimi için yazılmıştır ve iki kısımdan oluşur. Birinci kısım Dede Korkut’u tanıtan kısımdır. İkinci kısım ise Dede Korkut’un sözlerine ayrılmıştır. Besmeleyle başlayıp dua ile biten bu girişten sonra kitapta 12 hikaye yer alır.
Bunlar sırasıyla:
1. Dirse Han oğlu Boğaç Han hikayesinde; Dirse Han’ın koç yiğitleri, bir iftira ile oğlu Boğaç Hanı babasına öldürtmeğe kalkarlar. Başaramayınca, Dirse hanı kafirlere teslim ederler.
2. Salur Kazanın evinin yağmalandığı destanda; Kazan Han, beyleri ile eğlenir ve avlanırken, kafirler tarafından baskına uğrar, annesi, karısı, oğlu esir götürülür. Kazan Han ve arkadaşları esirleri kurtarmaya çalışır.
3. Kam Pürenin oğlu Bamsı Beyrek hikayesinde; bir düğün esnasında kafirler Beyrek’i kaçırırlar.
4. Kazan Bey oğlu Uruz Bey’in esir olduğu destanda; Kazan Han, oğlu Uruz’a mücadele dersi verirken, Uruz esir düşer.
5. Duha Koca oğlu Deli Dumrul destanında; Deli Dumrul Azrail ile karşılaşır ve ona mağlup olur.
6. Kanglı Koca oğlu Kan Turalı destanında; Kan Turalı Trabzon tekfurunun kızını almak için üç canavarla güreşir ve kızı alıp obasına dönerken, kafirler tarafından baskına uğrar.
7. Kazıklık Koca oğlu Yigenek destanında; Yigenek esir babasının kurtarmak için kafirlerle savaşır.
8. Basatın Tepegözü öldürdüğü destanda; Basat, bir canavar – insan olan Tepegözle mücadele eder.
9. Begil oğlu Emrenin destanında; Begil bir şeref meselesi yüzünden Kazan Han’a kızarak ona isyan etmek ister, bir av sırasında attan düşer, düşmanlar bunu haber alarak ordusuna hücum ederler, oğlu kafirlerle savaşır ve ancak Allah’ın yardımı ile galip gelir.
10. Uşun Koca oğlu Segrek hikayesinde; Segrek esir olan kardeşini kurtarmak için mücadele eder.
11. Salur Kazan esir olup oğlu Uruzun çıkardığı destanda; Kazan Han, uyurken düşmanlar tarafından esir edilir ve oğlu tarafından kurtarılır.
12. İç Oğuza Dış Oğuzun asi olup Beyreğin öldüğü destanda; bir haysiyet meselesi yüzünden Dış – Oğuzlar İç – Oğuz’a isyan ederler.
Ayrı ayrı olarak hikayelerin konusu, Oğuz topluluğu içindeki beylerin teker teker başlarından geçen maceralardır.
Başta bütün beylerin kendisine bağlı oldukları bir han vardır. Hanlar hanı diye gösterilen bu han Bayındır Han’dır. Fakat Bayındır Han pek sahneye çıkmaz. Bayındır Han’dan sonra Kazan Bey gelir. Hikayelerin en mühim kahramanı olan Kazan bütün Oğuzların müşterek beyler beyi, bir çeşit umumi valisidir. Ondan sonra Oğuzlar ve Oğuz ülkesi İç Oğuz, Dış Oğuz (Üç Ok, Boz Ok) olarak ikiye ayrılır. Kazan aynı zamanda İç Oğuzun beyler beyidir. Dış Oğuzun beyler beyi Kazan’ın dayısı Aruz’dur. Onların idaresinde de eski 24 Oğuz boyu taksimatına göre çeşitli beylikler ve boylar bulunur. Eserde bu siyasi ve idari düzen içindeki Oğuzların milli hayatı, birer sembolden başka bir şey olmayan kahramanların etrafında dile getirilmektedir.

Hikayelerdeki Tarihi – Coğrafi Özellikler
Akkoyunlular etki döneminin kapanıp, Osmanlı egemenliğinin artmaya başladığı devrede yazıya geçirildiği tahmin edilen bu ürünlerde, döneme ait çeşitli tarihi unsurlara da rastlamak mümkündür.
Orhan Şaik Gökyay, hikayelerdeki kimi olay, motif ve isimlerin Oğuzların daha Türkistan’dan ayrılmadıkları dönemlere ait olduğunu belirtmektedir: “Nitekim Karacuk – dağ Karşu yatan Karadağ, Aladağ, Kanlı Koca, Uşun Koca ve başkaları gibi adlar hep Türkistan’a aittir; bütün Bamsı Beyrek hikayeleri de Türkistan’da söylenmektedir. (...)
Pertev Naili Boratav, “Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi Olaylar ve Kitabın Telif Tarihi” adlı önemli makalesinde, çeşitli kaynaklardaki tarihi kayıtlara dayanarak, tarihle hikayelerin ilişkileri ortaya koymuştur. Özellikle Ebulgazı Bahadır Han’ın Şecere-i Terakime’si ile, Reşidüddin’in Camiü’t tevarih adlı eserlerine dayanan Boratav, Korkut Ata ve Salur Kazan isimlerinden hareket ederek, Salurlar ve Peçeneklerin tarihi gelişimleriyle, hikayeler arasında bağlantılar kurmaktadır. Oğuzların destan geleneğinde Kayıların durumunu da inceleyen Boratav, Kıpçaklarla olan değinileri ele alarak Akkoyunluların tarih sahnesindeki rollerini, Bizanslılarla olan ilişkilerini ayrıntılarla ele almaktadır. Tarihi kayıtlara dayalı bu incelemeler sonunda Boratav, şu sonuca varmaktadır: “Dede Korkut kitabını inceleyenler çok defa bir tek tarihi ana ve coğrafi sahaya saplanıp kalıyorlar. Unutmamalıyız ki bu metin, bir destan telifidir. Böyle olunca onun içindeki unsurlarda zaman, mekan ve kaynak birliği aranmaz.
Araştırmaların bugünkü durumuna göre (...) biz bu destanlarda tarihi iki tabaka görüyoruz:
1. Oğuzların eski vatanları olan Sır – Derya bölgesindeki komşularıyle, Peçenek ve Kıpçaklarla mücadele ve münasebetleri. Bununla ilgili epizodlar, Oğuzların Anadolu’ya gelmelerinden önce Salur Kazan’ın adı etrafında ve Salur Boyu’nun bir destanı halinde teşekkül etmiş, Oğuz boylarıyla birlikte Anadolu’ya göç etmiş, onların bu yeni yurtlarında, eski düşmanlarının yerini Gürcülere ve Abhazalara bırakarak yeni savaş ve komşuluk münasebetlerine uygulanmıştır.
2. XIII. yüzyıl ortalarından başlayarak Doğu – Anadolu ve Azerbaycan’da Gürcülerin, Abhazların ve bilhassa Trabzon Rumlarının yurtlarına Türkmen zümrelerinin ve daha çok Akkoyunluların akınları ve bu kavimlerle türlü komşuluk münasebetleri. Bunlar Bayındır Han’ın adı etrafında işlenmiştir. (...)
Coğrafya: Hikayelerdeki yerler iki kısımda ele alınmaktadır: Doğrudan hikayenin dekoru olan mekanlar ve salt isim olarak geçen yerler. Hikayelerin geçtiği yerlerin adı, hikaye kadrosu tarafından, Oğuz illeri veya kısaca Oğuz diye tanımlanmaktadır. Bu Oğuz ili, İç Oğuz (Üç Ok) ve Taş Oğuz (Boz Ok) diye iki kısımda bilinmektedir. Bu yerler, günümüzdeki kuzeydoğu Anadolu’dur.
Olayların odaklandığı yer içinde Akçakale, Cızıglar, Derbend, Mardin, Bayburt gibi haritalarda yer almış merkezlerin geçmesi yanında, Ağlağan, Göçedağ, Karacuk Dağı, Karadağ, Amıt Suyu, Dereşam, Gökçe Deniz, Uzun Pınar gibi çeşitli dağ, orman, nehir ve göl adları da sıkça kullanılmaktadır.
Asıl dekorun oluştuğu yerlerin dışında, çeşitli vesilelerle adı geçen İstanbul, Rum, Şam, Mekke ile Türkistan’daki kimi dağların adlarını da görmek mümkündür.

Dede Korkut Hikayelerinde Aile, Kadın ve Çocuk Terbiyesi
Bu hikayelerde bize tanıtlan Türk boylarının, tarihi hayatlarından ziyada içtimai hayatları, çok canlı, zengin ve orjinaldir:
Aile: Hikayeler öyle haber verir ki bu cemiyette çok sağlam bir müessese, aile’dir. Bu aile, kadınla erkeğin birbirlerine ölesiye bağlı bulundukları; gerek çocukları için, gerek birbirleri için hayatlarını fedadan çekinmedikleri, vefalı ve manalı bir aile tipidir. Mitolojik bir hikaye çehresi taşımakla beraber, Dede Korkut Türklerinin aile anlayışını bize büyük ustalıkla anlatan mühim hikaye Deli Dumrul hikayesidir.
Tanrıya karşı işlediği bir suç yüzünden ölüme mahkum edilen Deli Dumrul, canını almaya gelen Azrail’e “Sen aradan çık! Benim canımı alacaksa Tanrı alsın!” deyince Allah tarafından affedilir. Şu şartla ki: “Deli Dumrul, canı yerine can bulacak ve kendi canı azad olacaktır.” Fakat Dumrul’a canını kim verecek? İhtiyar babasına gidiyor, can istiyor, alamıyor. Hatta annesi bile oğlu için canını feda edemiyor. Çaresiz kalan Dumrul, ölmeğe razı oluyor. Fakat iki oğlancığı vardır. Onları doğuran karısına gidiyor. Öleceğini söylüyor. Ona birçok bağışlarda bulunuyor. Hatta ölümünden sonra evlenmesine bile razı oluyor. tek dileği, bu iki oğlancığı öksüz bırakmamasıdır. Fakat kadın bu sözlere isyan ediyor ve kocasının yaşaması için ölmeğe razı oluyor. hikayenin devamında erkek de karısının ölmesine razı olmayacak ve Allah’a
Alur isen ikimüzün canım bile algıl
Kor-isen ikimüzün canın bile kogıl
Keremi çok kaadir Tanrı
diye yalvaracaktır.
Hikayelerde çocuksuz ailenin cemiyet içinde nasıl hakaret gördükleri, çocuğu olmayan Hanların bir çocuk, bilhassa bir erkek çocuk için nasıl odaklar adayıp, yoksullara iyilik edip, Tanrıya yakardıkları defalarca anlatılır.
Hanlar Hanı Bayındır Han’ın çocuğu olmayan Hanları kara çadırdan konuklayarak onlara adeta hakaret ettirmesi, eski Türklerde nüfus siyasetinin parlak bir delilidir.
Kadın: Aynı hikayede ve diğer Dede Korkut sahifelerinde dikkate çeken mühim bir nokta, bu hikayelerde eski Türklerin kadına verdikleri büyük değerden izler bulunmasıdır. Buna göre, kadın, Türk topluluk hayatında erkeğe yakın hatta onunla her bakımdan müşterek bir hayat yaşar. Ata biner, silah kullanır, kısaca, erkeği kadar savaş gücüne sahip, müstesna bir kadındır. Ancak kadınına:
Beri gel ey başım bahtı, evim tahtı
Evden çıkıp yürüyende selvi boylum
Topuğunda, sarmaşanda kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşım
Koşa badem sığmayan dar ağızlım
Güz elmasına benzer al yanaklım
Kadınım, direğim, dölüğüm.
diye hitap eden ve onu bir kadın olarak ne çok sevdiğini ve ona nasıl hürmet ettiğini belirten bir erkek, eğer bu kadın bir “anne” olmamışsa o zaman aynı kadına:
Han kızı yerimden turayım mı
Yakanla boğazından tutubanı
Kara ökçem altına alayım mı
Kara pulat öz kılıcım elüme alayım mı
Öz gövdenden başunı keseyim mi
Can tatlusın sana bildireyim mi
Alca kanın yer yüzüne dökeyim mi
Han kızı sebebi nedir değil bana
Katı gazab ederüm şimdi sana.
diye haykırabilecek kadar şiddetli davranabilir. Erkeğin burada, “Sebebi nedir?” diye sorduğu sual: “Yetmen bir oğlumuz olmayışının sebebi nedir?” sorusudur.
Buradan da anlaşılabileceği gibi kadının değeri mukaddes Türk çocuğunun annesi olmasındandır. Anne olmayan kadının cemiyetteki mevkii çok düşüktür.
Çocuk Terbiyesi: Bu kadın ve çocuk sevgisine muvazi olarak Dede Korkut Hikayelerinde çocuk büyütme ve gençlik terbiyesi çizgileri de vardır.
Bunlar arasında, annelerin, han kızı ve han karısı da olsalar, çocuklarına “dolap dolap ak sütlerini emzirdikleri, söylenir; onları “dolama beşiklerde beledikleri” bezleyip kundakladıkları ifade edilir. Biricik evladlarını dadılara verip muhafaza ettirdikleri bildirilir. Bu çocuklar biraz daha büyüyünce, onlara yay çekmek, ok atmak, ata binmek, avlanmak ve savaşta kılıç çalmak gibi dersler verilir. Çocukların yaşları büyük de olsa, babalarının, analarının hatta ağabeylerinin ellerini öpmeleri ve onların öğüdlerini dinlemeleri vazgeçilmez bir terbiye icabıdır.
Dede Korkut Hikayelerinde bir kahramanlık göstermeden çocuklara ad verilmez. Hikayelerde ad verme işini Dede Korkut yapar. “Dirse Han oğlu Boğaç Han” hikayesinde Dirse Han’ın 15 yaşlarındaki oğlunun, güreş alanında kendisine saldıran boğayı yenerek öldürmesi ve Dede Korkut’un gelerek ona “Boğaç Han” adını vermesi buna güzel bir örnektir.

Diğer Kıymetler
Dede Korkut hikayelerinde kahraman, savaşçı, ahlakçı ve san’atkar bir milletin daha birçok meziyetlerine tesadüf etmek mümkündür. Bu hikayeler, bize Türk milletinin toplu bir halde yaşarken, hayatını, ne eski bir tarihe ve ne tarihi geleneklere göre idare ettiğini açıkça göstermektedir. Kadını, erkeği ve çocuklarıyla sağlam ve kahraman bir bünyeye malik olan bu milletin nasıl yalnız milli-içtimai-ahlaki ülküler uğrunda çarpışır bir cemiyet olduğunu bu hikayeler bize muvaffakiyetle tanıtmaktadır.
Yurtlarının coğrafi talihine uyarak ekseriyetle göçebe bir hayat yaşadıkları için bir şehir medeniyeti değil, daha çok bir çadır medeniyeti kuran bu cemiyetin çok sevilen seyyar evler, hatta bazen seyyar saraylar halinde müteaddit çadırları vardır. Hikayelerde, renk renk, çeşit çeşit olan bu çadırlar hakkında geniş bilgiler verilmiştir. Bölük bölük odaları, ışıklı, ipek sayvanları, altın başlı direkleri ile bu çadırlar, eski ve temiz Türk ailelerinin yuva kurdukları mukaddes çatılardı.
Yine bu hikayelerden, Türklerin zarif giyinişler hakkında da etraflı bilgiler edinmek mümkündür. Kadınlar gibi erkekler de çok kerre güzel ipekli kumaşlardan, süslü, işlenmiş elbiseler giyiniyorlardı. Serpuşlarından pabuçlarına kadar giydikleri her şey güzel, zarif ve kıymetli idi. Çelikten yapılan silahların altından, gümüşten, murassa’kebzaları, okların san’atkarane işlenmiş sadakları vardı. Elbiseler üzerine kuş resimleri gibi sevilen hayvanların nakışları işleniyordu. Tabiat güzelliklerinden faydalanmakta ve iyilik beklemekte öyle ileri gidiliyordu ki, masallar, yaralanmış insanların onulmaz yaralarını “ dağ çiçeği ile anne sütünden yapılan bir merhemle” iyi ettiklerini söylüyorlardı.

Eserin Değeri
Türk kültür dünyasının en önemli, değerli ve başta gelen şaheseri şüphesiz Dede Korkut Kitabı’dır. Eserin çok cepheli olması, edebiyattan dile, gelenekten atasözlerine, tarihten coğrafyaya, hasılı pek çok alana kaynaklık etmesi, elbette bu eserimize paha biçilmez bir değer kazandıracaktır.
Bu konuda Prof. Dr. Fuad Köprülü’nün değerlendirmesi daima ölçü olarak ele alınmıştır. “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız yine de Dede Korkut ağır basar.
Bir gün, Oğuz otururken üstüne düşman gelir. Geceleyin ne yapacaklarını bilemezler. Yurtlarından kaçıp giderken Uruz Koca’nın oğlu düşer. Onu bir aslan bulur götürür ve besler.
Günün birinde Oğuzlar gene eski yurtlarına dönerler. Bir at çobanı Hanın yanına gelerek ormanda gördüğü insan olan fakat aslan gibi davranan çocuktan bahseder. Uruz bunu duyunca düşürdüğü oğlu olduğunu anlar. Beyler aslan yatağına varırılar oğlancığı tutup eve getirirler. Ancak oğlan yine aslan yatağına döner, evde durmaz. Bunun üzerine Dede Korkut’u çağırırlar. Dede Korkut oğlancığa “sen insansın, insanlar gibi yaşa, senin kardaşının adı Kıyan Selçuk’tur. Oğuz’un bir yiğididir. Senin adından Basat olsun, adını ben verdim, yaşını yüce tanrı versin” diyerek oradan ayrılır.
Oğuzlar bir gün yaylaya göçer. Konur Çoban adlı bir oğuz koyun güderken pınarın başında perileri görür. Onlarda birini yakalar. Tuttuğuyla kalmaz onunla çiftleşir. Peri çobana şöyle seslenir:
“Akılsız çoban! Yıl tamam olunca gel bende emanetin olacak, gel de onu al! Oğuzun başına büyük bir bela getirdin.”
Bir yıl sonra aynı pınarın başına gelen çoban orada bir karaltı yattığını görür. Bunu görünce şaşırır uzaktan taş atar. Taşı attıkça karaltı büyük ve çoban korkarak oradan kaçar.
O sırada Hanlar hanı Bayındır beyleriyle at gezintisine çıkmıştır ve bu pınarın başına gelerek ne olduğunu belirsiz bu nesneyi görürler. Yığınağı tekmelemeye başlarlar. Yığınak yarılır ve içinden tek gözlü bir oğlan çıkar. Uruz bu oğlanı alır ve evlatlık edinir. Oğlu Basat’la büyütmeye başlar.
Tepegöz büyük oğlancıklarla oynar fakat oğlancıkların kiminin burnunu kiminin kulağını yemeye başlar. Halk onu Uruz’a şikayet eder. Uruz, Tepegözü döver, söver ama söz dinletemez ve sonunda onu evinden kovar. Tepegözün Peri anası gelir ve oğlunun parmağına yüzük geçirerek “Oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin”der.
Tepegöz bir dağa çıkar, yol keser, adam öldürür, harami olur.
Oğuzlar ne yaptılarsa onu öldüremezler. Dede Korkut’u çağırırlar ve bir anlaşma yapması için onu Tepegöz’e gönderirler. Tepegöz aşlarını pişirmek için iki adamla bunun yanında yemek için hergün beşyüz koyun ve 2 dam ister. Oğuzlar buna uyarlar. O günlerde Basat savaşa gitmiş ve yeni dönmüştür. Yaşlı bir kadın onun yanına gelerek şunları söyler:
- Yalancı dünya yüzüne bir er çıktı. Oğuz elini yaylımına kondurmadı. Kara çelik öz kılıçlar, kesilesi kılını kestirmedi. Kargı, mızrak oynatanlar, ona batıramadılar. Ak sakallı baban Uruz’a kan kusturdu, adı batası. Kardaşın Kıyan Selçuk alan ortasında böğüre böğüre can verdi. Kesim dedi kesti, günde iki adamla beş yüz koyun istedi yemeden geberesi. Yünlü ile Yapağılı kocayı ona hizmetçi verdiler. Bu kocalar onun yemeğini pişirirler. Başımıza neler geldi oğul Basat! ne belalar dağladı bağrımızı. İki oğlancığım vardı ceylan gözlü. Birini verdim biri kaldı. Döndü sıra yine bana geldi. Onu da istiyor devrilesi Tepegöz! Hanım bana medet! diye ağlar, bağırıp çağırır ve ondan bir esir ister. Basat bir tutsağı o kadına vererek “var oğlunu kurtar” der.
Kadın esiri alır oğlunun yerine verir ve Uruz’a Basat’ın geldiğini müjdeler. Basat evine gelince eğlenceler düzenlenir. Oğuz beyleri toplanır, yemeler içmeler olur. Kardeş acısıyla yüreği yanan Basat beylere “Kardeşim uğruna Tepegözle buluşmak istiyorum, ne buyuruyorsunuz” diye tanışır. Yiğitliğiyle ünlü Kazan Bey “Tepegözü yenemezsin. Ak sakallı babanı ağlatma, Ak pürçekli ***** sızlatma” der.
Fakat Basat onu dinlemez. Tepegöz’ün olduğu Salahan kayasına gelir. Tepegöz onu yakalar, çizmesinin içine sokar. Hizmetçilerine “Bre kocalar ikindileyin bunu çeviresiniz, yiyeyim” der.
Basat hançerinin yardımıyla oradan kurtulur. Ne yaptıysa onu öldüremediğinden Tepegöz’ün hizmetçilerine “Bre kocalr, bunun ölümü nedendir diye sorar. Onlarda “Bilmeyiz fakat gözünden başka et yoktur” derler. Bunun üzerine Basat ocakta kızdırdığı kızıl şişi eline alır, adı güzel Muhammed’in yüce adını anar ve Tepegöz’ün gözüne öylesine basar ki ortada göz möz kalmaz. Tepegöz öyle bağırır öyle bağırır ki yer gök, ırmak dere yankılanır. Oğuz halkı o gün önemli bir olayın olduğunu sezer.
Basat sıçrar, mağaraya koyunların arasına girer. Tepegöz mağaranın kapısını tutar Basat’ı tam yakalayacağı sırada Basat, onun budunun arasından sıçrayıp kaçar.
Daha sonra Tepegöz, Basat’ı türlü kurnazlıklarla yakalamaya çalışır. Her seferinde uyanıklığı ve Tanrının yardımıyla kurtulan Basat!a en sonunda Tepegöz “Anlaşıldı ki sana ölüm yokmuş. Mağaranın kapısında biri kınlı, biri kınsız iki kılıç var. Keserse o kınsızıkeser benim başımı der. Basat kınsız kılıcın yanına varır, inip çıkan kılıcı hemen tutmaz. Yayını gerer, okla kılıcın asıldığı zinciri parçalar. Yere düşen kılıcı kabzasından tutarak Tepegöz’ün yanına gelir. “Bre oğlan daha ölmedin mi? diye soran Tepegöz’e “Ölmedim ya, ölmedim Tanrım kurtardı” der.
Tepegöz karşısında umarsız kaldığı bu yiğidin kim olduğunu sorar ve beraber büyüdüğü kardeşi Basat olduğunu duyunca “Kıyma bana kardaşım, ciğerim Basat” der. Basat ise:
Bre kavat oğlu kavat, ak sakallı babamı ağlatmışsın!
Kardaşım Kıyan’ı öldürmüşsün!
Akça yüzlü yengemi dul bırakmışsın
Ala gözlü bebeklerini öksüz bırakmışsın!
Bırakır mıyım sana bunları!...
Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
Kafalı börklü başını kesmeyince...
Alca kanını yeryüzünde dökmeyince...
Kadaşım Kıyan’ın kanını almayınca...
diyerek Tepegöz’ün kendi kılıcıyla boyunu vurur. Tek gözlü kafayı deler yaygının kirişine takar. Yünlü koca ile yapağıda kocayı oğuza müjdeci gönderir.
Güçlü Oğuz beyleri, Oğuzlar haberi duyunca yediden yetmişe yollara dökülür. Salahana kayasına yetişirler. Tepegözün pis başını sürüyüp alanın ortasına getirirler. Tüm Oğuz halkı bir yürek olmuştur. Basat’ı kucaklarlar. Basat Oğuz’u kurtarmıştır, onları sonsuza dek var olacak özgürlüklerine kavuşturmuştur. Oğuz arasında bir yürek sevincidir başlamıştır.
Dedem Korkut geldi, ellerini açtı, Tanrı’ya yakardı. Oğuzlarda ellerini açtılar yakardılar.
- Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgelice koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Yüce Tanrı, alçaklar karşısında eksiklik vermesin... Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahımızı, adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın.

Dede Korkutun yaygınlıkla bilinen hikâyeleri;
-Dirse Han Oğlu Boğaç Han
-Salur Kazanın Evinin Yağmalanması
-Kam Büre Beg Oğlu Bamsi Beyrek
-Kazan Beg Oğlu Uraz Beg'in Tutsak Olması
-Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
-Kanlı Koca Oğlu Kan Turali
-Kadılık Koca Oğlu Yegenek
-Basatın Tepegöz'ü Öldürmesi
-Begel Oğlu Emren
-Usun Koca Oğlu Seğrek
-Salur Kazanın Tutsak Olması
-Dış Oğuzun iç Oguz'a Asi Olması

Dirse Han Oğlu Boğaç Han
Bir gün Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Büyük otağını yer yüzüne diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Hanlar hanı Bayındır yılda bir kere ziyafet verip Oğuz beylerini misafir ederdi.
Yine ziyafet tertip edip attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. “Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin” demişti. “Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana Allah Teâla beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, böyle bilsin” demişti.

Oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı.
Meğer Dirse Han derlerdi bir beyin oğlu kızı yok idi. Söylemiş, görelim hânım ne söylemiş:
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
Aklı karalı seçilen çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
Sabahın ilk aydınlığında Dirse Han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini beraberine alıp Bayındır Han'ın sohbetine geliyordu.
Bayındır Han'ın yiğitleri Dirse Han'ı karşıladılar. Getirip kara otağa kondurdular. Kara keçe altına döşediler. Kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. Bayındır Han'dan buyruk böyledir hânım, dediler. Dirse Han: “Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü, soframdan mı gördü, benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu, benim suçum ne oldu ki kara otağa kondurdu.” dedi. Dediler: Hanım, bugün Bayındır Han'dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayana Tanrı Teâla beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiştir.” Dirse Han yerinden kalktı: “Kalkarak yiğitlerim yerinizden doğrulun, bu garaip bana ya bendendir ya hatundandır” dedi. Dirse Han evine geldi. Çağırıp hatununa söyler, görelim ne söyler:

Deyiş
Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Evden çıkıp yürüyünce servi boylum
Topuğunda sarmaşınca kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
Çift badem sığmayan dar ağızlım
Kavunum yemişim düvleğim(küçük kavun)
Görüyor musun neler oldu

Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş. “Oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya Tanrı Teala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz” demiş. Ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, “Oğlu kız olmayana Tanrı Teala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, böyle bil” dediler. Senden midir, benden midir, Tanrı Teala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir dedi, söyledi:

Han kızı yerimden kalkayım mı
Yakan ile boğazından tutayım mı
Kaba ökçemin altına atayım mı
Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
Öz gövdenden başını keseyim mi
Can tatlılığını sana bildireyim mi
Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
Han kızı sebebi nedir söyle bana
Müthiş gazap ederim şimdi sana

Dirse Han'ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş. Der: Hey Dirse Han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme. Yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kes. İç Oğuz'un, Dış Oğuz'un beylerini başına topla. Aç görsen doyur, çıplak görsen donat, borçluyu borcundan kurtar. Tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver. Dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile Tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir.
Dirse Han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. Attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. İç Oğuz, Dış Oğuz beylerini başına topladı. Aç görse doyurdu. Çıplak görse donattı. Borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdı, göl gibi kımız sağdırdı. El kaldırdılar, dilek dilediler. Bir ağzı dualının hayır duası ile Allah Teala bir çocuk verdi. Hatunu hamile oldu. Bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. Oğlancığını dadılara verdi, baktırdı.
At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Oğlan on beş yaşına girdi. Oğlanın babası Bayındır Han'ın ordusuna karıştı.
Meğer hânım, Bayındır Han'ın bir boğası var idi, bir de erkek devesi var idi. O boğa sert taşa boynuz vursa un gibi öğütürdü. Bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. Bayındır Han kudretli Oğuz beyleri ile temaşa ederdi, seyreder eğlenirdi.
Meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. Üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincir ile boğayı tutmuşlardı. Gelip meydanın ortasında koyu verdiler. Meğer sultanım, Dirse Han'ın oğlancığı üç de kabile çocuğu meydanda aşık oynuyorlardı. Boğayı koyu verdiler, oğlancıklara kaç dediler.
O üç oğlan kaçtı. Dirse Han'ın oğlancığı kaçmadı, ok meydanın ortasında baktı durdu. Boğa da oğlana sürdü geldi. Diledi ki oğlanı helak kılsın. Oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. Boğa geri geri gitti. Boğa oğlana sürdü tekrar geldi. Oğlan yine boğanın alnına yumruğu ile sert vurdu. Oğlan bu sefer boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı. Boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. İki kürek kemiğinin üstüne boğanın köpük bağlandı. Ne oğlan yener, ne boğa yener. Oğlan fikreyledi: “Bir dama direk vururlar, o dama destek olur, ben bunun alnına niye destek oluyorum duruyorum” dedi. Oğlan boğanın alnından yumruğunu çekti, yolundan savuldu. Boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yıkıldı. Oğlan bıçağına el attı, boğanın başını kesti. Oğuz beyleri gelip oğlanın başına toplandılar, “aferin” dediler. “Dedem Korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, beraberine alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik istesin, taht alı versin” dediler.
Çağırdılar, Dedem Korkut gelir oldu. Oğlanı alıp babasına vardı. Dede Korkut oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Hey Dirse Han beylik ver bu oğlana
Taht ver erdemlidir
Boynu uzun büyük cins at ver bu oğlana
Biner olsun hünerlidir
Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
Etlik olsun hünerlidir
Develerden kızıl deve ver bu oğlana
Yük taşıyıcı olsun hünerlidir
Altın başlı otağ ver bu oğlana
Gölge olsun erdemlidir
Omuzu kuşlu cübbe elbise ver bu oğlana
Giyer olsun hünerlidir.

Bayındır Han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı Boğaç olsun. Adını ben verdim yaşını Allah versin dedi.
Dirse Han oğlana beylik verdi, taht verdi.
Oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. O kırk yiğit haset eylediler, birbirine söylediler: “Gelin oğlanı babasına çekiştirelim, olur ki öldürür, gene bizim izzetimiz hürmetimiz onun babasının yanında hoş olur, ziyade olur dediler.
Vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana, yirmisi de bir yana oldu. Önce yirmisi vardı, Dirse Han'a şu haberi getirdi, der: “Görüyor musun Dirse Han neler oldu, murada maksuda ermesin, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, kırk yiğidini yanına aldı, kudretli Oğuz'un üstüne yürüyüş etti. Nerede güzel ortaya çıktı ise çekip aldı. Ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütünü çekti. Akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber aşar, hanlar hanı Bayındır'a haber varır. Dirse Han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, gezdiğinden öldüğün daha iyi olur. Bayındır Han seni çağırır, sana müthiş gazap eyler, böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene” dediler. Dirse Han, “Varın getirin, öldüreyim” dedi.

Böyle deyince hânım, o nâmertlerin yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu da onlar getirdiler. Der: “Kalkarak Dirse Han senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avladı kuş kuşladı, anasının yanına alıp geldi, al şarabın keskininden aldı içti, anası ile sohbet eyledi, babasına kast eyledi, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı. Çapraz yatan Ala Dağ'dan haber geçer, hanlar hanı Bayındır'a haber varır. Dirse Han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, seni çağırtırlar. Bayındır Han'ın katında sana gazap olur, böyle oğul nene gerek, öldürsene” dediler. Dirse Han der: “Varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez” dedi. Dirse Han'ın hizmetkârları der: “Biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeğe bak. Eğer böyle öldürmezsen bir türlü daha öldüremezsin, böyle bil” dediler.

Deyiş
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Aklı karalı seçilen çağda
Kudretli Oğuzun gelininin kızının bezendiği çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda

Sabahın ilk aydınlığında Dirse Han yerinden kalktı. Oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi beraberine aldı, ava çıktı.
Av avladılar, kuş kuşladılar. O kırk nâmerdin bir kaçı oğlanın yanına geldi, der: Baban dedi geyikleri kovalasın getirsin benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi” dediler. Oğlandır ne bilsin, geyiği kovalıyordu, getiriyordu, babasının önünde vuruyordu. “Babam at koşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç, çalışıma baksın sevinsin” diyordu. O kırk nâmertler derler: “Dirse Han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek, oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak” dediler.
Oğlan geyiği kovalarken babasının önünden gelip gidiyordu. Dirse Han Korkut sinirli sert yayını eline aldı. Üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı, yıktı. Ok isabet etti, alca kanı fışkırdı koynu doldu, büyük cins atının boynunu kucakladı yere düştü. Dirse Han istedi ki oğlancığının üstüne gürleyip düşsün. O kırk nâmert bırakmadı. Atının dizginini döndürdü, yurduna gelir oldu.

Dirse Han'ın hatunu oğlancığımın ilk avıdır diye attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. Oğuz beylerine ziyafet vereyim dedi. Toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı, Dirse Han'a karşı vardı. Başını kaldırdı Dirse Han'ın yüzüne baktı. Sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını görmedi. Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Çağırıp Dirse Han'a söyler, görelim hânım ne söyler:

Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
A Dirse Han
Kalkarak yerinden doğruldun
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
Karanlık gecede bulduğun oğul hani
Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han yaman seğriyor
Kesilsin oğlanın emdiği süt damarım yaman sızlıyor
Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
Kuru kuru çaylara su saldım
Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
Aç görsem doyururdum çıplak görsem donattım
Tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
Dilek ile bir oğul zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Karşı yatan Ala Dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
Kara giyimli azgın dinli kâfirlere bir oğul aldırdınsa söyle bana
Han babamın katına ben varayım
Ağır hazine bol asker alayım
Azgın dinli kâfire ben varayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alca kanımı silmeyince
Kol but olup yer üstüne düşmeyince
Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Kara başım kurban olsun bugün sana

dedi, feryat figan eyledi ağladı. Böyle deyince Dirse Han hatununa cevap vermedi. O kırk nâmert karşı geldi, der: “Oğlun sağdır esendir, avdadır, bugün yarın nerde ise gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur cevap veremez” dediler.
Dirse Han'ın hatunu çekildi geri döndü. Dayanamadı, kırk ince belli kızı beraberine aldı, büyük cins ata binip oğlancığını aramağa gitti. Kışta yazda karı buzu erimeyen Kazılı Dağına geldi çıktı. Alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. Baktı gördü bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Büyük cins atını ökçeledi, o tarafa yürüdü.
Meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. Karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. Oğlanın iki köpekceğizi var idi, kargayı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. Oğlan orada yıkılınca boz atlı Hızır oğlana hazır oldu, üç defa yarasını eli ile sıvazladı, “Sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir” dedi, kayboldu.
Oğlanın anası oğlanın üstüne koşturup çıka geldi. Baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. Çağırarak oğlancığına söyler, görelim hânım ne söyler:

Kara süzme gözlerini uyku bürümüş aç artık
On iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
Tanrının verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
Öz gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Akar senin suların Kazılık Dağı
Akar iken akmaz olsun
Biter senin otların Kazılık Dağı
Biter iken bitmez olsun
Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
Koşar iken koşmaz olsun taş kesilsin
Ne bileyim oğul arslandan mı oldu
Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
Bu kazalar sana nereden geldi
O gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Ağız dilden bir kaç kelime haber ver bana
dedi. Böyle diyince oğlanın kulağına ses geldi. Başını kaldırdı, ansızın gözünü açtı anasının yüzüne baktı. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Beri gel ak sütünü emdiğim kadınım ana
Ak bürçekli izzetli canım ana
Akanlardan sularına beddua etme
Kazılık Dağının günahı yoktur
Bitenlerden otlarına beddua etme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Koşan geyiklerine beddua etme
Kazılık Dağının günahı yoktur
Arslan ile kaplanına beddua etme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Beddua edersen babama et
Bu suç bu günah babamdandır

dedi. Oğlan yine der: “Ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur korkma, boz atlı Hızır bana geldi, üç kere yaramı sıvazladı, bu yaradan sana ölüm yoktur, dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir” dedi. Böyle diyince kırk ince belli kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. Oğlanın anası memesini bir sıktı sütü gelmedi, iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi. Dağ çiçeği ile sütü oğlanın yarasına sürdüler. Oğlanı ata bindirdiler, alarak yurduna gittiler. Oğlanı hekimlere emanet edip Dirse Han'dan sakladılar.
At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Hanım, oğlanın kırk günde yarası iyileşti, sapa sağlam oldu. Oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. Dirse Han'ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.
O kırk nâmertler bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular. Dirse Han eğer oğlancığını görürse bırakmaz bizi hep öldürür dediler. Gelin Dirse Han'ı tutalım, ak ellerini ardına bağlayalım, kıl sicim ak boynuna takalım, alıp kâfir ellerine yönelelim diyerek, Dirse Han'ı tuttular. Ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim boynuna taktılar, ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Dirse Han yayan, bunler atlı yürüdüler, alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler. Dirse Han esir oldu gider. Dirse Han'ın esir olduğundan Oğuz beylerinin haberi yok.
Meğer sultanım, Dirse Han'ın hatunu bunu duymuş, Oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
“Görüyor musun ay oğul neler oldu. Sarp kayalar oynamadı yer oyuldu. Yurtta düşman yok iken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk nâmertler babanın arkadaşları babanı tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim ak boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler. Hânım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidini beraberine al, babanı o kırk nâmertten kurtar, yürü oğul, baban sana kıydı ise sen babana kıyma” dedi.
Oğlan anasının sözünü kırmadı. Boğaç Bey yerinden kalktı, kara çelik öz kılıcını beline kuşandı, ak kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, büyük cins atını tutturdu sıçrayıp bindi, kırk yiğidini beraberine aldı, babasının ardınca koşturup gitti.
O nâmertler de bir yerde konmuşlardı, al şarabın keskininden içiyorlardı. Boğaç Han sürüp yetişti. O kırk nâmert de bunu gördüler. Dediler: “Gelin varalım şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kâfire yetiştirelim dediler. Dirse Han der:
”Kırk yoldaşım aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin, o yiğidi döndüreyim. İster beni öldürün ister diriltin, bırakı verin” dedi. Elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. Dirse Han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. Görelim hânım ne söyler:
Der:
Boynu uzun büyük cins atlar gider ise benim gider
Senin de içinde bineğin var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
Senin de içinde etliğin var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Develerden kızıl deve gider ise benim gider
Senin de içinde yük taşıyıcın var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Altın başlı otağlar gider ise benim gider
Senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ak yüzlü elâ gözlü gelinler gider ise benim gider
Senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ak sakallı ihtiyarlar gider ise benim gider
Senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
Benim için geldin ise oğlancığımı öldürmüşüm
Yiğit sana günahı yok dön geri
dedi. Oğlan burada babasına söylemiş, görelim hânım ne söylemiş:

Boynu uzun büyük cins atlar senin gider
Benim de içinde bineğim var
Bırakmam yok kırk nâmerde
Develerden kızıl deve senin gider
Benim de içinde yük taşıyıcım var
Bırakmam yok kırk nâmerde
Ağıllarda on bin koyun senin gider
Benim de içinde etliğim var
Bırakmam yok kırk nâmerde
Ak yüzlü ela gözlü gelin senin gider ise
Benim de içinde odam var
Bırakmam yok kırk nâmerde
Ak sakallı ihtiyarlar senin gider ise
Benim de içinde bir aklı şaşmış bilinci yitmiş ihtiyar babam var
Bırakmam yok kırk nâmerde
dedi. Kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. Kırk yiğit büyük cins atını oynattı, oğlanın etrafına toplandı. Oğlan kırk yiğidini beraberine aldı, at tepti, cenk ve savaş etti. Kiminin boynunu vurdu, kimini, esir eyledi. Babasını kurtardı, çekildi geri döndü. Dirse Han burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. Hanlar hanı Bayındır oğlana beylik verdi, taht verdi. Dedem Korkut destan söyledi deyiş dedi, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi:
Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı yer gizledi
Fâni dünya yine kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkta, akılla devletini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.
Dua edeyim hânım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının uçları kırılmasın. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çel.
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2018 01:06
DERUNİ - avatarı
DERUNİ
Ziyaretçi
30 Mayıs 2011       Mesaj #2
DERUNİ - avatarı
Ziyaretçi
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
DEDE KORKUT HİKAYELERİ
Dede Korkut Hikayeleri, XII., XIII., XIV. asırlarda Anadolu’nun doğusunda; bütün bu asırlar boyunca, buraya gelip yerleşmiş, buralarda vatan tutmuş Oğuz Türkleri arasında yaşamış, işlenmiş ve yayılmış hikayelerdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Bu hikayede Oğuz Türkleri’nin Gürcüler, Ermeniler ve Trabzon Rumları ile yaptıkları dış savaşlar anlatılır; yeni vatanda yerleşen Türk boylarının kendi iç çarpışmaları hikaye edilir. Fakat aynı hikayeler, Oğuzların eski destanlarından kalma hatıralarla zengindir.
O kadar ki bu hikayelerin aslı, belki de, eski Oğuz Destanı’nın vak’alarıdır. Fakat bu vak’alar, zamanla değiştirmiş; kahraman değiştirmiş ve yeni vatan coğrafyasının hayatı ve hareketleriyle birleşip işlenerek Anadolu’nun yerli hikayeleri olmuştur. Dede Korkut Kahramanları arasında, yer yer, Ortaasya Oğuzlarına aid vak’aların hatıraları ve hususiyetleri bulunması bundandır. Esasen bu hikayeler, elimizdeki yazılı şekilleriyle hikaye ve masal karakteri göstermekle beraber, daha çok, destan tesiri bırakan vasıflar taşımaktadır.
Dede Korkut Hikayeleri’nin XV. Yüzyılda Akkoyunlular’ın egemen olduğu kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yazıya geçirilmiş olduğu tahmin edilmektedir.
Türk kültürünün önemli kaynakalrından biri olan Dede Korkut Kitabı, müslüman Oğuz Türkleri’nin kültür yapılarını, dil ve söyleyişlerini en iyi yansıtan bir eserdir. Özgün adı “Kitab-ı Dede Korkut Ala Lisan-ı Taife-i Oğuzan” (Oğuz Boyunun Dili ve Dede Korkut Kitabı) olan Dede Korkut Kitabı, bir destani Oğuz hikayeleri mecmuasıdır.
Türk Dili ve Edebiyatı alanında Dede Korkut Kitabı ya da kısaca Dede Korkut adıyla anılan eserin değin iki orijinal nüshası ele geçmiştir. Dresten kral kitaplığındaki nüsha içinde bir önsözle 12 hikaye vardır. Vatikan kitaplığındaki nüsha içinde de bir önsözle yalnız 6 hikaye vardır.
Kitabın girişi Dede Korkut’un takdimi için yazılmıştır ve iki kısımdan oluşur. Birinci kısım Dede Korkut’u tanıtan kısımdır. İkinci kısım ise Dede Korkut’un sözlerine ayrılmıştır. Besmeleyle başlayıp dua ile biten bu girişten sonra kitapta 12 hikaye yer alır.
Bunlar sırasıyla:
1. Dirse Han oğlu Boğaç Han hikayesinde; Dirse Han’ın koç yiğitleri, bir iftira ile oğlu Boğaç Hanı babasına öldürtmeğe kalkarlar. Başaramayınca, Dirse hanı kafirlere teslim ederler.
2. Salur Kazanın evinin yağmalandığı destanda; Kazan Han, beyleri ile eğlenir ve avlanırken, kafirler tarafından baskına uğrar, annesi, karısı, oğlu esir götürülür. Kazan Han ve arkadaşları esirleri kurtarmaya çalışır.
3. Kam Pürenin oğlu Bamsı Beyrek hikayesinde; bir düğün esnasında kafirler Beyrek’i kaçırırlar.
4. Kazan Bey oğlu Uruz Bey’in esir olduğu destanda; Kazan Han, oğlu Uruz’a mücadele dersi verirken, Uruz esir düşer.
5. Duha Koca oğlu Deli Dumrul destanında; Deli Dumrul Azrail ile karşılaşır ve ona mağlup olur.
6. Kanglı Koca oğlu Kan Turalı destanında; Kan Turalı Trabzon tekfurunun kızını almak için üç canavarla güreşir ve kızı alıp obasına dönerken, kafirler tarafından baskına uğrar.
7. Kazıklık Koca oğlu Yigenek destanında; Yigenek esir babasının kurtarmak için kafirlerle savaşır.
8. Basatın Tepegözü öldürdüğü destanda; Basat, bir canavar – insan olan Tepegözle mücadele eder.
9. Begil oğlu Emrenin destanında; Begil bir şeref meselesi yüzünden Kazan Han’a kızarak ona isyan etmek ister, bir av sırasında attan düşer, düşmanlar bunu haber alarak ordusuna hücum ederler, oğlu kafirlerle savaşır ve ancak Allah’ın yardımı ile galip gelir.
10. Uşun Koca oğlu Segrek hikayesinde; Segrek esir olan kardeşini kurtarmak için mücadele eder.
11. Salur Kazan esir olup oğlu Uruzun çıkardığı destanda; Kazan Han, uyurken düşmanlar tarafından esir edilir ve oğlu tarafından kurtarılır.
12. İç Oğuza Dış Oğuzun asi olup Beyreğin öldüğü destanda; bir haysiyet meselesi yüzünden Dış – Oğuzlar İç – Oğuz’a isyan ederler.
Ayrı ayrı olarak hikayelerin konusu, Oğuz topluluğu içindeki beylerin teker teker başlarından geçen maceralardır.
Başta bütün beylerin kendisine bağlı oldukları bir han vardır. Hanlar hanı diye gösterilen bu han Bayındır Han’dır. Fakat Bayındır Han pek sahneye çıkmaz. Bayındır Han’dan sonra Kazan Bey gelir. Hikayelerin en mühim kahramanı olan Kazan bütün Oğuzların müşterek beyler beyi, bir çeşit umumi valisidir. Ondan sonra Oğuzlar ve Oğuz ülkesi İç Oğuz, Dış Oğuz (Üç Ok, Boz Ok) olarak ikiye ayrılır. Kazan aynı zamanda İç Oğuzun beyler beyidir. Dış Oğuzun beyler beyi Kazan’ın dayısı Aruz’dur. Onların idaresinde de eski 24 Oğuz boyu taksimatına göre çeşitli beylikler ve boylar bulunur. Eserde bu siyasi ve idari düzen içindeki Oğuzların milli hayatı, birer sembolden başka bir şey olmayan kahramanların etrafında dile getirilmektedir.

Hikayelerdeki Tarihi – Coğrafi Özellikler
Akkoyunlular etki döneminin kapanıp, Osmanlı egemenliğinin artmaya başladığı devrede yazıya geçirildiği tahmin edilen bu ürünlerde, döneme ait çeşitli tarihi unsurlara da rastlamak mümkündür.
Orhan Şaik Gökyay, hikayelerdeki kimi olay, motif ve isimlerin Oğuzların daha Türkistan’dan ayrılmadıkları dönemlere ait olduğunu belirtmektedir: “Nitekim Karacuk – dağ Karşu yatan Karadağ, Aladağ, Kanlı Koca, Uşun Koca ve başkaları gibi adlar hep Türkistan’a aittir; bütün Bamsı Beyrek hikayeleri de Türkistan’da söylenmektedir. (...)
Pertev Naili Boratav, “Dede Korkut Hikayelerindeki Tarihi Olaylar ve Kitabın Telif Tarihi” adlı önemli makalesinde, çeşitli kaynaklardaki tarihi kayıtlara dayanarak, tarihle hikayelerin ilişkileri ortaya koymuştur. Özellikle Ebulgazı Bahadır Han’ın Şecere-i Terakime’si ile, Reşidüddin’in Camiü’t tevarih adlı eserlerine dayanan Boratav, Korkut Ata ve Salur Kazan isimlerinden hareket ederek, Salurlar ve Peçeneklerin tarihi gelişimleriyle, hikayeler arasında bağlantılar kurmaktadır. Oğuzların destan geleneğinde Kayıların durumunu da inceleyen Boratav, Kıpçaklarla olan değinileri ele alarak Akkoyunluların tarih sahnesindeki rollerini, Bizanslılarla olan ilişkilerini ayrıntılarla ele almaktadır. Tarihi kayıtlara dayalı bu incelemeler sonunda Boratav, şu sonuca varmaktadır: “Dede Korkut kitabını inceleyenler çok defa bir tek tarihi ana ve coğrafi sahaya saplanıp kalıyorlar. Unutmamalıyız ki bu metin, bir destan telifidir. Böyle olunca onun içindeki unsurlarda zaman, mekan ve kaynak birliği aranmaz.
Araştırmaların bugünkü durumuna göre (...) biz bu destanlarda tarihi iki tabaka görüyoruz:
1. Oğuzların eski vatanları olan Sır – Derya bölgesindeki komşularıyle, Peçenek ve Kıpçaklarla mücadele ve münasebetleri. Bununla ilgili epizodlar, Oğuzların Anadolu’ya gelmelerinden önce Salur Kazan’ın adı etrafında ve Salur Boyu’nun bir destanı halinde teşekkül etmiş, Oğuz boylarıyla birlikte Anadolu’ya göç etmiş, onların bu yeni yurtlarında, eski düşmanlarının yerini Gürcülere ve Abhazalara bırakarak yeni savaş ve komşuluk münasebetlerine uygulanmıştır.
2. XIII. yüzyıl ortalarından başlayarak Doğu – Anadolu ve Azerbaycan’da Gürcülerin, Abhazların ve bilhassa Trabzon Rumlarının yurtlarına Türkmen zümrelerinin ve daha çok Akkoyunluların akınları ve bu kavimlerle türlü komşuluk münasebetleri. Bunlar Bayındır Han’ın adı etrafında işlenmiştir. (...)
Coğrafya: Hikayelerdeki yerler iki kısımda ele alınmaktadır: Doğrudan hikayenin dekoru olan mekanlar ve salt isim olarak geçen yerler. Hikayelerin geçtiği yerlerin adı, hikaye kadrosu tarafından, Oğuz illeri veya kısaca Oğuz diye tanımlanmaktadır. Bu Oğuz ili, İç Oğuz (Üç Ok) ve Taş Oğuz (Boz Ok) diye iki kısımda bilinmektedir. Bu yerler, günümüzdeki kuzeydoğu Anadolu’dur.
Olayların odaklandığı yer içinde Akçakale, Cızıglar, Derbend, Mardin, Bayburt gibi haritalarda yer almış merkezlerin geçmesi yanında, Ağlağan, Göçedağ, Karacuk Dağı, Karadağ, Amıt Suyu, Dereşam, Gökçe Deniz, Uzun Pınar gibi çeşitli dağ, orman, nehir ve göl adları da sıkça kullanılmaktadır.
Asıl dekorun oluştuğu yerlerin dışında, çeşitli vesilelerle adı geçen İstanbul, Rum, Şam, Mekke ile Türkistan’daki kimi dağların adlarını da görmek mümkündür.

Dede Korkut Hikayelerinde Aile, Kadın ve Çocuk Terbiyesi
Bu hikayelerde bize tanıtlan Türk boylarının, tarihi hayatlarından ziyada içtimai hayatları, çok canlı, zengin ve orjinaldir:
Aile: Hikayeler öyle haber verir ki bu cemiyette çok sağlam bir müessese, aile’dir. Bu aile, kadınla erkeğin birbirlerine ölesiye bağlı bulundukları; gerek çocukları için, gerek birbirleri için hayatlarını fedadan çekinmedikleri, vefalı ve manalı bir aile tipidir. Mitolojik bir hikaye çehresi taşımakla beraber, Dede Korkut Türklerinin aile anlayışını bize büyük ustalıkla anlatan mühim hikaye Deli Dumrul hikayesidir.
Tanrıya karşı işlediği bir suç yüzünden ölüme mahkum edilen Deli Dumrul, canını almaya gelen Azrail’e “Sen aradan çık! Benim canımı alacaksa Tanrı alsın!” deyince Allah tarafından affedilir. Şu şartla ki: “Deli Dumrul, canı yerine can bulacak ve kendi canı azad olacaktır.” Fakat Dumrul’a canını kim verecek? İhtiyar babasına gidiyor, can istiyor, alamıyor. Hatta annesi bile oğlu için canını feda edemiyor. Çaresiz kalan Dumrul, ölmeğe razı oluyor. Fakat iki oğlancığı vardır. Onları doğuran karısına gidiyor. Öleceğini söylüyor. Ona birçok bağışlarda bulunuyor. Hatta ölümünden sonra evlenmesine bile razı oluyor. tek dileği, bu iki oğlancığı öksüz bırakmamasıdır. Fakat kadın bu sözlere isyan ediyor ve kocasının yaşaması için ölmeğe razı oluyor. hikayenin devamında erkek de karısının ölmesine razı olmayacak ve Allah’a
Alur isen ikimüzün canım bile algıl
Kor-isen ikimüzün canın bile kogıl
Keremi çok kaadir Tanrı
diye yalvaracaktır.
Hikayelerde çocuksuz ailenin cemiyet içinde nasıl hakaret gördükleri, çocuğu olmayan Hanların bir çocuk, bilhassa bir erkek çocuk için nasıl odaklar adayıp, yoksullara iyilik edip, Tanrıya yakardıkları defalarca anlatılır.
Hanlar Hanı Bayındır Han’ın çocuğu olmayan Hanları kara çadırdan konuklayarak onlara adeta hakaret ettirmesi, eski Türklerde nüfus siyasetinin parlak bir delilidir.
Kadın: Aynı hikayede ve diğer Dede Korkut sahifelerinde dikkate çeken mühim bir nokta, bu hikayelerde eski Türklerin kadına verdikleri büyük değerden izler bulunmasıdır. Buna göre, kadın, Türk topluluk hayatında erkeğe yakın hatta onunla her bakımdan müşterek bir hayat yaşar. Ata biner, silah kullanır, kısaca, erkeği kadar savaş gücüne sahip, müstesna bir kadındır. Ancak kadınına:
Beri gel ey başım bahtı, evim tahtı
Evden çıkıp yürüyende selvi boylum
Topuğunda, sarmaşanda kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşım
Koşa badem sığmayan dar ağızlım
Güz elmasına benzer al yanaklım
Kadınım, direğim, dölüğüm.
diye hitap eden ve onu bir kadın olarak ne çok sevdiğini ve ona nasıl hürmet ettiğini belirten bir erkek, eğer bu kadın bir “anne” olmamışsa o zaman aynı kadına:
Han kızı yerimden turayım mı
Yakanla boğazından tutubanı
Kara ökçem altına alayım mı
Kara pulat öz kılıcım elüme alayım mı
Öz gövdenden başunı keseyim mi
Can tatlusın sana bildireyim mi
Alca kanın yer yüzüne dökeyim mi
Han kızı sebebi nedir değil bana
Katı gazab ederüm şimdi sana.
diye haykırabilecek kadar şiddetli davranabilir. Erkeğin burada, “Sebebi nedir?” diye sorduğu sual: “Yetmen bir oğlumuz olmayışının sebebi nedir?” sorusudur.
Buradan da anlaşılabileceği gibi kadının değeri mukaddes Türk çocuğunun annesi olmasındandır. Anne olmayan kadının cemiyetteki mevkii çok düşüktür.
Çocuk Terbiyesi: Bu kadın ve çocuk sevgisine muvazi olarak Dede Korkut Hikayelerinde çocuk büyütme ve gençlik terbiyesi çizgileri de vardır.
Bunlar arasında, annelerin, han kızı ve han karısı da olsalar, çocuklarına “dolap dolap ak sütlerini emzirdikleri, söylenir; onları “dolama beşiklerde beledikleri” bezleyip kundakladıkları ifade edilir. Biricik evladlarını dadılara verip muhafaza ettirdikleri bildirilir. Bu çocuklar biraz daha büyüyünce, onlara yay çekmek, ok atmak, ata binmek, avlanmak ve savaşta kılıç çalmak gibi dersler verilir. Çocukların yaşları büyük de olsa, babalarının, analarının hatta ağabeylerinin ellerini öpmeleri ve onların öğüdlerini dinlemeleri vazgeçilmez bir terbiye icabıdır.
Dede Korkut Hikayelerinde bir kahramanlık göstermeden çocuklara ad verilmez. Hikayelerde ad verme işini Dede Korkut yapar. “Dirse Han oğlu Boğaç Han” hikayesinde Dirse Han’ın 15 yaşlarındaki oğlunun, güreş alanında kendisine saldıran boğayı yenerek öldürmesi ve Dede Korkut’un gelerek ona “Boğaç Han” adını vermesi buna güzel bir örnektir.

Diğer Kıymetler
Dede Korkut hikayelerinde kahraman, savaşçı, ahlakçı ve san’atkar bir milletin daha birçok meziyetlerine tesadüf etmek mümkündür. Bu hikayeler, bize Türk milletinin toplu bir halde yaşarken, hayatını, ne eski bir tarihe ve ne tarihi geleneklere göre idare ettiğini açıkça göstermektedir. Kadını, erkeği ve çocuklarıyla sağlam ve kahraman bir bünyeye malik olan bu milletin nasıl yalnız milli-içtimai-ahlaki ülküler uğrunda çarpışır bir cemiyet olduğunu bu hikayeler bize muvaffakiyetle tanıtmaktadır.
Yurtlarının coğrafi talihine uyarak ekseriyetle göçebe bir hayat yaşadıkları için bir şehir medeniyeti değil, daha çok bir çadır medeniyeti kuran bu cemiyetin çok sevilen seyyar evler, hatta bazen seyyar saraylar halinde müteaddit çadırları vardır. Hikayelerde, renk renk, çeşit çeşit olan bu çadırlar hakkında geniş bilgiler verilmiştir. Bölük bölük odaları, ışıklı, ipek sayvanları, altın başlı direkleri ile bu çadırlar, eski ve temiz Türk ailelerinin yuva kurdukları mukaddes çatılardı.
Yine bu hikayelerden, Türklerin zarif giyinişler hakkında da etraflı bilgiler edinmek mümkündür. Kadınlar gibi erkekler de çok kerre güzel ipekli kumaşlardan, süslü, işlenmiş elbiseler giyiniyorlardı. Serpuşlarından pabuçlarına kadar giydikleri her şey güzel, zarif ve kıymetli idi. Çelikten yapılan silahların altından, gümüşten, murassa’kebzaları, okların san’atkarane işlenmiş sadakları vardı. Elbiseler üzerine kuş resimleri gibi sevilen hayvanların nakışları işleniyordu. Tabiat güzelliklerinden faydalanmakta ve iyilik beklemekte öyle ileri gidiliyordu ki, masallar, yaralanmış insanların onulmaz yaralarını “ dağ çiçeği ile anne sütünden yapılan bir merhemle” iyi ettiklerini söylüyorlardı.

Eserin Değeri
Türk kültür dünyasının en önemli, değerli ve başta gelen şaheseri şüphesiz Dede Korkut Kitabı’dır. Eserin çok cepheli olması, edebiyattan dile, gelenekten atasözlerine, tarihten coğrafyaya, hasılı pek çok alana kaynaklık etmesi, elbette bu eserimize paha biçilmez bir değer kazandıracaktır.
Bu konuda Prof. Dr. Fuad Köprülü’nün değerlendirmesi daima ölçü olarak ele alınmıştır. “Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne Dede Korkut’u öbür gözüne koysanız yine de Dede Korkut ağır basar.
Bir gün, Oğuz otururken üstüne düşman gelir. Geceleyin ne yapacaklarını bilemezler. Yurtlarından kaçıp giderken Uruz Koca’nın oğlu düşer. Onu bir aslan bulur götürür ve besler.
Günün birinde Oğuzlar gene eski yurtlarına dönerler. Bir at çobanı Hanın yanına gelerek ormanda gördüğü insan olan fakat aslan gibi davranan çocuktan bahseder. Uruz bunu duyunca düşürdüğü oğlu olduğunu anlar. Beyler aslan yatağına varırılar oğlancığı tutup eve getirirler. Ancak oğlan yine aslan yatağına döner, evde durmaz. Bunun üzerine Dede Korkut’u çağırırlar. Dede Korkut oğlancığa “sen insansın, insanlar gibi yaşa, senin kardaşının adı Kıyan Selçuk’tur. Oğuz’un bir yiğididir. Senin adından Basat olsun, adını ben verdim, yaşını yüce tanrı versin” diyerek oradan ayrılır.
Oğuzlar bir gün yaylaya göçer. Konur Çoban adlı bir oğuz koyun güderken pınarın başında perileri görür. Onlarda birini yakalar. Tuttuğuyla kalmaz onunla çiftleşir. Peri çobana şöyle seslenir:
“Akılsız çoban! Yıl tamam olunca gel bende emanetin olacak, gel de onu al! Oğuzun başına büyük bir bela getirdin.”
Bir yıl sonra aynı pınarın başına gelen çoban orada bir karaltı yattığını görür. Bunu görünce şaşırır uzaktan taş atar. Taşı attıkça karaltı büyük ve çoban korkarak oradan kaçar.
O sırada Hanlar hanı Bayındır beyleriyle at gezintisine çıkmıştır ve bu pınarın başına gelerek ne olduğunu belirsiz bu nesneyi görürler. Yığınağı tekmelemeye başlarlar. Yığınak yarılır ve içinden tek gözlü bir oğlan çıkar. Uruz bu oğlanı alır ve evlatlık edinir. Oğlu Basat’la büyütmeye başlar.
Tepegöz büyük oğlancıklarla oynar fakat oğlancıkların kiminin burnunu kiminin kulağını yemeye başlar. Halk onu Uruz’a şikayet eder. Uruz, Tepegözü döver, söver ama söz dinletemez ve sonunda onu evinden kovar. Tepegözün Peri anası gelir ve oğlunun parmağına yüzük geçirerek “Oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin”der.
Tepegöz bir dağa çıkar, yol keser, adam öldürür, harami olur.
Oğuzlar ne yaptılarsa onu öldüremezler. Dede Korkut’u çağırırlar ve bir anlaşma yapması için onu Tepegöz’e gönderirler. Tepegöz aşlarını pişirmek için iki adamla bunun yanında yemek için hergün beşyüz koyun ve 2 dam ister. Oğuzlar buna uyarlar. O günlerde Basat savaşa gitmiş ve yeni dönmüştür. Yaşlı bir kadın onun yanına gelerek şunları söyler:
- Yalancı dünya yüzüne bir er çıktı. Oğuz elini yaylımına kondurmadı. Kara çelik öz kılıçlar, kesilesi kılını kestirmedi. Kargı, mızrak oynatanlar, ona batıramadılar. Ak sakallı baban Uruz’a kan kusturdu, adı batası. Kardaşın Kıyan Selçuk alan ortasında böğüre böğüre can verdi. Kesim dedi kesti, günde iki adamla beş yüz koyun istedi yemeden geberesi. Yünlü ile Yapağılı kocayı ona hizmetçi verdiler. Bu kocalar onun yemeğini pişirirler. Başımıza neler geldi oğul Basat! ne belalar dağladı bağrımızı. İki oğlancığım vardı ceylan gözlü. Birini verdim biri kaldı. Döndü sıra yine bana geldi. Onu da istiyor devrilesi Tepegöz! Hanım bana medet! diye ağlar, bağırıp çağırır ve ondan bir esir ister. Basat bir tutsağı o kadına vererek “var oğlunu kurtar” der.
Kadın esiri alır oğlunun yerine verir ve Uruz’a Basat’ın geldiğini müjdeler. Basat evine gelince eğlenceler düzenlenir. Oğuz beyleri toplanır, yemeler içmeler olur. Kardeş acısıyla yüreği yanan Basat beylere “Kardeşim uğruna Tepegözle buluşmak istiyorum, ne buyuruyorsunuz” diye tanışır. Yiğitliğiyle ünlü Kazan Bey “Tepegözü yenemezsin. Ak sakallı babanı ağlatma, Ak pürçekli ***** sızlatma” der.
Fakat Basat onu dinlemez. Tepegöz’ün olduğu Salahan kayasına gelir. Tepegöz onu yakalar, çizmesinin içine sokar. Hizmetçilerine “Bre kocalar ikindileyin bunu çeviresiniz, yiyeyim” der.
Basat hançerinin yardımıyla oradan kurtulur. Ne yaptıysa onu öldüremediğinden Tepegöz’ün hizmetçilerine “Bre kocalr, bunun ölümü nedendir diye sorar. Onlarda “Bilmeyiz fakat gözünden başka et yoktur” derler. Bunun üzerine Basat ocakta kızdırdığı kızıl şişi eline alır, adı güzel Muhammed’in yüce adını anar ve Tepegöz’ün gözüne öylesine basar ki ortada göz möz kalmaz. Tepegöz öyle bağırır öyle bağırır ki yer gök, ırmak dere yankılanır. Oğuz halkı o gün önemli bir olayın olduğunu sezer.
Basat sıçrar, mağaraya koyunların arasına girer. Tepegöz mağaranın kapısını tutar Basat’ı tam yakalayacağı sırada Basat, onun budunun arasından sıçrayıp kaçar.
Daha sonra Tepegöz, Basat’ı türlü kurnazlıklarla yakalamaya çalışır. Her seferinde uyanıklığı ve Tanrının yardımıyla kurtulan Basat!a en sonunda Tepegöz “Anlaşıldı ki sana ölüm yokmuş. Mağaranın kapısında biri kınlı, biri kınsız iki kılıç var. Keserse o kınsızıkeser benim başımı der. Basat kınsız kılıcın yanına varır, inip çıkan kılıcı hemen tutmaz. Yayını gerer, okla kılıcın asıldığı zinciri parçalar. Yere düşen kılıcı kabzasından tutarak Tepegöz’ün yanına gelir. “Bre oğlan daha ölmedin mi? diye soran Tepegöz’e “Ölmedim ya, ölmedim Tanrım kurtardı” der.
Tepegöz karşısında umarsız kaldığı bu yiğidin kim olduğunu sorar ve beraber büyüdüğü kardeşi Basat olduğunu duyunca “Kıyma bana kardaşım, ciğerim Basat” der. Basat ise:
Bre kavat oğlu kavat, ak sakallı babamı ağlatmışsın!
Kardaşım Kıyan’ı öldürmüşsün!
Akça yüzlü yengemi dul bırakmışsın
Ala gözlü bebeklerini öksüz bırakmışsın!
Bırakır mıyım sana bunları!...
Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
Kafalı börklü başını kesmeyince...
Alca kanını yeryüzünde dökmeyince...
Kadaşım Kıyan’ın kanını almayınca...
diyerek Tepegöz’ün kendi kılıcıyla boyunu vurur. Tek gözlü kafayı deler yaygının kirişine takar. Yünlü koca ile yapağıda kocayı oğuza müjdeci gönderir.
Güçlü Oğuz beyleri, Oğuzlar haberi duyunca yediden yetmişe yollara dökülür. Salahana kayasına yetişirler. Tepegözün pis başını sürüyüp alanın ortasına getirirler. Tüm Oğuz halkı bir yürek olmuştur. Basat’ı kucaklarlar. Basat Oğuz’u kurtarmıştır, onları sonsuza dek var olacak özgürlüklerine kavuşturmuştur. Oğuz arasında bir yürek sevincidir başlamıştır.
Dedem Korkut geldi, ellerini açtı, Tanrı’ya yakardı. Oğuzlarda ellerini açtılar yakardılar.
- Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgelice koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Yüce Tanrı, alçaklar karşısında eksiklik vermesin... Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahımızı, adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın.

Dede Korkutun yaygınlıkla bilinen hikâyeleri;
-Dirse Han Oğlu Boğaç Han
-Salur Kazanın Evinin Yağmalanması
-Kam Büre Beg Oğlu Bamsi Beyrek
-Kazan Beg Oğlu Uraz Beg'in Tutsak Olması
-Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
-Kanlı Koca Oğlu Kan Turali
-Kadılık Koca Oğlu Yegenek
-Basatın Tepegöz'ü Öldürmesi
-Begel Oğlu Emren
-Usun Koca Oğlu Seğrek
-Salur Kazanın Tutsak Olması
-Dış Oğuzun iç Oguz'a Asi Olması

Dirse Han Oğlu Boğaç Han
Bir gün Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Büyük otağını yer yüzüne diktirmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Hanlar hanı Bayındır yılda bir kere ziyafet verip Oğuz beylerini misafir ederdi.
Yine ziyafet tertip edip attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. “Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin” demişti. “Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana Allah Teâla beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, böyle bilsin” demişti.

Oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı.
Meğer Dirse Han derlerdi bir beyin oğlu kızı yok idi. Söylemiş, görelim hânım ne söylemiş:
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
Aklı karalı seçilen çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
Sabahın ilk aydınlığında Dirse Han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini beraberine alıp Bayındır Han'ın sohbetine geliyordu.
Bayındır Han'ın yiğitleri Dirse Han'ı karşıladılar. Getirip kara otağa kondurdular. Kara keçe altına döşediler. Kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. Bayındır Han'dan buyruk böyledir hânım, dediler. Dirse Han: “Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü, soframdan mı gördü, benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu, benim suçum ne oldu ki kara otağa kondurdu.” dedi. Dediler: Hanım, bugün Bayındır Han'dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayana Tanrı Teâla beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiştir.” Dirse Han yerinden kalktı: “Kalkarak yiğitlerim yerinizden doğrulun, bu garaip bana ya bendendir ya hatundandır” dedi. Dirse Han evine geldi. Çağırıp hatununa söyler, görelim ne söyler:

Deyiş
Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Evden çıkıp yürüyünce servi boylum
Topuğunda sarmaşınca kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
Çift badem sığmayan dar ağızlım
Kavunum yemişim düvleğim(küçük kavun)
Görüyor musun neler oldu

Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş. “Oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya Tanrı Teala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz” demiş. Ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, “Oğlu kız olmayana Tanrı Teala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, böyle bil” dediler. Senden midir, benden midir, Tanrı Teala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir dedi, söyledi:

Han kızı yerimden kalkayım mı
Yakan ile boğazından tutayım mı
Kaba ökçemin altına atayım mı
Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
Öz gövdenden başını keseyim mi
Can tatlılığını sana bildireyim mi
Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
Han kızı sebebi nedir söyle bana
Müthiş gazap ederim şimdi sana

Dirse Han'ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş. Der: Hey Dirse Han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme. Yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kes. İç Oğuz'un, Dış Oğuz'un beylerini başına topla. Aç görsen doyur, çıplak görsen donat, borçluyu borcundan kurtar. Tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver. Dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile Tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir.
Dirse Han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. Attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. İç Oğuz, Dış Oğuz beylerini başına topladı. Aç görse doyurdu. Çıplak görse donattı. Borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdı, göl gibi kımız sağdırdı. El kaldırdılar, dilek dilediler. Bir ağzı dualının hayır duası ile Allah Teala bir çocuk verdi. Hatunu hamile oldu. Bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. Oğlancığını dadılara verdi, baktırdı.
At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Oğlan on beş yaşına girdi. Oğlanın babası Bayındır Han'ın ordusuna karıştı.
Meğer hânım, Bayındır Han'ın bir boğası var idi, bir de erkek devesi var idi. O boğa sert taşa boynuz vursa un gibi öğütürdü. Bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. Bayındır Han kudretli Oğuz beyleri ile temaşa ederdi, seyreder eğlenirdi.
Meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. Üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincir ile boğayı tutmuşlardı. Gelip meydanın ortasında koyu verdiler. Meğer sultanım, Dirse Han'ın oğlancığı üç de kabile çocuğu meydanda aşık oynuyorlardı. Boğayı koyu verdiler, oğlancıklara kaç dediler.
O üç oğlan kaçtı. Dirse Han'ın oğlancığı kaçmadı, ok meydanın ortasında baktı durdu. Boğa da oğlana sürdü geldi. Diledi ki oğlanı helak kılsın. Oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. Boğa geri geri gitti. Boğa oğlana sürdü tekrar geldi. Oğlan yine boğanın alnına yumruğu ile sert vurdu. Oğlan bu sefer boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın başına çıkardı. Boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. İki kürek kemiğinin üstüne boğanın köpük bağlandı. Ne oğlan yener, ne boğa yener. Oğlan fikreyledi: “Bir dama direk vururlar, o dama destek olur, ben bunun alnına niye destek oluyorum duruyorum” dedi. Oğlan boğanın alnından yumruğunu çekti, yolundan savuldu. Boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yıkıldı. Oğlan bıçağına el attı, boğanın başını kesti. Oğuz beyleri gelip oğlanın başına toplandılar, “aferin” dediler. “Dedem Korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, beraberine alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik istesin, taht alı versin” dediler.
Çağırdılar, Dedem Korkut gelir oldu. Oğlanı alıp babasına vardı. Dede Korkut oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:

Hey Dirse Han beylik ver bu oğlana
Taht ver erdemlidir
Boynu uzun büyük cins at ver bu oğlana
Biner olsun hünerlidir
Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
Etlik olsun hünerlidir
Develerden kızıl deve ver bu oğlana
Yük taşıyıcı olsun hünerlidir
Altın başlı otağ ver bu oğlana
Gölge olsun erdemlidir
Omuzu kuşlu cübbe elbise ver bu oğlana
Giyer olsun hünerlidir.

Bayındır Han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı Boğaç olsun. Adını ben verdim yaşını Allah versin dedi.
Dirse Han oğlana beylik verdi, taht verdi.
Oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. O kırk yiğit haset eylediler, birbirine söylediler: “Gelin oğlanı babasına çekiştirelim, olur ki öldürür, gene bizim izzetimiz hürmetimiz onun babasının yanında hoş olur, ziyade olur dediler.
Vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana, yirmisi de bir yana oldu. Önce yirmisi vardı, Dirse Han'a şu haberi getirdi, der: “Görüyor musun Dirse Han neler oldu, murada maksuda ermesin, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, kırk yiğidini yanına aldı, kudretli Oğuz'un üstüne yürüyüş etti. Nerede güzel ortaya çıktı ise çekip aldı. Ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütünü çekti. Akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber aşar, hanlar hanı Bayındır'a haber varır. Dirse Han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, gezdiğinden öldüğün daha iyi olur. Bayındır Han seni çağırır, sana müthiş gazap eyler, böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene” dediler. Dirse Han, “Varın getirin, öldüreyim” dedi.

Böyle deyince hânım, o nâmertlerin yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu da onlar getirdiler. Der: “Kalkarak Dirse Han senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avladı kuş kuşladı, anasının yanına alıp geldi, al şarabın keskininden aldı içti, anası ile sohbet eyledi, babasına kast eyledi, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı. Çapraz yatan Ala Dağ'dan haber geçer, hanlar hanı Bayındır'a haber varır. Dirse Han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, seni çağırtırlar. Bayındır Han'ın katında sana gazap olur, böyle oğul nene gerek, öldürsene” dediler. Dirse Han der: “Varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez” dedi. Dirse Han'ın hizmetkârları der: “Biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeğe bak. Eğer böyle öldürmezsen bir türlü daha öldüremezsin, böyle bil” dediler.

Deyiş
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Aklı karalı seçilen çağda
Kudretli Oğuzun gelininin kızının bezendiği çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda

Sabahın ilk aydınlığında Dirse Han yerinden kalktı. Oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi beraberine aldı, ava çıktı.
Av avladılar, kuş kuşladılar. O kırk nâmerdin bir kaçı oğlanın yanına geldi, der: Baban dedi geyikleri kovalasın getirsin benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi” dediler. Oğlandır ne bilsin, geyiği kovalıyordu, getiriyordu, babasının önünde vuruyordu. “Babam at koşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç, çalışıma baksın sevinsin” diyordu. O kırk nâmertler derler: “Dirse Han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek, oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak” dediler.
Oğlan geyiği kovalarken babasının önünden gelip gidiyordu. Dirse Han Korkut sinirli sert yayını eline aldı. Üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı, yıktı. Ok isabet etti, alca kanı fışkırdı koynu doldu, büyük cins atının boynunu kucakladı yere düştü. Dirse Han istedi ki oğlancığının üstüne gürleyip düşsün. O kırk nâmert bırakmadı. Atının dizginini döndürdü, yurduna gelir oldu.

Dirse Han'ın hatunu oğlancığımın ilk avıdır diye attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kestirdi. Oğuz beylerine ziyafet vereyim dedi. Toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı, Dirse Han'a karşı vardı. Başını kaldırdı Dirse Han'ın yüzüne baktı. Sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını görmedi. Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Çağırıp Dirse Han'a söyler, görelim hânım ne söyler:

Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
A Dirse Han
Kalkarak yerinden doğruldun
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
Karanlık gecede bulduğun oğul hani
Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han yaman seğriyor
Kesilsin oğlanın emdiği süt damarım yaman sızlıyor
Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
Kuru kuru çaylara su saldım
Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
Aç görsem doyururdum çıplak görsem donattım
Tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
Dilek ile bir oğul zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Karşı yatan Ala Dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
Kara giyimli azgın dinli kâfirlere bir oğul aldırdınsa söyle bana
Han babamın katına ben varayım
Ağır hazine bol asker alayım
Azgın dinli kâfire ben varayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alca kanımı silmeyince
Kol but olup yer üstüne düşmeyince
Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Kara başım kurban olsun bugün sana

dedi, feryat figan eyledi ağladı. Böyle deyince Dirse Han hatununa cevap vermedi. O kırk nâmert karşı geldi, der: “Oğlun sağdır esendir, avdadır, bugün yarın nerde ise gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur cevap veremez” dediler.
Dirse Han'ın hatunu çekildi geri döndü. Dayanamadı, kırk ince belli kızı beraberine aldı, büyük cins ata binip oğlancığını aramağa gitti. Kışta yazda karı buzu erimeyen Kazılı Dağına geldi çıktı. Alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. Baktı gördü bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Büyük cins atını ökçeledi, o tarafa yürüdü.
Meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. Karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. Oğlanın iki köpekceğizi var idi, kargayı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. Oğlan orada yıkılınca boz atlı Hızır oğlana hazır oldu, üç defa yarasını eli ile sıvazladı, “Sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir” dedi, kayboldu.
Oğlanın anası oğlanın üstüne koşturup çıka geldi. Baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. Çağırarak oğlancığına söyler, görelim hânım ne söyler:

Kara süzme gözlerini uyku bürümüş aç artık
On iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
Tanrının verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
Öz gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Akar senin suların Kazılık Dağı
Akar iken akmaz olsun
Biter senin otların Kazılık Dağı
Biter iken bitmez olsun
Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
Koşar iken koşmaz olsun taş kesilsin
Ne bileyim oğul arslandan mı oldu
Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
Bu kazalar sana nereden geldi
O gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Ağız dilden bir kaç kelime haber ver bana
dedi. Böyle diyince oğlanın kulağına ses geldi. Başını kaldırdı, ansızın gözünü açtı anasının yüzüne baktı. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Beri gel ak sütünü emdiğim kadınım ana
Ak bürçekli izzetli canım ana
Akanlardan sularına beddua etme
Kazılık Dağının günahı yoktur
Bitenlerden otlarına beddua etme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Koşan geyiklerine beddua etme
Kazılık Dağının günahı yoktur
Arslan ile kaplanına beddua etme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Beddua edersen babama et
Bu suç bu günah babamdandır

dedi. Oğlan yine der: “Ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur korkma, boz atlı Hızır bana geldi, üç kere yaramı sıvazladı, bu yaradan sana ölüm yoktur, dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir” dedi. Böyle diyince kırk ince belli kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. Oğlanın anası memesini bir sıktı sütü gelmedi, iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi. Dağ çiçeği ile sütü oğlanın yarasına sürdüler. Oğlanı ata bindirdiler, alarak yurduna gittiler. Oğlanı hekimlere emanet edip Dirse Han'dan sakladılar.
At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Hanım, oğlanın kırk günde yarası iyileşti, sapa sağlam oldu. Oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. Dirse Han'ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.
O kırk nâmertler bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular. Dirse Han eğer oğlancığını görürse bırakmaz bizi hep öldürür dediler. Gelin Dirse Han'ı tutalım, ak ellerini ardına bağlayalım, kıl sicim ak boynuna takalım, alıp kâfir ellerine yönelelim diyerek, Dirse Han'ı tuttular. Ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim boynuna taktılar, ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Dirse Han yayan, bunler atlı yürüdüler, alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler. Dirse Han esir oldu gider. Dirse Han'ın esir olduğundan Oğuz beylerinin haberi yok.
Meğer sultanım, Dirse Han'ın hatunu bunu duymuş, Oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
“Görüyor musun ay oğul neler oldu. Sarp kayalar oynamadı yer oyuldu. Yurtta düşman yok iken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk nâmertler babanın arkadaşları babanı tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim ak boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kâfir ellerine yöneldiler. Hânım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidini beraberine al, babanı o kırk nâmertten kurtar, yürü oğul, baban sana kıydı ise sen babana kıyma” dedi.
Oğlan anasının sözünü kırmadı. Boğaç Bey yerinden kalktı, kara çelik öz kılıcını beline kuşandı, ak kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, büyük cins atını tutturdu sıçrayıp bindi, kırk yiğidini beraberine aldı, babasının ardınca koşturup gitti.
O nâmertler de bir yerde konmuşlardı, al şarabın keskininden içiyorlardı. Boğaç Han sürüp yetişti. O kırk nâmert de bunu gördüler. Dediler: “Gelin varalım şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kâfire yetiştirelim dediler. Dirse Han der:
”Kırk yoldaşım aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin, o yiğidi döndüreyim. İster beni öldürün ister diriltin, bırakı verin” dedi. Elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. Dirse Han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. Görelim hânım ne söyler:
Der:
Boynu uzun büyük cins atlar gider ise benim gider
Senin de içinde bineğin var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
Senin de içinde etliğin var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Develerden kızıl deve gider ise benim gider
Senin de içinde yük taşıyıcın var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Altın başlı otağlar gider ise benim gider
Senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ak yüzlü elâ gözlü gelinler gider ise benim gider
Senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ak sakallı ihtiyarlar gider ise benim gider
Senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
Benim için geldin ise oğlancığımı öldürmüşüm
Yiğit sana günahı yok dön geri
dedi. Oğlan burada babasına söylemiş, görelim hânım ne söylemiş:

Boynu uzun büyük cins atlar senin gider
Benim de içinde bineğim var
Bırakmam yok kırk nâmerde
Develerden kızıl deve senin gider
Benim de içinde yük taşıyıcım var
Bırakmam yok kırk nâmerde
Ağıllarda on bin koyun senin gider
Benim de içinde etliğim var
Bırakmam yok kırk nâmerde
Ak yüzlü ela gözlü gelin senin gider ise
Benim de içinde odam var
Bırakmam yok kırk nâmerde
Ak sakallı ihtiyarlar senin gider ise
Benim de içinde bir aklı şaşmış bilinci yitmiş ihtiyar babam var
Bırakmam yok kırk nâmerde
dedi. Kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. Kırk yiğit büyük cins atını oynattı, oğlanın etrafına toplandı. Oğlan kırk yiğidini beraberine aldı, at tepti, cenk ve savaş etti. Kiminin boynunu vurdu, kimini, esir eyledi. Babasını kurtardı, çekildi geri döndü. Dirse Han burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. Hanlar hanı Bayındır oğlana beylik verdi, taht verdi. Dedem Korkut destan söyledi deyiş dedi, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi:
Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı yer gizledi
Fâni dünya yine kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkta, akılla devletini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.
Dua edeyim hânım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının uçları kırılmasın. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çel.
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2018 01:07
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Ocak 2013       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
adı geçen karakterler
Dirse Han Oğlu Boğaç Han
-Salur Kazan
Bamsı Beyrek
Kazan Bey Oğlu Uruz
Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı
Kadılık Koca Oğlu Yegenek
Basat
Begel Oğlu Emren
Usun Koca Oğlu Seğrek
Dış Oğuz
iç Oguz dır belki daha vardıramabenim bildiğim bu kadar bilgimi size aktarmaya çalıştım
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Ocak 2014       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1- Dirse Han Oğlu Boğaç Han Destanı:
Toy edilirken Han’ın emri gereği çocuğu olmayanlar kara çadırda kalacaktı. Kara çadıra oturtulan ve çocuğu olmayan Dirse Han’ın bir oğlu olur ve Bayındır Han’ın boğasıyla yiğitçe dövüşüp onu yendiği için Dede Korkut tarafından “Boğaç” olarak adlandırılır, bey olur. Dirse Han’ın kırk yiğidi bunu hazmedemezler, oğul ile babanın arasını açmaya çalışırlar, oğlanı babasına kötülerler. Bunun sonucunda bir av sırasında babası oğlunu iki kürek kemiği arasından oklar. Annesinin sütü ve kır çiçeği oğlanın yarasına derman olur. Boğaç Han iyileşir. Bunun üzerine kırk hain ondan korkarlar ve babasını kaçırırlar. Oğlan bunun üzerine yanına kırk yiğit alarak kaçırılan babasını kurtarır. Baba oğul sarmaş dolaş olurlar. Dirse Han oğluna taht verir.

2- Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Destanı:
Salur Kazan, oğlu Uruz Han’ın uyarısına rağmen, Oğuz beyleriyle ava çıktığı sırada, evine üç yüz yiğidi ve Uruz’u bırakmasına rağmen, düşman Şökli Melik gelir ve eşini, gelinini ve oğlunu esir alır. Bu da yetmez, başında çobanları olan Salur Kazan’ın sürüsünü de yok etmeye çalışır. Ancak akıllı çoban buna izin vermez. Gördüğü kötü rüya üzerine avdan dönen Salur Kazan durumu öğrenir, düşman ellerine gider. On bin koyununu düşmana vermeyen çoban da (o istemese de) kendisiyle gelir. Oğuz beyleriyle birlikte düşmanı yener ve yurtlarına dönerler.

3- Kam Püre Bey Oğlu Bamsı Beyrek Destanı:
Bayındır Han’ın Oğuzları topladığı sohbete tüm beylerin oğullarıyla gelmesi üzerine, Püre Bey soyunu devam ettirecek bir oğlu olmadığı için üzülür. Oğuz beyleri, Püre Bey için bir oğul, Piçen Bey’e de doğacak oğlana vermesi için bir kız dilerler. Kam Püre’nin bir oğlu, Biçen Bey’in de bir kızı olur, ikisini beşik kertmesi yaparlar. Doğan oğlan büyüdükten sonra kendisine hediye getiren bezirgânları kafirlerden kurtarır ve “Bamsı Beyrek” adını alır. Banu Çiçek’le evleneceği gece Banu Çiçek’te gözü olan Bayburt Hisarı Bey’i saldırıp uykudayken Bamsı Beyrek ve otuz dokuz yiğidini esir alırlar. Aradan on altı yıl geçer ve Bamsı Beyrek’in izi bir türlü bulunamaz. Banu Çiçek’in abisi Deli Karçar’a, Yalancı oğlu Yaltacuk’un kanlı bir gömlek getirip “Bamsı öldü.” demesiyle Banu Çiçek Yaltacuk’a verilir. Düğün gecesi esir bulunduğu kaleden, Bayburt Hisarı’nın kendisine aşık kızının yardımıyla kaçan Bamsı, yaşadığını Banu Çiçek’e bildirir. Bamsı, kaçan Yaltacuk’u yakalar ama af dileyince bırakır. Daha sonra yiğitleri ile birlikte Bayburt Hisarı’nı zapt ederler. Sonra kırk gün kırk gece düğün yapılır.

4- Kazan Bey Oğlu Uruz’un Tutsak Olduğu Destanı:
Kazan Bey, oğlunun henüz bir kan akıtıp, baş kesip isim sahibi olamayışına, yani yiğitliğini ispatlamamış olmasına üzüldüğünü bildirir. Oğlu da bu duruma çok üzülür ve babasından nasıl savaş edildiğini, kan döküldüğünü kendisine öğretmesini ister. Kazan Han bunun üzerine oğlunu ava çıkarır, bu sırada düşman gelir ve Kazan Han savaşmaya başlar. Oğluna sadece izlemesini söylemesine rağmen, oğlan babasına fark ettirmeden savaşır. Babası, oğlunu bulamaz; evde de göremeyince düşmanla savaşılan yere gelir. Oğlunun kılıcını görünce onun esir düştüğünü anlar. Düşmanla tek başına savaşa giden Kazan Bey, yenilir.Bunun üzerine Kazan Bey’in hanımı Burla Hatun kırk kızla ve diğer Oğuz beyleriyle kafirleri yener. Oğuzlar yurtlarına dönerler.

5- Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Destanı:
Duha Koca oğlu Deli Dumrul, bir kuru çayın üstüne köprü diker, geçenden otuz üç akçe, geçmeyenden de döve döve kırk akçe alır. Bunun sebebini de erliğinin, yiğitliğinin yayılması olarak açıklar. Bir gün köprünün üstünde bir gencin ölmesi üzerine Deli Dumrul, Azrail’e meydan okur ve bu yiğidin canını alan Azrail’in gelip kendisiyle savaşmasını ister. Bu başkaldırı üzerine Allah, Azrail’i Deli Dumrul`un canını alması için yollar. Deli Dumrul, Azrail’i bir türlü yakalayamaz ve Allah’ın birliğine iman eder. Allah da bir can getirmesi şartıyla canını bağışlayacak olur. Annesi de babası da can vermeyi kabul etmez. Artık öleceğine inanan Deli Dumrul, karısıyla helalleşmeye gider. Karısının kendisine canını vermek istemesi üzerine Allah’a “Ya ikimizin canını da birlikte al, ya ikimizi de yaşat.” der. Allah ikisine de yüz kırkar yıl ömür verir. Annesi ve babasının da canını alır.

6- Kanglı Koca Oğlu Kan Turalı Destanı:
Kanglı Koca adında bir Oğuz eri, kahraman oğlu Kan Turalı’ya onu evlendirmek istediğini söyler. Ancak oğlan, kendisinden bile daha hızlı, daha usta nişancı bir kız istediğini söyler. Tüm Oğuz illerini gezer ama aradığı kadar kahraman, gözü pek bir kız bulamaz. Babası arayışları sonunda, Trabzon tekfurunun kızının tam oğlunun istediği gibi bir kız olduğuna kanaat getirir. Bir aslanı, bir boğayı ve bir deveyi öldürmek şartıyla verilecek olan kızı, Kan Turalı bu şartları gerçekleştirerek alır. Evlendikleri gece kafirlerin saldırısına uğrar ve savaşırlar. Savaş devam ederken Selcen Hatun eşini arar, bulamaz. Bulduğu yerde de yardım eder. Selcen Hatun’un düşmanı yendiği için övüneceğini düşünen Kan Turalı, Selcen’i öldürmeye karar verir. Ok çekerler; ancak Selcen, okunun başındaki demiri çıkartmıştır. Selcen’i böylece deneyen Kan Turalı ve Selcen, yurtlarına dönerler.

7- Kazılık Koca Oğlu Yigenek Destanı:
Bayındır Han’ın İç Oğuz beylerini sohbete çağırdığı bir gün, aralarından Kazılık Koca denilen bir bey, Bayındır Han’dan akın ister. İzin alınır, Kazılık Koca yararlı ihtiyarlarla birlikte Karadeniz kenarındaki bir kaleye gider. Kalenin Tekfuru, Kazılık Koca’yı haklar ve esir alır. On altı yıl esir kalan Kazılık Koca’nın on altı yaşına gelmiş olan oğlu Yigene, Bayındır Han’a giderek babasını kurtarmaya gideceğini söyler. Yanına yirmi dört sancak beyini de alır. Yola çıkmadan gördüğü rüyada Dede Korkut’tan öğütler alan Yigenek, Allah’a sığınıp dualar ederek tekfuru yener. Babasını kurtarır.

8- Basat’ın Tepegözü Öldürdüğü Destanı:
Basat, Aruz Koca’nın Oğuzlar’ın göçü sırasında düşürülüp bir aslan tarafından büyütülen oğludur. Aruz’un çobanı, Oğuzlar’ın yaylaya göç ettikleri sırada bir peri kızıyla çiftleşir. Bir yıl sonra bir gözü tepesinde olan bir yaratık doğar. Peri kızı, Tepegöz’ü (çobandan olan çocuğu) Oğuzların içine salar. Aruz Bey, Bayındır Han’dan Basat’la birlikte büyütmek için Tepegöz’ü ister. Tepegöz, çocukların kulaklarını, burunlarını yer; adamları yiyerek öldürür. Basat’ın kardeşi Kıyan Selçuk da Tepegöz yüzünden ölmüştür. Basat gider, kardeşi tüm Oğuzlar uğruna Tepegöz ile savaşır. Önce gözünü yok eder; sonra da onu öldürür.

9- Begil Oğlu Emre’nin Destanı:
Bayındır Han, Gürcistan’dan haraç olarak bir kılıç, bir çomak, bir at geldiğini görünce üzülür. Bunların yiğitlere, beylere vermek için az olduğunu söyler. Dede Korkut, bu üç haracın da bir yiğide verilmesi yönünde ona akıl verir. Begil, bunları kabul eder. Haraçları alan Begil, Gürcistan sınırına yerleşir. Oğuz’a geldiğinde Kazan Bey’in Begil’e avda hünerli olduğunu; ancak bu hünerin ata bağlı olduğunu söylemesi üzerine darılır. Oğuzlara başkaldırışından onu ancak karısı döndürür ve ava çıkmasını söyler. Av sırasında sağ uyluğunu kıran Begil, bunu bir süre saklar. Açıklaması üzerine bunu fırsat bilen düşmanlar ve Oğuz üstüne yürür. Begil oğlu Emre direnir. Allah ona kırk er gücü verir, böylece kafirler yenilir.

10- Uşun Koca Oğlu Segrek Destanı:
Uşun Koca adında birinin Eğrek ve Segrek adında iki oğlu vardır. Eğrek, bir gün beyleri çiğneyip Kazan Bey’in karşısına gelir, oturur. Ters Uzamış adında bir bey ona baş kesmediğini, kan dökmediğini, aç doyurmadığını, burada ne aradığını sorar. Eğrek, baş kesmenin, kan dökmenin hüner olduğunu öğrenince Kazan Han’dan akın diler. Kazan Han, kabul eder; üç yüz er verip gönderir. Bu akın sırasında esir düşer. Kardeşi Segrek, onu kurtarmaya gider. Kafirler, Eğrek kardeşini tanımadığı için bir tuzak kurmak isterler. Segrek’in bir deli olduğunu, yoldan geçenlerin ekmeğine el uzattığını, bunun üstüne yürürse onu serbest bırakacaklarını söylerler. Eğrek gidince bu kişinin kardeşi olduğunu anlar. Kafirleri yenerler. Yurtlarına dönerler.

11- Salur Kazan’ın Tuksak Olup Oğlu Uruz’un Çıkardığı Destanı:
Trabzon Tekfuru Salur Kazan’a bir şahin gönderir. Salur Kazan şahincibaşına haber vererek ava çıkacağını söyler. Av sırasında şahin, Toman’ın Kalesine iner. Şahinin arkasından gittiği sırada Salur Kazan’ın uykusu gelir, yedi gün uyur. Toman, Salur Kazan’ın Oğuz beyi olduğunu öğrenince onu esir alır. Toman’ın eşinin isteği üzerine esir edildiği kuyudan çıkarılan Salur Kazan’dan kafirleri övmesi istenir, ama o övmez. Kardeşi ve oğlu olduğu için de öldürülemez. Oğlu Uruz, Salur Kazan’ı kurtarmaya gelir. Kazan ile oğlu savaştırılır ve Uruz babasını yaralar. Tam bu sırada Kazan Bey Uruz’a babası olduğunu açıklar. Uruz, babasının elini öper, yurtlarına dönerler.

12- İç Oğuz Dış Oğuz’un Asi Olup Beyrek’in Öldüğü Destanı:
Kazan üç yılda bir İç ve Dış Oğuz beylerini toplar, helalini alır, nesi var nesi yoksa yağmalatırdı. Yine azan’ın evini yağmalattığı bir zaman Dış Oğuz beyleri gelmez, İç Oğuz beyleri yağma eder. Bunun üzerine Dış Oğuz beyleri Kazan’a düşman olur. Kılbaş adında bir bey Dış Oğuz beylerinden Aruz’un evine gider ve Dış Oğuz beylerinin Kazan Han’a kin beslediğini öğrenir. Kılbaş gittikten sonra Dış Oğuz beyleri yemin eder, Beyrek’in bu yemine katılmasını yoksa öldürüleceğini söylerler. Beyrek, kabul etmez, ancak Dış Oğuz beyleri de Beyrek’e kıyamaz. Aruz Bey, Beyrek’in sağ uyluğunu keser. Beyrek öleceğini anlayınca Kazan Han’a kanını yerde bırakmamasını vasiyet eder. Kazan Bey bunun üzerine İç Oğuz beylerini toplayara Aruz’un evini yağmalar, kendisini öldürür. Kazan, Dış Oğuz beylerini affeder.
Son düzenleyen Safi; 25 Şubat 2018 01:08

Benzer Konular

4 Şubat 2012 / virtuecat Edebiyat tr
15 Kasım 2011 / Mystic@L Edebiyat
17 Mart 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap
16 Aralık 2013 / agah Taslak Konular
3 Mart 2010 / Misafir Soru-Cevap