Arama

Hoşgörü ile ilgili hikaye örnekleri verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 27 Şubat 2016 Gösterim: 19.000 Cevap: 6
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Ocak 2011       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hoşgörü ile ilgili hikaye örnekleri verir misiniz?
EN İYİ CEVABI Safi verdi
Mevlana hoşgörü hikayeleri
Mevlana’nın hoşgörü hikayelerini sizler için derleyip bir araya toparladık. Dünya’da bizler için hoşgörü ve barışın en sembol isimlerinden olan Mevlana, Müslüman bir din bilginidir. Mevlana hakkında hoşgörü ile ilgili hikayeleri tabiki sayfamızda bulacaksınız. Biz özellikle okuması uzun sürmesin diye kısa olanını seçtik. Mevlananın hoşgörü ile ilgili hikayeleri.
Sponsorlu Bağlantılar

Mevlana hoşgörü hikaye

Mevlana bir gün sevenleriyle kıra çıkmış.
O esnada sürü halinde köpeklere rastgelmişler.
Hayvancıklar öyle sevimli, öyle hoş muhabettle şakalaşıyorlarmışki… ve güzelce oynaşıyorlarmış ki…
Mevlana’da bu sevimli …manzarayı bir süre seyretmiş. O sıra da içlerinden biri:
“-Köpeklerin, birliği,dirliği,…muhabbeti ne güzel. Aralarındaki hoşgörü ve saygı bize güzel örnek” demiş.
Mevlana, bu sözün sahibinden, hemen gidip kasaptan birkaç kemik getirmesini istemiş.
Kemikler gelince; ”bu kemikleri köpeklere atın”, demiş.
Kemikler atılır atılmaz köpeklerin sevgiyle oynaşmaları birden bitmiş.
O an kıran kırana bir kemik kapma mücadelesine başlamışlar.
Biraz önce birbiriyle oynaşan köpekler, o an kapışyorlarnış.
Mevlana yanındakilere;
“Biraz önce burada gördüğünüz muhabbet, köpek muhabbetiydi.
Köpeklerin muhabbeti, aralarına bir kemik düşünceye kadardır!…”

Yok kesen manevi kuşlar
Yol kesen manevi dört kuş, bütün insanların gönlünü yurt edinmiştir.
Bu kuşlar ; Kaz, tavus, kuzgun ve horozdur. Bu kuşların insanın içinde olan dört benzeri insandaki dört huydur.
Kaz; insandaki hırstır…
Horoz; insandaki şehvettir…
Tavus; insandaki makam hırsıdır…
Kuzgun ise; insandaki dilektir…
Kuzgunun dileği; Ebedi olmak yahut da uzun bir ömüre kavuşmaktır, insan bunu umar durur…
Hırs kazı ne bulursa yer, sanki Allah’ın (c.c) “yiyiniz.” hükmünden başka hükmünü duymamıştır. İyi kötü ne bulursa toplar, dağarcığını doldurur.

Şaşının inadı

Bir ustanın şaşı bir çırağı vardı. Bir gün ustası ona :
– “Bizim eve git rafta bir şişe var onu al bana getir.” dedi.
Şaşı eve gitti kapıyı açıp içeriye girdi, ustasının dediği rafa bakınca iki şişe gördü, dönüp geldi :
– “Ustacığım hangi şişeyi getireyim, çünkü dediğiniz rafta iki şişe var.” dedi.
Usta : “O rafta iki değil sadece bir şişe var git onu getir.” diye tekrarladı.
Çırak ayak diretti , itiraz etti :
– “Beni boş yere azarlama usta o rafta iki şişe var, açıkça hangisini getirmemi istiyorsan söyle.” dedi.
Usta çırağa anlatamayacağını , ne söylerse söylesin dinlemeyeceğini görünce :
– “Madem öyle, orada iki şişe var diye inat ediyorsun git birini kır , diğerini al getir.” dedi.
Çırak gitti şişenin birini yere çalıp kırınca ikisinin de gözden kaybolduğunu gördü.
İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur hakkı ve hakikati olduğu gibi göremez.
:

Sofinin Yeri

Padişahlar meclisinde; sol tarafta yiğitler, bahadırlar, kahramanlar oturur; çünkü kalp vücudun sol tarafında bulunur.
Defterdarlar, hesap memurları, katipler, şair ve edipler padişahın sağında yer alırlar, zira yazı yazmak ve iş yapmak sağ elin işidir.
Sofilere padişahlar karşılarında yer verirler. Çünkü onlar can aynasıdır, ayna da insanın karşısında olmalıdır.
:

Zahidin Cevabı

Padişahlar meclisinde; sol tarafta yiğitler, bahadırlar, kahramanlar oturur; çünkü kalp vücudun sol tarafında bulunur.
Defterdarlar, hesap memurları, katipler, şair ve edipler padişahın sağında yer alırlar, zira yazı yazmak ve iş yapmak sağ elin işidir.
Sofilere padişahlar karşılarında yer verirler. Çünkü onlar can aynasıdır, ayna da insanın karşısında olmalıdır.
Durmadan ağlayıp inleyen ve Allah (c.c) için gözyaşı döken bir zahide bir dostu .
– “Bu kadar fazla ağlayıp durma ki gözün bozulmasın.” dedi.
Zahid düşünmeden cevap verdi :
– “Bu işin iki yönü var. Göz ya görür yahut da göremez. Göz eğer Allah’ın (c.c) nurunu görürse artık gam değil. Çünkü Allah’a ulaşmak, O’nun rızasını kazanmak için iki gözden olmak çok değersiz bir şeydir. Yok eğer bu gözler eğer Allah’ın (c.c) nurunu göremeyecekse böyle gözlerin görmesindense kör olması daha evladır.” dedi.


Şeyh ile Padişah

Bir padişah bir şeyhe bir gün:
– “Benden bir şey dile.” dedi.
Şeyh cevap verdi.
– “Ey padişah bana bunu söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel de öyle konuş. Benim iki kölem var, onlar çok basit kimseler oldukları halde her gün sana hükmederler, emrederler?” dedi.

Padişah bundan dolayı kızdı.
– “Ey Şeyh bu sözün hatalı bir söz, kim bana emredebilir, o dediğin kişiler kimlerdir, söyle!” dedi.
Şeyh gülerek cevap verdi:
– “Sana emreden kölelerimden biri kızgınlık, diğeri şehvettir.” dedi.
Son düzenleyen Safi; 27 Şubat 2016 01:20
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Ocak 2014       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir süre sonra, genç adam, uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkûm olduğunu açıklamış. Mahkûmiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki, ne ziyaretine gelmişler, ne de bir mektup yollamışlar. Ama mahkum, ailesinin fakir oldukları için seyahat edemediklerini, cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş. Ailesinin işini kolaylaştırmak için, kendilerine mektup yazıp tren kasabalarının eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse, raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa, hiç bir şey yapmayacaklar, o da trende kalıp başka memleketlere gidecek, belki de bir serseri olacakmış. Tren, kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki, pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş. Bir dakika sonra elini genç mahkûmun koluna koymuş,
“Şuraya bak” demiş.
Sponsorlu Bağlantılar
Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş.
“Her şey yolunda, bütün ağaç bembeyaz kurdelelerle bezenmiş”.
O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar, adeta, birden dağılmış, kaybolmuş.“Affetmezseniz sevemezsiniz. Sevgisiz hayat da anlamsızdır”

Hoşgörü Dersi
Bir tartışma esnasında hasmı İmam-ı Azam’a bir tokat vurmuş. Bunun üzerine imam-ı Azam sinirlerine hakim olarak şöyle demiş:
" Senin bu hareketine aynı ile mukabele edebilirdim ama etmeyeceğim. Seni halifeye şikayet edebilirdim,bunu da yapmayacağım. Seni Allah’a havale edip ahirette davacı olmayı ve hakkımı almayı dileyebilirdim fakat bunu da yapmayacağım. Sadece sorulursa Cennet’e sensiz girmek istediğimi söylerim.” Demiş. İmam-ı Azam’In bu hassasiyeti karşısında adam duygulanmış ve ağlayarak eline kapanmış. İ.Azam, “Ağlamana hiç gerek yok ben seni baştan zaten affetmiştim.” Diyor.
Böylece İ.Azam hasmına hem büyük bir edep ve hoşgörü dersi veriyor hem de onu vicdanen mahkum ederek intikamını fazlası ile alıyor.
Son düzenleyen Safi; 27 Şubat 2016 01:02
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Şubat 2016       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
hoşgörü örneği bir hikaye

Bir adam kötü yoldan para kazanip bununla kendisine bir inek alir.
Neden sonra, yaptiklarindan pisman olur ve hiç olmazsa iyi bir
sey yapmis olmak için bunu Haci Bektas Veli'nin dergâhina kurban olarak
bagislamak ister.
O zamanlar dergâhlar ayni zamanda asevi islevi görüyordu. Durumu
Haci; Bektas Veli'ye anlatir ve Haci Bektas Veli - ' helal degildir ' diye bu kurbani geri çevirir.
Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhina gider ve ayni durumu
Mevlana'ya anlatir .
Mevlana ise ; bu hediyeyi kabul eder.
Adam ayni seyi Haci Bektas Veli'ye de anlattigini ama onun bunu
kabul etmemis olduguunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.
Mevlana söyle der:
- Biz bir karga isek HaciBektas Veli bir sahin gibidir. Öyle her
lese konmaz.
O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul
etmeyebilir.
Adam üsenmez kalkar Haci Bektas dergâhina gider ve Haci Bektas
Veli'ye, Mevlana'nin kurbani kabul ettigini söyleyip bunun sebebini bir de
Haci Bektas Veli'ye sorar.
Haci; Bektas da söyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nin gönlü okyanus
gibidir.
Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun
engin gönlü kirlenmez.
Bu sebepten dolayi o senin hediyeni kabul etmistir."
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Şubat 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Hoşgörü Üzerine Birkaç Cümle

Kendinize nasıl davranılmasını istiyorsanız baskalarınada öyle davranın yada sizin duymak tan hoslanmadıgınız sözleri başkasına
söylemeyin.istediğini söyleyen istemediğini işitir.(atasözü)

Hoşgörünün kelime manası:Herseyi anlayışla karsılayarak hoşgörme,müsamaha, tölerans,insanlar arası iliskilerde dengeli olma, ortayolu takip,farklı olan bir seye sabır gösterip katlanma,benimsenmeyen bir davranış ve düşünce şekline bile tahammül etme anlamlarına gelir.

Sosyal boyutu:

çağımızın önemli degerlerinden biri olan hosgörünün gerekliliği ailede, okulda, sokakta,iş yerinde,kısacası sosyal hayatın her kesiminde hissedilmektedir.Bu arada yasadığımız kişilerle uyumlu ve saglıklı ilişkiler olusturmanın zeminini oluşturan hoşgörü, güven ve saygının egemen olduğu iyimser bir hayat sürebilmenin en temel unsurudur.Birlikte yaşamanın getirdiği sorunları üstesinden gelebilmek icin hoşgörüye ihtiyaç vardır.

İslamdaki hoşgörü:
islam, karsıdaki kişi ya da inanç grubunun inanç yapısına bakmadan ,sosyal iliskilerde hoşgörülü olmayi emretmiştir.Kuranda yer alan;“Dinde zorlama yoktur.Doğruluk ve eğrilik kesin olarak birbirinden ayrılmıstır”(1). “Rabbin dileseydi yeryüzünde bulunanlarin hepsi elbette iman ederdi.Durum böyle iken insanlari inanmaya sen mi zorlayacaksin”(2)“Eğer puta tapanlardan biri sana sığınırsa ,onun emniyetini/güvenligini sağla…ta ki Allah`ın sözünü dinlesin.Sonra onu güven içerisinde olacağı yere ulaştırır..(3).,””Sen öğüt ver.çünkü sen ancak öğüt vericisin onlar üzerine zorlayıcı, bekçi ve gözetleyici değilsin. (4)””Eğer onlar yüz çevirirlerse,biz seni onlar üzerine gözetleyici göndermedik.Sana ancak teblig etmek düşer. (5)” “İnanan kullarıma söyle, putperestlerle en güzel şekilde konuşsunlar.”tarzindaki ayetler,inanç özgürlügünün yani sıra, eğitsel bir ilke olan hosgörünün kur`ani temellerini oluşturmaktadir.

Tarihimizdeki Yeri:

Bu temel üzerine Fatih meshur ‘Amannâme’sinde, fethettigi Istanbul’da yasayan Hiristiyan ve Musevilere inanç, ibadet, kiyafet, seyahat ve ticaret özgürlügü tanimistir. Daha ötesi, ‘din adamlarina, arhontlara ve kâhyalara’ (ifade aynen budur) yan göz (kinle) bakilmasini, kem söz (kötü söz) söylenmesini yasaklamistir Bir de söz vermisti: ‘Biz anlari, (baska dinlere mensup olanlari) kendimizi korur gibi koruyup gözetecegiz!’ Besyüz elli küsür sene önce, Fatih Sultan Mehmed, farkli dinleri, mensuplarini ve din adamlarini koruyup kollamistir…

Teferruatlı Tanımı;
Diğer insanlarla iletisim kurma sırasında ortaya çıkan ve psiko-sosyal boyutlu bir kavram olan hosgörünün
affetme,kusura bakmama,farklılıkları anlayışla karsılama, bireyi daraltıp sıkıstırıcı yaklaşımlardan uzak durarak dengeyi koruma, medeni olma ve düsünceleri anlayis icerisinde tartisabilme gibi anlamlari icerdiği söylenebilir.
Yani hoşgörü, karşılaşılan olayların ve düşüncelerin çesitli yönleriyle ele alınarak kurallarin daha esnek ve töleranslı bir biçimde uygulanmasını ifade eder.Hosgörüde temel ilke,karşımızdakini istedigimiz gibi olmaya zorlamak değil;ona kendi istedigi gibi olma imkani vermektir.
İnsanlar arası ilişkilerde dengeyi koruyan ve onları birbirine yakınlastıran hoşgörü,duygusal bir tavır olarak bireyin her konuda hem fikir olması,aldırıs etmemesi,olaylara kayıtsız kalması veya kendi inançlarından ve öz benliğinden taviz vermesi değil;farklılıkların bilincine varması,değişik düsünce ve kimliklere anlayisla bakabilmesidir.Bir başka ifadeyle hosgörü,baskalarindan nefret etmeme bilincini kazandiran bir erdemdir.ahlaki sistemlerin en temel unsuru ve diğer unsurlara da kaynaklık edebilecek önemli bir ruh disiplinidir.

Hosgörünün sınırı:

Hoşgörü,sınırsız bir şey değildir. Ona ulaşabilme ölçüsünde medenilikte ilerleme olur ama, mutlak bir hoşgörü hâli düşünülemez. Meselâ, hoşgörüyü yok edecek hoşgörmezlik (intolerance)’e karşi hoşgörülü olunamaz. Hakaret, tedhiş ve saldırı gibi eylemlere karşi da hoşgörülü olunamaz. Ferdin dokunulmaz haklarıyla toplumu ayakta tutan değerleri ( Peygamber-i Âlişan Efendimiz’e hakret gibi) yıkıcı faaliyetler de hoşgörü sınırının dışındadır.Hogörüzüzlük yine medeni, insana yakisir bir sekilde ikaz ile bertaraf edilmelidir.

Bir Örnek:

Fatsa’da Atatürk anıtına çelenk koyarken çiklet çiğnediği gerekçesiyle tutuklanan X ilçe başkanının başına gelenler;
Herkull Millas: “Gülüp geçeceğim; ama pek olmuyor“Baslikli yazisindan. Bu durumu söyle anlatiliyor
„Çiklet çignedigi için birinin kendini demir parmaklıklar arkasında bulması bunun gibi bir olay. Kendimi İngiltere’de tasavvur ediyorum. Acaba çikleti nasıl çiğnesem de hapsi boylasam diye senaryolar kuruyorum kafamda. Kraliçenin karşisında çigniyorum çikleti, yalnız kötü kötü bakıp ayıplıyorlar beni. St. Paul’s Katedrali’nde çiğniyorum, olmuyor. Üniversitede saygın hocanın dersinde çigniyorum, hoca beni küçük düşüren bir şaka ile geçiştiriyor saygısızlığımı. Nihayet kilisede kendi düğünümde papazın karşisında duruyorum, bana ‘Bu bayanı karın olarak kabul ediyor musun?’ diye sorarken kocaman bir balon şişiriyorum çikletimle cevap vermeden önce. Patlıyor çiklet, pat diye. Papaz dahil herkes gülüyor. Müstakbel karım gülmek ile ağlamak arasında, hafiften sarsılıyor, bayılır mı diye hafiften kaygılıyım. Ama kuşkusuz hapse atmıyorlar beni.“
Saygisizlik ne kadar kötüyse;ikaz ve medenice konusmak varken ihbarda o kadar kötü ve hosgörüsüzlüktür.

Son Söz:

Alternatifleri “anarsi” gibi görmemek; ilimden, fikirden, tartismadan korkmamak, ideolojik saplanti içinde bulunmamak ve ideolojik tercihlerimizi; aklin, mantigin, bilimin önüne geçirmemek gerekiyor. Kimse kimseye sablon dayatmamali. Kimse kimsenin inancina, ibadetine, düsüncesine, kiyafetine karismamali. (Kilik kiyafete modacilar karisabilir, ama devletler ve sahislar asla)
Insanlari kirmayi, yargilamayi, asagilamayi, dislamayi kisacasi aglatmayi degil, mutlu etmek esas alinmalidir.


Son düzenleyen Safi; 29 Temmuz 2016 23:11
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Şubat 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Hz Muhammedin Hoşgörülü Olması İle İlgili Hikayeler

Peygamberimiz ve ashaptan bazıları mescitteyken dışarıdan, çölde yaşayan bir bedevî geldi ve durup dururken mescidin bir köşesine küçük abdestini bozdu. Orada bulunan ashap o adama çok kızdılar. Onun üzerine yürümek isterlerken Peygamberimiz onları engelledi. Peygamberimiz çöllerde yaşayan bedevîlerin tuvalet adabı olmadığını, bu hareketin onun gözünde sıradan bir iş olduğunu biliyordu. Bir kırba su istetti ve kirlenen yere döktürdü. Olay da böylece kapanmış oldu.

Bu konuda bir başka olay da şöyle meydana gelmiştir:

Rafi adında bir küçük çocuk ensardan birinin hurma ağaçlarını taşlamıştı. Bahçe sahibi onu yakalayıp Hz. Peygamber’e getirdi ve ondan şikayette bulundu. Sevgili Peygamberimiz çocuğu yanına çağırdı, başını okşayıp sordu:

“–Çocuğum, bunu neden yaptın?” Rafi çok utanmıştı. Kısık bir sesle:

“–Çok açtım, karnımı doyurmak için yaptım” dedi. Peygamberimiz şefkatle:

“–Yavrum, bir daha ağaçları taşlama, altına dökülenleri toplayıp ye; Allah seni böylece doyurur.” dedi.

Peygamberimiz, Allah’ın emri üzere, başka dinden olanların inançları konusunda da hoşgörü sahibiydi. Fethettikleri yerlerde savaşçı olmayan din adamlarına kesinlikle dokunmamış, onların ibadet ettikleri yerlere el sürmemiştir. Hiç kimsenin zorla herhangi bir dine sokulmaya çalışılmaması Allah’ın ve Peygamberimizin emridir. Peygamberimiz zorlayıcı değil, ikna ediciydi.


Son düzenleyen Safi; 29 Temmuz 2016 23:11
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Şubat 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Mevlana hoşgörü hikayeleri
Mevlana’nın hoşgörü hikayelerini sizler için derleyip bir araya toparladık. Dünya’da bizler için hoşgörü ve barışın en sembol isimlerinden olan Mevlana, Müslüman bir din bilginidir. Mevlana hakkında hoşgörü ile ilgili hikayeleri tabiki sayfamızda bulacaksınız. Biz özellikle okuması uzun sürmesin diye kısa olanını seçtik. Mevlananın hoşgörü ile ilgili hikayeleri.

Mevlana hoşgörü hikaye

Mevlana bir gün sevenleriyle kıra çıkmış.
O esnada sürü halinde köpeklere rastgelmişler.
Hayvancıklar öyle sevimli, öyle hoş muhabettle şakalaşıyorlarmışki… ve güzelce oynaşıyorlarmış ki…
Mevlana’da bu sevimli …manzarayı bir süre seyretmiş. O sıra da içlerinden biri:
“-Köpeklerin, birliği,dirliği,…muhabbeti ne güzel. Aralarındaki hoşgörü ve saygı bize güzel örnek” demiş.
Mevlana, bu sözün sahibinden, hemen gidip kasaptan birkaç kemik getirmesini istemiş.
Kemikler gelince; ”bu kemikleri köpeklere atın”, demiş.
Kemikler atılır atılmaz köpeklerin sevgiyle oynaşmaları birden bitmiş.
O an kıran kırana bir kemik kapma mücadelesine başlamışlar.
Biraz önce birbiriyle oynaşan köpekler, o an kapışyorlarnış.
Mevlana yanındakilere;
“Biraz önce burada gördüğünüz muhabbet, köpek muhabbetiydi.
Köpeklerin muhabbeti, aralarına bir kemik düşünceye kadardır!…”

Yok kesen manevi kuşlar
Yol kesen manevi dört kuş, bütün insanların gönlünü yurt edinmiştir.
Bu kuşlar ; Kaz, tavus, kuzgun ve horozdur. Bu kuşların insanın içinde olan dört benzeri insandaki dört huydur.
Kaz; insandaki hırstır…
Horoz; insandaki şehvettir…
Tavus; insandaki makam hırsıdır…
Kuzgun ise; insandaki dilektir…
Kuzgunun dileği; Ebedi olmak yahut da uzun bir ömüre kavuşmaktır, insan bunu umar durur…
Hırs kazı ne bulursa yer, sanki Allah’ın (c.c) “yiyiniz.” hükmünden başka hükmünü duymamıştır. İyi kötü ne bulursa toplar, dağarcığını doldurur.

Şaşının inadı

Bir ustanın şaşı bir çırağı vardı. Bir gün ustası ona :
– “Bizim eve git rafta bir şişe var onu al bana getir.” dedi.
Şaşı eve gitti kapıyı açıp içeriye girdi, ustasının dediği rafa bakınca iki şişe gördü, dönüp geldi :
– “Ustacığım hangi şişeyi getireyim, çünkü dediğiniz rafta iki şişe var.” dedi.
Usta : “O rafta iki değil sadece bir şişe var git onu getir.” diye tekrarladı.
Çırak ayak diretti , itiraz etti :
– “Beni boş yere azarlama usta o rafta iki şişe var, açıkça hangisini getirmemi istiyorsan söyle.” dedi.
Usta çırağa anlatamayacağını , ne söylerse söylesin dinlemeyeceğini görünce :
– “Madem öyle, orada iki şişe var diye inat ediyorsun git birini kır , diğerini al getir.” dedi.
Çırak gitti şişenin birini yere çalıp kırınca ikisinin de gözden kaybolduğunu gördü.
İnsan tarafgirlikten, hiddet ve şehvetten şaşı olur hakkı ve hakikati olduğu gibi göremez.
:

Sofinin Yeri

Padişahlar meclisinde; sol tarafta yiğitler, bahadırlar, kahramanlar oturur; çünkü kalp vücudun sol tarafında bulunur.
Defterdarlar, hesap memurları, katipler, şair ve edipler padişahın sağında yer alırlar, zira yazı yazmak ve iş yapmak sağ elin işidir.
Sofilere padişahlar karşılarında yer verirler. Çünkü onlar can aynasıdır, ayna da insanın karşısında olmalıdır.
:

Zahidin Cevabı

Padişahlar meclisinde; sol tarafta yiğitler, bahadırlar, kahramanlar oturur; çünkü kalp vücudun sol tarafında bulunur.
Defterdarlar, hesap memurları, katipler, şair ve edipler padişahın sağında yer alırlar, zira yazı yazmak ve iş yapmak sağ elin işidir.
Sofilere padişahlar karşılarında yer verirler. Çünkü onlar can aynasıdır, ayna da insanın karşısında olmalıdır.
Durmadan ağlayıp inleyen ve Allah (c.c) için gözyaşı döken bir zahide bir dostu .
– “Bu kadar fazla ağlayıp durma ki gözün bozulmasın.” dedi.
Zahid düşünmeden cevap verdi :
– “Bu işin iki yönü var. Göz ya görür yahut da göremez. Göz eğer Allah’ın (c.c) nurunu görürse artık gam değil. Çünkü Allah’a ulaşmak, O’nun rızasını kazanmak için iki gözden olmak çok değersiz bir şeydir. Yok eğer bu gözler eğer Allah’ın (c.c) nurunu göremeyecekse böyle gözlerin görmesindense kör olması daha evladır.” dedi.


Şeyh ile Padişah

Bir padişah bir şeyhe bir gün:
– “Benden bir şey dile.” dedi.
Şeyh cevap verdi.
– “Ey padişah bana bunu söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel de öyle konuş. Benim iki kölem var, onlar çok basit kimseler oldukları halde her gün sana hükmederler, emrederler?” dedi.

Padişah bundan dolayı kızdı.
– “Ey Şeyh bu sözün hatalı bir söz, kim bana emredebilir, o dediğin kişiler kimlerdir, söyle!” dedi.
Şeyh gülerek cevap verdi:
– “Sana emreden kölelerimden biri kızgınlık, diğeri şehvettir.” dedi.
Son düzenleyen Safi; 29 Temmuz 2016 23:11
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Şubat 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM
HOŞGÖRÜLÜ OLMAK HİKAYE
Halil Bey arabasına atlamış evine doğru yol alıyordu. Bir yandan ramazan ayı son orucunun ağırlığı, bir yandan bayram telâşı, bir yandan da arife günü olmasına rağmen tatil edilmeyen işin bitmez çilesi kendisini bir hayli yormuştu. Şimdi tek düşüncesi vardı; Bayram dolayısıyla aldığı hediyeleri evine ulaştırmak, dört gözle yolunu bekleyen çocuklarını sevindirmek…
İftar yaklaştığı için yollar kalabalık, trafik sıkışıktı. Halil Bey günün yoğun geçmesinden dolayı diğer günlere kıyasla daha fazla acıkmıştı. Bu açlık kendisinde halsizlik oluşmasına, başının dönmesine sebep oluyordu: “Bir kaza olmadan, sağ salim eve ulaşırım inşallah!” diye dua ediyordu.
İşte bu anda anîden yanan kırmızı ışığı görünce geçip geçmemekte kararsız kaldı. Önündeki araba durunca oda firene bastı, ama biraz geç kalmıştı. Tekerlekleri kayan araba öndeki araca hafifçe çarptı. Halil Bey önemli bir kaza olmadığı için şükür ediyordu ki gözlerine inanamadı; Çarptığı aracın iri yarı şoförü hızla kapıyı açmış, elinde koca bir bezbol sopasıyla öfkeli öfkeli kendisine doğru geliyordu. “Gelişinden belli, kesin dövecek” diye düşündü. Karşılık mı verseydi acaba? “Hayır! Bu hiçbir işe yaramaz” dedi kendi kendine, “Adam dev gibi, elimi kaldırmaya fırsat vermeden beni mahveder” diyordu. Ne yapmalıydı Allah’ım! İşte adam iyice yaklaşmıştı. Bekli de az sonra kendini kaybedecek, gözlerini hastanede açacaktı. Adam varmıştı işte kapıya. Sağ eliyle sopayı sıkıyor sol eliyle de kapıyı açıyordu. Hemen adamı yatıştıracak bir şeyler söylemeliydi. Halil Bey, daha adam kapıyı açar açmaz, ağzını açmasına bile fırsat vermeden, zoraki tebessümle sağ elini ona doğru uzatıp; “bayramınız mübarek olsun” dedi, “size bir şey olmadı inşallah?” dedi.
Adam kendisine uzanan bu dost eli karşısında kısa bir şok geçirdi. Az önce avına saldırmak için bekleyen aslanın hırçın bakışlarını andıran bu gözlerde şimdi mahcubiyet okunuyordu. Halil Bey adamın sopayı saklamaya çalıştığını fark etti. Hala korkudan titreyen ellerini onun omzuna koyup; “size bir şey olmadıysa endişelenmeye gerek yok. Cana gelecek olan mala gelsin. Öyle değil mi?” dedi. Adam söyleyecek söz bulamıyordu. Ağzından dökülen iki üç cümleyle ancak şunları diyebildi: “Sizinde bayramınız mübarek olsun efendim. Bizde de, arabalarımızda da önemli bir hasar yok. Hadi! İftara geç kalmayalım. Size uğurlar olsun…


SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

1 Mart 2016 / Misafir Edebiyat
27 Şubat 2016 / Misafir Cevaplanmış