Arama

Ayı Dağı efsanesi hakkında bilgi verir misiniz?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 8 Haziran 2014 Gösterim: 2.068 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
16 Mayıs 2011       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ayı Dağı efsanesi nedir, olay döngüsü nasıl gerçekleşmiştir?
EN İYİ CEVABI _Yağmur_ verdi
Ayı Dağı Efsanesi
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar



Çok eski zamanlarda Kırım’ın yalı boyunda, dünyada henüz insanlar yaratılmadığı bir dönemde cin taifesi denen bir gurup yaşıyormuş.

Yabanî, dağlık memlekette onların hayatı çok zor, yemekleri zahmetli, kaldırılamayacak kadar güçmüş. Onlar Allah’ın emirlerine çok sadık, itaatli, kalplerini nurlandırmak için yollanan şeriata uyuyorlarmış. Allah, peygamberlerimiz bizim zor şartlarımızı kolaylaştırır diye ümitle yaşıyorlarmış.

Hep birlikte yorulmadan çalışmaları sayesinde cin taifesi, kesilmez dağları kırıp bahçeye çevirmiş, toprakları sulamak için kanallar kazmış, bereketli bağ, bostanlar yetiştirmişler. Onlar, bu şekilde çalışarak hayat şartlarını düzeltiyor ve her yıl daha da zenginleşiyorlarmış.

Onlar ne kadar çalışırlarsa o kadar yokluğu ve ihtiyaçlarını yenmişler. Rahat hayat geçirmenin ancak kendi emeklen ve çalışmaları sayesinde olacağını iyice anlamışlar. Eğer çalışıp ekmek kazanmazlarsa, Allah’ın da yardım etmeyeceğini anlamaya başlamışlar.

Rivayete göre, bu cin taifesi insanlardan daha akıllı imişler. Zaman geçtikçe onların yüreklerinde Allah’ın birliğine ve şeriatin doğruluğuna karşı şüphe uyanmış. Gittikçe onlar Allah’ın binasına (camiye) daha az gitmeye, eksik ibadet etmeye başlamışlar. Her yıl Allah yoluna verdikleri fitre ve kurbanları azaltmışlar.

Allah’a isyan ettiği için cennetten kovulan iblis şeytan için bu bekleyip de bulamadığı bir şeymiş. Allah’a itaat etmekten vaz geçmeye başlayan cin taifesini daha fazla yoldan çıkarmak için fırsat bekliyormuş. İblis en sonunda kendini cin taifesine peygamber olarak kabul ettirmiş. Onlar artık Allah’tan ayrılıp O’nun en büyük düşmanı olan iblise secde ediyor, ondan yardım aramaya başlıyorlarmış.

İblis kendini cennetten kovan Allah’ına çoktan beri kin besleyip, her fırsatı değerlendirerek O’na bir kötülük etmeye gayret sarfediyor ve O’nun kullarını itaatten çıkarmanın yolunda dolanıyormuş. Allah’ın en doğru kulları olan ve O’na inanıp gelen cin taifesini yoldan çıkardığın için çok seviniyormuş. İblis yeni halkı cesur olmaya, şenlik ve zevk içinde yaşamaya davet etmiş. Onların üzümden şarap yapıp içmelerine, karılarını açık gezdirmelerine izin vermiş.

Allahütaala iblise bakıp, doğru yoldan çıkan taifesine, itaat etmelerini sağlamak için, bir peygamber göndermiş. Peygamber onları yanlış yoldan çevirmek, Allah’ın birliğine inandırmak için çok vaaz verse, nasihat etse de hiç faydası olmamış. O, itaat etmeyenlerin ahirette cehennem azabıyla yanacaklarını söyleyerek korkutsa da iblisin yolundan vaz geçmelerini sağlayamamış. Cinler O’nu peygamber olarak tanımıyor, O’nun nasihatleri ile dalga geçiyor, O’nu geveze ihtiyar diye kızdınyorlarmış. İblisin öğrettiği zevkli yoldan giden cin taifesi, peygamberi memleketlerinden kovuyor, O’na yiyecek içecek vermiyor, dolaştığı yerlerde taşlıyorlarmış.

Allah’ın yolladığı peygamber, düşman iblis taifesinin elinden, saklanarak zor kurtulmuş ve dağlara kaçmış.

Zulümden canı yanan peygamber, yüksek bir dağın tepesine çıkıp, Allah’a şikâyet etmeye başlamış. Peygamber kırk gün kırk gece namazlığın üstünden kalkmadan, Allah’tan kendini kovan, dinden çıkan cin taifesine şiddetli bir ceza vermesini, bin bir türlü belâ yollayarak onların yer yüzündeki köklerini silmesini dilemiş:

“Ya Rabbi, sen onlara öyle bir belâ ver ki, dinden çıkan kullarına bir ibret olsun”, diye dua etmiş.

Diğer taraftaki asî kulları ile uğraşan Allah, peygamberin bu dua ve yakarışlarını duymamış. Nihayet kırk birinci gün peygamberin gür sesini işiterek, asî cin taifesine ne tür şiddetli cezalar vermesi gerektiğini düşünmeye başlamış.

Allah’ın doğru yoldan çıkan kullarını cezalandırmak için, ebediyen buzlarla kaplı, zincirlerle bağlı bir Büyük Ayısı varmış. Allah, onu saran buzlardan kurtarıp zincirlerini çözerek, onun şeriatı unutan cin taifesinin üzerine yürümesini emretmiş.

Buzdan ve zincirlerden kurtulan, Allah’ın intikam alıcısı, bu Büyük Ayı, derya denizleri aşıp, cin taaifesinin yaşadığı Kırım’ın yalı boyuna gelmiş. Cin taifesinin batı tarafındaki ilk köyü olan Foros’un yanındaki Sanç burnuna gelince bu Büyük Ayı denizden çıkıp karaya ayak basmış. Onun dağ gibi büyük olan bedeni çok korkunç ve ağırmış. Üstündeki tüyü ise sık bir çamlığa benziyormuş.

Büyük Ayı denizden çıkınca çok büyük dalgalar, fırtınalar kopmuş, hatta kıyıdaki pek çok köyü denizde yıkayıp alıp gitmiş. Allah’ın belâsı, intikamcısı olan Büyük Ayı karaya ayak basıp kıyı boyunca yürümeye başlamış. O, kendi ağırlığı ile kıyıda karşılaştığını vuruyor, yıkıyor, dağları darmadağınık ediyor; keskin, sivri tırnakları ile toprağını koparıp attığı yerlerde büyük dereler meydana getiriyormuş. Ayının azametli bedeni altında yalı boyu toprakları denize doğru kayıp gider, eti yenip sadece kaburgaları kalmış öküz gibi olur. Taş ve. kayalar da bu yükün altında dayanamayarak parça parça olup gürültüyle yıkılıyor, zavallı cin taifesinin köylerini dibine gömüp bırakıyormuş.

Yalı boyu bu azametli gövdenin ağırlığı altında inliyor, titriyor; köyler, şehirler yıkılıyor, dağılıyor. Dağlar yerlerini değiştiriyor, her yer farklı bir hâl alıyor. Sağlam yerlerde uçurumlar, sarp kayalar meydana geliyor. Topraklar ilginç katlar halinde kıvrılıyor, yayılıyormuş. Bu kıyamet içinde cin taaifesinin büyüğü küçüğü kaybolmuş. Allah’ın şeriatını unutup iblise tapınan taifenin merkezi olan yerleri, Allah’ın dehşetli belâsı Büyük Ayı tırnakları ile parçalamış.

Yerin derinliklerindeki kayıkları kazıp çıkararak darmadağın edip, büyük taş yığınları meydana getirmiş. Böylece Oreanda’da, Alupka’da, Simeiz’âe, Küçük Köy’de Ayı’nın demir tırnakları altında büyük kaya yığınları meydana gelmiş.

Ne anaların, ne babaların göz yaşlan, ne de bütün cin taifesinin baş eğip yalvarmaları, hiçbir şey intikamcı Büyük Ayı’yı durduramamış. O ne kadar yıkarsa, o kadar daha fazla yıkmak istiyor, intikam duygusu daha fazla alevleniyormuş. Şimdi Yalta olan yerde, asî cin gurubunun en büyük ibadethaneleri varmış. En büyük papazlar orada iblisin altın resmine ibadet ediyorlarmış.

Buraya gelince Büyük Ayı’nın hıncı daha fazla ateşlenmeye başlamış. İntikam duygusu arttıkça artmış. Allah’a inanmayanların yatağını ta temelinden yıkmaya karar vermiş. Ayı, oranın taşını, toprağını silip süpürüp atmış. Fakat oranın görünüşünü değiştireyim diye ortasına derin Ur çukur açmış.

Kudretli omuzlarını dağın iki yanına dayayarak öyle bir iteklemiş ki, koca koca dağlar kıyıdan beş vörst uzağa çekilmişler.‘

Bir zamanlar yüksek dağlar olan yerlerde derin yarlar, şelâleler meydana gelmiş. Bütün dünyada nam kazanmış olan iblisin azametli ibadethanelerinden eser bile kalmamış.
Böylece ebediyen buzlar arasında donup duran, sulara alışan Büyük Ayı’nın iri vücudu yer yüzünde büyük zorlukla ayaklarını sürükleyerek dolaşıyormuş. İblis halkının ibadethaneleri yıkılıp yerle yeksan olduktan sonra Büyük Ayı’nın hıncı da biraz geçmiş. Kıyıyı eşeleyerek, yıkıp gitmeye Ayı devam etmiş

Gide gide Büyük Ayı’nın karşısına çiçeklerle donanmış Partenit düzlüğü çıkmış. Bu düzlükteki güzel tepecikler, zengin ve güzel ormanlar, neşeyle şırüdayarak akan nehirler, kehribar gibi parlayan üzüm bağlan, zümrüt gibi yeşil çayırlar, Ayı’nın bile mermer gibi sert yüreğini yumuşatmış. İntikamcı Ayı’nın geldiğini görerek yaklaşan ölüm karşısında titreyen Partenit halkı, onun karşısında eğilip, ağlaya sızlaya onu karşılamışlar. Onu merhamete getirmek için önüne analar öz yavrularını uzatıyor, gençler ise korkudan titreşen nişanlılarını saklıyor, ölüm cezalarını bekliyorlarmış. İntikamcının kan içici yüreği bu görüntü karşısında yumuşamış, cin taifesini yok etmek için Allah yolunda epey uğraştığının farkına varan Ayı, durmuş. Yalı boyunca epey yol alarak yorulduğunu fark eden Büyük Ayı, yorgunluktan kuruyan boğazını ıslatmak istemiş. Büyük Ayı yüzünü denize doğru çevirip, ön ayakları ile soğuk deniz suyuna girmiş. Eğilerek Allah’a yedi kere secde etmiş. Korkunç kafasını denize batırıp, uzun zaman su içmiş. Deniz onun ağzının dibinde çalkalanıyor, köpürüyor, boğazından ise seller gibi sular içine akıyormuş. Ayı o kadar susamış ki, yıllarca içse bile doyamamış. Asî cin taifesine olan hıncı daha geçmeyen Allah, Büyük Ayı’nın sudan çıkıp yoluna devam etmesini, Partenit düzlüğündeki köyleri yıkıp, halkını da yok etmesini emretmiş. Büyük Ayı Allah’ın bu emrine kulak asmadan su içmeye devam etmiş. Mukaddes emri yerine getirmek için acele etmeyen Ayı’yı Allah lanetlemiş:

“Sen benim büyük bir intikamcındın. Şimdi benim en büyük asî kulum ol! Gelecek nesillere bir ibret olması için, durduğun yerde kal”, demiş.

Allah’ın laneti Büyük Ayı’nın iri vücudunu taşa, kuvvetli omuzlarını ise uçurumlara çevirmiş. Onun yüksek sırtı geniş bir tepe halini almış, denizin içindeki büyük başı derin uçurumlara dönmüş, sık tüyleri geçilmez emen ağaçlan haline gelmiş. Büyük Ayı, Ayıdağ olmuş ve ebediyen katmış kalmış. Ayı’nın geniş ağzı karşısında ancak Karadeniz şırıldar. Şimdi bile öyle geliyor ki, sanki o hâlâ su içiyor. Onun için denizciler onun ağzının yanından hâlâ bugün bile geçmeye korkarlar, oradan sakınarak dönüp geçerler.

Büyük Ayı’nın o çok korkunç gelişinden yüz yıllar geçtikten sonra, artık yalı boyu sakinleşmiş, rahatlamış. Dağlar büyümüş, çeşitli hayvanlar doğmuş, insanlar ortaya çıkmış. Ayıdağ’ın etrafında Gurzuf, Kızıl Taş, Kurkulet, Dermenköy, Partenit köyleri de kurulmuş. Bir zamanlar Ayıdağ’ın üstünde yaşamak isteyenler de olmuş. Onlar onun üstüne büyük bir kilise ve bir de kale yapıp yerleşmek istemişler. Fakat anlaşılıyor ki, işleri yolunda gitmemiş. Ayuvdağ’ın üstünde kimse yaşayamamış. Çünkü onu Allah lanetlemiş



Son düzenleyen _Yağmur_; 8 Haziran 2014 09:41
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
8 Haziran 2014       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
Ayı Dağı Efsanesi
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Ayı Dağı efsanesi hakkında bilgi verir misiniz?

Çok eski zamanlarda Kırım’ın yalı boyunda, dünyada henüz insanlar yaratılmadığı bir dönemde cin taifesi denen bir gurup yaşıyormuş.

Yabanî, dağlık memlekette onların hayatı çok zor, yemekleri zahmetli, kaldırılamayacak kadar güçmüş. Onlar Allah’ın emirlerine çok sadık, itaatli, kalplerini nurlandırmak için yollanan şeriata uyuyorlarmış. Allah, peygamberlerimiz bizim zor şartlarımızı kolaylaştırır diye ümitle yaşıyorlarmış.

Hep birlikte yorulmadan çalışmaları sayesinde cin taifesi, kesilmez dağları kırıp bahçeye çevirmiş, toprakları sulamak için kanallar kazmış, bereketli bağ, bostanlar yetiştirmişler. Onlar, bu şekilde çalışarak hayat şartlarını düzeltiyor ve her yıl daha da zenginleşiyorlarmış.

Onlar ne kadar çalışırlarsa o kadar yokluğu ve ihtiyaçlarını yenmişler. Rahat hayat geçirmenin ancak kendi emeklen ve çalışmaları sayesinde olacağını iyice anlamışlar. Eğer çalışıp ekmek kazanmazlarsa, Allah’ın da yardım etmeyeceğini anlamaya başlamışlar.

Rivayete göre, bu cin taifesi insanlardan daha akıllı imişler. Zaman geçtikçe onların yüreklerinde Allah’ın birliğine ve şeriatin doğruluğuna karşı şüphe uyanmış. Gittikçe onlar Allah’ın binasına (camiye) daha az gitmeye, eksik ibadet etmeye başlamışlar. Her yıl Allah yoluna verdikleri fitre ve kurbanları azaltmışlar.

Allah’a isyan ettiği için cennetten kovulan iblis şeytan için bu bekleyip de bulamadığı bir şeymiş. Allah’a itaat etmekten vaz geçmeye başlayan cin taifesini daha fazla yoldan çıkarmak için fırsat bekliyormuş. İblis en sonunda kendini cin taifesine peygamber olarak kabul ettirmiş. Onlar artık Allah’tan ayrılıp O’nun en büyük düşmanı olan iblise secde ediyor, ondan yardım aramaya başlıyorlarmış.

İblis kendini cennetten kovan Allah’ına çoktan beri kin besleyip, her fırsatı değerlendirerek O’na bir kötülük etmeye gayret sarfediyor ve O’nun kullarını itaatten çıkarmanın yolunda dolanıyormuş. Allah’ın en doğru kulları olan ve O’na inanıp gelen cin taifesini yoldan çıkardığın için çok seviniyormuş. İblis yeni halkı cesur olmaya, şenlik ve zevk içinde yaşamaya davet etmiş. Onların üzümden şarap yapıp içmelerine, karılarını açık gezdirmelerine izin vermiş.

Allahütaala iblise bakıp, doğru yoldan çıkan taifesine, itaat etmelerini sağlamak için, bir peygamber göndermiş. Peygamber onları yanlış yoldan çevirmek, Allah’ın birliğine inandırmak için çok vaaz verse, nasihat etse de hiç faydası olmamış. O, itaat etmeyenlerin ahirette cehennem azabıyla yanacaklarını söyleyerek korkutsa da iblisin yolundan vaz geçmelerini sağlayamamış. Cinler O’nu peygamber olarak tanımıyor, O’nun nasihatleri ile dalga geçiyor, O’nu geveze ihtiyar diye kızdınyorlarmış. İblisin öğrettiği zevkli yoldan giden cin taifesi, peygamberi memleketlerinden kovuyor, O’na yiyecek içecek vermiyor, dolaştığı yerlerde taşlıyorlarmış.

Allah’ın yolladığı peygamber, düşman iblis taifesinin elinden, saklanarak zor kurtulmuş ve dağlara kaçmış.

Zulümden canı yanan peygamber, yüksek bir dağın tepesine çıkıp, Allah’a şikâyet etmeye başlamış. Peygamber kırk gün kırk gece namazlığın üstünden kalkmadan, Allah’tan kendini kovan, dinden çıkan cin taifesine şiddetli bir ceza vermesini, bin bir türlü belâ yollayarak onların yer yüzündeki köklerini silmesini dilemiş:

“Ya Rabbi, sen onlara öyle bir belâ ver ki, dinden çıkan kullarına bir ibret olsun”, diye dua etmiş.

Diğer taraftaki asî kulları ile uğraşan Allah, peygamberin bu dua ve yakarışlarını duymamış. Nihayet kırk birinci gün peygamberin gür sesini işiterek, asî cin taifesine ne tür şiddetli cezalar vermesi gerektiğini düşünmeye başlamış.

Allah’ın doğru yoldan çıkan kullarını cezalandırmak için, ebediyen buzlarla kaplı, zincirlerle bağlı bir Büyük Ayısı varmış. Allah, onu saran buzlardan kurtarıp zincirlerini çözerek, onun şeriatı unutan cin taifesinin üzerine yürümesini emretmiş.

Buzdan ve zincirlerden kurtulan, Allah’ın intikam alıcısı, bu Büyük Ayı, derya denizleri aşıp, cin taaifesinin yaşadığı Kırım’ın yalı boyuna gelmiş. Cin taifesinin batı tarafındaki ilk köyü olan Foros’un yanındaki Sanç burnuna gelince bu Büyük Ayı denizden çıkıp karaya ayak basmış. Onun dağ gibi büyük olan bedeni çok korkunç ve ağırmış. Üstündeki tüyü ise sık bir çamlığa benziyormuş.

Büyük Ayı denizden çıkınca çok büyük dalgalar, fırtınalar kopmuş, hatta kıyıdaki pek çok köyü denizde yıkayıp alıp gitmiş. Allah’ın belâsı, intikamcısı olan Büyük Ayı karaya ayak basıp kıyı boyunca yürümeye başlamış. O, kendi ağırlığı ile kıyıda karşılaştığını vuruyor, yıkıyor, dağları darmadağınık ediyor; keskin, sivri tırnakları ile toprağını koparıp attığı yerlerde büyük dereler meydana getiriyormuş. Ayının azametli bedeni altında yalı boyu toprakları denize doğru kayıp gider, eti yenip sadece kaburgaları kalmış öküz gibi olur. Taş ve. kayalar da bu yükün altında dayanamayarak parça parça olup gürültüyle yıkılıyor, zavallı cin taifesinin köylerini dibine gömüp bırakıyormuş.

Yalı boyu bu azametli gövdenin ağırlığı altında inliyor, titriyor; köyler, şehirler yıkılıyor, dağılıyor. Dağlar yerlerini değiştiriyor, her yer farklı bir hâl alıyor. Sağlam yerlerde uçurumlar, sarp kayalar meydana geliyor. Topraklar ilginç katlar halinde kıvrılıyor, yayılıyormuş. Bu kıyamet içinde cin taaifesinin büyüğü küçüğü kaybolmuş. Allah’ın şeriatını unutup iblise tapınan taifenin merkezi olan yerleri, Allah’ın dehşetli belâsı Büyük Ayı tırnakları ile parçalamış.

Yerin derinliklerindeki kayıkları kazıp çıkararak darmadağın edip, büyük taş yığınları meydana getirmiş. Böylece Oreanda’da, Alupka’da, Simeiz’âe, Küçük Köy’de Ayı’nın demir tırnakları altında büyük kaya yığınları meydana gelmiş.

Ne anaların, ne babaların göz yaşlan, ne de bütün cin taifesinin baş eğip yalvarmaları, hiçbir şey intikamcı Büyük Ayı’yı durduramamış. O ne kadar yıkarsa, o kadar daha fazla yıkmak istiyor, intikam duygusu daha fazla alevleniyormuş. Şimdi Yalta olan yerde, asî cin gurubunun en büyük ibadethaneleri varmış. En büyük papazlar orada iblisin altın resmine ibadet ediyorlarmış.

Buraya gelince Büyük Ayı’nın hıncı daha fazla ateşlenmeye başlamış. İntikam duygusu arttıkça artmış. Allah’a inanmayanların yatağını ta temelinden yıkmaya karar vermiş. Ayı, oranın taşını, toprağını silip süpürüp atmış. Fakat oranın görünüşünü değiştireyim diye ortasına derin Ur çukur açmış.

Kudretli omuzlarını dağın iki yanına dayayarak öyle bir iteklemiş ki, koca koca dağlar kıyıdan beş vörst uzağa çekilmişler.‘

Bir zamanlar yüksek dağlar olan yerlerde derin yarlar, şelâleler meydana gelmiş. Bütün dünyada nam kazanmış olan iblisin azametli ibadethanelerinden eser bile kalmamış.
Böylece ebediyen buzlar arasında donup duran, sulara alışan Büyük Ayı’nın iri vücudu yer yüzünde büyük zorlukla ayaklarını sürükleyerek dolaşıyormuş. İblis halkının ibadethaneleri yıkılıp yerle yeksan olduktan sonra Büyük Ayı’nın hıncı da biraz geçmiş. Kıyıyı eşeleyerek, yıkıp gitmeye Ayı devam etmiş

Gide gide Büyük Ayı’nın karşısına çiçeklerle donanmış Partenit düzlüğü çıkmış. Bu düzlükteki güzel tepecikler, zengin ve güzel ormanlar, neşeyle şırüdayarak akan nehirler, kehribar gibi parlayan üzüm bağlan, zümrüt gibi yeşil çayırlar, Ayı’nın bile mermer gibi sert yüreğini yumuşatmış. İntikamcı Ayı’nın geldiğini görerek yaklaşan ölüm karşısında titreyen Partenit halkı, onun karşısında eğilip, ağlaya sızlaya onu karşılamışlar. Onu merhamete getirmek için önüne analar öz yavrularını uzatıyor, gençler ise korkudan titreşen nişanlılarını saklıyor, ölüm cezalarını bekliyorlarmış. İntikamcının kan içici yüreği bu görüntü karşısında yumuşamış, cin taifesini yok etmek için Allah yolunda epey uğraştığının farkına varan Ayı, durmuş. Yalı boyunca epey yol alarak yorulduğunu fark eden Büyük Ayı, yorgunluktan kuruyan boğazını ıslatmak istemiş. Büyük Ayı yüzünü denize doğru çevirip, ön ayakları ile soğuk deniz suyuna girmiş. Eğilerek Allah’a yedi kere secde etmiş. Korkunç kafasını denize batırıp, uzun zaman su içmiş. Deniz onun ağzının dibinde çalkalanıyor, köpürüyor, boğazından ise seller gibi sular içine akıyormuş. Ayı o kadar susamış ki, yıllarca içse bile doyamamış. Asî cin taifesine olan hıncı daha geçmeyen Allah, Büyük Ayı’nın sudan çıkıp yoluna devam etmesini, Partenit düzlüğündeki köyleri yıkıp, halkını da yok etmesini emretmiş. Büyük Ayı Allah’ın bu emrine kulak asmadan su içmeye devam etmiş. Mukaddes emri yerine getirmek için acele etmeyen Ayı’yı Allah lanetlemiş:

“Sen benim büyük bir intikamcındın. Şimdi benim en büyük asî kulum ol! Gelecek nesillere bir ibret olması için, durduğun yerde kal”, demiş.

Allah’ın laneti Büyük Ayı’nın iri vücudunu taşa, kuvvetli omuzlarını ise uçurumlara çevirmiş. Onun yüksek sırtı geniş bir tepe halini almış, denizin içindeki büyük başı derin uçurumlara dönmüş, sık tüyleri geçilmez emen ağaçlan haline gelmiş. Büyük Ayı, Ayıdağ olmuş ve ebediyen katmış kalmış. Ayı’nın geniş ağzı karşısında ancak Karadeniz şırıldar. Şimdi bile öyle geliyor ki, sanki o hâlâ su içiyor. Onun için denizciler onun ağzının yanından hâlâ bugün bile geçmeye korkarlar, oradan sakınarak dönüp geçerler.

Büyük Ayı’nın o çok korkunç gelişinden yüz yıllar geçtikten sonra, artık yalı boyu sakinleşmiş, rahatlamış. Dağlar büyümüş, çeşitli hayvanlar doğmuş, insanlar ortaya çıkmış. Ayıdağ’ın etrafında Gurzuf, Kızıl Taş, Kurkulet, Dermenköy, Partenit köyleri de kurulmuş. Bir zamanlar Ayıdağ’ın üstünde yaşamak isteyenler de olmuş. Onlar onun üstüne büyük bir kilise ve bir de kale yapıp yerleşmek istemişler. Fakat anlaşılıyor ki, işleri yolunda gitmemiş. Ayuvdağ’ın üstünde kimse yaşayamamış. Çünkü onu Allah lanetlemiş



"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

30 Eylül 2012 / asla_asla_deme Mitoloji
14 Ocak 2012 / Misafir Cevaplanmış
9 Ocak 2013 / Misafir Cevaplanmış
13 Kasım 2014 / recep Cevaplanmış
7 Mart 2012 / Misafir Taslak Konular