Ziyaretçi
Gıybet nedir? Gıybet hakkında bilgiler verir misiniz?
Gıybetle ilgili sohbet örnekleri verir misiniz?
Gıybetle ilgili sohbet örnekleri verir misiniz?
GIYBET
"Gıybet"; bir insanı gıyabında eleştirmek, çekiştirmek ve hoşlanmayacağı sözler söylemektir. Halk arasında buna "dedi-kodu" da denir.Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, elbisesi, evi, bineği ve benzeri şeyler dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boylu, siyah veya sarı renkte olmak gibi nitelikler hakkında alaylı bir şekilde bahsedilmesi gıybet olur. Peygamberimiz (a.s.) ashabına;
Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sormuş, sahabe;
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" cevabını vermişler, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.);
"Kardeşini onun hoşlanmadığı bir nitelik ile anmandır" diye tarif etmiştir. Kendisine,
"Kardeşimde dediğim nitelik varsa ne buyurursunuz? denilmesi üzerine,
"Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa, ona bühtan ve iftira etmiş olursun" buyurmuştur.”
Dolayısıyla gıyabında konuşulan nitelik o kişide yoksa buna gıybet değil "iftira" denir. İftira gıybetten daha kötü bir davranıştır. Zira gıybette zikredilen husus kişide vardır, iftirada ise yoktur.
Peygamberimizin eşi Hz. Aişe validemiz anlatıyor: Bir gün Hz. Peygambere;
"Ey Allah’ın Elçisi! (Kısa boylu oluşunu kastederek) şöyle şöyle olan Safiye sana yeter dedim. Bunun üzerine bana,
"Ey Aişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsa her halde onu ifsat eder, tadını ve kokusunu bozardı" buyurdu.
"Bir gün Hz. Peygambere bir insanı, davranışlarını taklit ederek anlattım." Bunun üzerine Allah'ın Elçisi,
“Mukabilinde bana dünyayı verseler bile, bir insanı hoşlanmayacağı bir şey ile taklit ve tavsif etmeyi katiyen sevmem” buyurdu.
Peygamberimiz (a.s.) bu sözleriyle bize gıybetin uygun olmayan kötü bir davranış olduğunu bildirmektedir. Yüce Allah da Kur'ân'da gıybeti kesin olarak yasaklamaktadır:
Bir sonraki âyette, Allah katında üstünlüğün takvada olduğu vurgulanarak insandaki fizikî niteliklerin önemli olmadığı, bunun kusur sayılmayacağı, iman, ibadet ve ahlak ile bezenmenin önemli olduğuna işaret edilmiştir. İnsan iman edip Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uyduğu zaman takva sahibi olabilir. Gıybet eden insan takvanın gerektirdiği bir davranışı sergileyememiş, ahlakından taviz vermiş, kul hakkı yüklenmiş ve büyük günah işlemiş olur. Gıybet; zayıf, zelil, manen ve ahlâken aşağı mertebede olan insanların yapabileceği bir davranıştır.
Sahabeden Süfyân b. Abdullah (r.a.) anlatıyor:
"Ey Allah’ın Elçisi! Bana sımsıkı sarılacağım bir amel söyle" dedim. Peygamber Efendimiz
“Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol” buyurdu. Kendisine,
"Ey Allah'ın Elçisi! Hakkımda korkacağın şeyin en tehlikelisi nedir?" dedim.
"Mübarek dilini (eliyle) tuttu sonra “İşte budur” buyurdu.
Gıybet; kişi, aile, toplum hatta bir milletin bütün mensuplarını rencide edebilir. Bu; kişiler, aileler ve toplumlar arasında huzursuzluk, kırgınlık hatta kavgaya bile sebebiyet verebilir. Bu sebeple yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz gıybet etmeyi şiddetle yasaklamışlar, büyük günah olduğunu bildirmiştir. Gıybet, müminin "fâsık" ve "âsî" olmasına sebep olur. Gıybeti yapılan kimse hakkını helal etmedikçe kişi gıybetin günahından kurtulamaz. Çünkü gıybet etmek kul hakkı yüklenmektir. Kul hakkını ise Allah bağışlamaz.
Söylediği söz, yaptığı fiil ve sergilediği davranış ile her türlü günahı ve kötülüğü işleyen, fert ve topluma zararlı olan, sözgelimi, hırsızlık ve iftira eden, ırz ve namus düşmanlığı yapan bir kimsenin bu ahlak dışı niteliği zararından korunması için bir başkasına söylenebilir. Bu gıybet değildir. Peygamberimiz (a.s.)'ın;
“Mücahir (açıktan günah işleyen) kimse hariç bütün ümmetim affa mahzar olmuştur”
"Mücâhir"; kötülüğünü açığa vuran, Allah’ın örttüğü günahı açan kimsedir. İbn Battal; "Günahı aleni yapmada Allah, Peygamber ve sâlih müminlerin haklarını hafife alma vardır" demektedir. Ancak kötülükleri ile topluma zarar veren kişilerin durumunu açıklarken bir fitneye sebep verilmemesine özen gösterilmelidir. Gayri meşru sözleri hiç çekinmeksizin yapıp duran fâsık kimselerin bu çirkin hallerinden korunma konusunda tedbirli olunmalıdır. Bu tedbir ve çalışmada şahsi bir kin ve garez öne çıkmamalıdır.
Gıybet, söz, yazı ve fiil ile yani el, kol, göz, kaş işaretleri ile de yapılabilir. Gıybetçi, içindeki kötü düşüncesini işaretlerle dillendirebilir.
Gıybet Edene Karşı Takınılacak Tavır
Gıybeti yapılan kimse hakkında yapılan gıybeti duymuş ise ben de onun gıybetini yapayım diyemez. Bu takdirde kendisi de gıybet eden kişinin konumuna düşmüş, büyük günah işlemiş olur. Öyle ise ne yapması gerekir? Söz konusu edilen gıybet yanlış bilgiden kaynaklanıyorsa gıybete eden uygun bir üslup ile durumu anlatabilir. Sabırlı olmak, hiç duymamış gibi davranmak en isabetli olanıdır. Böyle davranabilen insan yüce Allah'ın şu emrine uymuş olur:
Yanında gıybet yapılan kimsenin hiçbir şey söylemeden gıybeti dinlemesi âhlâkî bir davranış değildir. Ne yapması gerekir? Müminin aleyhine konuşulmasına, gıybetinin yapılmasına müsaade etmemesi gerekir. Bunu iki şekilde yapabilir:
a) Sözlü olarak müdahale eder, bunun doğru olmadığını, gıybet etmenin haram ve büyük günah olduğunu söyler. Bu, müminin iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevidir. Kur'an'ın bir çok âyetinde bu husus müminlere görev olarak yüklenmektedir. Yüce Allah,
"Mümin erkek ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar…" (Tevbe, 9/71) Peygamberimiz (a.s.) ise
"Sizden kim bir kötülüğü görürsü onu eliyle değiştirsin, eliyle değiştirmeye gücü yetmiyorsa onu diliyle değiştirsin, dili ile değiştirmeye gücü yetmiyorsa kalbiyle (fikriyle onu tasvip etmesin, protesto etsin). Bu imanın(ın gerektirdiği amellerin) en zayıf olanıdır" buyurmaktadır. Mümin bu emirlere uyarak bir haramın işlenmesine izin vermemeli, engel olmalıdır.
b) Sözlü olarak gıybetin yapılmasına engel olamayacaksa hiç olmazsa yapılan gıybete ortak olmamalı, gıybet sözlerini dinlememeli, gıybet yapılan ortamı terk etmelidir. Bu husus, yukarıdaki hadisin üçüncü şıkkında ifade edilen davranışı sergilemektir.
Gıybet Etmenin Müeyyidesi
Gıybet etmenin âyet ve hadislerde dünyada uygulanacak bir müeyyidesi bildirilmemiştir. Ancak tövbe edilmediği veya affedilmediği takdirde âhirette cezasını çeker. Onun için mümin gıybet etmemelidir. Etti ise günahına tövbe etmeli, gıybet ettiği kimseden af ve helalık dilemelidir. Aksi takdirde âhirette "müflis" durumuna düşecek sevaplarından gıybet ettiği kimseye vermek durumunda kalacaktır.[8] Tâbiîn âlimlerinden Hasan Basrî, kendisinin gıybetini yapan birine bir tabak hurma göndermiş ve işittiğime göre amelinden bir miktar bana hediye etmişsin, ben de hurma göndererek karşılık verdim, hediyemi kabul et” demiştir.
Bu itibarla aklını kullanan, ayet ve hadisleri iyice düşünen, âhirete îman eden müslüman, gıybet belasından kendisini korumalıdır.
"Gıybet"; bir insanı gıyabında eleştirmek, çekiştirmek ve hoşlanmayacağı sözler söylemektir. Halk arasında buna "dedi-kodu" da denir.Kişinin bedeni, nesebi, ahlâkı, işi, dini, elbisesi, evi, bineği ve benzeri şeyler dedikodu konusu olabilir. Gözün şaşılığı, saçların döküklüğü, uzun veya kısa boylu, siyah veya sarı renkte olmak gibi nitelikler hakkında alaylı bir şekilde bahsedilmesi gıybet olur. Peygamberimiz (a.s.) ashabına;
Sponsorlu Bağlantılar
Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sormuş, sahabe;
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" cevabını vermişler, bunun üzerine Peygamberimiz (a.s.);
"Kardeşini onun hoşlanmadığı bir nitelik ile anmandır" diye tarif etmiştir. Kendisine,
"Kardeşimde dediğim nitelik varsa ne buyurursunuz? denilmesi üzerine,
"Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa, ona bühtan ve iftira etmiş olursun" buyurmuştur.”
Dolayısıyla gıyabında konuşulan nitelik o kişide yoksa buna gıybet değil "iftira" denir. İftira gıybetten daha kötü bir davranıştır. Zira gıybette zikredilen husus kişide vardır, iftirada ise yoktur.
Peygamberimizin eşi Hz. Aişe validemiz anlatıyor: Bir gün Hz. Peygambere;
"Ey Allah’ın Elçisi! (Kısa boylu oluşunu kastederek) şöyle şöyle olan Safiye sana yeter dedim. Bunun üzerine bana,
"Ey Aişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsa her halde onu ifsat eder, tadını ve kokusunu bozardı" buyurdu.
"Bir gün Hz. Peygambere bir insanı, davranışlarını taklit ederek anlattım." Bunun üzerine Allah'ın Elçisi,
“Mukabilinde bana dünyayı verseler bile, bir insanı hoşlanmayacağı bir şey ile taklit ve tavsif etmeyi katiyen sevmem” buyurdu.
Peygamberimiz (a.s.) bu sözleriyle bize gıybetin uygun olmayan kötü bir davranış olduğunu bildirmektedir. Yüce Allah da Kur'ân'da gıybeti kesin olarak yasaklamaktadır:
“Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın.Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir” (Hucurat,49/12).Bu âyet-i kerîme'de yüce Allah, kişilik haklarını ihlal eden üç davranıştan sakınılmasını emretmektedir. Bunlar; "kötü zanda bulunmak", "insanların gizli hallerini araştırmak" ve "gıybet etmek"tir. Her üçü, kişilik haklarını ihlal eden, toplumun huzur ve güvenini sarsan davranışlardır. Her üçü de kişi ve toplum hayatında tedavisi çok zor yaralar açan birer hastalıktır. Özellikle gıybet çok çirkin bir davranıştır. Bu çirkinliği yüce Allah, ölen bir insanın etini yemeye benzetmiştir. Ölü bir insanın etini yemek ne kadar çirkin ise gıybet de o kadar çirkin bir davranıştır. Bu benzetme, müminleri bu davranıştan alıkoymaya ve gıybet günahının büyüklüğünü beyan etmeye yöneliktir.
Bir sonraki âyette, Allah katında üstünlüğün takvada olduğu vurgulanarak insandaki fizikî niteliklerin önemli olmadığı, bunun kusur sayılmayacağı, iman, ibadet ve ahlak ile bezenmenin önemli olduğuna işaret edilmiştir. İnsan iman edip Allah ve Peygamberin emir ve yasaklarına uyduğu zaman takva sahibi olabilir. Gıybet eden insan takvanın gerektirdiği bir davranışı sergileyememiş, ahlakından taviz vermiş, kul hakkı yüklenmiş ve büyük günah işlemiş olur. Gıybet; zayıf, zelil, manen ve ahlâken aşağı mertebede olan insanların yapabileceği bir davranıştır.
Sahabeden Süfyân b. Abdullah (r.a.) anlatıyor:
"Ey Allah’ın Elçisi! Bana sımsıkı sarılacağım bir amel söyle" dedim. Peygamber Efendimiz
“Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol” buyurdu. Kendisine,
"Ey Allah'ın Elçisi! Hakkımda korkacağın şeyin en tehlikelisi nedir?" dedim.
"Mübarek dilini (eliyle) tuttu sonra “İşte budur” buyurdu.
Gıybet; kişi, aile, toplum hatta bir milletin bütün mensuplarını rencide edebilir. Bu; kişiler, aileler ve toplumlar arasında huzursuzluk, kırgınlık hatta kavgaya bile sebebiyet verebilir. Bu sebeple yüce Rabbimiz ve sevgili Peygamberimiz gıybet etmeyi şiddetle yasaklamışlar, büyük günah olduğunu bildirmiştir. Gıybet, müminin "fâsık" ve "âsî" olmasına sebep olur. Gıybeti yapılan kimse hakkını helal etmedikçe kişi gıybetin günahından kurtulamaz. Çünkü gıybet etmek kul hakkı yüklenmektir. Kul hakkını ise Allah bağışlamaz.
Söylediği söz, yaptığı fiil ve sergilediği davranış ile her türlü günahı ve kötülüğü işleyen, fert ve topluma zararlı olan, sözgelimi, hırsızlık ve iftira eden, ırz ve namus düşmanlığı yapan bir kimsenin bu ahlak dışı niteliği zararından korunması için bir başkasına söylenebilir. Bu gıybet değildir. Peygamberimiz (a.s.)'ın;
“Mücahir (açıktan günah işleyen) kimse hariç bütün ümmetim affa mahzar olmuştur”
"Mücâhir"; kötülüğünü açığa vuran, Allah’ın örttüğü günahı açan kimsedir. İbn Battal; "Günahı aleni yapmada Allah, Peygamber ve sâlih müminlerin haklarını hafife alma vardır" demektedir. Ancak kötülükleri ile topluma zarar veren kişilerin durumunu açıklarken bir fitneye sebep verilmemesine özen gösterilmelidir. Gayri meşru sözleri hiç çekinmeksizin yapıp duran fâsık kimselerin bu çirkin hallerinden korunma konusunda tedbirli olunmalıdır. Bu tedbir ve çalışmada şahsi bir kin ve garez öne çıkmamalıdır.
Gıybet, söz, yazı ve fiil ile yani el, kol, göz, kaş işaretleri ile de yapılabilir. Gıybetçi, içindeki kötü düşüncesini işaretlerle dillendirebilir.
Gıybet Edene Karşı Takınılacak Tavır
Gıybeti yapılan kimse hakkında yapılan gıybeti duymuş ise ben de onun gıybetini yapayım diyemez. Bu takdirde kendisi de gıybet eden kişinin konumuna düşmüş, büyük günah işlemiş olur. Öyle ise ne yapması gerekir? Söz konusu edilen gıybet yanlış bilgiden kaynaklanıyorsa gıybete eden uygun bir üslup ile durumu anlatabilir. Sabırlı olmak, hiç duymamış gibi davranmak en isabetli olanıdır. Böyle davranabilen insan yüce Allah'ın şu emrine uymuş olur:
"İyilik, iyi söz ve davranış ile kötülük, kötü söz ve davranış bir değildir. Sen kötülüğü en güzel biçimde sav, bir de bakarsın ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak ve samimi bir dost oluvermiştir." (Fussilet, 41/34)Gıybeti yapılan kimse gıybet sebebiyle zarara uğramış veya zara uğraması söz konusu ise duruma müdahale edebilir, ilgili mercilere şikayet edebilir, zalimin yüzüne zulmünü söyleyebilir.
"Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında çirkin sözün açıklanması sevmez" (Nisa, 4/148) anlamındaki âyet, bunun delilidir. Ancak gıybeti edilen kimsenin sabretmesi ve sızlanıp şikayet etmesinden daha hayırlıdır. Böyle yapabilirse;"…Eğer sabrederseniz elbette bu sabredenler için daha hayırlıdır." (Nahl, 16/122. bk. Şûra, 42/40) anlamındaki âyetin gereğini yerine getirmiş olur.
Yanında gıybet yapılan kimsenin hiçbir şey söylemeden gıybeti dinlemesi âhlâkî bir davranış değildir. Ne yapması gerekir? Müminin aleyhine konuşulmasına, gıybetinin yapılmasına müsaade etmemesi gerekir. Bunu iki şekilde yapabilir:
a) Sözlü olarak müdahale eder, bunun doğru olmadığını, gıybet etmenin haram ve büyük günah olduğunu söyler. Bu, müminin iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma görevidir. Kur'an'ın bir çok âyetinde bu husus müminlere görev olarak yüklenmektedir. Yüce Allah,
"Mümin erkek ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar…" (Tevbe, 9/71) Peygamberimiz (a.s.) ise
"Sizden kim bir kötülüğü görürsü onu eliyle değiştirsin, eliyle değiştirmeye gücü yetmiyorsa onu diliyle değiştirsin, dili ile değiştirmeye gücü yetmiyorsa kalbiyle (fikriyle onu tasvip etmesin, protesto etsin). Bu imanın(ın gerektirdiği amellerin) en zayıf olanıdır" buyurmaktadır. Mümin bu emirlere uyarak bir haramın işlenmesine izin vermemeli, engel olmalıdır.
b) Sözlü olarak gıybetin yapılmasına engel olamayacaksa hiç olmazsa yapılan gıybete ortak olmamalı, gıybet sözlerini dinlememeli, gıybet yapılan ortamı terk etmelidir. Bu husus, yukarıdaki hadisin üçüncü şıkkında ifade edilen davranışı sergilemektir.
Gıybet Etmenin Müeyyidesi
Gıybet etmenin âyet ve hadislerde dünyada uygulanacak bir müeyyidesi bildirilmemiştir. Ancak tövbe edilmediği veya affedilmediği takdirde âhirette cezasını çeker. Onun için mümin gıybet etmemelidir. Etti ise günahına tövbe etmeli, gıybet ettiği kimseden af ve helalık dilemelidir. Aksi takdirde âhirette "müflis" durumuna düşecek sevaplarından gıybet ettiği kimseye vermek durumunda kalacaktır.[8] Tâbiîn âlimlerinden Hasan Basrî, kendisinin gıybetini yapan birine bir tabak hurma göndermiş ve işittiğime göre amelinden bir miktar bana hediye etmişsin, ben de hurma göndererek karşılık verdim, hediyemi kabul et” demiştir.
Bu itibarla aklını kullanan, ayet ve hadisleri iyice düşünen, âhirete îman eden müslüman, gıybet belasından kendisini korumalıdır.
Son düzenleyen ahmetseydi; 27 Şubat 2016 21:11
Sebep: iç başlık ve soru düzeni.