Arama

El ile ilgili deyimlerler nelerdir?

En İyi Cevap Var Güncelleme: 3 Mart 2015 Gösterim: 2.023 Cevap: 1
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
1 Aralık 2014       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
El ile ilgili deyimler nelerdir?
EN İYİ CEVABI Efulim verdi
El ile ilgili deyimler
  • El açmak: (deyiminin anlamı)
  • Dilenmek.
  • → Kağıt açmak.
  • El almak:
  • Tarikatlar döneminde, bir mürit, mürşidinden başkalarına yol gösterme iznini almak.
  • Bir sanatı yapmak üzere ustasının iznini almak.
  • Kağıt oyunlarında karşı tarafın oynadığı kağıdın daha kuvvetlisini oynayarak üstünlük sağlamak.
  • (Bir işe) El atmak:
  • Kavramak, tutmak, karışmak.
  • Bir işe girişmek.
  • El ayak çekilmek: Ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek.
  • El bağlamak: Saygı belirtisi olarak ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak.
  • El basmak: Kutsal kitaplardan biri üzerine el koyarak ant içmek.
  • El bebek gül bebek: (deyiminin anlamı) Nazlı, şımarık.
  • El çabukluğu: Bir işi başkalarının gözü önünde ve onlara sezdirmeyecek kadar çabuklukla yapabilme becerisi.
  • El çekmek: Vazgeçmek.
  • El çırpmak:
  • Alkışlamak.
  • Birini çağırmak için ellerini birbirine vurmak.
  • (Bir şey) El değiştirmek: Bir kimseden başka bir kimseye geçmek.
  • El değmemiş: Hiç kullanılmamış.
  • El ele vermek: Bir konuda yardımlaşmak amacıyla birleşmek.
  • El ense çekmek: Birini çıkar uğruna aldatmak.
  • El ermez, güç yetmek: Bir iş karşısındaki güçsüzlüğü anlatmak için kullanılır.
  • El etek çekilmek → El ayak çekilmek.
  • El etek çekmek: (deyiminin anlamı) Kimi dünya işlerinden vazgeçip kendini ibadete vermek; eski alışkanlıklarını bırakmak.
  • El etek öpmek:
  • Bir iyi yaptırmak için yalvarmak.
  • Yaltaklanmak.
  • El etmek: Elle işaret yapmak, bir kimseyi el işaretiyle çağırmak.
  • El ile (-le) tutulur: Apaçık ve besbelli.
  • (Biri) El kaldırmak: (Kalabalık toplantılarda) Oy vermek yada söz istemek.
  • El kadar: (Genellikle yeni doğan çocuk için) Küçük.
  • El katmak: Bir işe karışmak.
  • El kiri: Kolayca vazgeçilir, atılır (şey).
  • El koymak:
  • Yetkili olanlar, bir sorun yada olayı ele almak.
  • Hükümet bir malı yada bir kuruluşu kendi buyruğuna almak.
  • El pençe divan durmak: Saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup ayakta durmak.
  • El sürmek: Dokunmak, ele almak.
  • Er sürmemek:
  • Yapılması gereken işe henüz başlamamak.
  • Hiç ilgilenmemek.
  • El tazelemek: Tuttuğunu bırakıp ellerini dinlendirmek.
  • El tutmak: Bir iş uzun süre uğraştırmak, vakit kaybettirmek.
  • El uzatmak → El atmak.
  • El üstünde tutmak: Bir kimseye çok saygı, sevgi ve yakınlık göstermek.
  • El vermek: (deyiminin anlamı)
  • Yardım etmek.
  • Tarikatlar döneminde, mürşit, bir müride başkalarına yol gösterme izni vermek.
  • Halk hekimliği gibi konularda yetki vermek.
  • Kağıt oyunlarında karşı tarafa elde olan yada olmayan nedenle, oyun üstünlüğü tanımak.
  • El vurmak: Birini çağırmak için iki elini birbirine vurmak.
  • El vurmamak: Bir işi yapmaya yanaşmamak ve başlamamak.
  • (Bir işten) El yıkamak: O işle olan ilgisini kesmek.
  • El yordamıyla: Görmeden, el yardımıyla.
  • Elde avuçta bir şey kalmamak: (deyiminin anlamı) Hiç malı, parası kalmamak.
  • Elde etmek:
  • İstenilen bir şeyi edinmek.
  • Bir kimseyi kendi hizmetine almak yada kendinden yana çekmek.
  • Elde kalmak: Harcanmayarak, satılmayarak, yitirilmeyerek yada kullanılmayarak yerinde durmak.
  • Elde olmamak: İrade dışında bulunmak.
  • Elde tutmak: Sahibi olsun olmasın, bir malı eli altında bulundurmak.
  • Elden ağza yaşamak: Günlük kazancı ancak günlük gereksinmesini karşılayacak kadar olmak.
  • Elden almak: Bir malı pazara çıkarılmadan sahibinin elinden satın almak.
  • Elden ayaktan düşmek: (deyiminin anlamı)
  • Sağlığı büsbütün bozularak çalışamaz duruma gelmek.
  • (Çoğunlukla yaşlılık yüzünden) Bitkin, gezemez, çalışamaz duruma düşmek.
  • Elden bırakmak: Vazgeçmek.
  • Elden çıkarmak: Bir şeyin sahipliğini başkasına geçirmek, satmak.
  • Elden çıkmak: Malı olmaktan çıkmak.
  • Elden düşme: Az kullanılmış ve sahibinin elinden ucuza alınmış (eşya).
  • Elden düşürmemek: Kitap, tespih gibi elde kullanılan kimi eşyayı ara vermeden kullanmak.
  • Elden ele: Bir kişiden ötesine.
  • (Bir şey) Elden ele dolaşmak: (deyiminin anlamı) Birçok iye değiştirmek yada birçok kimsece ele alınmak.
  • Elden ele geçmek: Bir şey sahip değiştirmek.
  • Elden geçirmek: Noksanlarını yada bozukluklarını gidermek üzere eliyle kontrol etmek.
  • Elden gelmek:
  • (argo) Vermek, peşin vermek.
  • Birini başarısından yada yerinde söz ve davranışından ötürü kutlamak amacıyla "elden gel!" biçiminde söylenen söz.
  • Elden gelmemek: Yapamamak, dayanamamak.
  • (Bir şey) Elden gitmek: Bir şeyi kaybolmak, o şeyden yoksun kalınmak.
  • Elden kaçırmak: Elde edilebilecek bir şeyden türlü nedenlerle yararlanamamak.
  • Elden ne gelir? Ne yapılabilir?
  • Ele alınır: Oldukça iyi, işe yarar.
  • Ele alınmaz: Çok berbat.
  • Ele almak: Bir şey üzerinde çalışmaya başlamak, incelemek, araştırmak.
  • Ele avuca sığmamak: (deyiminin anlamı) Söz dinlememek, baskı altına alınamamak.
  • Ele geçirmek: 1. Yakalamak. 2. Edinmek.
  • Ele gelmek:
  • Tutulabilmek.
  • (Bebek) Kucağa alınacak kadar büyümüş olmak.
  • Ele güne karşı: Herkese karşı.
  • Ele vermek: Suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak.
  • Eli ağır: (deyiminin anlamı)
  • Yavaş iş gören.
  • Vurunca çok acıtan (kimse).
  • Eli alışmak:
  • Bir işte uzluk, ustalık kazanmak.
  • Herhangi bir davranışı adet edinmek.
  • (Bir şey) Eli altında olmak: Buyruğunda olmak, istediği anda o şeyden yararlanabilmek.
  • Eli armut devşirmiyor (toplamıyor) ya! (deyiminin anlamı) Birisinin bir yaparken öbürünün de boş durmayarak aynı işi yapabileceğini anlatır.
  • Eli ayağı (olmak): Yardımcısı (olmak), her işine yarar (olmak).
  • Eli ayağı bağlı: İstediğini yapamayacak bir durumda olan.
  • Eli ayağı buz kesilmek: Çok heyecanlanmak.
  • Eli ayağı düzgün: Vücutça kusursuz, sakat değil.
  • Eli ayağı kesilmek (tutmamak): Güçsüz, dermansız kalmak.
  • Eli ayağı tutmak: Vücut gücü oldukça yerinde olmak.
  • Eli bayraklı: Şirret, edepsiz, kavgacı.
  • Eli boş: O sırada işi olmayan.
  • Eli boş dönmek (çevrilmek, geri gelmek): Umduğunu alamadan dönmek.
  • Eli boş gelmek: Umulan şeyi getirmeden gelmek.
  • Eli böğründe (koynunda) kalmak: Başarısızlığa uğramak, bir şey yapamaz duruma gelmek.
  • Eli çabuk: Çabuk iş gören.
  • Eli dar (darda): Geçimini karşılayacak parası olmayan.
  • Eli değmek: Bir şey yapmaya vakit ve fırsat bulmak.
  • Eli dursa ayağı durmaz: (deyiminin anlamı) Kıpırdak, hareketli, yaramaz.
  • Eli düzgün: Elinden iyi iş gelen.
  • Eli ekmek tutmak: Geçimini emeğiyle sağlayacak duruma gelmek.
  • Eli geniş: Geçimi yolunda olan, cömert.
  • Eli genişlemek: Bolca paraya kavuşmak.
  • Eli hafif: (Cerrah, dişçi, berber gibi, işleri insanın vücuduyla ilgili bulunan kimseler için) Acıtmadan, tedirgin etmeden iş gören.
  • Eli işe yatmak: Becerikli, eli uz olmak.
  • Eli kalem tutmak:
  • Yazı yazmayı bilmek.
  • Düşündüğünü güzel bir anlatımla yazmak.
  • (Bir işe) Eli kırılmak: Eli, işe yatkın bir duruma gelmek.
  • Eli kolu bağlı kalmak (durmak): (deyiminin anlamı) Bir engel yüzünden hiçbir iş yapamaz duruma gelmek.
  • Eli koynunda: Kimsenin işine karışmaz zararsız.
  • Eli koynunda kalmak: Çaresiz kalmak.
  • Eli kulağında: Neredeyse olacak, pek yakında olması beklenilen (şey).
  • Eli mahkum: Zorunlu, mecbur.
  • Eli maşalı: (deyiminin anlamı) Şirret, edepsiz, belalı (kadın).
  • (Bir işte) Eli olmak: Karışmış olmak, alttan alta ilgili bulunmak.
  • Eli para görmek: Eline para geçmek.
  • Eli sıkı: Çok tutumlu.
  • Eli silah tutan: Silah kullanabilen.
  • Eli sopalı: Zorba.
  • Eli şakağında: Düşünceli, kaygılı.
  • Eli uz: Usta, belli bir işte becerikli.
  • Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran.
  • Eli varmamak: (deyiminin anlamı) Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak.
  • (Bir işte) Eli yatkın: Ellerle yapılan işlerde becerikli.
  • (Bir işe) Eli yatmak: Eli alışmak.
  • Eli yordamlı: Eli işe yakışır, yatkın.
  • Eli yüzü düzgün: Yüzüne bakılır, güzelce.
  • Elimi sallasam ellisi, başımı sallasam tellisi: (deyiminin anlamı) (halk dilinde) Bir işaretim üzerine dilediğim kadar ve dilediğim gibi istekli çıkabilir.
  • Elinde avucunda nesi varsa: Parasının, varlığının tümü.
  • (Bir şey) Elinde bulunmak (olmak): O şeye sahip bulunmak.
  • (Biri ötekinin) Elinde doğmak: Yaşlı bir kimse birini, çocukluğundan beri yakından tanımak.
  • Elinde kalmak:
  • Birinin bakımında, yönetiminde kalmak.
  • Bir şey alıcı bulamayıp sahibinde kalmak.
  • (Bir iş) Elinde olmak: İsteyince o işi yapabilmek.
  • Elinde tutmak:
  • Kendi tekelinde bulundurmak, başkalarına kaptırmamak.
  • Bir malı satmayıp bekletmek.
  • (Birinin) Elinde ... var: Yapar, bilir, sahibidir.
  • Elinden: Yüzünden, ... den dolayı.
  • Elinden bir sakatlık çıkmak: Kaza yapmak, birine istemeyerek zarar vermek.
  • Elinden geleni ardına (arkasına) komasın: (deyiminin anlamı) Elinden ne gelirse yapsın!
  • Elinden geleni yapmak: Gücünün yettiğini yapmak.
  • Elinden gelmek: Yapabilmek.
  • Elinden hiçbir şey kurtulamamak: Her şeyi becerebilmek.
  • Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş görememek.
  • Elinden iş gelmek: Becerikli, hünerli olmak.
  • Elinden kaza çıkmak: (deyiminin anlamı)
  • İstemeyerek birini yaralamak yada öldürmek gibi bir suç işlemek.
  • Kaza yapmak.
  • Elinden kurtulmak: Birinden kaçmayı başarmak.
  • Elinden tutmak: Yardım etmek, kayırmak.
  • Eline ağır: Elinden çabuk iş çıkmayan.
  • Eline almak:
  • Buyruğu altına almak.
  • Bir işi kendi yapmaya başlamak.
  • Eline ayağına kapanmak (sarılmak, düşmek): Birine çok yalvarmak.
  • Eline ayağına üşenmemek: Hamarat olmak, her türlü ayak işlerini gönülden yapmak.
  • (Bir kimsenin) Eline bakmak:
  • Bir kimsenin yardımıyla geçinmek.
  • Ne getirdi diye gözlemek.
  • Eline çabuk: (deyiminin anlamı) Eli çabuk iş gören.
  • Eline düşmek:
  • Egemenliği, buyruğu altına girmek.
  • Yakalanmak.
  • Birine muhtaç olmak.
  • Birinin malı olmak.
  • Eline eteğine doğru: Temiz, her türlü kötülükten uzak olan.
  • Eline eteğine sarılmak: Çok yalvarmak.
  • Eline geçmek:
  • Kazanmak, edinmek.
  • Rastlamak.
  • Bulmak.
  • (Birinin) Eline kalmak: Ondan başka yardımcısı olmamak.
  • Eline (elinize, ellerinize) sağlık: (deyiminin anlamı) El emeğiyle güzel bir şey yapana söylenen bir övgü sözü.
  • (Birinin) Eline su dökemez: (deyiminin anlamı) Herhangi bir erdem bakımından ondan, karşılaştırılamayacak denli aşağı olan kimseyi anlatmak için söylenir.
  • (Bir yerden) Elini ayağını kesmek: Uğramaz olmak.
  • Elini ayağını öpeyim: Çok yalvarırım, ne olur bağışla.
  • Elini çabuk tutmak: Çabuk davranmak.
  • Elini eteğini çekmek: Uzun süredir yaptığı bir işi bırakmak, ilgisini kesmek.
  • Elini kalbine (vicdanına) koyarak (söylemek, düşünmek, hüküm vermek): Adaletten ayrılmayarak.
  • Elini kana bulamak (bulaştırmak): Kan akıtarak adam öldürmek.
  • (Birinin) Elini kolunu bağlamak: Bir şey yapamayacak duruma getirmek.
  • Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: (deyiminin anlamı) Gerekirken hiçbir armağan yada işe yarar bir şey getirmeksizin gelmek.
  • Elini kolunu sallaya sallaya gezmek: Pervasızca, kimseden çekinmeden dolaşmak.
  • Elini kulağına atmak: Gazel yada türkü söylemek üzere elini kulak kepçesinin arkasına koymak.
  • Elini oynatmak: Parayı esirgememek.
  • Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: (deyiminin anlamı) Evde hiçbir iş görmeden rahat bir yaşam sürmek, pek nazlı olmak.
  • Elini sürmemek:
  • Eliyle dokunmamak.
  • Bir şeyi kendine yakıştırmayarak yapmamak, tenezzül etmemek.
  • Elini uzatmak: Yardım etmek.
  • (Birine) Elini veren kolunu alamaz: (deyiminin anlamı)
  • Bir kimse, küçük bir yardımda bulunmak isteyeni kendi çıkarı için büyük özverilere zorlar, ağır zararlara uğratır.
  • Borcunu ödemeyecek bir kimseye bir şey verilince, bunun o kimseden kolay kolay anlınamayacağını anlatır.
  • (Bir şeyden) Elini yıkamak: O şeyden vazgeçmek.
  • Elinin altında: Her zaman kolayca alınıp kullanılabilecek yerde ve yakınlıkta.
  • Elinin hamuruyla erkek işine karışmak: (deyiminin anlamı) (Kadınlar için) Beceremeyeceği işleri yapmaya kalkışmak.
  • Elinin (öllüğün) körü: (hakaret) Sözle rahatsız edilme durumlarında azarlama yollu verilen karşılık.
  • Elinle ver, ayağınla ara: Ödünç aldığı şeyi geri vermeyi savsaklayanlara yakınma olarak söylenir.
  • Elle tutulacak tarafı (yanı) kalmamak:
  • Sağlam bir yanı kalmamak.
  • Güvenilecek yada kayırılacak bir yönü olmamak; hiçbir değerli yanı olmamak.
  • Eller yukarı! (deyiminin anlamı) Ellerini kaldırarak teslim olmak.
  • Ellerde gezmek: Elden ele dolaşmak.
  • Ellerim yanıma gelsin: "Allah canımı alsın!" anlamında bir inandırma sözü.
  • Ellerin dert görmesin: (deyiminin anlamı) "Allah senden razı olsun" anlamında iyi dilek sözü.

Sponsorlu Bağlantılar
Kaynak

Son düzenleyen Efulim; 3 Mart 2015 19:18 Sebep: İç başlık.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
3 Mart 2015       Mesaj #2
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir.
El ile ilgili deyimler
  • El açmak: (deyiminin anlamı)
  • Dilenmek.
  • → Kağıt açmak.
  • El almak:
  • Tarikatlar döneminde, bir mürit, mürşidinden başkalarına yol gösterme iznini almak.
  • Bir sanatı yapmak üzere ustasının iznini almak.
  • Kağıt oyunlarında karşı tarafın oynadığı kağıdın daha kuvvetlisini oynayarak üstünlük sağlamak.
  • (Bir işe) El atmak:
  • Kavramak, tutmak, karışmak.
  • Bir işe girişmek.
  • El ayak çekilmek: Ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek.
  • El bağlamak: Saygı belirtisi olarak ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak.
  • El basmak: Kutsal kitaplardan biri üzerine el koyarak ant içmek.
  • El bebek gül bebek: (deyiminin anlamı) Nazlı, şımarık.
  • El çabukluğu: Bir işi başkalarının gözü önünde ve onlara sezdirmeyecek kadar çabuklukla yapabilme becerisi.
  • El çekmek: Vazgeçmek.
  • El çırpmak:
  • Alkışlamak.
  • Birini çağırmak için ellerini birbirine vurmak.
  • (Bir şey) El değiştirmek: Bir kimseden başka bir kimseye geçmek.
  • El değmemiş: Hiç kullanılmamış.
  • El ele vermek: Bir konuda yardımlaşmak amacıyla birleşmek.
  • El ense çekmek: Birini çıkar uğruna aldatmak.
  • El ermez, güç yetmek: Bir iş karşısındaki güçsüzlüğü anlatmak için kullanılır.
  • El etek çekilmek → El ayak çekilmek.
  • El etek çekmek: (deyiminin anlamı) Kimi dünya işlerinden vazgeçip kendini ibadete vermek; eski alışkanlıklarını bırakmak.
  • El etek öpmek:
  • Bir iyi yaptırmak için yalvarmak.
  • Yaltaklanmak.
  • El etmek: Elle işaret yapmak, bir kimseyi el işaretiyle çağırmak.
  • El ile (-le) tutulur: Apaçık ve besbelli.
  • (Biri) El kaldırmak: (Kalabalık toplantılarda) Oy vermek yada söz istemek.
  • El kadar: (Genellikle yeni doğan çocuk için) Küçük.
  • El katmak: Bir işe karışmak.
  • El kiri: Kolayca vazgeçilir, atılır (şey).
  • El koymak:
  • Yetkili olanlar, bir sorun yada olayı ele almak.
  • Hükümet bir malı yada bir kuruluşu kendi buyruğuna almak.
  • El pençe divan durmak: Saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup ayakta durmak.
  • El sürmek: Dokunmak, ele almak.
  • Er sürmemek:
  • Yapılması gereken işe henüz başlamamak.
  • Hiç ilgilenmemek.
  • El tazelemek: Tuttuğunu bırakıp ellerini dinlendirmek.
  • El tutmak: Bir iş uzun süre uğraştırmak, vakit kaybettirmek.
  • El uzatmak → El atmak.
  • El üstünde tutmak: Bir kimseye çok saygı, sevgi ve yakınlık göstermek.
  • El vermek: (deyiminin anlamı)
  • Yardım etmek.
  • Tarikatlar döneminde, mürşit, bir müride başkalarına yol gösterme izni vermek.
  • Halk hekimliği gibi konularda yetki vermek.
  • Kağıt oyunlarında karşı tarafa elde olan yada olmayan nedenle, oyun üstünlüğü tanımak.
  • El vurmak: Birini çağırmak için iki elini birbirine vurmak.
  • El vurmamak: Bir işi yapmaya yanaşmamak ve başlamamak.
  • (Bir işten) El yıkamak: O işle olan ilgisini kesmek.
  • El yordamıyla: Görmeden, el yardımıyla.
  • Elde avuçta bir şey kalmamak: (deyiminin anlamı) Hiç malı, parası kalmamak.
  • Elde etmek:
  • İstenilen bir şeyi edinmek.
  • Bir kimseyi kendi hizmetine almak yada kendinden yana çekmek.
  • Elde kalmak: Harcanmayarak, satılmayarak, yitirilmeyerek yada kullanılmayarak yerinde durmak.
  • Elde olmamak: İrade dışında bulunmak.
  • Elde tutmak: Sahibi olsun olmasın, bir malı eli altında bulundurmak.
  • Elden ağza yaşamak: Günlük kazancı ancak günlük gereksinmesini karşılayacak kadar olmak.
  • Elden almak: Bir malı pazara çıkarılmadan sahibinin elinden satın almak.
  • Elden ayaktan düşmek: (deyiminin anlamı)
  • Sağlığı büsbütün bozularak çalışamaz duruma gelmek.
  • (Çoğunlukla yaşlılık yüzünden) Bitkin, gezemez, çalışamaz duruma düşmek.
  • Elden bırakmak: Vazgeçmek.
  • Elden çıkarmak: Bir şeyin sahipliğini başkasına geçirmek, satmak.
  • Elden çıkmak: Malı olmaktan çıkmak.
  • Elden düşme: Az kullanılmış ve sahibinin elinden ucuza alınmış (eşya).
  • Elden düşürmemek: Kitap, tespih gibi elde kullanılan kimi eşyayı ara vermeden kullanmak.
  • Elden ele: Bir kişiden ötesine.
  • (Bir şey) Elden ele dolaşmak: (deyiminin anlamı) Birçok iye değiştirmek yada birçok kimsece ele alınmak.
  • Elden ele geçmek: Bir şey sahip değiştirmek.
  • Elden geçirmek: Noksanlarını yada bozukluklarını gidermek üzere eliyle kontrol etmek.
  • Elden gelmek:
  • (argo) Vermek, peşin vermek.
  • Birini başarısından yada yerinde söz ve davranışından ötürü kutlamak amacıyla "elden gel!" biçiminde söylenen söz.
  • Elden gelmemek: Yapamamak, dayanamamak.
  • (Bir şey) Elden gitmek: Bir şeyi kaybolmak, o şeyden yoksun kalınmak.
  • Elden kaçırmak: Elde edilebilecek bir şeyden türlü nedenlerle yararlanamamak.
  • Elden ne gelir? Ne yapılabilir?
  • Ele alınır: Oldukça iyi, işe yarar.
  • Ele alınmaz: Çok berbat.
  • Ele almak: Bir şey üzerinde çalışmaya başlamak, incelemek, araştırmak.
  • Ele avuca sığmamak: (deyiminin anlamı) Söz dinlememek, baskı altına alınamamak.
  • Ele geçirmek: 1. Yakalamak. 2. Edinmek.
  • Ele gelmek:
  • Tutulabilmek.
  • (Bebek) Kucağa alınacak kadar büyümüş olmak.
  • Ele güne karşı: Herkese karşı.
  • Ele vermek: Suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak.
  • Eli ağır: (deyiminin anlamı)
  • Yavaş iş gören.
  • Vurunca çok acıtan (kimse).
  • Eli alışmak:
  • Bir işte uzluk, ustalık kazanmak.
  • Herhangi bir davranışı adet edinmek.
  • (Bir şey) Eli altında olmak: Buyruğunda olmak, istediği anda o şeyden yararlanabilmek.
  • Eli armut devşirmiyor (toplamıyor) ya! (deyiminin anlamı) Birisinin bir yaparken öbürünün de boş durmayarak aynı işi yapabileceğini anlatır.
  • Eli ayağı (olmak): Yardımcısı (olmak), her işine yarar (olmak).
  • Eli ayağı bağlı: İstediğini yapamayacak bir durumda olan.
  • Eli ayağı buz kesilmek: Çok heyecanlanmak.
  • Eli ayağı düzgün: Vücutça kusursuz, sakat değil.
  • Eli ayağı kesilmek (tutmamak): Güçsüz, dermansız kalmak.
  • Eli ayağı tutmak: Vücut gücü oldukça yerinde olmak.
  • Eli bayraklı: Şirret, edepsiz, kavgacı.
  • Eli boş: O sırada işi olmayan.
  • Eli boş dönmek (çevrilmek, geri gelmek): Umduğunu alamadan dönmek.
  • Eli boş gelmek: Umulan şeyi getirmeden gelmek.
  • Eli böğründe (koynunda) kalmak: Başarısızlığa uğramak, bir şey yapamaz duruma gelmek.
  • Eli çabuk: Çabuk iş gören.
  • Eli dar (darda): Geçimini karşılayacak parası olmayan.
  • Eli değmek: Bir şey yapmaya vakit ve fırsat bulmak.
  • Eli dursa ayağı durmaz: (deyiminin anlamı) Kıpırdak, hareketli, yaramaz.
  • Eli düzgün: Elinden iyi iş gelen.
  • Eli ekmek tutmak: Geçimini emeğiyle sağlayacak duruma gelmek.
  • Eli geniş: Geçimi yolunda olan, cömert.
  • Eli genişlemek: Bolca paraya kavuşmak.
  • Eli hafif: (Cerrah, dişçi, berber gibi, işleri insanın vücuduyla ilgili bulunan kimseler için) Acıtmadan, tedirgin etmeden iş gören.
  • Eli işe yatmak: Becerikli, eli uz olmak.
  • Eli kalem tutmak:
  • Yazı yazmayı bilmek.
  • Düşündüğünü güzel bir anlatımla yazmak.
  • (Bir işe) Eli kırılmak: Eli, işe yatkın bir duruma gelmek.
  • Eli kolu bağlı kalmak (durmak): (deyiminin anlamı) Bir engel yüzünden hiçbir iş yapamaz duruma gelmek.
  • Eli koynunda: Kimsenin işine karışmaz zararsız.
  • Eli koynunda kalmak: Çaresiz kalmak.
  • Eli kulağında: Neredeyse olacak, pek yakında olması beklenilen (şey).
  • Eli mahkum: Zorunlu, mecbur.
  • Eli maşalı: (deyiminin anlamı) Şirret, edepsiz, belalı (kadın).
  • (Bir işte) Eli olmak: Karışmış olmak, alttan alta ilgili bulunmak.
  • Eli para görmek: Eline para geçmek.
  • Eli sıkı: Çok tutumlu.
  • Eli silah tutan: Silah kullanabilen.
  • Eli sopalı: Zorba.
  • Eli şakağında: Düşünceli, kaygılı.
  • Eli uz: Usta, belli bir işte becerikli.
  • Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran.
  • Eli varmamak: (deyiminin anlamı) Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak.
  • (Bir işte) Eli yatkın: Ellerle yapılan işlerde becerikli.
  • (Bir işe) Eli yatmak: Eli alışmak.
  • Eli yordamlı: Eli işe yakışır, yatkın.
  • Eli yüzü düzgün: Yüzüne bakılır, güzelce.
  • Elimi sallasam ellisi, başımı sallasam tellisi: (deyiminin anlamı) (halk dilinde) Bir işaretim üzerine dilediğim kadar ve dilediğim gibi istekli çıkabilir.
  • Elinde avucunda nesi varsa: Parasının, varlığının tümü.
  • (Bir şey) Elinde bulunmak (olmak): O şeye sahip bulunmak.
  • (Biri ötekinin) Elinde doğmak: Yaşlı bir kimse birini, çocukluğundan beri yakından tanımak.
  • Elinde kalmak:
  • Birinin bakımında, yönetiminde kalmak.
  • Bir şey alıcı bulamayıp sahibinde kalmak.
  • (Bir iş) Elinde olmak: İsteyince o işi yapabilmek.
  • Elinde tutmak:
  • Kendi tekelinde bulundurmak, başkalarına kaptırmamak.
  • Bir malı satmayıp bekletmek.
  • (Birinin) Elinde ... var: Yapar, bilir, sahibidir.
  • Elinden: Yüzünden, ... den dolayı.
  • Elinden bir sakatlık çıkmak: Kaza yapmak, birine istemeyerek zarar vermek.
  • Elinden geleni ardına (arkasına) komasın: (deyiminin anlamı) Elinden ne gelirse yapsın!
  • Elinden geleni yapmak: Gücünün yettiğini yapmak.
  • Elinden gelmek: Yapabilmek.
  • Elinden hiçbir şey kurtulamamak: Her şeyi becerebilmek.
  • Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş görememek.
  • Elinden iş gelmek: Becerikli, hünerli olmak.
  • Elinden kaza çıkmak: (deyiminin anlamı)
  • İstemeyerek birini yaralamak yada öldürmek gibi bir suç işlemek.
  • Kaza yapmak.
  • Elinden kurtulmak: Birinden kaçmayı başarmak.
  • Elinden tutmak: Yardım etmek, kayırmak.
  • Eline ağır: Elinden çabuk iş çıkmayan.
  • Eline almak:
  • Buyruğu altına almak.
  • Bir işi kendi yapmaya başlamak.
  • Eline ayağına kapanmak (sarılmak, düşmek): Birine çok yalvarmak.
  • Eline ayağına üşenmemek: Hamarat olmak, her türlü ayak işlerini gönülden yapmak.
  • (Bir kimsenin) Eline bakmak:
  • Bir kimsenin yardımıyla geçinmek.
  • Ne getirdi diye gözlemek.
  • Eline çabuk: (deyiminin anlamı) Eli çabuk iş gören.
  • Eline düşmek:
  • Egemenliği, buyruğu altına girmek.
  • Yakalanmak.
  • Birine muhtaç olmak.
  • Birinin malı olmak.
  • Eline eteğine doğru: Temiz, her türlü kötülükten uzak olan.
  • Eline eteğine sarılmak: Çok yalvarmak.
  • Eline geçmek:
  • Kazanmak, edinmek.
  • Rastlamak.
  • Bulmak.
  • (Birinin) Eline kalmak: Ondan başka yardımcısı olmamak.
  • Eline (elinize, ellerinize) sağlık: (deyiminin anlamı) El emeğiyle güzel bir şey yapana söylenen bir övgü sözü.
  • (Birinin) Eline su dökemez: (deyiminin anlamı) Herhangi bir erdem bakımından ondan, karşılaştırılamayacak denli aşağı olan kimseyi anlatmak için söylenir.
  • (Bir yerden) Elini ayağını kesmek: Uğramaz olmak.
  • Elini ayağını öpeyim: Çok yalvarırım, ne olur bağışla.
  • Elini çabuk tutmak: Çabuk davranmak.
  • Elini eteğini çekmek: Uzun süredir yaptığı bir işi bırakmak, ilgisini kesmek.
  • Elini kalbine (vicdanına) koyarak (söylemek, düşünmek, hüküm vermek): Adaletten ayrılmayarak.
  • Elini kana bulamak (bulaştırmak): Kan akıtarak adam öldürmek.
  • (Birinin) Elini kolunu bağlamak: Bir şey yapamayacak duruma getirmek.
  • Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: (deyiminin anlamı) Gerekirken hiçbir armağan yada işe yarar bir şey getirmeksizin gelmek.
  • Elini kolunu sallaya sallaya gezmek: Pervasızca, kimseden çekinmeden dolaşmak.
  • Elini kulağına atmak: Gazel yada türkü söylemek üzere elini kulak kepçesinin arkasına koymak.
  • Elini oynatmak: Parayı esirgememek.
  • Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: (deyiminin anlamı) Evde hiçbir iş görmeden rahat bir yaşam sürmek, pek nazlı olmak.
  • Elini sürmemek:
  • Eliyle dokunmamak.
  • Bir şeyi kendine yakıştırmayarak yapmamak, tenezzül etmemek.
  • Elini uzatmak: Yardım etmek.
  • (Birine) Elini veren kolunu alamaz: (deyiminin anlamı)
  • Bir kimse, küçük bir yardımda bulunmak isteyeni kendi çıkarı için büyük özverilere zorlar, ağır zararlara uğratır.
  • Borcunu ödemeyecek bir kimseye bir şey verilince, bunun o kimseden kolay kolay anlınamayacağını anlatır.
  • (Bir şeyden) Elini yıkamak: O şeyden vazgeçmek.
  • Elinin altında: Her zaman kolayca alınıp kullanılabilecek yerde ve yakınlıkta.
  • Elinin hamuruyla erkek işine karışmak: (deyiminin anlamı) (Kadınlar için) Beceremeyeceği işleri yapmaya kalkışmak.
  • Elinin (öllüğün) körü: (hakaret) Sözle rahatsız edilme durumlarında azarlama yollu verilen karşılık.
  • Elinle ver, ayağınla ara: Ödünç aldığı şeyi geri vermeyi savsaklayanlara yakınma olarak söylenir.
  • Elle tutulacak tarafı (yanı) kalmamak:
  • Sağlam bir yanı kalmamak.
  • Güvenilecek yada kayırılacak bir yönü olmamak; hiçbir değerli yanı olmamak.
  • Eller yukarı! (deyiminin anlamı) Ellerini kaldırarak teslim olmak.
  • Ellerde gezmek: Elden ele dolaşmak.
  • Ellerim yanıma gelsin: "Allah canımı alsın!" anlamında bir inandırma sözü.
  • Ellerin dert görmesin: (deyiminin anlamı) "Allah senden razı olsun" anlamında iyi dilek sözü.

Sponsorlu Bağlantılar
Kaynak

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

28 Şubat 2016 / Ziyaretçi Edebiyat
8 Ocak 2014 / Misafir Edebiyat
1 Mart 2016 / 95_gs_1905 Edebiyat
8 Ekim 2013 / Misafir Soru-Cevap
5 Nisan 2014 / Misafir Soru-Cevap