Ziyaretçi
El ile ilgili deyimler nelerdir?
El ile ilgili deyimler
- El açmak: (deyiminin anlamı)
- Dilenmek.
- → Kağıt açmak.
- El almak:
- Tarikatlar döneminde, bir mürit, mürşidinden başkalarına yol gösterme iznini almak.
- Bir sanatı yapmak üzere ustasının iznini almak.
- Kağıt oyunlarında karşı tarafın oynadığı kağıdın daha kuvvetlisini oynayarak üstünlük sağlamak.
- (Bir işe) El atmak:
- Kavramak, tutmak, karışmak.
- Bir işe girişmek.
- El ayak çekilmek: Ortalıkta hiç kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek.
- El bağlamak: Saygı belirtisi olarak ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup durmak.
- El basmak: Kutsal kitaplardan biri üzerine el koyarak ant içmek.
- El bebek gül bebek: (deyiminin anlamı) Nazlı, şımarık.
- El çabukluğu: Bir işi başkalarının gözü önünde ve onlara sezdirmeyecek kadar çabuklukla yapabilme becerisi.
- El çekmek: Vazgeçmek.
- El çırpmak:
- Alkışlamak.
- Birini çağırmak için ellerini birbirine vurmak.
- (Bir şey) El değiştirmek: Bir kimseden başka bir kimseye geçmek.
- El değmemiş: Hiç kullanılmamış.
- El ele vermek: Bir konuda yardımlaşmak amacıyla birleşmek.
- El ense çekmek: Birini çıkar uğruna aldatmak.
- El ermez, güç yetmek: Bir iş karşısındaki güçsüzlüğü anlatmak için kullanılır.
- El etek çekilmek → El ayak çekilmek.
- El etek çekmek: (deyiminin anlamı) Kimi dünya işlerinden vazgeçip kendini ibadete vermek; eski alışkanlıklarını bırakmak.
- El etek öpmek:
- Bir iyi yaptırmak için yalvarmak.
- Yaltaklanmak.
- El etmek: Elle işaret yapmak, bir kimseyi el işaretiyle çağırmak.
- El ile (-le) tutulur: Apaçık ve besbelli.
- (Biri) El kaldırmak: (Kalabalık toplantılarda) Oy vermek yada söz istemek.
- El kadar: (Genellikle yeni doğan çocuk için) Küçük.
- El katmak: Bir işe karışmak.
- El kiri: Kolayca vazgeçilir, atılır (şey).
- El koymak:
- Yetkili olanlar, bir sorun yada olayı ele almak.
- Hükümet bir malı yada bir kuruluşu kendi buyruğuna almak.
- El pençe divan durmak: Saygı için ellerini göbeğinin üstüne kavuşturup ayakta durmak.
- El sürmek: Dokunmak, ele almak.
- Er sürmemek:
- Yapılması gereken işe henüz başlamamak.
- Hiç ilgilenmemek.
- El tazelemek: Tuttuğunu bırakıp ellerini dinlendirmek.
- El tutmak: Bir iş uzun süre uğraştırmak, vakit kaybettirmek.
- El uzatmak → El atmak.
- El üstünde tutmak: Bir kimseye çok saygı, sevgi ve yakınlık göstermek.
- El vermek: (deyiminin anlamı)
- Yardım etmek.
- Tarikatlar döneminde, mürşit, bir müride başkalarına yol gösterme izni vermek.
- Halk hekimliği gibi konularda yetki vermek.
- Kağıt oyunlarında karşı tarafa elde olan yada olmayan nedenle, oyun üstünlüğü tanımak.
- El vurmak: Birini çağırmak için iki elini birbirine vurmak.
- El vurmamak: Bir işi yapmaya yanaşmamak ve başlamamak.
- (Bir işten) El yıkamak: O işle olan ilgisini kesmek.
- El yordamıyla: Görmeden, el yardımıyla.
- Elde avuçta bir şey kalmamak: (deyiminin anlamı) Hiç malı, parası kalmamak.
- Elde etmek:
- İstenilen bir şeyi edinmek.
- Bir kimseyi kendi hizmetine almak yada kendinden yana çekmek.
- Elde kalmak: Harcanmayarak, satılmayarak, yitirilmeyerek yada kullanılmayarak yerinde durmak.
- Elde olmamak: İrade dışında bulunmak.
- Elde tutmak: Sahibi olsun olmasın, bir malı eli altında bulundurmak.
- Elden ağza yaşamak: Günlük kazancı ancak günlük gereksinmesini karşılayacak kadar olmak.
- Elden almak: Bir malı pazara çıkarılmadan sahibinin elinden satın almak.
- Elden ayaktan düşmek: (deyiminin anlamı)
- Sağlığı büsbütün bozularak çalışamaz duruma gelmek.
- (Çoğunlukla yaşlılık yüzünden) Bitkin, gezemez, çalışamaz duruma düşmek.
- Elden bırakmak: Vazgeçmek.
- Elden çıkarmak: Bir şeyin sahipliğini başkasına geçirmek, satmak.
- Elden çıkmak: Malı olmaktan çıkmak.
- Elden düşme: Az kullanılmış ve sahibinin elinden ucuza alınmış (eşya).
- Elden düşürmemek: Kitap, tespih gibi elde kullanılan kimi eşyayı ara vermeden kullanmak.
- Elden ele: Bir kişiden ötesine.
- (Bir şey) Elden ele dolaşmak: (deyiminin anlamı) Birçok iye değiştirmek yada birçok kimsece ele alınmak.
- Elden ele geçmek: Bir şey sahip değiştirmek.
- Elden geçirmek: Noksanlarını yada bozukluklarını gidermek üzere eliyle kontrol etmek.
- Elden gelmek:
- (argo) Vermek, peşin vermek.
- Birini başarısından yada yerinde söz ve davranışından ötürü kutlamak amacıyla "elden gel!" biçiminde söylenen söz.
- Elden gelmemek: Yapamamak, dayanamamak.
- (Bir şey) Elden gitmek: Bir şeyi kaybolmak, o şeyden yoksun kalınmak.
- Elden kaçırmak: Elde edilebilecek bir şeyden türlü nedenlerle yararlanamamak.
- Elden ne gelir? Ne yapılabilir?
- Ele alınır: Oldukça iyi, işe yarar.
- Ele alınmaz: Çok berbat.
- Ele almak: Bir şey üzerinde çalışmaya başlamak, incelemek, araştırmak.
- Ele avuca sığmamak: (deyiminin anlamı) Söz dinlememek, baskı altına alınamamak.
- Ele geçirmek: 1. Yakalamak. 2. Edinmek.
- Ele gelmek:
- Tutulabilmek.
- (Bebek) Kucağa alınacak kadar büyümüş olmak.
- Ele güne karşı: Herkese karşı.
- Ele vermek: Suçlu bir kimseyi haber verip yakalatmak.
- Eli ağır: (deyiminin anlamı)
- Yavaş iş gören.
- Vurunca çok acıtan (kimse).
- Eli alışmak:
- Bir işte uzluk, ustalık kazanmak.
- Herhangi bir davranışı adet edinmek.
- (Bir şey) Eli altında olmak: Buyruğunda olmak, istediği anda o şeyden yararlanabilmek.
- Eli armut devşirmiyor (toplamıyor) ya! (deyiminin anlamı) Birisinin bir yaparken öbürünün de boş durmayarak aynı işi yapabileceğini anlatır.
- Eli ayağı (olmak): Yardımcısı (olmak), her işine yarar (olmak).
- Eli ayağı bağlı: İstediğini yapamayacak bir durumda olan.
- Eli ayağı buz kesilmek: Çok heyecanlanmak.
- Eli ayağı düzgün: Vücutça kusursuz, sakat değil.
- Eli ayağı kesilmek (tutmamak): Güçsüz, dermansız kalmak.
- Eli ayağı tutmak: Vücut gücü oldukça yerinde olmak.
- Eli bayraklı: Şirret, edepsiz, kavgacı.
- Eli boş: O sırada işi olmayan.
- Eli boş dönmek (çevrilmek, geri gelmek): Umduğunu alamadan dönmek.
- Eli boş gelmek: Umulan şeyi getirmeden gelmek.
- Eli böğründe (koynunda) kalmak: Başarısızlığa uğramak, bir şey yapamaz duruma gelmek.
- Eli çabuk: Çabuk iş gören.
- Eli dar (darda): Geçimini karşılayacak parası olmayan.
- Eli değmek: Bir şey yapmaya vakit ve fırsat bulmak.
- Eli dursa ayağı durmaz: (deyiminin anlamı) Kıpırdak, hareketli, yaramaz.
- Eli düzgün: Elinden iyi iş gelen.
- Eli ekmek tutmak: Geçimini emeğiyle sağlayacak duruma gelmek.
- Eli geniş: Geçimi yolunda olan, cömert.
- Eli genişlemek: Bolca paraya kavuşmak.
- Eli hafif: (Cerrah, dişçi, berber gibi, işleri insanın vücuduyla ilgili bulunan kimseler için) Acıtmadan, tedirgin etmeden iş gören.
- Eli işe yatmak: Becerikli, eli uz olmak.
- Eli kalem tutmak:
- Yazı yazmayı bilmek.
- Düşündüğünü güzel bir anlatımla yazmak.
- (Bir işe) Eli kırılmak: Eli, işe yatkın bir duruma gelmek.
- Eli kolu bağlı kalmak (durmak): (deyiminin anlamı) Bir engel yüzünden hiçbir iş yapamaz duruma gelmek.
- Eli koynunda: Kimsenin işine karışmaz zararsız.
- Eli koynunda kalmak: Çaresiz kalmak.
- Eli kulağında: Neredeyse olacak, pek yakında olması beklenilen (şey).
- Eli mahkum: Zorunlu, mecbur.
- Eli maşalı: (deyiminin anlamı) Şirret, edepsiz, belalı (kadın).
- (Bir işte) Eli olmak: Karışmış olmak, alttan alta ilgili bulunmak.
- Eli para görmek: Eline para geçmek.
- Eli sıkı: Çok tutumlu.
- Eli silah tutan: Silah kullanabilen.
- Eli sopalı: Zorba.
- Eli şakağında: Düşünceli, kaygılı.
- Eli uz: Usta, belli bir işte becerikli.
- Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran.
- Eli varmamak: (deyiminin anlamı) Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak.
- (Bir işte) Eli yatkın: Ellerle yapılan işlerde becerikli.
- (Bir işe) Eli yatmak: Eli alışmak.
- Eli yordamlı: Eli işe yakışır, yatkın.
- Eli yüzü düzgün: Yüzüne bakılır, güzelce.
- Elimi sallasam ellisi, başımı sallasam tellisi: (deyiminin anlamı) (halk dilinde) Bir işaretim üzerine dilediğim kadar ve dilediğim gibi istekli çıkabilir.
- Elinde avucunda nesi varsa: Parasının, varlığının tümü.
- (Bir şey) Elinde bulunmak (olmak): O şeye sahip bulunmak.
- (Biri ötekinin) Elinde doğmak: Yaşlı bir kimse birini, çocukluğundan beri yakından tanımak.
- Elinde kalmak:
- Birinin bakımında, yönetiminde kalmak.
- Bir şey alıcı bulamayıp sahibinde kalmak.
- (Bir iş) Elinde olmak: İsteyince o işi yapabilmek.
- Elinde tutmak:
- Kendi tekelinde bulundurmak, başkalarına kaptırmamak.
- Bir malı satmayıp bekletmek.
- (Birinin) Elinde ... var: Yapar, bilir, sahibidir.
- Elinden: Yüzünden, ... den dolayı.
- Elinden bir sakatlık çıkmak: Kaza yapmak, birine istemeyerek zarar vermek.
- Elinden geleni ardına (arkasına) komasın: (deyiminin anlamı) Elinden ne gelirse yapsın!
- Elinden geleni yapmak: Gücünün yettiğini yapmak.
- Elinden gelmek: Yapabilmek.
- Elinden hiçbir şey kurtulamamak: Her şeyi becerebilmek.
- Elinden iş çıkmamak: Çabuk iş görememek.
- Elinden iş gelmek: Becerikli, hünerli olmak.
- Elinden kaza çıkmak: (deyiminin anlamı)
- İstemeyerek birini yaralamak yada öldürmek gibi bir suç işlemek.
- Kaza yapmak.
- Elinden kurtulmak: Birinden kaçmayı başarmak.
- Elinden tutmak: Yardım etmek, kayırmak.
- Eline ağır: Elinden çabuk iş çıkmayan.
- Eline almak:
- Buyruğu altına almak.
- Bir işi kendi yapmaya başlamak.
- Eline ayağına kapanmak (sarılmak, düşmek): Birine çok yalvarmak.
- Eline ayağına üşenmemek: Hamarat olmak, her türlü ayak işlerini gönülden yapmak.
- (Bir kimsenin) Eline bakmak:
- Bir kimsenin yardımıyla geçinmek.
- Ne getirdi diye gözlemek.
- Eline çabuk: (deyiminin anlamı) Eli çabuk iş gören.
- Eline düşmek:
- Egemenliği, buyruğu altına girmek.
- Yakalanmak.
- Birine muhtaç olmak.
- Birinin malı olmak.
- Eline eteğine doğru: Temiz, her türlü kötülükten uzak olan.
- Eline eteğine sarılmak: Çok yalvarmak.
- Eline geçmek:
- Kazanmak, edinmek.
- Rastlamak.
- Bulmak.
- (Birinin) Eline kalmak: Ondan başka yardımcısı olmamak.
- Eline (elinize, ellerinize) sağlık: (deyiminin anlamı) El emeğiyle güzel bir şey yapana söylenen bir övgü sözü.
- (Birinin) Eline su dökemez: (deyiminin anlamı) Herhangi bir erdem bakımından ondan, karşılaştırılamayacak denli aşağı olan kimseyi anlatmak için söylenir.
- (Bir yerden) Elini ayağını kesmek: Uğramaz olmak.
- Elini ayağını öpeyim: Çok yalvarırım, ne olur bağışla.
- Elini çabuk tutmak: Çabuk davranmak.
- Elini eteğini çekmek: Uzun süredir yaptığı bir işi bırakmak, ilgisini kesmek.
- Elini kalbine (vicdanına) koyarak (söylemek, düşünmek, hüküm vermek): Adaletten ayrılmayarak.
- Elini kana bulamak (bulaştırmak): Kan akıtarak adam öldürmek.
- (Birinin) Elini kolunu bağlamak: Bir şey yapamayacak duruma getirmek.
- Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: (deyiminin anlamı) Gerekirken hiçbir armağan yada işe yarar bir şey getirmeksizin gelmek.
- Elini kolunu sallaya sallaya gezmek: Pervasızca, kimseden çekinmeden dolaşmak.
- Elini kulağına atmak: Gazel yada türkü söylemek üzere elini kulak kepçesinin arkasına koymak.
- Elini oynatmak: Parayı esirgememek.
- Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: (deyiminin anlamı) Evde hiçbir iş görmeden rahat bir yaşam sürmek, pek nazlı olmak.
- Elini sürmemek:
- Eliyle dokunmamak.
- Bir şeyi kendine yakıştırmayarak yapmamak, tenezzül etmemek.
- Elini uzatmak: Yardım etmek.
- (Birine) Elini veren kolunu alamaz: (deyiminin anlamı)
- Bir kimse, küçük bir yardımda bulunmak isteyeni kendi çıkarı için büyük özverilere zorlar, ağır zararlara uğratır.
- Borcunu ödemeyecek bir kimseye bir şey verilince, bunun o kimseden kolay kolay anlınamayacağını anlatır.
- (Bir şeyden) Elini yıkamak: O şeyden vazgeçmek.
- Elinin altında: Her zaman kolayca alınıp kullanılabilecek yerde ve yakınlıkta.
- Elinin hamuruyla erkek işine karışmak: (deyiminin anlamı) (Kadınlar için) Beceremeyeceği işleri yapmaya kalkışmak.
- Elinin (öllüğün) körü: (hakaret) Sözle rahatsız edilme durumlarında azarlama yollu verilen karşılık.
- Elinle ver, ayağınla ara: Ödünç aldığı şeyi geri vermeyi savsaklayanlara yakınma olarak söylenir.
- Elle tutulacak tarafı (yanı) kalmamak:
- Sağlam bir yanı kalmamak.
- Güvenilecek yada kayırılacak bir yönü olmamak; hiçbir değerli yanı olmamak.
- Eller yukarı! (deyiminin anlamı) Ellerini kaldırarak teslim olmak.
- Ellerde gezmek: Elden ele dolaşmak.
- Ellerim yanıma gelsin: "Allah canımı alsın!" anlamında bir inandırma sözü.
- Ellerin dert görmesin: (deyiminin anlamı) "Allah senden razı olsun" anlamında iyi dilek sözü.
Sponsorlu Baglantilar
Kaynak
Son düzenleyen Efulim; 3 Mart 2015 19:18
Sebep: İç başlık.