Arama

Pascal'ın Din Üzerine Olasılık Hesabı

Güncelleme: 17 Mart 2008 Gösterim: 14.466 Cevap: 0
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
17 Mart 2008       Mesaj #1
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi
“Pascal beklenen değer teorisini kullanarak hayatını dine adaması gerektiğini kanıtladı. Her matematikçi gibi o da, bu soruyu bir formüle indirgedi.”
Hangisi daha büyüktür?
Sponsorlu Bağlantılar
a) Beklenen değer (hedonizm yani fiziksel yaşamdan zevk alma)
Ya da
b) Beklenen değer (dini hayat)
Varsayım…
a) Olasılık (ölümden sonra hayat yok) * (hedonizmden alınacak zevk) +
Olasılık (ölümden sonra hayat var) * (sonsuza dek lanetlenmek) Ve
b) Olasılık (ölümden sonra hayat yok) * (dinden alınacak zevk)
Olasılık (ölümden sonra hayat var)* (sonsuz mutluluk)

Pascal’ın mantığı çok basitti: Eğer (a) (b)’den büyükse o zaman hedonizme devam edecekti, ama
eğer (a) (b)’den küçükse o zaman dindar olmalıydı.”
“Ama değişkenlerin değerlerini bilmeden bu denklemi nasıl çözdü?” diye sordu Michael.
“Birkaç varsayımda bulundu, örneğin, sonsuz mutluluğun değeri pozitif sonsuzdu ve sonsuza dek
lanetlenmenin değeri negatif sonsuzdu.”
Sonsuz mutluluk = +00
Sonsuza dek lanetlenmek =-00
“Eğer bir denklemde sonsuzu kullanırsanız bu diğer her şeyi etkiler, çünkü çok büyük bir sayıdır,
böylece (a) hedonizmin beklenen değeri negatif sonsuz ve (b) dini hayatın beklenen değeri pozitif
sonsuz.”
(a) hedonizm = -00 ve (b) din = +00
o zaman
{a)< (b) böylece...
(b) beklenen değer (hedonizm) < beklenen değer (dini hayat)

“Anladınız mı? Ölümden sonra insanın ruhunun yaşamasının veya her hangi bir şekilde bir hayat olmasının olasılığı ne kadar az olursa olsun, Pascal’ın dine bağlı bir hayat yaşamasından beklediği getiri, yine de dünyevi zevklerle hedonistik bir yaşam sürüp de sonsuza dek lanetlenmeyi göze alacağı bir durumun getirisinden daha büyüktür.”

Hedonizm:Hazzın en yüce değer olduğu, yaşamın temel amacının haz olduğu savı.

Hz.Ali’nin de Pascal’dan önce buna benzer bir açıklaması vardır:

Hz. Ali’ye (r.a), birisi geldi. Adam, öldükten sonra tekrar dirilmeyi, ahiretteki hesabı, cenneti ve cehennemi inkar ediyordu. Hz. Ali’ye,

“Ya Ali, siz müslümanlar ölüme ve ölüm ötesine inanıyorsunuz; biz ise inanmıyoruz. Siz cehennemden kurtulmak, cennete girmek için bir sürü ibadet ediyor, mal harcıyor, zahmete giriyorsunuz. Bu zahmete değer mi? Hem ölümden sonra tekrar dirilmenin olacağı ne malum?” diye sordu.

Hz. Ali (r.a) adamı sükünetle dinledi, sonra ona şu cevabı verdi:

“Evet, ölümden sonra dirilmek, hesaba çekilmek, cennete veya cehenneme girmek, ya senin dediğin gibi yoktur; ya da bizim dediğimiz gibi vardır. Önce senin dediğinin doğru olduğunu düşünelim. Ölümden sonra ahiret hayatı yoksa seninle biz aynı durumdayız. Sana da yok bize de yok. Bu arada bizim Yüce Allah için kıldığımız namazların, yaptığımız ibadetlerin, hayır ve iyiliklerin, güzel ahlakın, verdiğimiz zekat ve sadakaların bize bir zararı olmaz. Ama ya ahiret varsa; bizim dediğimiz doğru çıkarsa, senin halin nice olur?” diye sordu. Adam, biraz durdu, düşündü ve sonra:

“Vallahi, her iki durumda da siz kazançlısınız, ahiret, cennet ve cehennem varsa vay bizim halimize! Yolunu öğret, ben de Müslüman olacağım.” Dedi ve Müslüman oldu, kulluk yoluna adım attı, emniyet dairesine girdi.


Pascal’ın şu şiirsel sözleri de çok etkileyici:
“Tanrı, varoluşumuzun müşküllerini bizim tarafımızdan anlaşılmaz kılmayı isteyerek, (bu müşküllerin birleştiği) düğümü o kadar yükseğe veya daha kesin bir şekilde, o kadar aşağıya gizlemiş ki, biz ona bütünüyle ulaşamayız. Sonuç itibariyle gerçekten kendimizi bilebilmemiz aklımızın kibirli faaliyeti yoluyla değil, ancak onun sade teslimiyeti yoluyla olur. O halde insan, ne tür bir hilkat garibesi! Ne kadar tuhaf, ne kadar korkunç, ne kadar karmaşık, ne kadar paradoksal, ne kadar harika! Her şeyin hakimi, zayıf bir yer solucanı, hakikat ambarı, şüphe ve hataya batmış, evrenin şerefi ve süprüntüsü! O halde kibirli insan, kendi kendine nasıl bir paradoks oluşturduğunu bil. Aciz akıl, mütevazî ol. Zayıf doğa, sessiz ol. İnsanın sonsuz biçimde insanı aştığını öğren, senin tarafından bilinmez olan hakiki durumunu efendinden işit. Tanrı`yı dinle.”

Çelişkilerle dolu bir varlık olan insanda hiç sonu gelmeyen bir mutluluk arzusu vardır, bu mutluluk arzusu aynı zamanda mutsuzluğun da kaynağıdır.

'Stoacılar der ki: Kendi kendinizi denetleyin, kaygıdan sıkıntıdan kurtulursunuz. Bu doğru değil.

Başkaları der ki: Dışa dönün, mutluluğu dışınızda arayın, kıvanç duyarsınız. Bu da doğru değil. Bunların kaynağı sağlıksız durumlardır.

Mutluluk ne insanın içinde ne de dışındadır, Tanrı'dadır, bu nedenle dışımızda olan içimizdedir'. Mutsuzluk ile mutluluk arasındaki derin uçurum Pascal'a göre ancak sonsuz ve değişmez bir varlık tarafından ortadan kaldırılabilir ve işte burada insanın zavallığı ve günahkarlığı onun büyüklüğünü, Tanrı'ya olan yönelimini ortaya çıkarır. Ona göre bu karşıtlıklar, bu karşıtların birlikte varoluşudur ki, gerçek bir problem meydana getirir. Ancak bu problem filozoflar tarafından çözülemez. Çözüm inançta, yürekte, dini bir yaşamdadır çünkü sadece burada insan Tanrı'ya ilişkin aşk dolu bir kavrayışa ulaşır. İnsanın kurtuluşu samimi müminde sözkonusu olan adeta içgüdüsel, doğrudan, aracısız ve akla bağlı olmayan, akıl süzgecinden geçmemiş bir kavrayışta Tanrı'ya teslim olmaktadır.'

Chateaubrand, Pascal için şunları söylüyor;

'Bir adam vardı, oniki yaşında çizgiler ve dairelerle bir matematik inşa etti, onaltı yaşında eskiçağlardan beri koniler üzerine yazılan eserlerin en iyisini yazdı, ondokuz yaşındayken tümüyle kafada kalan bir bilimi makine haline soktu, yirmiüç yaşında havanın basıncını göstererek eski fiziğin en büyük yanılgılarından birini ortadan kaldırdı. Öteki insanların henüz adam olmaya başladıkları bu yaşta, insani bilgiler dairesini baştan sona dolaşarak onların hiçliğini gördü ve tüm düşüncelerini dine doğru çevirdi'.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

20 Eylül 2008 / INIFERNO Spor ww
17 Şubat 2018 / virtuecat Bilim ww
9 Mayıs 2017 / handeber4 Cevaplanmış
9 Şubat 2016 / KisukE UraharA Siyaset ww
23 Ekim 2015 / Efulim Müzik ww