Arama

Cahit Külebi

Güncelleme: 21 Şubat 2016 Gösterim: 240.280 Cevap: 10
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
14 Kasım 2006       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Cahit Külebi (1917 - 1997)
20 Aralık 1917'de Tokat’ta doğdu, 20 Haziran 1997 tarihinde Ankara’da öldü. Sivas Lisesi'nden mezun oldu. İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Antalya lisesi'nde, Ankara Devlet Konservatuvarı'nda, Ankara Gazi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Milli Eğitim müfettişi oldu. İsviçre’ye kültür ataşesi ve öğrenci müfettişi olarak atandı. Yurda dönünce Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişliği ve Kültür müsteşar yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1972'de emekliye ayrıldı. 1983 yılına kadar Türk Dil Kurumu'nda çalıştı. 1976'dan sonraki dönemde Türk Dil Kurumu Genel Yazmanı’ydı. İlk şiirleri "Nazmi Cahit" takma ismiyle 1938'de Gençlik dergisinde yayınlandı. Daha sonra Varlık Dergisi'nde yayınlanan şiirlerinde de aynı imzayı kullandı. 1950-1954 arasında Sokak, İnsan, Türk Dili, Yaratış, Kültür Dünyası gibi dergilerde çıkan şiirleriyle ünlendi. İlk şiir kitabı "Adamın Biri" 1946'da yayınlandı. 1949'da çıkan ikinci kitabı "Rüzgâr"da Orhan Veli şiirine yaklaştığı dikkat çekti. "Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda adlı eseri, Nevit Kodallı'nın "Atatürk Oratoryosu"na temel oluşturdu. 1940 sonrasında başlayan şiirimizin yenileşmesi hareketinde kendine özgü bir yeri var. Rahat anlatımı, içtenlik ve duyarlılığıyla ilgi çeken titiz bir şiir işçisi.
Sponsorlu Bağlantılar

ESERLERİ

ŞİİR:

  • Adamın Biri (1946)
  • Rüzgâr (1949)
  • Atatürk Kurtuluş Savaşında (1952)
  • Yeşeren Otlar (1955)
  • Süt (1965)
  • Şiirler (1969)
  • Türk Mavisi (1973)
  • Sıkıntı ve Umut (1977)
  • Yangın (1980)
  • Bütün Şiirleri (1982)
  • Güz Türküleri (1991)
  • Bütün Şiirleri (1997)
ANI:
  • İçi Sevda Dolu Yolculuk 1986
DÜZ YAZI:
  • Şiir Her Zaman 1985
ÖDÜLLERİ:
  • 1955 Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü Yeşeren Otlar ile
  • 1981 Yeditepe Şiir Armağanı Yangın ile

ŞİİRLERİ VE YAZIN YAŞAMI
Cahit Külebi, "ilk şiirlerini daha lise öğrencisiyken, Sivas Erkek Lisesi'nin Toplantı adlı dergisinde yayımlamış, Yücel dergisinde 'Sivas Erkek Lisesi-Ahmet' imzasıyla bir şiiri çıkmıştır (Mayıs 1935). İstanbul'a geldikten sonra Gençlik dergisinde Mahmut Cahit imzasıyla iki, Nazmi Cahit imzasıyla da iki şiiri yayımlanmıştır. Daha sonra Cahit Erencan adıyla Sokak, Gençlik ve Varlık dergilerinde de şiirleri çıkmıştır. Bir ara babasının aile adı Gullebi'den yararlanarak Külebi adını kullanmaya başlamış, Külebi'yi sonradan soyadı olarak tescil ettirmiştir." Külebi 1940 Edebiyat hareketi içinde etkin bir rol oynamamasına, hiçbir gruba ve eğilime katılmamasına rağmen şiirini kabul ettirmiştir.
Cahit Külebi Yeşeren Otlar adlı kitabıyla Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü'nü (1955), Yangın adlı kitabıyla da Yeditepe Şiir Ödülü'nü (1981) kazanmıştır. Külebi'nin bazı çevirileri de yayımlanmıştır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Biyografi Konusu: Cahit Külebi nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Şubat 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Cahit Külebi, Türk şairi (1917 - 1997).
Tokat'ta dünyaya gelen Cahit Külebi Sivas Lisesi'ni (1936), sonra İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu'nun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1940). Antalya Lisesi'nde, Devlet Konservatuarı'nda ve Ankara Gazi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı (1942-1956). Milli Eğitim Bakanlığı başmüfettişliğinde, İsviçre bölgesi öğrenci müfettişliği ve kültür ataşeliğinde bulundu (1956-1964). Emekliye ayrıldığı 1973 yılına kadar, gene bakanlık başmüfettişliği (bir ara kültür müsteşarı yardımcılığı) yaptı. Aynı yıl Türk Dil Kurumu Yayın ve Tanıtma Kolu başkanı, 1977'de de TDK Genel Yazmanı oldu.
Sponsorlu Bağlantılar
Cahit Külebi 1997 yılında öldü.

Sanatı ve Kişiliği
Külebi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında gelişen şiir akımlarının etkisi altında eser vermeğe başladı. Ayrı kaynaklardan beslenen ve değişik amaçlar güden bu akımlardan esinlenmekle birlikte kendine özgü bir bireşim yapmayı bildi. Hem halk edebiyatının, hem serbest şiirin tekniklerinden yararlandı.
Yurt güzelliklerini çarpıcı yalınlığıyla yansıtmağa çalışırken Anadolu insanının acılı yaşamını da aynı yalınlıkla yansıtmaktan geri kalmadı. Anadolu gerçeğini uzak geçmişlerden günümüze kadar gelen çizgisi içinde, bakımsızlığı, çorak ovaları, eşkıyası, keskin rüzgârları, odun ve tuz taşıyan kağnıları, gezgin satıcıları, köylüleri, çiftçileri, balıkçıları, hamalları ve çobanlarıyla gönül tellerini inleten bir hava içinde dile getirdi.
Külebi'nin şiiri bütün yalınlığı ve gerçekçiliğinin yanı sıra sevgiye, dostluğa ve kardeşliğe dayanır. Daha doğrusu yansıttığı gerçeklerin üstünde bu duygular tüter. Bunun sonucu olarak o barışçı, insancı dünya görüşüyle yüzyılımıza damgasını vuran kötülüklere de karşı çıkar. Bu görüşün belirgin örneği olan Atatürk Kurtuluş Savaşı'nda adlı eseri, seslendirilerek (Nevit Kodallı) oratoryo haline getirilmiştir (Atatürk Oratoryosu).



Cahit Külebi Şiirleri


CEBECİ KÖPRÜSÜ

Cebeci köprüsünün üstü
Karınca yuvasına benziyor,
Hamallar, körler, topallar,
Oturmuş nasibini bekliyor.

Cebeci köprüsü yüksek
Altından tren geçiyor,
Ya benim aklımdan geçenler?
Kimse bilmiyor.

Şu dünya güzelim dünya
Tıkır tıkır işliyor,
İnsanlar insanlar insanlar
Neden böyle çekişir durur
Aklım ermiyor.

Cebeci köprüsünün korkulukları
Kara boyalı,
Daha böyle köprülerden geçersin çok

*****
YURDUM
1917 senesinde
Topraklarında doğmuşum.
Anamdan emdiğim süt
Çeşmenden tarlandan gelmiş.
Emmilerim hudutlarında
Senin için döğüşürken ölmüşler.
Kalelerin burcunda
Uçurtma uçurmuşum,
Çimmişim derelerinde.
Bir andız fidanı gibi büyümüşüm.
Topraklarının üstünde.

Koca koca kamyonlara binmişim.
Daha büyük şehirlerine
Okumaya gitmişim.
Eşkiyalar yolumu kesmiş,
Alacak şey bulamamışlar.
Topraklarının üstünde
Top oynamış, aşık olmuş, düşünmüş,
Ahbap edinmişim.

Kederlendiğim günler olmuş
Naçar dolaşmışım sokaklarında,
Sevinçli günlerim olmuş
Başım havalarda gezmişim.
Bağrımı açıp ılgın ılgın
Esen serin rüzgarlarına,
İlk defa kıyılarından
Denizi seyretmişim.
Issız çorak ovalarında
Günlerce yolculuk etmişim.

Ağladığım senin içindir
Güldüğüm senin için
Öpüp başıma koyduğum
Ekmek gibisin.

*****
ANLARSIN

Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun
Kanatlarımız dokunarak uçalım
İnsanlardan buz gibi soğudum
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın


*****
RÜZGAR
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim.
Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir.
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir.
Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru
Bulutları koyun gibi gütmüştür,
Okşayıp otları yaylalarda
Büyütmüştür.
Köylere de uğradıysa eğer
Islak, karanlık odalarda beşik sallamıştır
Güneş altında çalışanlara
İmdat eylemiştir.
Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru,
Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz,
Kıraçlarda mavi dikenler...
Toz toprak gözlerine gitmiştir.
Kentlere de uğramış ki yanımdan geçti,
Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür.
Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra
Alıp gitmiştir.
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Soraydım söylerdi herhalde
Soramadım.

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
24 Ağustos 2009       Mesaj #3
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Sivas Yollarında
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider
Tekerleri meşeden.
Ağız dil vermeyen köylüler
Odun mu, tuz mu, hasta mı götürürler?
Ağır ağır kağnılar gider
Sivas yollarında geceleri.

Ne, yıldızlar kaynaşır gökyüzünde,
Ne, sevdayla dolup taşar gönüller,
Bir rüzgar eser ki, bıçak gibi
El ayak şişer.
Sivas yollarında geceleri
Ağır ağır kağnılar gider.

Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider
Toz duman içinde,
Şavkı vurur yollara,
Arabalar dağılır şöförler söğer,
Sivas yollarında geceleri
Katar katar kağnılar gider.



İstanbul
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.

Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.

Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır

Fakat içimde şarkı bitti.

Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #4
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Günler Bana Bir Hikaye Anlattı

Geçen gün bir kadın gördüm,
Kucağında bir çocuk vardı.
Yüzü kehribar rengindeydi.
Ne oldu sana bebek dedim
Noldu da böyle zayıfladın?
Çocuk yüzüme bakıp güldü.
Geçen gün bir çocuk gördüm
Yüzü kehribar rengindeydi.

Geçen gün bir gelin gördüm
Gelinin yüzü gül rengindeydi.
Kocasının koluna asılarak gider.
Ne oldu gelin sana dedim,
Noldu da böyle güzelleştin?
Gelin yüzüme bakıp güldü.
Gözleri zeytin rengindeydi.

Çok güvenme haline gelin dedim
Bir gün gelir sen de anlarsın.
Dünya dediğin şeker şerbet
İçi başka dışı başkadır.
Bir gün şu kadına dönersin,
Dönersin de sonra ağlarsın.
Çok güvenme haline gelin dedim.

Geçen gün bir adam gördüm
Bir şeyden korkar gibiydi.
Kim korkuttu adam seni dedim
Herif yüzüme bakıp güldü,
Geçen gün bir adam gördüm.

Dayanamıyorum onların haline
Yüreğime oklar saplanıyor.
İstiyorum ki kadınlar her zaman
Vefalı, iyi, sıcak,
Erkekler sağlam yapılı, çalışkan,
Çocuklar tosun gibi,
İstiyorum ki pırıl pırıl olsun
Dünyamızın günleri.
Ne çare evdeki hesap
Çarşıdakine uymuyor
İnsanlar bol bol laf ediyor ya
Yine de işlerine
Akıl fikir ermiyor.

Bizim bir dünyamız var ki
İstesek güzel olur,
Denize gisek balık gibi
Yumuşar kemiklerimiz,
Güneşin altında otursak
Isınır dinleniriz.
Bizimdir rüzgarı, ağacı, meyvesi
Bizimdir dostluğu, kardeşliği, sevdası.
Ama biz insanoğulları
Babadan mirasa konmuşuz
Her gün bir taşını söker atarız
Hele bir işimize elversin
Tozu dumana katarız.
Ama biz insanoğulları
Babadan mirasa konmuşuz.

Cahit Külebi
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #5
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Cahit Külebi

1917 - 1997




ATATÜRK'E AĞIT


Edirneden Ardahana kadar
Bir toprak uzanır,
Boz kanatlı üveyikler üstünden uçar
Ardahandan Edirneye
Edirneden Ardahana kadar.

Kopdağında akar bir çeşme var
Serçe parmak kalınlığında suyu
Haram etmiş gece gündüz uykuyu
Akar da akar.

Samsunun evleri denize bakar
Sokakları yosun içinde;
Çaparlar, takalara, mavnalar,
Bilyalar gibi suyun yüzünde
Bir iner bir kalkar.

Kazovadan bir yar sevdim
Adamı günaha sokar.

Savaştepe köprüsünden geçen tirenler
Sel olur İzmire akar.
İzmirin denizi kız, kızı deniz
Sokakları hem kız hem deniz kokar.

Bu toprak bizim yurdumuzdur
Deli gönül yücesine çıkar,
Bir üveyik olur uçar gider
Ardahandan Edirneye
Edirneden Ardahana kadar.

Amasya'ya benzin yüklü bir yaylı geldi
Yağmurlu bir günde.
Devrisi gün silâh çattılar
Candarmalar hükümetin önünde,

Kemal Paşa çıkageldi
Bir alevdir aldı gitti yurdumuzun gönlünde,
Çorap gibi söküp attı
Düşmanları ordumuzun önünde.
Bu ne inançtır ki Gazi Paşa!
Atının teri kurumadan
Sürüp gittin yeni yeni savaşların peşinde!

Davullar zurnalar döğende
Ben seni hatırlarım!

Binip tirene gezende
Ben seni hatırlarım!

Tam iki yaşındaydım
Düşman İzmire girende!

Ben de gelecektim ama anam koymadı.
Küçüksün oğul dedi. Ben giderim ana bırak dedim.
Gideceğin bu yol dedi.

Şimdi büyüdüm sürüp geldim
Felek koydun ise bul dedi



Cahit Külebi


Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2016 23:31
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
ATATÜRK KURTULUŞ SAVAŞINDA

Ne bulutlar gitti, ne padişahlardan bir haber geldi.
Kemal Paşa derler bir yiğit vardı.
Bu sefer de millet türkülerle Kemal Paşaya haber saldı.

V
Kemal Paşa, yenilmez yiğit, şanlı komutan!
Savaş girer gibi yetiş bize!
Yetiş bize, çöllerde bile olsan!
İnanç doldur, güç doldur içimize!

Bin kere yurdumuzu kurtaran!
Bir görseydin ağlardın hâlimize!

Kuşun kanadında türküler
Kemal Paşanın gönlüne vardı,
Cevabından önce kendi geldi.

VI
Bir gemi yanaştı Samsuna sabaha karşı
Selâm durdu kayığı, çaparı, takası,
Selâm durdu tayfası

Bir duman tüterdi bu geminin bacasından bir duman
Duman değildi bu!
Memleketin uçup giden kaygılarıydı.

Samsun limanına bu gemiden atılan
Demir değil!
Sarılan anayurda
Kemal Paşanın kollarıydı.

Selâm vererek Anadolu çocuklarına
Çıkarken yüce komutan
Karadenizin hâlini görmeliydi.

Kalkıp ayağa ardısıra baktı dalgalar
Kalktı takalar,
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi.
Erzuruma kadar.

Bu ne inançtı ki, Kemal Paşa
Atının teri kurumadan
Sürüp geldin yeni yeni savaşların peşinde

VII
Bir selâm gibi gitti Erzuruma,
Bin selâm gibi geldi Sivasa Erzurumdan.
Dağlar alçaldı yol vermeğe,
Temizlendi ılkımından karından.

Analar bacılar yola döküldü,
Cephane taşıdı arkasından.
Irmaklar suyundan faydalattı,
Ağaçlar daldasından.

Yer gök inledi bir yol daha
Kurtuluş savaşından.
.............................................
Düşman koymuş meydanları kaçıyordu.

XI
Kattı Kemal Paşanın ordusu düşmanı uğruna
Pişman eti anasından doğduğuna.
Çevirdi Sakarya, çevirdi süvariler,
Veryansın etti topçu,
Veryansın etti piyadeler.


Kattı Kemal Paşanın ordusu sürdü gitti,
Yetiştikçe vurdu düşmana.
Hayın düşman sarhoş gibi sallana sallana
On beş günde İzmiri dar buldu,
Ölen kurtuldu, sağ kalan teslim oldu.

Kaçtı gemiler.
Alnı sargılı, kolu sargılı, boynu sargılı,
Ahmetler, Bekirler, Aliler,
Mahmutlar, Kâzımlar, İsmailler
Peşlerinden yettiler,
Diz çöküp Kordonboyuna
Ta yürekten çekip tetiği
Gemilere yaylım ateş ettiler.

Bu ne inançtı ki, Gazi Paşa!
Atının teri kurumadan
Sürüp gittin yeni yeni savaşların peşinde.

XII
Sana borçluyuz ta derinden!
Çünkü yurdumuzu sen kurtardın,
Hasta, yorgun düşmüştük,
Yaralarımızı iyice sardın.

Yiğittin, inanç doluydun yapıcıydın,
Sanatkârdın, denizler kadar engin;
Kimsenin görmediğini görürdü
Sevgiyle bakan gözlerin.

Dedin ki: Bu millet, bu büyük millet
Yüzyıllar boyunca geri kalmış;
Bu yurt, bu güzel yurt, bizim yurdumuz
Her yanından yaralar almış.

Dedin ki: Bir güzel savaşmalı
Kurmak için yeniden;
Bilgiyle, inançla, çoşkunlukla
"Öğün, çalış, güven!"

Sana borçluyuz ta derinden!
Işığısın bu yurdun.
Dilimizi, ulusallığımızı öğrettin bize,
Çünkü cumhuriyetimizi sen kurdun.

Hürriyeti sen yaydın içimize,
Halkçıyız dedin halk içinden,
İnançta hür yetiştirdin bizi,
Borçluyuz sana ta derinden!
Devrimlerle yüceltti, çok yüceltti,
Bu milleti temiz ellerin.
Sana borçluyuz ta derinden
En büyüğü Mustafa Kemallerin!


Cahit Külebi


Cahit KÜLEBİ
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
1 Eylül 2009       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
MUSTAFA KEMAL'İN MANGASI

Askerler geceyi beklediler,
Bozkır gecesini!...
Sıcak toprak üstünden
Bir buğu yükseliyordu.
Yıldızlara baktı Hasan Çavuş,
Dedi: "Emme de parlak bu gece"
Bir sigara yaktı.

Mangasından tekmil getirdi Memiş Onbaşı:
Aydınlı İsmail'in bacağında sızı varmış,
Tireli Hüseyin sabaha kadar uykusuz kalmış.
Bodur Ali ah diyor bir memlekete gitsem,
Yine hafiften bir türkü tutturmuş,
Giresun'lu Rüstem
Tüfeği elinden düşmez Bergama'lı Ahmet'in,
Avrat, tüfek, at,
Namus sözüdür, diyor,
Büyük taarruz bir an önce başlasın istiyor.

Az ötede Mustafa Kemal'in Çadırı
Gecede bir gümüş ehram gibi pırıldar.
Kapısında bir nöbetçi
Kulak vermiş içerdekileri dinliyor.
Silâh sesleri duyar gibi
Ürperiyor yağız teni
Kulakları pusuda bir kaplan gibi dikilmiş,
Düşünüyor Büyük Taarruzun neticesini!...

"Mustafa Kemal"i gördüm,
Bir şeyler süzüldü ışık ışık içime.
Daha dağ, daha kaleyim.
Bir başlasın top sesleri hele,
Afyon'a girmezsek iki saatte,
Öleyim" diyor...
Mustafa Kemal'in mangasında,
Korkudan eser yok
Günlerdir yarı aç, yarı tok
Bir kaşık tuzu bulunsun diye vatan macerasında,
Paşalar Paşanın kumandasında
Zaferden zafere koşuyor



Cahit KÜLEBİ
beyaznur - avatarı
beyaznur
Ziyaretçi
26 Nisan 2012       Mesaj #8
beyaznur - avatarı
Ziyaretçi
YAKINMA
Bir halin var seviyorum
Küçük ellerinden daha çok
Bir halin var özlüyorum
Sıcak dudaklarında yok

Yıldızlı gözlerinde ayrı ufuk
Bir halin var düşünüyorum
Bir halin var gülüyorum
Arsız burnunda çocuk

Bir halin var çok üzülüyorum.


CAHİT KÜLEBİ
murathan25 - avatarı
murathan25
Ziyaretçi
25 Mayıs 2012       Mesaj #9
murathan25 - avatarı
Ziyaretçi
Hikaye

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Şimal rüzgarları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
21 Şubat 2016       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Cahit Külebi

Ad:  Cahit Külebi1.jpg
Gösterim: 1123
Boyut:  38.6 KB

Ad:  Cahit Külebi2.jpg
Gösterim: 935
Boyut:  220.9 KB
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

21 Şubat 2016 / Misafir Cevaplanmış
28 Ocak 2011 / ener Müzik tr
28 Mayıs 2009 / KisukE UraharA Siyaset tr
15 Eylül 2013 / Heulwen Eğitim Bilimleri