Arama

Abdülhak Hamit Tarhan

Güncelleme: 21 Şubat 2016 Gösterim: 68.073 Cevap: 11
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
8 Kasım 2006       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı
Abdülhak Hamit Tarhan 5 Şubat 1851'de İstanbul'da doğdu. Özel eğitim gördü. Rumelihisar Rüşdiyesi'ne kısa süre devam etti. 1863'te eğitim için Paris'e gitti. Dönüşünde İstanbul'da Fransız mektebine başladı ve Babı Ali'de tercüme odasına girdi. Tahran Büyükelçiliği'ne atanan babasıyla birlikte İran'a gitti. Babasının 1867'de ölümü üzerine İstanbul'a döndü. Maliye Mektubi ve Sadaret Kalemi'nde çalıştı. Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Ardından diplomatlığa geçti. Uzunca bir süre yurtdışı görevlerde bulundu. 4 kere evlendi. Eşlerinin hepsi öldü. Mütareke yıllarında Viyana'ya gitti. Cumhuriyet'in ilanından sonra döndü. 1928'de İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937'de İstanbul'da öldü. Mezarı Zincirlikuyu'da. Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimat döneminde Batı etkilerini Türk şiiri ve tiyatrosuna getiren yazardır. Kendisine son zamanlarda Şair-i Azam (en büyük şair) unvanı verilmiştir.

Sponsorlu Bağlantılar
Edebi kişiliği ve sanat anlayışı
Abdülhak Hamit Tarhan Doğu ile Batı arasında bir köprü olabilecek kadar kuvvetli kültürü, zengin bir hayal gücü vardır. Şiirdeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük öncüsüdür. Yaşadığı dönemde Şair-i Azam unvanıyla anılır. Şiirin biçiminde ve içeriğinde önemli yenilikler yapmıştır. Onda ölçü, uyak, hatta dil ve cümle kaygısı görülmez bu yüzden eserlerinde dil kusurları çoktur. Dili çok ağır ve üslubu oldukça fazla dağınıktır. Şiirde tezada, şaşırtmaya yer vermiş lirik felsefi bir anlayışla yazmıştır.
Tanzimat şiirine geniş ufuklar açan, Divan şiirinin iç ve dış geleneklerini yıkan, metafizik konularını işleyen tezatlardan kuvvet alan ölüm aşk ve vatan gibi konularını çeşitli dille işleyen bir şairdir. Verem hastalığından ölen karısı Fatma Hanım’ın üzüntüsüyle lirizm ve tezat dolu ünlü Makber şiirini yazmıştır.
Ağır bir dil kullandığı tiyatrolarını oynansın diye değil okunsun diye yazdığından tiyatroları sahne tekniğine hiç uygun değildir. Daha çok şiir tekniğiyle yazdığı, nazım nesir karışık tiyatrolarında tarihi olaylar ve hayalleri hâkimdir. Abdülhak Hamit Tarhan pastoral şiirin ilk örneklerinin verildiği, serbest biçimdeki şiirlerin bulunduğu kitabına Sahra adını vermiştir.


ESERLERİ
  • Ölü (1886)
  • Hacle (1886)
  • Bir Sefilenin Hasbihali (1886)
  • Bla'dan Bir Ses (1911)
  • Validem (1913)
  • İlham-ı Vatan (1918)
  • Tayfalar Geçidi (1919)
  • Ruhlar (1922)
  • Garam (1923)
  • İçli Kız (1874)
  • Sabrü Sebat (1875)
  • Duhtr-i Hindu (1875)
  • Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876 - 1919)
  • Tarık yahut Endülüs Fethi (1879 - 1970)
  • Eşber (1880, 1945)
  • Zeynep (1908)
  • Macera-yı Aşk (1910)
  • İlhan (1913)
  • Tarhan (1916)
  • Finten (1918, 1964)
  • İbn Musa (1919 - 1928)
  • Yadigar-ı Harb (1919)
  • Hakan (1935)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen kompetankedi; 14 Mart 2007 13:19
Biyografi Konusu: Abdülhak Hamit Tarhan nereli hayatı kimdir.
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
4 Mart 2008       Mesaj #2
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Abdülhak Hamit Tarhan

Sponsorlu Bağlantılar
Abdülhak Hamit Tarhan, (5 Şubat, 1852, İstanbul - 12 Nisan 1937, İstanbul), Türk şair ve oyun yazarıdır.
2 Ocak 1852’de İstanbul’da doğdu. Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın torunu, tanınmış tarihçi ve Tahran Büyükelçisi Hayrullah Bey'in oğludur. Kısa süre Rumelihisar Rüşdiyesi’ne devam etti. Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler aldı. 1862’de 10 yaşındayken ağabeyi ile birlikte Paris’e babasının yanına gitti. Bir süre Paris'te eğitim gördükten sonra 1864'te İstanbul'a döndü. Yaşının küçüklüğüne rağmen Bab-ı Ali’de tercüme odasına katip olarak girdi. Bir yıl sonra Tahran Büyükelçiliği’ne atanan babasıyla birlikte İran’a gitti. Farsça öğrendi. Babasının 1867’de ölümü üzerine İstanbul’a döndü. Maliye Mühimme Kalemi’ne girdi. Şûra-yı Devlet ve Sadaret kalemleri'nde çalıştı. 1871'de Fatma Hanım'la evlendi. 1928’de İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’da. Şiire 1870'lerde başladı. Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçıları arasında yer aldı. Yurtdışı görevleri nedeniyle Batı edebiyatçılarını yakından tanıdı, onların etkisinde kaldı. Divan edebiyatı nazım birimlerinin dışına çıkmayı denedi. Dize ve uyak düzeninde değişiklikler yaptı. Divan şiiri konularının dışına çıkmayı denedi. Şiirlerine günlük yaşamı, doğa ve insan ilişkilerini konu aldı. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Manzum tiyatro oyunları da kaleme aldı. Ancak bunlar sahnelenmekten çok okunması amacıyla yazılmış oyunlardı. Yaşadığı dönemde Türk edebiyatının en büyük şairi sayıldı ve "Şair-i Âzam" ya da "Dahi-i Âzam" unvanı verildi.


Şiirleri
  • Sahra(1878)
  • Makber (1885)
  • Ölü (1886)
  • Hacle (1886)
  • Bir Sefilenin Hasbihali (1886)
  • Bâlâ’dan Bir Ses (1911)
  • Validem (1913)
  • İlham-ı Vatan (1918)
  • Tayflar Geçidi (1919)
  • Ruhlar (1922)
  • Garâm (1923)
  • Arziler (1925)
Oyunları
  • İçli Kız (1874)
  • Sabr ü Sebat (1875)
  • Duhter-i Hindu (1875)
  • Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919)
  • Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970)
  • Eşber (1880, 1945)
  • Zeynep (1908)
  • Macera-yı Aşk (1910)
  • İlhan (1913)
  • Tarhan (1916)
  • İbn-i Musa yahut Zatülcemal (1917)
  • Sardanapal (1917)
  • Abdullah-i Sagir (1917)
  • Finten (1918, 1964)
  • İbni Musa (1919, 1928)
  • Yadigar-ı Harb (1919)
  • Hakan (1935)

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
20 Kasım 2008       Mesaj #3
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye
ABDÜLHAK HAMİD TARHAN
. 19. Yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başı edebiyatının en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen şair ve oyun yazarı. Türk edebiyatına Batı etkisini getirmiştir. Abdülhak Hamid Tarhan, 2 Ocak 1852 günü İstanbul'da doğdu.

Hekimbaşı Abdülhak Molla'nın (1876-1853) torunu, tanınmış tarihçi ve Tahran büyükelçisi Hayrullah Efendi'nin oğluydu. Bir yandan mahalle mektebine ve rüştiyeye giderken, bir yandan da Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler aldı. 1862'de, 10 yaşındayken ağabeyi Nasuhi Bey ile birlikte Paris'te bulunan babasının yanına gitti ve bir süre orada okuduktan sonra 1864'te İstanbul'a döndü. Yaşının küçüklüğüne karşın Babıali Tercüme Odası'nda çalıştı. Bir yıl sonra, Tahran Büyükelçiliğine atanan babasıyla birlikte İran'a gitti. Orada Farsça öğrendi. Babasının ölümü üzerine İstanbul'a dönerek, 1867'de Maliye Mühimme Kalemi'ne girdi. Şura-yı Devlet ve Sadaret kalemlerinde çalıştı. 1871'de Fatma Hanım'la evlendi. 1876'da Paris Büyükelçiliği ikinci katipliğine getirildi. 1878'de Paris'te yayımlanan, Nesteren adlı oyununda halkın zalim bir hükümdara başkaldırmasını anlatmasından rahatsız olan II. Abdülhamid'in emriyle görevden alındı. 1881'de Gürcistan'da Poti, 1882'de Yunanistan'da Golos, 1883'te Bombay başkonsolosluğuna atandı. Bombay'dan gemiyle İstanbul'a dönerken uğradıkları Beyrut'ta eşi Fatma Hanım öldü (1885) ve orada gömüldü.

Abdülhak Hamid, bu beklenmedik ölümün sarsıntısıyla ünlü eseri Makber'i (1886, 1948) yazdı. İstanbul'a döndü. 1914'te Meclis-i Ayan üyeliğine getirildi. İstanbul'un İtilaf kuvvetlerince işgali üzerine Viyana'ya gitti (1920). Burada büyük maddi sıkıntı içinde yaşadı. Daha sonra Ankara Hükümeti'nce yurda dönmesi sağlandı. 1928'de İstanbul milletvekili olarak TBMM'ye girdi; bu görevi ölümüne değin sürdü.

Abdülhak Hamid şiir yazmaya 1870'lerde başladı. Bu dönemde Ebüzziya Tevfik, Recaizade Mahmud Ekrem, Namık Kemal gibi Tanzimat döneminin yeni edebiyatçıları arasında yer aldı. Gerek yabancı dil bilmesinin, gerekse yurtdışındaki görevlerinin sağladığı olanaklarla Batı edebiyatının Shakespeare, Corneille ve Racine gibi yazarlarını yakından tanıdı ve yapıtlarının etkisinde kaldı.

Dize ve uyak düzenlerinde değişiklikler yaptı, heceye önem verdi. Divan şiirindeki belirli konuların sınırını aşmaya çaba gösterdi. Tema olarak günlük yaşamı, doğa ve insan ilişkilerini de işledi. Lirik, epik ve felsefi şiirler yazdı. Tiyatro alanında Namık Kemal'in, daha sonra Batılı yazarların oyunlarını örnek aldı.

Abdülhak Hamid yaşadığı dönemde, Türk edebiyatının en büyük şairi sayıldı ve bu nedenle "Şair-i Azam" ya da "Dahi-i Azam" diye anıldı. 12 Nisan 1937'de İstanbul'da öldü.

Önemli Yapıtları;
"Ölü" (1886), "Hacle" (1886), "Bir Sefilenin Hasbihali" (1886), "Bla'dan Bir Ses" (1911), "Validem" (1913), "İlham-ı Vatan" (1918), "Tayfalar Geçidi" (1919), "Ruhlar" (1922), "Garam"ı yazdı (1923). Oyunları, "İçli Kız" (1874), "Sabrü Sebat" (1875), "Duhtr-i" Hindu (1875), "Nazife" yahut "Feda-yı Hamiyet (1876, 1919), Tarık yahut Endülüs Fethi (1879 - 1970), Eşber (1880, 1945), Zeynep (1908), Macera-yı Aşk (1910), İlhan (1913), Tarhan (1916), Finten (1918, 1964). İbn Musa (1919,1928), Yadigar-ı Harb (1919), Hakan (1935).
. forsnet..
Son düzenleyen Safi; 22 Şubat 2016 02:46
Quo vadis?
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Ziyaretçi
20 Kasım 2008       Mesaj #4
Ziyaretçi - avatarı
Ziyaretçi
Tanzimat döneminde batı tesirlerini Türk şiirine sokan şair, tiyatro yazarı ve diplomat. 5 Şubat 1851’de İstanbul’da doğdu. Babası, dedesi ve soyu ilim aleminde isim yapmış şahsiyetlerdi. Dedesi Abdülhak Molla, İkinci Mahmud ile Abdülmecid Hanın hekimliğini yapmış, şiir ve tarihle uğraşmıştı. Babası Hayrullah Efendi ise, meşhur bir tarihçi ve diplomattı.

Abdülhak Hamid ilk tahsiline Evliya Hoca, Behaeddin ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocaların huzurunda başladı. Özellikle Hoca Tahsin Efendinin Abdülhak Hamid üzerindeki etkisi büyüktür Daha sonra Bebek Köşk Kapısındaki mahalle mektebi ile Rumelihisar Rüşdiyesine kısa süre devam etti. Ailesi tarafından Paris’te eğitim yapması uygun görülünce ağabeyi Nasuhi Bey ile 1863 Ağustosunda Paris’e gitti. Orada özel bir koleje başladı. Kısa zamanda Fransızcasını ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarına gelen babası ile İstanbul’a döndü. İstanbul’da Fransız mektebine başladı ve Fransızcasını ilerletmek için Babı ali’de tercüme odasına girdi. On dört yaşlarındayken, Tahran büyükelçiliğine tayin edilen babasıyla birlikte İran’a gitti ve 1,5 sene özel olarak Farsça dersleri aldı. Babasının 1867’de vefatı üzerine İstanbul’a döndü.

İstanbul’a döndükten sonra, önce Maliye mektubi, daha sonra sadaret kaleminde vazife yapan Abdülhak Hamid, buralarda Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Sami Paşa’dan Hafız Divanı’nı okudu. Bu arada Tahran hatıralarını anlatan Macera-yı Aşk adlı ilk eserini yazdı ve meşhur Makber mersiyesini yazmasına sebeb olan Fatma Hanımla evlendi. 1876 senesinde hariciye mesleğini seçen Abdülhak Hamid Paris Sefareti ikinci katibliğine tayin edildi ve iki buçuk sene vazife yaptı. Bu arada Fransız edebiyatını yakından tanıma fırsatını buldu. Paris dönüşü bir süre açıkta kalan Abdülhak Hamid, 1881’de Poti, 1882’de Golos, bir sene sonra da Bombay başşehbenderliklerine tayin edildi. Bombay’da üç sene kaldı. Eşi Fatma Hanımın rahatsızlığının artması üzerine, İstanbul’a dönmek için yola çıktı ise de, Fatma Hanım Beyrut’ta vefat etti.
Abdülhak Hamid Bombay dönüşünde Londra elçiliği başkatipliğine tayin edildi. Fakat Zeynep isimli manzum piyesi yüzünden vazifeden alındı. Bir süre boşta gezdikten sonra edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine, tekrar Londra’daki eski görevine gönderildi. Bu gidişinde İngiliz olan Nelly Hanım ile evlendi. 1895 senesinde Lahey büyükelçiliğine iki sene sonra tekrar Londra elçiliği müsteşarlığına tayin edildi. Hanımının rahatsızlanması üzerine, 1900’de İstanbul’a dönen Abdülhak Hamid, 1906’ya kadar İstanbul’da kaldı. 1906’da Brüksel büyükelçiliğine tayin edildi. 1911’de hanımı Nelly’nin ölümü üzerine Belçikalı Lüsyen Lucienne Hanım ile evlendi. Balkan savaşları sırasında kabine tarafından azledilince İstanbul’a döndü. Maarif nezareti teklif edildi ise de kabul etmedi. Bir süre açıkta kaldıktan sonra ayan üyeliğinde bulundu. Mütareke yıllarında Viyana’ya gitti. Burada sıkıntılı günler geçirdi. Cumhuriyetin ilanından sonra anavatana döndü. 1928 senesinde İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar mebus olarak kaldı. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maaş bağlandı. Ayrıca belediye de, dayalı döşeli bir apartman dairesi verdi. 12 Nisan 1937’de İstanbul’da öldü. Mezarı Zincirlikuyu’dadır.

Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimatı, meşrutiyetleri ve cumhuriyeti görmüştür. Bu devirlerdeki Tanzimat, Servet-i Fünun, Edebiyat-ı Cedide, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıdı. Ayrıca uzun seneler doğuda ve batıda diplomat olarak bulunması her iki edebiyatı tanımasına sebep oldu. Bu sebeple Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirdi. İlk başlarda Tanzimat ekolünün tesirinde kalmış sonra batıyı tanıyınca, klasik edebiyattan ayrılarak batı tekniği ile eser vermiştir. Edebiyatımızın yeni bir çehre kazanmasında Recaizade Ekrem daha çok teorik yönünü işlerken, Hamid yazdıklarıyla bunu uygulamıştır. Eserlerinde batı edebiyatından bilhassa Shakespeare ve Victor Hugo’nun tesirleri açıkça görülür. Şiirlerindeki başlıca konu romantik ve felsefi düşünceler, ölüm duyguları ve insan kaderi hakkındadır. Şiirlerinde pekçok yabancı kelime vardır. Batı yazarlarından etkilenerek yazdığı dramalar Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Kendisine son zamanlarda Şair-i azam (en büyük şair) ünvanı verilmiştir.
Son düzenleyen Safi; 22 Şubat 2016 02:46
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
29 Nisan 2009       Mesaj #5
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Abdülhak Hamid TARHAN (1852-1937)
MsXLabs.org & Temel BritannicaÇağdaşlarınca "Şair-i Âzam" diye nitelenen Abdülhak Hamid edebiyatımızdaki yenilik hareketlerinin öncülerinden sayılır. Batı ede­biyatını örnek alarak ürünler veren Tanzimat edebiyatının ikinci kuşağının önde gelen şair ve oyun yazarlarından biridir. Namık Kemal kuşağının son halkası olan Abdülhak Hamid şiire büyük yenilik getirmiştir. Eski şiirin konu kısıtlamalarını aşarak günlük yaşamın çeşitli konularını şiire sokmuş, Divan edebi­yatının koşuk (nazım) biçimlerini bir yana bırakarak, dize ve uyak düzenlerinde önemli değişiklikler gerçekleştirmiştir.
İstanbul'da doğan Abdülhak Hamid, ilmiye sınıfından gelen ve kökü çok eskilere uzanan bir ailenin üyesiydi. Üyeleri yüksek devlet gö­revlerinde bulunmuş, bilim ve sanatla uğraş­mış bu aydın aile çevresinin etkileri Abdülhak Hamid'in yaşamında ve yapıtlarında kendini gösterir.
Abdülhak Hamid beş yaşındayken İstan­bul'da Bebek'te mahalle mektebine başlamış daha sonra Hisar Rüştiyesi'nde eğitimini sür­dürmüştür. Bu arada Yanyalı Tahsin Hoca ile Edremitli Bahaeddin Efendi'den özel dersler al­maktaydı. Bu özel öğretmenlerinden Yan­yalı Tahsin Hoca Abdülhak Hamid'de hem şiire karşı bir ilgi uyandırmış, hem de onun düşünsel oluşumunda etkili olmuştur. Abdül­hak Hamid 1862'de ağabeyi Nasuhi Bey'le birlikte Paris'e babasının yanına giderek iki yıla yakın bir süre eğitimini burada sürdürdü. Yurda döndükten sonra Babıâli Tercüme Odası'nda çalışmaya başladı. 1865'te babası­nın Tahran Elçiliği'ne atanması üzerine onun­la birlikte Tahran'a giden Hamid burada Farsça ve Fars edebiyatı ile tanışma olanağı buldu. İran'a gidişinin ikinci yılında elçilikte ikinci kâtiplik görevine atandı. Ama babası­nın kısa bir süre sonra ölümü üzerine İstan­bul'a dönerek çeşitli devlet görevlerinde çalış­tı. Yaşamında önemli bir yer tutan Fatma Ha­nımla 1871'de evlendi. Bu yıllarda Abdülhak Hamid edebiyat alanında ürün vermeye baş­ladı. Macera-yı Aşk (1873), Sabr ü Sebat (1875), İçli Kız (1875) gibi oyunlarını bu yıllarda yazdı. Ayrıca şiirle de ilgilenmektey­di. Gene bu yıllarda, sanatı ve düşünceleri üzerinde etkili olan Recaizade Mahmud Ek­rem, Mizancı Mehmed Murad, Samipaşazade Sezai ve Namık Kemal'le tanıştı.

1876'da Paris elçiliği ikinci kâtipliğine atan­dı. Ama Paris'te yayımladığı Nesteren (1877) oyunundaki zalim bir hükümdara karşı halkın tepkilerini anlatan dizeler II. Abdülhamid'in yazardan kuşkulanmasına yol açınca, 1878'de görevinden alındı. 1883'te başkonsolos olarak Hindistan'da Bombay'a gönderilinceye kadar geçen süre Abdülhak Hamid'in en bunalımlı ve zor, ama aynı zamanda en verimli yılları olmuştur. Bu dönemde Tarık yahut Endülüs Fethi (1879), Eşber (1880) adlı oyunlarını yayımladı Yeni Türk edebiyatında pastoral şiirin ilk örneği olarak kabul edilen Sahra da (1879) bu dönemin ürünüdür. Ayrıca Hazine-Evrak dergisinde birçok küçük şiiri yayınlandı.
Poti (Gürcistan) ve Golos (Yunanistan) kentlerinde görev yaptıktan sonra 1883'te Bombay başkonsoluğuna atandı. Hindistan'ın doğal güzelliği Abdülhak Hamid'i büyülemişti. Daha önce hasta olan karısı Fatma Hanım'ın sağlığı iyice bozuldu. Bunun üzerine İstanbul’a dön­mek üzere 1885'te Hindistan'dan ayrıldı. Ne var ki, karısı Beyrut'a ulaştıklarında öldü. Beyrut'ta gömülen karısının ölümüyle çok sarsılan Abdülhak Hamid bu acı olaydan sonra Makber (1885), Bunlar Odur (1885) ve Hacle (1886) adlı yapıtları kaleme aldı. 1886'da Londra elçiliği başkatipliği görevine atanarak İngiltere'ye giden Abdülhak Hamid, burada Nelly adlı bir İngiliz kızıyla 1890'da evlendi. Bu evlilikten kısa bir süre sonra Londra'daki görevinden azledilince İstan­bul'a döndü. Görevden alınmasına, hemen tüm yapıtlarında II. Abdülhamid'e yöneltil­miş eleştirilerin bulunması neden olmuştu. İs­tanbul'da Zeynep ve Finten adlı oyunlarını ya­yımlamak istediyse de yönetimce engellendi. Aile dostlarının araya girmesiyle ve herhangi bir şey yayımlamama koşuluyla yeniden İngil­tere'ye gönderildi. 1895'te atandığı Lahey elçiliğinde iki yıl kaldıysa da yeniden İngilte­re'ye döndü. Bu günlerde Brüksel elçiliğine atandı. 1911'de Viyana'ya gitti. Bu kentte büyük sıkıntılar içinde yaşadı. Bir süre sonra yurda dönen Hamid’e Cumhuriyet hükümeti tarafından aylık bağlandı. Ayrıca İstanbul Belediyesi kendisi­ne bir ev verdi. 1920'de İstanbul milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gi­ren Abdülhak Hamid ömrünün geri kalan yıllarını İstanbul'da rahat bir ortam içinde geçirdi.
Abdülhak Hamid'in düşünsel yapısı üzerin­de aile çevresinin olduğu kadar küçük yaşta Paris'e gitmiş olmasının da etkisi vardır. Anılarında, tiyatroyu Paris'e bu ilk gidişinde sevdiğini anlatır. Abdülhak Hamid'in yapıtlarında önemli bir yer tutan ölüm düşüncesinin kökleri de onun ilk gençlik yıllarına uzanır. Tahran'da bir av dönüşü babasının ölümüyle karşılaşmasının bunda büyük etkisi vardır. Karısı Fatma Hanım'ın ölümünden sonra, o zamana kadar şiirinin ana konusu olarak gördüğü ölüm yaşamında da önemli bir olgu olarak yer almıştır. Bundan sonra, karısı ölmüş bir şair kimliği içinde sık sık acısını dışa vurmuştur.
Abdülhak Hamid yapıtlarında doğu ve batı uygarlıklarının zengin dil, kültür, sanat, dü­şünce, inanış öğeleriyle tarihsel, toplumsal yaşamlarını ve edebiyatlarını yan yana getir­miştir. İran, Kafkasya, Fransa, İngiltere ve Batı Avrupa'daki gözlem ve izlenimleri yapıt­larının malzeme kaynağıdır. Ayrıca bu ülkele­rin önde gelen şairleri onun üzerinde derin izler bırakmıştır.
Abdülhak Hamid'in bir özelliği de genellik­le kurallara bağlı olmayan bir yaşam sürmesi­dir. Bu durum yapıtlarına da yansımış, ölçü, uyak, dil ve anlatım kaygısından genellikle uzak kalmıştır. Abdülhak Hamid'in belirli bir dil anlayışı yoktur. Yapıtlarında Osmanlıca, Türkçe, Arapça ve Farsça sözcüklerle oluşan karışık ve keyfi bir yapı egemendir. Buna benzer kuralsızlık ve düzensizlik yapıtlarının biçiminde de gözlenir. Tek bir yapıtta düzya­zıyı ve koşuğu birlikte kullandığı, daha doğru­su birkaç türü birden denediği görülebilir. Şiirinde de aynı durum söz konusudur. Aruzun hemen her ölçüsünü, heceyi, serbest şiiri, ölçü­süz ama uyaklı şiiri bir arada denemiştir.
Abdülhak Hamid'in kitap biçiminde yayım­ladığı ilk şiiri Sahra'dır (1879). Divaneliklerim yahut Belde (1885) adlı yapıtından sonra ya­zıldığı halde ondan önce yayımlanmıştır. Sah­rada kır yaşamını ve bu yaşamın dinlendirici güzelliklerini anlatır. Belde ise Abdülhak Ha­mid'in Paris'te elçilik kâtibi iken yaşadığı serüvenli yaşamı sergiler. Bu yapıtındaki şiirle­rin bir bölümü batı şiir biçimleriyle söylenmiş­tir. Bu yapıttaki şiirlerin bir özelliği de Fran­sızca kelimelerle yapılan uyaklardır. Abdül­hak Hamid'in en ünlü şiiri kuşkusuz Makber'dir (1885). Makber'in içeriği kadar biçimi de önem taşır. İkinci beyti tek başına ayrı uyaklı, yedinci dizesi serbest olan sekiz dizeli 295 kıtadan oluşan bu şiirin etkileyici bir müzik­selliği vardır. Karısı Fatma Hanım'ın ölümü üzerine yazdığı bu şiire Abdülhak Hamid, karısının ölümünün kaçınılmaz olduğunun anlaşılması üzerine Hindistan'da başlamıştı.
Tanzimat edebiyatının en büyük şairlerin­den biri olarak kabul edilen Abdülhak Ha­mid'in oyunları şiirlerinden daha fazla yer tu­tar. İlk yapıtı, oynanması için yazmadığını, başlığının altına koyduğu "tiyatro şeklinde hikâye" açıklamasıyla belirttiği Macerâ-yı Aşk'tır. Bunu, babasının dayısı Ahmed Vefik Paşa'nın teşvikiyle yazdığı Sabr ü Sebat oyunu izler. Abdülhak Hamid oyunlarında tarihin derinliklerinden geleceğe köprü kurar. Tiyat­ro yapıtlarını sahnelenmelerini düşünmeden, yani zaman, yer, dekor ve öbür sahne ögeleri­ni göz önüne almadan yazmıştır. Oyunlarında yaşayan insanlar kadar ruhlar ve ölüler de yer almış, dünya tarihinden birçok önemli kişi düşünceleri, felsefeleri ve kişisel özellikleriyle canlandırılmıştır. Oyunların konularını ise Asur, Afgan, İran, Hint, Yunan, Arap, İspan­yol tarihlerinden almıştır. Oyunlarının bir bölümünü koşuk, bir bölümünü de düzyazı biçiminde kaleme almıştır. Koşuk biçiminde yazdığı oyunlarının bazısında aruz, bazısındaysa hece ölçüsü kullanmıştır. Ayrıca hem koşuk, hem de düzyazıyı birlikte kullandığı oyunları da vardır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 19 Temmuz 2015 22:36
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Aralık 2009       Mesaj #6
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
1- Şiirdeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük öncüsüdür. Şair-i Azam (Büyük Şair ) olarak tanınır.
2- Romantizmin etkisindedir. Şiirlerinde zengin bir lirizm hakimdir. Şiirde taşkınlık ve yücelik, söyleyişte tezat, onun özelliklerindendir. Tezat sanatını çok kullanmıştır.
3- Şiirlerinde ve tiyatrolarında tarihi konular önemli yer tutar.
4- Şiirde biçimle ilgili asıl değişiklikleri gerçekleştirmiştir.
5- Divan edebiyatının bütün kurallarını altüst etmiştir.
6- Tiyatroları oynamak için değil okumak içindir.
7- Tiyatroların konuları çoğunlukla Türk topraklarının dışında geçer.

Edebi kişiliği

Abdülhak Hamit Tarhan'ın Avrupaya gitmesi, yabancı kadınlarla evli olması, Aristokrat bir aileden gelmesi, çevresinin yabancı olması onun bu edebiyata farklı bir kimlikle girmesine sebep olmuştur. 1852-1937 yılları arasında yaşayan ve Tanpınar'ın deyimiyle "Türk şiirinde gerçek bir ürperme" olarak kabul edilen Hamit'in çocukluğundan yaşlılığına bütün hayatını, hayat tecrübelerini, eserlerinde görebiliriz.
Abdülhak Hamit Tarhan daha 24 yaşındayken Paris büyük elçiliğine atanır. Buradaki tecrübelerin yayınladığı eserlerinde yansıtmaya çalışır. Başlangıçta klasik şairleri özellikle Şinasi ve Namık Kemal'i taklit ederek şiirler yazan Hamit, Batı Edebiyatı'nı tanıdıktan sonra tanzimata özgü yenililkçi ve sosyal düşünceleri daha derinden benimsemeye başlar. 1876'dan sonra yayınladığı Tercime-i Hal şiirinde Fransa'ya gittiğini, hangi yazarlara özendiğini anlatır. Buna göre Corneille, Racine, Mussert, V. Hugo, Voltaire ve Moliere onun örnek aldığı yazarlardır. Batılı sanatçılardan etkilenmiş olsa da asla onların bir taklitçisi olmamıştır Hamit.
Hamit'in sanat anlayışının temelini bireysellik oluşturur. Onun üslubundan toplumu çok fazla önemsemediğini görürüz. Onun şiir kitapları Sahra, Divaneliklerim Yahut Belde, Garam, Bunlar O'dur, Makber, Ölü, Hacle, ***** Yahut Bir Sefilenin Hasbihalı, Bala'dan Bir Ses, Validem, İlham-ı Vatan, Tayflar Geçidi, Ruhlar ve Arziler, Yabancı Dostlar'dır.
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
4 Ekim 2010       Mesaj #7
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Tanzîmât döneminde bati te'sirlerini Türk siirine sokan sâir, tiyatro yazari ve diplomat. 5 Subat 1851' de istanbul'da dogdu. Babasi, dedesi ve soyu, ilim âleminde isim yapmis sahsiyetlerdi. Dedesi Abdülhak Molla hekim olup, ikinci Mahmûd ve Abdülmecîd hanlarin hekimligini yapmis, siir ve târihle ugrasmisti. Babasi Hayrullah Efendi, meshur bir tarihçi ve diplomat idi.

Abdülhak Hâmid, ilk tahsiline Evliya Hoca, Behâeddîn Efendi ve Hoca Tahsin Efendi gibi özel hocalarin huzurunda basladi, özellikle Hoca Tahsin Efendi'nin Abdülhak Hâmid üzerinde etkisi büyüktür. Daha sonra Bebek Kösk kapisindaki mahalle mektebi ile Rumelihisari Rüsdiyesi'ne kisa süre devam etti. Ailesi tarafindan Paris'te egitim yapmasi uygun görülünce, agabeyi Nasûhî Bey ile 1863 Agustos' unda Paris'e gitti. Orada Hortus College adli bir özel okula basladi. Kisa zamanda Fransizca'sini ilerletti. 1,5 sene tahsilden sonra, yanlarina gelen babasi ile istanbul'a döndü, istanbul'da Fransiz mektebine basladi ve Fransizca'sini ilerletmek için Bâb-i âlîde tercüme odasina girdi. On dört yaslarinda, Tahran büyük elçiligine tâyin edilen babasiyla birlikte Iran'a gitti ve Farsça dersler aldi. Babasinin 1867' de vefati üzerine Istanbul'a döndü.

Dönüs sonunda, sira ile Mâliye mektubî ve sadâret kalemlerinde vazife yapan Abdülhak Hâmid, buralarda Ebüzziyâ Tevfik ve Recâizâde Mahmûd Ekrem'le tanisti. Sami Pasa'dan Hâfiz Divâni'ni okudu. Bu arada Tahran hâtiralarina yer veren Mâcerâ-i Ask adli ilk eserini yazdi ve meshur mersiyesi Makber'i, ölümüne yazdigi Fatma hanimla evlendi. 1876 senesinde hâriciye meslegini seçen Abdülhak Hâmid, Paris sefareti ikinci kâtibligine tâyin edilerek iki buçuk sene bu vazifede kaldi. Paris'te iken Fransiz edebiyatini yakindan tanimak firsatini buldu. Dönüsünde bir süre açikta kaldi ise de; 1881'de Poti. 1882'de Golos, bir sene sonra da, Bombay bassehbenderliklerine tâyin edildi. Bombay'da üç sene kaldi. Esi Fatma hanimin rahatsizliginin artmasi üzerine, istanbul'a dönmek için yola çikti. Fatma hanim Beyrut'ta vefat etti.

Abdülhak Hâmid, Bombay dönüsünde Londra elçiligi baskâtipligine atandi ise de; manzum olarak yazdigi Zeynep piyesi yüzünden vazifeden alindi. Bir süre bosta gezdikten sonra tekrar Londra'daki eski görevine gönderildi. Bu gidisinde Ingiliz olan Nelly hanim ile evlendi. 1895 senesinde Lahey büyükelçiligine, iki sene sonra da Londra elçiligi müstesarligina tâyin edildi. Haniminin rahatsizlanmasi üzerine, 1900'da Istanbul'a dönen Abdülhak Hâmid, 1906'ya kadar istanbul'da kaldi. 1906'da Brüksel büyükelçiligine atandi. 1911'de hanimi Nelly'in ölümü üzerine Belçikali Lüsyen hanim ile evlendi. Balkan savaslari sirasinda kabîne tarafindan azledilerek, Istanbul'a döndü. Meârif nezâreti teklif edildi ise de kabul etmedi. Bir süre açikta kaldiktan sonra ayan üyeliginde bulundu. Mütâreke yillarinda Viyana'ya gitti. Burada sikintili günler geçirdi. Cumhuriyetin îlânindan sonra anavatana döndü. 1928 senesinde Istanbul milletvekili seçildi ve ölünceye kadar meb'ûs kaldi. Kendisine vatana üstün hizmet fonundan maas baglandi. Aynca, belediye de, dayali döseli bir apartman dâiresi verdi. Hayâtinin son yillarinda kendisini çekemeyenlerin; "Putlari devirelim" seklindeki saldirilarina mâruz kaldi. 12 Nisan 1937'de Istanbul'da öldü. Mezari Zincirlikuyu' dadir.

Abdülhak Hâmid, Tanzimat sonrasi bütün edebî ve siyâsî devirleri yasamis bir sâirdir. Tanzîmâti, mesrûtiyetleri ve cumhuriyeti gördü. Böylece; Tanzimat, Servet-i Fünûn, Edebiyât-i Cedide, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarini yakindan tanidi. Ayrica uzun seneler doguda ve batida diplomat olarak bulunmasi her iki edebiyati tanimasina sebeb oldu. Bu sebeble Türk siirine batidan yeni konular, serbest düsünce ve sekiller getirmistir. Ilk baslarda Tanzîmât ekolünün te'sirinde kalmis, batiyi tanidiktan sonra; klasik edebiyattan ayrilarak bati teknigi ile eser vermistir. Edebiyatimizin yeni bir çehre kazanmasinda Recâizâde Ekrem daha çok teorik yönünü islerken, Hâmid yazdiklariyla bu isi uygulamistir. Eserlerinde bati edebiyatindan bilhassa Shakespeare ve Victor Hugo'nun te' sirleri açikça görülür. Siirleri genellikle romantik ve felsefî düsünceler, ölüm duygulari ve insan kaderi hakkindadir. Bati yazarlarindan etkilenerek yazdigi dramlar ile Türk tiyatrosuna felsefî düsünceyi sokmustur. Kendisine son zamanlarda Sâir-i âzam (en büyük sâir) unvani verilmistir.

Abdülhak Hâmid'in eserleri iki grupta toplanmaktadir. Siirleri: Makber (1885), ***** (1885), Bâlâ'dan Bir Ses (1911), Validem (1913), Yâdigar-i Harb (1913), Ilham-i Vatan (1918), Tayflar Geçidi (1919), Garam (1919), Yabanci Dostlar (1924).

Tiyatrolari: Hâmid'in tiyatro lari mensur ve manzum olmak üzere iki kisimdir. Mensur tiyatrolari: Mâcerâyi Ask (1873), Sabr ü Sebat (1875), Içli Kiz (1875), Duhter-i Hindu (1876), Târik yahut Endülüs'ün Fethi (1879), Ibn-i Musa (1880), Finten (1898). Manzum tiyatrolari; Nesteren (1878), Tezer (1880), Esber (1880), Sardanapal (1908), liberte (1913).

MsXLabs.org & Osmanlı Tarihi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
23 Ocak 2012       Mesaj #8
buz perisi - avatarı
VIP Lethe
Abdülhak Hamit Tarhan (Abdülhak Hamit Tarhan Hakkında)

Abdülhak Hamit Tarhan 5 Şubat 1851'de İstanbul'da doğdu. Özel eğitim gördü. Rumelihisar Rüşdiyesi'ne kısa süre devam etti. 1863'te eğitim için Paris'e gitti. Dönüşünde İstanbul'da Fransız mektebine başladı ve Babı Ali'de tercüme odasına girdi. Tahran Büyükelçiliği'ne atanan babasıyla birlikte İran'a gitti. Babasının 1867'de ölümü üzerine İstanbul'a döndü. Maliye Mektubi ve Sadaret Kalemi'nde çalıştı. Ebüzziya Tevfik ve Recaizade Mahmud Ekrem'le tanıştı. Ardından diplomatlığa geçti. Uzunca bir süre yurtdışı görevlerde bulundu. 4 kere evlendi. Eşlerinin hepsi öldü. Mütareke yıllarında Viyana'ya gitti. Cumhuriyet'in ilanından sonra döndü. 1928'de İstanbul Milletvekili seçildi ve ölünceye kadar milletvekili olarak kaldı. 12 Nisan 1937'de İstanbul'da öldü. Mezarı Zincirlikuyu'da. Abdülhak Hamid, Tanzimat sonrası bütün edebi ve siyasi devirleri yaşamış bir şairdir. Tanzimat döneminde Batı etkilerini Türk şiiri ve tiyatrosuna getiren yazardır. Kendisine son zamanlarda Şair-i Azam (en büyük şair) unvanı verilmiştir.

ESERLERİ :

Ölü (1886), Hacle (1886), Bir Sefilenin Hasbihali (1886), Bla'dan Bir Ses (1911), Validem (1913), İlham-ı Vatan (1918), Tayfalar Geçidi (1919), Ruhlar (1922), Garam (1923), İçli Kız (1874), Sabrü Sebat (1875), Duhtr-i Hindu (1875), Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919), Tarık yahut Endülüs Fethi (1879 - 1970), Eşber (1880, 1945), Zeynep (1908), Macera-yı Aşk (1910), İlhan (1913), Tarhan (1916), Finten (1918, 1964). İbn Musa (1919,1928), Yadigar-ı Harb (1919), Hakan (1935).
Son düzenleyen Safi; 22 Şubat 2016 02:47
In science we trust.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
17 Şubat 2012       Mesaj #9
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Abdülhak Hamit Tarhan (1852 İstanbul-1937 İstanbul),

Şair.

Köşekapısı Mahalle Mektebi ve Hisar Rüştiyesi'nde, Paris École Nationale'de okudu (1863). Dönüşünde Bebek'te bir Fransız okuluna yazıldı. Özel olarak da Arapça ve Farsça dersleri alıyordu (1864-1865). Ortaelçiliğe atanan babası Hayrullah Efendi ile birlikte Tahran'a gitti (1865). Babasının ölümü üzerine İstanbul'a döndü. Çeşitli kalemlerde çalıştı. Fatma Hanım ile evlendi (1866-1871).

Paris Sefareti ikinci kâtipliği (1878-1880), Poti (1881), Golos (1882), Bombay (1883) konsolos ve başkonsolosluklarında bulundu. Bombay'da hastalığı artan karısıyla birlikte deniz yoluyla İstanbul'a dönerken Beyrut'ta indiler. Verem olan Fatma Hanım bu kentte öldü (1885). Daha sonra Londra elçiliği başkâtipliğine atandı (1866). Sefaret ikinci müsteşarlığı (1897), Brüksel sefirliği (1912) ve kısa süre Âyan (Senato) azalığı görevlerinde bulundu.

Cumhuriyetten sonra bir süre devletin bağladığı maaşla geçindi. Sonra İstanbul'dan milletvekili seçildi (1928). Şiirleri ve tiyatro yapıtlarıyla yenilik edebiyatımızın kurucularından sayılan Hamit, kendinden önce başlayan Batı edebiyat tekniklerine geniş ölçüde kapılarını açmış bir şairdir.

Genellikle aruz ölçüsüne uyma çabasıyla sözcüğü doğal güzelliğinden koparan, şiirin yapısal bütünlüğünü bozan zorlama ögelerden yararlanmakta sakınca görmeyen, kimi zaman insan gerçeğine aykırı buluşları çoşku perdesiyle kapatacağı sanısıyla, dönemindeki akılcılık yolundaki gelişmelerin gerisine düşen Hamit'in şiiri kendisinden sonra gelen ilk kuşağın biraz dikkatini çekmiş, Batı ile ilişkiler artınca da yararlandığı kaynaklar ortaya çıkmıştır.

Başlıca yapıtları:
  • "Macerayı Aşk" (dram, 1872),
  • "Sabr ü Sebat" (dram, 1873),
  • "İçli Kız" (dram, 1874),
  • "Duhteri Hindu" (mensur tiyatro, 1875),
  • "Nazife" (tiyatro, 1876),
  • "Nesteren" (heceyle tiyatro, 1878),
  • "Sahra" (şiirler, 1879),
  • "Tarık" (mensur tiyatro, 1879),
  • "Eşber" (aruzla tiyatro, 1880),
  • "Tezer" (aruzla tiyatro, 1881),
  • "Makber" (şiirler, 1876),
  • "Bir Sefilenin Hasbıhali" (şiirler, 1885),
  • "Bunlar Odur" (şiirler, 1886),
  • "Hacle" (şiirler, 1887),
  • "Zeynep" (tiyatro, 1906),
  • "Bâlâdan Bir Ses" (şiirler, 1909),
  • "Validem" (şiirler, 1911),
  • "İlhan" (tiyatro yapıtı, 1911),
  • "Turhan" (tiyatro, 1913),
  • "İlham-ı Vatan" (şiirler, 1916),
  • "Tayflar Geçidi" (şiirler, 1916),
  • "Sardanapal" (oyun, 1916),
  • "İbnimusa yahut Zatülcemal" (tiyatro yapıtı, 1917),
  • "Fintén (nazım-nesir karışık tiyatro, 1918),
  • "Ruhlar" (şiirler, 1919), "Yabancı Dostlar" (2 cilt, 1924).
MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Temmuz 2015       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  3779_abdulhak-hamit-tarhan-kartpostal__64977466_0-640x1003.jpg
Gösterim: 3805
Boyut:  92.6 KB

TARHAN
(Abdülhak Hamit), türk şair, oyun yazan (İstanbul 1852 - ay. y. 1937). Tarih i liva, Ruzname gibi yapıtların yazan hekimbaşı Abdülhak Molla’nın (1786 -1853) torunu; tarihçi (Tarihi devteti aliyeyi Osmaniye [1854]), Mektebi tıbbiye nazırı, Tahran büyükelçisi Hayrullah Efendinin (1817-1866) oğlu. Hocan Tahsin Efendi, Edremitli Bahattin Efendi gibi, hocalardan özel ders aldı. Bir süre Paris'te Hortus Collâge'de (1863-1864) okudu. BabIâli tercüme odası’nda (1864-1865) çalıştı. Babasının görevle gittiği Tahran'da 20 ay kaldıktan sonra onun ölümü üzerine İstanbul’a dönerek 1867'den başlayarak Maliye, Şûrayı devlet, Sadaret kalemlerinde kâtiplik yaptı. Paris büyükelçiliği ikinci kâtipliğine atandı (1876). Burada imzasını koymadan yayımladığı Nesteren (1878) oyununda zalim bir hükümdara karşı halkın başkaldırmasını anlattığı için açığa alındı. Affedilerek Poti (Kafkasya, 1881), Golos (Yunanistan, 1882-1883) şehbenderi, Bombay baş şehbenderi (1883-1885), Londra elçiliği başkâtibi (1886-1888) olarak çalıştı. Londra'dayken Zeynep (bas. 1908) oyununun sansürce incelenmesinde devlet ve hanedanla eğlendiği ihbar edildi, bir kez daha görevinden alındı. Abdülhamit H'ye, edebiyatla uğraşmayacağına söz veren mektubu üzerine elçilik danışmanı olarak Londra'ya dönebildi. Baha sonra Lahey elçiliği (1895-1897), Londra elçiliği müsteşarlığı (1897-1906), Brüksel ortaelçiliği (1906-1912) görevlerinde bulundu. Meclis i âyan üyesi (1914-1919), bu mecliste ikinci başkan olarak görev yaptı. Mütareke yıllarını Viyana’da geçirdi. Kurtuluş savaşı bittikten sonra döndüğü İstanbul’da belediyenin Maçka palas' ta ayırdığı dairede yaşadı. 1928’de İstanbul milletvekili oldu.
ilk şiir kitabı Sahra'dan (1879) başlayarak tanzimat edebiyatında şiirin konularını alabildiğine genişletmiş, dil ve anlatıma önemli yenilikler getirmişti. Çağındaki türk şiirinin divan edebiyatıyla bağlarını kesin biçimde kesti. Günlük yaşamın basit olaylarını konu edinen Divaneliklerim yahut Belde (1885) Paris’te görüp yaşadıklarını sade çizgilerle canlandırıyordu. Divan şiirinin imgelere bürünmüş yapay görüntülerine karşılık doğaya bir gözlemci olarak yaklaştı. Öte yandan ölüm, varlık-yokluk, dünya-ahret, Tanrı’nın varlığı ruh-madde gibi doğaüstü konulara eski şiirin bağlandığı hazır kalıpları kırarak yaklaştı (eşi Fatma Hanım'ın ölümü üzerine kaleme aldığı Makber [1885], onu izleyen Ölü [1885], Hacie [1885]). Öte yandan istibdat yönetimine, baskıya, bağnazlığa karşı çıktı; siyasal özgürlük, kadın haklan gibi toplumsal sorunlar üzerinde durdu (Garam [bas. 1923], Kahpe yahut sefilenin hasbıhali [1887], Liberte [bas. 1913]). Divan şiirinin geleneksel biçimlerine karşın uyak düzeninde yeni uygulamalara yöneldi. Yeni aruz kalıpları kullandı; duraksız hece vezniyle denemelere (Baladan bir ses [1911]) girişti. Doğaya yeni bakışına (Hyde Park’ tan geçerken, 1886), yeni duygu ve düşüncelerine (Kürsii istiğrak, 1884), tarihsel değerleri coşkuyla yüceltişine karşın dilde sadeliğe yörıelemeyişi, yer yer özensizliği onun şiirinin yaşamasını engelledi. Yaşadığı dönemde "dâhi” diye adlandırılmış, düşüncelerinin derinliği üzerinde durulmuştu (AbdCılhak Hamit ve mülahazat- felsefiyesi, R. T. Bölükbaşı [1918]). Sonraki kuşaklar ise şiirinin içeriğini (Putları yıkıyoruz kampanyası, N. H. Ran, 1929), dil ve anlatımını (Ararken, N. Ataç [1954]) büyük ölçüde eleştirdiler. Tiyatro oyunlarında düzyazı (Duhteri Hindu [1875] vd.) yanında bazen düzyazıyla şiiri birlikte kullanmış (Tarık yahut Endülüs'ün fethi [1879] vd ), aruz ([1880] vd.) ve heceyle (Nesteren [1877]) manzum tiyatro örnekleri vermişti. Bu yapıtların konusu bazen yerli yaşamdan (Sabrü sebat [1874] yabancı ülkelerden (Duhteri Hindu [1875], Finten vd.), İslam (Tank, ibn Musa [1917] vd.) ve türk (ilhan [1911], Turhan [1913] vd.) tarihinden kaynaklanır. Haksızlıkları, baskı yönetimlerini yerer, yurt ve insan sevgisi konularını işler; tutkuları sergiler (Finten). Batı tiyatrosunun dram ve trajedi türlerindeki deneylerini ilk kez
türk tiyatro edebiyatına aktaran bu yapıtların sahneye uygulanması bazen büyük güçlükler gösterir (Finten vd.)

Kaynak: Büyük Larousse

Benzer Konular

22 Şubat 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
22 Şubat 2016 / Misafir Cevaplanmış
19 Temmuz 2015 / KisukE UraharA Siyaset tr
20 Ağustos 2013 / Mira Edebiyat
30 Mayıs 2015 / ahmetseydi Sanat tr