Arama

Ali Akbaş

Güncelleme: 7 Şubat 2010 Gösterim: 4.359 Cevap: 0
MeLiSSiA - avatarı
MeLiSSiA
Ziyaretçi
7 Şubat 2010       Mesaj #1
MeLiSSiA - avatarı
Ziyaretçi
Ali Akbaş

Sponsorlu Bağlantılar
1942 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan kazasında doğdu.

*İlk ve orta öğrenimini memleketinde

*Yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yaptı.

*Çeşitli lise ve Yüksek okullarda öğretmenlik ve idarecilik yaptıktan sonra araştırma görevlisi olarak Hacettepe Üniversitesine atandı. Burada dil üzerinde yüksek lisansını tamamladıktan sonra Türk Dili okutmanlığına geçti ve 1996 yılında meslek hayatında 25 yılını doldurarak emekliye ayrıldı.

*Daha lise öğrencisiyken yarışmada birincilik kazanan şiiri K.Maraş Lisesi Marşı olarak kabul edilen Akbaş Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Kuş Sofrası adlı kitabıyla Çocuk Edebiyatı dalında Yılın Şairi seçilmiş (1991) Yunus Emre Yılı dolayısıyla İstanbul’da gerçekleştirilen XII. Dünya Şairler Toplantısı’nda bir plaketle ödüllendirilmiş (1991) Kazakistan’ın başkenti Almatı’da gerçekleştirilen II.Türk Dünyası Şiir Şölenin’nde Mağcan Cumabayulı Ödülüne lâyık görülmüş (1993). Ve Kosova’da yayınlanan Türkçem Çocuk Dergisi tarafından yılın ödülü verilmiş (2004) İtalya’nın Venedik şehrinde düzenlenen 57. Şiir Bianeli’nde (2005) ve 20. Moskova Kitap Fuarında Türkiye’yi temsil etmiştir (2007).

*Bugüne kadar arkadaşlarıyla birlikte Divan Doğuş Edebiyat ve Kanat dergilerini çıkaran Akbaş hâlen Genel Başkan Yardımcısı olarak çalıştığı AVRASYA Yazarlar Birliği’nin yayın organı olan Kardeş Kalemler Dergisini çıkarıyor.

*Masal Çağı (şiir) Kuş Sofrası (çocuklar için şiir) Gökte Ay Portakaldır (masal) ve Kız Evi Naz Evi (piyes) adlı eserleri vardır.

*Kuş Sofrası adlı şiir kitabı Mariya LEONTİÇ tarafından Makedonca’ya çevrilmiştir. (2000)

-->
1942 yılında Elbistan’ın Çatova köyünde doğdum. Sırasıyla Çatova Köyü İlk Okulunu Elbistan Orta Okulunu K. Maraş Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdim. Çeşitli liselerde Gazi Eğitim Enstitüsü’nde ve Ankara Meslek Yüksek Okulunda edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yaptım. Filim Radyo Televizyonla Eğitim Merkezinde radyo programcılığı görevinde bulundum.

1983 yılında araştırma görevlisi olarak H. Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne geçtim. Burada da yüksek lisansımı tamamlayarak Türk dili okutmanlığı görevine geçtim. Okutmanlık yanında şiirle ve çocuk edebiyatıyla da uğraşmaktayım. Masal Çağı Kuş Sofrası Gökte Ay Portakaldır adlı üç kitabım yayımlandı. Meslek hayatımda yirmi beş yılımı doldurarak emekli oldum.

ALİ AKBAŞ’IN EDEBÎ KİŞİLİĞİ

Günümüz şairlerinden olan Ali Akbaş’ı hiç bir edebî akıma bağlıyamayız. Fakat o her güzellikten yararlanan bütün etkilere açık bir sanatçıdır. Eski-yeni yerli-yabancı demeden Karacaoğlan’dan Âşık Veysel’e Fuzûlî’den Yahya Kemâl’e Tagor’dan Bodler’e kadar bütün iyi şairleri dikkatle okuyan Akbaş “klasiklerle beslenmeyen yeninin kalıcı olamayacağı ve ancak geçmişten yâni mâzîden güç alarak yeniyi kurabileceğimiz” görüşündedir.

Şiirlerini dingin demlenmiş bir dille yazan şair yeniliği garip kelimeler kullanmakta değil hayatı ve eşyayı algılamada arar. “Evrene bir de benim penceremden bakın” der âdeta. Akbaş bu konuda şöyle diyor: Bir tabloyu değerli kılan orada kullanılan malzeme ve konu edinilen manzara değil o konuya giydirilen kompozisyondur. Sanat reel tabiat değil sanatçının prizmasından geçmiş tabiattır. Pikasso da amatör bir ressam da ayni boyayı ve ayni tuvali kullanarak ayni manzarayı resmederler ama ortaya başka tablolar çıkar. Ona göre “herkesin konuştuğu klasik dil kullanmasını bilenler elinde sonsuz varyasyonlarla dolu ve bin bir oyuna müsaittir. Yerli yersiz dili eğip bükmek güçsüz sanatçıların işidir göz boyayıcılıktır. İyi mobilya yapamayan usta hep âletlerine takar kafayı... “Vay çekicim Çekoslovak testerem Alman” diye.

Yarı filozof yarı çocuk olan şair eşyayı bir idrak kamaşmasının ardından yakalar en umulmadık halleriyle görür. Bulunduğumuz atmosferden başka iklimlere taşır bizi. Zaman zaman bir acı veya bir haz duygusuyla ürpeririz.”

Akbaşın şiirlerinde bir yandan klasik edebiyatın ağırbaşlı hikmetli söyleyişi örnek alınırken bir yandan da naif çocuksu bir rüzgâr eser. Bu iki tavır birbirine zıt gibi görünse de o içindeki çocuğu susturmamıştır. Zaten sanatı besleyen en güçlü kaynaklardan biri de çocukluk hatıralarıdır. Hepimizin kişiliğinin ipuçları orada saklı değil mi ?..

Akbaş folklor nefesli bir şairdir. Fakat folklor çizgisinde kalmaz. O Tanpınar’ın “Folklor külçe hâlinde altındır; sanatçı oradan aldığı malzemeyle küpe gerdanlık bilezik yapar.” görüşünden hareketle aldığı malzemeyi dönüştürür. Köy menşeli bir sanatçı olarak onun şuuraltı çocukluk yıllarında dinlediği masallar efsâneler destanlar türküler mâniler ve ninnilerle doludur. Fakat bu arkaik malzemeyi deforme ederek sitilize ederek kullanır.

Ayni zamanda amatör bir ressam olan Akbaş’ın şiirini besleyen kaynaklardan biri de kuşu böceği çiçeğiyle Anadolu manzaralarıdır tabiattır. O bütün çevreyi; büyük bir hayranlıkla seyreder ve empresyonist tablolar çizer. Bu dikkat onun şiirlerine pastoral bir zenginlik olarak yansır. Onun şiirleri mevsim mevsim değişen bozkır enstantaneleriyle doludur. Tabiata olan bu hayranlık yaratılıştaki hikmeti seziş Akbaş’n şiirine metafizik bir derinlik kazandırır ve onu zaman zaman bir duâya dönüştürür.

Akbaş şiirlerinde belli bir şekil endişesi gözetmez. Daha çok hece yi ve serbest nazmı kullanmakla beraber az da olsa aruzla yazılmış şiirleri de vardır. Yalnız hangi tarzda yazılmış olursa olsun bu şiirlerin ortak özelliği müzikal ve sâde oluşlarıdır. Vezinli olanlarda tam ve zengin kafiyeler kullanılırken serbest şiirlerinde aliterasyon ve asonanslarla beslenmiş güçlü bir iç mûsikîsi vardır. Zaten onun serbest şiirleri daha çok hecenin “serbest müstezatları” gibidir. Serbest müstezat terimi her ne kadar aruz şiirler için kullanılıyorsa da ben burada Akbaş’ın şiirleri hakkındaki görüşümü açıklamak için de bu terimi kullanma ihtiyacını duydum.


Masal Çağı

Ali Akbaş


Şu mâvi dumanlı koyda
Bir küçük köy uyukluyor
Şu gümüş hâreli çayda
Bizim kızlar kilim yuyor

Geliyor tokaç sesleri
Yansıtır yamaç sesleri
Suyun aynasında tarar
Kızlar üç kulaç saçları

Yüzünüz şavkır sulara
Kalaylı bakraç yüzünüz
Oturun dinlenin biraz
Yok mu yazınız güzünüz

Öte geçeye geçmeyin
Çay bulanık su içmeyin
Güzellikten baç alırlar
Gül yüzünüzü açmayın

Şarıl şarıl çimdiğim çay
Çiğdem topladığım yayla
Artık rüyama girmeyin
Etmeyin etmeyin böyle

Aynı kaptan yenen yemek
Bin dudağın değdiği tas
Ah köyüm baba ocağım
Suyun zemzem taşın elmas

Dağlar ak saçlı bir dede
Doruklar pâre pâre kar
Tarlalar kırda seccâde
Kekik kokulu tarlalar

Gözümde tüter bacalar
Medet analar bacılar
Gençleri beni tanımaz
Duydum ki ölmüş kocalar

Zeynep elif suna gülçin
Fistanınız biçim biçim
Bir gün imeceye gelin
Bu derdi tüketmek için

Beni unutmayın sakın
Seven demez uzak yakın
Yitirdim köyün yolunu
Yamaçlara ateş yakın

Hiç sormayın nerde kaldım
Her yıl bir diyarda kaldım
Bir ifrit ağına düştüm
Bir kuş gibi darda kaldım

Yıkacağım evi barkı
Sıkıyor beni dört duvar
Niye söylediğim şarkı
Ulaşmıyor yâre kadar

Kuşlar geçer katar katar
Katılır ben de giderim
Kanat vermezse turnalar
Kolumu kanat ederim

Çamlıbeli tutunca kar
Uluşur dağda aç kurtlar
Bir kuş olurdu bir deve
Bacadan geçen bulutlar

Vurulmuş küçük şehzâde
Düşmüş doru küheylandan
Kimseler gelmez imdâde
Baykuş ötüyor ayvandan

Ninem nerde nerde masal
Ağzından bal akardı bal
Benim aslan çocukluğum
Yollar ayrıldı hoşça kal

derleme

Son düzenleyen _KleopatrA_; 7 Şubat 2010 19:04 Sebep: yazı boyutu okunur hale getirilmiştir.
Biyografi Konusu: Ali Akbaş nereli hayatı kimdir.

Benzer Konular

18 Mayıs 2013 / BARIŞ Sinema tr
2 Kasım 2010 / ener Tiyatro tr
22 Temmuz 2008 / KisukE UraharA Spor tr
15 Ocak 2007 / BARIŞ Edebiyat tr