Arama

John Fowles

Güncelleme: 5 Kasım 2012 Gösterim: 5.219 Cevap: 2
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
18 Şubat 2007       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
John Fowles (1926 - 2005)

Sponsorlu Bağlantılar
johnfowles
Hikayeci, şair ve denemeci olan İngiliz romancı 1926'da doğdu. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşünce ile birleştiren romanlarıyla yüzyılın önemli yazarları arasına girmiştir.

Gerilim romanı, Viktoryen romanı, ortaçağ öyküsü ve otobiyografi gibi geleneksel düzyazı biçimleriyle deneyler yapmış, bu biçimler aracılığıyla yirminci yüzyıl sanatını ve toplumunu yorumlamıştır. Fowles, karmaşık durumlar ve efsane, sanat ve tarihten alınma unsurlarla dolu sahneler yaratan, anıştırma ve betimleme tekniklerini sık kullanan bir yazardır. Romanların anlatı yapısı güçlü, karakterleri canlı, inandırıcıdır. Bu karakterlerin çoğu toplumun genel geçer kurallarının dışında yaşar; romanların dramatik gerilimi bu karakterlerin kendilerini yeniden değerlendirmelerini gerektiren can alıcı dönüm noktalarına ulaşmalarıyla sağlanır. Fowles'ın kadın kahramanları zeki ve bağımsızdır; erkek kahramanlar ise hayatlarındaki bulmacalara yanıt arayan genellikle kararsız ve yalıtılmış durumdadırlar. Çoğu zaman aradıkları basit çözümleri bulamadıkları gibi arayışları esrarın daha da artması ile sonuçlanır. Fowles, her şeyi bilen Tanrı yazar rolünü rededer; bu tavrı, romanlarına okuru tatmin edecek sonuçlar yazmayı reddetmeyi de içerdiği gibi, bazı okurlarını da kızdırmıştır. Oysa Fowles, yarattığı kahramanları kendi sınırları içinde seçme ve davranma özgürlüğü tanımanın yazar sorumluluğunun gereği olduğuna inanır. Bu uygulama, Fowles'ın iradesini ve bağımsız düşüncelerini kullanarak topluma uyum göstermeye direnen ve böylece şansın hayatı üzerindeki etkisini sınırlayan "sahici" insan anlayışına koşuttur.
1968 yılından bu yana Fowles, İngiltere'nin güneyinde, küçük bir liman kasabası olan Lyme Regis'te yaşamaktadır. Yaşadığı yerin yerel tarihine duyduğu ilgiden dolayı 1979'da Lyme Regis Müzesi'nin kuratörlüğüne atanmıştır.

kitaplari

civi ABANOZ KULE
Çağdaş İngiliz edebiyatının en tartışmalı adlarından Fowles'u, varoluşçu deneyim ve aşk üçgeninin damıttığı yoğun bir uzun hikayesiyle sunuyoruz. Kitap, cinsel tutku ve sosyal görev, kutsal ve lanetli, soyutlama ve empati, romans ve gerçek gibi karşıt ve tamamlayıcı duyguların karmaşası, imgelerin yoğunluğu ve büyüleyiciliği ile yüreğe dokunan bir baş eser.
Çeviri : Münir H. Göle
İletişim Yayınları

civi FRANSIZ TEĞMENİN KADINI
fransiztegmen
İngiliz edebiyatının yaşayan belki de en büyük ustası olan John Fowles, anlatı kurmaktaki mahreti, çarpıcı üslubu ve deneyciliğiyle dikkati çeken bir yazar. Hiç abartmadan yüzyılın en iyi romanları arasında sayabileceğimiz Fransız Teğmenin Kadını'nda bu özellikler mükemmel bir bileşime ulaşıyor. Bir kere olağanüstü başarılı bir atmosfer yaratıyor yazar, Viktorya döneminde yaşamının en anlama geldiğini bütün netliğiyle ortaya seriyor. Sonra eşine az rastlanır bir gizem yaratıyor, kitap bittiğinde bile gizeminden bir şey kaybetmeyen bir gizem bu. Ve nihayet bilgeliğine sizi hemen ikna eden bilge ve son derece zeki bir denemeci üslubuyla varoluşculuğun "sahicilik" ve özgürlük arayan insan soyutlanmasını ete kemiğe büründürüyor, ama tanrı anlatıcı rolünü de sorgulamaktan geri kalmıyor.

Fowles dünya tarihinin en tutucu dönemlerinden biri olan, her şeyin ve özellikle de edebiyatın sıkı kurallara ve "görev" bilincine bağlı olduğu Viktorya çağından aykırı bir aşk öyküsüyle sesleniyor okura. Roman başarısını büyük ölçüde nefis diyaloglarına ve iki karakter arasındaki gerilime borçlu. Kadınların "görev"lerinin boyun eğme ve çocuk yapmayla sınırlı olduğu bir dönemde, romanın kadın kahramanı Sarah, inanılmaz sezgi gücü, özgürlüğe olan tutkusu ve estetik olana duyduğu sevgiyle hemen romanın çekim merkezine yerleşiyor. Toplumsal kodları umursamaksızın sevmek neyi gerektiriyorsa onu yapmaktan kaçınmayan özgür bir kadın Sarah. Erkek kahraman Charles ise görmüş geçirmiş bir aristokrat, ama görmüş geçirmişlikte bir aristoktrattan beklenenler arasıdnaki dengeyi tutturmakta zorlanan biri. Sarah'yla tanıştıktan sonr bu bıçak sırtındaki denge darmadağın olur. Charles, çağının toplumsal statüsünün, eş dost çevresinin talepleri ile yolu aşktan geçen Aşkınlık ve Sahicilik, tek kelimeyle Özgürlük arayışı arasında bir seçim yapmak zorunda kalır...
Roman okumanın benzersiz hazzından haberdar olanlar, Nabokov'un deyimiyle "belkemiğini titreten" kitaplar okumayı özleyenler ve sahici bir aşk yolculuğuna çıkmak isteyenler için...
Çeviri : Aslı Biçen
Ayrıntı Yayınları

civi ARISTOS YAŞAM ÜZERİNE NOTLAR
aristos
Aristos başlığını taşıyan deneme kitabında "yaşam" üzerine tuttuğu notları bir araya getiriyor. Kitabın temel esin kaynağı, MÖ 5. yüzyılda, kendi ülkemizin topraklarında, Efes'te yaşamış olan filozof Herakleitos'un günümüze ulaşan notları. Kitaba ana başlığını veren "aristos" sözcüğü, Yunancada "en yüksek derecede iyi, türünün en iyi ya da en mükemmeli olan bir insan ya da nesne", anlamına geliyor. Fowles'a göre, aristos'u tümüyle barındıran hiçbir kurum yoktur; hiçbir ülke, hiçbir sınıf, hiçbir kilise, hiçbir siyasal parti.

Fowles, kitabında insan özgürlüğünün kendini ortaya koyduğu çeşitli biçimleri irdeliyor ve bu arada, sözgelimi "nemo" gibi, Freud kökenli gölgede kalmış kimi kavramları da, yeni bir boyut -siyasal boyut- katarak geliştiriyor. Fowles'a göre, sanatın kılgısı ve deneyimi, insan için özel değeri onun gerçekliğe bilimden daha yakın olmasıdır. Sanatın en iyi ele geçirdiği şey zamandır. Bir başka deyişle, insan hayatının boşunalığının, gelip geçiciliğinin asli duygusu olan nemo en iyi "sanat" aracılığıyla ortadan kaldırılmış olur.
Fowles bu temel kavramlar çerçevesi içinde; Hıristiyanlık, Lamacılık gibi dinlerin; hümanizm, varoluşçuluk, sosyalizm gibi önemli düşünce akımlarının ya da faşizm gibi bir sosyal hareketin temel görüşlerine tekrar tekrar değinerek günümüze damgasını vurmuş olan materyalist kültürle derinlikli bir hesaplaşmaya girişiyor ve kültürümüzün temellerini enine boyuna sorguluyor. İlk bakışta belki biraz kötümser, ama son derece çarpıcı ve güçlü bir sorgulama bu.
Aristos, bizlere büyük romancı Fowles'ın düşünce dünyasının derinliğini göstermekle kalmayıp geniş hayal dünyasına ilişkin kimi ipuçlarını da veriyor; sırf bu nedenle bile Fowles'ın kurmaca yapıtlarıyla tanışık olanların asla kayıtsız kalmamaları gereken bir yapıt...
Çeviri : Serdar Rifat Kırkoğlu
Ayrıntı Yayınları

civi KOLEKSİYONCU
koleksiyoncu
Koleksiyoncu, İngiliz edebiyatının önde gelen yazarlarından John Fowles'un, birçok yayınevinden geri çevrilme talihsizliğini yaşayan; ama yayımlandığında kendisine bugünkü ününü getiren ilk romanı. Fransız Teğmenin Kadını, Yaratık, Mantissa ve Büyücü gibi başyapıtların habercisi...

Koleksiyoncu, bir kelebek koleksiyoncusuyla, aşık olarak kaçırıp zindana kapattığı bir resim öğrencisi arasındaki "mecburi" ilişkinin romanıdır görünürde. Ama Fowles'un olağanüstü üslubu ve ustalığıyla, bu ilişki, başka birçok ilişkiye de gönderme yapmakta, ahlaki kaygılarla baskı altına aldığımız yabanıl doğallığımız içinde, aslında neyi nereye kadar haklı ve geçerli bulabileceğimiz gerçekliğiyle bizi yüzleştirmektedir.
Farklı yolculuklara açık bir kurgusu olan bu roman, sadece kendimize göre haklı olan bir tutku adına yapabileceklerimizin ikna edici ve masum bir anlatısı olarak okunabileceği gibi, içimizdeki "iktidar" ve "teslim olma" isteğinin hangi şartlarda ortaya çıkabileceğinin anlatısı olarak da okunabilir. Ya da iki ayrı sosyal tabakanın birbirine yakınlaşma çabalarının, aslında alt sınıfın üst sınıfa yaranma, üst sınıfın ise öğretmenlik kisvesine bürünerek "yığınları" mümkün olduğunda kendisinden uzak tutma kaygısından başka bir şey olmadığının çarpıcı bir anlatısı olarak da yorumlanabilir.
Sadece bir psikolojik gerilim romanı olarak okunduğunda bile inanılmaz tatlar alacağınız Koleksiyoncu, bunun ötesine geçmekten ve kendi karanlıklarıyla yüzleşmekten korkmayanlara... Ya da Fowles'un dediği gibi "Her insan kendisi için bir giz olmalıdır" sözüne inananlar için.
Çeviri : Münir H. Göle Ayrıntı Yayınları

civi MANTISSA
mantissa
Yazar ile esin perisi arasındaki çapraşık ama aynı zamanda şiddet ve sevecenlik dolu o kadim ilişkiyi anlatıyor Mantissa'da Fowles. Perinin sanatçıyla ilişkisi yoğun bir tensellikle donanmış olsa da, var olan yaşantı çok daha karmaşık bir duygusal gelgite dönüşüyor. Fransız Teğmenin Kadını, Yaratık ve Büyücü gibi başyapıtları arasında sayılabilecek bu romanında Fowles alaycı ve acımasız bakışını bir fener gibi okurun gözüne tutarken sorular soruyor, sorduruyor. Yazar esinini alıp edebi bir forma dönüştürürken periye ödenen bedel nedir gerçekte?

John Fowles, Mantissa'da ördüğü "ince ama güçlü ağ"da edebiyat, aşk ve erotizmi farklı düzlemlerde karşı karşıya getirirken okuru düşündürdğü gibi, eğlendirmeyi de elden bırakmıyor.
Bir hastane odasında yatan romancı Miles Green hafızasını yitirmiştir. Esin perisi Erato ise sırayla sevecen bir doktor; onu anti-feminist, burjuva elitisti olmakla eleştirip "edebi suçları"nı sayan bir punk; bir geyşa; otoriter bir roman perisi olarak sahneye çıkar Green'in yarı bulanık dünyasında. Tenin ve sözün çarpıcı diyaloglarının egemen olduğu bu fantastik kurguda gerçekliğin ve yaratıcılığın doğasını, sanatın yabancılaşmasını, günümüzde edebiyatın giderek kendine dönük bir üsluba geçişini, kadın-erkek ilişkilerini ve yaşam-sanat ekseninin bileşik kaplarında değişen dengeyi, Fowles'in zekice gözlemleriyle izleriz. Miles Green sonunda, kendine şu soruyu sorar: "Kadınlarla, gerçeklik batağında mücadele edersen, başka bir deyişle laf yarışına girersen, her zaman kaybedersin. (...) Acaba kadınlar, sırf intikam almak, kendilerinden daha iyi olan erkeklerin kafasını karıştırmak, dikkatini dağıtmak, hayati önem taşıyan entelektüel istek ve özlerini mantissalar için boşa harcatmak amacıyla mı edebiyatı icat ettiler?" Ne dersiniz?
Çeviri : Aysun Babacan
Ayrıntı Yayınları

civi
BÜYÜCÜ
buyucu
Nicholas'ın dertleri, kız arkadaşı Alison'u terk edip bir Yunan adasında İngilizce öğretmenliği görevini kabul etmesiyle başlar. Orada Büyücü'nün, Conchis'in ağına düşer. Böylece başlayan olağandışı tanrı oyunu, sorumsuz delikanlıya ahlaksız geçmişinin sonuçlarını öğretmek için hazırlanmıştır. Conchis öğrencisini bir gerçek yaşam oyununda düğümler ve duygularını çok çekici ikiz kardeşler June ve Julie aracılığıyla karıştırarak büyüsüne kaptırdığında, Büyücü onu yaşamını yeniden kurmaya zorlar. Oyun, insan bilinçaltına olağanüstü bir yolculuğa dönüşür. Nicholas'ın oyundan kurtulabilmesi için kendi taktığı maskeleri dış dünyaya yansıttığının bilincine varması, gerçekle kurguyu birbirlerinden ayırabilmesi, yanılsamalarını yıkıp gerçeği bulgulaması, aşkı ve cinselliği öğrenmesi, özgürlüğünü anlaması gerekmektedir. Bunun için de yolunu yitirmeli, yeniden, yeni bir dünyada bulmalıdır.

Çeviri: Münir H. Göle
Afa Yayınları

civi YARATIK
yaratik
Yaratık, günümüz İngiliz edebiyatının en ilginç ve en çarpıcı gerilim romanlarından biri. Tıpkı Dostoyevski'nin romanlarında olduğu gibi, insanı saran paradokslarla dolu etki bir derinliğe, ama aynı zamanda da, Fowles'ın virtüözlük düzeyindeki hikaye anlatma tekniğinden kaynaklanan soluk kesici bir sürükleyicilğe sahip.

Yazarın zihninde aralıklarla beliren ve gitgide vücut kazanan, tuhaf bir imgedir anlatılan. Soğuk, karanlık bir ilkbahar gününde, sonsuz kıraç toprakların ufuk çizgisinde yol alan küçük bir atlı kafile imgesi.. gizemli bir kadının da dahil olduğu yolculuğu.. ve yolun sonundaki beklenmedik ölümün ardından gelen sorgulama... Sıradan bir polisiye olayın ötesine uzanıp metafizik boyutlara erişen ve bilimkurgusal tınılar da taşıyan girift bir anlatı.
Son düzenleyen KisukE UraharA; 10 Ocak 2008 21:09
Biyografi Konusu: John Fowles nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
25 Ağustos 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
John Robert Fowles
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar
John Robert Fowles (31 Mart 1926 - 5 Kasım 2005), kitapları filme alınmış İngiliz yazardır.
Londra yakınlarındaki Essex, Leigh-on-Sea'de doğdu. Oxford Ünivesitesi'nde gördüğü Fransızca eğitiminin ardından Fransa ve Yunanistan'da öğretmenlik yaptı. Bu dönemde Fransız varoluşçu yazarlar Albert Camus ve Jean-Paul Sartre'ın kitaplarının etkisi altına girdi. Özellikle Yunanistan'da kaldığı yıllarda yazmak hayatının en önemli uğraşlarından birine dönüştü. İlk romanı olan "Koleksiyoncu"nun başarı kazanmasının ardından kendini tamamen yazarlığa adadı.
1968 yılından başlarak Lyme Regis'te (İngiltere'nin güneyinde küçük bir liman kasabası) yaşamını sürdüren ve 1979'da Lyme Regis Müzesi'ne küratör olarak atanan Fowles, 5 Kasım 2005'te ölmüştür.
Ünlü eseri "Fransız Teğmenin Kadını", postmodern romanın öncülerinden sayılır. Bu roman Harold Pinter'in yazdığı senaryo ile filme de çekilmiş, Karel Reisz yönetimindeki filmin başrollerinde Jeremy Irons ve Meryl Streep oynamıştır. Bu filmin dışında "The Collector" (1965), "The Magus" (1968) ve televizyon için "The Ebony Tower" (1984) adlı eserleri de sinemaya uyarlanmıştır.
Eserlerin birçoğu Türkçe'ye de çevrilmiştir. Roman ve denemelerinin dışında, şiirleri (Poem, 1973), çevirileri (Cinderella, Charles Perrault, 1974), senaryoları, adaptasyonları (Lorenzaccio, 1983, Alfred de Musset'nin bir oyunu) ve editörlük yaptığı çalışmaları (Thomas Hardy's England, Jo Draper) da vardır. Ayrıca yazar hakkında yazılmış eserler de mevcuttur.
johnfowles
Doğum: 31 Mart 1926, Essex, İngiltere
Ölüm: 5 Kasım 2005, Lyme Regis, İngiltere
Çağdaş dünya edebiyatında saygın bir yeri bulunan hikayeci, şair ve denemeci olan İngiliz romancı Fowles, 1926'da Essex'te doğdu. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşünce ile birleştiren romanlarıyla yüzyılın önemli yazarları arasına girmiştir.
Gerilim romanı, Viktoryen romanı, ortaçağ öyküsü ve otobiyografi gibi geleneksel düzyazı biçimleriyle deneyler yapmış, bu biçimler aracılığıyla yirminci yüzyıl sanatını ve toplumunu yorumlamıştır. Fowles, karmaşık durumlar ve efsane, sanat ve tarihten alınma unsurlarla dolu sahneler yaratan, anıştırma ve betimleme tekniklerini sık kullanan bir yazardır. Romanların anlatı yapısı güçlü, karakterleri canlı, inandırıcıdır. Bu karakterlerin çoğu toplumun genel geçer kurallarının dışında yaşar; romanların dramatik gerilimi bu karakterlerin kendilerini yeniden değerlendirmelerini gerektiren can alıcı dönüm noktalarına ulaşmalarıyla sağlanır. Fowles’ın kadın kahramanları zeki ve bağımsızdır; erkek kahramanlar ise hayatlarındaki bulmacalara yanıt arayan genellikle kararsız ve yalıtılmış durumdadırlar. Çoğu zaman aradıkları basit çözümleri bulamadıkları gibi arayışları esrarın daha da artması ile sonuçlanır. Fowles, her şeyi bilen Tanrı yazar rolünü rededer; bu tavrı, romanlarına okuru tatmin edecek sonuçlar yazmayı reddetmeyi de içerdiği gibi, bazı okurlarını da kızdırmıştır. Oysa Fowles, yarattığı kahramanları kendi sınırları içinde seçme ve davranma özgürlüğü tanımanın yazar sorumluluğunun gereği olduğuna inanır. Bu uygulama, Fowles’ın iradesini ve bağımsız düşüncelerini kullanarak topluma uyum göstermeye direnen ve böylece şansın hayatı üzerindeki etkisini sınırlayan “sahici” insan anlayışına koşuttur.
1968 yılından itibaren Fowles, İngiltere’nin güneyinde, küçük bir liman kasabası olan Lyme Regis’te yaşadı. Yaşadığı yerin yerel tarihine duyduğu ilgiden dolayı 1979’da Lyme Regis Müzesi’nin kuratörlüğüne atandı. 5 Kasım 2005'te öldü.


'Tanrı-yazar' rolünü benimsemedi

Mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşünce ile birleştiren romanlarıyla John Fowles yüzyılın önemli yazarlarından biri olarak kabul ediliyordu. Yazar, gerilim romanı, Viktoryen roman, ortaçağ öyküsü ve otobiyografi gibi geleneksel düzyazı biçimleriyle deneyler yaptı, bu biçimler aracılığıyla 20. yüzyıl sanatını ve toplumunu yorumladı. Fowles karmaşık durumlar ve efsane, sanat ve tarihten alınma unsurlarla dolu sahneler yaratan, anıştırma ve betimleme tekniklerini sık kullanan bir yazardı. Romanlarının anlatı yapısı güçlü, karakterleri canlı, inandırıcı olarak tanımlandı.
John Fowles her şeyi bilen bir 'Tanrı-yazar' rolüne her zaman karşı çıktı. Romanlarına okuru tatmin edecek sonuçlar yazmayı reddetmeyi de içeren bu tavrıyla Fowles bazı okurlarını da kızdırmıştı. Oysa John Fowles yarattığı karakterlere kendi sınırları içinde seçme ve hareket etme özgürlüğü tanımanın yazar sorumluluğunun gereği olduğuna inanıyordu. Fowles'ın 'Aristos-Yaşam Üzerine Notlar', 'Büyücü', 'Fransız Teğmenin Kadını', 'Mantissa', 'Yaratık' ve 'Zaman Tüneli/Deneme ve Notlar'ı Türkçeye de çevrilmişti. (Kültür Sanat)

Beyazperde onun romanlarını sevmişti...
John Fowles'ın sinemaya da aktarılan romanları da büyük ilgiye mazhar olmuştu. 'Koleksiyoncu', 1965'te William Wyler tarafından beyazperdeye aktarıldı. Samantha Eggar ve Terence Stamp'in rol aldığı film kısa süre içinde sinema klasikleri arasında yerini aldı. 1968'de Guy Green tarafından çekilen 'Büyücü'de Michael Caine ve Anthony Quinn gibi usta oyuncular kamera karşısına geçmişti. Romanlarından uyarlanan filmler arasında en çok ses getireni ise 'Fransız Teğmenin Kadını' olmuştu. Harold Pinter tarafından senaryolaştırılan kitap Karel Reisz eliyle 1984'te beyazperdeye aktarıldı. Filmin başrollerini Meryl Streep ve Jeremy Irons paylaşmıştı.


Fowles ve Sinema
Romanlarının varoluşçuluktan beslenen güçlü yapısı ve karakterlerine yüklediği 'ekstra' görevlerle edebiyat dünyasında kendine sarsılmaz bir yer edinen yazar, hikâye anlatmanın 'sonuç' (ve berraklık) kaygısından uzak kulvarının öncülerinden biriydi. Bu yolla kaleme aldığı yapıtları, 20. yüzyıla damgasını vururken birçok yeni romancıya da esin kaynağı olmuştu.
Yazımızın asıl konusu, Fowles'un edebiyat dünyasındaki yerinden ziyade onun romanlarından beyazperdeye yansıyan az sayıda ürünün sinema sanatına yaptığı etki ve bunun sonuçları olacak. Yazarın üç önemli romanından uyarlanan The Collector (Korkunç Koleksiyoncu), The Magus (Büyücü) ve The French Lieutenant's Woman (Fransız Teğmenin Kadını), sinemanın temel taşları arasındaki yerini almıştı zamanında ve etkileri bugünlere kadar sürdü. Beyazperdeye taşınması oldukça zor olan bu yapıtlar, sinemanın anlatı geleneklerini belli oranlarda da olsa tersine çevirmeyi başarmış, 'karakterleri özgürleştirme' akımını da gerçekliğe kavuşturmuştu.

'Korkunç Koleksiyoncu'
William Wyler'ın yönettiği, başrollerini Terence Stamp ve Samantha Eggar'ın üstlendikleri 1965 yapımı bu sinema klasiği, kelebek koleksiyonu yapmaktan başka herhangi bir 'sosyallik' alanı olmayan bir adamın, 'koleksiyoncu ruhu'nu kadınlara yönlendirmesiyle anlamını buluyor. Günün sinemasında birçok kereler karşımıza çıkan 'kurban-cellat ilişkisi'nin keskinliğini derinden hissettiren bu yapım, bir yandan 'hayattan kopuk' bir görünüm sunarken, öte yandan da insanın temel zaaflarından besleniyor. John Fowles anlatısının temel dinamiklerinin ete kemiğe bürünmüş hâliyle yüzleşmiş oluyoruz böylece. Yönetmeni William Wyler'a, senaryosuna ve Samantha Eggar'a Oscar adaylığı getiren Korkunç Koleksiyoncu, Cannes Film Festivali'nde hem Terence Stamp'a hem de Eggar'a ödül getirmişti. Zamanında acımasız eleştirilerle karşılanan film, ilerleyen yıllarla birlikte 'kült' statüsüne yükselmiş ve sinemayla ilgili herkesin takdirini toplayan bir edebiyat uyarlaması olarak tarihe geçmişti. 'Dar alanda kısa paslaşma' eğilimi gösteren neredeyse her filmin (seri katil öyküleri de dahil olmak üzere), hem anlatım modeli hem de oyunculuklar açısından etkilenmekten kendini alamadığı bu klostrofobik gerilim, 'anlamsızlığın anlama dönüştüğü' öykülemesiyle de benzersiz bir 'profil' çizmeyi başarıyor.

'Büyücü'
John Fowles'un anlaşılmaktan en uzak çalışması olan Büyücü'nün 1968 yapımı uyarlaması, romanda olduğu gibi 'karmaşık' bir yapının izlerini taşıyor. Guy Green yönetiminde Michael Caine, Anthony Quinn, Candice Bergen, Anna Karina gibi önemli oyuncuların ellerinden geleni yaptıkları ama anlamadıkları bir öykünün içinde kayboldukları film, bir Yunan adasında kendini 'garip' (ama çok garip) bir entrikanın içinde bulan bir İngilizin hikâyesini anlatmaya çalışıyor. Anlatmaya çalışıyor diyoruz, zira Fowles'un anlaşılsın diye yazmadığı bir metni anlamaya çalışıp 'anlaşılır' bir görselliğe ulaşmak için çabalamanın beyhudeliğine teslim oluyor yapım. Bazı edebi metinlerin sinema için uygun olmadığı söylenedurur; Büyücü, belki de bu tezi kanıtlayan en belirgin örnektir. Fowles'un kitabındaki 'dünyadan kopukluk'un her okur için farklı anlamları ve açılımları varken, beyazperdede böylesi bir lüksün olmadığı kesindir. Oyuncular ve yönetmenin seçtiği 'kaybolma' yolunu benimseyip kendinizce bir dünya yaratmayı becerebilirseniz, bu filmden de belli ölçülerde tatmin olmanız mümkün. Öte yandan senaryoyu da John Fowles'un yazmış olması, sinema-edebiyat ilişkisinin koşulları üzerine de 'flulaşmış' fikirler veriyor bizlere.

'Fransız Teğmenin Kadını'
'Bir edebiyat uyarlaması nasıl yapılmalı?' sorusuna verilebilecek en iyi cevaplardan biri olan 1981 yapımı John Fowles uyarlaması Fransız Teğmenin Kadını, yazarın farklı algılar ve farklı bakışlar için kaleme aldığı lirik (aynı zamanda vahşi) metnin benzersiz yansımasıdır. Çek asıllı sinemacı Karel Reisz'ın yönettiği, 'yazar yazarın dünyasını anlar' tezinden yola çıkarak Harold Pinter'ın senaryosunu yazdığı, Meryl Streep ve Jeremy Irons'ın başrolleri paylaştıkları film, iki ayrı dönemde geçen iki ayrı aşk hikâyesi anlatır bizlere. Fowles anlatısının 'düz olmaktan uzak' yapısı bir kez daha karşımıza çıkar burada ve iki dönem arasındaki slalomlarda izleyiciyi yoran bir görünüme kavuşur film. Öte yandan öylesine kendinizi kaptırıp gidebileceğiniz bir atmosfer yaratır ki yönetmen Reisz, iki oyuncusunun duyguları açığa çıkaran ve öykünün kahrediciliğini yüzleriyle yansıtan performanslarından da yararlanarak gözümüzü açar, anlamamızı kolaylaştırır. Beş dalda Oscar'a aday gösterilen Fransız Teğmenin Kadını, John Fowles'u anmak için defalarca izlenmesi gereken bir 'insanın gerçek yüzü' filmi kısacası...

Ve diğerleri...
John Fowles'dan bizde pek bilinmeyen birkaç uyarlama daha yapılmıştır. 1974 yapımı kısa film The Last Chapter, John Fowles'un kısa hikâyesinden yansır... 1984 yapımı televizyon filmi The Ebony Tower, yazarın bizde Abanoz Kuleadıyla yayımlanmış eserine dayanır... 1986 yapımı Filipinler filmi Bilanggo Sa Dilimise, temel olarak Korkunç Koleksiyoncu'yu alır...


Eserleri
  • 1963 - The Collector (Koleksiyoncu)
  • 1964 - The Aristos (Aristos)
  • 1965 - The Magus (Büyücü)
  • 1969 - The French Lieutenant's Woman (Fransız Teğmenin Kadını)
  • 1973 - Poems
  • 1974 - The Ebony Tower (Fildişi Kule)
  • 1977 - Daniel Martin
  • 1979 - The Tree (Ağaç)
  • 1982 - Mantissa
  • 1985 - A Maggot (Yaratık (kitap))
  • 1998 - Wormholes - Essays and Occasional Writings (Zaman Tüneli - Denemeler ve Notlar)
  • 2003 - The Journals - Volume 1

- Derlemedir -

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
mhmmdcngz - avatarı
mhmmdcngz
Ziyaretçi
5 Kasım 2012       Mesaj #3
mhmmdcngz - avatarı
Ziyaretçi
John Robert Fowles, (d. 31 Mart 1926, Essex - ö. 5 Kasım 2005, Lyme Regis) İngiliz roman ve deneme yazarı.
Londra yakınlarındaki Essex, Leigh-on-Sea'de doğdu. Oxford Ünivesitesi'nde gördüğü Fransızca eğitiminin ardından Fransa ve Yunanistan'da öğretmenlik yaptı. İlk romanı olan Koleksiyoncu'nun başarı kazanmasının ardından kendini tamamen yazarlığa adadı.
1968 yılından başlarak İngiltere'nin güneyinde küçük bir liman kasabası olan Lyme Regis'te yaşamını sürdüren ve 1979'da Lyme Regis Müzesi'ne küratör olarak atanan Fowles, 5 Kasım 2005'te ölmüştür.
Postmodern romancıların öncülerinden biri olarak kabul edilen Fowles, yayımlanan ilk eseri The Collector (Koleksiyoncu) ile büyük üne kavuşmuş ve ticari başarı kazanmıştır. Aslında Koleksiyoncu, Fowles'un üzerinde çalışmaya başladığı ilk romanı değildir. 1950'li yılların başında yazımına başladığı Büyücü adlı eseri, Fowles'un üzerinde çalıştığı ilk romandır ve ancak 1965 yılında basılabilmiştir.
Mitolojik öğelere ve Shakespeare'in ünlü oyunu Fırtına'ya çeşitli göndermelerin bulunduğu metafizik bir eğlence treni olarak nitelendirilen Büyücü, Fransız Teğmenin Kadını ile birlikte yazarın en önemli eseri olarak kabul edilir. Fransız Teğmenin Kadını, Harold Pinter'in yazdığı senaryo ile filme de çekilmiş, Karel Reisz yönetimindeki filmin başrollerinde Jeremy Irons ve Meryl Streep oynamıştır. Bu filmin dışında The Collector (1965), The Magus (1968) ve televizyon için The Ebony Tower (1984) adlı eserleri de sinemaya uyarlanmıştır.
Eserlerin birçoğu Türkçe'ye de çevrilmiştir. Roman ve denemelerinin dışında, şiirleri (Poem, 1973), çevirileri (Cinderella, Charles Perrault, 1974), senaryoları, adaptasyonları (Lorenzaccio, 1983--Alfred de Musset'nin bir oyunu) ve editörlük yaptığı çalışmalar (Thomas Hardy's England, Jo Draper) da vardır. Ayrıca yazar hakkında yazılmış eserler de mevcuttur.

Benzer Konular

 John 5
25 Ekim 2015 / estudiantes Müzik ww
4 Haziran 2009 / ThinkerBeLL Sanat ww
24 Kasım 2013 / Intersect Edebiyat
23 Mart 2010 / _KleopatrA_ Bilim ww
18 Aralık 2015 / ThinkerBeLL Tiyatro ww