Arama

Pierre Loti - Louis Marie Julien Viaud

Güncelleme: 25 Temmuz 2012 Gösterim: 21.198 Cevap: 4
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Pierre Loti
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar
Pierre Loti, 1850-1923 yılları arasında yaşamış, Rochefort’ta doğmuş, ünlü bir Fransız roman yazarıdır. Denizci bir aileden gelen Pierre, çocukluğunda Latince, Yunanca ve İngilizce dillerini öğrenmiş ve 1865’de Deniz Akademisi’ni bitirmiştir. Gerçek adı Louis Marie Julien Viaud olan yazara, 1867yılındaki Okyanusya seferi sırasında,Tahiti’li yerliler tarafından Pierre Loti adı verilmiştir. Büyük Okyanus’ta yetişen bir çiçeğin adı olan Loti, gül anlamına gelir. Bütün dünyayı dolaşırken bir tesadüf eseri Türkiye’ye yolu düşen Pierre Loti, Eyüp sırtlarındaki tarihi kahveyi, yine o ilk geldiği 1876’lı yıllarda keşfetmiş, nargile içip insanlarla sohbet etmiştir. Modern turizm çağındaki eski turistik yerlerden biri sayılan kahve, 19. yüzyılın sonlarına kadar Rabia Kadın Kahvesi olarak tanınmıştır. Pierre Loti, deniz subayı eğitimi almasına rağmen, hiçbir silahlı eyleme katılmamıştır. Gözlem yönünün oldukça kuvvetli olduğu bilinen Pierre Loti, İstanbul’u belki yerlilerinden daha fazla kabullenmiş ve bulunduğu kente hayran bir şekilde, kaldığı süre içerisinde sürekli İstanbul’a övgü dolu yazılar yazmıştır. Eserlerinde aşkı, umutsuzluğu ve hayatın sonu ölümü anlatmıştır. Kalbinin en derin köşelerinde alev alev yanan yaşanmış aşk hikayesini, ünlü eserine adını verdiği “Aziyade” romanının içinde bulabilirsiniz. O dönemdeki Osmanlı’yı anlatan ve eleştirmenlerin olumlu yanıt verdiği bu romanda, Pierre Loti’nin ruh halini de bulmak mümkündür. Dünyanın dört bir köşesini görmüş olan Pierre Loti, yaşamının bundan sonraki diliminde Türkiye’yi yeni bir yurt olarak belirlemiş, Türkçe konuşup Türkçe şarkılar söylemiştir. Pierre Loti’nin kalbini kaptırdığı Çerkez kölesi Aziyade ise, Cihangir semtinde oturan Abidin Efendi’nin bir kölesiydi. Kurtuluş Savaşı yıllarında, yazılarıyla hep Türkiye’yi destekleyen Pierre Loti, bu barışçıl ve içten bağlığından dolayı Türkler tarafından dost ilan edilmiştir. Daha sonradan yazarın sürekli geldiği bu ünlü tepeye, adına saygı amaçlı düşünülerek Pierre Loti kahvesi adı verilmiştir. Ayrıca bu kahve, sanatçı ve ressamların uğrak yeri olarak uzun yıllardan beri değişmez yerini korumaya devam etmiştir.
Emre TÜRKER
Asıl adı Julien Viaud olan Pierre Loti, 1850 yılında Fransa'nın Rochefort kentinde doğmuştur. Protestan ve küçük burjuva ailenin 3.cü çocuğu idi. Denizcilik okulunu bitirerek 1873'de deniz subayı olur. Bu mesleğini 1910 yılına kadar devam ettirip emekliye ayrılır.
Julien Viaud, Fransız edebiyatında 1881 yılından itibaren yazar Pierre Loti olarak tanınmaya başlar. Denizcilik mesleğinin yanında yazarlık onun tutkusu olur, hatta yazdıkları eserler beğeni toplar ve en çok okunan yazarlar arasına girer. 1891 yılında Academie Française seçilir. 1910 yılında Legion d'Honneur nişanı alır.
Julien Viaud 1868 yılından itibaren denizlerde sık sık seyahate başlar. 1876 yılında görevli olarak Akdeniz'e açılır. Bu yolculuğu esnasında ilk defa hayatında İstanbul'a gelir. 1876 yılında deniz subayı olarak gelen Loti (bu isim 1872 yılında Tahiti'de kendisine verilmiştir). 7,5 ay süreyle İstanbul'da kalır. Pierre Loti, bu şehrin kendisini büyülediğini ve aradığı gerçek huzurun bu şehirde olduğunu söyler. Loti İstanbul'a ve bu topraklarda yaşayan bir Osmanlı kızına aşık olur.
1876 yılında bir gönül aşkı ile başlayan sevgi İstanbul şehrinde kişileşip 1913 yılına kadar devamlı ziyaretlerle tazeliğini korur. Tam yedi defa İstanbul'a gelen bu Fransız yazar 1913 yılından sonra hayatının son günleri olan 1923'e kadar Türkiye'den ayrı kalır. Hiçbir yazar Pierre Loti kadar Türkiye'yi sevmemiş ve toplam 30 ay (2,5 yıl) bu ülkede kalmamıştır.
Fransız edebiyatında, Loti ve Türkiye ayrılmaz iki isim haline gelmişlerdir. Bu iki isim yardımıyla yediden fazla edebi eser meydana gelmiştir. Türkiye, bu eserlere güzelliğini egzotik esrarengizliğini; Loti ise, samimiyetini, kalbini, gözlerini ve ruhunu katmışlardır.
Pierre Loti'nin eserlerinde Türkiye denilince aslında her şey İstanbul’dur. Loti Türkiye'de İstanbul'dan başka sırasıyla İzmir, Bursa ve Edirne'yide tanımıştır. Bursa Yeşil Türbe'siyle ve Muradiye Külliyesi'yle onu doğu mistisizmine götürdüğünden, kalbinde İstanbul'dan sonra özel bir yer tutmuştur.
İstanbul, Pierre Loti için Türkiye'nin sembolünden ziyade tüm doğunun sembolü olmuştur.

Edebi Esintileri
Türkiye Pierre Loti'den önce birçok batılı yazarlar tarafından gezilmiş görülmüş ve hakkında yazı yazılmış bir ülke olmasına rağmen, ancak Pierre Loti ile birlikte bir gerçekçilik, orjinallik ve çekicilik kazanmaya başlamıştır.
Loti daha 1876'daki İstanbul'a ilk gelişinden itibaren bir yakın dost gibi karşılanmaya başlamış ve en önemlisi de, kendisini bir Türk dostu olarak hissetmeye başlamıştır.
Loti, Türklerin her zaman sevilen bir dostu olmuştur ve Türkler onun hep bu dostluk yönünü tanımışlar, bilmişlerdir. Fakat Loti'nin yazarlık yönü, özellikle eserlerinde Türkiye konusu pek işlenmemiş, araştırılmamıştır. Halbuki Pierre Loti'nin edebi hayatı ve kariyeri önce bir Türk romanı olan Aziyade ile başlamış ve Supremes Visions d'Orient (Doğunun Son Görüntüleri) romanıyla sona ermiştir.
Aziyade romanı Pierre Loti'nin ilk eseridir. 1876 yılında İstanbul'a gelen Loti, burada tanıdığı bir Çerkez kızına aşık olur. Roman, Loti'nin bu kıza olan aşkını konu eder. Fakat Loti, gelişinde büyük bir hayranlık duyduğu ve resmen aşık olduğu bir şehri ve onun hayatını, egzotik havasını anlatabilmek için, İstanbul şehrini kendi kafasında kişileştirmiştir. Bir genç, güzel, etkileyici kıza nasıl aşık olunuyorsa, Loti'de İstanbul'a öyle bağlanmıştır. Çünkü Aziyade romanı değişmeye hazırlanan, yeni bir devrin başlangıcı olan Türkiye'yi ve Türk toplumunu anlatmaktadır. 1876 Türkiyesi henüz modernizme geçmemiş, örf ve adetlerini muhafaza eden bir ülke görünümündedir.
Loti Türkiye'ye 7 defa gelmiştir. Görevle veya özel olarak gelen Loti her gelişinde "yazarlık" yönünü kullandığından seyahatleri hiç bir zaman basit bir gezi şeklinde olmamıştır. Her gelişinde Loti'yi bu ülkeye çeken unsurlar, özellikler vardır. Tüm eserlerinde Loti bu çekiciliği çok güzel ve gerçekçi tasvirlerle kanıtlamıştır.
İstanbul'un güzelliği, aşık olduğu bir kadın onu bu rüyalar alemine çeken sadece iki özellik değildi; bunların yanında onun ruhunu fetheden İslam Dini ve Türk halkının yaşam şekli idi. Bu son iki unsur yazarın zihnini tüm yaşamı boyunca meşgul etmiştir. Loti, Türkiye ile ilgili tüm eserlerinde tarihlere, yerlere (mekanlara) özel bir önem vermiş yerleri, isimleri, hep Türkçe kullanmıştır. Sadece Aziyade romanında 100 tane Türkçe kelime vardır. Bazı tarih kayıtları ve yer isimlerinde maksatlı yanlışlıklar yaparak, kendisinin İstanbul'daki gizli yaşantılarını açıklamak istemediği veya devrin sultanından çekindiği gözlenmektedir.

Yazarın Edebi Yönü
Pierre Loti gerçek hayatında olduğu gibi edebiyatta da devamlı bir kaçış içindedir. Onu bir edebiyat akımının içine sokmak kolay değildir. Bir doğu egzotizminden bahsedebiliriz. Eserlerin hepsi otobiyografidir. Romanlarında, gönül işlerinin kahramanı kendisidir. Loti olayların kahramanıdır. Bu nedenle romanları ve seyahat anıları hayalden ziyade bir gerçektir.
Deniz subayı Julien Viaud için yazarlık, Türkiye seyahatinden sonra ortaya çıkmıştır. Türkiye'yi gören ve bu ülkede bir kadına aşık olan deniz subayı Fransa'ya dönüşünde bir roman yazar ve romanın adını da romanın kahramanı olan Aziyade olarak seçer. Olayın ilginç tarafı da, bu deniz subayı Aziyade romanını 1879 da isimsiz olarak yayınlamasıdır. Loti ismi kendisine 1872 de Tahiti'yi ziyaret sırasında kraliçe Pomare IV ailesi tarafından verilir. Julien Viaud, ilk defa Le Monde İllustre dergisinde yayınladığı bir makalesinde Loti imzasını kullanır. Tam olarak Pierre Loti ismini ilk defa 1881 de Roman d'un Spahi 'yi yayınlarken kullanır. Bu durumda Julien Viaud'un Pierre Loti olmasında Türkiye'nin bir payı olduğu zannedilmektedir. Loti'nin hayatında karşılaştığı kadınlar arasında sadece Türk kadını kendisini etkilemiş ve ruhunda, yazılarında hep Türk kadınını yaşatmıştır. Loti'nin Türkiye'yi bu kadar sevmesinde Türk kadınında önemli bir etkisi olmamış mıdır? Aziyade romanı ve romanın konusu olan aşk, Loti'nin bir romantik olabileceğini vurgulamaktadır. Fakat Loti'nin aşkı romantik hayallerden uzak, gerçek,samimi ve derin bir aşktır. İşte bu nedenle Loti'ye romantik demek mümkün değildir.
Edebiyatta, Loti'yi bir akımın içine sokmak zor olduğu halde resim sanatında ise çok kolaydı. Çünkü Loti gördüklerini kendi hayalinde çizerek bir empresyonist ressamı hatırlatmaktadır. Loti çok iyi bir izlenimci, impressionist idi.
Eserlerinde çoğu kez kendi izlenimlerini anlatmaktadır. İstanbul'dan çizdiği görüntüler her defasında ayrı olmakla birlikte onun edebi yeteneğinin tartışılmaz bir yönünü ispatlamaktadır. Loti'nin romanlarında İstanbul peyzajları bir roman olayından entrikasından daha önemli bir yer tutmaktadır. Hatta olaylar devamlı bir İstanbul sahnesinde devam etmektedir. Bu nedenle İstanbul şehrinin çekiciliği içinde Loti'nin romanesk duyguları erir gider. Bu yazım stili sadece Loti'ye özgüdür. Loti tasvirlerinde gerçekte gördüklerini basit, anlaşılır, tabii ve etkileyici impressionist ifadeler kullanmaktadır. Haliç, Boğaziçi, Göksu ve Kağıthane tasvirleri insana bir impressionist tablo ressamlarını hatırlatmaktadır.

Eyüp ve Pierre Loti
Pierre Loti Türkiye seyahatleri süresinde sadece İstanbul'un manzaralarını seyretmiyordu. Onun hayallerinin temelinde Türklerle birlikte oryantal (doğu) hayatını yaşamak isteği vardı. İstanbul'un kozmopolit özelliği, Loti'yi kendi rüyasını gerçekleştirmek için şehri baştan başa dolaşmasına ve tipik Müslüman Türk olan bir mahallenin seçimine sebep olmuştur: Eyüp.
Dar sokaklarıyla Nerval'in labirente benzettiği İstanbul şehrinde Loti tasvirleriyle bir şehir planı ortaya çıkarmaktadır. Tasvirlerinde sokak ve caddelerin, bölgelerin tipik özelliklerini en ince ayrıntılarına kadar çiziliyor ve sanki topoğrafık haritası çıkarılıyordu. Bu nedenledir ki Loti kendinden önce Türkiye'ye gelen Lamartine, Gauthier, Nerval ve Farrere'nin çizdikleri, takip ettikleri güzergahlardan farklı bir yol izlemiştir. Loti İstanbul'daki romanlarına fon oluşturan gezintileri esnasındaki yerel özellikleri, mahalli renkleri aramıştır. Onun takip ettiği güzergahlar ve yerlerin doğruluğu, uygunluğu konusunda biz Türkler bile hayrete düşmekteyiz. İşte Loti'nin İstanbul'u bu kadar iyi tanıma özelliği onun diğer yabancı yazarlarla arasındaki en büyük farkı oluşturmaktadır. Loti'nin romanlarını okuyan kişi kendisini İstanbul sokaklarında gezer bulmaktadır. Loti'nin romanları sanki birer İstanbul Rehberidir. Hayal mahsulü hiçbir şey yoktur. Her şey otantiktir, gerçeğe uygundur.
Loti'yi Türkiye'ye gelen meslektaşlarından ayıran başka bir özelliği ise, gezme amacı ve şehre bakış açılarıdır. Loti'nin amacı aradığı sevgiyi, huzuru bulmak ve şehre bir ressam gibi bakmaktır. Diğer yazarların hissettikleri ise bir yabancı turistin İstanbul'a gelişinde hissettikleri egzotik duygulardır. Bu nedenle Loti'nin takip ettiği güzergahlar her zaman orjinal ve esrarengiz bir özellik taşımıştır. Çünkü Loti'yi tanımayanlar onun İstanbul gezintilerini esrarengiz olarak nitelemektedirler. Bu Loti'nin esrarengizliğine birde İstanbul şehrinin karmaşıklığı ve büyüleyici özelliklerini eklersek Loti çözülmesi çok zor olan bir bilmece konusu olmaktadır.
Yazarın önemli bir özelliğini hemen belirtelim. Loti tutucu, "eski"yi seven ve geçmişi arayan bir kişidir. İstanbul ise kosmopolit olan yeni ile eskinin karşılıklı yaşadığı bir şehir görünümündedir, bu devirlerde. Çünkü Loti bu görüntüyü çok iyi farkettiğinden, İstanbul, kozmopolit şehir ve eski İstanbul terimlerini seçerek kullanmaktadır. Loti'nin yaşantısı hep eski İstanbul'da geçmektedir. Eyüp, Loti için İstanbul'un merkezidir kalbidir. Bu nedenledir ki Loti'nin romanlarının olayları ve kişileri hep eski İstanbul'da geçmektedir, veya yaşamaktadırlar. Pierre Loti gerçek dostlarını da bu merkezlerde oturan Müslüman Türkler arasından seçmiştir. Derviş Hasan Efendi, Arif Efendi, İhtiyar Rıza vb.

Romanlarına Genel Bir Bakış
Loti'nin Türk romanlarının en büyük özelliği ise onların bir dökümanter karakterlerinin olmasıdır. Aziyade ve Desenchantees, o devirlerde Türkiye hakkında yanlış fikirleri ön yargıları bertaraf etmek için güzel birer belgeseldir. Aslında Loti'nin Türkiye ile ilgili yazdığı tüm eserler bugün birer belgesel özellik taşımaya başlamıştır. Eserlerinin dökümanter özelliğinin olması Loti'yi realist bir yazar olarak ta sınıflandırmaya imkan vermektedir. Loti eserlerinde yeni şeyler icat etmiyor. Var olanı objektif bir gözle, kalbinin sesiyle birleştirip okuyucularına aktarıyor. Sanat yapmak için eser yazmamıştır. O hiç bir sanat gayesi aramadan, eserlerinde gördüğünü işittiğini ve hissettiğini yazmıştır. Bu nedenle Pierre Loti'nin İstanbul'u veya Türkiye'si tam bir fotoğraftır. Fotoğraflar ne kadar gerçek ise Loti'nin anlattığı gördüğü İstanbul'da o kadar gerçektir.
Loti gerçeklerden hareket ederek, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkentinin dini, geleneksel, estetik ve şiirsel sevgi atmosferini okuyucularına aktarmaktan başka birşey yapmamıştır. Türkiye'deki yaşantısı boyunca Loti'nin anlatmaya çalıştığı bir önemli hususta, Türk düşüncesi, Türk Filozofisiydi.
İstanbul'u bu kadar seven kişi, şehirde yaşayanları da anlamak ve onlar gibi olmak istiyordu. Loti'yi yine Türklere yakınlaştıran fakat yabancılardan ayıran bir özellikte, onun Türk gibi olmak istemesiydi. Türkçe öğrenmek istemesi ve kendisine bir Türkçe hocası bulması gibi. Türklerin kaderciliği onu etkileyen en büyük yerel özelliklerden biriydi. Türkiye'de sevdiği kadının ölümünden sonra Loti melankolik duygularla kendini avutmaya başlar. Ölüm ötesi hayat düşüncesi' onun kafasını gerçeğe ulaşıncaya kadar meşgul eder. Bu nedenle olacak ki Loti'nin İstanbul'da en çok gezdiği yerlerden birisi de mezarlıklardır'. Tabi sadece ölüye bile değer veren sevgi medeniyetinin şaheserleri Osmanlı -Türk mezarlıkları. Hatta Türkiye’ye Aziyade'nin ölümünden sonra bir gelişinde ayağının tozuyla hemen onun yattığını tahmin ettiği mezarlığa gitmek istemiştir. İstanbul mezarlıkları, Loti'nin romanlarının en önemli fonlarından birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla ölüm ve ötesi fikri Loti'nin romanlarının kahramanlarıyla ve olaylarıyla içice bulunmaktadır.
Loti'nin dünyasında değişik medeniyetler ve egzotik sevgililerin zevki devamlı bir arayış şeklinde belirmiştir. Loti Türkiye'ye bir edebi ilham almak için değil, sığınma için gelmiştir. Bulunduğu çevrede kendini huzurlu hissedemeyen yazar devamlı bir arayış içinde bulunuyordu. Loti için en iyi sığınak İstanbul'du. Bu nedenle Türkiye'ye Loti aşk, sevgi ve huzur bulmak için gelmiştir. Mesleği icabı devamlı zaten devamlı gezen bir kişiydi. Turist olmaya ihtiyacı yoktu.
Eserlerinde Loti'yi hep Türkleşme çabası içinde görürüz. İstanbul'da bir Türk evinin olması, Fransadaki kendi odasını Türk odasına ve salonuna çevirmesi, Türkler gibi giyinmesi, tesbih çekmesi, nargile içmesi, Türkçe konuşması, İslam dinini anlamaya çalışması onun hayalinde bir gün Türk-Müslüman gibi yaşamak duygusunun yattığını belgelemektedir. Bir gün bu memleketin bir insanı gibi olmak istiyordu. Loti'nin hayatında gerçekleşmesini istediği tek hayali bu idi. Türkiye ile ilgili eserleri onun bir İstanbul efendisi olduğunu okuyucuya göstermektedir.

Türkiye ve Loti
Türkiye, Loti için yaşanan bir olaydır, bir fikirdir, onda doğmuştur, gelişmiştir ve yaşantısının en içten ve gizli köşelerine kadar yayılmıştır. Bu nedenle Türkiye, Loti'nin sığındığı ikinci bir vatandır. Loti'nin Türkiye'ye olan bağlantısını, ilgisini sadece bir kadere ve İstanbul şehrinin tabii güzelliğine bağlamak yanlıştır. Bu iki unsur Loti'nin Türkleri sevmesinde önemli bir rol oynamıştır; fakat Türklerdeki bağlılık, güven ve inanç duyguları da Loti'de ayrı bir ilgi uyandırmıştır. Türk halkının esprisi hayat görüşü Loti'yi çok etkilemiştir.
Yaşlı insanların eskiye geçmişe bağlılıkları, Loti'nin bu insanları sevmesinde tek ve etkili neden olmuştur. Bu kişilerin hal ve hareketleri O'na doğuya özgü huzuru barışı ifade ediyordu. Hayatı boyunca kaçan Loti özlediği huzur atmosferini sadece Türkiye'de bulmuştur. Loti'nin Fransa'daki evini Türk adet ve geleneklerine göre döşemesi, mescid yaptırması, onun bir gün gerçeklerden uzak kalınca hiç olmazsa gerçeğe yakın olan uzaktaki Türk evinde hayatını yaşama isteğini gösterir. Fransa'nın Roşfort şehrindeki evi tam bir egzotizm tapınağına dönüşmüştür. Türkiye ile ilgili getirdiği tüm eşyalar ona uzakta da olsa bu ülkenin hayatını yaşatıyordu.
Loti'nin bu davranışı da gösteriyor ki, o Türkiye'yi ve Türkleri sadece tasvir etmemiş, kitaplarda yazmamıştır. O herşeyi bizzat yaşamış ve her zamanda yaşatmak istemiştir. Hayalinin tek amacı, geçmişi yaşatabilmek onu şimdiki zamanda muhafaza edebilmek idi. Geçmiş veya eski fikri Loti'yi Türkiye'ye bağlayan en önemli faktörlerden biridir. Loti gelecekten çekinen; modernizmi istemeyen, her şeyin değişmemezlik içinde kalıp gitmesini arzulayan bir yazardır. Çünkü ona göre, ilerleme, yenileşme esrarengizliğin gizliliğin payını önemini alıp gidiyordu.
Loti'nin eserleriyle hayatı birbirlerine çok sıkı bağlıdır ve ayırt edilemez. Eserlerindeki özelliklerinden biri de samimiyettir. Tabiatın şekillerini ve renklerini İstanbul'da doğu minyatürlerinin egzotikliği ile süsleyerek çizen Loti her tasvirin ruhunu da söyletmesini ve duyurmasını bilirdi.
Türkler Pierre Loti'yi onun kendilerini sevdikleri kadar sevmişlerdir. Loti bir çok Türkle arkadaşlıklar, dostluklar kurmuştur. Padişah ve Sultanlarla görüşmüştür. (Sultan Abdülhamit, Sultan V. Mehmet Reşad) ölümünden sonra, Türkler Loti'yi hatırlatan bazı jestlerde bulunarak;
- Bir sokağa
- Eyüp'te oturduğu kahveye ismini vermişler ve
- Divan yolunda kaldığı ev muhafaza edilmiştir.
Bugün Pierre Loti, ismi yabancı tur operatörleri kataloglarında turizmciler tarafından İstanbul güzelliklerini tasvir etmek için birer referans olarak kullanılmaktadır. Hatta Eyüp'teki Pierre Loti Kahvesi birçok seyahat acentası tarafından şehir turlarına dahil edilmiştir. Turistler bu kahveye taşınmaktadır.Loti'nin sevdiği Çerkez kızı Aziyade'nin mezarı bugün Topkapı Mezarlığında bulunmakta ve kendi haline terk edilmiştir.

Pierre Loti'nin Diplomatik Rolü
Sultan Abdülhamid tahtan indikten sonra Trablusgarb Savaşı patlak vermiş, daha sonra Balkan Savaşı başlamış ve Türkiye paylaşılmak istenen ve Avrupa'dan dışlanmak istenen bir ülke durumuna düşmüştür. Avrupa'da müttefiki kalmamış denecek bir durumdadır. Dostluklar unutulmuşa benzer. Halit Ziya, Reşit Saffet, Hamdullah Suphi, Fransa'ya dostluk elçileri olarak gitmişler fakat umulanı bulamamışlardır.
1910 yıllarına kadar Loti, Türkiye'yi seven O'na aşık olan, Türkler gibi yaşamak isteyen romantik yazar olarak tanınıyordu. 1911'de İtalyan'ların Trablusgarb'ı 1913'te Balkan ülkelerinin Trakya'yı işgale kalkmaları Loti'yi bir anda kendi içine dönük sessiz, sakin bir yazar olmaktan çıkarıp, sevdiği milleti ve vatanı savunmaya yöneltir. Türklerin çıkmayan sesini Avrupa'ya duyurmaya başlar. Kalemiyle Avrupa'ya savaş açmıştır. Fakat Loti'de görmüştü ki Avrupalı basın Türkiye ile ilgili yazıları yayınlamıyordu. Ara sıra da bazı gazetelerde çıkan yazılardan sonra Loti çeşitli hakaretlere maruz kalıyordu.
Loti’nin Türk davasını savunmaya başladığı dönemi Reşit Saffet Atabinen yaşamının militan dönemi olarak yorumlamaktadır. Loti'nin Türkçülüğü (Turcophile) ikiye ayrılır. 1914 öncesi ve sonrası veya savaş öncesi ve sonrası devreler diye.
Loti'nin Türkiyede geçirdiği yaşantı iki devrede incelenebilir: 1.Devre 1876-1908 Loti'nin yazarlık dönemi. Bu devrede tüm romanlarını yazmış, Türkiye'yi 2. bir vatan olarak görmüş, Sultan II. Abdülhamit'in saltanatını sürdüğü devirdir.
2. Devre Loti'nin Diplomat ve Asker olduğu devredir. Yani Abdülhamit'in tahttan indirildiği ve Türkiye'nin de savaşların içinde bulunduğu bir dönemdir. Diyebiliriz ki, Loti Türkiye ile ilgili gelişmelere göre hareket ediyordu. 30 yıl boyunca Türkiye'de olağanüstü ve egzotik bir hayat yaşayan Loti, zor günlerinde sevdiği Türkleri unutmamış ve onlara destek olmuştur, onların Avrupa'da sözcülüğünü yapmıştır.
Edebiyat açısından da bu iki devre şöyle özetlenebilir: 1. Devre Yazarlığın doruk noktasına ulaştığı, edebi eserlerini romanlarını yazdığı dönem. 2. Devre ise, yazarlıktan ziyade siyasi askerlik, diplomatik yönünün ortaya çıktığı ve tarihi gerçeklerle ilgilenen bir belgeselci Pierre Loti dönemidir.
Bu iki devreyi bir cümle ile şöyle özetleyebiliriz: Romantizmden Realizme geçiş.
Balkan Savaşı esnasında Loti, Türkiye'den dostlar kazanırken, Fransa'dan düşmanlar kazanır. Buna rağmen J. Jaures ve Figaro direktörü Calmette Loti’yi Türk tezi için desteklediklerini bildirirler. Türkiye'yi savunmaya cesaret edebilen tek sestir, Loti, 1913 de.
Loti Türklerin I. Dünya Savaşı'na girmesine karşı olduğu için, [[|Talat Paşa|Talat]] ve Enver paşalara çeşitli müracaatları olmuş fakat sonuçsuz kalmıştır. Poincare ile o zamanki Türk hükümetleri arasında çeşitli arabuluculuk girişimleri olmuş fakat hepsi sonuçsuz kalmıştır. Loti 1908, Meşrutiyet rejimine karşı olmuştur.
La TurQuie Agonisante (Çan çekişen Türkiye), Balkan Savaşı'nı, Türklere yapılan zulmü anlatan birer tarihi belge niteliğini taşımaktadır. Loti Edirne'nin kurtuluşundan sonra Trakya'ya giderek Bulgarların yaptığı mezalimi yerinde görmüş ve bunları çeşitli basın organlarıyla yayınlayarak dünyaya duyurmuştur. Loti'nin son beş kitabı sanki bir Türk Milliyetçisinin kaleminden çıkmış gibiydi: Türkiye'nin Ermeni, Rum ve Bulgarlar tarafından istilasını barbarlık olarak nitelemiştir. Türkiye'nin, Rusların Avrupayı istila etmesinde, çok önemli bir engel olacağını bu nedenle Avrupalı'nın Türkleri savunması gerektiğini söylemiştir.

Eserleri
I. Dünya Savaşı başladığında Türkiye ve Fransa'nın karşı saflarda savaşa katılması sırasında Pierre Loti iki ülke arasında arabuluculuk, diplomatik ilişki kurmak için çalışmış fakat bu gerçekleşmemiştir. 1918 yılında "Les Massacres d'Armenie" (Ermeni Katliamı) makalesini yayınlayarak Avrupa'da lehimize bir ses çıkmış oluyordu.
1919 yılında ise Loti Le Figaro gazetesinde "Les Alliesqu'il nous faudrait" Bize lazım olan müttefikler makalesini yayınlar. Bir savaşın kötü ve kanlı sonuçlarını anlatıyordu. Türklere yapılan baskı ve zulümleri, katliamları belgeleyen cesaretle yazılmış bir eserdi bu. Bugün ise tarihi bir belge olarak kullanılabilecek bir eserdir.
Supremes Visions d'Orient: Balkan Savaşında Bulgarların Edirne’yi işgali konu edilmektedir. Bu kitapta Avrupalılara açık mektuplar yazarak Türkleri ve Türkiye'yi savunmaktadır. Pierre Loti son sözünde, Türkiye'ye yapılan baskı ve haksızlıklar karşısında kendisinin hastalandığını ve ölümününde bu yüzden olacağını belirtmektedir. Sevres anlaşmasını büyük bir isyanla karşılayarak, bunu Türk milletine yapılmış bir büyük haksızlık olarak nitelemiştir. Loti'nin eserleri Türkler için milliyetçilik duyguları içinde yazılmış eserlerdir. Böylece Loti'nin Türkiye'yi ikinci vatanı olarak nitelendirmesininde samimiyete dayandığını göstermektedir. Pierre Loti Türklerin acılarını en iyi paylaşan bir Avrupalıydı. Pierre Loti'nin son eserinde yazdıkları Türkler hakkında hayatı boyunca söylediklerinin samimiyetini çok güzel ifade etmektedir: "Doğuda uzun süre yaşadım, her çeşit sosyal sınıfın içine girdim ve kardeşleşmiş değişik ırktan müteşekkil bir bütün halk içinde sadece Türklerin sağlam bir dürüstlük, incelik, tolerans ve tatlı bir yiğitliğe sahip olduklarına gerçekten emin oldum". Bu sözler onun hakikaten bir dost ve yiğit, unutulmaz bir dost olduğunu belgelemektedir. Türklerde bu gerçek dostu Pierre Loti'yi bugün olduğu gibi, her zaman minnetle anacaklardır.

Diğer Eserleri
  1. 1 Ağustos 1876-17 Mart 1877 AZİYADE (1879)
  2. 6-7-8 Ekim 1887 FANTÖME D'ORİENT (1892)
  3. 12-15 Mayıs 1890 L'EXİLEE (1893)
  4. 13-30 Mayıs 1894 LA MOSQUEE VERTE (1895)
  5. 10 Eylül 1903-24 Mart 1905 LES DESENCHANTE'ES (1906)
  6. 15 Ağustos-23 Ekim 1910 LA TURQUIE AGONİSANTE (1913)
  7. 15 Ağustos-17 Eylül 1913 SUREMES VİSİONS D'ORİENT (1921)
  8. Quelques Aspeets du Vertige Mondial (1917)
  9. Le prince assasine: Yousuf İzzedin
  10. La femme turque
  11. Les Allies qu'ilnous faudrait (1919)
  12. La Mort de Nötre Chere France en Orient (1920)

Biyografi Konusu: Pierre Loti - Louis Marie Julien Viaud nereli hayatı kimdir.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
2 Ağustos 2007       Mesaj #2
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Pierre Loti
Ünlü Fransız romancı Pierre Loti, 1850-1923 yılları arasında yaşadı. Gerçek adı Louis Marie Julien Viaud olan yazar aynı zamanda bir deniz subayıydı. 1867 yılındaki Okyanusya seferi sırasında, Büyük Okyanus’ta yetişen bir çiçeğin adı olan Loti takma adını aldı. Mesleği sayesinde Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerini, kültürlerini görme fırsatı buldu ve yazdığı anı ve romanlarda bu seyahatlerinde edindiği bilgilerden çok faydalandı. Denizcilik öğpreniminin ardından 1881’de yüzbaşı, 1906 yılında da albay rütbesini aldı. İstanbul’u da ziyaret eden Loti, bu şehirden ve Osmanlı kültüründen çok etkilendi ve daha sonra defalarca buraya gelerek uzun süre burada yaşadı. İstanbul’a ikinci gelişinde (1879) o zamanın Osmanlı Dönemi Türkiyesi’ni anlattığı “Aziyadé” adlı romanına adını veren kadınla tanıştı. Loti, bu romanla birçok eleştirmenden olumlu not aldı ve geniş bir kitle tarafından tanınmış oldu. Daha sonra roman yazmaya devam etti ve birçok önemli yapıta imzasını attı. Gözlem yönü kuvvetli olan Pierre Loti, yazılarında oldukça yalın bir dil kullandı ve aşk, ölüm, umutsuzluk gibi öğelere fazlaca yer verdi.
Sponsorlu Bağlantılar
Eyüp sırtındaki Pierre Loti Kahvesi, bütün Haliç’in tepeden görülebildiği, doğal ve sakin bir mekan. Eyüp, dini mekanları, mezarlıkları, doğal güzellikleriyle önemli ve eski bir yerleşim bölgesi. Eyüp’ten Eminönü’ne kadar tüm Haliç’in tepeden görülebildiği Pierre Loti Kahvesi, yerli ve yabancı turistlerin oldukça ilgi gösterdiği bir yer. Osmanlı kültürüne ve yaşayış biçimine hayranlık duyan yazar Pierre Loti, İstanbul’da bulunduğu dönemlerde bu kahveye sürekli gelirdi. Özellikle nargileye meraklı olan Loti, burada saatlerce oturur, insanlarla sohbet ederdi. Kahvehaneye, Eyüp’ten arabayla veya mezarlıkların içinden geçen patika yoldan yaya olarak ulaşılabiliyor. Hafta içi öğlen saatleri dışında, oldukça kalabalık olan Pierre Loti Kahvesi’ne turistlerin yanı sıra İstanbullular da ilgi gösteriyor.Kahvenin arkasında kalan bölümde ise inşaatı bitmiş ve faaliyete geçmesi beklenen , eski İstanbul evleri şeklindeki apart hotel evleri, restoran ve kafeden oluşan bir kompleks bulunuyor. Divanyolu’ndaki caddeyle birlikte buraya da Pierre Loti’nin adı verildi.


ESERLERİ:

1.İsfahan Seyahatnamesi
Pierre Loti
Timaş Yayınları / Seyehatname Dizisi

Pierre Loti'nin eserlerinde, kendi hayatının serüveniyle hayalhanesinde kurguladığı hayatın bir karışımı vardır. Adeta bir rüya gözlüğü ile hayatın
yalın yüzünü seyreder. Yer yer hayat, yer yer de rüya ve hayaller baskın çıkar. Onun böyle bir yapıda oluşturduğu, ortaya koyduğu eserleri; okuyucuyu bağımlılık derecesinde etkileyip sürükleyici bir anlatım ırmağına götürür.Hayatın iki ayrı yönünü aşkı ve ölümü batılı bir düşünce yapısı içinde değil de Doğu- İslam anlayışı ekseninde karşılaştırmalı olarak değerlendirmeye çalışır.
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
10 Mart 2008       Mesaj #3
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Pierre Loti, asıl adı Louis Marie Julien Viaud (d. 14 Ocak 1850 - ö. 10 Haziran 1923), Fransız romancı. Pierre Loti isminin yazara, kimi kaynaklara göre öğrencilik yıllarında; kimi kaynaklara göreyse, 1867 yılında yaptığı Okyanusya seferi sırasında, Tahitili yerliler tarafından verildiği söylenir. Loti, egzotik iklimlerde yetişen egzotik bir çiçeğin ismidir.

Hayatı ve sanatı

1850 yılında Fransa'nın Rochefort kentinde Protestan bir ailenin en küçüğü olarak doğdu. 17 yaşında Fransız Deniz Kuvvetleri'ne girdi. Denizcilik eğitimini tamamladıktan sonra 1881'de yüzbaşı oldu ve ilerleyen yıllarda da terfi ederek albaylığa kadar yükseldi. Ortadoğu ve Uzakdoğu'da bulundu. Bir deniz subayı olarak romanlarında konu ettiği yabancı kültürünü pek çok yer gezerek tanıma fırsatını buldu. Bu yolculuklarında edindiği deneyimlerini ve gözlemlerini daha sonra kitaplarına yansıttı.
1879'da ilk romanı olan ve o dönemin Osmanlı Türkiye'sinden kesitler veren Aziyadé 'nin (Aziyade) yayınlanmasının ardından 1886'da Pécheur d'Islande'la (İzlanda Balıkçısı)'nı yayınladı. Loti, kendini edebiyat çevresine kabul ettirmiş bir yazar oldu. Daha sonraki yıllarda her yıl bir kitabı çıktı ve kitapları geniş kitlelerce okundu. 1891 yılında Fransız Akademisi'ne seçilen yazar 1910 yılında Légion d’Honneur nişanını aldı. İzlenimci bir yazar olan Pierre Loti'nin oldukça yalın bir dili vardı. Edebiyattaki bu izlenimciliği kişiliğini de derinden etkiledi. Derin bir umutsuzluğu dile getiren yapıtlarında aşkın yanı sıra ölüm duygusu da geniş yer alıyordu. Bütün bu umutsuzlukla birlikte içinde duyduğu insanlığa karşı şefkat ve acıma duygusunu yapıtlarına yansıttı.

Türk dostu Pierre Loti


Birçok kez İstanbul'da bulunmuş olan Pierre Loti, İstanbul'a ilk kez 1876 yılında bir Fransız gemisiyle, görevli subay olarak geldi. Loti, Osmanlı yaşam biçiminden etkilendi ve pek çok eserinde bu etkiyi gösterdi. Aziyadé adlı romanına adını veren kadınla burda tanıştı. İstanbul'da bulunduğu zamanlarda Eyüp'te yaşadı. İstanbul'a hayran olan Pierre Loti, kendisini her zaman Türk dostu olarak nitelendirdi.
1913 yılında yazdığı La Turquie Agonisante (Can Çekişen Türkiye) kitabıyla Batı politikalarını eleştiren Loti aynı yıl devlet konuğu olarak Türkiye'ye geldiği zaman, Tophane Rıhtımı'nda büyük bir törenle karşılanarak Sultan Reşat tarafından sarayda ağırlandı. Balkan Savaşları'da, I. Dünya Savaşı'nda ve sonrasında Anadolu işgalinde Avrupa'ya karşı hep Türkler'i savundu. Millî Mücadele döneminde Anadolu'daki direnişe destek vermesi ve kendi ülkesi olan işgalci Fransa'yı ağır bir dille eleştirmesiyle Loti, Türk halkının da sempatisini kazandı. Öyle ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi 4 Ekim 1921' de Pierre Loti' ye şükranlarını sunan bir mektup yolladı. Bununla birlikte Pierre Loti, 1920 yılında "İstanbul Şehri Fahri Hemşehrisi" olarak kabul edildi ve onun adını taşıyan bir de cemiyet kuruldu. Daha sonraları İstanbul'da Divanyolu'nda bir caddeye "Pierre Loti Caddesi" ve Eyüp'te bir kahvehaneye de "Pierre Loti kahvesi" adı verildi. Günümüzde bu kahvehanenin olduğu tepe de Pierre Loti Tepesi olarak anılmaktadır.
Ancak tüm bunlara rağmen Loti, Türk aydınlarını ikiye böldü. Kimi aydınlar onun gerçekten bir Türk dostu olduğuna inanırken, kimileri de onun aslında Osmanlı'nın zayıf ve geri kalmış hâlini acıyarak sevdiğini savunuyorlardı. 1925 yılında Nazım Hikmet yazdığı Şarlatan Piyer Loti şiirinde kendisinden şöyle basediyordu:
Hatta sen sen Pier Loti! Sarı muşamba derilerimizden birbirimize geçen tifüsün biti senden daha yakındır bize Fransız zabiti!
Nazım Hikmet ilerleyen mısralarında da ağır bir şekilde Loti'yi eleştirerek, onu "Çürük Fransız kumaşlarını yüzde beş yüz ihtikârla şarka satan" bir burjuva olarak tanımlıyordu. Diğer yandan yazar Abdülhak Şinasi Hisar, İstanbul ve Pierre Loti adlı kitabında Loti' ye övgüler yağdırıyor ve Loti'nin yazılarının bazı Türklerin yazdıklarından daha millî bir his ve zevk taşıdığını söyleyerek, onun Türkiye ile ilgili bütün eserlerinin Türkçeye çevrilmesini diliyordu.

Bazı eserleri
  • Aziyadé (1879, Aziyade)
  • Le Roman d'un Spahi (1881, Bir Sipahinin Romanı)
  • Pécheur d'Islande (1886, İzlanda Balıkçısı)
  • Madame Chrysanthème (1887, Madam Krizantem)
  • Le Roman d'un Enfant (1890, Bir Çocuğun Romanı)
  • Le Livre de la Pitié et de la Mort (1891, Acıma ve Ölümün Kitabı)
  • Ramuntcho (1897)
  • Reflets de la Sombre Route (1899, Karanlık Yol Üzerindeki Yansımalar)
  • Les Désenchantées (1906, Mutsuz Kadınlar)
  • La Turquie Agonisante (1913, Can Çekişen Türkiye)
  • Prime Jeunesse (1919, İlk Gençlik)
  • Un Jeune Officier Pauvre (1923, Zavallı Genç Bir Subay)
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
DreamLiKe - avatarı
DreamLiKe
Ziyaretçi
27 Eylül 2008       Mesaj #4
DreamLiKe - avatarı
Ziyaretçi
Ünlü Fransız yazar ve deniz subayı Pierre Loti, yaşamı boyunca İstanbul’a yedi kez gelmiş; tutkulu, derin bir aşkla bir Çerkez kızını sevmiş. Hiçbir yabancı yazar doğunun egzotik kenti İstanbul’u onun kadar sevmemiş. Sık sık gittiği ve çok sevdiği Eyüp’teki Pierre Loti kahvesi, İstanbul’a onun bir hatırası…
Pierre Loti Türkiye seyahatleri süresinde sadece İstanbul un manzaralarını seyretmemiş. Onun hayallerinin temelinde Türklerle birlikte doğu hayatını yaşamak isteği hep olmuş. Bu nedenle aradığı sevgiyi, huzuru bulmak için şehre bir ressam gibi bakmış. Pierre Loti, İstanbul’da bulunduğu dönemlerde Eyüp’te bir kahveye sürekli gelirmiş. Osmanlı kültürüne ve hayat tarzına hayranlık duyan Loti, Eyüp’ten Eminönü’ne bütün Haliç’i tepeden gören bu dingin mekanda, görkemli manzarayı nargilesi ve kahvesi eşliğinde seyreder, burada saatlerce oturur, insanlarla sohbet edermiş. Onun bu şehre olan saygısı saygıyla karşılık görmüş. Pierre Loti’nin Eyüp’te oturduğu kahveye ismi verilmiş. Divan Yolu’nda kaldığı ev muhafaza edilmiş. Kahveye giden sokağın adı Pierre Loti Sokağı olarak değiştirilmiş. pierrelotti1
Pierre Loti bir Türk gibi giyinerek, elinde tespih, başında fes, bir İstanbullu gibi Eyüp’teki bu kahveye gelmiş gelmesine, kahveye de adı verilmiş. Ancak sonradan bu tepe olduğu gibi onun adını alarak bir kompleks haline getirilmiş. Ve Pierre Loti Tepesi adını almış.
Tamamı eşi benzeri olmayan müthiş bir İstanbul ve Haliç manzarasını gören tepede, ayrı ayrı alanlarda hizmet veren ve tarihi dokuyu koruyarak bugünün koşullarına restorasyonla uyarlanmış beş ayrı bölüm bulunuyor.
Turquhouse Boutique Hotel, İstanbul Haliç’teki, geçmişi 18. yüzyıl sonlarına dayanan, eski Türk konaklarının yeniden yorumlanmış haliyle ve 67 odasıyla hizmet veriyor. İçeriye adım atınca, Pierre Loti nin nargilesini fokurdatırken Haliç ve İstanbul u seyrettiği o müthiş manzarayla eski günlere döndürüyor. İstanbul’un neden en çok bu tepeden resmedildiğinin cevabı bu manzarada saklı olsa gerek. Haliç ve İstanbul’u tümüyle kucaklayan manzarası ile Aziyade 120 kişilik bir restoran. Osmanlı mutfağının saraylara layık lezzetlerinin servis edildiği, Pierre Loti Tepesi’nin bir başka bölümü. Güzel havalarda alt terasında, yine Haliç manzarasıyla hizmet veriyor. Neo-klasik tarzda döşenmiş, yine tümüyle Haliç ve İstanbul manzaralı Yeşil Cafe ise, kompleksin, hafif bir müzik eşliğinde, pastane ve kafe hizmeti veren bölümü.
Tarihi Kahve ise misafirleri 150 yıl geriye götürüyor. Burası Pierre Loti’nin müptelası olduğu Türk kahvesini yudumladığı, Haliç ve İstanbul manzaralı tarihi kahve burası. İster kahvenin pastane ürünlerinden sipariş ediyor, ister yanınızda getirdiğiniz simitle çayınızı bu enfes manzara eşliğinde yudumluyorsunuz.
Bir diğer bölüm Nargilevi ise, büyük ölçüde localardan oluşuyor. Diğer bölümleri ise yer minderleri ve karşılıklı masa-sehpalı oturma gruplarıyla döşenmiş. Kapalı alan olarak nargile sadece burada servis ediliyor. 170 kişilik ağaçlı Nargile Bahçesi’nde ise nargilenize sıcak ve soğuk içecekler de eşlik ediyor.
pierrelotti2
pierrelotti3


Gerçek adı Louis Marie Julien Viaud olan Pierre Loti, 1850-1923 yılları arasında yaşamış. Çocukluğunda resim eğitimi almış, piyano çalmış, fotoğraf çekmiş, Latince, Yunanca ve İngilizce dillerini öğrenmiş. Ağabeyi gibi denizci olmaya on beş yaşında karar vermiş. Deniz Harp Okulu sınavlarına hazırlanmak için gittiği Paris, o yaşta yalnızlığı hissettiği ilk yer olmuş. Bu süre zarfında içini bir deftere dökmeye başlamış. 1866 yılı Kasım ayında yazmaya başladığı günlük, sonradan yazacağı kitapların başlangıcı olmuş. Nihayet Deniz Akademisi’ne girmiş ve 1865’de okulu bitirmiş. 1881’de yüzbaşı, 1906 yılında da albay rütbesini almış.
Julien Viaud ilk kez asteğmen olarak Jean-Bart gemisiyle çıktığı uygulama gezisi sırasında Türk topraklarına ayak basmış. Gemi, 20-25 Şubat 1870 tarihleri arasında kısa bir süreliğine İzmir limanında demirlemiş. Bulunduğu yerle ilgili çok da fazla fikir sahibi olacak zamanı olmamış. Türkiye ye bir sonraki gelişi 1876 yılından önce Tahiti ve Senegal’de bulunmuş. Tahiti’de Kraliçe Pomaré nin ailesi, ona Büyük Okyanus’ta yetişen bir çiçeğin adı olan Loti’yi, yani daha sonra kitaplarını imzalayıp kullanacağı adı takmışlar.
Ve Aziyade…
Selanik teki Fransız ve Alman konsolosları öldürülünce, hükümetleri, suçluların cezalandırılmasını istemişler ve idamları izlemek için çokuluslu bir filo Selanik e gönderilmiş. Loti’nin çalışmaya başladığı Couronne fırkateyni bu filodaki gemilerden biriymiş. Gemiden inip kenti gezdiği sırada bir cami avlusunda ilk kez Aziyade’yi görmüş. Tacir Abeddin’in dört hanımından en genci, bir Çerkez kızı olan Aziyade ve yemyeşil gözlerini…
Aziyade nin hizmetçisi Hatice ve Loti’nin Selanik rıhtımlarında tanıştığı Musevi kayıkçı Samuel in katkılarıyla gizli buluşmalar başlamış. Buluşmalar aşka dönüşmüş. Bu arada Loti, İstanbul daki Gladiateur gemisinde bir göreve atanmış. Ve ilk kez 1 Ağustos 1876’dan, 17 Mart 1877’ye kadar Osmanlı başkentinde yaşamış. Bu arada sonbaharda Selanik’ten İstanbul’a gelecek olan Aziyade’yi beklemiş. Kısa süre Beyoğlu’nda bir otelde kalmış. Derken Haliç’i ve müthiş İstanbul panoramasını gören bir eve yerleşmiş. İlk Türkçe derslerini bir Ermeni papazından o günlerde almış. Sonraki yıllarda Türkçe konuşup, Türkçe şarkılar söylemiş. Loti, Türkiye ile ilgili tüm eserlerinde tarihlere, mekanlara özel bir önem vermiş; yerleri, isimleri, hep Türkçe kullanmış. Sadece Aziyade romanında 100 tane Türkçe kelime geçtiği söyleniyor.
Eyüp’teki evine taşınıp doğunun ona sunduğu egzotik yaşamın tadını çıkarmış. Gelenekleri benimsemiş, kaftan giymeye başlamış, sonra da vazgeçemeyeceği nargileyle tanışmış, Karagöz seyretmeye gitmiş. Bu genç denizci, zamanla Eyüp halkından biri olup çıkmış.
Aziyade, Selanik ten İstanbul a gelince Eyüp’teki evinde birkaç gün süren buluşmalar başlamış. Çünkü Aziyade’nin kocası sık sık İstanbul’dan ayrılıyormuş. Aralarındaki aşk, yerine bir şey konamayacak bir tutkuya dönüşmüş. Loti nin aşkı romantik, hayallerden uzak, gerçek, samimi ve derin bir aşk olmuş. Ve bu büyük aşk, ona Türk dünyasının kapısını açmış. Farkına varmadan Türkleştiğini zamanla kendisi de itiraf etmiş. Kendi ülkesiyle ilgili duyduğu coşkuları artık Türkiye için de duyar olmuş.

pierrelotti4
Pierre Loti imzası
17 Mart 1877 de, Türk-Rus Savaşı nın çıkmasından bir süre önce, sevgilisine döneceği sözünü vererek İstanbul dan ayrılmış. İçini kaplayan özlem ona, 1879’un Ocak ayında çıkan ilk romanı Aziyade’yi yazdırmış. Roman hemen değilse de, bir yıl sonra büyük yankı uyandırmış. Zaten Pierre Loti nin edebi hayatı ve kariyeri önce bir Türk romanı olan Aziyade ile başlamış ve Supremes Visions d Orient (Doğunun Son Görüntüleri) romanıyla sona ermiş.
Romanlarında Pierre Loti imzasını ilk kez üçüncü romanı Le Roman d un Spahi de kullanmış. Pierre Loti, 6-8 Ekim 1887 tarihleri arasında, yani on yıl sonra ikinci kez Türkiye’ye geldiğinde Aziyade’yi bulamamış. Bu üç gün içinde eski günlerin izlerini aramış. En sonunda Aziyade’nin öldüğünden emin olmuş. Onu bulmak için çırpınıp durduğu günlerin sonunda, Topkapı’da Aziyade’nin mezarını bulmuş. O günden sonra her İstanbul’a gelişinde bu mezarı ziyaret etmeyi görev haline getirmiş. Bu üç günlük İstanbul yolculuğundan bir yapıt daha doğmuş: Fantôme d Orient (Doğudaki Hayalet).
İstanbul’a, 12 -15 Mayıs günleri arasında üçüncü kez gelişinin nedeni ise pek açık değil. Bilinen, bu gelişinde Yıldız Sarayı’nda Abdülhamit ile görüştüğü ve Mecidiye nişanıyla onurlandırıldığı… Bu yolculuktan sonra Constantinople en 1890 yapıtı ortaya çıkmış. 12-18 Mayıs tarihleri arasındaki dördüncü gelişinden sonra, bu yolculuğunu La Galilée nin sonuna eklediği La Mosquée Verte de anlatmış. 9 Eylül 1903 günü Pierre Loti beşinci kez İstanbul a geldiğinde, artık elli üç yaşında, ünü dünyaya yayılmış bir yazarmış.
Loti, 1910 yılında, altmış yaşında denizcilikten emekli olmuş. Ve 1910 ağustosunda altıncı kez İstanbul a gelerek, 15 Ağustos - 22 Ekim 1910 tarihleri arasında, dokuz hafta İstanbul’da kalmış.
Çemberlitaş ta tuttuğu bir eve yerleşmiş ancak kısa süre sonra hastalanıp hastaneye yatırılmış. Fransız konsolosunun Ortaköy deki yazlık evinde uzun bir iyileşme dönemi geçirip iyileşince, 23 Ekim 1910 günü, bir daha hiç gelmeyeceğini sanarak Türkiye den ayrılmış.
pierrelotti5
İstanbul’a son yolculuk
Pierre Loti 1910’lu yıllara kadar, Türkiye yi seven, ona aşık olan, Türkler gibi yaşamak isteyen romantik bir yazar olarak tanınmış. 1911 de İtalyan ların Trablusgarb ı 1913 te Balkan ülkelerinin Trakya yı işgale kalkmaları Loti yi bir anda kendi içine dönük sessiz, sakin bir yazar olmaktan çıkarıp, sevdiği milleti ve vatanı savunmaya yöneltmiş.
Türklerin sesini Avrupa ya duyurmaya başlamış. Kalemiyle Avrupa ya bir nevi savaş açmış. 30 yıl boyunca Türkiye de olağanüstü ve egzotik bir hayat yaşayan Loti, Avrupa da ikinci memleketinin sözcülüğünü yapmış. Loti, o günlerde Avrupa’da Türkiye yi savunmaya cesaret edebilen tek ses olmuş. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti, bir şükran belirtisi olarak Loti’yi İstanbul a resmen davet etmiş. 12 Ağustos - 17 Eylül 1913 tarihleri arasına rastlayan bu yolculuk onun Türkiye ye yedinci ve son gelişi olmuş. İstanbul da kaldığı süre içinde hükümet ve saray mensupları ile görüşmüş, padişah tarafından kabul edilmiş.
18 - 21 Ağustos günleri arasında Edirne ye yaptığı yolculuk sırasında trenin geçtiği her yerde nerdeyse bir kurtarıcı gibi coşkuyla karşılanmış. İstanbul a dönüşünden Fransa ya hareketine kadar Yavuz Selim de kendisi için özel olarak hazırlanıp döşenmiş bir evde ağırlanmış.
Pierre Loti 10 Haziran 1923’de, ardında kırk yapıt bırakarak Fransa’da ölmüş. Kitapları İngilizceye, Almancaya, İtalyancaya, Japoncaya çevrilen bu yapıtlardan yedisi Harf Devrimi nden önce eski yazıyla Türkçeye de çevrilmiş. Pierre Loti nin Türkiye ile ilgili yazdığı tüm eserler bugün birer belgesel niteliği taşıyor.

İstanbul ve Pierre Loti

Julien Viaud, Fransız edebiyatında 1881 yılından itibaren yazar Pierre Loti olarak tanınmaya başlamış. Denizcilik mesleğinin yanında yazarlık, ömür boyu onun tutkusu olmuş. Pierre Loti, yazarlığı bir yana, çok renkli yaşamı ve kişiliğiyle, özellikle yaşadığı dönemde ve o dönemin koşulları altında İstanbul’da ilgi odağı olmuş ender bir yabancı. Çünkü hiçbir yabancı yazar Pierre Loti kadar Türkiye yi sevmemiş.
İstanbul, Pierre Loti için Türkiye nin sembolünden ziyade, tüm doğunun sembolü olmuş. Loti, daha 1876 daki ilk gelişinden itibaren İstanbul’da bir yakın dost gibi karşılanmaya başlamış. En önemlisi de, kendisini bir Türk dostu olarak hissetmesi olmuş. Türkler Pierre Loti yi onun kendilerini sevdikleri kadar sevmişler.
Loti birçok Türk’le arkadaşlıklar, dostluklar kurmuş. Padişah ve sultanların huzuruna kabul edilmiş. Denizciliği nedeniyle Tahiti’den Mısır’a, Çin’den Amerika’ya çok yer gezmiş.
Fakat Türkiye’yle gönül bağı ayrı; Pierre Loti Türkiye yi ikinci yurdu saymış. Bulunduğu sürece hep dünyanın en güzel ülkelerinden birinde yaşadığına inanmış.
Rower - avatarı
Rower
VIP MazessezaM
25 Temmuz 2012       Mesaj #5
Rower - avatarı
VIP MazessezaM
Pierre Loti
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi


(1850 Rochefort-1923 Hendaye)
Fransız yazar. Asıl adı Pierre Julien Viaud'dur. 17 yaşında Fransız bahriyesinde görev aldı. Okyanusya seferine, sonra Uzak Doğu'da Japonya, Senegal ve Tonkin'e düzenlenen seferlere katıldı. 1898'de emekli olduysa da, 1900'de yeniden göreve alındı. Nouvelle Revue adlı dergide çıkan yazılarıyla adını duyurdu. Birçok kez İstanbul'a geldi. İzlenimci bir yazar olarak dikkati çeken Loti, kitaplarının konusunu, gördüğü ve yaşadığı olaylardan almıştır. Başlıca yapıtları: "Aziyade" (1879), "Le Roman d'un Spahi" (Bir Sipahinin Romanı, 1881), "Pécheur d'İslande" (İzlanda Balıkçısı, 1884), "Au Maroc" (Fas'ta, 1890), "Le Roman d'un Enfant" (Bir Çocuğun Romanı, 1890), "Fantome d'Orient" (Doğu Hayaleti, 1892), "Matelot" (Gemici, 1893), "La Galilée" (Celile, 1896), "Les Derniers Jours de Pékin" (Pekin'in Son Günleri, 1901), "La Turquie Agonisante" (Can Çekişen Türkiye, 1913). Eyüp Mezarlığı yakınındaki tepede bulunan kahveye, ve Sultanahmet'teki bir caddeye yazarın adı verilmiştir.
Gölgen misali yanındayım!Msn Thunder

Benzer Konular

12 Mart 2010 / _KleopatrA_ Sanat ww
2 Nisan 2010 / LaSalle Edebiyat ww
14 Ekim 2015 / buz perisi Bilim ww
17 Temmuz 2015 / Safi Sanat ww
9 Ağustos 2015 / Safi Bilim ww