Arama

Arapça, Arap Alfabesi ve Kullanıldığı Yerler

Güncelleme: 17 Mayıs 2016 Gösterim: 76.856 Cevap: 5
yüksel2 - avatarı
yüksel2
Ziyaretçi
22 Ocak 2008       Mesaj #1
yüksel2 - avatarı
Ziyaretçi

Arapça

Ad:  arap abc.jpg
Gösterim: 81694
Boyut:  67.1 KB

Sami-Hami dil ailesinin Sami dilleri güney öbeğinden bir dil.
Sponsorlu Bağlantılar
Arapça, İslâm dini ve Kuran sayesinde büyük bir gelişme ve yaygınlık kazanmıştır. "Edebî Arapça", "Kuran Arapçası" adı da verilen klasik Arapça, Sami diller arasında en gelişmiş olan dillerdendir.

Bugün 100 milyonu aşkın insan tarafından konuşulan Arapça, konuşulan ülkelere göre 5 ana lehçe öbeğine ayrılmaktadır: Arabistan Yarımadası lehçeleri, Irak lehçeleri, Suriye lehçeleri, Mısır lehçeleri, Mağrip lehçeleri (Tunus, Cezayir, Libya, Fas, Moritanya). En zengin bilim ve kültür dillerinden biri olan Arapça, Arap olmayan uluslarca da zaman zaman resmî dil olarak kullanılmıştır. Arapça, yapı bakımından bükümlü dillerdendir. Türkler de 11. yüzyıldan 20. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Arap alfabesine dayalı bir alfabe kullanmışlar, kültür, siyaset vb. ilişkiler yüzünden de Türkçeye pek çok Arapça sözcük girmiştir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde özellikle yönetici ve aydın sınıfın kullandığı Arapça-Farsça-Türkçe karışımı olan dil, Osmanlıca adıyla anılmaktadır.

Arapça yazı

Arapça alfabesi toplam 28 harften oluşur. Osmanlıcada Arap harflerinin yanı sıra Farsçadaki p , ç ve harflerini de kullanmışlardır. Bu 31 harfin dışında Türkçedeki ince g ünsüzünü belirtmek için kef harfine bir çizgi eklenerek gef, genizsi n ünsüzü için üç nokta eklenerek nef (sağır kef, kâf-ı nunî), lam ile eliften lamelif, hemze ile h harfinin ünlü şekli olan hâ-i resmiye harfleri oluşturulmuştur.

Osmanlıca sağdan sola doğru yazılır. Arap harflerinde temel ve küçük harf ayrımı yoktur. Noktalama işaretlerinde kesin kurallar bulunmamaktadır. Arap harfleri sözcüklerin başında, ortasında ve sonunda farklı biçimde yazılır. Bazı harfler (dal, zel, re, je, vav bir sonraki harfle birleşmez.

Arap harflerinin Türkçedeki zengin ünlü sistemini karşılamada yetersiz olduğu düşünülür. Örneğin Arap alfabesindeki elif Türkçedeki a ve e ünlüsünün karşılığıdır ya da Türkçedeki u, ü, o, ö ünlülerinin yerine Arapçada yalnızca ﻭ harfi vardır, bu aynı zamanda v ünsüzünün de karşılığıdır.

Tanım


Osmanlı Devleti dahil, İslam dininin yayıldığı coğrafyada büyük ölçüde benimsenmiş, Latin alfabesinden sonra dünyada yazı dili olarak en çok kullanılan yazı sistemidir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 1928 yılında Latin alfabesiyle yazı sistemine geçmiştir. Arap alfabesi MS 2-4. yüzyıllar arasında Nebati yazısından gelişmiş olmakla birlikte günümüze ulaşan en eski yazı örnekleri MS 6 yüzyıla (Zebed 512, Harran 568) aittir. Sağdan sola yazılan Arap alfabesinde bulunan 28 ünsüzün, 22 tanesi Sami alfabesinden geçerken şekil değişikliğine uğrayan sesler olup, geri kalan altı ses Arapça’ya özgüdür

Günümüzde Arap harflerin kullanıldığı diller :


Orta doğu ve Orta asya
  • Irak'ta Kürtçe ve Türkmence;
  • İran'da Farsça, Azeri Türkçesi, Kürtçe, Beluci, ve diğer bölgesel diller;
  • Afganistan'da Dari (Farsça), Peştu, Özbekçe, Türkmence, Tacikçe (Farsça'nın bir koludur) ve diğer bölgesel diller;
  • Tacikistan'da İran'da basılmış Tacikçe kitaplar. Tacikistan'da resmî olarak Kiril alfabesi kullanılmaktadır.;
  • Çin'de Uygurca. Latin alfabesine 1969'da geçildikten sonra, 1983'de geri Arap harflerilyle yazılmışdır.;
  • Kazakça Pakistan, İran, Çin, ve Afganistan'da Arap harflerilyle yazılmaktadır;
  • Kırgızca Çin'de Arap harflerilyle yazılmaktadır.

Doğu Asya
  • Çince bazı Huiler (Müslüman Çinliler) tarafından Xiao'erjing alfabesiyle yazılmaktadır.
Güney Asya
  • Pakistan'da Urduca, Pencapi (Şahmuhi harfleriyle), Sindhi, Beluci, Keşmiri ve Peştu.
  • Hindistan'da Urduca ve Keşmiri
  • Sri Lanka ve Hindistan'ın Tamil Nadu ve Kerala eyaletlerinde Tamil dili Müslümanlar tarafından Arvi dili olarak Arap harfleriyle yazılmaktadır.
  • Maldiv adalarında Dhivehi dili Tana harfleriyle yazılmaktadır.
Güney Doğu Asya
  • Bruney'da Malay dili Jawi alfabesiyle yazılmaktadır. Bu harfler aynı zamanda dini sebepler için Malezya, Endonezya, Güney Tayland ve Filipinler'de kullanılmaktadır.
Afrika
  • Beja dili, Kuzey Doğu Sudan;
  • Komor dili, Komor Adalarında;
  • Hausa dili, Acemi alfabesiyle;
  • Mandinka dili, Acemi alfabesiyle;
  • Fula dili, özellikle Gine'deki Pular halkı Acemi alfabesini kullanmkatadır;
  • Volof dili, Senegal'deki zaviyelerde, Volofal diye isimlendirilen alfabeyle.
  • Berberi dilleri Magrip ülkelerinde Arap harflerilyle yazılmaktadır.

Geçmişte Arap harflerin kullanıldığı diller:


Afrika
  • Afrikaans, Güney Afrika'ya Güney Doğu Asya'dan köle olarak getirilen Müslüman Maleyler tarafından. Örnek olarak Sultan Abdülâziz'in Güney Afrika'ya kadı olarak tayin ettiği Ebu Bekir Efendi Uiteensetting van die Godsdiens) adlı eserini Arap harfleriyle yazmışdır;
  • Fas'taki Berberi dillerinden Taşelhit ve Tamazghit;
  • Etiyopya'da konuşulan Harari dili, günümüzde Ge'ez alfabesiyle yazılmaktadır.
  • Yukarıda ismi geçen Batı Afrika dilleri (Hausa, Fula, Mandinka, ve Volof resmi olarak Latin alfabesiyle yazılmaktadır;
  • Madagaskar'daki Malagasy dili eskinde Sorabe harfleriyle yazılmaktaydı;
  • Nubi dilleri;
  • Swahili, 19. yüzyıildan beri Latin alfabesini kullanmakta;
  • Somali dili, 1972'den beri Latin alfabesini kullanmakta;
  • Batı Afrika'da konuşalan Songay dilleri, özellikle Timbuktu'da;
  • Batı Afrika'da konuşalan Yoruba dili
Orta Asya ve Rusya
  • Başkır, 1928'e kadar;
  • Çağatay;
  • Çeçen dili, 16. yüzyıldan 1928'e kadar [1]);
  • Kazakistan'da Kazakça, 1930'lara kadar;
  • Kırgızistan'da Kırgızca, 1930'lara kadar;
  • Tatarca (İske imlâ ve Yaña imlâ), 1928'e kadar;
  • Türkmenistan'da Türkmence;
  • Özbekistan'da Özbekçe;
  • Sovyetler Birliğinde oturan Müslümanlar 1928'e kadar Arap harflerini kullandılar.
Güney Doğu Asya
  • Malezya ve Endonezya'da Malay dili; Filipinler'de Maguindanao ve Tausug dilleri.
Avrupa
  • Arnavutça;
  • Azerbaycan'da Azeri Türkçesi, 1928'e kadar;
  • Boşnakça;
  • Leh dili (Polonyaca), Lehistan'da oturan Lipka Tatarları arasında;
  • Belarusça, Lehistan'da oturan Lipka Tatarları arasında, bakınız Belarus Arap harfleri;
  • Mozarapça, İber Yarımadası'nda Müslümanlığın etkisi altında bulunan bölgelerede Aljamiado harfleriyle (ve daha sonra Aragonca, Portekizce, ve İspanyolca, bakınız Aljamiado;
  • Türkiye'de Türkçe ve Kürtçe, 1928'e kadar. Türkçe yaklaşık bin sene Arap harfleriyle yazıldıktan sonra, 1928'deki Harf Devrimi'nden sonra Latin alfabesiyle yazılmaya başlamışdır.

Son düzenleyen Safi; 16 Mayıs 2016 22:32
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
28 Mayıs 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Arap alfabesi


Arap dili alfabesi 28 harften oluşur. Bu harfleri oluşturan temel şekil sayısı ise 17'dir. Arap yazısı sağdan sola doğru akış sergiler. Harflerin tamamı sessizdir (sâmit). Harflerin seslenmesini sağlayan, ancak dinî metinler ve şiirler dışında pek kullanılmayan işaretler hareke ismini alır. Arap harfleri, sözcüğün başında, ortasında ve sonunda bulunmalarına göre kısmi değişiklikler gösterir.
Sponsorlu Bağlantılar
Arap alfabesitarihte ve günümüzde sadece Arapların kullandığı bir alfabe olmamış, özellikle İslam'ın başka topluluklar tarafından da kabul edilmesiyle Türkler, İranlılar, Pakistanlılar gibi Asya'daki diğer Arap olmayan unsurlar tarafından da kullanılmıştır. Günümüzde de Arap ülkeleri dışında İran, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerde kullanılmaktadır. Ancak, Arapça dışında kullanıldığı dillerdeki farklı sesler için, alfabenin temel şekilleri üzerinde küçük değişiklikler yapılmıştır. Örneğin; Farsça ve Türkçe'deki "ç" sesi Arap alfabesinde olmadığı için önce İranlılar ve Türkler ج (cim/c) harfi üzerinde küçük bir değişiklik yaparak چ (çîm/ç) şeklini kullanmışlardır.

Arapça bir metin örneği


كان يوما سعيدا وممتعا. فكم كانت عائشة فرِحة وهي. تتصفح كتبها الجديدة. إنها لم تكن تتوقع أن أحلامها تتحقق بهذه السرعة. لقد كانت عائشة بلغت مناها. كانت تهمس إلى نفسها في ابتهاجٍ. فتقول يا لحسن حظي! ترى هل كنت أكثر من سائحة! كنت شخصا غرِيبا في هذه المدينة بالأمس. فجمعني القدر هنا بفتاة لم تكن بيني وبينها صلة من قبل. استقبلتني بحفاوة وضيفتني في بيتها. وساعدتني بأقصى إمكاناتها. وخصصت لي أسرتها حجرة في بيتها.
Çok hoş ve mutlu bir gündü. Ayşe, yeni kitaplarının sayfalarını çevirip göz atarken ne kadar da mutluydu. O, hayallerinin bu kadar çabuk gerçekleşebileceğine inanmıyordu. Ayşe muradına ermişti (amacına ulaşmıştı). Sevinerek kendi kendine mırıldanıyordu: Ne kadar da şanslıyım, diyordu. Yahu ben sade bir turisttim! Daha dün, bu kentte yabancı biriydim. Kader beni burada bir genç kızla karşılaştırdı, oysa daha önce aramızda hiçbir ilişki yoktu. Beni sıcak karşıladı, evinde konuk etti. Ve bütün imkanlarıyla bana yardım etti. Ailesi bana evinde bir oda tahsis etti. cok guzeldı ama herkez mutluydu kımını parası vardı kımını parası azdı ama cok eylengelıydı herlez cok sevınclıyıdı DUBAİ seyk ının parası vardı ama parası bıyada kap,i cok temızdı. ben TURKİYE lıyım ama DUBAİ yıyıde cok sevdım cok guzel yer insanlar da bıraz kültür yok ama olsun.insalarda cok para var ama baska ülkeleride horgormemelıerını ısterım zaten hor gormuyolardırda olsun, DUBAİ ban baska bıyer neyse DUBAİ işte boyle bıyer cok guzel yani.

Arapça konuşulan ülkeler


Arapça, aşağıdaki ülkelerde resmi dillerden biridir veya çok yaygın olarak kullanılır: Cezayir, Bahreyn, Çad, Komor Adaları (Federal İslam Cumhuriyeti), Cibuti, Mısır, Etiyopya, Gazze Şeridi, İran, Irak, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Libya, Moritanya, Fas, Amman, Katar, Suudi Arabistan, Somali, Sudan, Suriye, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri, Batı Şeria, Batı Sahra, Yemen.

Önemi


İslamiyet'in Arapların dışında yayılmasıyla birlikte, bu dinin kutsal kitabının dili Arapça, sadece Türkler değil diğer milletler için de önemli ve öğrenilmesi gerekli bir dil kabul edilmiştir. Diğer yandan Türk milletinin kültür mirasının vazgeçilmez parçaları olan el yazması ve basılı binlerce eserin Arapça ile yazılması, milletimiz bu dilin önemli dillerden kabul etmesi sonucunu doğurmuştur. Türklerin, Arapça konuşan toplumlarla Selçuklulardan itibaren gittikçe artan siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkileri de bu dilin Türk toplumundaki önemini artıran etkenlerden olmuştur.
Türk milletiyle ilişkisinin tarihi boyutu bir an olarak göz ardı edilse bile, Arapça günümüzde de önemini ve dünya dilleri arasındaki etkinliğini gittikçe artıran bir dildir. Zira Arapça 22 Orta Doğu ülkesinde 200 milyona yakın bir nüfus tarafından konuşulan bir dildir. Ayrıca 24 Arap olmayan Müslüman ülkede 1 milyara yakın bir nüfus tarafından kullanılan bir dildir. Petrol üretimi ve petrokimya endüstrileri sebebiyle dünyanın ilgisi birçok Arap ülkesinin ekonomileri üzerindedir. Uluslararası ticaret, politika bilimi, uluslararası hukuk ve kültür tarihiöğrencileri, Arapça öğrenerek çok şey kazanabilirler. Antik arkeoloji ve Mısır'daki piramitler, sfenksler gibi tarihi eserler ve Arapça'nın edebi yoğunluğu, Arapça öğreniminin önemini artıran öğelerdir. Bütün bu açıklamalar günümüzde neden Arapça öğrenilmeli sorunu bir ölçüde açıklamaya yetecektir.
Günümüzde, İlahiyat fakülteleri, Fen Edebiyat fakültelerinin Doğu Dilleri Bölümü ve Gazi Eğitim Fakültesinin Arapça Öğretmenliği bölümü dışında pek fakültenin Türk Dili ve Edebiyatı ve Tarih Bölümlerinde Arapça yardımcı ders olarak okutulmaktadır. Arapça ilahiyat fakültelerinin temel derslerinin başında gelmektedir. Ona bu niteliği İslami kaynaklarının hemen tümünün Arapça olması ve bu dil bilinmeden bu alanda araştıma yapmanın imkansız olmasıdır.

Arap dili ve yazısı


Arapça, Afro-Asyatik (Hamito-Semitik)'dillerin alt grubundaki Semitik dil ailesine mensuptur. Arapça, Arabistan yarımadası lehçeleri, Irak lehçeleri, Suriye lehçeleri, Mısır lehçeleri ve Kuzey Afrika lehçeleri gibi beş ana lehçe öbeğine ayrılır. Bu dil Arap Yarımadası'ndan Bereketli Hilal (The Fertile Crescent) boyunca Atlantik Okyanusu'na kadar ulaşan geniş bir alanda konuşulan dünyanın önemli dillerinden biridir.

Dünyada yaklaşık 215 milyon insanın anadili olan Arapça, bir milyarı aşkın müslümanın ibadet dili olması yanı sıra, Suudi Arabistan, Yemen, Birleşik Arap Emirlikleri gibi 22 Arap ülkesinin resmi dilidir. Bu dilin dünyadaki önemi ve rolünün büyüklüğü sonucunda, Birleşmiş Milletler Örgütü 1974'de Arapça altıncı resmi dil kabul etmiştir.
Arapça büyük medeniyet, kültür ve imparatorluklar doğuran dillerdin başında gelir. Arapça'nın kullanımı 7. yüzyıla kadar Arap Yarımadası içine sınırlı kalmış, İslamiyetin gelişiyle birlikte Arap yarımadasının dışında büyük bir hızla yayılarak, Irak, Suriye, Mısır ve Kuzey Afrikayı kuşatmış, oradaki dillerin yerini almış ve bir kültür ve medeniyet dili olmuştur. Sonraki asırlarda İslami fetihlerin sürmesiyle Arapça doğuda Afganistan ve en batıda İspanya'ya kadar uzanan bölgede konuşulan dil haline gelmiştir. Ayrıca Osmanlıca dilinde büyük bir rol oynar.

Arap alfabesinin, Nabat dilinden türediği kabul edilmekle birlikte nasıl, ne zaman ve nerede oluştuğu konusunda kesin bilgiler bulunmamaktadır. İslam'dan önceki cahiliye diye adlandırılan dönemde edebiyat özellikle şiir çok üst düzeylere çıkmıştı. Ancak yine de yazma konusunda ileri seviyelere ulaşılmamıştı. Muhammed devrinde iki alfabe kullanılıyordu:
  • Nash: Kitap ve yazışmalarda kullanılan, yuvarlak harflerle ve bitişik olarak yazılmış el yazısı şekli
  • Kufi: Çoğunlukla dekoratif amaçlar için kullanılan keskin köşeli harfleri olan yazı şeklidir.
Arap alfabesi 28 harften oluşur. 28 harfli şimdiki alfabe temel olarak harflerin üzerine ya da altına koyulan işaretlerle (hareke)belirtilen sesli ya da sessiz harflerden oluşur. Bu işaretler genelde kullanılmamalarına rağmen, ortaokul kitaplarında ve Kuran'ın tüm basımlarında yer alır. Diğer Semitik diller gibi Arapça da sağdan sola doğru yazılır. alfabe Farsça, Urdu ve Peştuce, Sindhi(sadece Pakistan'da) gibi diğer birçok dilde de kullanılır. Arapçada harfler tek başlarına, sözcük başında, sözcük ortasında ya da sözcük sonunda olmalarına göre değişik biçimler alırlar. Arapçada üç sözcük türü vardır: fiil, ad, harf ya da edat. Adların eril ve dişil biçimleri vardır.

Konuşulan Arapça doğal olarak ülkeden ülkeye değişir. Fakat klasik Arapça, Kuran dili, 7. yüzyıldan beri büyük ölçüde değişmeden kalabildi. Dilin standartlaştırılması ve geliştirilmesinde büyük bir itici güç olarak yer aldı. Farklı ülkelerden gelen eğitimli Araplar buluştuğunda, genellikle klasik Arapça aracılığıyla iletişim kurarlar. Arap Yarımadası'nın Güney kıyısında güney Arapça olarak bilinen birçok lehçe konuşulur. Fakat bu diller kuzeyin Arapça'sından o kadar farklıdır ki güney Arapça çoğu zaman ayrı bir dil olarak kabul edilir. Modern Arapça; temel sözcükler, morfoloji ve sözdizimi bütünü bakımından Kur'an'daki gibidir.

Günümüzde yaygın olan pek çok dil Arapça'nın zengin söz varlığından pek çok sözcük almıştır. Türkçe'de pek çok Arapça kökenli sözcük bulunmaktadır. Ayrıca İngilizce'ye, birçoğu Arapça'nın ön eki -al ile başlayan birçok sözcük katmıştır. Bunlardan bazıları; algebra, alcohol, alchemy, alkali, alcove, ve albatrostur. Diğerleri ise; mosk, minaret, sultan, elixir, harem, girate, gazelle, cotton, amber, sofa, mattress, tariff, magazine, arsepial, syrup, sherbet ve artichoke. "Coffee" (kahve) de İngilizce'ye Türkçe ve İtalyanca yoluyla giren Arapça bir sözcüktür. "Assasin" (suikast) sözcüğü "haşhaş bağımlıları" anlamındaki benzer bir Arapça sözcükten gelir.
Son düzenleyen Safi; 16 Mayıs 2016 22:34
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
14 Eylül 2008       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

ARAPÇA.


İslam dininin ortaya çıktığı 7. yüzyıl başlarında Arapça yalnız Arabistan Yarımadası'nın kuzey bölümünde konuşulu­yordu. Hz. Muhammed'in 632'de ölmesinden sonra İslam diniyle birlikte Arapça da Eski-dünya'nın güney yarıküredeki bölümünde ya yıldı .

Günümüzde Arapça, Arap Yarımadası'ndaki Suudi Arabistan, Yemen Arap Cumhuriyeti, Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti, Birleşik Arap Emirlikleri, Ka­tar ve Kuveyt'in yanı sıra Ortadoğu'daki "Bereketli Hilal" ülkeleri (Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak) ile Kuzey Afrika'daki Mısır, Sudan'ın kuzeyi, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ın da ulusal dilidir. Bütün bu ülkelerde Arapça konuşanların sayısı 120 milyonu ge­çer. Arapça, bu ülkelerin güneyinde ve doğu­sunda bulunan komşu ülkelerin pek çoğuna da yayılmıştır. Ayrıca, Asya ve Afrika ülkele­ri ile Avrupa'da yaşayan Müslümanlar ibadet dili olarak Arapça'yı kullanırlar.

Arapça bir Sami dilidir. Öteki Sami dilleri arasında İsrail'de konuşulan ve Yahudi dinsel geleneğiyle Kutsal Kitap'ın Eski Ahit (Tevrat ve Zebur) bölümünün dili olan İbranice ve Etiyopya'nın ulusal dili olan Amhara dili bulunur. Sami dilleri, Kuşi (örneğin Somali dili), Çad (örneğin Hausa dili), Berberi ve eski Mısır dilleri gibi Afri­ka'da konuşulan bazı dil aileleriyle de yakın­dan ilişkilidir.

Arapça'nın çok sayıda lehçesi vardır; bir Yemenli Fas'ta bir pazar yerindeki günlük konuşmayı izleyemez. Arapça'nın günümüz­deki lehçeleri, İslam'ın kutsal kitabı Kuran'ın yazıldığı klasik Arapça'dan oldukça farklıdır. Bununla birlikte, bütün Arap dünyasında iletişim ve yayıncılık gibi kamu hizmetlerinde kullanılan çağdaş standart Arapça, klasik Arapça'ya oldukça yakındır ve Arapça konu­şanların çoğu tarafından anlaşılır.

Alfabe ve Yazı

Arapça sağdan sola doğru yazılır ve satırlar Türkçe'de olduğu gibi yukarıdan aşağıya doğ­ru sıralanır. Arapça bir kitabın ilk sayfası, Türkçe bir kitabın son sayfasının yerindedir
Arap alfabesindeki 28 harfin hepsi aslında ünsüz olduğu halde, altlarına ya da üstlerine konulan ve hareke adı verilen özel işaretler yardımıyla üç kısa ünlü ile birlikte okunur. Bu harflerin verdiği seslerin bir bölümü Türkçe' de ve başka dillerde bulunmaz. Ayrıca, çoğu dilde ve Türkçe'de tek harfle gösterilen ince ve kalın k gibi bazı sesler için Arap alfabesin­de iki harf vardır. Örneğin kemal ve kajem sözcüklerindeki k sesleri iki ayrı harfle (kefve kaf) yazılır. Arap alfabesinde z, s ve h seslerini veren üçer ayrı harf bulunur (zel, ze, zı; se, sin, sad ve ha, hı, he). 28 harfin dışında, lâmelif adı verilen ve alfabede göste­rilmeyen bir harf daha vardır. Bu harf, lâm ve elif harflerinin birleşmesinden oluşmuştur .

Arap harflerinin kısa ünlü olarak okunma­sını sağlayan harekelerden üstün (fetha), har­fin üzerine konur ve a'ya yakın, açık bir e sesi verir (kedi'deki değil, kendi'deki e sesi gibi). Esre (kesra) harfin altına yazılır ve harfi i sesiyle birlikte okutur. Ötre (zamme) ise harfin üzerine yazılarak u sesiyle okutur. Harekelere günlük kullanımda yer verilmez; bu işaretler daha çok Kuran'da, şiir kitapla­rında ve çocuk yayınlarında, yanlış okumayı önlemek için kullanılır.
Arapça'da uzun ünlüler, elif (uzun a için), vav (uzun u için) ve ye (uzun i için) harflerinin yardımıyla ve bazen uygun bir harekeyle birlikte gösterilir.

Arap yazısında Latin alfabesindeki gibi bü­yük ve küçük harf ayrımı yoktur. Yalnız, söz­cüğün başında, ortasında ya da sonunda oluş­larına göre harflerin yazılışı değişir. Kendin­den sonra gelen harfle bitişmeyenler dışında­ki bütün harflerin, sözcük içindeki yerlerine göre üç değişik biçimi vardır.

Arap yazısı, İslam dininin benimsendiği ülkelerdeki pek çok dilin yazılmasında kulla­nıldı. Bunun için genellikle belli uyarlamalar yapıldı. Örneğin Farsça'nın yazılabilmesi için Arap yazısına p, ç ve / (pe, çim ve je) seslerini göstermek üzere yeni harfler eklendi. Türkler 10. yüzyılda Arap alfabesini kullanmaya baş­layınca, Türkçe'nin bazı seslerini gösterebil­mek için Arapça'daki harfler üzerinde küçük değişikliklerle yeni harfler türettiler. Türkçe gibi Malay, Svahili ve Hausa dillerinin yazı­mında da artık Arapça kullanılmamaktadır. Öte yandan, İran'da Farsça, Afganistan'da Peştu ve Pakistan'da Urdu dillerinin yazımın 85) yazdığı Hayy ibn Yakzan adlı roman Ortaçağ Avrupa'sında yaygın bir üne kavuştu ve birçok batı diline çevrildi.

Arap-İslam dünyasında parçalanmalann başlaması ve yeni odakların oluşmasıyla Bağ­dat, Nişabur, Kahire, Kurtuba (Cordoba) ayrı birer kültür merkezi durumuna geldi. Tuğrai (ölümü 1119), Bahaeddin Züheyr (1186-1258) gibi şairler, gezgin İbn Battuta (1304-69) ve büyük bir İslam tarihçisi olan İbn Haldun (1332-1406) bu dönemin ünlü yazarla­rındandır. Arap düzyazı edebiyatımn en tanın­mış yapıtı Binbir Gece Masalları'nm da ilk kez 14.-16. yüzyıllarda derlendiği sanılmaktadır.

Uyanış Dönemi


Araplar'ın el-Nahda dedikleri uyanış dönemi 19. yüzyılda başladı. Arap ülkeleri arasında Mısır, batı uygarlığının ürünlerine yönelen ilk ülke oldu. Modern okullar açıldı, kitaplıklar kuruldu, çeşitli yapıtlar Arapça'ya çevrildi. Mısır'da Batılılaşma akımını başlatanlar Lüb­nanlı ve Suriyeli Hıristiyan Araplar'dı. 16. yüzyıldan beri batı okullarında eğitim görmüş bir Hıristiyan aydın kuşağı yetişmişti. Halep Hıristiyanlan arasında 17. yüzyıl sonuna doğ­ru arı Arapça akımı gelişmeye başladı. 1725'te Halep Marunileri'nin piskoposu Cermanos Ferhat (ya da Cebril bin Ferhat), kendi çevresinde bir edebiyat okulu kurarak Arapça dili üzerine araştırmalara girişti. Lüb­nan'da şairler ve yazarlar yeni bir edebiyat dili oluşturmaya başladılar. Mecma'el-Bahreyn (1850) adlı yapıtıyla Nazif bin Abdullah el-Yazıcı (1800-71) bu şairlerin öncülerindendir. Ayrıca Butrus el-Büstani (1819-83) dilbi­lim ve ansiklopedik kitaplarıyla bu akımın gelişmesine katkıda bulundu. Mısır'da Ahmad Şauki (1868-1932) Mısır'ın kurtuluş sava­şını yansıtan şiirleriyle, Suriyeli Corci (ya da Jirji) Zeydan (1861-1914) tarihsel romanlarıyla bu akımın öncülüğünü yaptılar. Arap ede­biyatı rönesansı olarak da bilinen bu dönem­deki gelişmelere karşın Arap edebiyatçıları çok zengin bir birikime dayanan eski Arap edebiyatının etkisinden kurtulamamışlardı.

Çağdaş Edebiyat


İlk çağdaş edebiyat örnekleri I. Dünya Savaşı sonrasında görülmeye başladı. Bu dönemin yazarları daha çok İngiliz ve Fransız edebiya­tının etkisinde kalarak Romantizm'i benimsediler. Bunun yanı sıra, Mısırlı Muhammed Teymur (1892-1921) ile kardeşi Mahmud Teymur (d. 1894) ve Tahir Laşin gibi kısa öyküler yazan yazarlar ortaya çıktı. Mahmud Teymur yapıtlarında Mısır'ın toplumsal yaşamını, paşaların egemenliği altındaki ülkesinin insan ilişkilerini, düzenin bozukluklarını gerçekçi bir bakışla yansıttı. Lübnanlı Marun Abud (1886-1962) öykü ve romanlarında Lübnan köylülerinin yaşamları­nı yazdı.

Lübnan'dan ABD'ye göçen bir grup aydın, ABD'de ingilizce ve Arapça dergiler, kitap­lar yayımladılar. Eski edebiyat geleneğini yadsıyıp yeni bir anlatım biçimi oluşturmaya çalışan bu aydınların en ünlüsü Halil Cibran'dır.

II. Dünya Savaşı'ndan sonra, yurtlan İsrail' ce işgal edilen Filistin halkının direnişi edebi­yatı da etkiledi. Halkının acılannı yansıtan Filistinli şair ve yazarlar özellikle 1967'den sonra adlannı duyurmaya başladılar. Çağdaş Filistin şiirinin ilk öncüleri olan İbrahim Tukan, Fatva Tukan, Abdurrahim Mahmud, Ebu Salma gibi şairlerin açtığı yolu, günü­müzde Mahmud Derviş (1941), Samih el-Kasım (1939), Tevfik el-Zeyyat (1940), Salim Sabran (1938), Mahmud Sobh (1936), Favaz İd (1940), Muin Besisso (1943), Ahmed Dahbar (1946) ve Remi Derviş (1941) gibi şairler izlemektedir.

Günümüzde Arap edebiyatı, her ülkenin ulusal özelliklerine göre gelişmektedir. Arap şair ve yazarlann ürünleri ülkelerinin toplum­sal ve kültürel özellikleriyle sıkı sıkıya bağlı­dır. Bu edebiyatçıların başında Mısırlı Necip Mahfuz gelir. 1988'de Nobel Edebiyat Ödülü' nü kazanan Mahfuz 1911'de Kahire'de doğ­du. İlk romanlarında tarihsel konuları işledi. El-Kahira el-cedide (1945; "Yeni Kahire"), Han el-Halili (1946) ve Arka Sokak {Sokak el-Midak; 1947) gibi romanlanyla ün kazandı. 1959'da El-Ahram gazetesinde yayımlanmaya başlayan Evlad Haratina ("Mahallemizin Ço-cuklan") romanıyla dinsel çevrelerin tepkisini üzerine çekti. Mahfuz romanlannda kent ya­şamını aynntılarıyla betimler ve kahramanla-nnın ruhsal yapılarını ustalıkla anlatır.

Kaynak:MsXLabs.org & Temel Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 16 Mayıs 2016 22:37
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
16 Mayıs 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  arap abc2.jpg
Gösterim: 16899
Boyut:  71.1 KB

Arap alfabesi


Latin alfabesinden sonra, dünyada en çok kullanılan alfabetik yazı sistemi. Kuzey Sami alfabesinin Arami koluna bağlıdır. Aslında Arapçanın yazımı için geliştirilmiş, İslamın yayıldığı hemen bütün bölgelerde resmî alfabe olarak benimsenmiştir. Bugün Suudi Arabistan, Suriye, Mısır, Irak, Ürdün, Libya gibi birçok Arap devletinde ve İran, Pakistan gibi bazı Müslüman devletlerde resmî alfabe durumundadır. Arnavutlar, Kafkasya’daki Çerkesler ve Rusya’da yaşayan Türk boyları da bir süre bu alfabeyi kullanmış, Endülüs Emevileri İspanyolcayı Arap harfleriyle yazmışlardır. Osmanlı döneminde yaygın bir kullanım kazanan Arap alfabesi, Türkiye Cumhuriye- ti’nde yerini Latin alfabesine bırakmıştır (1928).

Bugünkü bilgilere göre, Arap alfabesi İS 2-4. yüzyıllar arasında Nebati yazısından gelişmiştir. Günümüze ulaşan en eski Arap yazısı örnekleri Cahiliye dönemine aittir: Zebed Yazıtı (512), Harran Yazıtı (568), Ummi’c-Cimal Yazıtı (6. yy’ın ikinci yarısı).

Sağdan sola yazılan Arap alfabesinde, tümü ünsüzleri gösteren 28 harf vardır. Bunlardan 22’si Sami alfabesinden geçmiş, ama biçim değişikliğine uğramıştır. Geri Kalan altısıysa (te, ha, dal, dad, ze, gayn) Sami alfabesiyle yazılan dillerde kullanılmayan sesleri gösterir. Arap alfabesinde birçok harfin biçimi, sözcüğün başında, ortasında ve sonunda olmasına bağlı olarak değişir. Bazı harfler (elif, dal, zel, re, ze, vav) kendilerinden sonra gelen harflerle bitişmez. 8. yüzyılda harflerin ses değerlerini gösteren bir dizi işaret geliştirilmiştir. Kısa ünlüleri göstermek için harflerin üstüne (kısa a için fetha, kısa u için zamme) ve altına (kısa i için kesre) konan bu işaretlere “hareke” adı verilir. Uzun ünlüler (a, ı, u) için sırasıyla “elif, ye, VÖV” harfleri kullanılır. Bütün Sami yazıları gibi Arap harflerinin de büyük harf biçimleri yoktur.

Arap alfabesi, Hicret’ten (622) sonraki ilk dönemden başlayarak iki temel yazı türünde kullanılmıştır. Kalın, dik ve iri harfli kûfinin 5. ve 6. yüzyıllarda Küfe kentinde Nebati yazısından geliştiği için bu adı aldığı sanılmaktadır. Kûfi yazı, sikkelerde, yazıtlarda, özellikle de Kuran nüshalarının çoğaltılmasında kullanılmıştır. 10. yüzyılda yerini nesihe bırakmaya başlamış, ama süsleme amacıyla kullanımı bütün İslam ülkelerinde 18. ve 19. yüzyıla değin sürmüştür. Papirüs ya da kâğıt üzerine yazmaya daha elverişli kıvrak bir yazı olan nesih de kûfi kadar eskidir. 7. ve 8. yüzyıllardan kalma bazı yazılarda ise kûfi-nesih arası bir özellik görülür. Nesih 13. yüzyıldan sonra büyük bir gelişme göstererek hemen her alanda kullanılmıştır.

kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Mayıs 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Arapça


Arap Yarımadasının büyük bölümünde, Kuzey Afrika’da ve Ortadoğu’nun bazı bölgelerinde konuşulan, Hami-Sami dil ailesinin Sami kolunun Güney Merkez öbeğine bağlı dil. İslamiyetin kutsal kitabı Kuran’ın dili ve Müslümanların din dilidir. Edebi Arapça ya da Kuran Arapçası adı verilen Klasik Arapça, Sami dilleri arasında en gelişmiş olanıdır.

Bugün 150 milyonu aşkın insanın konuştuğu Arapça, beş ana lehçe öbeğini kapsar: Arabistan Yarımadası lehçeleri (Hicaz, Necd, Yemen, Aden, Umman, Zengibar, Komoro, Madagaskar); Irak lehçeleri (Bağdat, Musul); Suriye lehçeleri (Halep, Beyrut, Şam, Lübnan, Filistin-Kudüs, Çöl Bedevileri); Mısır lehçeleri (Kahire, Sudan); Magrip lehçeleri (Tunus, Cezayir, Libya, Fas, Moritanya, Timbuktu, Sicilya, Endülüs). Arapçanın Cezayir lehçesi dışındaki tüm lehçeleri edebi dilden önemli ölçüde etkilenıniştir. Bilinen en eski Arapça yazıt, Nebati alfabesi ile yazılmış İS 328 tarihli en-Namara’ dır.
13. yüzyıldan başlayarak din dili olarak büyük yaygınlık kazanan Arapça, Arap olmayan hanedanların ortaya çıkışıyla birlikte bütün Arap dünyasının resmî dili olma özelliğini yitirmeye başladı. Zengin bir dil olan Arapçaya siyasal ve kültürel ilişkiler sonucu birçok yabancı sözcük ve terim girdi. Özellikle 19. yüzyıldan sonra başlatılan özleştirme çalışmaları, lehçelerin çokluğu yüzünden yeterince olumlu sonuçlar vermemektedir.

Arapça, bükünlü dillerdendir.


28 harften oluşan Arap alfabesinde sesler özel bir yapı gösterir. Bir dizi özel boğazsıl ses ve küçükdil sürtüşmelileri ve artdamaksıllaştırılmış ünsüz (yutağın büzülmesi ve dilin arka bölümünün yukarı çekilmesiyle söylenen ünsüzler) vardır. (Örn. hâ\ hâ\ ‘ayn, gayn, kâf). Üç ünlü (a, i, w), uzun ve kısa olarak kullanılır. Arapçada üç sözcük türü vardır: Eylem, ad, harf ya da ilgeç. Sözcüklerin başına tanımlık (el-) getirilir: el-hürriyye, el-mekâtib gibi. Eylemler kök bakımından yalın (el-mücerred) ve harfi artırılmış (elmezîd) olmak üzere ikiye ayrılır. Bu harflerin sayısı, geçmiş zaman kipinde genellikle üçtür, az sayıda dört harfli eylem de vardır: ketebe (“yazdı”), vakafe (“durdu”), zehebe (“gitti”), dahrece (“yuvarladı”) gibi. Üç harften kurulu eyleme üçlü (es-sülasi), dört harflisine dörtül (er-rubai) denir. Eylem kalıbına da ölçü (el-vezn) adı verilir. Sülası nin esas kalıbı fi’l (fa, jyn ve lâm) köküdür. Harfi artırılmış ylem, üç ya da dört harfli bir köke, iki ya la üç harf eklenerek yapılır: gaf ere (“bağışadı”), estagfere (“bağış diledi”). Eylem yatıları da belirli kalıplara göre yapılır: :fale kalıbı ile semi’a (“işitınek”) / esma’a ^“işittirmek”); faale kalıbı ile ’ ar af e (“bilmek”) / arrefe (“bildirmek”). Adların eril ve dişil biçimleri vardır. Dişil biçimi üç türdür: tıfl (“çocuk”, eril), tıfla (dişil); kâtib (eril), kâtibe (dişil); ekberu (“en ulu, en büyük”, eril), kübrâ (dişil). Adların nicelik biçimi de tekil, ikili çoğul ve çoğul (eril çoğul, dişil çoğul, kırık çoğul) olarak üçe ayrılır: devlet (tekil), devleteyn (“iki devlet”, ikili, çoğul); muallim (eril, tekil), muallimûne (eril, çoğul), muallimât (dişil, çoğul); kitâb (tekil), kütüb (“kitaplar”, kırık çoğul); zaman (tekil), ezmine (“zamanlar”; kırık çoğul) gibi.

Arapçada adın ya da eylemin başına gelen harf ya da ilgeç adı verilen sözcükler de görülmektedir (bi: bi’l-cümle, bi’l-ittifak; fi: fi-mektebihi “yazıhanede”, fi-yevmina “günümüzde”; an: anümmike “arınenden”). Arapçada başlıca üç eylem kipi bulunur. Bunlar, geçmiş zaman (<el-mazi), geniş zaman (el-muzari) ve buyurma kipidir (el-emr): feteha (“açtı”), yeftehu (“açar”), iftah (“aç”) gibi. Geleceği belirtınek için geniş zamandan önce saufa sözcüğü ya da saeki getirilir: saufa yektub, sayektubu (“yazacak”) gibi.

Arapçada tümceler yalın ve bileşik olarak iki türlüdür: babun meftûh (“kapı açıktır”), ma zafa’alte el-yevmî (“bugün ne yaptın?”), re’eytü tıflen yel’abü fi’s-sâhati (“meydanda oynayan bir çocuk gördüm”) gibi.
Arap dünyasında okuma yazma ve yükseköğrenim oranının artınası, Klasik Arapçanın konuşma dili üzerindeki etkisini artırmıştır.

kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
17 Mayıs 2016       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM

ARAPÇA


a. Yaklaşık yüz milyon kişi tarafından konuşulan sami dili (Afrika’nın kuzeyi, Yakın Doğu, Arabistan vb.).(Bk ansikl. böl.)

♦ sıf, Arapçaya özgü, arapçayla ilgili şey için kullanılır: Arapça şarkılar dinlemek. Arapça yayınlar. Arapça kurallar.

—ANSİKL »Toplumsalve tarihsel toplu bakış. Genel olarak "arapça" adıyla anılan dil, gerçekte üç değişik dilsel gerçeklik içerir. Orta Arabistan'da ilk önce oluşan dil sami kökenliydi ve bu dil gelişerek, son biçimine Kuran'da kavuştu (İ S. 612-632). Bu dilin yazgısı, arap-İslam imparatorluğunun tarihine sıkı sıkıya bağlı kaldı. Yaklaşık altı yüzyıl boyunca, PireneTerden Endonezya'ya dek uzanan bir alanda Araplar'ın sağladığı kültürel, bilimsel ve siyasal üstünlük, arapçayı dünyanın önde gelen başlıca dillerinden biri durumuna getirdi. Gerileme XIII. yy.’ın ortalarına doğru, önce Kurtuba'nın (1236), sonra da Bağdat’ın (1258) düşüşüyle başladı ve arapça konuşan ülkeler de dahil olmak üzere, tüm İslam imparatorluğunun başına arap olmayan etnik grupların geçmesiyle sürdü. Türkler’in Şam'a (1516), Kahire'ye (1517) ve Tunus’a (1534) girmesiyle, arapçanın kurumsal gücü büyük ölçüde kaybolmuştu ve Arap yarımadasıyla Fas’ın dışında, müslüman dünyanın bütün toprakları üzerinde egemen olduğu birçok yerde tümden yok oldu. Dinbilim fakültelerinde (özellikle Kahire'deki el- Ezher fakültesi'nde) ve Kuran okullarında öğretimi sürdürülse de, arapça önemli ölçüde eskimiş bir dil durumuna gelmiştir ve değişik lehçeler ve azınlık dilleri, gündelik dil düzleminde de halk söylemi düzleminde de günden güne artan bir biçimde etkinlik kazanmaya başlamıştır.

Araplaştırılmış ülkeler kısa sürede büyük ölçüde çiftdilli oldular. Bu durum, değişik arap kabilelerindeki lehçe çeşitliliğinden olduğu kadar arapçanın zamanla etkisiz kıldığı dillerden de kaynaklanır. Konuşma dili ile yazı dili arasındaki ayrılık, siyasal denge ve kültürel tutarlılık dönemlerinde en aza inse de, sömürgeleştirmeyle belirginlik kazanır ve sesbilgisel, söz- dizimsel, sözcüksel ve anlamsal açılardan “standart''arapçadan ayrılan dizgelere dönüşür. Lehçeler, özellikle Mısır'da ve Doğu Akdeniz kıyı ülkelerinde olmak üzere önemli bir edebiyatın ortaya çıkmasına neden oldu. Bununla birlikte, bu lehçelerin yazılı bir biçimde yayılması önemli ölçüde engellenmiş, öğretimleri birkaç yer dışında, tümüyle arap dünyasının dışında gerçekleştirilmiştir.

XIX. yy. ortalarına doğru, öncelikle Akdeniz’in doğusundaki ülkelerde (Filistin, Lübnan, Suriye) baş gösteren ulusçu hareket, arapçanın kurumsal saygınlığını yeniden sağladı. Doğrudan doğruya klasik arapçadan türeyen, ancak bu dilden, kullanım koşulları bakımından ve bir takım sözcük ve tonlama farklarından gözle görülür biçimde ayrılan ortak bir dil, zamanla hem yazılı basının, haber bültenlerinin, siyasal tartışmaların, üniversite düzeyindeki yazışmaların, bilimsel ve uygulayımsal metinlerin dili ve araplığı benimseyen tüm ülkelerde yazınsal metinlerin büyük bir bölümünün dili durumuna geldi. Bu “orta” ya da “yeni” denen arapça, tüm arap ülkelerinde aynıdır ya da çok az farklılık gösterir, ama gerçekte, konuşma dili ve gündelik yaşam dili değildir.
Öte yandan, tiyatroda, sinemada, televizyonda ve radyoda kurgu kahramanları ve siyasal ya da dinsel amaçlı olmayan yayınlara katılanlar hemen hemen yalnızca ülkede egemen olan ağızla, bir başka deyişle, genellikle başkentte geçerli olan ağızla konuşurlar.

Hem kendi aralarında ayrılıklar bulunan, hem de yazı arapçasından farklı olan lehçese! dillerin varlığı ender olarak tartışılsa da yazı arapçasının tarihsel ve dilbilimsel betimlenmesi ve sınırlandırılması, ateşli tartışmalara konu olmaktadır. Arapça konuşanların büyük bir bölümüne göre, arapça birdir, bölünmez ve değişmez. Gerçekten de günümüzde, yaklaşık yüz milyon kişiyi birleştiren ulusal, kültürel ve tarihsel bir birliğin başlıca etkenlerinden biri de budur
Büyük bir bölümü belirli bir kadroyla ve dolaylı ya da dolaysız olarak Yakındoğu'dan gelen programlara göre gerçekleştirilen zorunlu öğretimin yaygınlaştırılması, görsel-işitsel basının parlak başarısı ve sinemanın olağanüstü canlılığı, yalnızca arap dünyasında pazar bulabilen müziğin büyük önemi, çağdaş arapçayı, geniş çaplı bildirişim lehçelerine yaklaştırdı.

Bu lehçeler, arapçanın yapısına uymayan özelliklerini giderek yitirdiler: Mısır'da, Lübnan'da, Libya’da, Suriye’de ve Irak’ta İngilizce, fransızca ya da İtalyanca kökenli terimlerin kullanılmamasına yönelik bir eğilim baş gösterdi ve bu amaçla Radio -Alger (Cezayir Radyosu), tarafından bir kampanya başlatıldı. Öte yandan, eğitim görmüş kimselerin, doğru saydıkları “standart" arapçaya ters düşen birtakım deyişleri düzeltmeye eğilimli oldukları da görülmektedir.

Yeni arapçanın yapısı.


Arapçanın sesçil dizgesi 28 ünsüz içerir (bunlardan ikisi [y] ve [v] ve üç ünlü [a,i,u), kısa ya da uzun olabilirler).Arapçaya sesçil özgünlüğünü kazandıran bir dizi sese, "tumturaklı" adı verilen ünsüzlerde rastlanır. Bunlar: şSd (ıslıklı, dişetsil, ötümsüz, gırtlaksıllaşmış), zâd (kapantılı, dişsil, ötümlü, gırtlaksıllaşmış), ta (kapantılı, dişsil, ötümsüz, gırtlaksıllaşmış), zâ (sızıcı, dişsil, ötümlü, gırtlaksıllaşmış), kâf (kapantılı, artdamaksıl, ötümsüz, gırtlaksıllaşmış) gırtlaksılarıdır. Ayrıca, hâ (sızıcı, ötümsüz) ve'ayn (sızıcı, ötümlü) boğazsıllarını da burada saymak gerekir. Araplar dillerini âSd dili olarak adlandırırlar. Gerçekte, bu ünsüz ile yukarıda adı anılan iki boğazsıl, arap dünyasında hiçbir değişkenlik göstermezler. Diğer tumturaklı ünsüzler ve birkaç başka ünsüz için durum aynı değildir. Örneğin, cim, Mısır başta olmak üzere bir takım ülkelerde (hem yeni arapçada hem de lehçelerde) kapantılı, artdamaksıl, ötümlü bir özellik sunarken, diğer arap ülkelerinin çoğunda kapantılı, damaksıl, ötümlü bir ünsüzdür.

Geleneksel arapça sözlüklerde her madde başı iki,üç (en yaygını da budur) ya da dört ünsüzün birleşimiyle oluşan bir kökün karşılığıdır. Düzenli türetme kuralları, oluşturucu ünsüzlerin ve ünlülerin bu kökenlere eklenmesiyle bir dizi kalıp elde etmeyi sağlar; bu kalıplarda kök, ada, fiile ya da değişkene dönüşür. Dilbilgisel gelenek, on beş fiil kalıbı ortaya çıkarmış, bunlardan klasik dönemde bile az rastlanan beşi yeni arapçada ortadan kalkmıştır. Aynı gelenek bu kalıplarla adsal biçimlerden ya da uygun değişkenlerden ikisi arasında göreceli bir düzenlilik sunan türetme bağıntıları kurmuştur. Birçok kalıbın kategoriye ilişkin tek bir açıklaması olduğundan, arapçanın tüm dilbilgisini yalnızca biçimbilimden kalkarak açıklama ve betimleme eğilimi ağır basmıştır. Sözdizimsel nitelikli bilgilerin kalıpların biçimine eklenmesi, kimilerine göre, bunların ünlüleşmelerini bile öngörmeye olanak sağlayabilir. Arap yazısında ünlüler yalnızca ayırt edici göstergelerle belirtilir; bunlar da genellikle kullanılmazlar, ancak ters anlamlara engel olmak için kaçınılmaz olanları kullanılır. Anadili arapça olan bir kimse, ortaöğreniminin bitiminden iki ya da üç yıl önce ayırt edici göstergelere gerek duymadan bir metni doğru bir biçimde ünlüleştirebilir. Ancak, bu kural ne denli geniş kapsamlı olursa olsun yine de görece bir nitelik sunar. Kimi kalıpların, bir biçimin değerinin açık seçik yorumlanmasına olanak sağladığı doğrudur. Ancak bunun yanı sıra kalıbın, belirli bir yorumlamada (örneğin yaptırım ya da pekiştir mede) özgün nitelik kazandığı durumlara da sık rastlanır. Ayrıca, hiçbir şey biçimbilimsel kurallara uyârak yapılacak bir türetmeyi engellemese de, kullanım, çağdaş üretimlerde somut bir biçimde gerçekleştirilen türetmelerin sınırlı olarak benimsendiğini göstermektedir; üstelik bu benimsenme, ülkeden ülkeye değişken bir nitelik sunar.

Arapçada fiil dizgesinde iki zaman vardır: mazi ("geçmiş”, bitmişlik) ve muzari (“benzeyen", bitmemişlik, geleceklik). Bunların edilgen biçimi, etkeninden yalnızca bir ses değişimi ile ayrılır. Örneğin ketebe: yazdı, kûtibe: yazıldı; daraba: dövdü, duribe: dövüldü, basıldı; yaktubu: yazar, yuktebu: yazılır, vb Bitmemiş zaman, sözdizimsel konumuna göre bildirme kipinin şimdiki zamanı, sıfatfiil ya da isteme kipi işlevlerini üstlenebilir; bir önek yardımıyla gelecek zamanı anlatabilir. Öte yandan bu biçimler, koşacın bitmişlık ya da bıtmemişlik zamanıyla bırleşerek bileşik geçmiş zamanlara ya da gelecek zamana ve birtakmı kıpsel biçimlere eşdeğer biçimler oluştururlar. Etken ortacın kullanımı ve yorumu, sözkonusu fiilin gjı ünüşsel türüne bağlıdır (fiilin yetkinlik belirten bir anlama yönelik olup olmaması durumu). Genel bir deyişle, arapça zaman ve kiplik kavramlarını, özü bakımından görünümsel değerler içeren biçimlerin gerçekleşmesi ve birleşmesiyle belirtir.

Fiil, ad ve adıllar iki türe (eril ve dişil) ve üç sayıya ayrılırlar (tekil, ikil ve çoğul).
Birkaç yıldan beri çağdaş betimleme yöntemleriyle (özellikle dağılımsal ve dönüşümsel yöntemlerle) gerçekleştirilen eğitim yaygınlık kazanmış, ama daha çok, ayrıntılara ve lehçelere yönelmiştir. Çağdaş arapçanın genel nitelikli bilimsel incelenmesi, anadili arapça olan birçok konuşucunun bu dilde üretilen söylemleri benimsemede doğal dilsel sezgiden yoksun olmasıyla ve genellikle, yaşadıkları ülkelere,öğrenim gördükleri kurumuntürüne göre, aynı söylem üzerinde çelişkili yargılarda bulunmaları dolayısıyla önemli ölçüde engellenmektedir.
Bu bakımdan, batı dünyasının başvurduğu başlıca dilbilgisi yapıtı W.Wright’ın A Grammar of the Arabic Language adlı yapıtıdır (1859-1862, yeniden basımı 1974). Bu yapıt, batıda arapçanın dilbilgisi konusunda yazılmış iki yapıtın, Alman Caspari'nin ve Fransız Silvestre de Sacy' nin yapıtlarıyla eski ve çağdaş arap dil- bilgicilerin birtakım çalışmalarının bir birleşimi niteliğindedir.

Yazı


Arapça sağdan sola yazılır. III. yy.’a doğru nabatçadan alınan yazı, günümüzdeki biçimine VIII. yy.'a doğru kavuştu. Arap abecesi, arapçadan başka, bazı değişiklik ve eklemelerle farsça, urdu dili.Sevahili dili ve yakın bir zamana kadar havsa dili için de kullanıldı. Arap abecesi X yy.'dan XX. yy.'ın başlarına kadar birtakım ek işaretler ve farklı imla uygulamalarıyla türkçe (kuzeydoğu türkçesi, kuzey türkçesi, doğu türkçesi, batı türkçesi) için de kullanıldı. Türkiye'de arap abecesinin kullanılması 1 kasım 1928’de “Türk harflerinin kabulü ve tatbiki hakkında kanun''un yürürlüğe girmesine kadar sürdü. ( OSMANLICA.) Bugün arap abecesi, Irak ve İran’daki türk topluluklarıyla Çin'deki Uygurlar tarafından kullanılmaktadır.SSCB'de arap abecesini bırakmış olan Azerbaycan, Türkmen, Özbek, Kazak, Kırgız vb. Türkleri'nin kiril kökenli ayn ayrı abeceleri vardır. Arapçanın yazım dizgesinin başlıca iki özelliğinden ilki, yazıda yalnızca ünsüzlerin ve yarı ünsüzlerin belirtilmesi, ünlülerinse — hiç yazılmayabilirler—yazıya sonradan eklenen ve fet- ha (—), kesre (—) ve zamme (-4) adları verilen ayırt edici göstergeler yardımıyla belirtilmesi, İkincisi de, yazı biçimlerinin büyük ölçüde değişkenlik sunmasıdır Arap yazısının bu son özelliği mimarı süsleme sanatında önemli bir işlev üstlenmiştir. Tarihsel yapıların üzerinde en sık rastlanan y'azılar arasında, günümüzde Kuran’ın yazımında da kullanılan küfi yazısını anmak gerekir. Her harf, başta, diğer iki harf arasında, sonda ya da tek başına bulunmasına göre değişik biçimlerde yazılır.

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

11 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
29 Aralık 2013 / aayyşşee Soru-Cevap
18 Ekim 2011 / ThinkerBeLL Edebiyat
16 Şubat 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
6 Mayıs 2010 / ThinkerBeLL Edebiyat