Batı Uygarlığı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı
MsXLabs.org & Temel Britannica
Türk (Osmanlı) toplumunda 18. yüzyıldan sonra batı uygarlığı çevresine girme yolunda çalışmalar yapılmıştır. Askerlik ve siyaset alanındaki gelişmeler bir süre sonra edebiyat yaşamında da etkisini göstermeye başladı. Özellikle batıyı gören ve yakından tanıma olanağını bulan edebiyatçılar yeni bir edebiyatın ilk habercileri oldular. Batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatının başlangıcı olarak Tercüman-ı Ahval (1860) gazetesinin çıkışı kabul edilmektedir. Çünkü bu gazete resmi ya da yarı resmi bir yayın organı değil, özel girişimle çıkartılan ilk Türk gazetesiydi. Böylece başladığı kabul edilen bu yeni dönem şu alt dönemlerde incelenmektedir:
Batı edebiyatından yapılan çevirilerin belirleyici olduğu bu dönemde yeni bir edebiyat geleneği de oluşmaya başladı. Birinci kuşak edebiyatçıları sayılan Namık Kemal, Şinasi, Ahmed Mid-hat, Ziya Paşa edebiyatı toplumun hizmetinde gördüler, bir eğitim aracı olarak kullandılar. İkinci kuşak olarak kabul edilen Recaiza-de Mahmud Ekrem, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nâzım, Abdülhak Hamid ise "sanat sanat içindir" ilkesini güttüler. Tanzimat şiirinin biçimi çok değişmediyse de, içeriği hayli değişmişti. Özgürlük, uygarlık, yasa, adalet gibi toplumsal kavramlar ilk kez bu dönemde gündeme geldi. Tanzimat romancıları da konularını batılı örnekleri gibi toplumsal konulardan, sorunlardan almışlardır. Bazı romancılar Romantizm'in, bazıları da Gerçekçilik Akımı'nın ilkelerini benimsemiştir. Tiyatro türü de roman, hikâye gibi bu dönemde batıdan alınmıştır. Ahmed Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı çeviri ve uyarlamalar Tanzimat tiyatrosunun oluşumunda önemli bir rol oynamıştır.
Servet-i Fünun Edebiyatı (1896-1901)
Servet-i Fünuncular'ın bir topluluk haline gelmelerinde Recaizade Mahmud Ekrem'in büyük rolü olmuştur. Servet-i Fünuncular da Tanzimat yazarları gibi Türk toplumunun batılılaşma yoluyla kalkınabileceğine inandıkları için, batının bilim ve sanatında gördükleri yenilikleri getirip bu yolda denemeler yapmaya çalışmışlardır. Servet-i Fünun edebiyatı ya da öbür adıyla Edebiyat-ı Cedide de Tanzimatçılar gibi pek çok yönlerden eleştirilmiştir. Servet-i Fünun şiirinde Parnasse (Parnas) ve Sembolizm akımlarının etkileri görülür. "Sanat sanat içindir" ilkesini benimseyen Servet-i Fünuncular seçkinlere özgü bir edebiyat oluşturmuşlardır. Şiirde batı şiirine özgü duyuş ve anlayışları dile getirirken o güne kadar dilde bulunmayan Arapça ve Farsça sözcükleri kullanmaktan kaçınmamışlardır. Türk romanı Servet-i Fünun döneminde gerçek kimliğine kavuşmuştur. Bu dönem romanları teknik yönden oldukça kusursuzdur, toplumsal konular işlenirken bireyin psikolojik derinliklerine de inilmiştir. Çünkü romanda Gerçekçilik (Realizm) Akımı'nın etkileri apaçık görünmektedir. Servet-i Fünun şiirini Tevfik Fikret, Cenab Şahabeddin, romanını da Halid Ziya (Uşaklıgil), Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmed Hikmet (Müftüoğlu), Safveti Ziya temsil etmektedirler.
Fecr-i Âti Edebiyatı (1908-11)
1901 ile 1908 arasında II. Abdülhamid'in sansürü yeni bir edebiyatın filizlenmesine olanak vermemişti. II. Meşrutiyet'le birlikte edebiyat dünyasında bir canlılık belirdi. Bir bildiri ile kendilerini kamuoyuna tanıtan Fecr-i Aticiler edebiyatın önemini ve ciddiyetini halka anlatmayı, sanat ve edebiyatın duyguların eğitimine yardımcı olduğu görüşünü ilke edinmişlerdir. Onlara göre "sanat kişisel ve saygındır". Çok kısa ömürlü olan Fecr-i Âti döneminin başlıca temsilcileri olarak Ahmed Haşim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Hamdullah Suphi (Tannöver), Şahabeddin Süleyman, İzzet Melih (Devrim), Ali Canip (Yöntem), Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Behçet (Yazar), Köprülüzade Mehmed Fuad (Fuad Köprülü), Müfid Ratib, Yakup Kadri (Karaos-manoğlu) özellikle anılabilir.
Milli Edebiyat (1911-23)
Milli edebiyat ile milliyetçilik akımı arasında sıkı bir bağ vardır. Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının Selanik'te Genç Kalemler dergisinde başlattığı "Yeni Lisan" anlayışı, yeni bir edebiyatın doğmasına neden oldu. Böylece milliyetçilik eğilimi edebiyata da yansımış oldu. Genç Kalemler dergisinin dilin Arapça ve Farsça'nın yoğun etkisinden kurtulması yolundaki çabaları her şeyden önce yazı dili ile konuşma dili arasındaki ikiliği ortadan kaldırmaya yönelikti ve ulusal bir edebiyat yaratılması için bu işlem zorunluydu. Ziya Gökalp'in çalışmalarıyla Türkçülük Akımı'nın da temelini oluşturan bu görüşler toplumda büyük ilgi ve yankı uyandırdı. "Hecenin Beş Şairi" ya da "Beş Hececiler" kişisel gözlem ve izlenimlere dayanarak yurt sorunlarını, güzelliklerini, sevgisini, kahramanlık duygularını dile getirdiler, çeşitli halk edebiyatı motiflerinden yararlandılar. Şiir dilinin ulusallaşmasına büyük katkıları oldu. Aruzdan hiç ödün vermeyen Mehmet Akif Ersoy, şiiriyle toplumun hizmetinde olduğunu göstermiştir. Yahya Kemal ile Yakup Kadri, Eski Yunan edebiyatını örnek aldıkları, "Nev-Yunanilik" diye adlandırılan bir akımı denediler, ama bu uzun soluklu olmadı.
Milli edebiyat romancıları ilk kez İstanbul dışındaki mekânlara, konulara açıldılar; milliyetçilik siyasal bir ideoloji olarak romana girdi. Kurtuluş Savaşı'nın bazı görüntüleri romanlaştırıldı (Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri). Özellikle İttihat ve Terakki Fırkası tiyatro etkinliklerini yakından desteklemiştir. Sahneye çıkan ilk Türk kadını olan Afife Jale bu dönemin sonlarında yetişmiştir. İstanbul Belediye Başkanı Cemil (Topuzlu) Paşa'nın öncülüğünde Darülbedayi-i Osmani kurulmuş, yerli ve yabancı yazarların oyunları sahneye konmuş, tiyatro oyuncusu yetiştirilmesine önem verilmiş, sahnelerde yerli yazarların yapıtlarına öncelik tanınmıştır.
Edebiyat eleştirisi ve tarihi türünde de Köprülüzade Mehmed Fuad'ın öncü çalışmaları özellikle anılmalıdır.
Cumhuriyet ve Sonrası (1923'ten bugüne)
Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanmasından sonra Türkiye'de yeni bir devlet kurulmuş, laik, çağdaş, batılı nitelikte yeni bir toplum yaratılması çabalarına yönelinmişti. Bu dönemde edebiyata da büyük görevler düşüyordu. Milli edebiyat döneminde ortaya çıkan milliyetçi eğilimler giderek "mektepten memlekete" anlayışına yönelmiş, Beş Hececiler'i 1928'lerde "Yedi Meşaleciler" izlemiştir: Kenan Hulusi (Koray), Ziya Osman (Saba), Yaşar Nabi (Nayır), Cevdet Kudret, Muammer Lütfi (Bahsi), Sabri Esat (Siyavuşgil), Vasfi Mahir (Kocatürk).
Cumhuriyet şiirine büyük soluk kazandıran şairlerin başında Nâzım Hikmet gelmektedir. Toplumcu-gerçekçi şiirin öncüsü olan Nâzım, biçim ve içerik yönünden getirdiği yeniliklerle kendisinden sonra gelen birçok şairin esin kaynağı olmuştur. 1940'larda Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat'ın başlattığı Garip Akımı özellikle gelenekçi şiire bir başkaldırı niteliği taşıyordu. Çağdaş batılı ozanlara, özellikle de Gerçeküstücüler'e eğilim gösteren Garipçiler ölçüsüz, uyaksız, söz ve anlam sanatlarından olabildiğince arındırılmış, yeni bir şiir anlayışı geliştirmişlerdir. Bu akım büyük tepkiyle karşılaşmış, ama Türk şiirinin yeni boyutlar kazanmasına yardımcı olmuştur. Özellikle 1950-60 yılları arasındaki Demokrat Parti iktidarının baskıcı yönetiminin etkisiyle "kapalı şiir"e yönelen ve İkinci Yeni (Garipçiler'e Birinci Yeni de deniyordu) adıyla adlandırılan şiir akımında özgür çağrışım yöntemi kullanılmış, soyutlamaya aşırı ölçüde başvurulmuş, dilin yapısını zorlayan ve bozan denemelere girişilmiştir. Ama birçok şair de bu akımlardan hiçbirine katılmamış; bazıları bireyin günlük yaşamındaki inişli çıkışlı dramını (Behçet Necatigil); bazıları Anadolu insanının her tür koşula yenik düşen, çileli yaşamını şiire yansıtmasını bilmiş (Cahit Külebi); bazıları bütün insanlık sorunlarını ele almış (Fazıl Hüsnü Dağlarca); bazıları eski şiirin ses ve söyleyiş zenginliğinden esinlenerek çağdaş sorunları irdeleyen (zaman, yaşama sevinci) şiire yönelmiş; bazıları güncelin şiirinin peşine düşmüş; bazıları da şiiri salt bir ses, seslerle kurulan yepyeni bir uyum, düzen olarak algılamıştır. Ahmet Arif, Sabahattin Kudret Aksal, Mehmet Başaran, Ataol Behramoğlu, Cemal Süreya, Metin Eloğlu, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Hasan Hüseyin (Korkmazgil), Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek, Hilmi Yavuz, Can Yücel bu dönem şiirinin önde gelen şairleridir.
Cumhuriyet dönemi romanı da, şiiri gibi öncelikle Anadolu insanına, onun yüzyıllarca önemsenmemiş yaşamına, gerçeklerine yönelmiştir. Özellikle Anadolu'yu görme, yakından inceleme olanağını bulan, çeşitli nedenlerle Anadolu'da yaşayan roman ve öykücüler gerçekçi gözlemlerini yeniden kurgulayarak kaleme almışlardır. Türkiye'nin geçirdiği siyasal, toplumsal ve kültürel değişimi bir ırmak roman çerçevesine oturtan ürünler de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Özellikle köy enstitülü yazarların oluşturdukları "köy romanı" geleneğinin bazı abartmalı yaklaşımlarına karşın, köyün kentli insana tanıtılmasında büyük payı vardır. Yazarların İstanbul dışından da yetişmeleri Türk edebiyatının çeşitlenmesinde en önemli etkenlerden biridir. Anadolu'nun hemen her bölgesi, geleneği, insan tipleri, dünya görüşleri, kaygıları, düşünceleri, özlemleri bu yapıtlar aracılığıyla tanıtılmıştır. Türkiye'nin geçirdiği bazı askeri ve siyasal değişmeler roman ve öyküye de yansımakta gecikmedi. Son dönemlerde yabancılaşma, aydınların edilginliği, bunalımı, kentleşme olgusunun yarattığı bunalımlar, yurtdışına giden insanlarımızın yaşantıları, cinsellik gibi pek çok konu ya klasik öykü ve roman tekniğine ya da batıda görülen yeni roman tekniklerine (sözgelimi bilinç akışı yöntemi) uygun olarak işlenmektedir. Cumhuriyet dönemi öykü ve romanında Hüseyin Rahmi Gürpınar, Memduh Şevket Esendal, Abdül-hak Şinasi Hisar, Halide Edip Adıvar, Hali-karnas Balıkçısı, Refik Halit Karay, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Tank Buğra, Aziz Nesin, Necati Cumalı, Oktay Akbal, Attilâ İlhan, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Tahsin Yücel, Tarık Dursun K., Oğuz Atay, Adalet Ağaoğlu, Çetin Altan, Selim İleri, Pınar Kür, Sevgi Soysal, Ayla Kutlu, Orhan Pamuk ve Mehmet Eroğlu anılabilir.
Cumhuriyet yönetimi tiyatro etkinliklerine de büyük önem vermiştir. Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatrolarının yanı sıra özel tiyatrolar da cumhuriyet sonrası tiyatrosunun oluşturulmasında etkin rol oynamışlardır (Kent Oyuncuları, Gülriz Sururi-Engin Cezzar, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ulvi Uraz Topluluğu, Devekuşu Kabare, Dormen Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu). Bu dönem tiyatrolarında toplumsal ulusal konular, savaşın ahlak anlayışında yarattığı yozlaşma, köylü-ağa çekişmesi, işçi-işveren çatışması, yabancılaşma gibi pek çok konuya yer verilmiştir. Nâzım Hikmet, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl Kısakü-rek, Melih Cevdet Anday, Haldun Taner, Orhan Asena, Turgut Özakman, Necati Cumalı, Recep Bilginer, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Behçet Necatigil, Tarık Buğra, Hidayet Sayın, Güngör Dilmen, Sermet Çağan, Adalet Ağaoğlu, Başar Sabuncu, Turan Oflazoğlu, Güner Sümer ve Vasıf Öngören çağdaş Türk oyun yazarları arasında önde gelenlerdir.
Cumhuriyet döneminde, özellikle edebiyat eleştirisi ve tarihi alanında da bilimsel yapıtlar ortaya konmaya başlandı. Bu alanda Fuad Köprülü, Agâh Sırrı Levend, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Nihat Özön, Mehmet Kaplan, Kenan Akyüz, Cevdet Kudret, Metin And, Özdemir Nutku, Pertev Naili Boratav ve Berna Moran'ın adlan özellikle anılabilir. Bu dönemde deneme türünde de önemli ürünler ortaya konmuştur. Nurullah Ataç, Sabahattin Eyuboğlu, Nermi Uygur, Vedat Günyol, Memet Fuat, Salah Birsel ve Enis Batur bu türün temsilcilerindendir.
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar
Türk (Osmanlı) toplumunda 18. yüzyıldan sonra batı uygarlığı çevresine girme yolunda çalışmalar yapılmıştır. Askerlik ve siyaset alanındaki gelişmeler bir süre sonra edebiyat yaşamında da etkisini göstermeye başladı. Özellikle batıyı gören ve yakından tanıma olanağını bulan edebiyatçılar yeni bir edebiyatın ilk habercileri oldular. Batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatının başlangıcı olarak Tercüman-ı Ahval (1860) gazetesinin çıkışı kabul edilmektedir. Çünkü bu gazete resmi ya da yarı resmi bir yayın organı değil, özel girişimle çıkartılan ilk Türk gazetesiydi. Böylece başladığı kabul edilen bu yeni dönem şu alt dönemlerde incelenmektedir:
- Tanzimat dönemi (bak. Tanzimat Edebiyatı)
- Servet-i Fünun dönemi (bak. Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünun Edebiyatı))
- Fecr-i Âti dönemi (bak. Fecr-i Âti Edebiyatı)
- Milli edebiyat dönemi (bak. Milli Edebiyat Dönemi)
- Cumhuriyet ve sonrası (bak. Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı)
Batı edebiyatından yapılan çevirilerin belirleyici olduğu bu dönemde yeni bir edebiyat geleneği de oluşmaya başladı. Birinci kuşak edebiyatçıları sayılan Namık Kemal, Şinasi, Ahmed Mid-hat, Ziya Paşa edebiyatı toplumun hizmetinde gördüler, bir eğitim aracı olarak kullandılar. İkinci kuşak olarak kabul edilen Recaiza-de Mahmud Ekrem, Samipaşazade Sezai, Nabizade Nâzım, Abdülhak Hamid ise "sanat sanat içindir" ilkesini güttüler. Tanzimat şiirinin biçimi çok değişmediyse de, içeriği hayli değişmişti. Özgürlük, uygarlık, yasa, adalet gibi toplumsal kavramlar ilk kez bu dönemde gündeme geldi. Tanzimat romancıları da konularını batılı örnekleri gibi toplumsal konulardan, sorunlardan almışlardır. Bazı romancılar Romantizm'in, bazıları da Gerçekçilik Akımı'nın ilkelerini benimsemiştir. Tiyatro türü de roman, hikâye gibi bu dönemde batıdan alınmıştır. Ahmed Vefik Paşa'nın Moliere'den yaptığı çeviri ve uyarlamalar Tanzimat tiyatrosunun oluşumunda önemli bir rol oynamıştır.
Servet-i Fünun Edebiyatı (1896-1901)
Servet-i Fünuncular'ın bir topluluk haline gelmelerinde Recaizade Mahmud Ekrem'in büyük rolü olmuştur. Servet-i Fünuncular da Tanzimat yazarları gibi Türk toplumunun batılılaşma yoluyla kalkınabileceğine inandıkları için, batının bilim ve sanatında gördükleri yenilikleri getirip bu yolda denemeler yapmaya çalışmışlardır. Servet-i Fünun edebiyatı ya da öbür adıyla Edebiyat-ı Cedide de Tanzimatçılar gibi pek çok yönlerden eleştirilmiştir. Servet-i Fünun şiirinde Parnasse (Parnas) ve Sembolizm akımlarının etkileri görülür. "Sanat sanat içindir" ilkesini benimseyen Servet-i Fünuncular seçkinlere özgü bir edebiyat oluşturmuşlardır. Şiirde batı şiirine özgü duyuş ve anlayışları dile getirirken o güne kadar dilde bulunmayan Arapça ve Farsça sözcükleri kullanmaktan kaçınmamışlardır. Türk romanı Servet-i Fünun döneminde gerçek kimliğine kavuşmuştur. Bu dönem romanları teknik yönden oldukça kusursuzdur, toplumsal konular işlenirken bireyin psikolojik derinliklerine de inilmiştir. Çünkü romanda Gerçekçilik (Realizm) Akımı'nın etkileri apaçık görünmektedir. Servet-i Fünun şiirini Tevfik Fikret, Cenab Şahabeddin, romanını da Halid Ziya (Uşaklıgil), Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit (Yalçın), Ahmed Hikmet (Müftüoğlu), Safveti Ziya temsil etmektedirler.
Fecr-i Âti Edebiyatı (1908-11)
1901 ile 1908 arasında II. Abdülhamid'in sansürü yeni bir edebiyatın filizlenmesine olanak vermemişti. II. Meşrutiyet'le birlikte edebiyat dünyasında bir canlılık belirdi. Bir bildiri ile kendilerini kamuoyuna tanıtan Fecr-i Aticiler edebiyatın önemini ve ciddiyetini halka anlatmayı, sanat ve edebiyatın duyguların eğitimine yardımcı olduğu görüşünü ilke edinmişlerdir. Onlara göre "sanat kişisel ve saygındır". Çok kısa ömürlü olan Fecr-i Âti döneminin başlıca temsilcileri olarak Ahmed Haşim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Hamdullah Suphi (Tannöver), Şahabeddin Süleyman, İzzet Melih (Devrim), Ali Canip (Yöntem), Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykaç), Mehmet Behçet (Yazar), Köprülüzade Mehmed Fuad (Fuad Köprülü), Müfid Ratib, Yakup Kadri (Karaos-manoğlu) özellikle anılabilir.
Milli Edebiyat (1911-23)
Milli edebiyat ile milliyetçilik akımı arasında sıkı bir bağ vardır. Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının Selanik'te Genç Kalemler dergisinde başlattığı "Yeni Lisan" anlayışı, yeni bir edebiyatın doğmasına neden oldu. Böylece milliyetçilik eğilimi edebiyata da yansımış oldu. Genç Kalemler dergisinin dilin Arapça ve Farsça'nın yoğun etkisinden kurtulması yolundaki çabaları her şeyden önce yazı dili ile konuşma dili arasındaki ikiliği ortadan kaldırmaya yönelikti ve ulusal bir edebiyat yaratılması için bu işlem zorunluydu. Ziya Gökalp'in çalışmalarıyla Türkçülük Akımı'nın da temelini oluşturan bu görüşler toplumda büyük ilgi ve yankı uyandırdı. "Hecenin Beş Şairi" ya da "Beş Hececiler" kişisel gözlem ve izlenimlere dayanarak yurt sorunlarını, güzelliklerini, sevgisini, kahramanlık duygularını dile getirdiler, çeşitli halk edebiyatı motiflerinden yararlandılar. Şiir dilinin ulusallaşmasına büyük katkıları oldu. Aruzdan hiç ödün vermeyen Mehmet Akif Ersoy, şiiriyle toplumun hizmetinde olduğunu göstermiştir. Yahya Kemal ile Yakup Kadri, Eski Yunan edebiyatını örnek aldıkları, "Nev-Yunanilik" diye adlandırılan bir akımı denediler, ama bu uzun soluklu olmadı.
Milli edebiyat romancıları ilk kez İstanbul dışındaki mekânlara, konulara açıldılar; milliyetçilik siyasal bir ideoloji olarak romana girdi. Kurtuluş Savaşı'nın bazı görüntüleri romanlaştırıldı (Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri). Özellikle İttihat ve Terakki Fırkası tiyatro etkinliklerini yakından desteklemiştir. Sahneye çıkan ilk Türk kadını olan Afife Jale bu dönemin sonlarında yetişmiştir. İstanbul Belediye Başkanı Cemil (Topuzlu) Paşa'nın öncülüğünde Darülbedayi-i Osmani kurulmuş, yerli ve yabancı yazarların oyunları sahneye konmuş, tiyatro oyuncusu yetiştirilmesine önem verilmiş, sahnelerde yerli yazarların yapıtlarına öncelik tanınmıştır.
Edebiyat eleştirisi ve tarihi türünde de Köprülüzade Mehmed Fuad'ın öncü çalışmaları özellikle anılmalıdır.
Cumhuriyet ve Sonrası (1923'ten bugüne)
Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanmasından sonra Türkiye'de yeni bir devlet kurulmuş, laik, çağdaş, batılı nitelikte yeni bir toplum yaratılması çabalarına yönelinmişti. Bu dönemde edebiyata da büyük görevler düşüyordu. Milli edebiyat döneminde ortaya çıkan milliyetçi eğilimler giderek "mektepten memlekete" anlayışına yönelmiş, Beş Hececiler'i 1928'lerde "Yedi Meşaleciler" izlemiştir: Kenan Hulusi (Koray), Ziya Osman (Saba), Yaşar Nabi (Nayır), Cevdet Kudret, Muammer Lütfi (Bahsi), Sabri Esat (Siyavuşgil), Vasfi Mahir (Kocatürk).
Cumhuriyet şiirine büyük soluk kazandıran şairlerin başında Nâzım Hikmet gelmektedir. Toplumcu-gerçekçi şiirin öncüsü olan Nâzım, biçim ve içerik yönünden getirdiği yeniliklerle kendisinden sonra gelen birçok şairin esin kaynağı olmuştur. 1940'larda Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat'ın başlattığı Garip Akımı özellikle gelenekçi şiire bir başkaldırı niteliği taşıyordu. Çağdaş batılı ozanlara, özellikle de Gerçeküstücüler'e eğilim gösteren Garipçiler ölçüsüz, uyaksız, söz ve anlam sanatlarından olabildiğince arındırılmış, yeni bir şiir anlayışı geliştirmişlerdir. Bu akım büyük tepkiyle karşılaşmış, ama Türk şiirinin yeni boyutlar kazanmasına yardımcı olmuştur. Özellikle 1950-60 yılları arasındaki Demokrat Parti iktidarının baskıcı yönetiminin etkisiyle "kapalı şiir"e yönelen ve İkinci Yeni (Garipçiler'e Birinci Yeni de deniyordu) adıyla adlandırılan şiir akımında özgür çağrışım yöntemi kullanılmış, soyutlamaya aşırı ölçüde başvurulmuş, dilin yapısını zorlayan ve bozan denemelere girişilmiştir. Ama birçok şair de bu akımlardan hiçbirine katılmamış; bazıları bireyin günlük yaşamındaki inişli çıkışlı dramını (Behçet Necatigil); bazıları Anadolu insanının her tür koşula yenik düşen, çileli yaşamını şiire yansıtmasını bilmiş (Cahit Külebi); bazıları bütün insanlık sorunlarını ele almış (Fazıl Hüsnü Dağlarca); bazıları eski şiirin ses ve söyleyiş zenginliğinden esinlenerek çağdaş sorunları irdeleyen (zaman, yaşama sevinci) şiire yönelmiş; bazıları güncelin şiirinin peşine düşmüş; bazıları da şiiri salt bir ses, seslerle kurulan yepyeni bir uyum, düzen olarak algılamıştır. Ahmet Arif, Sabahattin Kudret Aksal, Mehmet Başaran, Ataol Behramoğlu, Cemal Süreya, Metin Eloğlu, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Hasan Hüseyin (Korkmazgil), Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek, Hilmi Yavuz, Can Yücel bu dönem şiirinin önde gelen şairleridir.
Cumhuriyet dönemi romanı da, şiiri gibi öncelikle Anadolu insanına, onun yüzyıllarca önemsenmemiş yaşamına, gerçeklerine yönelmiştir. Özellikle Anadolu'yu görme, yakından inceleme olanağını bulan, çeşitli nedenlerle Anadolu'da yaşayan roman ve öykücüler gerçekçi gözlemlerini yeniden kurgulayarak kaleme almışlardır. Türkiye'nin geçirdiği siyasal, toplumsal ve kültürel değişimi bir ırmak roman çerçevesine oturtan ürünler de bu dönemde ortaya çıkmıştır. Özellikle köy enstitülü yazarların oluşturdukları "köy romanı" geleneğinin bazı abartmalı yaklaşımlarına karşın, köyün kentli insana tanıtılmasında büyük payı vardır. Yazarların İstanbul dışından da yetişmeleri Türk edebiyatının çeşitlenmesinde en önemli etkenlerden biridir. Anadolu'nun hemen her bölgesi, geleneği, insan tipleri, dünya görüşleri, kaygıları, düşünceleri, özlemleri bu yapıtlar aracılığıyla tanıtılmıştır. Türkiye'nin geçirdiği bazı askeri ve siyasal değişmeler roman ve öyküye de yansımakta gecikmedi. Son dönemlerde yabancılaşma, aydınların edilginliği, bunalımı, kentleşme olgusunun yarattığı bunalımlar, yurtdışına giden insanlarımızın yaşantıları, cinsellik gibi pek çok konu ya klasik öykü ve roman tekniğine ya da batıda görülen yeni roman tekniklerine (sözgelimi bilinç akışı yöntemi) uygun olarak işlenmektedir. Cumhuriyet dönemi öykü ve romanında Hüseyin Rahmi Gürpınar, Memduh Şevket Esendal, Abdül-hak Şinasi Hisar, Halide Edip Adıvar, Hali-karnas Balıkçısı, Refik Halit Karay, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Tank Buğra, Aziz Nesin, Necati Cumalı, Oktay Akbal, Attilâ İlhan, Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Tahsin Yücel, Tarık Dursun K., Oğuz Atay, Adalet Ağaoğlu, Çetin Altan, Selim İleri, Pınar Kür, Sevgi Soysal, Ayla Kutlu, Orhan Pamuk ve Mehmet Eroğlu anılabilir.
Cumhuriyet yönetimi tiyatro etkinliklerine de büyük önem vermiştir. Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatrolarının yanı sıra özel tiyatrolar da cumhuriyet sonrası tiyatrosunun oluşturulmasında etkin rol oynamışlardır (Kent Oyuncuları, Gülriz Sururi-Engin Cezzar, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ulvi Uraz Topluluğu, Devekuşu Kabare, Dormen Tiyatrosu, Dostlar Tiyatrosu). Bu dönem tiyatrolarında toplumsal ulusal konular, savaşın ahlak anlayışında yarattığı yozlaşma, köylü-ağa çekişmesi, işçi-işveren çatışması, yabancılaşma gibi pek çok konuya yer verilmiştir. Nâzım Hikmet, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl Kısakü-rek, Melih Cevdet Anday, Haldun Taner, Orhan Asena, Turgut Özakman, Necati Cumalı, Recep Bilginer, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Behçet Necatigil, Tarık Buğra, Hidayet Sayın, Güngör Dilmen, Sermet Çağan, Adalet Ağaoğlu, Başar Sabuncu, Turan Oflazoğlu, Güner Sümer ve Vasıf Öngören çağdaş Türk oyun yazarları arasında önde gelenlerdir.
Cumhuriyet döneminde, özellikle edebiyat eleştirisi ve tarihi alanında da bilimsel yapıtlar ortaya konmaya başlandı. Bu alanda Fuad Köprülü, Agâh Sırrı Levend, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Nihat Özön, Mehmet Kaplan, Kenan Akyüz, Cevdet Kudret, Metin And, Özdemir Nutku, Pertev Naili Boratav ve Berna Moran'ın adlan özellikle anılabilir. Bu dönemde deneme türünde de önemli ürünler ortaya konmuştur. Nurullah Ataç, Sabahattin Eyuboğlu, Nermi Uygur, Vedat Günyol, Memet Fuat, Salah Birsel ve Enis Batur bu türün temsilcilerindendir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!