Arama

Kalpazanlar - Andre Gide

Güncelleme: 24 Aralık 2009 Gösterim: 8.349 Cevap: 0
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
24 Aralık 2009       Mesaj #1
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Kalpazanlar (Les Faux Monnayeurs)

Sponsorlu Bağlantılar
Yazan ANDRÉ GIDE (1869-1951)

Başlıca karakterler


PROFİTENDIEU AİLESİ

Alberic Profitendieıt: Bir hâkim zengin, küstah, kendisini ahlâklıgören bir burjuva.
Marguerite Profitendieu: Karısı.

Bernard: Marguerite'nin, Alberic'in kendi çocuğu olarak yetiştir­diği gayri-meşru oğlu.
Cecile: Alberic'in kızı.
Charles (Caloub): Alberic'in genç oğlu.
Antoine: Bir uşak.


MOLINIER AİLESİ

Oscar Moiinier: Alberic Profitendieu'nun bir meslekdaşı.
Pauline Moiinier: Karısı.

Edouard: Pauline'nin üvey erkek kardeşibekâr ve bir romancı.
Vincent: Oscar'ın en büyük oğlu doktor.

Oliver: Ortanca oğlu liseyi henüz bitirmiştir edebiyatçı olmak ister.
George: En küçük oğlu talebe.

VEDEL AZAIS AİLESİ

Papaz Azais: Yaşlı bir Protestan papazı yatılı bir mektebin sa­hibi.
Pastor Prosper Vedel: Damadı.
Melanie Vedel: Karısı oldukça hissî bir aptal.
Rachel: Vedel'in en büyük kızı mektebin ticarî yönetiminden so­rumlu.
Laura: Vedel'in ikinci kızı Edouard'ın eski bir arkadaşı
Felix
Douvier ile evli; Vincent Molinier'e âşık.
Alexandre: Vedel'in büyük oğlu şimdi Afrika'da.
Sarah: Vedel'in en küçük kızı.

Armand: Vedel'in küçük oğlu hayata küskün, kendi kendisine ıztırap ve acı çektiren bir çocuk.
DİĞERLERİ

Comte Robert de Passavant: Bir yazar yapmacık tavırlı, ve şar­latan.
Gontran de Passavant: Kardeşi Ecole Vedel-Azais'te bir talebe.
Lady Lillian Griffith: Robert'in bir arkadaşı, ve Vincent Molinier'
in ikinci metresi.
Mme. La Perouse: Karısı; kendisini, bunamanın verdiği parano
ya'ya kaptırmıştır.
Boris: La Perouse'nin torunu.
Mme. Sophroniska: Boris'in psikoanalisti.
Bronja: Mme. Sophroniska'nın kızı ve Boris'in oyun arkadaşı.
Salomon Druhmer: Olivier'in bir arkadaşı.

Victor Strouvilhou: Önceleri Vedel'lerin yanında kalıyordu şimdi kalpazanlık ve şantajla meşgul.
Leon Gheridanlsol: Strouvilhou'nun yeğeni Vedel'in mektebin­de bir öğrenci.
Philippe Adamant: Bir mektep çocuğu.
Justinien des Brousses: Edebî bir mecmuanın editörü.
Alfred Jarry: Gerçek bir şahsiyet Ubu Roi'nın müellifi.
Lucien Bercail: Bir yazar.
Cob Lafleur: Bir yazar.
Seraphine: Passavant ailesinin hizmetçisi.

Hikâye

Bernard Profitendieu, Birinci Dünya Harbi'nden hemen önce Paris'te yaşıyan ve yirmisine erişmemiş bir gençtir. Cemiyetin hürmet ettiği Alberic Profi­tendieu adındaki bir hâkimin oğludur veya kendisi­nin onun oğlu olduğuna inanır. Cazibeli, zeki, hür ruhlu, şevk ve heyecan sahibi bir gençtir. Hikâye, Bernard'ın gizli bir çekmecede bulduğu bazı mektup­ları okuduğu sırada başlar Bernard, böylece, kendi­sinin hâkimin oğlu olmadığını, annesinin gizli bir aşk macerası sonunda dünyaya geldiğini öğrenir. Babası ile zaten geçinemeyen Bernard, böylece ferahlar. Ar­tık kendisini eve bağlayacak hiçbir bağ kalmadığını düşünerek, babasına dramatik ve hakaret edici bir veda mektubu yazar ve ayrılır.
Bernard'ın en yakın arkadaşı, Hâkim Profitendieu'nun bir meslekdaşının oğlu olan Olivier Molinier'dir. Bernard, ilkin, Olivier'i bulmayı ve ne ya­pacağına karar verene kadar onun yanında kalmayı düşünür. O gece, Olivier'in yatağında, iki çocuk, ken­di düşünce ve plânlarından bahseder; ele aldıkları konular arasında kadınlar da vardır. Olivier, ailenin bir sırrını ifşa eder. Ağabeyi Vincent'in bir metresi vardır. Olivier, onun kim olduğunu bilmiyor ise de, Vincent'in, kadını terkettiğini bilir. Bernard'a, son derece hürmet duyduğu dayısından annesinin üvey erkek kardeşi bahseder.
Edouard bir yazardır ve Olivier'in yazdığı bir şiiri gayet anlayışlı bir şekilde eleştirmiştir. Ertesi sa­bah, Bernard, erkenden uyanır ve bir iş bulmak için, hırsızlama adımlarla evden ayrılır. Kendisinin, her­hangi bir işi yapabileceğini sanır.Hikâye şimdi odağını Vincent'e çevirir, istikbal vâdedici genç bir doktor olan Vincent bir aşk mace­rasına bulaşmıştır. Metresi hâmiledir ve Vincent ona yardım etmek istemektedir. Maalesef yeterince para­sı yoktur, arkadaşları da, ona, kötü tavsiyelerde bu­lunurlar. Comte Robert de Passavant adındaki bir ya­zar arkadaşı, onu bir kumarhaneye götürür ve Vin­cent cebindeki pek az parayı da burada kaybeder. Passavant, Vincent'i, içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarır, karşılığında, Olivier ile tanıştırılmasını is­ter. Kendisinin yeni bir mecmua yayınlamak üzere olduğunu, ve editörlüğüne de Olivier'i getirmek iste­diğini belirtir. Vincent, aklını çelen bazı şüphelere rağmen, kabul eder. Kendisini yozlaştıran bir diğer arkadaşı da Lady Lillian Griffith'tir. Passavant'ın bir arkadaşı olan bu kadın, Vincent'in yeni metresi olur. Bu vicdansız ve bencil kadın, Vincent'in de öy­le hareket etmesini ister. Kadının tavsiyesi üzerine, önceki metresini terkeder, Lillian ile yaşamağa baş­lar, ve böylece hemen hemen kitabın sonuna kadar hikâyenin dışında kalır.Daha sonra Olivier'in Edouard dayısı ile tanışı­yoruz. Bir zamanlar, neticesiz kalan bir aşkla bağ­landığı eski arkadaşı Laura Douvier'in Paris'ten gön­derdiği bir mektup üzerine, ingiltere'den gelmiştir. Laura, şimdi onun yardımını ister, önceleri, Edouard' ın tavsiyesi üzerine, hürmet etmekle beraber sevme­diği Félix Douvier adında bir adamla evlenmiştir. Daha sonra, Pau'daki bir sanatoryumda yatarken, bir diğer adama âşık olmuş ve ondan gebe kalmıştır. Şimdi, sevgilisi, kendisini terkettiğinden, parasızdır ve kocasının yanına gitmeğe de yüzü yoktur. Edou­ard, Paris'e geldiği zaman, istasyonda Olivier tarafın­dan karşılanır, bavulunu emanetçiye bıraktıktan son­ra, yeğeni ile yemeğe gider.
Bernard, şehirde hâlâ başıboş dolaşırken, dayısı ile yemek yiyen Olivier'i görür. Konuşma sırasında Edouard, dikkatsizlikle, bagaj biletini düşürür, Ber­nard da bileti sessizce cebine koyar. Karnı açtır ve çaresizlik içinde bunalmağa başlamıştır. Edouard'm bavulunu almak için istasyona gider. Bavulda, fazla miktarda para vardır. Bernard, parayı cebine indirir, fakat kendisini bilhassa ilgilendiren taraf, Edouard' ın, aralarında Laura Douvier'in mektubunun da bu­lunduğu özel evrakıdır. Bernard, kadının, Vincent'in terkedilmiş metresi olduğunu anlar. Kadının hikâye­sini sadece kendisi bildiğinden, Laura'ya yardım et­mek ister. Tamamen yabancı olmasına rağmen, ote­line gider, Edouard'ın parasını kadına vermek ve kendisini de onun hizmetine adamak istediğini donkişotvari bir şekilde anlatır. Bu sırada Edouard gelirBernard'm, Olivier'in arkadaşı olduğunu anlar. Yine, bavulunu çalanın da o olduğunu öğrenmiştir. Maamafih, bu hırsızlığı ciddiye almaz, hattâ bunu hoş bir hâdise olarak karşılar, öyle ki, Bernard'ı kâtip olarak yanında çalıştırmayı dahi kabul eder.
Bu arada, Olivier, Vincent vasıtası ile, Passavant'la tanışır. Comte, kısa bir zaman önce, çok tu­tulan gösterişli, cicili bicili bir roman yayınlamıştır. Şimdi de, edebî bir dergi çıkarmak üzeredir. Fakat kendisinin başlıca gayesi, kendi kitaplarını övmek olacağından, kamufle bir editörün gerisine saklan­mayı tercih etmektedir. Bu mevkii, Olivier'e vermek istediğini söyler. Bakalorya imtihanını henüz verme­miş bir çocuk için bu, göz kamaştırıcı bir tekliftir. Yine Olivier'e, tatilini kendisi ile beraber geçirmesi­ni, böylece mecmuanın plânını beraberce hazırlaya­caklarını anlatır. Passavant, besbelli ki, homoseksüel düşüncelerle hareket etmektedir, fakat Gide, bunun teferruatına girmez. Olivier, Comte'in teklifini ka­bul eder.
Edouard, Olivier'in tutumundan huzursuzluğa düşer: Seksüel ahlâk düşünceleri ile değil, Passa­vants kötü bir yazar ve şarlatan olarak gördüğü için. Fakat şimdi kendisinin başka meseleleri vardır: Paris'te, La Pérouse adında, kavgacı ve dırdırcı bir kadınla mutsuz bir evlilik kuran eski bir mûsikî öğ­retmeni arkadaşı daha vardır. La Pérouse'm, gerçek­ten sevdiği tek kimse, şimdiye kadar hiç görmediği on üç yaşındaki torunu Boris'tir. Boris, La Pérouse' ın yegâne oğlunun Polonyalı metresinden olan gay-ri-meşru çocuğudur. Çocuğun babası öldüğünden La Pérouse, onun annesi ile haberleşmez, fakat torunu­nu görmeyi çok arzu eder. Boris İsviçre'dedir, Edouard, acaba onun nâmına İsviçre'ye gider miydi? Edouard, bunu, hamileliği sırasında Laura'nın başka bir ülkeye gitmesinin iyi olacağı düşüncesi ile, kabul eder. Kendisini Laura'nın kocası olarak tanıtır ve Bernard'ı da yanma sekreter alarak, İsviçre cipleri­ne giderler.
Bernard'm, İsviçre'de hiçbir vazifesi yoktur vaktini, dolaşarak veya Edouard ile, Edouard'm Kal­pazanlar (Les Faux Monnayeurs) adı altında yazmak­ta olduğu romanı üzerinde konuşmakla geçirir. Pas­savant ile Korsika'da tatil geçiren Olivier, Bernard' ın, Edouard ile aynı şekilde bir ilişki kurduğunu sa­nır ve her ikisine de âşık olduğundan, derin kıskanç­lık duyar. Bernard, gerçekte, çocukça perestij ve ta­mamen plâtonik ruh ile de olsa Laura'ya tutulmuş­tur. Laura, çocuğunu doğurmak için İsviçre'de kal­maz. Çünkü kocası, cömert bir davranışla karısını çağırmış ve kadının çocuğunu, kendi çocuğu olarak kabul edeceğini söylemiştir. Bu hareket, Bernard'ı duygulandırır kendi annesi ile kocası arasında da böyle bir ilişki bulunduğunu anlar.
Edouard, bu arada, küçük Boris'in nerede bu­lunduğunu öğrenir. Boris, çok huzursuz bir çocuk­tur, nürotik saplantıları ve tik'leri vardır. Çocuğun anası onu, hâlen, Boris île birlikte Edouard'm kaldı­ğı otelde yaşayan Madam Sophroniska adındaki bir psikoanalistin tedavisine bırakmıştır. Kadının, çocu­ğun derinliklerine nüfuz eden tedavî tarzı sonucu, Boris'in daşranışlarmın sebebi anlaşılır Çocuk, giz­liden gizliye yaptığı mastürbasyonun vicdan azabı­nı çekmektedir, zira bu, onun kafasında, babasının ölümü ile hissettiği suç ve kader ile bağlantılıdır. Analiz neticesinde, hastalığın haricî belirtileri kaybo­lur ise de, Edouard, problemin, sadece baskı altında alınmış olmasından şüphelenir. Hasta, zahirî görünü­şü ile tedavi edildiğinden, Edouard, Mme. Sophroniska'dan, Boris'in, büyük babası ile tanışması için müsaade etmesini ister. Paris'te, Laura Douvier'in babası ve büyük babasının yönettikleri ve yaşlı La Perouse'nin de hocalık yaptığı Ecole Vedel-Azais adında bir Proteston mektebi yardır. Edouard, çocuk iken buraya devam etmişti ve şimdi de, Olivier'in küçük kardeşi George da burada bir öğrencidir. Bernard, şüphesiz, orada bir iş bulabilirdi ve hem o hem La Perouse, çocuğa göz kulak olacaklardı.
Bütün bu hususlar üzerinde anlaşılır ve Edouard, kendisini, diğerlerinin işlerine burnunu sokması için başka fırsatların beklediği Paris'e döner. Hâkim eniş­tesi Molinier, bir skandal ortaya çıktığını, devamlı şekilde fahişelerle düşüp kalkan mektep çocuklarının orji'ler tertiplediklerini söyler, öğrencilerden bazıla­rı, çok tanınmış ailelerin çocuklarıdır. Hâkim Profi-tendieu, fahişeleri tevkif ettirmiştir ve mahkeme ka­yıtlarında çocukların isimlerinin bulunmaması için de, mektebin tatil olmasını beklemektedir. Molinier, bu işe Bernard'm karıştığını da sanır. Elebaşlarmdan bi­rinin, kendi oğlu George olduğunu bilmez.
Artık mektebe yerleşen Bernard, Laura'nın ai­lesi, bilhassa, erkek kardeşi Armand, kız kardeşleri Rachel ve Sarah ile arkadaş olur. Olivier, Passavant' m sahte bir yazar olduğundan şüphelenmeğe başla­mıştır. Bernard ve Edouard ile eski dostluğu tazele­mek ister ise de, Bernard ve Olivier arasındaki ilişki oldukça gergindir. Bu kadro, Olivier, Edouard, Passa­vant, Bernard ve Laura'nın küçük kız kardeşi Sarah'm katıldığı bir yemek ziyafetinde bir araya gelir. Sofıadakiler neşelendikçe, daha fazla içki içilir ve masadakiler çok daha serbest konuşmağa başlarlar. Edouard, Olivier'e, kendisinin kötü bir arkadaş oldu­ğunu söyler. Misafirlerden biri, içinde sahte kurşun bulunan tabancası ile yanındakine ateş eder. Passa­vant, ona karşı herhangi bir his beslediğinden değil de, heteroseksüel bir kimse olduğu intibaını yarat­mak için Sarah'a, şiddetli bir şekilde kur yapar ve Olivier de bir diğer sarhoşla yumruk yumruğa kav­ga eder. Edouard, nihayet, çocuğu kendi dairesine götürür. Olivier oldukça sarhoş olmasına rağmen, yeniden Edouard'ın iyi niyetlerini kazandığı için son derece mutludur. Artık, Passavant'tan tamamen ay­rılmağa karar vermiştir. Bernard bu arada, Sarah'ı, ebeveynlerinin, mektepteki evlerine götürür ve ora­da, kızın ağabeyi Armand, geceyi beraberce geçirme­leri için, ikisini yatak odasına kilitler.Ertesi sabah uyanan Edouard, gaz kokusu hisse­der. Olivier, gece yarısı intihar teşebbüsünde bulun­muştur. Onu intihara teşebbüs ettiren saikler çoktu Yaz aylarındaki davranışlarından duyduğu mahcu­biyet ve utanma sarhoş olarak kavga çıkarması, Edouard'dan kopmakla duyduğu pişmanlık ve dayı­sının tekrar sevgisini kazanmakla hissettiği mutluluk. Edouard, Olivier'i tekrar sıhhata kavuşturur, bir ço­cuk gibi kucağına alarak sallar. Her ikisi de son de­rece mesutturlar.George bu arada ciddî güçlükler içindedir. Polis, onun fuhuş yuvasını kapadığından; enerjilerini, çev­resindeki kötü arkadaşları ile birlikte, sahte on frank­lık altın paralar çıkarmağa hasrederler. Grubun ele­başısı Gheridanisol adında şeytanî bir çocuk ise de, harekâtı yürüten kimse, bu çocuğun dayısı olan, ve şimdi Olivier'in yerine Passavant mecmuasının edi­törlüğünü yüklenen, boş vakitlerinde kalpazanlık ve şantajcılık yapan Strouvilhou adında iğrenç ruhlu bir adamdır. Aileler, kendisini ifşa etmek tehdidin­de bulundukları zaman kullanmak için, çocukları, ebeveynlerinin gizli mektuplarını çalmağa teşvik eder. Hâkim Profitendieu, George'm onlar arasında bulunduğunu anlar ve Bernard'ın da grupta olabile­ceğinden endişelenir. Edouard'a, bu meseleyi araştır­masını söyler, Edouard hemen işe koyulur, genç kal­pazanlar, polis korkusu altında, sahte paralarını bir lâğıma atarlar.
Ecole Vedel-Azais'teki çocuklar şimdi ne yapa­caklarını bilemezler, fena halde canları sıkılır; ken­dilerine eğlence çıkarmak için, küçük Boris'e eziyet etmeğe başlarlar gaddar bir oyun oynarlar. Gheri-danisol'un liderliğinde kurdukları bir kulübün üye­leri, akla gelen her şeyi yapabilecek cesarette kim­seler olacaktır. Kulübe, ilkin, Boris'i almazlar ar­dmdan, çocuğa büyük bir iyilik yapmışcasına, onu da aralarına alırlar. Kulüp üyelerinin cesur olup olma­dıkları şu sınav ile anlaşılacaktır Çocuklardan biri, Boris'in büyük babası La Perouse'den çalman eski bir tabanca ile, bütün öğrencilerin önünde intihar edecektir. Bunu kimin yapacağı piyango ile tayin edilecek ise de, sahtekârlıkla, Boris seçilir. Boris bil­miyordu, fakat aslında tabancada kurşun bulunma­yacaktı. Bu entrikayı hazırlayanlar arasında sadece Gheridanisol, tabancada bir tane hakikî kurşun bulun­duğunu bilir. La Perouse, onu kendisi için saklıyor­du. Boris, gizli, temize çıkarılmamış suç hislerinin te­siri altında kendisinin bir erkek olduğunu ispat et­mek için, kaderine cesurca razı olur. Dehşet içindeki talebeler ve büyük babasının önünde, masadaki ta­bancayı alır ve beynini dağıtır.
Bu âni trajedi, George'm aklını başına getirir. Önceleri hayranlık beslediği Gheridanisol'dan şimdi dehşet duymağa, tiksinmeğe başlar. Sarsılmış, fakat ıslak olmuş bir halde ebeveynlerinin yanma döner. Bu skandal, mektebi öylesine sarsar ki, kapanmağa mecbur kalır. Üvey babası ile sonunda barışan Bernard eve döner. Bu arada, dolaylı yoldan Vincent' ten de haber alınır. Lillian Griffith ile Amerika'ya git­miş ve bir takım çapraşık ve karanlık şartlar altında kadım öldürmüştür. Şimdi, zaman zaman bir çılgın gibi hareket eder, kendisinin şeytan olduğuna inanır. Hikâye, Bernard için, birçok zorluklardan sonra, Olivier ve George için mutlu, fakat Boris ve Vincent için trajik sona erer. Hikâyede, kendisinden bahsedilemeyecek kadar küçük olan biri daha vardır: Ber-nard'm küçük kardeşi Caloub (Charles). Kitabın son cümlesinde Edouard der ki: «Caloub'u tanımayı çok isterim.»

Tenkid

Kalpazanlar, son derece muğlak bir hikâye. Eleş­tiriciler, Gide'nin, ustalıklı bir plân kuramadığını söylüyorlardı. Kalpazanlar, onlara verilen bir cevap. Kitabın yazılması seneler sürdü, romanın plânı üze­rinde titizlikle duruldu. Hikâye, bir sayıda kaynak­tan alındı. Gide, bu eserini, bir ara, Vatikan'ın Ma­ğaraları adında daha önceki bir kitabının devamı ola­rak düşünüyordu. Sonraları, hikâye gitgide zengin­leşmeğe ve muğlaklaşmağa başlayınca, önceki roma­nın kahramanı Lafcadio, Bernard oldu. öteki karak­terler hayattan çıkarıldı: Armand Vedel, bir arkada­şının portresidir, ve La Perouse da, Gide'nin önceki mûsikî hocası La Nux'tur.
Maceralardan bazıları, günlük gazetelerden alın­dı. 1906'da, Paris'te bir grup talebe ve sanatkâr, sah­te para basmış ve yakalanmışlardı. 1909'da Clermont-Ferrand'da mektep çocuklarından bazıları, üyelerin­den birini intihara sürüklemek için bir kulüp kur­muşlardı. Edebiyatçıların yemeğinde kurşun sıkıl­ması, Alfred Jerry adındaki bir müellifin karıştığı hakikî bir hâdiseye dayanır. Bu unsurları bir araya getirmek için çalışmaya koyulan Gide, romanın ge­lişmesini, «Sahtekârların Günlüğü» adında alelade isimli bir kitapta topladı. Daha sonraları ismi, doğ­rudan doğruya Kalpazanlar'a çevrildi.
Çok sayıda, muğlak ve biribiri ile karışan gö­rüşleri ustalıkla ele aldığından, roman, romancılar ve eleştiricilerin teknik ilgisini çekti, Hikâyeyi, ano­nim bir şahıs, muhtemelen Gide'in kendi anlatır za­man zaman onsekizinci asırda yapıldığı üzere, hikâyenin dışına çıkar, karakterleri ve hattâ kendisi hak­kında direkt yorumlar yapar. Kitabın gerçek karak­teri, merkezî karakter, hikâyede ismi geçen herkesi tanıyan ve onlar hakkında derin sezgi gücünün ifa­desi yorumlar yapan müellif Edouard'dır. Hikâyeyi nakleden şahıs, Edouard'm sadece kendi şahsını tem­sil ettiğini söyler ise de, onun bu sözünü olduğu gibi kabul etmek safça bir hareket olur. Edouard, Gide gibi, Kalpazanlar adında bir roman yazar ve yine Gide gibi, hâdiselerin nasıl geliştiğini günü gününe kaydeder. Bu durum, her birinin içinde bir küçük kutunun bulunduğu bir dizi oyuncak kutu gibidir. Roman içindeki roman, bununla beraber, romanın kendisi ile karıştırılmamalı; karakterleri değişiktir, hikâyesi değişiktir. Edouard, meselâ, Boris'in ölümü­nü, kendi romanında kullanmamağa karar verir: Beklenmeyen, izah edilemeyen bu hâdise, onun için, hakikat olamayacak kadar vahşidir. Üstelik, bir iki kısa bölüme göre hüküm verecek olursak, Edouard'ın romanı oldukça zayıftır. Romanın tamamlanıp ta-mamlanamayacağı üzerinde ciddî şüpheler besleye­biliriz. Bu, roman içindeki roman tekniğini Huxley, Ses Sese Karşı romanında kullandığı gibi; teknik, Hamlet'teki, piyes içindeki bir piyesi de hatırlatıyor.
Bu flashback (geriye dönüş), zaman üzerinde ge­riye bir perspektif kuran yazarlar tarafından kulla­nılan normal bir cihaz. Burada, aynı fonksiyon, Edouard'm hâtıralarından sayfalar çıkarmak suretiy­le yürütülür. Edouard ve Olivier, bilhassa biribirleri-ne gönderdikleri mektuplarında daha da fazla pers­pektifler takdim ederler. Bernard'm, diğerlerinin mektuplarını okumak gibi kötü bir âdeti olduğundan, iki görüş noktasından, onların ve onun imbiklerinden süzülen vakaları da görebiliyoruz.
Görüş noktaları ile birlikte, romanın ton'u da değişir. Birbirlerinden farklı sesler, değişik aksan'lar-la, vurgularla konuşurlar: Hissi, istihzalı, nükteli, en-tellektüel, acmdırıcı, veya dehşete kapılmış olarak... Zaman zaman (Laura ve Bernard arasında hiç de muhtemel sayılamayacak ilk görüşmede olduğu gibi), hikâye, sanki Gide, bir plân kurma yolunda oyun oynuyormuşcasına, sanki plânını ciddiye almıyor-muşcasma, okuyucuları ile şaka yapıyormuşcasına yazıldığı hissini uyandırıyor. Mektupların veya hâ­tıraların çalınması, onsekizinci asır yazarlarının baş­vurdukları standard yollardan biri idi ve yirminci asırda oldukça naiv (saf) görünmekle beraber, Cide, bu gıcırtılı makineyi en azından dört defa kullanır.
Teknik üzerinde bu kadarı yeterli. Roman için ne diyeceğiz? Romanın, merkezî, birleştirici sembo­lü, Bernard'm bir kasaptan aldığı on franklık sahte altın paradır. Tedricen, bu paraların Ecole Vedel-Azais'teki çocuklardan çıktığı anlaşılır; fakat bu ço­cuklar, kalpazanların en namuslu olanlarıdır; zira hikâyede kendilerinden bahsedilen herkes, bir ölçü­de sahtekârdır.
Bu kalpazanlar arasında en belirlisi, Robert de Passavant'tır: Tam mânası ile bir şarlatan olan bu adam, ikinci derecede bir yazar olmakla beraber, kendisinin büyük bir müellif olduğunu sanır ve ken­di kitaplarının övülmesi için de bir mecmua yayın­lar. Edebî değeri olmayan yazılarının ekserisi, diğer yazarlardan aşırılmıştır. Adam, Olivier'den başka kimseyi kandıramazOlivier de, onun ne mal oldu­ğunu bir iki ay içinde öğrenir. Daha muğlak bir kal­pazan Papaz Azais'tir Şefkatli ve iyi niyetli biri ol­masına rağmen, kendisini, dünyada bir ölçüde kötü­lüğün de bulunabileceğini kabul etmeyecek kadar hissi bir ahlâkî dindarlığa adamıştır. Öylesine katı bir insandır ki, diğerlerini, ancak kendi standartları­na göre kabul eder. Bunun neticesinde, ailesi ve tale­beleri, onun karşısında yalan söylemeğe mecbur ka­lırlar. O, kendi sesinin yankısından başka hiç bir şey işitmez. Bu iki kişi dışında, hemen hemen herkesin, genellikle seksüel olan utandırıcı sırları vardır. Ma­dam Profitendieu, Bernard'ın gayri-meşruluğunu saklamak istedi. Hâkim Molinier'in, karısından, titiz­likle gizlemeğe çalıştığı bir metresi vardır ve karısı da, onun bu sırrını bildiğini kocasından gizlemekte­dir.
Diğerlerinin ne diyeceklerinden çekinen Edo-uard, kendisini, Laura'nm kocası olarak tanıttığı za­man, Laura'nm bir sevgilisi vardır. Papaz Vedel'in, muhtemelen seksüel olan bir saplantısı vardır, ve kendisi, içindeki bu mücadeleyi, hâtıralarında, siga­rayı bırakmak mücadelesi diye anlatır. George Mo­linier'in ceketindeki düğme deliğinde, mektep arka­daşlarının gittikleri bir fuhuş yuvasına onun da de­vam ettiğini belirten sarı bir kurdelâ vardır; fakat Azais'i, kurdelânın, iyi işler yapan bir derneğin tanı­tım işareti olduğuna ikna eder. Boris'in baskı altın­da tutulan suç hisleri, ancak uzun bir psikoanaliz ne­ticesinde izah edilen tik'ler ve saplantılar halinde dışarı vurur.
Kitaptaki karakterler, bu sahtekârlıklarına, ce­miyetin, dinin ve âmme vicdanının baskısı altında sürüklenirler şayet kendi gerçek benliklerine kavuşacaklarsa, bu samimiyetsizliklerinden kurtulmaları gerekir. Yeterince yoğurulabilecek olanlar ancak ço­cuklardır; onlardan, henüz tamamiyle ümit kesilme­mistir. Yaşlılar, kendilerini, riyakârlıklarına adamış­lardır. Bernard, meseleyi şöyle anlatır:

Tanıdıklarım arasında, hemen hemen her­kesin sahte bir yönü var. ... Herkes diğerlerini aldatmak ister, zahirî görünüşlerine o kadar sa­rılırlar ki, kimse, kendinin ne olduğunu bileme­den hayatını yitirir.
Bu mücadelede Vincent düşer, George ve Olivier güçlükle başarılı olurlar, ve Caloub için de hiçbir şey söylenemez. En başarılısı Bernard'dır. Bunun se­bebi de, muhtemelen, gayri meşru doğduğundan, sahte babasını örnek tutmak gibi bir mecburiyet al­tında değildir ve böylece, kendisini, cemiyette olup bitenleri anlamağa verebilir.
Kalpazanlar, birçok konular arasında Immoralis'ten farklı bir açıdan da olsa homoseksüellik üze­rinde de durur. Orada, seksüel hayatın ters yüz edil­mesi, bencil ve yıkıcı bir ihtiras olarak sunuldu; bu­rada anlayışlı, sempatik bir açıdan ele alınır. Edouard ve Olivier arasındaki aşk, kıskançlıkları, kopmaları ve mutlu barışmalarıyle, herhangi bir aşk gibidir. Kitapta, bu konuda gerçekten usandırırcasma tatlı sayfalar var. Gide, öte yandan, heteroseksüel aşkı lanetlemez ve Bernard'm Laura'ya duyduğu hislere bilhassa sempati besler. Kalpazanlar (homoseksüelli­ği savunan) bir diğer Corydon değildirhomoseksüel­lik uğrunda özür dilemeden ziyade, insanların vakar­lı ve haysiyetli olmaları yolunda bir talep.

Yazar

Ayrıca Bknz
Andre Gide (Andre Gide Kimdir? - Andre Gide Hakkında)

Andre Gide'e, Oxford Üniversitesinin 1947'de verdiği şeref doktorluk diploması ve ardından kazandığı Nobel Edebiyat Mü­kâfatı ki kendisine bahşedilen ilk şerefler bunlardı çok geç geldi. Romancının meslek hayatı, altmış yıl sürmüş 1890'larda Wilde ve Mallarmé ile başlayan bu hayat, atom çağına kadar devam etmişti. Gide, Paris'te, 1869'da, yukarı orta sınıf bir Pro­testan ailesinde dünyaya geldi. Babası, Paris Üniversitesinde hukuk profesörü idi. Püritanik saflık, Gide tarafından reddedil­mesine rağmen, Gide üzerindeki etkisini devam ettirdi, ve pek çok yazılarının ahlâkî fonunu teşkil etti. Hastalığından ötürü, özel hocalar elinde yetiştirildi.
Gide, sonraları evleneceği karısına, on üç yaşında âşık oldu ve kız, kendisinden iki yaş büyüktü. Bu, Madeleine Ron­deaux adında mutsuz, ıztırap içindeki kuzeni idi yirmi altı ya­şına geldiği zaman onunla evlendi. Evlilik hayatlarında, bir1 çok anlaşmazlık ve gerginliklerle karşılaşmalarına rağmen, Gide, ka­rısına olan sevgisini hiç bir zaman yitirmedi. Anlaşmazlıkları ge­nellikle seksüeldi: Kadın, seksüel sahada atılgan değildi Gide ise, o zaman, açıktan açığa homoseksüeldi. Gide, bu cinsî sa­pıklığından kurtulmak için evlenmişti fakat evlilik, kendisini ümitsiz kıldı. Gide'in homoseksüelliği ilkin, Kuzey Afrika'da yaptığ bir gezide, bir Arap çocuğu ile kurduğu ilişkide ortaya çıktı arkadaşı Oscar Wilde'in nüfuzu ile takviye edildi. Bu yük, ona, yıllarca ıztırap çektirdi ve nihayet, bu çelişkilerin kendi içinde yaşamalarına müsaade ederek nisbî bir huzura kavuştu. 1924'te, homoseksüelliğin savunulması üzerine yazdığı kitap (Corydon), şöhretini sarstı ve eserlerinin, lâyık oldukları alâkayı baltaladı.
Özel ıztırapları dışında, Gide'in hayatı, genellikle, edebî faaliyetinin bir kayıtıdır. 1891'in başlarında, Mallarme'nin meş­hur Salı salonlarını ziyarete başladı ve Paul Valéry ile yakın bir dostluk kurdu. Kendi yazıları, kuvvetli bir tarzda otobiyog­rafiktir.
Psikolojik sezgiler üzerinde dururken, seksüalite ve evliliği, bir kimsenin şahsından fedakârlık edişini ve kendi kendisini tatmin eden bir hayata ulaşmasını, aşk ve bencilliği ve beşerî münasebetlerde samimiyet ihtiyacını ele alır. Kendi tecrübelerini ve düşüncelerini, yine kendi Journais'ında yayınladı ki, bunlar, hikâyeleri hakkında faydalı yorumlara zemin hazırlayan şahsî belgelerdir. Gençliğinin Protestan inanışlarından, acı çekercesine uzaklaştı ise de, Gide, yalnız, gayri konformist bir tip şek­linde de olsa, her zaman bir ahlâkçı olarak kaldı. Üslûbu, sem­bolistlerden edindiği, zengin lirik bir tarzdan, Fransız klâsik geleneğindeki çok sade ve süssüz cümle tarzına değişti.
Şair arkadaşı Claudel'in ısrarlarına rağmen, Katolikliği be­nimsemedi, bilâkis aksi istikâmete gitti. Bir ara, 1930'lann orta­larında kendisinin Marksizmi benimsediğini sandı bununla be­raber, şurası kayda değer ki, onu, bu duruma getiren Marx de­ğil, İncil idi. Sovyet hükümetinin misafiri olarak Rusya'yı ziya­ret ettikten sonra, bu hastalığı tedavi edildi. Faşist ülkelerde tiksirrti duyduğu kafasız konformite, aynen Sovyetler Birliği'nde de vardı. İkinci Dünya Harbi başladığı zaman, hiç bir şey yapama­yacak, ancak kızgın bir seyirci olarak kenarda kalacak yaşlı bir adamdı. 1942'de, Kuzey Afrika'ya gitti ve harp bitene kadar orada kaldı. Hayatının son yıllarında, gençlik çağlarından çok farklı bir şekilde felsefî bir huzura kavuştu. Gide, 1951'de, kısa bir hastalıktan sonra rahat bir şekilde öldü ve karısının yanı­na gömüldü.

MsXLabs.org & 100 Büyük Roman

Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....

Benzer Konular

29 Ağustos 2011 / ThinkerBeLL Edebiyat ww
7 Temmuz 2007 / Misafir Spor ww
29 Ocak 2015 / Jumong Spor ww