Arama

Aruz Vezni

Güncelleme: 29 Şubat 2016 Gösterim: 37.049 Cevap: 7
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Eylül 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hecelerin uzunluk (kapalılık) ve kısalıklarına (açıklıklarına) bağlı olan şiir ölçüsüdür. Divan şiirinde kullanılmıştır. Bu şiirin, ses ve ahenk yani müzik bakımından güçlü olmasını sağlamıştır.

Sponsorlu Bağlantılar
Aruz vezninde hecelerin uzunluk ve kısalıkları esas alınır.

Açık heceler ( . ) (nokta),

Kapalı heceler (-) (çizgi) ile gösterilir.

Bunların yanısıra aruz ölçüsünde, “med’li” dediğimiz, bir buçuk hece ile değerlendirdiğimiz ve (- .) (bir çizgi bir nokta) işaretiyle gösterdiğimiz hece değeri de vardır.

Şimdi, hangi hecelerin nasıl bir değere sahip olduğunu görelim:

1. Açık Heceler:

- Bir kısa ünlüden oluşan heceler (a-dam, A-li...)

- Sonu kısa ünlü ile biten heceler (A-li, ma-sa...)

2. Kapalı Heceler:

- Bir uzun ünlüden oluşan (â-lim, î-lân...)

- Sonu ünsüzle biten heceler (at, tut-kal, ki-tap...)

- Sonu uzun ünlüyle biten heceler (kâ-fir, mâ-lik, ik-ti-fâ, il-mî...)

3. Bunların yanısıra, bazı heceler “med’li” olarak değerlendirilir ve birbuçuk (- .) hece değerinde kabul görür. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

- Sonu çift ünsüzle biten dört sesli heceler (kırk, kürk, hayr, hükm,...)

- İçinde uzun ünlü de bulunan ve sonu ünsüzle biten üç veya dört sesli heceler. (Âb, hâk, pâk, şîr...) (Bu tür hecelerden sonu “n” ile bitenler birbuçuk hece değil, tek hece ve kapalı okunurlar. Örnek: im-kân, ir-fân...) (Ayrıca, bazı şairler “var”, “yok”, “çok”, “az” gibi Türkçe sözcükleri de birbuçuk hece değerinde okumuşlardır.

Aruz Vezninde Dikkat Edilecek Başka Bazı Kurallar

1. Ulama

Bağlama, bağlayış demektir. Sonu ünsüzle biten bir sözcüğü, kendisinden sonra gelen ve ünlüyle başlayan sözcüğün ünlüsüne bağlamaktır. Ulama yapılan yere ( ) işareti konur.

Örnek:

Bülbüller öter güller açar.......

Bir gonce gül olsan.....

2. İmale

Çekme demektir. Kapalı heceye ihtiyaç duyulan yerlerde açık heceyi biraz uzatarak okumaktır. Daha çok Türkçe sözcüklerdeki kısa heceli eklerde ve Farsça tamlamalardaki “tamlama ı-i”lerinde yapılır. Parantez içinde bulunan bir küçük çizgi ile imale yapıldığı belli edilir.

Örnek:
Kamu bîmârına cânân devâ-yı derd eder ihsân

Niçin kılmaz bana dermân beni bîmâr sanmaz mı

3. Zihaf

Kısma demektir. Ölçü gereği, Arapça ve Farsça sözcüklerdeki uzun heceyi (uzun ünlülerden oluşan veya uzun ünlüyle biten heceyi) kısa (açık) okumaktır.

4. “Fe i lâtün ( . . - -) parçası ile Fâ i lâ tün (- . - -) parçası birbirlerinin yerini alabilirler. Bunları birbirine uydurmak için ulama, imale, zihaf gibi işlemler yapmaya gerek yoktur.

5. Aynı şekilde, dize sonlarına gelen fe i lün (. . -) ile fa’lün (- -) parçaları da birbirlerinin yerine kullanılabilir.

6. Aruz vezninde, bütün dizelerin son hecesi, gerçekte açık da olsa, kapalı olarak değer görür.


Aruz Vezninin Parçaları (Tef’ileler, Cüzler)

Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler birtakım temel birlikler halinde bir araya gelirler. Bu birliklerden önemlileri şöyledir.

1. fe’ûlün (. - -)

2. Fe’ilün (. . -)

3. Fâ’ilün (- . -)

4. Fa’lün (- -)

5. Fâilâtün (- . - -)

6. Feilâtün (. . - -)

7. Fâilâtü (- . - .)

8. Feilâtü (. . - .)

9. Mef’ûlü (- - .)

10. Mef’ûlün (- - -)

11. Mefâilün (. - . -)

12. Mefâîlün (. - - -)

13. Müstef’ilün (- - . -)

14. Müstef’ilâtün (- - . - -)

............

Bu temel parçalar, çeşitli şekillerde bir araya gelerek daha büyük kalıpları (vezinleri, ölçüleri) meydana getirirler. Bunlardan, bizim şiirimizde en çok kullanılanları şöyle sıralanabilir:

1. me fâ’ î lün / me fâ ’î lün / me fâ ’î lün/ me fâ’ î lün
Nedir bu gizli gizli âhlar çâk-i girîbanlar
Acebbir şûha sen de âşık-ı nâlân mısın kâfir

2. me fâ i lün / fe i lâ tün / me fâ i lün / fe i lün (Fa’ lün)
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta

3. fâ i lâ tün / fâ i lâ tün / fâ i lâ tün / fâ i lün
Âkıbet gönlüm esîr ettin o gîsûlarla sen
Her ne câdûsun ki âteş bağladın mûlarla sen

4. fe i lâ tün / fe i lâ tün / fe i lâ tün / fe i lün
Yaraşır kim seni ser-defter-i hûban yazalar
Nâme-i hüsnün için bir yeni unvan yazalar

5. mef’ û lü/ fâ i lâ tü/ me fâ î lü/ fâ i lün
Derdin nedir gönül sana bir hâlet olmasın
Sad el-hazer ki sevdiğin ol âfet olmasın

6. fe û lün / fe û lün / fe û lün / fe ûl
Küçük muttarit muhteriz darbeler
Kafeslerde camlarda pür ihtizaz...

7. mef ûlü/ me fâ î lü/ me fâ î lü/ fe û lün
Meddâh olalı çeşm-i gazâlânına Bâki

Öğrendi gazel tarzını rûm’un şu’arâsı

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Aralık 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ARUZ ÖLÇÜSÜ
1- Aruz ölçüsünde heceler açık (kısa), kapalı (uzun) ve medli hece olmak üzere üçe ayrılır.
Sponsorlu Bağlantılar
2- Başlıca tef‘ileler şunlardır: Fa‘ (-), Fe ul (. -),Fa‘ lün (- -), Fe i lün (. . -),Fâ i lün (- . -), Fe û lün (. - -), Mef û lü (- - .), Fe i lâ tün (. . - -), Fâ i lâ tün (- . - -), Fâ i lâ tü (- . - .), Me fâ i lün (. - . -), Me fâ î lün (. - - -), Me fâ î lü (. - - .), Müf te i lün (- . . -), Müs tef i lün (- - . -), Mü te fâ i lün (. . - . -)... Burada tef‘ilelerle parantez içindeki hecelerinin değerlerinin aynı olduğuna dikkat ediniz.
3- Aruz vezninde tef‘ileler heceleri bölebilir. Hece ölçüsündeki gibi okuyuşta tef‘ilelerde durgu yapılmaz.
4- Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Zihaf ise imalenin tersine uzun heceyi kısa yapmayı sağlar. Hece ölçüsünde böyle bir mesele yoktur. Türk edebiyatında imale çok sayıda bulunmakla beraber zihaf kusuru hoş karşılanmadığı için çok az yapılmıştır.
5- Farsça tamlama eki olan “-i” ile “ve” anlamındaki “ü, vü” bağlacı vezin gereği uzun da kısa da olabilir.
6- Medli heceler hafif bir “i, ı” sesi varmış gibi okunur. Bahâr kelimesi bahâr[ı], eşkden kelimesi ise eşk[i]den şeklinde söylenmelidir.
7- Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün kalıbıyla yazılan şiirlerde ilk tef‘ile bazı mısralarda Fâilâtün, son tef‘ile ise Fa‘lün olabilir. Bu sadece bu kalıba özgü bir durumdur. Bu kalıpla yazılan şiirlerde başta imale yapmaya gerek yoktur. Farklı tef‘ile parantez içinde hemen altında gösterilir.
8- Türkçe kelimelerle aruz veznindeki başarı Muallim Naci ile başlamış olup Türk aruzu Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından gerçekleştirilmiştir. Hatta Mehmet Âkif o kadar başarılı olmuştur ki bir çok kişi İstiklâl Marşı'nın hece ölçüsüyle yazıldığını zanneder. Oysa bu marş aruzun “Fe i lâ tün / Fe i lâ tün /Fe i lâ tün /Fe i lün” kalıbıyla yazılmıştır.
9- Aruzla yazılan bir şiirin hece sayısı bazan eşit olabilir. Mısralardaki açık kapalı dizilişinin aynı olması o şiirin aruzla yazıldığın gösterir.
Cânı cânânı bütün vârımı alsın da Hüdâ 15 hece
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ 15 hece
10- Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar. Ulama genellikle yapılır; fakat her zaman yapılmak mecburiyetinde değildir.
11- Servet-i Fünun edebiyatçıları bir şiirde değişik aruz kalıpları kullanmak suretiyle serbest vezne zemin hazırlamışlardır. Cenap Şahabetin'in “Elhân-ı Şita” adlı şiiri bu şekilde yazılmıştır. Bu şiirdeki bazı mısralar Feilâtün / Mefâilün / Feilün, bazı mısralar ise Mef‘ûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün kalıbıyla yazılmıştır.
12- Bir şiirin vezni en az iki mısradan hareket ederek bulunabilir. Tek mısraa bakarak vezin bulunmaz.
13- Mısralardaki imale ve zihaf kusuru olan heceleri altı çizilerek belirtilmiştir.
14- Bir şiirin vezni bulunurken şu işlemler yapılır:
a) Veznini bulacağımız mısraların hecelerindeki uzun seslilere dikkat ederek yazmalıyız.
b) Önce mısralardaki hecelerin açık mı kapalı mı oldukları tespit edilir.
c) Medli hece olup olmayacağı özellikle kontrol edilmelidir. Bu ihmal edilirse bir mısradaki hece değeri eksik çıkar. Mısralardaki heceler sayılarak medli hece olup olmadığı konusunda bir ipucu yakalayabiliriz.
d) Hecelerin açık kapalı değerleri karşılıklı kontrol edilir. Önce imkân varsa ulama, yoksa imale yapılır. Zihaf çok az bulunduğu için en sonra o ihtimal düşünülür.
e) Hecelerin karşılaştırılması yapıldıktan sonra açık kapalı değerleri çizgi ve nokta şeklinde ayrı bir yere geçilir. Mısra sayısına göre tef‘ile sayısı tahmin edilmeye başlanır. İlk tef‘ile en az heceden oluşur. Genelde az heceli Fa’, Fe i lün, Fâ i lün gibi tef‘ileler sonda bulunur.
f) Yazılan aruz kalıbı ile işaretler arasında uyum olmasına dikkat etmelidir.
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
4 Şubat 2007       Mesaj #3
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Aruz Ölçüsü
MsXLabs.org

Nazımda uzun veya kısa, kapalı ya da açık hecelerin belli bir düzene göre sıralanarak âhengin sağlandığı ölçü.
Sözlük anlamları ‘yön’, ‘yan’, ‘bölge’, ‘bulut’, ‘keçi yolu’, ‘deli, sarhoş deve’, ‘çadırın orta direği’, ‘karşılaştırılan, ölçü olan şey’ gibi çeşitlidir. Edebî kavram olarak, bu anlamlardan hangisine dayandığı tam olarak bilinmiyor.
Aruz ölçüsüne devenin yürüyüşünden doğduğu ve Arap dilcilerinden İmam Halil’in sisteme bağladığı söylenir. Arap, Türk, Fars, Afgan, Pakistan ve kısmen Hint edebiyatında kullanılır.
2. Beyitin birinci dizesinin son kısmı. (Bu şekil bizim edebiyatımızda yoktur.)

Aruz Ölçüsünde Kurallar
Eski şairlermizden birkaçı atların gidiş seslerini hoş görerek bazı manzum yapıtlarda bulunmuşlardır: mefûlü mefâilü mefâilü feûlün gibi kalıplardır bunlar Açık veya kapalı heceleri göstermekle birlikte klasik türk edbiyatında da önemli türleri vardır.
Arap edebiyatının resmi ölçüsüdür. Türklerin edebiyatına geçmeye başlaması Talas Savaşı'ndan sonra gerçeklerşmiştir. Aruz ölçüsü ile yazılmış şiirler genelde beyitler halinde yazılmıştır.
Son düzenleyen Mira; 19 Mayıs 2014 21:09 Sebep: Düzenlendi.
dandikseyy - avatarı
dandikseyy
Ziyaretçi
22 Mart 2008       Mesaj #4
dandikseyy - avatarı
Ziyaretçi
Lisede çalışırken sınavlarda bende sorardım..yazın bir öğrencim nereden estiyse aklına bana elindeki teyfik fikret'in rubailerinden gelin aruz veznini bulualım beraber dediydi..bende afallamıştım Msn Happy sana ün. imtahanında sormazlar diye geçiştirdiydim konuyu Msn Happy
Gereksiz gibi görünsede dünyadaki en uzun soluklu vezin sistemlerinden birisi...tarihe ve geçmişe saygıdan ezberlemesek bile nasıldır diye öğrenmemiz gerekli
CrasHofCinneT - avatarı
CrasHofCinneT
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
14 Eylül 2008       Mesaj #5
CrasHofCinneT - avatarı
VIP Pragmatist Çılgın Zat...
ARUZ, hecelerin kısalığına ve uzunluğuna dayanan şiir ölçüsüdür. Arap edebiyatında İslam dininin ortaya çıkmasından önce doğ­muş ve kuralları belirlenmiştir. Aruzun te­mellerinin eskiçağlarda devesinin sırtında uzun çöl yolculukları yaparken bir türkü tutturan Araplar'a kadar uzandığı ileri sürül­müştür. Bu görüşe göre deve, binicisinin türküsüne göre adım atmakta, eğer türkünün ritmindeki ara kısa ise hızlı, uzun ise yavaş gitmekteydi. Bunun farkına varan çöl yolcusu Arap'ın, devenin ağır ağır attığı dört adımdan aruzun temelini oluşturan ilk şiir ölçüsünü çıkardığı söylenir. Daha sonra usta şairlerin elinde gelişen bu ölçünün kurallarını ilk kez Arap dilbilimci Halil bin Ahmed (yaklaşık 718-776 ya da 791) belirlemiştir. Arap edebi­yatında yaygınlık kazanan aruz zamanla başta İran ve Türk şiiri olmak üzere İslam dinini kabul eden bütün ülkelerin edebiyatını etki­ledi. Aruzda heceler uzun (kapalı) ve kısa (açık) olarak ikiye ayrılır. Uzun heceler sen, al, tut örneğinde olduğu gibi ünsüz harfle ya da â, î gibi düzeltme imli bir ünlü harfle biter ve çizgi (-) ile gösterilir. Kısa heceler ise bu, di, a örneğinde olduğu gibi ünlü bir harfle biter ve nokta (.) ile gösterilir. Dize sonundaki hece­ler kısa da olsa uzun sayılır. Bu uzun ve kısa heceler çeşitli biçimlerde yan yana gelerek kalıpları oluşturur ve her kalıp/&'/«« (—),fâilâ-tün (- • —), mefâîlün (•-------------- ) gibi değişik adla anılır. Bu küçük kalıpların yan yana gelmele­rinden vezin adı da verilen büyük kalıplar oluşur. Bu kalıpların en çok kullanılanların­dan ikisi şunlardır:

Fik ri hür vic /dâ nı hür ir/fâ m hür bir /şâ i rim Fâ i lâ tün/fâ i lâ tün/fâ i lâ tün/fâ i 1ün -•--/-•--/-•--/-•-(Tevfik Fikret)

Be lâ sın ben/de bil mem kız/mı sın oğ lan/ Me fâ î lün/me fâ î lün/me fâ î 1ün/
._-_/._ _ _/. ___/
mı sın kâ fir me fâ î 1ün
(Nedim) . _ _ _

Aruz ölçüsünü Araplar'dan sonra İranlılar kullanmış, oradan Türkler'e geçmiştir. Daha önce hece vezni ile şiir yazan Türk şairleri İslam dinini kabul ettikten sonra aruz ölçüsüy­le şiir yazmaya başladılar. Ama Türkler için aruz kalıplarını kullanmak kolay olmadı. Arapça ve Farsça'daki gibi uzun ünlü bulun­mayan Türkçe ile aruz kalıplarına uygun şiir yazmak zordu. İlk dönemlerde hece ölçüsüne yakın kalıplar kullanmak ve kimi ünlüleri uzatmak gereğini duydular. Ancak, aruz ka­lıplarıyla başarılı şiir yazmak için bu da yeterli olmadı. Zamanla Türkçe'ye giren Arapça ve Farsça sözcükler ve dil kuralları aruz kalıpla­rının başarıyla kullanılmasını sağladı Türk edebiyatında aruzla yazılmış ilk yapıt Kutadgu Bilig'dir (1069). 16. yüzyılda Fuzulî ve Bakî gibi divan şairleri aruz ölçüsünü kusursuz denilebilecek bir düzeyde kullan­dılar. Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy, Yah­ya Kemal Beyatlı aruzu büyük bir ustalıkla kullanan son şairlerdir. Cumhuriyet sonrasın­da aruz yerini, hece ölçüsü ve serbest şiire bırakmıştır.

"Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica"
Ölmediğine sevindim, hala acı çekebiliyorsun...
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
16 Mayıs 2011       Mesaj #6
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Aruz Vezni

Hecelerin sayılarına göre değil de ses değerlerine göre düzenlenen ve genellikle İslâm uygarlığına bağlı uluslarca nazımda kullanılan ahenk ölçüsü.

Arapçada "yan, yön, yanak, yol, yöntem, büyük çadırların orta direği" gibi anlamlara gelir. İlkin Araplarca kullanıldı, 8. yüzyılda Basralı dil bilgini İmam Halil tarafından sistemleştirildi. İslâmiyet'ten sonra, Arap edebiyatının gelişmesi üzerine bütün dil ve edebiyat kurallarının düzenlenişi sırasında Arap vezin sistemi ve aruz da düzenlendi.

Bundan sonra gelişen Müslüman İran edebiyatı, Arap aruzunu, kendi özelliklerine uydurarak aldığı gibi, Türk, Hint (Urdu), Kürt ve Afgan edebiyatları da Acem vezin sistemini ve aruzunu, dillerinin ve eski edebî kültürlerinin etkisiyle bazı değişikliklerle aldılar. Arap ve Fars edebiyatlarını çok iyi bilen, iki dilde de kolaylıkla şiir söyleyebilen kentli aydınların, bir süre modaya uyarak Farsça şiirler yazdıkları, sonra da aynı ölçüyle Türkçe şiirler yazmaya giriştikleri biliniyor.

Aruz vezinleri ses değerine göre düzenlenmiş olmakla birlikte, geleneksel 11'li hece vezninin de bunda etkisi oldu. Gerçekten Türklerin kullandığı Acem mesnevi vezinleri, biri dışında 11 hecelidir. Bu nedenle yabancı araştırmacılar, Sultan Veled'in kimi şiirlerinin, Âşık Paşa'nın "Garibnâme"sinin heceyle yazıldığı yanılgısına düştüler. Ayrıca aruzun, Arapça sözcüklerin uzun ya da kısa söylenişlerine göre düzenlendiği, Türkçe sözcüklerin ses yapısınınsa buna uymadığı, imale (çekme) ve vasllarla (ulama) aynı sözcüğün değişik dizelerde değişik biçimlerde okunduğu göz önüne alınırsa bu doğaldır.

16. yüzyıl şairlerinden Fuzuli'nin sert dil olarak nitelediği Türkçenin bu yapısal özelliği, 11. yüzyıldan başlayarak yaygın biçimde kullanılan aruzun etkisiyle Türkçede yabancı sözcüklerin artmasına yol açtı. Yabancı sözcükler arttıkça da nazım tekniğine ilişkin bozukluklar azaldı. Aruzun kullanılmaya başlamasıyla özellikle Çağatay ve Azeri alanlarında tuyug, koşuk, türkü, tarhani gibi nazım biçimlerinin ortaya çıktığı, Osmanlı şiirinde de sonradan şarkı adı verilen, murabbaların yazıldığı görülür. Hepsinde ortak nokta, bu şiirlerin belli bir besteyle okunmak için yazılmış olmalarıdır. Âşık ve zümre-tarikat edebiyatında bu daha çok göze çarpar, iki ayrı geleneğin birbirini etkilemesi sonucu divan şiirinde ve İran edebiyatında görülmeyen, aruzla yazılmış nazım biçimleri geliştirilir. Divan, semai, selis, kalenderi, şatranç bunlar arasındadır.

Sözcüğü oluşturan hecelerin ses değerine dayanan aruzda, Arapça sözcüklerin yapısına uyularak sebeb, veted, fasıla diye üçe ayrılan heceler efâil ü tefâil denilen sekiz kümede toplandı (feûlün, fâilün, fâilâtün, müstef'ilün, mefâilün, mütefâilün, müfâaletün, mef'ûlât). Anlamı olmayan, yalnızca ses değerini belirten bu sekiz sözcüğün çeşitli sıralamalarla bir araya getirilmesi sonucu bahr denen 19 dizi oluşturuldu. Bu 19 bahirden her biri de kendi içinde ayrıca çoğaltıldı, kimi kalıplar kimi belli biçimler için kullanıldı.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
16 Mayıs 2011       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi

Aruz Kalıpları

Aruzda bahr denilen on dokuz temel diziyi küçük değişikliklerle çoğaltarak oluşturulan ve vezin adı verilen kalıplar.

Her vezin, hecelerin yalnızca ses değerini gösteren ve bir anlam taşımayan söz kalıplarının bir araya getirilmesiyle oluşur. Bu söz kalıpları hecelerin ses bakımından kısalık ve uzunluklarına dayanır.

Kısa hecelerin nokta, uzunların da çizgi ile gösterildiği bu ses kalıplarının başlıcaları şunlardır : Fâ, Fa'(-); Feul (.-), Fâlün (--), Feilün (..-), Fâilün (-.-), Feûlün (.--), Mef'ûlü (--.), Feilâtün (..--), Fâilâtün (-.--), Mefâilün (.-.-), Mefâîlün (.---), Mefâilü (.--.), Fâilâtü (-.-.), Müfteilün (-..-), Müstef'ilün (--.-), Müstef'ilâtün (--.--), Mütefâilün (..-.-).

Bu ses kalıpları çeşitli biçimlerde bir araya getirilerek vezinler oluşturulmuştur. Şu birkaç örnekte olduğu gibi: Fâilâtün/ Fâilâtün/Fâilâtün/Fâilün; Mefûlü/ Mefâîlü/Feûlün; Mefûlü/Fâilâtü/ Mefâîlü/Fâilün; Feilâtün (ya da Fâilâtün)/ Mefâilün/Feilün (ya da Fa'lün).

Türkler aruzda İran şairlerini izlemişler, onların kullandıkları bahirleri ve vezinleri almışlardır. Özellikle aruzun benimsendiği ilk dönemlerde Türkçenin ses yapısına uygun vezinlerin seçildiği, İranlıların az kullandıkları vezinlerin çokça kullanıldığı ya da kimilerinin hiç kullanılmadığı görülür.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
29 Şubat 2016       Mesaj #8
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
MsXLabs.org & Büyük L.

İslam dininin çıkışından önceki dönem arap şiirinde uygulanmaya başlayan ve aruz diye adlandırılan bu veznin arap dilcisi imam Halil bin Ahmet (öl. 786) tarafından kurallara bağlandığı kabul edilir. Gerçekte kurallarının saptanması İmam Halil'den daha önce başlatılmış ve bütünüyle düzenlenmesi ondan sonra da sürmüş olan aruz vezni, arapça kelimelerde kısa (.) ve uzun (—) hecelerin sıralanış biçimini gözetir. Kısa heceler kısa ünlüden (idâre'de ilk hece) oluşan ya da kısa ünlüyle {idâre'de son hece) biten hecelerdir. Bunlar açık hece niteliğindedir. Uzun heceler ise uzun ünlüden (âdi'de ilk hece) oluşan ya da uzun ünlüyle (âdi’de ikinci hece) biten hecelerdir. Aruzda ünsüzle biten heceler (kapalı hece) de (âb) uzun hece değerindedir. Kısa ve uzun (kapalı ve açık) hecelerin farklı biçimlerde sıralanmalarıyla ana kalıplar (tef’ile'ler) oluşur. Tef'ilelere arapça fiil kökünden türetilmiş adlar verilir: fa' (—), la'lün ( ),
fâilâtü ( ), fâilâtün ( ), fâilün (-•—), feilâtün ( ), feilün (—), leûlün
( ), feûl(—), mef'ûlü( ), mefûlün
( ), mefâilün ( ), mefâilü ( .),
mefâilün ( ), mütefâilün ( ),
müfteilCın ( ), mûstefilürı ( ),
müstefilâtûn ( ). Tef'ilelerin türlü biçimlerde birleşmeleriyle bahir* adı verilen ve bütün bir dizeyi kapsayan kalıplar ortaya çıkar. Her bahirde birbirinden küçük farklılıkları olan çeşitli vezinler (cüz) yer alır.

Aruzla yazılmış şiirlerde dizeyi, tef'ile- lerine uygun bölümlemelerle okumaya laktı denir. Bir mısraın tef’ilelerine ayrılması örneğin şöyle olur: “Müheyya ol/du meclis sâ/kıyâ peymâ/neler dönsün"( Bakı)( ). Bu vezin, hezec bahrinin mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün cüzüdür.

Türk edebiyatında arap şiirinin ve ondan etkilenen İran şiirinin kullandığı bütün bahirler ve cüzler kullanılmış değildir Türk şairlerinin yaygın olarak kullandıkları bahirler ve cüzler şunlardır:
Hezec bahri: Mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün ( ), mefâilün mefâilün feûlün ( ), mefûlü mefâilü mefâilü feûlün ( ), mefûlü mefâilün feûlün ( ), mefûlü mefâilün mefûlü mefâilün ( ).Recez bahri: Müstefilün müstefilün müstefilün müstefilün ( — ), müstefilün müstefilün( —-—). Remel bahri: Fâilâtün
fâilâtün fâilâtün fâilün ( ), fâilâtün fâilâtün fâilün(— ), fâilâtün feilâtünfeilâtün faiün ( ), fâilâtün feilâtün faiün ( ). Seri bahri: Müfteilün müfte-
ilün fâilün ( ). Hafif bahri: Fâilâtün mefâilün faiün ( — ), feilâtün mefâilün faiün ( ). Muzari bahri: Mefûlü fâilâtü mefâilü fâilün ( ), mefûlü fâilâtün mefûlü fâilâtün{—— — ), mefâilün mefâilün mefâilün mefâilün ( ). Müctes bahri: Mefâilün feilâtün mefâilün faiün (—— ). Mütekarib bahri: Feûlün feûlün feûlün feûl ( —).Divan şiirinde bu kalıplara ek olarak iranlılar'ın aruza ekledikleri rubai vezinlerinden de kullanılanlar olmuştur. Hezec bahrinde ve 24 tane olan rubai kalıpları ahreb* ve ahrem* vezinleri olmak üzere ikiye ayrılır.

Dizelerin aruz veznine uydurulmasında heceler bazı kurallara göre değişikliklere uğrayabilir. Bu değişiklikler şunlardır: ulama* (vasi): sonu ünsüzle biten bir sözcüğün vezin zoruyla, sonraki sözcüğün başında bulunan ünlüye bağlanarak okunmasıdır, (örn. "Bülbüller öter güller açar şâd gönül yok ” (Şeyhülislam Yahya): Bülbülle röter gülle raçar şâd [t] gönül yok [ulama yapılmasa —— ’e uymayacaktı]); imale*: kısa bir heceyi vezne uydurmak için uzun hece değerinde kullanmaktır(örn."N/ç/r?to/maz banâ derman beni bimâr sanmaz mi 7' (Fuzuli): "bana" sözcüğünün ikinci hecesi kısa okunsa ’e uymayacaktı); zihaf*: uzun bir heceyi vezin zoruyla kısaltmaktır (örn “Merhabâ ey âsi ümmet melcei" (Süleyman Çelebi): 1 âsî” sözcüğü, ikinci hecesi kısaltılarak "âsi” biçiminde okunmasa — —. —’e uymayacaktı); med*: son hecesi "uzun ünlü + ünsüz" biçiminde olan bir sözcükten sonra ünsüzle başlayan bir sözcük geliyorsa, ilk sözcüğün sonundaki hece "1 uzun + 1 kısa hece" değeri alabilir (örn. "O nâz hastası tâ böyle bîmecâl midir7' (Nedim): “nâz" ve "câl” heceleri " yerine "—” okunmasa, dize — —'e uymayacaktı); sekt*-i melih: "Mefûlü mefâilün feûlün" biçimindeki cüzün birinci tef’ilesi sonunda bulunan kısa heceyle ikinci tef ilenin başındaki kısa hecenin birleşerek uzun hece olmasıdır; böylece kalıp "mefûlün fâilün feûlün" biçimine girer (örn. Bir yoldu parıldayan gümüşten / Gittik... bahsaçmadık dönüşten'' (Yahya Kemal): birinci dizedeki —— vezni, ikinci dizede sekt-i melihile biçimine girmiştir).

Bunlardan başka aruz kalıplarında baştaki fâilâtün’ler (— ), feilâtün ( ) olabilir (örn. "Bâğa sensiz varamam çeş mime âteş görünür / Gül-i handânı değil serv-i hirâmanı b//e"(Neşati): birinci mısra başında "Bâğa sensiz" 'e, ikinci mısra başında “Gül-i handâ" ise ’e uymaktadır). Dize sonlarında fa'lün’ler ( ) de feilün (—) olabilir (örn. “Nedir bu tâli' ile derdi Nefi-i zârın / Ne şûhu sevse mülâyim dedikçe âfet olur"(Nef'i): Birinci dize sonunda "zârın" ’e, ikinci dize sonunda “—fe tolur" ise —’e uymaktadır). Dizenin son hecesi her zaman uzun hece değerindedir (örn. Dilde gam var şimdilik luft eyle gelme ey sürür / Olamaz bir hânede mihmân mihmân üstüne" (Rasih): birinci dize sonunda "ey sürür" ’e uymaktadır; ikinci dize sonunda "-nüstüne” ise — değil, değerindedir).

Kendi şiir geleneği hecelerin sayıca eşitliği esasına dayanan İran edebiyatı, İslamlığın benimsenmesinden sonraki dönemde arap edebiyatının etkisi altında aruz veznini benimsedi. İran şairleri Arap- lar'ın kullandığı aruz kalıplarının hepsini kullanmadılar. Geleneksel şiirleri hece vezniyle olan Türkler ise X. yy.'dan başlayarak İran şairlerinin yapıtları etkisinde aruz veznini kullandılar. Aruzla yazılmış türkçe yapıtlardan Kutadgu * Bilig, Atabet‘ ül Hakayık gibi günümüze ulaşan en eski ürünlerde hece veznini hatırlatan şekillere yer verilmiştir. Nitekim bu yapıtların vezni olan "Feûlün feûlün feûlün feûl" ( — —), hece sayısı bakımından hece vezninin 11 ’li kalıbına denk düşer. Türkçe sözcüklerde uzun hece bulunmadığı için aruz vezninin kullanılmasında XV. yy.’a kadar imalelere çok geniş bir şekilde yer verildi. Arapça, farsça sözcüklerin dilde gittikçe çoğaldığı dönemde bu yabancı sözcüklerin aruza yatkın ses özellikleri sayesinde ise aruz vezninin kusurları elden geldiği kadar azaltılabildi. XVI-XVII. yy.’larda divan şairleri aruzu artık başarıyla kullanıyorlardı. Bu dönemde divan şiiri İran edebiyatıyla boy ölçüşebilen, özgün bir nitelik kazanmıştı. Divan şairleri aruz vezniyle mesnevi*, gazel*, kaside*, musam- mat*, rubai*, kıta* gibi nazım türlerinde ürün verirken özellikle XIV-XV. yy.’larda halk şiiri geleneğinin dörtlüklerine aruzu uygulayan tuyug*, eski halk türkülerini andıran fakat aruzla yazılmış olan şarkı* gibi türleri de kullandılar. XVII.-XIX yy.’da türlü yönleriyle divan şiirinden etkiler alan halk şairleri aruz vezniyle de şiirler yazdılar. Bu edebiyatta halk şiiri geleneğini aruz sistemiyle birleştiren bazı yeni türler (divan*, semai*, selis*, kalenderi*, satranç*) oluştu.

Tanzimat yazarları aruzun türkçeye uymadığını, konuşma diline aykırı düştüğünü ileri sürerek türk şiirinin kendine özgü vezninin hece vezni olduğunu savunuyorlardı. Aruzun bırakılması ancak Milli* edebiyat akımının doğup gelişmesiyle mümkün oldu.
Aruzla yazılmış şiirlere konuşma dilinin doğallığını kazandırma yolunda Nedim, Enderunlu Vasıf, Sabit vb.'nin gösterdiği Ustalıklar aruz geleneğinin son döneminde en üst düzeyine ulaştı. Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve özellikle Yahya Kemal Beyatlı türkçeyi aıuza uygularken şiirlerini kusursuz bir söyleyişe kavuşturdular.
ѕнσω мυѕт gσ ση ツ

Benzer Konular

21 Kasım 2010 / Misafir Soru-Cevap
8 Nisan 2010 / Misafir Taslak Konular
29 Şubat 2016 / ahmetseydi X-Sözlük