Arama

Taylorizm Nedir?

Güncelleme: 15 Kasım 2012 Gösterim: 18.343 Cevap: 2
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
4 Ekim 2012       Mesaj #1
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Taylorizm Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında, Amerikalı mühendis F. W. Taylor tarafından geliştirilen iş düzenleme yöntemi.

Yöntemin temeli, makine başındaki işçinin davranışlarını, birim zamanda en fazla üretimi gerçekleştirecek biçimde düzenlemeye dayanır. Taylor bu amaçla yürüttüğü incelemelerinde ve geliştirdiği projelerde, üretim sürecini ve işçinin bu süreç içindeki davranışlarını en ince ayrıntılarına kadar belirledi. Bütün gereksiz davranışları ve zaman kaybına yol açan personeli ayıkladı. Üretimde kullanılan aletlerin standardizasyonunu yaptı. Üretim süreci içinde her işçiye belli bir görev yükleyerek, o işte uzmanlaşmasını ve böylece çalışma hızının da olağanüstü artmasını hedefledi.

Taylorizmi eleştirenler, bu yöntemin üretimi artırmasına karşın işçiyi makinenin bir parçası, bir otomat hâline getirdiğini, insan olmaktan çıkardığını, kişiliğini ve yaratıcılığını yok ettiğini ve giderek bu sisteme göre çalışan işyerlerindeki işçilerin çeşitli ruhsal bunalımlarla karşı karşıya kalmasının kaçınılmaz olduğunu ileri sürdüler.


MsXLabs.Org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
4 Ekim 2012       Mesaj #2
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TAYLORİZM NEDİR?

Sponsorlu Bağlantılar
Taylorizm dendiğin ilk akla gelen iş düzeni ve işin yerine getirilmesini düzenleyen sistem gelir akla. Frederich Winslow Taylor (1856-1915) tarafından, iş (üretimde) düzeni ve işin yerine getirilmesi süreçlerini düzenleyen sistemi ortaya çıkartmış ve ondandır ki üretim sürecini düzenleyen sisteme Taylorizm adı verilmiştir. Taylorizme göre; üretimi düzenlenmenin en önemli yanı, işin hazırlanmasıdır; el-kol-beden hareketlerinde sistemli bir tasarruf sağlanmalı, böylece en uygun tek yol bulunmalıdır; makineden en yüksek ölçüde yararlanılmalıdır (Volan kayışı sistemi Taylor tarafından işletmeye sokulmuştur).

ABD’de, 1800’lü yılların sonlarında “sistematik yönetim hareketi” ortaya çıkmış; Frederich Winslow Taylor, bu akımı geliştirmiş ve kapitalist üretim organizasyonunda dünya çapında etkilere ulaşmıştır. Taylor’un yaklaşımı elbette sınıfsal, yani ideolojiktir. İşin örgütleniş biçimini ise deneylerle geliştirip 1911 yılında Bilimsel Yönetim İlkeleri adlı kitabında toplamıştır.

20. yüzyılda kapitalist işletmelerin hızla büyümesiyle birlikte emeğin kontrolü sorunu ile karşı karşıya gelinmiştir. Taylorizm, soruna, üretim teknolojisinden bağımsız olarak uygulanabilecek yöntemler geliştirme çabasının ürünüdür. Taylor, işçilerin doğuştan “aptal” olduklarına inanır. Ona göre, işçiler, yaptıkları işleri bilimsel bir biçimde geliştirerek eni iyi yapılış biçimini bulmak için yeterli zekaya sahip değillerdir. Bununla birlikte işçilerin doğal içgüdüleri ve eğilimleri, işi kolaydan alma ve kaytarma yönündedir ki, çalışıyor görünüp dalga geçerler. Bu nedenle işçiler pasifize edilmeli ve makinelerin basit bir uzantısı durumuna indirgenmelidir. Böylece taylorizm “kapitalist emek sürecinde yabancılaşmış emeğin en iyi nasıl kontrol edileceği” noktasına odaklanmıştır.

Yönetim İlkeleri

-İşletme yönetimi, işçinin, hem üretim bilgisine hem de fiziksel becerilerine bağımlı olmaktan çıkarılmalıdır;
-Fabrika düzeni ve üretim planlama bölümleri, yani tasarım, üretim birimlerinden ayrılmalıdır. Yani tasarım, işçinin faaliyeti olmaktan çıkarılmalıdır. Böylece vasıflı işçiye ihtiyaç kalmayacak, aynı zamanda da yönetim, emek süreci üzerinde tam kontrole sahip olacaktır;
-İşçilere, basit parçalara ayrılmış iş süreçlerindeki işlerin nasıl ve ne kadar sürede yapılacağı talimatı verilmelidir;

Üretim teknolojisinin geliştirilmesi tamamen yönetimin ihtiyaçları çerçevesinde, mühendis, teknisyen ve bilimciler tarafından yapılmalıdır.


Özellikle İngiltere’de, vasıflı ustaların kendi meslek alanlarında sendikalılaşmalarını, taylorizm uygulamasına karşı geliştirilmiş refleks olarak algılamak mümkün. Taylorist uygulamalarla matbaa ve dokuma ustaları, emek süreci üzerindeki denetimlerinin sürekli olarak zayıfladığını görmüş ve sendika kurmaya yönelmişlerdir. Çıraklık devresinin süresi ve çırakların yapacakları işler, katı biçimde belirlenerek vasıfsız emeğin (kadın işçiler dahil) vasıflı ustaların işine el atmaları önlenemeye çalışıldı. Ne var ki, bu yaklaşımların, işçi sınıfı içinde bölünmeleri de beraberinde getirdiği söylenebilir.

Kapitalist emek sürecinde işçi, her türlü beceriden, üretim bilgisinden ve zihinsel faaliyetten koparılarak vasıfsızlaştırılmış, farksızlaştırılmış, ve her türlü küçük parça işi yapar hale getirilerek değersizleştirilmiştir. Böylesi uygulamaların işyerlerinde verimliliği artırdığı doğrudur. Ancak, Taylorizm, içinde taşıdığı ideolojisi nedeniyle kapitalist üretimde benimsenmiş ve geniş uygulama alanı bulmuştur. Çalışma, amaçlı faaliyet olarak, bilinçle birlikte iradeyi de belirler. İnsan, önce tasarlar; ardından iş yapma yeteneğini kullanarak üretir; üretirken bir anlamda kendini de yeniden üretir, yani geliştirir.

Ancak, üretim araçlarının özel mülkiyetinde, özellikle de kapitalist toplumda insan, üretim araçlarından ve üretilen üründen koparılmıştır. Böylesi toplumda çalışmama özgürlüktür; çalışma ise dış baskının sonucudur.

Kapitalist topluda üretime katılanların, üretim araçlarından ve sonuçlarından koparılmış olması, yabancılaşmadır. Çünkü, böylesi bir süreçte üretime katılanların, ne tasarımda ne de sonuçta ortaya çıkan üründe damgası vardır. Öyle ki bu yapıda, üretim araçlarının bir vidası haline gelen insanın kendisini yeniden üretmesi, yani gelişmesi mümkün değildir. Tam tersi, gelişmesi önlenmiştir ve işçi, artık bir ****a dönüşmüştür. Nitekim onun işgücü, tıpkı bir **** gibi satılıp alınmaktadır.
İnsan emeği, üretilen nesneler içinde cisimleşen el becerisi ve yeteneği demektir. Ancak, bu maddileşmiş ve eşyalaşmış emeğin, çok belirli koşullar altında, uzlaşmaz çelişkili bir nitelik kazanması, yabancılaşmanın somutudur. Burada sözü edilen “çok belirli koşullar”, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyettir.

Başka bir söylemle, kendi faaliyetleri sonunda ortaya çıkardıkları ürünler, kendilerinin üstünde duran güçlere dönüşerek insanları kendi egemenlikleri altına almıştır, artık insanlar, toplumsal ilişkide bu güçlerin keyfi ve kendiliğinden etkilerine boyun eğmişlerdir. İnsanların kendi güçlerine ve kendi özlerine yabancılaşması, bir başka güç ve öze tabi olma sonucunu doğurur.

Hegel’in idealist felsefesine göre yabancılaşma, mutlak idenin doğa ve tarihsel gelişim içinde nesneleşip eşyalaşması, kendinden başka bir şey oluşudur. Feuerbach’da ise söz konusu olan idenin kendisine yabancılaşması değil, insanın kendi güçlerini, özelliklerini ve gereksinimlerini, yine kendilerinin yarattığı manevi güçler karşısında konumlaştırmasıdır. Yaratılan manevi dünya güçleri karşısında insanlar, kendi güçlerine ve kendi özlerine yabancılaşırlar.

Marks ve Engels, yabancılaşmayı toplumsal nedenlere dayandırmışlardır. Bir başka söylemle yabancılaşmanın toplumsal temelini bulmuşlardır. Toplumsal temelde nesnel ekonomik ilişkileri özellikle de kapitalist üretim ilişkilerini ve bu ilişkilerin uzlaşamaz karakterini, sözü edilen ilişkilere denk düşen bilinç durumlarını ve ilişkilerin nesnel içeriğini analiz etmişlerdir. Böylece ortaya yabancılaşmanın tarihsel yani geçici özelliği çıkmıştır. Yabancılaşma biçimine bürünen ise, daha önce sözü edilen insan emeğinin, üretilen nesneler içinde cisimleşen insan becerisi ve yeteneği olduğudur.

Yabancılaşmanın temelinde, sınıflı toplumdaki insanın sömürülmesi ve ezilmesi yatmakta ve toplumsal yaşamın her alanını kapsamaktadır. Ekonomik yabancılaşmanın yanında ve ondan ayrı olarak politik ve ideolojik yabancılaşmadan da söz edilmelidir. Çünkü, devlet, toplumun üzerinde yabancı bir güç olarak yükselmiştir (Bkz. Devlet). Emperyalizmde devletle bütünleşmiş tekelci sermaye, toplumsal yaşamın her alanında egemen olabilmiştir. Politik alanda söz konusu olan, içinde gericiliği de barındıran bürokratlaşmış ve silahlandırılmış güçlü devlet mekanizması ve nihayet faşist diktatörlüğe uzanan yapılanmadır.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
ölmez fenerli - avatarı
ölmez fenerli
Ziyaretçi
15 Kasım 2012       Mesaj #3
ölmez fenerli - avatarı
Ziyaretçi
Taylorizm
hiyerarşik olarak örgütlenen siyasal endüstriyel teknoloji sistemi.
1881 yılında amerikalı frederick winslow taylor'ın (1856-1915) ileri sürdüğü, üretimde iş bölümünü artıran ve zaman kaybettirici tüm öğeleri ayıklayan, işçi emeğinden olabildiğince fazla yararlanmayı, iş verimini artırmayı hedefleyen sistemdir.
fredric w taylor'un scientific management adlı teorisinin uygulanmaya başladığı dönemlerde ortaya çıkan akımdır.
scientific management teorisi yaklaşık yüz yıl kadar önce taylor tarafından oluşturuldu ve bu şekilde organizasyon yönetimi bir bilim, araştırma konusu olmaya başladı.