Arama

Hümanizm (İnsancılık)

Güncelleme: 27 Haziran 2012 Gösterim: 7.802 Cevap: 3
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
3 Ekim 2006       Mesaj #1
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
İmanını kaybeden bir çağın dini. Sözünü dinletmek isteyen her felsefe bu kaftana bürünmek zorunda.
Marksizmden egzistansiyalizme kadar Avrupa'nın tüm düşünce akımları hümanist.
Sponsorlu Bağlantılar
Kavramdan çok kılıf; kelime değil bukalemun: demokrasi gibi, sosyalizm gibi.
Hümanizm genç bir kavram, batı dillerini 1850'den sonra fethetmiş. Ama müstağriplerimiz hemen benimsemiş kelimeyi, onlara göre Yunus'lar,
Mevlana'lar, Hacı Bektaş Veli'ler su katılmamış birer hümanist. Hümanizm nedir, kimsenin tarife yanaştığı yok.(1)
Kelimenin iki ayrı manası var : 1) Antikite hayranlığı.
16. asır Avrupası için bir kaçış, bir meçhulü arayıştı hümanizm. Bir egzoti
zm, bir yeni boyut ihtiyacı.
Kilisenin yasaklarından kurtulmak isteyen Orta Çağ insanı Eski Çağ edebiyatlarına kaçtı. Ferdi cemaat içinde eritmeyen paganizm, hürriyetti, direnişti. Nas'ların çelik korsasından kurtulup kilisenin duvarları dışına fırlamak h
em cazip hemde tehlikesizdi. Kendi mazisine sığınıyordu batı; manevi mirasını yeni baştan inceliyor, o metruk hazineden el değmemiş mücevherler derliyordu. Antikite hem kendisiydi hem başkası. İnsan Hristiyanlığın posalaştıramadığı bir düşünceyle yakından temas ediyordu. Vesayetten kurtuluşdu bu, kendi kanatları ile uçmak arzusuydu. Açıktan açığa bir isyan değildi şüphesiz, çünkü Hristiyanlık, greko latin kültürü ile hiçbir zaman göbek bağlarını koparmamıştı. Fakat nas'ların korkuluğundan atlıyarak putperest dünyanın şiir ve düşünce bahçelerine açılmak yine de tehlikeliydi.
Ne olursa olsun Avrupa, zincirlerini kırmak, rüştünü ispat etmek, horlanan haysiyetini kurtarmak zorundaydı. Böylece batı aydını çeşitli tahriflerle tanınmaz hale gelen Hristiyanlığı bir
yana bırakacak ve giderek kendi kendini tanrılaştıracaktır.
Filhakika hümanizmin ikinci manası insanlık dinidir. Kilisenin abesleriyle bunalan serazad zekalardan kimi, "tabiatta tanrı yoktur, tanrıyı yaratan insandır. Toplum kendi değerlerini gök
kubbeye aksettirmiş, beşeriyi ilahileştirmiştir", dedi; kimi, "insanlığı kurtaracak tek kılavuz ilimdir"; ne Rab ne ibad.
İnsanın yabancılaşmasıydı din, bir çeşit afyondu. Geçen asrın düşünce fatihleri Promete'yi bayraklaştırırlar, "bütün tanrılardan iğre
niyorum" diyen Promete'yi. İyi ama Promete'nin iğrendiği tanrılar karanlık bir çağın kan dökücüsü, habis, zenperest mabudları değilmi?
Hümanizm, Avrupalı için kaybettiği dinlerin, yıktığı inançların yerini alan bir put. Hümanizm bir aydın hastalığı ama kimse bu izmin hudutlarını çizemiyor. Diyorlar ki hümanizm, insanı mükemmelleştirmek, varabileceği en yüksek irtifaa yükseltmek yani gerçek insan, kamil insan yapmak. Yalnız örnek kim olacak?
Sokrat mı, Vinci mi, Erasmus mu, Goethe mi? Nietzsche'nin ideali insan-üstü idi; yakın tarihin kanlı tacidarları bu rüyanın ne kadar tehlikeli olduğunu ispat ettiler. Carlyle'ın kahramanlarına gelince onlar da mazide yaşayan veya yaşandığı farzedilen birer gerçek veya tecrid. Hümanizm insanın tanrılaştırılmasıymış, hangi
insanın, feylesofun mu, kozmonotun mu, yığının mı?
Hümanizm, saltanatının sarsıldığını anlayan kilisenin de bayrağı. Gerçek hümanist biziz diyen Pierre l'Hermite'lerin, Ignace de Loyola'ların torunları kanlı pençelerine ipek eldivenler geçirerek insanoğl
unu kardeşliğe çağırıyor.
Katolik bir tarihçi, "hristiyan hümanizmi, yunanlıların dini ideali ile İncil arasındaki kaynaşmanın eseridir, diyor; Yunan felsefesi latin hukuk anlayışı ve judeo kretien teoloji aynı potaya döküldü, bu halitadan çıkan a
na mefhum: insanoğlunun değeridir". (Grouset)
Ya İslamiyet? Hümanizm putperest sanata karşı duyulan hayranlıksa müslüman dünya böyle bir muhabbetten habersiz yaşamıstır. Çölde doğan İslamiyet, yunan şiirinin çılgın ve günahkar cazibesine kapalıydı. Sirenlerin şarkısını engin denizlere açılmayanlar duyamazlardı ki. İslamiyet Yunan ve Roma'dan düşünceyi almıştı, besleyici unsurları varlığına katmış, posayı bırakmıştı geriye. Unutmayalım ki karanlıklar içinde bocalayan Avrupa'ya antik çağın en büyük d
ahisini, Aristo'yu İslamlar tanıtmıştır, yani batı hümanizminin ana kaynaklarının biri İslamiyet'tir. Ne var ki İslam'ı Homeros da ilgilendirmemiştir, Virjil de.
Cahiz (772-870) için dünya şiiri Yedi Askı şairleriyle başlar. İslam yunan ve latin sanatına
niçin dönecekti? Ne dilde ne zevklerde ortaklık söz konusuydu.
Rönesans hümanistlerinin çağdaş hümanizm üzerinde etkisi nedir? Başka bir deyişle, bir Feurbach'ın, bir Renan'ın, bir Marx'ın dikkatini insanoğlunun muhteşem kaderine, eşsiz değerine k
anatlandıran Rönesansın metin aktarıcıları mı olmuş? Onlar olmasa Comte İnsanlık Dinini kuramayacak mıydı? Bilemeyiz.
Biz Rönesansı yaşamadığımız için mi hümanist olamadık? Evvela Rönesans tarihi bir gerçekten çok bir İtalyan miti. Düşüncede yeniden doğuş ve atlayış olmaz. İslamiyet'te kilisede yok, Allah'la kul arasında herhangi bir aracı da. İslam düşüncesi hangi baskıya karşı direnecek, bağımsızlığını kime ispat edecekti?
Hümanizm insan haysiyetine saygı, insana tabiat içinde istisnai bir değer
vermekse, İslamiyet tek gerçek hümanizmdir.
"Humanités" edeb, efendilik, nefse hakimiyet, mukaddese saygı ise İslamiyet ve bilhassa tasavvuf "humanités" nin ta kendisi. İnsan yalnız İslamiyet'te eşref-i mahlukattır. Bir yanıyla balçık, bir yanıyla tanrı. Feyzi Hindi'nin meşhur beyiti ile çerçevelediği muhteşem varlık:
Haki, eğer bezulmeti hesdi mukayyedi,
Arşi, eğer benur-ı ilahi münevveri.

(1) Şemsettin Sami, "insaniyete muhabbet" diyor (Kamus-u fransevi). İsmail Fenni, "devr-i teceddüd üdebasının yani elsine ve edebiyat-ı atika tarafdaranının mezhebi..beşeriyete ibadet mezhebi" (Lugatce-i felsefe)
(yazarlarımıza sorsak).. Bu izm "dünyanın en namussuz sömürüsü olan burjuva sömürüsünü örtbas etmek için ileri sürülmüş bir duman perdesi" Kemal Tahir'e
göre. Ergun Göze için, "insan ruhunu metafizik kaynaklardan koparan ve bu sebeple insanı vücuduna irca eden zavallı bir sistem..son aşaması: makineleşen insan".
(Bu keşmekeş nereden geliyor. Önce kelimenin kendisinden. Kemal Tahir hümanizm ile hümanitari
zmi birbirine karıştırmıştır.)
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Mart 2010       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hümanizm
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Hümanizm, Fransızca humanisme, insancılık, insanları sevme ülküsü, beşeriyetçilik.

Gelişimi

Hümanizm ve din

Hümanizm insani konularda doğaüstü inanışların hocalığını açıkça reddeder; fakat bunun yanında inançların kendisini hedef almaz. Genelde ateizm ve agnostisizm ile bütünleşebilir ama hümanist anlayış bunlara içkin değildir. Hümanizm bu tür doğaüstü güçlerin varlığıyla ilgilenmeyen etik tabanlı bir görüştür. Seküler bir hayat duruşu ilkesi ve her otorite karşısında insanı özgürleştirme çabası hümanizmin ırasıdır..
Hümanizme göre doğruyu bulmak insanın bir yetisidir. Fakat doğruyu bulma yönteminde gizemcilik, mistisizm, gelenek ve bunlar gibi genel geçer kanıtlarla ve mantıkla bütünleşmeyen yöntemler izlenemez. Gerçeğe duyulan bu arzu, gözü kapalı kabullenimlerle değil, bilimsel şüphecilik ve bilimsel yöntemle doyurulmalıdır. Otoriteyi ve aşırı şüpheciliği de reddederken, kaderin olaylar üzerindeki etkisini kabul etmez. Doğrunun ve yanlışın bilgisine kişisel ve ortak bilincin en doğru biçimde algılanmasıyla ulaşılabileceğini savunur.
Bunun yanısıra humanizm insanın tüm diğer canlı türlerinden daha özel olduğu düşüncesini reddeder. Hümanist filozof Peter Singer “Birçok istisna olmasına rağmen, hümanistlerin çoğu kendilerini en büyük dogmadan özgürleştiremiyor… önyargılı türcülük… Hümanistler diğer canlı türlerine karşı düşüncesizce istismarlara karşı durmalıdır.” diyerek hümanizmin doğalcılığını ve hayvanseverliğini belirtmiştir. Bizim diğer canlıların üzerinde tanrı-vergisi bir hüküm hakkımız olmadığını ekler.
Hümanizm insanın kapasitesine iyimser yaklaşır, bunun yanısıra insan doğasının tümüyle iyi ya da tüm insanların hümanizmin savunduğu ussalcı ve manevi değerlere ulaşabileceğini savunmaz. Bu hedef birey için azim ve diğerlerinin yardımını gerektirir. İnsanın gelişimidir hümanizmin ereği, bütün insanlar için hayatı daha iyi yapmak. Hümanizm güzel şeyler yapmaya, şimdi ve burada iyi yaşamaya ve geleceğe daha iyi bir dünya bırakmaya yoğunlaşır.

Hümanizmin tarihi

Hümanizm Rönesans'a, İslamiyetin Altın Çağı’na ve Antik Yunan kalıntılarına dayandırılabilir ve hatta humanist düşünce Buddha ve Konfüçyüs’te de görülebilir. Bunun yanında humanism terimi daha çok batı felsefesiyle bağlaşıktır. Hümanizm terimi 19. yüzyılın başlarında, 15. yüzyıl İtalya’sında klasik edebiyatla ilgilenen kimseler için söylenen umanista sözcüğünden kökenlenir.

Hümanizma

Rönesans Düşüncesinin üzerinde durup antik örneklere göre işlediği ilk sorun insan sorunudur insanı arayan insana özgü olan bu dünyadaki yerinin ne olduğunu araştıran çalışmalara verilen addır.
Hümanizm deyimi ilk olarak filolojik açıdan değerlendirilmiştir.Ancak sadece bu açıdan değerlendirilirse bilimsel bir akım olamazdı oysa hümanizm geniş anlamıyla modern insanın hayat anlayışını ve duygusunu dile getiren bir akımdır.

Antik Yunan'da hümanizm

Milattan önce 6. yüzyılda yaşamış Miletus’lu Thales ve Colophon’lu Xenophanes kendilerinden sonrakiler için humanist düşüncenin yolunu hazırlamıştır. Thales “kendini bil'meyi dünyasının merkezine oturturken, Xenophanes döneminin tanrılarına inanmayı reddetmiş ve kutluluğu evrene ve evrendeki şeylere yüklemiştir. Sonra gelen ve ilk serbest düşünür olarak görülen Anaksagoras bilimsel yöntemlere katkıda bulunarak evreni anlamanın başka bir yolunu göstermiş oldu. Anaksagoras’ın öğrencisi Perikles de demokrasinin oluşumunu, özgür düşünceyi savunmuş ve etkilemiştir. Yazılarından çok azı bugüne gelebilmişse de Protagoras ve Demokritos da bilinmezciliği benimsemiş ve ruhani varoluşlarının doğaüstü bir varlıktan bağımsız olduğunu savunmuştur.
Tykhe - avatarı
Tykhe
VIP Tinky Winky
1 Temmuz 2011       Mesaj #3
Tykhe - avatarı
VIP Tinky Winky
Hümanizm (İnsancılık)
Avrupa’da Ortaçağ, “skolâstik” sözcüğüyle anlatılmaktadır. Kilise’nin toplumsal yaşamın her alanına egemen olduğu bu karanlık dönem boyunca kültür ve sanata korkunç bir baskı uygulamıştır. Hıristiyanlık düşüncenin gelişmesini Önlemiş, insanlık ve toplumsal kurumlar, Tanrı’nın, kilisenin ve kralın egemenliğini sağlamanın aracısı sayılmıştır.

Bu yapılanma, İnsanı ve aklı temel alan Yunan ve Latin sanatlarını, eskiçağa hapsetmişti. Soyluların, din adamlarının ayrıcalıklı olduğu bu dönem edebiyatında kahramanlık ve şövalyelik destanları vardır.

Avrupa’da,13.yüzyılın sonlarında bu karanlık çağdan Rönesansa giden yolun aydınlatıcıları yetişmeye başlar. Bunlar Eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatını örnek alarak, “ideal insanı” işleyen sanatçılarıdır. İnsanı temel aldıklarından, bu düşünüş biçimine “hümanizm” adı verilmiştir. Hümanistler, yapıtlarında kilise Latincesini bırakarak, ulusal dillerini kullanmışlardır. İlk hümanistler:

Hümanizmin Önemli Temsilcileri:

Dante………………………………………………. destan
Petrarca…………………………………………… şiir
Boccacio………………………………………….. öykü (hikaye)
Rabelais………………………………………….. komedya (güldürü)
Montaigne……………………………………….. deneme
Ronsard…………………………………………… şiirler


Kaynak
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Vefa sadece boza değildir.
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
27 Haziran 2012       Mesaj #4
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
Hümanizm

İnsanın yeteneklerini araştıran ve bu yetenekleri daha ileri bir insanlık için geliştirme amacını güden öğretilerin genel adı. Hümanizm özel olarak 16. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkan ve insanın kendini araştırmasıyla, doğaüstü saplantılardan sıyrılmaya çalışmasıyla, bunun için hem gerçekçi ve eleştirici bir bakış kazanması hem de bu bakışı insanın özgürlüğü için kullanmaya yönelmesiyle belirgin düşünce akımıdır. Hümanizmin kökenini belki de şu ya da bu açıdan insanı konu edinen en eski filozofların, bu arada kendi kendini araştırmaya yönelen Sokrates'in düşünce çabasında aramak doğru olur. "Her şeyin ölçüsü insandır" diyerek insandan daha önemli bir değer olamayacağını duyuran sofist Protagoras'ın da felsefedeki tüm olumsuz tutumlarına karşın bir hümanist olduğu söylenebilir. Rönesans'ın duygu ve düşünce dünyasını belirleyen hümanizmanın kökü Orta Çağ'ın derinliklerine uzanır. Barbar yayılmaları sırasında bir iktisadî ve toplumsal bunalımla birlikte büyük bir kültür bunalımına düşmüş olan Avrupa'da bu yayılmalardan sonra Latin yapıtlarından dindışı olanlarının kopya edilmesi yeniden başlatıldı. Avrupalı düşünce adamları tüm Orta Çağ boyunca Cicero, Ovidius, Horatius, Vergilius, Torentius gibi yazarların yanında Platon'u ve Aristoteles'i de Lâtince metinlerden okuyorlardı. Bu gelişim içinde Bizans ve Yunan kültürleriyle bağlar kopmuş gibiydi, yalnızca İtalyanlar bu kültürlere az da olsa sürekli bir ilgi duymaktaydılar. 15. yüzyıl İtalyası'nda bu ilgi iyiden iyiye arttı. Birçok Bizanslı bilgin, İstanbul'un fethi üzerine Roma'da toplaşırken Yunan kültürünün başlıca yapıtları büyük bir hızla Lâtinceye çevrildi, böylece Platon'un ve Aristoteles'in de daha doğru anlaşılabilmesi için zemin hazırlanmış oldu. Tüm İtalya'da üst kesim insanlarının Yunanca ve Lâtince yapıtlarla kitaplıklarını zenginleştirme istekleri giderek bir modaya dönüştü. Rönesans hümanizmi önce dinsel bir devinim olarak ortaya çıktı. Başta Erasmus olmak üzere birçok yazar, Eskiçağ ahlâkıyla Hristiyan ahlâkını bağdaştırmaya çalışmıştır. Hümanizmin gelişmesinde o dönemde en büyük katkı elbette Hollandalı Erasmus'tan geliyordu. Bir yandan Epikürcü bir ahlâk anlayışına bağlanırken, bir yandan Sokrates'i yücelten Erasmus, hoşgörü fikrinin ilk büyük savunucusu olmuştur. Bir süre sonra insancılık dinsel niteliğini yitirmeye başladı. Luther ve Calvin, hümanistleri, İsa yolundan dönmüş, pagan inancını benimsemiş insanlar olarak belirlediler. Gerçekten hümanistler dünyayı ve insanı ikinci plana itmiş, onu tümüyle doğaüstü bağımlamış olan Hristiyan ahlâkından yavaş yavaş kopmaya ve insandaki yetenekleri yücelterek onu doğada özgür ve yarınını daha iyi kuracak biçimde güçlü bir varlık saymaya başladılar. Böylece çileci ve gizemci düşünceyle bağlarını koparıp dünyanın bütün güzellikleriyle ilgilenen, kendindeki güzellikleri bu güzelliklerle doğrulamaya çalışan insan, hümanist tipinin ilk belirgin örneğini verirken, karşısında bütün katılığı içinde dini buldu. Bu dindışı gelişimin elbette her şeyden önce ekonomik ve toplumsal nedenleri vardı. İnsanlar her şeyden önce Kolomb'un, Vasco da Gama'nın, Magellan'ın gezileriyle yeni ufuklara açılmışlardı. Basım tekniğinin bulunması bu açılımı desteklemişti. Evren tablosunun değişip dünyanın merkez olmaktan kurtulması, insanların, dikkatlerini doğaüstünden doğaya çevirmesini sağlamıştı. Bu dindışı eğilim Fransa Kralı I. François ve kızkardeşi Navarra Kraliçesi Angoulemeli Margarita'nın çabalarıyla desteklendi. Böylece Orta Çağ'ın belirgin insan tipi, toplumsallığın ya da daha doğrusu dinsel toplum düzeninin altında bireyselleşmeden kalmış ve ezildikçe ezilmiş insan tipi, Tanrı'sına ve Senyör'üne karşı görevlerini yaparken hiçbir hakka sahip olmayan insan tipi tarihe karışıyordu. Orta Çağ insanının yaşadığı dünya ikincil bir dünyaydı, en önemlisi de gericiydi; gerçek yaşam başka dünyada olduğuna göre onun bu başka dünyadaki mutluluğuna şimdiden var gücüyle hazırlanması gerekirdi. Hümanizm bireyselleşmemiş kişilerin katı toplumsal düzenini sarstı. Hümanizm hiçbir önemi kalmamış olan insana önemini anımsatıyordu. Bu önem elbette hümanistlerin canla başla okuyup özümlemeye koyulduğu eski metinlerde bol bol vardı. Buna göre bir Rönesans insanı tipi, bir hümanist insan tipi ortaya çıktı. Bu insan acele kararlardan ve önyargılardan kaçan insandı. Katı kuralcılığa kesinlikle karşıydı. İnsan için yararlı olanı her şeyin üstünde tutuyordu. Bunun için gerçek olanla gerçek olmayan, değerli olanla değersiz olanı birbirinden ayırmak zorundaydı. Bu tutum bazı yazarlarda, örneğin Rabelais'de "Yaşamak hakkındır, canın ne istiyorsa onu yap" formülüne kadar götürüldü. Hümanist düşünüşün diğer belli başlı temsilcileri arasında Petrarca, Boccaccio, Machiavelli ve Montaigne vardı. Orta Çağ'da ağırlıklarını yitiren din kurumları yeniden eski güçlerini kazanınca hümanizm korunmasız kaldı, ayrıca gelişen mutlak yönetimler özellikle de Richelieu yönetimi, dindışılık karşısında bağlayıcı olmayı her şeyden önce siyasal bütünleşmeye sakatlıklar getirecek bir tutum olarak gördüğünden, bir zaman sonra hümanist olmak ateşle oynamak anlamı kazandı. Bu arada din savaşları da hümanizm kültürünü büyük ölçüde geriletti. Bundan sonra hümanizm insanlık tarihinde dalga dalga gelişerek insanın mutlu geleceğini amaçlayan genel bir tutum anlamı kazandı. Bu arada ona özel anlamlar veren düşünürler de oldu. Örneğin Auguste Comte "insanlık dini" kavrayışını geliştirerek yeni bir hümanist tutum alırken, tüm doğaüstü katışıklarından arınmış bir dünya özlemi içinde, insanı insan için vazgeçilmez tek değer olarak benimsedi. Günümüzde hümanizm ve hümanist kavramları, insandaki bütün olanakların geliştirilmesini amaçlayan, insana değer veren ve insan kişiliğine saygı duyan her öğreti için kullanılabilmektedir. Edebiyatta da insan sevgisinin egemen olduğu ürünler, insanı, insan oluşu tek değer sayan, insanın özünü yücelten edebi yönelişler hümanist kavramıyla nitelenir.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Benzer Konular

16 Aralık 2009 / hiLLyy (: Soru-Cevap