Arama

Etkileşimcilik

Güncelleme: 6 Kasım 2006 Gösterim: 9.374 Cevap: 1
virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
6 Kasım 2006       Mesaj #1
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Etkileşimcilik Yaklaşımı;
Toplumda yer alan bireylerin birbirlerini etkilemelerini, karşılıklı ilişkilerini ve bu ilişkileri nasıl gerçekleştirdiğini inceler. Bireyi odak alır.
Sponsorlu Bağlantılar
William James William Thomas John Dewey Charles Horton Cooley George Herbert Mead
Etkileşim kuramcısı semboller üzerinde durur ve insanların semboller aracılığı ile etkileşimde bulunduğunu öne sürer. Kuramcılara Sembolik Etkileşim Kuramcısı denir.
Sembolik Etkileşim davranışlarımızın neye bağlı olduğunu, kendimizi ve başkalarını tanımlamamızın analizini yapmaktadır.

virtuecat - avatarı
virtuecat
Ziyaretçi
6 Kasım 2006       Mesaj #2
virtuecat - avatarı
Ziyaretçi
Descartes ve Etkileşimcilik.

Sponsorlu Bağlantılar
Descartes , sağduyu eğilimini kuramına temel yapmış ve ortak olmayan nitelikleri bulunduğunu ileri sürerek insan tini ve gövdesi arasındaki ilişkiyi ikici bir yaklaşımla açıklamıştır.

Ona göre, fıziksel ve anlıksal olaylar değişik türde varlık taşırlar, çünkü onlar birbirine indirgenemeyen iki değişik tözde, yani özdek ve tinde (ruhta) meydana gelen olaylardır. Bu demek ki, Descartes ikiciliğini tözcü bir temele oturtmaktadır. Descartes'ın kuramını belirleyen bir başka düşünce ise, bu iki töz, yani bu tözlerde meydana gelen olaylar arasında karşılıklı nedensel etkileşimlerin bulunduğunun kabulüdür. Bu kurama göre hem düşünce ve duygularımız gövdemizde meydana gelen olayları, hem de gövdemizde meydana gelen olaylar anlığımızı etkiler.

Görüldüğü gibi, Descartesçı ikicilik, bir yönüyle, anlıksal ve fıziksel olaylara ilişkin deneysel bilgimizin geçen bölümde dilegetirilen yorumunun kuramlaştırılmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu açıdan, örneğin Hume'un görüşü de, olguyu töze dayandırmak üzerindeki anlaşmazlık dışında, Descartes'ın kuramının izindedir. Locke ise bu bağlamda Descartes'ı sorgusuz kabul etmektedir.

Descartes sonrası usçu fılozoflar ustalarının anlık kuramını oluşturan ikicilik ve etkileşimcilik öğelerinin bir arada bulunamayacağına inanmışlardır. Böylece, ya [b Spinoza] 'da olduğu gibi ikiciliği yıkarak tekçi bir tümtanrıcılığa gitmişler, ya da ikiciliği koruyarak etkileşimi yıkan bir koşutçuluk kurmuşlardır.

Aranedenciler ( Malebranche ve Geulincx ) ve Leibniz in felsefelerinde bulunan koşutçuluğa göre anlık ve gövde arasındaki ilişki ya her seferinde Tanrı'nın araya girmesiyle sağlanıyor olarak âçıklanmış, ya da hiçbir etkileşim bulunmadığı ve etkileşim gibi görünenin önden kurulmuş bir uyum, yani bir olaylar koşutluğu olduğu ileri sürülmüştür.

İkiciliğin bir başka biçimi olan gölgeolguculuk, anlığı gövdeden ayrı bir varlık olarak kabul etmesinin yanı sıra, bunun bir gölgeolgu olduğunu, yalnızca gövdenin anlığı etkileyebildiğini ve tersinin olanaksız olduğunu savunur.

Etkileşimci ikicilik (Descartes'ın kuramı) dışındaki bu açıklamaların sağduyudan uzak kaldıklarına değinerek bu yaklaşımları burada ele almayacağız. Ancak, kuramlarının sağduyu ile uyumu yitiriyor olmasına karşın, bu filozofların neden Descartes'ın önerisine karşı çıkmış olduklârı sorulmalıdır. Bunun başlıca nedeni, 17. yy'da yaygın olarak onaylanan ve nedensel ilişkinin ancak ortak özellikleri olan nesne veya olaylar arasında yer alabileceği inancıdır. Örneğin Spinoza, bu yan dogmacı inancı bir temel ilke olarak açıkça dile getirmiştir: "Hiçbir ortak yanı olmayan iki nesneden biri öbürüne neden olamaz."


Gerçekte Descartes"ın kendisi de benzer nedenlerle güçlük çekmiş ve ortak yanlan bulunmayan tözlerin etkileşimini sağladıklarını savunduğu kimi aracı ilkeler (örneğin: esprits animaux) benimsemek durumunda kalmıştır. Descartes'ın düzenekçi doğa görüşü fıziksel bir nedenin etkisini basınç, değme veya çarpma yoluyla, yani uzayda devimi içererek meydana getirmesini zorunlu kılıyordu. Uzayda bulunmayan tin ile temel niteliği uzayda yer kaplamak, yani uzam olan
gövde arasında varolduğu söylenen nedensel ilişkinin Descartes felsefesinin tutarlılığı için bir güçIük yarattığı âçıktır.

Genelleştirecek olursak sorun şöyle doğmaktadır: Birbirinden indirgenmezlik ölçüsünde ayrı olan ve biri uzayda bulunurken öbürü uzayda bulunmayan iki töz birbirlerini nasıl etkileyebilir?



Bir etkileşim söz konusu olduğunda, birbirine nedensel olarak bağlı anlıksal olaylar zincirinde bir son olay ve birbirine nedensel olarak bağlı fıziksel olaylar zincirinde de bir ilk olay bulunacaktır. Örneğin, bir istek ve beyinde meydana gelen bir kimyasal/elektriksel değişim gibi... Şimdi bir kimyasal veya elektriksel olaya neden olan olayın en azından kimi elektriksel veya kimyasal nitelikleri olması ve de neden olduğu olayın bitişiğinde (veya çevresinde) bulunması beklenmez ıni?

Öyle ise nedenin ya anlıksal olmaması ya da anlıksal ise fiziksel nitelikler taşıması gerekecektir ki bu da ikici etkileşimcilikle bağdaşamaz. Böyle bir karşıçıkışın gücü, Hume 'un nedensellik çözümlemesinin yaygın bir onay görmesiyle yitirilmiş ve bugün için bir sorun oluşturmanın dışında kalmıştır.

Hume'un çözümlemesine göre, iki olayın nedensel ilişki içinde bulunması içkinlik veya zorunluluk gerektirmez. Sürekli olarak beraberce gözlemleniyor olmâk, iki olayın nedensel olarak bağlı olduklarını söylemenin tüm dayanağını oluşturur. Anlıksal ve fiziksel pek çok olay arasında da bu birliktelik zengin bir biçimde gözlemlendiğine göre, Descartes kuramında bu açıdan bir sakatlık olmasa gerektir.

İkici etkileşimciliğe karşı ileri sürülmüş olan bir başka karşıçıkış, fiziksel ve anlıksal olaylar arasındaki nedensel ilişkinin, fizik biliminin temel direklerinden biri olan enerjinin korunumu ilkesiyle çeliştiği yönündedir. Bu ilke, bütün fiziksel süreçlerde dizgedeki toplam enerji niceliğinin değişmediğidir. Öte yandan, yine fızik biliminin bildirdiğine göre, her nedensel ilişkide nedenden etkiye bir enerji aktarımı söz konusudur. Şu halde bir anlıksal olaya neden olunduğunda, fiziksel evrenden belirli bir enerji niceliği yitirilmiş olacak ve böylece korunum ilkesiyle çelişen bir durum doğmuş olacaktır. Öyle ise, modern bilim açısından vazgeçilmez olan bu ilke korunmak isteniyorsa, ikici etkileşimcilik yadsınmalıdır.

Etkileşimciliği savunmak için anlıksal olayların da fiziksel olaylara neden oldukları ve dolayısıyla uzun dönemde dizgeden yitirilen ve dizgeye kazanılan enerjinin dengeleneceği belirtilebilir. Ancak böyle bir savunma enerjinin korumunu ilkesine uymamaktadır. Tersine, her nedensel ilişkide anlıksal ve fiziksel ortam arasında enerji yitirilip kazanıldığını varsaymaktadır. İkici etkileşimciliğin çağdaş savunucularından biri olan Jerome Shaffer , anlıksal ve fiziksel olaylar arasında meydana gelen nedensel etkileşimlerde fiziksel enerjinin yitirildiğini ya da kazanıldığını ileri sürmek için hiçbir gerekçe bulunmadığını belirtmiştir.Çünkü, fıziksel enerjinin harcannıası için bu enerjiyle bir ,fiziksel is yapılması gerekir. Fizik kuramının öne sürdüğü de bundan başka bir şey değildir.

Dolayısıyla modern fizik kuramında fiziksel olmayan bir iş görmenin fiziksel enerji harcanılmasını gerektireceği gibi bir anlam da bulunmamaktadır. Fiziksel bir iş görmeden neden olunabilecek olaylar fiziksel evrenin içinde bile bulunabildiğine göre, enerjinin korunumu ile ilgili bir sorun da olmasa gerektir. Shaffer, örnek olarak, bir ışık kaynağı karşısında devim içinde bulunan bir nesnenin, arkasındaki yüzeye düşürdüğü gölgenin devimine neden olduğunu, oysa nesneden gölgeye bir enerji aktarımının söz konusu olmadığını belirtiyor. Doğal olarak, nesnenin devimi için bir enerji harcanmaktadır. Ancak bu, gölgenin devimine giden bir harcama değildir. Bu örneğe koşut olarak bir fiziksel olayın meydana gelişinde harcanan enerjinin yine bu olayın neden olduğu başka fiziksel olaylara aktarılmış olacağını ve eğer bu olaydan bir anlıksal olay da doğmuşsa, buna bir aktarımın söz konusu olmayacağı söylenebilir. Örneğin parmağa batan bir iğnenin harcadığı enerji çevresini oluşturan fiziksel dizge içinde kalacak (örneğin yırttığı dokuları ısıtacak) fakat iğnenin neden olduğu acıya hiçbir enerji aktarılmayacaktır.

Descartes'ın öne sürdüğü kuramın, eleştiriler karşısında önemli bir yara almadığı görülüyor. Bu kurama almaşık olarak geliştirilen açıklamalar ise, etkileşimciliğin sağduyu boyutunu taşımamalarının yanı sıra önemli mantıksal ve felsefi sorunlarla da karşılaşmaktadırlar. Bu güçlüklerin burada tartışılmayacağı belirtilmişti.
Sonuç olarak, etkileşimciliğin kuram olarak tutarlı ve sağduyuya uygun olduğu söylenebilir.




Kaynak = Felsefe Ekibi