Arama

Transandantalizm (Deneyüstücülük)

Güncelleme: 28 Nisan 2009 Gösterim: 5.418 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
28 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Transandantalizm (Deneyüstücülük)

Sponsorlu Bağlantılar
Transandantalizm (Deneyüstücülük), ondokuzuncu yüzyıl başlarından itibaren Amerika Birleşik Devletleri'nin New England bölgesinde edebiyat, din, kültür ve felsefe alanında ortaya çıkan yeni fikirler toplamıdır. Bazen transandantal kelimesinin diğer kullanımlarından farkını ortaya koymak için "Amerikan Transandantalizmi" olarak da adlandırılır. Amerikan Transandantalizmi döneminin kültür ve toplumunun genel durumuna özellikle de Harvard'daki entelektüalizme karşı bir protesto olarak ortaya çıkmıştır. Temel inançları arasında, aşkın ideal spiritüel durumun fiziksel ve empirik olduğu ve kurumlaşmış dinlerin doktrinlerinden çok yalnızca bireyin sezgisi yoluyla idrak edilebileceği bulunmaktadır.
Önde gelen Transandantalistler; Ralph Waldo Emerson, Henry David Thoreau, Margaret Fuller, Bronson Alcott, Orestes Brownson, William Ellery Channing, Frederick Henry Hedge, Theodore Parker, ve George Putnam'dır.
Transandantal akım 18. yüzyıl rasyonalizmine karşı bir tepki ve 19’uncu yüzyıl düşüncesinin genel insancıl eğiliminin bir göstergesiydi. Bu akım dünyanın ve Tanrının birliğine olan temel bir inanca dayanıyordu. Her bireyin ruhunun dünyayla aynı olduğu, dünyanın birebir bir mikrokozmozu olduğu düşünülüyordu. Kendine
güven ve bireycilik doktrini, bireysel ruhun Tanrı ile kendini özdeşleştirmesine olan inançla gelişti. Transandantalizm Boston’un 32 km batısında küçük bir kasaba olan Concord’la özel olarak ilişkiliydi. Concord eski Massachusetts körfez sömürgesindeki ilk denizden uzak yerleşme idi. Ormanlarla çevrili olan bu huzurlu kasaba, o zaman da ve hala bugün de gayet kültürlü olacak kadar Boston’daki konferans, kitapçı ve kolejlere yakın, ama sakin olacak kadar da uzaktı. Concord Amerikan Devrimi'nin ilk muharebesinin olduğu yerdi, Concord Hymn (Concord İlahisi) Amerikan edebiyatının en meşhur açılış dizelerinden birine sahiptir:
By the rude bridge that arched the flood
Their flag to April's breeze unfurled,
Here once the embattled farmers stood
And fired the shot heard round the world.
Concord hem ilk kırsal sanatçı sömürgesiydi, hem de Amerikan materyalizmine manevi ve kültürel bir seçenek önerebilen ilk yerdi. Burası entelektüel konuşmaların ve basit yaşantının yeriydi (burada Emerson ve Henry David Thoreau’nun ikisinin de sebze bahçeleri vardı). Concord denince en çok 1834’te buraya taşınan Emerson ve Thoreau akla geldi ama bu yer aynı zamanda romancı Nathaniel Hawthorne, feminist yazar Margaret Fuller, eğitimci (ve yazar Louisa May Alcott’un babası) Bronson Alcott ve şair William Ellery Channing’i de kendine çekti. Transandantal Kulübü 1836’da gevsek bir şekilde organize edildi ve değişik zamanlarda Emerson, Thoreau, Fuller, Channing, Bronson Alcott, önde gelen bir papaz olan Orestes Browson, Theodore Parker (kölelik karşıtı ve papaz) ve diğerleri buna dahildi.
Transandantalistler ve yayın hayatı kırk yıl süren ve ilk editörü Margaret Fuller ve daha sonra Emerson olan, üç ayda bir çıkan The Dial dergisini yayınladılar. Edebiyat kadar Reform çabaları da onları meşgul ediyordu. Transandantalistlerin önemli bir kısmı ayni zamanda kölelik karşıtı idi ve bazıları Brook Çiftliği (Hawthorn’un The Blithedale Romance adlı eserinde tarif edilir) ve Fruitlands gibi deneysel ütopyacı topluluklara dahil oldular.
Pek çok Avrupalı grubun tersine, Transandalistler hiçbir zaman bir Manifesto çıkarmadılar. Bireysel farkların, bireyin özgün bakış açısının üstünde durdular. Amerikan Transandantal Romantikleri radikal bireyciliği en uç noktalarına kadar zorladılar. Amerikan yazarları çoğu kez kendilerini toplumun ve alışılmış kalıpların
dışında yalnız kaşifler olarak gördüler. Amerikan kahramanı -Herman Melville’in Kaptan Ahab’ı, ya da Mark Twain’in Huck Finn’i, ya da Edgar Allen Poe’nun Arthur Gordon Pym’i gibi- metafizik bir kendini keşfediş peşinde tipik olarak riskle, hatta belli bir yıkımla yüz yüze geldi. Romantik Amerikan yazarı için hiçbir ön kabul yoktu. Edebi ve toplumsal kalıplar, yardımcı olmanın tersine, tehlikeliydiler. Özgün bir edebi biçem, içerik ve ses -ve bunların hepsini aynı anda- keşfetmek yönünde muazzam bir baskı vardı. Amerikan yazarlarının bu zorluğun üstesinden gelebildikleri, Amerikan İç Savaşı'ndan (1861-65) önceki otuz yıllık dönem boyunca üretilen başyapıtlardan açıkça bellidir.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!