Arama

İthaflar - Sayfa 3

Güncelleme: 3 Mart 2015 Gösterim: 17.854 Cevap: 137
junior_alex - avatarı
junior_alex
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #21
junior_alex - avatarı
Ziyaretçi
(l)Y_A_S_A_K_(l)
_G_Ü_Z_E_L_S_E_Y_O_L_S_A_Y_D_İ_
Sponsorlu Bağlantılar
_B_E_B_E_K_L_E_R_
_D_O_G_A_R_K_E_N_A_G_L_A_M_A_Z_D_I_
Ayperisi - avatarı
Ayperisi
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #22
Ayperisi - avatarı
Ziyaretçi
efndm11py
Bir gül ekin,
Sponsorlu Bağlantılar
Ama bu sefer kalbinize ekin bu gülü.
Bir sevda tutun,
Ama bu sefer kalbinizde tutun sevdanızı.
Bir hayal kurun,
Mutluluk vadisinde, gül bahçesinde, sevgi şehrinde, insanlara huzur saçan, mutluluk yayan, insanların kalbinden hüznü alıp yerine sevdayı, sevgiyi, aşkı, Allah aşkını yerleştiren bir yerin hayalini kurun…
Bunlar hayal ama mutluluk uzakta değil ki…
Aşk, sevda uzakta değil ki…
Kapatın kalbinizi madde âlemine, açın gönlünüzü mana âlemine, çıkın seyahate…
Ama bu seyahat madden uzak, gül bahçesinde, sevda mahallesi, aşk sokağı,
Namazgâh hanı, seccade döşeğinde gözyaşlarıyla ıslanan seccadenizin üstünde…
Ötelere adım atın, Çırpın kanatlarınızı, uçun göklere, varın semalara, tanışın peygamberlerle, uzanın göklere yaklaşın cennete, girin Sidretül müntehaya, hani me’va cennetinin yanında, için orda gözyaşlarıyla doldurduğunuz mana sütünü, işte bakın sevgiliniz tam karşınızda, sizlerin selamını bekliyor mukabele etmek için.
Şahitler de hazır sizlere tanıklık etmek için.
Daha ne beklersiniz işte geldiniz kab-ı kavseyne hadi, şimdi işte alın seccadenizi,
açın kalbinizi, dökün gözyaşlarınızı, varın sevgilinizin yanına, sevgilinize yalvarın, yakarın affınızı ve affımızı isteyin.
Sevgililer naziktirler bir şey istendiği zaman geri çevirmezler.
Hadi sunun dualarınızı, göz pınarlarınızdan ayrılan mana sütünün,
mana âleminde ki yükselişinizin yanında…
Daha ne beklersiniz işte sevgili bizleri bekliyor…
Evet, şimdi işte yalvarıyorum ve yalvaracağım
Ey benim sevgilim, Rabbim yalnız sana yalvarır ve yalnız senden dilenirim…
Şu mübarek günlerin ve sadece senin sevginden ötürü sana mana kasesini gözyaşlarıyla doldurmaya çalışan âşıklarının yüzsuyu hürmetine bizlere senin sevgini, senin aşkını tatmak ve bu tatla son nefesimize kadar yaşamak ve senin aşkınla senin huzuruna varmak nasip eyle…

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #23
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
''küçük istavrit'' öyküsündeki gibi kaybolmayan umut dolu yarınlara ve içimizde yaşatmak zorunda olduğumuz çocuk yanımıza ithafen...


Kaybolan küçük bir çocuk içimde
Onun gözleriyleyim gecede, korkak
Ne zaman sessiz bir sokaktan geçsem
Onun yerine duyarım gölge adım seslerini
Döndüğüm her köşe başında
Kocaman köpekler O’nu bekler sanki
Kalbi çıkacakmış gibi göğsümden
Derin derin soluklanırım, boğulmasın diye.
Kaybolan küçük bir çocuk içimde
Kaldırım kenarında kibrit kutuları
Toplayıp oynamak isterim
İşaret parmağımda sektirmek gazoz kapaklarını
Ama kiminle!
Durduğum her okul önünde
Yakasını düzeltir, mendili cebinde
Yazamadığı kara tahtalara erişirim
Rengarenk suluboyasını sürerim saçlarıma
Kaybolan küçük bir çocuk içimde
Bedenim yorgun olsa da
İki tekerlekli bisiklet peşinden koşarım
Sadece o istiyor diye
Şişmiş ayaklarımı çıkarırken
Küçük parmakları kalır yüksek ökçe içinde
Bekler, seslenir
-hadi parka gidelim yaaa! ! !
Ah küçük çocuk
Bilsen senin düşlerinden daha yorgunum
Senin gözlerinden daha küçük bu dünya
Ve ellerin daha temiz sokaktaki simitçiden
Hadi gidelim, deyip çıkmak isterim
Ama hep o, “elalem nedir korkusu”
Bilmezler içimde hapsolduğunu
Tahtaravalli de inen çıkanın sen olduğunu
Bilmezler…
Ayıplarlar hatta,
Deli mi ne, kazık kadar olmuş
Hala çocuk bahçesinde
Vah vah, üşüttü galiba.
Bilmezler…
Çocukluğunu yaşamadan içinde kaybedenleri
Dallara takılı bir uçurtmanın ipini dolar hayat
Çeker durur, hatta savurur ordan oraya
Büyük olmak kolay da, çocuk kalmakta mesele
Kaybolan küçük bir çocuk içimde
Ve yarın cumartesi
Sabah uyandığımda “sen” olacak
Spor ayakkabılarımla, kısa pantolonum içinde
Saçlarım iki yanda örgülü
Önce kaşıklayacağım dolaptaki şokellayı
Dudaklarımı sileceğim koluma
Ne para, ne kimlik olacak yanımda.
Bir ip alacağım, bir de top bisikletin arkasına
Atlı karıncaya binip, inince cebimdeki topacı çevireceğim
Kibrit kutularını ezip kaldırımda,
Beline sokacağım pantolunun.
Bir ağacın gölgesinde evden çaldığım kurabiyelerle
İşe giden büyüklere bakıp, üzüleceğim.
İçindeki yarım kalanları fark etmediler diye.
Bir serçe konacak, kırıntılarımı böleceğim.
Kaybolan bir çocuk içimde
Ve kaybolacağım bilinmedik caddelerde
Ne önemi var ki gittiğim semtlerin
Çocuk gözlerle görmedikten sonra
Defalarca çıktığım merdivenlerin
Neye yarar yüksekliği
Kapıyı çaldığımda tekme yumruk
Açacak kimse olmadıktan sonra
Halâ neye yarar o çocuğu hapsetmek
Kağıttan bir gemi yapacağım
Hem de en büyüklerinden
Affet küçük ama seni koyacağım içine
Teknene “umut” diyeceğim
Bırakacağım seni dingin denizlere
Uğradığın her yerde, sana bakan her gözde
Süzülsün çocukluk yılları
Bir solukluk da olsa umut ol,
Yaşamı, büyümeye tercih edenlere.
Kaybolan bir çocuktun içimde
Şimdi …
Özgürce seyret bulutları
Ne kadar büyüsek de
Utanmadan yaşamalı hayatı….
Bir günde kaç yıl yaşattıysan bana…teşekkürler
Hadi şimdi seyreyle büyüklerin masallarını
Derin mavilerde.
Güle güle
Kayıp yıllar kalacak ardın sıra takvimlerde
Ve yarınlar asılı duvardaki çivide
Yüksek ökçeler bekler beni
Çantada kartvizitler, masada faturalar
Büyüdükçe kapıldığımız rüzgar gelecek pencereme
Saçlarımın örgüsünde bırakacağım yaşları
Elimde bir çift sarı kurdele
Dudaklarımda son elma şekerimin tadı.
Aynaya gidiyorum çocuk ardın sıra
Suluboyan kadar cıvıltılı olmasa da
Çizgilerini kapatacağım yılların
Hileler yapacağım genç görünmek adına
Küçücük elleriyle doruğa çıkartan çocuk
Derine bıraktığım için beni affet
Yarısı kayıp yıllarım için çok şey borçluyum sana
Mavinin en sahipsiz yerlerinde umut ol “ küçük istavrite” de.
Kaybolmuş bir çocuktun içimde
Kayboldum küçük bedeninin gölgesinde.
Özlediğim yıllar yapışacak boğazıma
Sen ise özgürlüğünden sapma, takıl martılara.
Teşekkürler çocuk yanım.
Bir günlük de olsa büyümeyi unutturdun bana
Şimdi banyo vakti,
Dünyanın tozu, çamuru üzerimde
Aaa bak bir misketin kalmış cebimde…
Atıyorum, tut!
feather
nazlisu - avatarı
nazlisu
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #24
nazlisu - avatarı
Ziyaretçi
RAİN Tatlım gülparem gecikmelide olsa nice mutlu yıllara.Senin içinMsn Happy
Neden doğum günlerinde hep ağlanır
Bu yürek sevdiğine böyle mi bağlanır
Doğum günleri böyle mi kutlanır
Yaşam kaynağı olan havaya
Ciğer böyle mi dağlanır
Bu havayla hem hayata bağlanır
Hem de böylesine ağlanır

Gözlerini açarsın dünyaya
Yüreğini koyarsın ortaya
Aşkla gelir herşey manaya
Bir daha bakarsın bu dünyaya
Bu hayata, bu kargaşaya
Bu havaya, bu yanışa, bu haykırışa

Anlarsın ki ağlamakla olmuyor
Gözyaşlarına bu hayat doymuyor
Hiçbir damla yerini bulmuyor
Alınan havanın yerini hiçbirşey tutmuyor
Ciğerlerim sensiz havaya doymuyor
Bu hayat böyle sensiz olmuyor
Bu doğum günü böyle kutlanmıyor
Sensiz böyle hayata başlanmıyor
Sensiz bu doğum günü kutlanmıyor

Ayperisi - avatarı
Ayperisi
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #25
Ayperisi - avatarı
Ziyaretçi
gulefsan dividers 94
İKİ ELMA
Tarih; 12 Eylül ihtilalinin hemen sonraları...
Kayseri’ nin o zamanlar merkez köyü olan şimdilerde metropol Melikgazi ilçesine bağlı Nize köyü ve zamanın muhtarının köye getirmeye çalıştığı telefon
santralinin bir hikayesidir bu aslında.

Muhtar defalarca müracaat etmesine rağmen bir türlü köyüne telefon santrali getirilmesini sağlayamamıştır. Ufak bir yer olduğu için de konunun dedikodusu çok olmaktadır.
Köyün en büyük özelliği de insanlarının genelde hep başka şehirlerde yaşıyor olmasıdır. İnşaat ustalarının bol olduğu bir yöredir aynı zamanda.
Ve muhtar son bir umutla valizini hazırlamaya başlar. Köyde yapılan dedikoduya bir son verecektir artık. Ankara’ya gidecek, gerekirse Genel müdürlükte yatacak ama santrali getirecektir köye.
Valizini hazırladığını gören annesi, iki elma uzatır muhtar oğluna.
“Al oğlum! Şu iki elmayı da yanına koy.”

Almak istemez muhtar, “git işine anne” diyecek olur. Sonra, kalbi kırılmasın
diye alır elmaları valize koyar.

Ve çıkar yola; Ankara'ya zamanın PTT Genel Müdürlüğüne varır.
Özel kalemden genel müdürle görüşmek için randevu ister.

Genel müdür, muhtarın tekrar tekrar gelişinden oldukça rahatsızdır. Kabul etmek istemez. Epey bir müddet bekletir kapıda. Nihayet odasına kabul ettiğinde yüksek bir sesle kızar muhtara ; “Niye geldin yine muhtar, sen olmazdan anlamaz mısın kardeşim?” diyerek azarlar muhtarı. Muhtar ise; “Efendim bu benim için çok önemli bir şey, köy halkına söz verdim, santrali almadan gitmeyeceğim buradan. Aha bak, valizimle geldim. Gerekirse burada yatacağım.”
Daha bir sinirlenen genel müdür; “Kardeşim sen yoktan anlamaz mısın? Yok diyoruz sana yok... Haydi, çıkar cebinden bana bir elma ver !”
Genel müdürün bu sözle maksadı işin olmazlığını izah etmektir. Muhtar güler, tam o sırada aklına annesinin alması için ısrar ettiği iki elma gelmiştir.
Hemen valizini açar ve elmanın birisini genel müdürün önüne koyar, diğerini de
kendisi yemeye başlar. Genel müdür hayretler içindedir. Bu durum hoşuna gider ve hemen telefona sarılıp Kayseri PTT Başmüdürünü arar;

“Aloo, şu an Nize köyü muhtarı yanımda, bu adam Kayseri'ye varmadan köyüne
santral gidecek! Muhtar Kayseri’ye geldiğinde telefon edecek ve köyü ile
görüşme yapabilecek... Aksi takdirde hiç birinizi orada görmek istemiyorum...”

Muhtar neşe içinde döner köyüne ve köye varınca da giderken ısrarla: "Şu iki elmayı da yanına al!" diyen annesinin eline sarılır, öper, öper, öper...


ANNELERİMİZE İTHAFEN ONLAR HER ZAMAN BİZİM ÖNÜMÜZÜ AYDINLATAN IŞIKLARDIR Msn Happy
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #26
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Alıntı
nazlisu adlı kullanıcıdan alıntı

RAİN Tatlım gülparem gecikmelide olsa nice mutlu yıllara.Senin içinMsn Happy

Neden doğum günlerinde hep ağlanır
Bu yürek sevdiğine böyle mi bağlanır
Doğum günleri böyle mi kutlanır
Yaşam kaynağı olan havaya
Ciğer böyle mi dağlanır
Bu havayla hem hayata bağlanır
Hem de böylesine ağlanır


Gözlerini açarsın dünyaya
Yüreğini koyarsın ortaya
Aşkla gelir herşey manaya
Bir daha bakarsın bu dünyaya
Bu hayata, bu kargaşaya
Bu havaya, bu yanışa, bu haykırışa

Anlarsın ki ağlamakla olmuyor
Gözyaşlarına bu hayat doymuyor
Hiçbir damla yerini bulmuyor
Alınan havanın yerini hiçbirşey tutmuyor
Ciğerlerim sensiz havaya doymuyor
Bu hayat böyle sensiz olmuyor
Bu doğum günü böyle kutlanmıyor
Sensiz böyle hayata başlanmıyor
Sensiz bu doğum günü kutlanmıyor

nazlisu bebeğim cok tsk ederım cnm...

Seni seviyorum...

iyiki varsın..Hug
Ayperisi - avatarı
Ayperisi
Ziyaretçi
8 Kasım 2006       Mesaj #27
Ayperisi - avatarı
Ziyaretçi

6 Nisan 2003’de Bağdat’ta bir Pazar yerine saldırı düzenleyen Amerika uçaklarından yağan bombalarla param parça olarak yaşamını yitiren 7 yaşındaki Fatıma’nın anısına”.


Adı Fatıma yedi yaşında
Yirmi birinci yüzyılın başında
Kerbela çölünün tam ortasında
Hasta anasıyla yaşardı Fatıma
Babasını savaşta kaybetmişti
Onun hiç sarı çizmeleri olmadı
Beyaz çiçekli elbisesi
Oyuncak bebeği, eteği
Sadece okumaktı tek isteği
Fatıma yoksul bir köy çocuğu
Kerbela çölünde yeni yeşeren
Umutla büyüyen gül tomurcuğu.

O yıl, okula başladı
Yamalı bezden yapılmış okul çantası
Komşusunun verdiği beyaz elbise
Ne kadar da yakışmıştı ona
Yırtık ayakkabılarından utansa da
Mutluydu, çünkü okula gidiyordu
Okumayı yazmayı öğreniyordu
Biraz korku biraz sevinç
Yirminci yüzyılın başında
Tank seslerinin arasında
Savaşın tam ortasında
Iraklı bir kız çocuğu adı Fatıma.

Bir okul dönüşünde
Bomba atan jetleri
Yanan evleri
Kan içinde cesetleri
Telaşla koşuşturan
Ağlayan insanları gördü
Kuşlar gökyüzünü
Mermilere bırakmış
Krizantemler, kasımpatıları yerine
Barut ve kan kokuyordu etraf
Savaş çıktı dediler
Küçücük hayal dünyasında
Oyuncak bebeklerin
Çiçekli elbiselerin
Birde şehit babasının
Hayaliyle yaşardı Fatıma
Savaş nedir? Ölüm nedir? Bilmezdi
Bunları okulda öğretmemişlerdi
Anlam verememişti bu olanlara
Anasının mis kokan kucağına sığındı
O geceyi karanlıkta geçirdiler.

Yeni günün habercisi sabah güneşi
Yeni umutlarla doğmuştu
Ortalık durulmuştu
Beyaz elbisesini giydi kefen misali
Erkenden pazara gittiler, anasıyla
Nerden bilebilirdi ki mezara gittiğini
İçi kıpır kıpırdı, mutluydu
Öğretmenine bir demet kasımpatı
Titrek elleriyle yazmak için kalem
Kokulu silgi, yıldızlı toka
Kırmızı kurdele, güzel bir çanta
Belki de çeyizine birkaç örtü alacaktı annesi.

Önce kasımpatıları aldı, sonra kalemi
Pazarın tam orta yerindeydiler
Büyük bir patlama oldu
Füze düşmüştü umutların üstüne
Kanlar içindeydi Fatıma
Beyaz elbisesi kırmızıya dönüştü
Hala yaşıyordu, sol yanı sızlıyordu
Anasının gözyaşı yağmuru andırıyordu
Cehennemi andıran bir sıcaklık vardı
Ama onun küçük bedeni üşüyordu
Anasına sarıldı son bir umutla
Gökten bir melek indi
Haydi, gidiyoruz dedi
Bir eli anasının elindeyken
Diğeriyle kasımpatıları sıkı sıkı tuttu
Yanağında kuruyan gözyaşıyla
Son nefesini
Anasının kucağında verdi.

O gün otuz beş can yanmıştı
Bütün dünya ağlamıştı
Kristal kadehlerin içinde
Kan rengi şaraplar içildi
Olmayan şereflerine kadeh tokuşturdular
Açıklama yaptı bunu yapanlar
"Yanlışlıkla oldu" dediler.
Ne rahat söylediler
Yetim kalan çocukları
Kapanan ocakları düşünmediler
Önce biraz kınandılar
Sonra alkışlandılar.
****'muydu neydi o devletin başkanı
Diğer bir adıyla insan kasabı
Hiç üzülme Fatıma, başını öne eğme
Sen şehitsin, şehit kızı
Mahşerde ödenecek bu zulümün hesabı.

Savaşlar olmasın çocuklar ölmesin...
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #28
arwen - avatarı
Ziyaretçi
CANIM BABAMA...... Crying Crying




Sen gittiginden beri içimizde kordan daglar var
Biri sônsede digeri yanmaya basliyor
Seni ôyle çok ôzledikki sanki bu gidisin dônûsû var

Sen gittiginden beri hiç birseyin ônemi kalmadi
Ne mutlulugun ne paranin nede geride biraktiklarinin.
Son gôrûstûgûmûzde yazdan bahssediyordun
Yazin çocuklar gene gelir toplanirlar
Dut agacinin altinda çay içecegiz diyordun

Yaz gelmeden biz geldik
Ama sen yoktun sen gittin babam
Yazin gelsekte sen olmayacaksin
çay içtigimizi artik gôremeyeceksin babam

Aylardir uyuyamiyordun rahatça uzanamiyordun
Uzaninca bunaliyorum diyordun
Biz seni sert dôsekte yatirmaya kiyamazdik
Ama topraga yatirmak zorunda kaldik babam
Yattigin yer rahatmi upuzun uzandin simdi hala bunaliyormusun.

Geceleri karanlikta yatamam isik açik kalsin
Ben uyaninca nerde oldugumu gôrmem gerek diyordun.
Simdi yattigin yerde isik varmi?
Yattigin yeri gôrebiliyormusun babam?

Mezarinin basina geldik senin için dua ettik
Ama hala o daracik yerde yatanin
Bizim babamiz olduguna inanamiyoruz
Huzur içinde yat babam
Mekanin cennet olsun babam
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #29
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Canım Kızıma Msn Happy

Bebeğime
Annelik nasıl bir duygu?
Hep merak ederdim.
Seni, karnıma ilk düştüğün anda sevdim bebeğim. İlk aylar çok zor geçti.
Yaşıyor musun? Yaşayacak mısın? Bilemedim.
Mide bulantısından da zevk alınır mıymış!!!
Öylesine zevk aldım ki bebeğim. Yüreğim ağzıma gelerek
Kalp atışlarını dinledim.
Kalbinin her vuruşunda,
İçime sular serpildi bebeğim. Ultrasonda doktorum:
‘Bak bunlar parmakları’ dediğinde
İçimden o parmakları tek tek öpmek geldi bebeğim. Hareketlerini hissetmeyi
Nasıl sabırsızlıkla bekledim.
İlk tekmeni duyduğum gün,
Dünya sanki avuçlarımdaydı bebeğim. Nasıl geçecek dediğim günler geçti.
Seni kucağıma alıverdim.
Şimdi, herkes biliyor ya
Dünyanın en mutlu insanı benim .......................
...........................................ANNEN

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Kasım 2006       Mesaj #30
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kimseye...

Artik icim acimiyor, yanmiyor bedenim bu ayrilik ugruna
ya sevgimi bitirdin bilmeden, yada artik ben küllendim
bak artik gülebiliyorum kahkaha ata ata
karistirma simdi!, ya icten gülüsüm, yada numara..
Senden ögrenmeye calisiyorum aldirissizligi
hani hicbirsey senin umrunda degil ya
bende artik öyle algilamaya calisiyorum ayriligimizi
sen gittin dedim hep, meger giden benmisim
beni calmissin. bak sen.. hic te fark etmemisim..
Hersey gönlünce olsun, sevil, sev, yasa doya doya
Beddua etmemi bekleme, deymez ki sana
En kisa zamanda yolla bana kalbimi
ama gece gelsin olurmu?
cünkü ben gece ögrendim seni gömmeyi...
feather