Arama

İnsan Hakları

Güncelleme: 18 Eylül 2017 Gösterim: 18.541 Cevap: 4
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
11 Eylül 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
İnsan Hakları
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerdir. İnsan hakları, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile getirirler.
İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. İnsan hakları, her bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar. Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe zorunluluğu ile dengelenmektedir. Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir sorumluluk da bulunmaktadır.
“Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler.”
—1. Madde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (UDHR)
The Magna Carta veya "Büyük Sözleşme"
490pxmagnacarta

Tarihçe
İnsan haklarının tarihi binlerce yılı kapsamaktadır ve kaydedilmiş tarih içinde dinsel, kültürel, felsefi ve yasal anlamda gelişmeler göstermiştir. Bir çok antik belge, dinler ve felsefe insan haklarıyla ilişkilendirilebilecek çok çeşitli kavramı içermektedir.
Bunlar arasında en çok dikkate değer olanlar; Pers İmparatoru Büyük Kiros tarafından Yeni Babil İmparatorluğunu fethetmesinden sonra üzerinde niyetlerini yazılı olarak açıkladığı MÖ 539 tarihli Kiros Silindiri, Hintli Büyük Asoka’nın MÖ 272 - MÖ 231 arasında yazılan Asoka Fermanları ve 622’de, Müslümanları, Yahudileri ve Paganları da içine alacak şekilde Yathrib şehrinin (daha sonraki ismi Medine) önde gelen aşiret ve aileleri arasında resmi bir antlaşma olarak Muhammed bin Abdullah tarafından hazırlanan Medine Sözleşmesidir.
1215 tarihli Magna Carta’nın İngiliz hukuk tarihi için ayrı bir önemi olduğu kadar günümüzde uluslararası hukuk ve anayasa hukuku için de önemi büyüktür.
Kiros Silindiri, British Museum Londra
800pxlondon307

Modern insan hakları hukukunun büyük bir kısmının ve insan haklarının en modern yorumlarının görece yakın tarihte izleri sürülebilir. 1689 tarihli İngiliz Yurttaş Hakları Beyannamesi (veya “İnsanların Hak ve Özgürlüklerini ve Kraliyetin Halefliğinin Düzenlenmesini Beyan eden Kanun”) Birleşik Krallık'ta (İngiltere'de) baskıcı hükümet uygulamalarını yasadışı saymıştır. 18. yüzyılda dünyada biri 1776'da ABD'de ve diğeri 1789'da Fransa'da olmak üzere iki büyük devrim meydana geldi. Bunlar ciddi hak kazanımları sağlayan iki sonucun elde edilmesini neden oldu; Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi.
Ek olarak 1776'daki Virginia Haklar Beyannamesi bir dizi temel hak ve özgürlükleri sağlamıştır.
Fransa Meclisi'nin 26 Ağustos 1789'da onayladığı İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi
477pxdeclarationofhuman

Bunları 18. ve 19. yüzyıllarda Thomas Paine, John Stuart Mill ve Hegel gibi düşünürler tarafından insan hakları felsefesinde gerçekleştirilen ile ilerlemeler takip etmiştir. İnsan hakları terimi büyük olasılıkla Paine'in "İnsan'ın Hakları" isimli eseri ve William Lloyd Garrison'ın 1831'de "The Liberator"de çıkan ve "okuyucularına insan haklarının esas nedenini yazmaya çalıştığını" anlattığı yazıları yayınlandığı dönemde kullanılmaya başlandı.
Birçok grup ve hareket insan hakları adına 20. yüzyılda çok büyük toplumsal değişimleri gerçekleştirdiler. Batı Avrupa'da ve Kuzey Amerika'da, sendikalar çalışanların greve gitme hakkını garanti altına alan, asgari çalışma koşullarının oluşturulmasını sağlayan, çocuk işçilerin çalışmalarını düzenleyen veya çalıştırılmalarını yasaklayan yasaların çıkarılmasını sağladılar. Kadın hakları hareketi kadının oy verme hakkını kazanmasında başarılı oldu
.
Ulusal bağımsızlık hareketleri sömürgeci güçleri ülkelerinden çıkarttılar. En etkileyici bağımsızlık hareketlerinden birisi Hindistan'ı İngiltere'nin sömürgesi olmaktan çıkaran Mahatma Gandhi'nin hareketidir. Dünyanın bir çok yerinde uzun süreli ırkçı ve dini baskı altındaki azınlıkların hareketleri başarılı oldu; ABD'de de sivil haklar hareketi ve daha yakın zamanlarda çeşitli kimlik politikaları hareketlerinde olduğu gibi. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin kurulması, 1864 Lieber Sözü ve gene 1864'teki ilk Cenevre Sözleşmeleri iki Dünya savaşından sonra daha da geliştirilecek olan Uluslararası İnsaniyet Yasasının temellerini atmıştır.
Dünya Savaşları, inanılmaz boyuttaki insan kayıpları ve büyük insan hakları ihlalleri modern insan hakları belgelerinin gelişiminin arkasındaki itici güç olmuştur. Milletler Cemiyeti, I. Dünya Savaşı'nı takiben 1919'da yapılan Versailles Barış Antlaşması'nda yapılan görüşmelerde kuruldu. Cemiyet'in hedefleri şunlardı;silahsızlanma, ortak güvenlik çerçevesinde savaşı önleme, diplomasi ve görüşmeler yoluyla ülkeler arası anlaşmazlıklara çözüm bulmak ve küresel refahı artırmak. Daha sonra Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nde yer alacak olan hakların çoğunu savunma kararlılığı da kuruluş amaçlarında vardı. 1945'teki Yalta Konferansıda Müttefik Güçler Cemiyet'in rolünü oynamak üzere yeni bir yapı kurma kararı aldılar.Bu yapı Birleşmiş Milletler olacaktı. BM kuruluşundan bugüne kadar uluslararası insan hakları hukukunun uygulanmasında önemli bir rol oynamıştır.


İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (bak. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi)
Erkek, kadın ve çocukların temel insan hak ve özgürlüklerinin belirlendiği İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (The Universal Declaration of Human Rights) 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından benimsenmiştir. Bu bildirge birçok ulusal ve uluslararası yasanın temelini oluşturur.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
HANDSOME - avatarı
HANDSOME
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
14 Ocak 2012       Mesaj #2
HANDSOME - avatarı
VIP ☪ ɴє мυтŁυ тürĸüм đἶყєɴє
İnsan Hakları Nedir?

Sponsorlu Bağlantılar
Nereye baksanız veya hangi konuya el atsanız bir yanından insan ile ilgili bir boyut ortaya çıkıyor ve insanın gündeme gelmesiyle beraber de insan hakları kavramı önem kazanıyor.

İnsan hakları kavramının temelinde insan olgusu yatmaktadır. İnsan bir canlı olarak vardır, doğar, yaşar ve ölür. Tüm canlıların geçtiği aşamalardan doğal olarak insan da geçer. İnsan haklarının temelinde yatan insan kavramı yalnızca biyolojik anlamda insan değildir. Akıl taşıyan, düşünen ve aynı zamanda psikolojik varlık olarak insanın, sadece insan olması nedeniyle, doğuştan bazı haklarının var olduğu savı, insan hakları düşüncesinin başlangıcı olmuştur. İnsan, doğanın olduğu kadar toplumsal yaşamın da ürünüdür. İnsanların tek tek bir araya gelmesi nasıl ki toplumları yarattıysa, günümüz anlamında insanı da bu toplumlar ortaya çıkarmışlardır. İnsanın hem doğadan gelen bir yanı, hem de toplumdan gelen bir yanı bulunmaktadır. İnsan genelde bu iki kaynaktan gelen boyutları ile anlam ve kişilik kazanmaktadır. İnsanı, insan yapan doğa ve toplum kaynakları, insan haklarının genel boyutlarının belirlenmesinde de en önemli göstergelerdir.

İnsan üzerine her bilim dalı tarafından değişik tanımlar geliştirilmiştir. İnsan için getirilen her tanımın değişik yanları gerçekliğe uygun ve doğrudur. Ne var ki, hiçbir tanım yeterli bir açıklama getirememiş ve insan olgusunu bütün boyutlarıyla ortaya koyamamıştır.

İnsan kavramının günümüzdeki içeriğine kavuşmasında, insanın doğuştan gelen bazı haklarını araması, ve bunları zaman içerisinde toplumsal gerçeklik içinde kazanmasının önemli işlevleri bulunmaktadır. Her dönemin değişen koşullarında, insan kendi kişiliğini bulmaya ve beğendiğini toplumsal gerçeklik içinde kanıtlamaya çaba göstermiştir. Toplumların olduğu kadar, dönemlerin de koşulları birbirlerinden farklı olmuş ve bunlar insan kavramı ile insan hakları anlayışlarına belirli etkiler yapmışlardır.

İnsan haklarının düşünsel temelleri, çok eski dönemlere kadar uzanır. Dört yüz yıl önce başlayan insan hakları anlayışı, günümüzde de sürmektedir. Bu arayış her zaman daha iyiye, daha gelişmişe ve daha yeniye doğrudur. Nitekim çağımızda artık uluslararası bildiriler ile belirlenen insan haklarına sürekli olarak yeni haklar çağdaş belgelerle ve sözleşmelerle eklenmektedir. İnsan gibi yaşama isteği ile başlayan bu savaş giderek insan hakları üzerinde bireyler arası ve uluslararası etkin bir kamuoyu yaratılmasını sağlamıştır. Bu da kamuoyunun giderek bilinçlenmesine ve insan hakları sorununu sürekli olarak gündemde tutulmasına neden olmuştur. Dünya ülkelerinde evrensel insan hakları; kamuoyu, baskı ve teröre yönelen ülkelerdeki siyasal rejimleri fazlasıyla etkilemiş ve uygar ülkelerin önde gelen kuruluşları ile toplum kesimleri, sürekli olarak geri kalmış ülkelerdeki baskı ve terör rejimlerini denetleyerek, onların insan haklarını çiğnemelerine izin vermemiştirler.

Ekonomik gelişimlerin yeni aşamaya ulaşması ve özellikle ekonomide görülen tekelleşme eğilimleri de insan haklarını olumsuz yönde etkilemiştir. Ekonomik çıkarlar doğrultusunda işbaşına gelen iktidar ve yöneticilerin, insan haklarını umursamaz tutumları karşısında, baskı ve terör altında ezilen dünya halkları, insan hakları kavgasını giderek artan bir bilinçle yürütmüşlerdir.

Herkesin daha iyi, gelişmiş ve refah içinde bir dünya düzeni kurulmasını istediği günümüzde, artık insan haklarının bugün varmış olduğu düzeyden geri dönülmesini beklemek boş bir düştür. Ne var ki, insan hakları ve özgürlüklerine dayalı dünya nimetlerinin ve ulusal gelirlerin dengeli dağıldığı, adil ve korkusuz bir dünyanın gerçekleşmesinde, ülkeleri ve halkları yönetenler birleşmedikçe insanların hakları konusunda kendilerini güvence altında görebilmeleri son derece zor görünmektedir. İnsanlığı, kitleler halinde ezmeye ve yok etmeye yönelik silahlanma yarışı sürdükçe, insanlık ne yoksulluktan, ne de bu gibi tehlikelerden kurtulamayacak ve insan hakları, hiçbir zaman güvence altında olmayacaktır.

Her ülkenin halkı, özgür ve bağımsız biçimde, dünya kamuoyu önünde ağırlığını koymadıkça; insan haklarının çağdaş anlamda bir düzene kavuşabilmesi ve güvenceli bir düzene geçebilmesi biraz zor görünmektedir. Büyük ülkelerin ekonomik ve siyasal üstünlükleri, teknolojik devrimin yarattığı olanaklar ve üstün silah gücü insan haklarının başlıca düşmanları olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

Zamanla ortaya çıkan haklar, belirli bir süreç içinde uluslararası bildiriler ve sözleşmelerle hukuksal bir nitelik kazanmış ve evrensel düzeyde geçerliliğe sahip olabilmiştir. Uluslararası bildiri ve sözleşmelerin yarattığı dayanışma, güvence konusunda yeni bir aşama sağlamış ve demokratik ülkeler, bu alanda kararlı bir örgütlenmeye giderek, insan haklarının çiğnenmesine karşı evrensel bir tavır geliştirebilmişlerdir.


Adam Olmak; Cinsiyet Meselesi DeğiL.! Şahsiyet Meselesidir!..
LaDyGaGa - avatarı
LaDyGaGa
Ziyaretçi
8 Şubat 2012       Mesaj #3
LaDyGaGa - avatarı
Ziyaretçi
İnsan Hakları
Küreselleşme, özelleştirme örtenekleri
Mazlum ülkelere bu beyin ameliyatı
İç düşman ve düşmanlıkları
Yaptığı sözüne, sözü yaptığına
Uyduğu kadarıyla etkinlikler sinsiliği
Yürütülemezliğinde yüreklenmeli adları, sıfatlarıyla….

Vatana, dillere yılışanlar
Kültürel soykırımla uğraşanlar
Bu suçu en derin o işleyenler
Amerika, İngiltere, sözüm ona Avrupa
Varmış bir ‘insan hakları’ ekibi, uzmanlık demeye de cüretle
Sömürgeci emelleri için bu örtenekleriyle
‘İnsan Hakları’ dersleri verilmeli onlara ve öncelikle!

Hep bilgilerle ve bildiği kadarıyla
Bildiğinden fazlasını haklanmayandan başka
Biliyorum diye geçinenlere alet oluşlar
Hem çorap söküğü olgusu yaratır
Fakirliğin tarihlerce hep korunduğuyla
Suç değil, ama zaman kaybı yaşarlar…

Kültürün ilkeleriyle bir Vatanın zenginliği ‘İnsan Hakları’ olduğu
Tartışmayı sanata kazandıran konuşan bir Türkiye olmalı!
Sevinç Kavuk
Mavi Peri - avatarı
Mavi Peri
Ziyaretçi
24 Temmuz 2012       Mesaj #4
Mavi Peri - avatarı
Ziyaretçi
İnsan Hakları

İnsanların, insan olma sıfatıyla devlete ve diğer insanlara karşı doğuştan sahip olmaları gereken ve devredilemez nitelikli hakları. Bunların başlıcaları yaşama, düşünce, inanç, seyahat, sanat, haberleşme, basın ve yayın, seçim hakları ile adalet, vergi, iş, öğrenim ve sosyal güvenlik alanlarında eşitlik haklarıdır. Tarihin eski dönemlerinde, yüzyıllar boyunca insan hakları kavramına rastlanmaz. Örneğin, demokrasinin beşiği olarak nitelenen eski Yunan'da filozoflar "insan"dan söz ettiklerinde yalnızca özgür vatandaşları kastediyorlardı. Toplumun büyük kesimini oluşturan köleler, nesne (meta) olarak görülüyorlardı. Bazı araştırmacılar, tüm insanlar arasında eşitlik hakkı fikrinin ilk kez Musevîlik ile ortaya çıktığını; bazıları ise Hristiyanlığın bu hakkı daha açık bir biçimde belirttiğini ileri sürerler. İnsan hakları alanında görülen ilk yazılı belge İngiliz feodallerinin krala karşı mücadele ederek yayınlanmasını sağladıkları 1215 tarihli Magna Carta Fermanı'dır. Daha sonra yine İngiltere'de Avam Kamarası'nın 1623 yılında kraldan aldığı hakları içeren "Petition of Rights" (Haklar Dilekçesi) ve 1689'da yayınlanan "Bill of Rights" (Haklar Bildirisi) adlı metinler, insan hakları alanındaki ilk önemli gelişmelerdir. Bu iki metnin yayınlanması arasında, 1679'da İngiliz Parlamentosu tarafından çıkarılan "Habeas Corpus Act" de, insan hakları kavramının gelişmesinde önemli bir nokta oluşturur. İnsanların doğuştan bazı haklara sahip ve eşit olduklarını belirten ilk yazılı metin Thomas Jefferson tarafından hazırlanan ve 4 Temmuz 1776 günü açıklanan "Déclaration of İndependence"dir (Bağımsızlık Bildirisi). Bu bildiriye göre, insanların doğuştan var olan ve devredilemeyen hakları yaşama, özgürlük ve mutluluğunu arama haklarıdır. Bağımsızlık Bildirisi, bu haklara aykırı davranan hükümeti değiştirip yerine yenisinin kurulmasını, milletin hakkı, hatta görevi olarak kabul ediyordu. İnsan hakları alanındaki sonraki gelişme, Fransa'da 27 Ağustos 1789'da Ulusal Konvansiyon tarafından kabul edilen "Déclaration des Droits de l' Homme et du Citoyen"dir (İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi). Aydınlanma felsefesinin ışığında, Mirabeau, Mounier ve Sieyes gibi devrimciler tarafından hazırlanan on yedi maddelik bildiri, evrensel bir nitelik taşıyordu. Bu bildiride ileri sürülen haklar, özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve zulme karşı direnme haklarıydı. Bildirinin önemli yönleri, mülkiyetin dokunulmaz ve kutsal bir hak olduğunun vurgulanmış olması ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin savunulmasıdır. 1789'dan 1945'e kadar olan gelişmeler, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nin soyut ve yetersiz olduğunu ortaya koydu. 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü, insan haklarını daha somut ve bütünleşmiş bir biçimde ortaya koydu. 10 Aralık 1948 tarihinde toplanan BM Paris Kongresi, 30 madde ve bir giriş bölümünden oluşan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni kabul etti. O tarihte örgüte üye olan 48 devlet, tasarıya olumlu, 8 devlet ise çekimser oy verdiler. 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nin büyük ölçüde etkisiyle oluşturulan 1948 Beyannamesi, evrenselliği amaçlamasına karşın, koşulların yarattığı bir beyanname olmaktan öteye gidememiştir. Birçok ülke anayasasında, bu beyannameye atıfta bulunulmaktadır. Yine de, uluslararası alanda bu hakların korunmasını sağlayacak, yaptırım gücüne sahip, devletlerüstü bir otoritenin bulunmaması; birçok devletin insan haklarını çiğneyici tutumlar benimseyebilmesine yol açmaktadır.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
18 Eylül 2017       Mesaj #5
Avatarı yok
Yasaklı

Hukuksal Anlamda İnsan Hakları!


İnsan hakları kavramı, bütün insanların doğal olarak sahip olduğu kişilik, yaşama, mülkiyet, özgürlük vs gibi hakları ifade eder. İnsan haklarının kapsamı diğer haklara kıyasla daha geniştir. Bu haklar pozitif hukuktan bağımsızdırlar. Bu bağlamda insan hakları kavramı salt insan olmaktan kaynaklanan en üstün ahlaki talepleri ifade eder ve bu yönüyle bütün hak iddiaları karşısında önceliği vardır. İnsan hakları, insanın değerini korumayı amaçlayan haklar olarak da tanımlanabilir.

İlgili haklar her ne kadar özünde pozitif hukuktan bağımsız olsa da bu hakların salt felsefi ya da ahlaki haklar biçiminde nitelenmesi de doğru değildir. Tarihsel süreç içerisinde insan hakları pozitif hukuka girmiştir. Günümüzde gerek uluslararası düzeyde gerekse ulusal düzeyde kabul edilmiş pek çok hukuki düzenleme ile insan hakları pozitif hukukun güvencesi altına alınmıştır.

Kaynak: Hakların Sınıflandırılması

Benzer Konular

7 Temmuz 2012 / kompetankedi Hukuk
30 Aralık 2006 / asla_asla_deme Hukuk
19 Aralık 2012 / misafir Soru-Cevap
25 Şubat 2012 / ThinkerBeLL Siyasal Bilimler