Arama

Samuray

Güncelleme: 19 Eylül 2015 Gösterim: 49.746 Cevap: 3
~Mc SwâG~ - avatarı
~Mc SwâG~
Ziyaretçi
21 Nisan 2006       Mesaj #1
~Mc SwâG~ - avatarı
Ziyaretçi
SAMURAY

Sponsorlu Bağlantılar


Savaş, Japon kültüründe önemli bir yer işgal eder. Ülkenin önemli klanları birbirleriyle pek çok kez karşı karşıya gelmiştir. Japon topraklarının sadece %20’si tarıma elverişli oluşu, toprak kavgasını doğuruyordu. Toprak savaşları da hem tinsel, hem de fiziksel gelişim ve mücadele yöntemlerini doğurdu. Samuraylar da bu olgular içinde ortaya çıktı. M.Ö. 660'da Ölümsüz Savaşçı adıyla bilinen Jimmu Tenno, bir kabilenin başına geçti. Tenno ve kabilesi Yamato bölgesine yerleştiler. Yamato klanı Asya’ya çeşitli seferler düzenledi. Kore ve Çin’in kültürel zenginliklerinden, teknolojilerinden ve savaş sanatlarından etkilendiler. İmparator Keiko, tarihte "Shogun" ünvanını taşıyan ilk kişi oldu. Bir nevi generallik rütbesi gibi de anlaşılabilecek Shogun ünvanı, Keiko’nun savaş sanatlarında geldiği üst noktayı da belirliyordu. Onun oğlu Prens Yamato da savaş sanatları konusunda çok yetenekliydi. Korkusuz, güçlü, gözüpek bir genç olarak tanındı ve Samuraylık anlayışında bir örnek teşkil etti.

Samuraylar "bushido" anlayışını temel alıyordu. Bushido, "Savaşçının Yolu" anlamına geliyordu. Bushido felsefesinde korkunun yeri yoktur. Samuray, ölüm korkusunu yenmiş kişidir. Bu, dinginlik kazandırır ve efendiye sadakat sağlardı.
9-12 yüzyılları arasında samuraylar bir sınıf haline geldi. İki adla anılırlardı: Samuray (şövalye), Buşi (savaşçılar). Bu insanların bir kısmı yönetici sınıflara bağlıydılar. Bir kısmı ise para karşılığı savaşabilirdi. Samuraylar, feodal derebeylerine (Daimyo) bütünüyle bağlıydılar. Hizmetlerinin karşılığında mevki ve arazi alırlardı. Daimyo’lar, Samurayları daha fazla arazi kazanmak ve gücünü arttırmak için kullanırlardı.
Samuraylar, at üstünde, yaya, silahlı, silahsız dövüş konusunda eğitilmişlerdi. Ok da kullanırlardı. Ancak, 13. yüzyılda Moğol savaşları yaşandıktan sonra, Samurayların kılıç kullanımı ağırlık kazandı. Hatta mızrak ve naginata denen ucu kılıç şekilli mızraklar kullanmaya başladılar.


Samurayların iki kılıcı olurdu. Uzun kılıç daito-katana, kısa kılıç shoto-wakizashi’ydi. Samuraylar çoğunlukla kılıçlarına isim (mei) verirler ve onların ruhuna inanırlardı. Çift kılıç taşıma ve kullanmaya daisho denirdi.
1605 yılında Japonya’nın gelmiş geçmiş en ünlü samurayı Miyamoto Musashi, savaşçı yetiştirmek için bir okul açtı. 30 yaşına gelmeden 60’ın üzerinde kılıç dövüşünden galip çıkmayı başaran bu usta, yıllarca kendi okulunda dersler verdi. 1615 yılında bir başka tanınmış Samuray, Tokugawa Ieyasu, samuraylık hakkında bir kitap yazdı ve Samurayların barış zamanı yaşam biçimleri konusunda çeşitli bilgiler verdi.
Samuray geleneği,1876 yılında İmparator Meiji tarafından ortadan kaldırıldı. Kılıç taşıma kanunlarını değiştiren Meiji, Samuraylığı tarihe karıştırdı. Ancak ve ancak imparatorluk ordusunda bazı rütbeli subaylar tören amaçlı kılıçlar taşırdı. 20 yüzyılda kılıç tekrar serbestleşti ancak askeri kullanım dışında sportif gelişim için kullanılmayha başlandı. 2. Dünya savaşından da hatırlayacağınız gibi tüm rütbeliler, hatta kamikaze pilotları özellikle de kılıçlıydı. Bushi öğretisinde, hece olarak geçen shi ibaresinin aynı zamanda ölüm demek olduğunu hatırlatalım. Yani, bir nevi bushidoka ölüm korkusunu yenmiş kişidir.
Bu dönem öncesinde efendisiz kalan samuraylar, yani roninler zamanla ya isyan ederek öldürüldü ya da kılıçlarıyla seppuku/harakiri yaparak intihar ettiler.


Kaynak: Minikjaponya

Son düzenleyen Safi; 19 Eylül 2015 21:16
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Haziran 2006       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Katana
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

300px Antique Japanese katana
16. veya 17. yüzyılda katana


Katana ya da Taçi'nin kullanımını takiben 1400'lerden sonraki ismiyle dayito, tek-yönlü, uzun Japon kılıcı. Çoğu Japon, katana kelimesini genel olarak kılıç anlamında kullanır. Dünyanın en keskin kılıçlarıdır. Japon samurayı tarafından kullanılan, geleneksel tek-yönlü, kıvrık kılıç çeşididir. Vakizaşi veya şoto ile ya da tanto ile eş olarak bilinen katana, buşi sınıfı savaşçılar olan bukeler tarafından kullanılırdı. İki silah beraber olduğunda büyük-küçük anlamına gelen dayişo olarak adlandırılır ve samurayların kişisel onur ve sosyal gücünü temsil ederdi. Uzun kılıç açık alanda yapılan dövüşlerde kullanılırken kısa kılıç yan silah olarak taşınır ve saplama amacıyla ya da yakın dövüşlerde (örn: içeride) ve seppuku için kullanılırdı.
Kın (saya) ve el siperi (suba), özellikle Edo döneminin son yıllarında özel olarak tasarlanan sanat eserleriydi ve karmaşık bir dizayna sahipti.
Asıl olarak kesmek için kullanılmasına rağmen hafif eğriliği sayesinde etkili bir saplama silahı olarak da kullanılabilir. Çift elle tutulacak şekilde tasarlanmış olsa da bazı eski Japon dövüş teknikleri en azından bir ya da iki tek-el tekniği içerir.

Kesiciliği ve Yapım bilgisi

Kurşunu kesen katanalar ayrıca dayanıklı kılıçlardır ve kolay kolay körelmez.Bu kılıçlar insanı ikiye bölüp demir bir kaç cmlik demir sopaların ayırıp bir insanın tek bir saç telini kesecek kadar hassastırlar.Bir tabanca ile samuray kılıcına ateş edilmiş ve kurşun 2 bölünmekle beraber kılıç hiç bir zarar görmemiştir. Aynı test bu sefer uçaksavar mermisinde [50 cal.) denenmiş kılıç 7 tanesini kesip parçalanmadan dayanmış 8.sinde kırılmıştır
Dünyanın en keskin objeleri olan samuray kılıcının zor bir yapım şekli vardır.İyi bir kılıcın yapımı aylar sürmektedir. Katanaların kesiciliği olmakla beraber Şimşir gibi fazla eğimi olmadığı için saplama silahı olarakta kullanılır.Kılıçın bir diğer avantajı ise avrupa kılıçları gibi fazla ağır olmamasıdır. Kılıç sadece cila ile bilenir. Katanalar kesiciliğini denemek için katanaların yapıldığı ilk yıllarda suç işleyen insanlarda suçun ağırlığına göre kolu,bacağı veya başı kesilirdi.

Japon toplumunda kılıç
Kılıcın, samurayın ruhu olduğu düşünülür. Diğer silahlar zamanla popülerliğini yitirirken kılıç yerini korumuştur. Japonlar kılıca olağanüstü değer verirlerdi. Birçok Japon tarihçisine göre Edo döneminde sadece samurayların kılıç taşımasına izin verilirdi. Öyle ki, kılıç taşımak bile bir köylüyü öldürmek için yeterli bir sebep teşkil ediyordu. Hatta intikam peşinde koşan köylülerin her öldürdüğü asker için kılıcına bir inci takılırdı. Paraya ihtiyacı olan efendisiz kalmış samurayın (Ronin) kılıcını satması Japon toplumundaki onursuz durumunu daha da kötüleştirirdi. Bunu yapanlar samurayın gözünde "ruhsuz" olurdu.
Eski Japon kültürünün çoğu, kılıçlar etrafında dönüyordu. Özenle belirlenen kılıç taşıma, temizleme, muhafaza etme, keskinleştirme (ya da keskinleştirmeme) ve tutma metodları dönemden döneme gelişmiştir. Örneğin; bir başkasının evine giren bir samuray, diz çöktüğünde kılıcını nasıl yerleştirmesi gerektiğini bilmelidir. Kılıcı kolay çekebilecek şekilde yerleştirmek şüphe ya da saldırı hissi uyandırabilir; bu sebeple, kılıcın sağda ya da solda olması ve uzağa ya da bir kişiye doğru tutulmuş olması etik açıdan önemli bir noktadır. Ev sahibinin uzun kılıcı, katana-kake adı verilen bir rafta vakizaşinin üzerine yukarı doğru bükülmüş şekilde konur; omote (suka ya da kabzanın solu göstermesi) geleneklere göre bir uyarıdır. Diğer taraftan, taçi, kuşanıldığı gibi bir duruşa sahiptir, suka tabandaki bir oluğa yerleştirilmiştir ve yukarıyı göstermekte olan saya, keskin kısım aşağıda olacak şekilde bir girintiye yerleştirilmiştir.
Çoğu samuray, kılıcını öncelikli silah olarak kullanmaz; önce yay, sonra mızrak, son olarak da kılıç kullanılır. Kılıç çekmek, son hadde gelindiğinde ruhun serbestçe alev almasına izin vermek gibidir. Teslim olmaktan başka çare kalmayana dek savaşmak olarak açıklanan "Ken ore, ya mo suki" (tam çevirisi : kılıcı kırılmış ve oku da yok) bir deyim olarak kullanılır.

Tarihçesi

20. yy. öncesi
6. yy'da efsanevi imparator Jimmu, Japonya'nın büyük bir kesimini fethetti. Bu dönemde Japonlar kılıç yapma sanatını Çinli demircilerden öğrendiler. Eski kılıçlar Çin tarzında, düz, tek ya da çift taraflı idi. Bilinen en eski kenjutsu formu, Kofun dönemine tekabül eder (3. yy ve 4. yy). Kaşima no Taçiadı verilen stil, Kaşima Tapınağı'nda ortaya çıkmıştır. Heiyan (8.-11. yy) döneminde Aynu bölgesinde, Rusya ve Japonya'nın kuzeyde yer alan Hokkaido bölgesinden alınmış tekniklerle kılıç yapımının geliştiği görülür. Aynu halkı, katananın ortaya çıkmasına etki eden -varabati-tu- varabati kılıcını kullanırdı.
Efsaneye göre Japon kılıcı, Amakuni isimli demirci tarafından katlı çelik işlemiyle icat edilmiştir. Değişim sürecinde katananın tek yüzlü olması ve biçmek için daha uygun hale gelmesi, bu dönemde ortaya çıkan kenjutsu stillerine de yansımıştır.

Savaş dönemi
12. yy.da uzun bir çöküş döneminden sonra iç savaş patlak verdi. Beş asır boyunca Japonya kendi karanlık çağlarına damgasını vuran şiddetli savaşlar yaşadı. Ōnin Savaşı, Japon zırhında devrim yarattı.
Muromaçi döneminde kanlı savaşlar artık gelenek halini almıştı ama tembel Shogun generallerinin kültür ve sanata değer vermesi adaların barbarlığa düşmesini engelledi. Bu dönemde birçok iyi kılıç imal edildi. Kılıçlara olan yoğun ihtiyaç sebebiyle demirciler imalat tekniklerini değiştirdiler. Bunun yanında, savaşmanın getirdiği barbarlık kılıç imalatının altın dönemi olarak da bilinen Kamakura döneminin hayli sanatsal tekniklerinin terk edilmesine, işlevsel ve tek kullanımlık silahlara yönelime sebep oldu. Muromaçi döneminde, Ming hanedanına yasal ticaret yoluyla en az 200.000 katana ihraç edildi. Sonuçta başarısız olan bu kararın nedeni, Japon silah üretiminin tamamını piyasadan toplamak ve korsanların silahlanmasını zorlaştırmaktı. Zaman geçtikçe, bu sebeplerden ve ateşli silahların savaş meydanında sonuca ulaştıran güç olarak ortaya çıkması sonucunda kılıç ustalığı unutulmaya yüz tuttu.
Ünlü Moğol İşgali, Japon kılıcının gelişimi için dönüm noktası olmuştur. Kokan Nagayama şöyle anlatır:
"Japon savaşçıları daha önce, deri zırhlar giyen ve kendi kılıçlarından bariz üstün böylesine kuvvetli bir kılıç kuşanmış, eşsiz savaş tekniğine sahip bir düşman ile karşılaşmamışlardı. Kimi Japon demirciler, ‘sırt kısmına doğru geniş hatlara sahip kılıçlar daha heybetli görünür fakat kırılmaya meyillidir’ düşüncesine istinaden daha ince ve daha basit hatlara sahip kılıçları benimsemeye başlamışlardır."
Ne yazık ki Nagayama yararlandığı Japon tarihi kaynaklarında Moğol kılıcının, Japon kılıcına üstünlüklerinden bahsetmemiştir. Diğer Japon âlimleri, bu dönemdeki bazı Japon demircilerin Moğol tehdidine karşı daha kalın sırtlı kılıçlar imal etmeye başladıklarının altını çizmiştir.

Barış dönemi

Barış zamanlarında demirciler daha rafine ve artistik kılıç tasarımlarına yönelecek zamanı bulmuşlardır. Momoyama döneminin başlarında yüksek kaliteli tasarımlar görülmüştür. Önceki savaş döneminde eski demircilerin teknikleri kaybolunca bu kılıçlara yeni kılıç manasına gelen şinto, daha eski kılıçlara da bariz bir şekilde koto (eski kılıçlar) adı verilmiştir. M.Ö. 987 civarında kıvrık kılıçlardan sonra ortaya çıkan kılıçlara da jokoto denilmiştir. Edo döneminde, samuray sınıfının bürokrat ve polis sınıfına dönüşmesi gibi sebeplerle kaliteden yine vazgeçilmiş ve işleme ve süsleme gibi ilgili diğer sanat dalları zaman zaman gelişim göstermiştir. Horimono olarak bilinen bu basit ve zevkli süslemelerin eklenmesi esas olarak dinî sebeplere dayanır. Bir çok şinto kılıcında bulunan daha karmaşık işin, artık güzellik taşımadığı ve özellik arz etmediği düşünülür.
Tecrit taraftarı Tokugava Şogunluğu döneminde ateşli silahlar ve barut yasaklanmış ve dolaşımdan kaldırılmıştır. 18. yy ortalarında çoğu genç Japon, değil bir silahın ateşlendiğini görmek, ateşli silah bile görmemiştir.
Bu dönemin sonlarına doğru silah imalatı tekrar azaldı ve usta demirci Munetsugu’nun çabaları sayesinde 19. yy başlarında sanatsallığa saygı geri döndü. Munetsugu, şinto sanatı ve tekniklerinin koto bıçaklarına nazaran düşük seviyede kaldığı ve ülkedeki bütün kılıç yapımcılarının, unutulmuş tekniklerin açığa çıkarılması için çaba sarf etmesi gerektiği yönündeki düşüncelerini açıkladı. Munetsugu, dinleyen herkese fikirlerini anlatarak ve bildiği her şeyi öğreterek ülkeyi gezdi. Kılıç ustalığı onun yol göstericiliği sayesinde tekrar toparlandı ve Japon kılıç imalatında ikinci yeniden doğuş yaşandı. Şinto metodundan vazgeçilmesi ve eski tekniklerin tekrar keşfedilmesi sebebiyle bu dönemin kılıçlarına "yepyeni" manasına gelen şinşinto denilir.

19. yy. sonları
Matthew Perry’nin 1853’te gelişine kadar bir değişim yaşanmaz. Kanagawa Anlaşması, Japonya'yı zorla dış dünya ile tanıştırınca Meiji Devrimi'nin takip ettiği hızlı modernleşme süreci başlar. 1876’daki Hayitoreyi döneminde silah taşımanın yasaklanması, samurayların halktan ayırt edilmesini zorlaştırmıştır. Katana bulundurmanın yasaklanmamış olması sebebiyle birçok katana saklanmıştır. Bir anda kılıç pazarı ölmüş, birçok demirci ticaretten yoksun kalmış ve değerli yetenekler kaybolmuştur.

20. yy. sonrası
20. yy başlarında askerlerin kılıç ile silahlandırılması ihtiyacı ortaya çıkınca, onlarca yıl sonra demirciler tekrar iş sahibi olmuştur. Gunto olarak bilinen bu kılıçlar, genellikle düşük kalitede, bir çoğu yağ ile ısıtılarak ve keski ile yontulmak yerine damga basılmak suretiyle seri numarası verilerek üretilmiştir. Katana, birçok meslek dalında kullanılmaya devam edilmiştir. Polisler sadece suçluları yakalamak için değil, aynı zamanda katana kullanan suçlulara karşı kendilerini savunmak için de katana kullanmak durumunda kalmıştır. Bu dönemde Kendo, polis eğitim sürecine dahil edilerek polis memurlarının katana kullanmak için asgari eğitimi alması sağlanmıştır.

II. Dünya Savaşı

220px Sabre seconde guerre mondiale p1000712
Tip 95


Savaş döneminde astsubayların kullandığı Tip 95, subayların şin-guntosuna benzer; standart makine çeliğinden metal kabartmalı ve boyanmış saplı geleneksel sukaya benzetilerek tasarlanmıştır. Bu dönem katana için karanlık olmasına rağmen özellikle imparatorluk sanatçıları olarak istihdam edilen azınlık tarafından ustalık canlı tutulmuştur. Bu demirciler Gassan Sadakazu ve Gassan Sadakatsu; imparator ve diğer yüksek rütbeli görevliler için eski kılıçlar ile yarışacak kalitede işler çıkartmakla meşgul olmuşlardır. Gassan Sadakatsu’nun öğrencileri, Japon kimliği için önemli olan bilgilerin vücut bulduğu, dokunulmaz kültür elçileri ya da yaşayan ulusal hazineler olarak düşünülür. 1934 yılında Japon hükümeti ordusunu, şin-gunto –yeni ordu kılıcı– ile donatınca Tip 94 katana ve buna benzer birçok makine ya da el yapımı geç şinto türleri II. Dünya Savaşı’nda kullanılmıştır.

II. Dünya Savaşı sonrası

ABD işgali sırasında tüm silahlı kuvvetler dağıtılmıştır. Belediye ve polis izni dışında keskin kenarlı katana imalatı da yasaklanmıştır. Daha sonra Dr. Homma Junji’nin General Douglas MacArthur’a başvurması üzerine bu yasak kaldırılmıştır. Görüşmeleri sırasında Dr Homma, Japon tarihinin çeşitli dönemlerinden kılıçları göstermiş ve çabuk kavrayan bir öğrenci olması sayesinde General Mac Arthur, hangi kılıçların artistik değeri olduğunu, hangilerinin ise gerçek silah olarak düşünülmesi gerektiğini kolayca tespit edebilecek hâle gelmiştir. Bu toplantının sonucunda genel yasak düzenlenmiştir. Böylece gunto sınıfı tamamen imha edilecek ve artistik değere sahip kılıçlara sahip olmak ve muhafaza etmek mümkün olacaktır. Hatta birçok katana, kelepir fiyata ABD askerlerine satılmıştır. Bazıları çalınmış, geri kalanlar ise muhafaza edilmiştir.
1958 yılındaki silahsızlanmaya bağlı olarak ABD’de Japonya’dan daha fazla Japon silahı bulunuyordu. Doğudan dönen ABD askerleri genellikle taşıyabildikleri kadar kılıcı beraberlerinde getirmişlerdir. Bu kılıçların 1.000.000 hatta daha fazlası gunto iken küçümsenmeyecek bir kısmı da koto, şinto ve şinşinto idi.
Edo dönemi sonrasında demirciler giderek üretimlerini sivil ürünlere doğru çevirirken silâhsızlanma ve müteakip düzenlemeler neredeyse katana üretiminin sonunu getirdi. Pek az demirci ticaretini devam ettirdi. Dr Homma, kendilerini eski teknik ve kılıçları korumaya adamış “Sanatsal Kılıçları Muhafaza Derneği” (Nihon Bijutsu Hozon Token Kai) kurucu simgesi haline gelmiştir. Aynı fikirde olan diğer bireylerin de çabasıyla katana karanlık günlerinden kurtuldu ve birçok demirci Munetsugu’nun başlattığı işi, eski teknikleri ortaya çıkarıp bugünün kılıçlarının eski kılıçlar kalitesinde üretimini devam ettirdi.
Bazı katanalar modern zamanda silahlı soygunlarda kullanıldı. Ne var ki, bu katanaların çoğu kılıca benzer, esasında düzgün olarak imal edilmiş bir katananın fiyatı ucuz bir tabancaya nazaran daha fazladır.

Sınıflandırma

Uzunluğa göre
Bütün Japon kılıçları bu metoda göre üretilmiştir ve görünüşte bir bakıma benzerler. Farklı kılıçları birbirinden ayıran en belirgin özellik uzunluklarıdır. Japon kılıçları şaku birimine göre ölçülür (1 şaku = yaklaşık 30,3 cm ya da 11,93 inç; 1891’den itibaren şaku tam olarak 10/33 metre olarak tanımlanır, ama daha eski bilgiler bu değerden az da olsa sapmalar gösterebilir). Daha kesin ölçüm için, “sun”, “bu”, ve “rin” (sırayla şaku’nun onda biri, yüzde biri ve binde biri) kullanılabilir.
• Kesici kısmı 1 şakudan (30 cm) kısa olanlar tanto (bıçak) olarak adlandırılır.
• Kesici kısmı 2 şakudan kısa fakat 1 şakudan uzun olanlar (30-61 cm) şoto (kısa kılıç) olarak adlandırılır, vakizaşi ve kodaçi buna dahildir.
• Kesici kısmı 2 şakudan (61 cm) uzun olanlar dayto ya da uzun kılıç olarak bilinir. Bu katananın dahil olduğu gruptur. Fakat katana terimi sık sık yanlış kullanılmaktadır. Bir kılıç eğer obi adı verilen bir kuşak ile yukarıya doğru bakacak şekilde asılmışsa katanadır (bu katanalar bıçak uzunluğu maksimum 65 cm olanlardır). Eğer kemerden bir şeritle bağlı ise buna taçi adı verilir. (bu katanalar bıçak uzunluğu maksimum 75 cm olanlardır).
• Anormal derecede uzun bıçaklar (3 şaku ya da 90 cm’den uzun olanlar) genellikle sırtta çapraz taşınır ve ödaçi ya da nodaçi olarak adlandırılır. Ödaçi bazen katana yerine de kullanılır.
Çisa-katana sadece kısa katanadır. Bir katana 2 şakudan uzundur. Ne var ki, çisa-katana, uzunluğu 1 ve 2 şaku arasında olan vakizaşiden uzundur. Genellikle uzun boylular için katana ve daha kısaları için vakizaşi yapılmaya başlandığından beri çisa-katanalar ender görülmeye başlanmıştır. Çisa-katanalar için söylenen en bilindik şey, bıçaklar arasında bir benzeri olmayan kısa katanalar olmalarıdır. Genelde Buke-Zukuri yöntemiyle yapılmışlardır.

Okul ve şehirlere göre

Japon kılıçlarının izi, her birinin kendi okulu, geleneği ve ticari markası olan birkaç şehirden birine kadar sürülebilir. Örneğin Mino şehrinin kılıçları başından beri keskinliğiyle ünlüdür. Bu gelenekler ve şehirler aşağıdaki gibidir:
• Soşu Okulu Yamato Okulu
• Bizen Okulu Yamaşiro Okulu Mino Okulu (Örn. Kanenobu)
• Vakimono Okulu

Üretim tarihine göre

987 öncesi: Bazı düz çokuto veya jokotolar ve sıradışı şekildeki diğerleri.
987 - 1597: Koto: Japon kılıç sanatının zirvesi kabul edilir. Daha önceki modeller en derin kıvrımlar kabza kısmında olmak üzere eşit olmayan kıvrımlar içeriyordu. Dönem değiştikçe kıvrımın merkezi kılıcın ortasına doğru çıktı.
1597 - 1760: Şinto ya da "yeni kılıç". Kotonun daha basiti olarak bilinir ve genellikle yapılış becerisinde düşüş vardır.
1761 - 1876: Koto şeklinde yapılmışsa, şinşinto ya da "yeniden diriliş kılıcı" olarak adlandırılır. (Tam çevirisi: "Yeni yeni kılıç") Bunlar kotolara göre daha kötü fakat çoğu şintoya göre daha üstün kılıçlardır.
1876 sonrası: Hayitorei Kararnamesi yürürlüğe girdi. Toplu üretilen tüm kılıçlar alaycı bir şekilde gunto olarak adlandırılır. Bunların çoğu genelde şinto ve şinşinto dönemlerine ait kılıçlardan çok az kısa olan ve toplu üretilen katanalara benzese de, genellikle katanadan çok, batıdaki süvarilerin palalarına benzerler.

Takma şekline göre
1500 öncesi: Çoğu kılıç, kemere bağlı ve aşağıya doğru duracak şekilde kuşanılır. Bu stile jindaçi-zukuri denir ve bu şekilde kuşanılan tüm daytolara taçi adı verilir.
1500 - 1867: Neredeyse tüm kılıçlar küçük bir bıçak ile birlikte bir kuşak yardımıyla takılır. İki bıçak da yukarıya doğrudur. Bu tarza buke-zukuri adı verilir ve bu şekilde takılan tüm daytolara katana adı verilir.
1867+: Kısıtlamalar ve / veya samuray sınıfının yıpratılmasıyla, çoğu kılıç, batı donanma subaylarının kılıç kuşanma şekline benzeyen jindaçi-zukuri tarzında kuşanılmaya başlanmıştır. Yakın geçmişte (1953 sonrası) buke-zukuri tarzında, sadece gösteri amaçlı kullanılmasına izin verilse de bir canlanma vardır.

Notlar
• Taçi olması amacıyla özel olarak tasarlanmış kılıçlar, şintodan ziyade koto olarak tanımlanır. Bu sebeple daha iyi yapılmış ve daha özenle süslenmişlerdir. Buna rağmen eğer modern buke-zukuri tarzında kuşanılırsa hâlâ birer katanadırlar. Kılıç takıldığında, imza her zaman vücuda bakmayan yüzde olur, böylece demircinin bıçak için düşündüklerini ve tarzını ayırt etmek mümkün olur.
• Çeşitli tahta antrenman kılıcı bulunur, tahtadan yapılanlar (bokken) ve kendo antrenmanlarında şinayiye alternatif olarak kullanılan bambudan yapılanlar bu grubun içindedir.
• Değişik mızrakların çoğu Japon kılıçları ile aynı tarzda yapılmış keskin bıçağa sahiptir. Başlıca iki tip, kullanımda mızraklı baltayla aynı olan ‘naginata’ ve geleneksel mızrağa daha çok benzeyen ‘yari’dir. Batı literatürüne geniş bir şekilde bakılmış olmasına rağmen, mızraklar çoğu köylünün ve bir samurayın ilk başvurduğu aletti ve samuray mızrakları üzerindeki bıçaklar genelde çok yüksek kalitedeydi. Bütün bunlara rağmen, samurayın ruhu olarak bilinen mızrak değil, kılıç olmuştur.
• "Samurayın ruhu" konseptinin kökeni Tokugava Şogunluğu döneminin başlarına dayanır. Kılıca saygı gösterilen bu dönemde, kılıcın ruhu ifade etmesi resmî olarak, Şogunluğun soylu ve vekillere değerli hediyeler vermek ihtiyacı üzerine başlamıştır. Daha önce, bu kıymetli hediye bir arazi olabiliyordu, Şogunluk zamanında arazi seyrek verilen bir hediyeydi. Hediye olarak arazi verilmesindense büyük onur ifade eden bir hediyeyi tercih eden güçlü kişilerin kılıca bu bakış açısının kazandırılmasında rol sahibi oldukları düşünülür. Dayimyo, Şogunlar ve onların aile üyeleri için, doğum ve evlilik gibi özel durumlarda ya da bir araya geldiklerinde kılıçlardan oluşan hediyeleri değiş tokuş etmek geleneksel hâle gelmiştir. Dönemine göre kılıcı, ustasını ve kalitesini bilebilmek için gelişen Kanteyi gibi sanatlar önem kazanınca, kılıçlara uzmanlarca fiyat biçilmesi ve değerlerine göre sıralamaya sokulmasına izin verilmiştir. Böylece onurlu kişilerce yapılmış eski kılıçlar özellikle Şogun ve ailesi için ya da Şogun tarafından özel değer verildiğini göstermek üzere özel hediye olarak muhafaza edilmeye başlanmıştır.

İmalat
Japon kılıçları ve diğer sivri uçlu silahlar, Çin yöntemi olan metalin tekrar tekrar ısıtılması, katlanması ve dövülmesi ile yapılır. Bu uygulama, erime esnasında düşük ısının verdiği kazançtan faydalanmadan eritilen karışık metallerin aynı anda kullanımı ile popüler hâle gelmiştir. Bunun tersine ve kılıçlardaki karbon içeriğini (bazı kılıçlara karakteristik bir katlanma deseni verir) homojenize etmek amacıyla, katlama geliştirilmiş ve işçilik hassasiyetine rağmen çok etkili olduğu keşfedilmiştir.
Katananın tipik kıvrımı farklı daldırma yöntemlerinden kaynaklanır. Kılıcın arka kısmı, kılıç daldırıldığında uç kısmına göre daha yavaş soğumasını sağlayan yalıtım özelliğine sahip kille kaplıdır. Bu, esnek ve hâlâ keskin uca sahip olmasına imkân veren sert-martensit uç ve yumuşak-perlit arka kısımdan oluşan bir kılıç üretilmesini sağlar.
Kılıcın uç kısmının arka kısmına göre soğurken daha az büzülmesine sebep olan bu işlem, kılıca kıvrımını verirken demirciye yardımcı olur.
Katana ve vakizaşinin aynı şekilde yapıldığı sanılsa da çoğu zaman farklı şekilde dövülürler, farklı kılıç kalınlığına sahiptirler ve niku oranlarında farklılıklar vardır. Vakizaşi sadece kısa katana değildir, çoğunlukla katanada nadiren görülen hira-zukuri ya da diğer benzer yöntemlerle dövülür.
Bir bilgiye göre, dayişolar (kılıç çifti) her zaman birlikte dövülmezdi. Eğer bir samurayın dayişo almaya maddi imkânı yetiyorsa, bu genellikle benzer iki kılıçtan oluşan bir sayişo olurdu. Bazen de farklı demircilerin elinden çıkmış ve farklı stillerde yapılmış sayişo kullanılırdı. Bir çift kılıç içeren dayişo aynı demirci tarafından yapılmış olsa da her zaman birlikte dövülmez ya da bir kalıptan çıkmazdı. Çift yapılmış iki kılıçtan oluşan “gerçek” dayişo, çift olarak kalıplanmıştır, birlikte takılır ve aynı kişiye ait olur. Bundan dolayı nadirdir ve özellikle orijinal kalıbını koruyorsa çok değerli kabul edilir. Bunlar, çift olarak üretilmiş olsa bile, sonraki kalıplara göre daha değerlidir.
Japon kılıçları günümüzde oldukça zor bulunur. Yine de güvenilir kaynaklardan ve oldukça yüksek fiyatlara gerçek antikalar bulmak mümkündür. Modern katana ve vakizaşiler günümüzde, hâlâ bu ustalık gerektiren silahları yapmaya çalışan birkaç lisanslı pratisyen tarafından yapılmaktadır. II. Dünya Savaşından kalma Tip 98 katanalarının çoğunluğu da eski versiyonları gibi günümüzde yok olmuştur.

Bileşim
Geleneksel Japon çeliği, kılıç yapımı için en iyi çeliklerden biri kabul edilir ancak gerçek sebebi gösterişli olmasıdır. Çağdaş batı çeliği ve modern çelikler saflık ve sağlamlık konusunda daha üstündür. Çeliğin bileşimi ustaya ve çelik cevherine göre değişim gösterir.
Kılıçta kullanılan çeliğin bileşimi (II. Dünya Savaşı Dönemi), içerdiği elementlerin % miktarı:
• Demir 98.12 ila 95.22
• Karbon 3.00 ila 0.10
• Bakır 1.54 Manganez 0.11
• Volfram 0.05
• Molibden 0.04
• Titanyum 0.02
• Silikon - Değişen miktarlarda
• Diğer - Az miktarda
Karbon miktarının yüksek olması bıçağa sağlamlık katarken, silikon esnekliği ve dayanma gücünü artırır.

Yapılışı
Japon kılıçlarının dövülmesi genellikle saatler, günler hatta haftalar alır ve kutsal bir sanat olarak görülürdü. Tek bir zanaatkâr işinden ziyade, karmaşık hünerler gerektiren farklı sanatçıların yer aldığı bir süreçtir. Bu süreçte; kaba şekli döken bir demirci, katlama işini yapan genellikle ikinci bir demirci (çırak), uzman bir parlatıcı ve hatta kenar için ayrı bir uzman yer alırdı. Genellikle kın, kabza ve el siperi (suba) uzmanları da işin içine dahil olurdu. İmalat aşamasının en ünlü kısmı çeliğin katlanmasıdır. Çelik defalarca katlanır, bükülür ve çekiçle düzleştirilirdi. Bu işlemler aşağıdakileri sağlar:
• Metal içerisindeki hava kabarcıklarını yok eder.
• Metalin bütünleşmesini sağlar, karbon gibi elementlerin yayılmasını sağlayarak efektif dayanıklılığı artırır ve potansiyel zayıf noktaları azaltır.
• Oluşturulan katlarda, devamlı olarak yüzeye dekarbonize işlemi uygulanıp üst kısmı bıçağın içine geçirerek bıçağın eşsiz ve güzel damarlı yüzeyi elde edilir. Genel inanışın aksine katlı yapının, çeliğin mekanik özelliklerini artırdığı tamamen yanlıştır. Katlar kaynak noktası gibi etki ederek sadece kılıcın bütünlüğünü zayıflatır.
• Saf olmayan maddeleri yakarak Japon çeliğinin düşük kalitesini artırır, kılıcı saflaştırır ve güçlendirir.
Genel inanışın aksine sürekli katlama “süper-güçlü” bir bıçak yaratmaz. Saf olmayan maddeler yakıldıktan ve karbon içerik homojen hale getirildikten sonra uygulanan katlama işlemi çok az fayda sağlar ve karbonun azar azar yanmasına neden olur. Sonuçta, kenarı daha az tutacak yumuşak bir çelik ortaya çıkar. Kat sayısı kılıçtan kılıca değişiklik gösterir. Bir düzine kattan daha azına nadir rastlanır ve iki düzineden çok kata sahip otantik kılıçlar tamamen meçhuldür. 12 katlı bir bıçak başlangıçta 4.000’den fazla tabakaya sahip olacaktır. 20 kat ise bir milyondan fazla tabakaya sahip bir bıçak oluşturacaktır. Bundan daha fazlası bıçağın moleküler yapısı nedeniyle gereksizdir. Hatta bu noktadan önce, daha fazla kat, daha iyi bir kılıç manasına gelmez. Karbonun kontrol edilmesinin bıçağın işlevselliği üzerinde büyük etkisi vardır. Böylece en iyi sonuçlar genellikle 8-10 kat ile elde edilir.
Genellikle kılıçlar, tahta kalastaki gibi damarlar (hada) görünecek şekilde imal edilirdi. Düz damarlara masame-hada, tahtaya benzer damarlara itame, budağa benzer damarlara mokume ve eşmerkezli dalgalı damarlara ayasugi-hada denilirdi. Üç normal damar (masame, itame ve mokume) arasındaki fark, ağacın büyüme yönüne kesit (mokume), açılı kesit (itame) ve damar boyunca kesit (masame) şeklindedir. En güçlü, güvenilir ve en yüksek kaliteye sahip kılıçlar Mino, özellikle de Magoroku Kanemoto geleneğine göre yapılanlardı. Bizen geleneği mokume üzerinde uzmanlaşmıştı. Yamato geleneğindeki bazı okullar ise güçlü savaşçıların silahları üzerinde uzmanlaşmış olarak bilinirdi.
Japon kılıcının en temel felsefesi tek bir keskin yüze sahip olmasıdır. Bu, bıçağın sırtının, keskin kenarı desteklemek için kullanılabileceği anlamına gelir ve Japonlar bu gerçeğin avantajlarını tüm yönleriyle kullanmıştır. Metal Avrupa metodunda soğutulmaz. Çeliğin esnekliği ve sağlamlığı ısı derecesine, ne kadar ısıtıldığına ve ne kadar sürede soğutulduğuna bağlı olarak değişir. Çelik yüksek bir sıcaklıktan hızlı bir şekilde soğutulursa daha sert ve kırılgan olan martensit hâlini alır. Daha düşük sıcaklıktan yavaş yavaş soğutulursa daha yumuşak ve esnek olan perlit halini alır. Soğumayı kontrol altına almak için kılıç ısıtılır ve yapışkan kil ile kaplanır. Kenar kısmındaki ince bir tabakanın hızlı ancak çeliği çatlatmayacak kadar da yavaş soğuması sağlanır (kılıcın kenarının son derece sert martensit olmasını sağlar). Kılıcın geri kalan kısmındaki kalın kil tabakası ise kılıcın yeteri kadar esnek olmasına izin veren daha yumuşak bir çelik için yavaş soğumayı sağlar (sırt ve orta kısmın perlit olmasını sağlar). Uygulama bittiğinde kılıç soğur ve doğru sertliğe sahip olur.
Zamanla Japonlar değişik tip çelikleri kılıcın değişik kısımlarında kullanmaya başlamıştır. Örnekler aşağıda gösterilmiştir:

700px Imalat teknik katana

• Maru: En ucuz imalat, nadiren tanto veya ko-vakizaşi imalatında kullanılırdı. Bu basit bıçakların sertliği yüzey boyunca farklılık göstermezdi.
• Kobuse: Basit bıçak imalatı, ucuzluğu nedeniyle büyük askeri çatışmalardaki yüksek malzeme gereksiniminin maliyetini düşürmek amacıyla II. Dünya Savaşı'na kadar kullanıldı.

• Honsanmayi: En genel imalat çeşididir. Bıçağın kenarları kabuk demir tarafından korunmaktadır. Bıçağın arka kısmının ayrıca sertleştirilmemiş olması sebebiyle kırılmaya karşı dayanıklıdır. Bazı eski bıçak örnekleri hâlâ dövüş izlerini taşır.

• Şihozume: Honsanmayiyi andırır ama arka destek eklenmiştir. Sadece bıçağın arka kısmını sert demir korur. Oldukça ender rastlanan bir çeşittir.

• Makuri: Sert çelik gövde ile çevrelenmiş demir iç çekirdekten oluşan basit bir tasarımdır. İki tip çelik kullanarak imal edilir. Biri diğerine göre daha fazla katlanır ya da daha az karbon içeriğe sahiptir. İki kısım da layıkıyla katlandığında “U” şeklinde bükülür ve yumuşak kısım sert parçanın içine yerleştirilir. Uzun kılıç şekline gelene kadar çekiçle dövülür. Bu işlem bittiğinde iki ayrı çelik parçası bir bütün haline gelir fakat sertlik farklılığını hâlâ korumaktadır.

• Variha Tetsu: Esneklik sağlayan basit bir tasarım. İyi katana ve vakizaşilerin büyük çoğunluğu bu tiptedir.

• Orikayeşi Sanmayi: Honsanmayi metodunun basitçe geliştirilmiş hâlidir.

• Gomayi: Sert demir çekirdeği kaplayan demir katmana sahip sıradışı bir tasarım çeşididir. Son olarak yüksek karbon çelik ile kaplanır.


Anatomisi
Her bıçağın kendine özgü bir profili vardır. Bu görünüş yapımcısına, imalat yöntemine ve biraz da şansa bağlı olarak değişir. En belirgin fark bıçağın orta sırtında, şinogide görülür. Kılıç şinogiye doğru daralabilir, sonrasında keskin kısma doğru da daralabilir ya da şinogiye doğru genişleyip bıçak kısmında büzülebilir (ikizkenar yamuk şeklinde). Düz ya da daralan şinogiye şinogi-hikuşi denilirken, şişman görünümlü olanlara da şinogi-takuşi denilir.
Şinogi
, bıçağın arka tarafına yakın olacak şekilde konumlanırıldığında uzun, keskin ve kırılgan bir kılıç tipi oluşur. Şinogi, bıçağın ortasına yakın olursa daha makul olacaktır.
Katana, diğer kılıçlardan farklı net bir uç şekline sahiptir. Uç kısmı uzun (ö-kissaki), orta (çü-kissaki), kısa (ko-kissaki) ve hatta geriye doğru çengel şeklinde (ikuri-ö-kissaki) olabilir. Uç kısmının kavisli (fukura-suku) ya da nispeten düz (fukura-kareru) oluşu ayrıca önem arz eder.
Kissaki ne keskiye, ne de batı bıçaklarının tanto ucu yorumuna benzer. Batı bıçaklarının, bilemesi kolay, düz, çizgisel bir eğimi vardır ve Japon kissakiye üstünkörü bir benzerlik taşır. Kissaki kıvrık bir profildedir, kenara doğru olan yüzey boyunca yumuşak, üç boyutlu bir kavise sahiptir – buna rağmen sınır çizgisi (yokote) nettir.
Bıçağın kabzaya denk gelen metal (nagako) kısmına mekugi –ana adı verilen bir delik açılır. Kabzada (suka) yer alan boşluk ile bu delik içerisine yerleştirilen bambudan yapılmış pin (meguki), bıçak kısmı ile kabzayı sabitlemek için kullanılır. Sukayı çıkartabilmek için öncelikle megukiyi çıkartmak gerekir. Ayrıca kılıcı imal eden ustanın imzası (mei), nagako üzerinde yer alır.

Süsleme
Bütün kılıçlarda süsleme mevcuttur ama pek azının görünmeyen kısımlarına süsleme yapılır. Kılıç soğuduktan ve kirden arındırıldıktan sonra çeşitli motifler ve oluklar işlenir. Kılıcın üzerindeki en önemli işaretlerden olan seri numarası, sonradan kabzanın altında kalacak olan pırazvana üzerine işlenir. Pırazvana asla temizlenmez, bu kısmı temizlemek kılıcın değerini yarıya indirir. Amaç, bıçak çeliğinin eskimesini görmektir. Yatay, yana yatık, kareli gibi çeşitli numaralandırma teknikleri kullanılır. Bu teknikler, içi-monji, kosuji-çigayi, suji-çigayi, o-suji-çigayi, katte-agari, şinogi-kiri-suji-çigayi, taka-no-ha ve gyaku-taka-no-ha olarak bilinir. Numarayı pırazvana boyunca çapraz işlemeye higaki denir. Eğer bıçak çok eski ise törpüleme yerine tıraşlama (sensuki) uygulanır. Süslemenin dışında, pürüzlü bir yüzey oluşturması sebebiyle kabza ve pırazvananın daha sıkı tutulmasını sağlarlar. Böylece pin (meguki) ikinci bir güvenlik sağlamış olur.
Kılıç üzerinde bulunan diğer işaretler estetik amaçlıdır. Kanji ile yazılmış ifadeler ve imzalar, tanrıları betimleyen oymalar, ejderhalar ve kabul edilebilir diğer varlıklara horimono adı verilir. Fazladan esneklik ve hafiflik sağlaması amacıyla açılan oluklara ise taçikaze adı verilir. Kılıç kuvvetle savrulduğunda ürkütücü ses çıkartan bu oluklar farklı biçimlerde olabilir; geniş (bo-hi), dar çift (futasuji-hi), geniş ve dar çift (bo-hi ni sure-hi), kısa (koşi-hi), kısa çift (gomabuşi), birleşik uçlu uzun çift (şobu-hi), düzensiz kesiklere sahip uzun çift (kuyiçigayi-hi), balta tarzı (naginata-hi). Genel inanışın aksine, bu oluklar düşmanın kanını daha fazla akıtmaya yaramaz.

Parlatma

220px Katana no kissagi brute p1000653
Parlatma öncesi kissaki


Pürüzlü bıçak tamamlandığında, demirci bıçağı togişi adı verilen parlatıcıya verir. Parlatıcının görevi çeliği parlatmak ve bıçağı savaş için bilemektir. Bu, bıçağın her bir santimi için farklı taşlar ve azami dikkat gerektiren, saatler süren bir işlemdir. Eski cilacılar üç, yeni cilacılar ise yedi çeşit taş kullanırdı. Parlatma, neredeyse bıçak imalatından daha uzun sürer ve hüner gerektirir. İyi bir parlatma kılıcın daha iyi görünmesini sağlarken, kötü bir parlatma en iyi kılıçların bile gunto gibi görünmesine sebep olur. Hepsinden önemlisi, eğitimsiz bir parlatıcı kılıcın işlevine, tarihine, sanatsal ve maddi değerine kalıcı şekilde hasar verebilir, kılıcın geometrisini bozabilir ya da çeliğin çekirdek kısmına kadar yıpranmasına sebep olabilir.
Hadori
ve saşikomi olarak adlandırılan iki genel parlatma çeşidi vardır. Hadori (son 100 yılda keşfedilmiştir), beyazlatılmış hamonu (sert kısım ile yumuşak kısmı ayıran desenli hat) içeren pürüzlü asıl hamon ve koyulaştırılmış gövdeyi takip eden beyazlatılmış hamonun göze çarpmasını sağlayan modern metoddur. Yüz güzelliğini ortaya çıkartan makyaja benzetilir. Saşikomi ise eski yöntemlere daha yakındır ve hamonun hatlarını belli etmek yerine asıl hamonun ayrıntılarını daha rahat açığa çıkarır ve hadori ile kıyaslandığında ortaya daha parlak bir sonuç çıkar.
Kılıçlar parlatmaya göre incelendiğinde;,kılıcın parlak yapısı ve hamon, kılıcın eşsiz doğasını gösterir. Her bıçak kendi hamonu ve hadasına (dövülme izleri) göre kıyaslandığında farklıdır. Kilin uygulama şekline bağlı olarak oluşan hamon, genel olarak demircinin kendi imzasının da ötesinde ve üstünde bir imza gibi kullanılırdı. Her demirci geleneğinin tercih ettiği yöntem diğerlerinden farklıydı. Hamon, düz, dalgalı veya zikzaklı olabilir ve amacı dışında olsa da bıçak hakkında önemli gerçekleri ortaya koyar. İyi bir parlatma, kenarın hangi dereceden, ne kadar sürede soğutulduğunu ve çeliğin karbon alaşımını gösterir. Bunu nayoyiyi ya da nayiyi baskın bir şekilde ortaya çıkartarak yapar.

Donanım
Bu aşamada kılıç, kabza yapımcısına devredilir. Kabzaların yapısı, kullanılan parçalar ve sarma stiline göre dönemden döneme değişim gösterir ancak genellikle aynı temel mantığa dayanır. En belirgin parça suka adı verilen metal ya da tahta saptır. El siperliği (suba) ise küçük, yuvarlak bir metalden yapılır ve süslemelere sahiptir.
En son kısımda kaşira olarak bilinen bir topuz yer alır. Çapraz sargının altında menuki adı verilen bir süsleme bulunur. Bambudan yapılmış bir pim (meguki), suka ve pırazvana (nagako) üzerinde yer alan mekugiyana adı verilen deliğe takılır. Bu pim kılıcın kabzaya sabitlenmesini sağlar. Kılıcın tıngırdamasını engellemek için sap ile bıçak kısmının birleştiği noktaya habaki denilen bir kemer takılır.
Kılıcın kınını yapma görevi hiç de kolay değildir. Her ikisi de güç ve yorucu bir emek isteyen iki kın (saya) çeşidi mevcuttur. Biri, genellikle tahtadan yapılan ve dinlenme kabı olarak düşünülen ve muhafaza amaçlı kullanılan şira-saya, diğeri ise daha süslü ve savaş için tasarlanmış olan, kayışla obiden dışarı sarkacak şekilde bağlanarak Taçi-Koşiraye olarak kuşanılacak ise jindaçi-zukuri veya obinin içerisine yerleştirilmek suretiyle katana-koşirae olarak kuşanılacak ise buke-zukuri. 20.yy. ordusunda kiyu-gunto, şin-gunto ve kayi-gunto gibi kuşanma şekilleri de mevcuttur ama bu alt sınıf kılıçlar genellikle toplu şekilde üretilmiştir ve pek az gerçek Japon kılıcı bu şekilde kuşanılır.

Teknik

Katana genel olarak, saplamaktan ziyade kesmek için tasarlanmış bir silahtır. Bu tarz silahlarla girişilen çatışmalarda fazla riske girmeden, rakibi en kısa ve etkili yoldan öldürmek esastır. Dolayısıyla darbeler kol ve bacak gibi uzuvlara değil, tümüyle gövdeye yönelir.
Dikey savurmalarda hedeflenecek bölge, esas olarak köprücük kemiği bölgesidir. Rakibe bu ölçüde yaklaşılamıyorsa göğüs kafesinde derin bir yarma hedeflenir. Yatay savurmalarda ise hedef, boyun ya da bel bölgesidir.
Yukarıdan aşağı darbelerde, uygun yapılmışsa köprücük kemiğinden bele kadar biçilmiş olunur, yatay darbelerde ise, yine uygun yapılmışsa vücut bel bölgesinden ikiye ayrılır. Kurban, ilk anda acı hissetmeyecektir, ilk birkaç saniye içinde vücuttaki kanın yaklaşık yarısı boşalacağı için bilincini yitirir.
Katananın sapının iki elle tutulması esastır. Eğer kişi sağ elini kullanıyorsa sağ el daha yukarıdan, sol el ise aşağıdan kavramalıdır. Katananın kabzasını kavramada esas kuvvet bu durumda sağ elde olmalı, sol el, hareketler arasındaki hızlı geçişi sağlamada kullanılmalıdır. Sol el, kabzayı her an bırakacakmış gibi gevşekçe sarmalıdır.
Eller arasındaki boşluk ve kavrama, kesmek veya bir silahı karşılamak için yapılacak manevraya izin verecek şekilde ayarlanır. Kesme sırasında birbirine daha yakın, karşılama -blok- hareketlerinde ise daha ayrık olmalıdır.
Buna rağmen katana tek elle de kullanılabilir. Bu durumda, her parmağın kılıcın kabzasına uyguladığı kuvvet farklı olmalıdır. Kabzayı en sıkı tutan küçük parmaktır. Yüzük parmağı kabzaya biraz daha az bir kuvvet uygular; orta parmak biraz daha az, işaret parmağı ise belli belirsiz kavramalıdır.
En kısa ve en güçsüz parmak olan serçe parmağının kavramada bu denli önemli rol üstlenmesi, uzun egzersizler gerektirir. Katana kullanım eğitimine başlamış bir kişinin, ilk birkaç hafta tüm günü mümkünse elde kılıçla geçirmesi uygun olur. Böylece kol sinirleri kılıcı iyice benimseyecektir, kılıç, kolun bir parçası olmalıdır.
Kılıcın keskinliğini denemek veya kesme tekniği üzerinde pratik yapmak için insan dahil çeşitli materyaller üzerinde test yapmaya tameşigiri adı verilir. Japon kılıçlarının çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda, kılıç tekniğinin zaman geçtikçe değişim gösterdiği görülür.
Gerek tek elle, gerek çift elle kullanımda, birbirini izleyen hareketler arasında bir geçiş bölümü olur. Kılıcın ve vücudun pozisyonu, bir hareketten diğerine geçiş yapacaktır. Bu geçiş hareketlerinde kol eklemleri önemli bir pozisyon değişikliği yapmak zorundadır. Özellikle tek elle kullanımlarda, hızlı hareketin kaslarda hasara yol açmaması için -hareketin momentumunu karşılamak üzere ters yönde çalışacaklardır- tüm kolun, omuz ekleminden döndürülmesi uygun olur. Ancak, harekete başlandığı andan itibaren bilek ekleminin kilitlenmesi gerekir. Kılıcın kolla yaptığı açı hiçbir zaman 180 derece olmamalıdır, en uygun biçme hareketi daha kapalı bir bilek pozisyonunda, örneğin 160 derecelik bir açıda sağlanır. Bu açı, savurma hareketinin başından sonuna kadar sabit kalabilmelidir. Savurma hareketi omuz ekleminden yapılmalı, dirsek eklemi de aynı bilek eklemi gibi kilitlenmelidir. Ancak dirsek eklemi 180 derecelik açıda olmalıdır. Omuz eklemiyle yapılan hareket, bel kemiği eklemleri, kalça eklemleri (kalça kemiği ile uyluk kemiği arasındaki eklem), diz ve ayak bileği eklemleriyle desteklenmeli, kuvvetlendirilmelidir.
Belli dönemlerde kılıcın boyunun uzadığı ve at üzerinde kullanıldığı görülür. Aynı zamanda yaya askerler süvarilere eşlik eder ve daha kısa olan katate-uçi kuşanırlar. Bu, daha kısa boylu ve daha kısa saplı, sadece tek el ile kullanılmak üzere tasarlanmış bir katanadır. Aynı zamanda vakizaşi ve kodaçi olarak da bilinir.
Zamanla zırhlar ve düşmanlar değiştikçe kılıçlar da ağır profilden hafif profile doğru, dövüş sırasında farklı kullanım amaçlarına uygun olarak değişim göstermiştir. Ağır olan kılıçlar ağır, yavaş ve daha güçlü savaşlar için uygunken, hafif kılıçlar hız ve keskinlik için uygundur.
Kılıç çoğunlukla ok, mızrak ve olası uzun silahlardan sonra kullanılabilecek son silah olarak düşünülürdü. Buna rağmen Edo döneminde Japon samurayı dayişo kuşanmışken kullanacağı ilk silah katanaydı.

Yıpranma

700px Katana hatalar

İmalattan veya yanlış uygulamadan kaynaklanan birçok hata mevcuttur.
• Karasunokuçi: Kılıcın ucundaki yırtık. Eğer yırtık kenara paralel ise sert ve yumuşak metal kısımlar ayrılıyor demektir. Eğer bıçağın yapısı çok zarar gördüyse kılıç kullanılmaz hâle gelmiştir.
• Şinaye: Ufak kıvrılma noktaları. Bükülmeden kaynaklanan metal yorgunluğunu gösterir. Bu yerler genellikle sertleştirilmemiş metal üzerinde bulunur ve kenara göre sağa yatıktır. Daha ziyade zararsızdır.
• Fukure: Çeliğin dövülmesi sırasında oluşan çukurcuklar. Bu çukurcuklar cila ile açığa çıkar ve çirkin bir görünüme neden olur. Bıçağın kalitesi ve güzelliğini azaltır.
• Kirikomi: Kılıcın sırtındaki çentik. Bu çentikler kılıç için zararlı değildir. İyi cilalama ile ortadan kaldırılabilir. Eski kılıçlarda savaş izi olan bu çentiklere rastlamak mümkündür.
• Umegane: İmalat sırasında yapılan hatayı düzeltmek için yapılan müdahaleler sonucunda oluşur. Cilalama sonucunda çekirdek çeliğin ortaya çıkması sonucu da oluşabilir.
• Hagire: Hamon kısmında, meydana gelen kertik veya çatlak. Kertik şeklinde oluşan hagireyi teşhis etmek kolaydır ancak çatlak şeklinde oluşursa hem teşhis etmesi zordur hem de kılıç için hayati önem taşır.
• Hakobore: Bıçağın kuvvetlendirilmiş kısmına kadar ulaşmayan ancak yırtılmaya sebep olabilecek silindirik kertik.
• Hajimi: Bilemeden dolayı oluşan matlaşma. Bıçak parlaklığını kaybetmeye başlamıştır. Zararsızdır ancak bıçağın eskidiğinin işaretidir.
• Nayoyi Gire: Keskin kısmın kuvvetlendirme işlemine tabi tutulmasına rağmen sert kısım ile yumuşak kısmı ayıran çizginin standartlar dışında olması. İyi bir bileyici bu hatayı ortadan kaldırabilir. Ne var ki, sertleştirme çizgisinin devamlılık arz etmemesi, keskin yüzün yeterli sertlikte olmaması gibi ciddi bir hatanın göstergesi de olabilir.
• Mizukage: Genellikle yenileme ya da kuvvetlendirme sonucunda bıçağın keskin yüzünde oluşan kararmadır.
• Şintetsu: Parlatılmış yüzey altındaki ara katman olan çelik mantonun görünür olması. Kılıcın dayanıklılığını kaybettiği manasına gelir.
• Sukare (resimde gösterilmemiştir): Sık bileme sonucunda keskin yüzün incelmesi. Bıçak kullanılıp bilendikçe çelik kaybeder. Bileme işleminin sadece keskin yüze uygulanması bıçağın kalınlığının korunmasını sağlar. Sukare kelimesi, “metal yorulması” şeklinde tercüme edilebilir.


Avrupa kılıçlarıyla kıyaslama

Katanaların Avrupadaki kılıçlara göre çok üstün olduğu genel ve yaygın bir inanıştır. Bu inanış FRP oyunlarında ve birçok filmde sıkça gündeme getirilmiştir. Fakat bu iddialar, çoğunlukla Avrupa kılıçlarının rolü ve üretim şekli hakkındaki yanlış anlamalardan ve en kötüleriyle kıyaslama yapılmasından kaynaklanır.
Japonya demir açısından fakir bir ülke olduğu için kılıç yapmak pahalı bir girişimdi. Kaynaklar kısıtlıydı ve bir kılıcı gücünün yettiği malzemeyle yapmak demircinin bu işe ilgisine bağlıydı. Avrupa’da da üstün kılıç ustaları vardı, İspanya Toledo’da yapılan çelik kılıçlar, Japonya dışında yapılan efsanevi kalitedeki kılıçlara bir örnektir. Fakat demirin kolay bulunabilir olması, yüksek sayıda kaliteli silahın ucuza mal edilmesini sağlamıştır. Avrupalılar, pahalı ve ucuz kılıçlar arasında seçim yapma şansına sahipken, Japonlar pahalı kılıçlar ya da daha az pahalı kılıçlar ve kılıç üretmemek arasında seçim yapmak zorundaydı.
Japon kılıçlarının katlanması, tüm kılıcın değerlenmesini sağlamakla kalmaz, kalitesi düşük demire sahip olan bir ülkede demirin içindeki fazlalıkların ayrılarak kılıç yapılmasını mümkün kılar. Eğer başlamak için daha iyi demiriniz ya da metali eritme imkânınız varsa buna gerek yoktur. Üretim esnasındaki dövme metodu sayesinde katana, çok sert martensit bir uç kısım ile yumuşak fakat esnek perlit bir orta kısım ve gövdeye kavuşur. Düz kenarlı bir kılıçta olmayan fevkalade çarpışma direncine ve keskinliğe sahip olmasını sağlar. Geleneksel olarak üretilmiş bir katananın 9 mm çapındaki bir silahla karşı karşıya kaldığında zarar görmeden etkiyi karşılayabildiği görülmüştür. Kurşun ikiye bölünmekte ve katana 50 kalibrelik ağır makineli silahtan çıkan 7 direkt vuruşa parçalanmadan dayanmaktadır. Ayrıca, silahla ateş edilmeden önce demir kesme makinesine karşı da kesilemez olduğunu kanıtlamıştır. Bu başarılar, kılıcın sert fakat esnek olan martensit/perlit yapısından kaynaklanır.
Avrupa teknolojisinin, Japon demircilerin gizemli doğasının önünü kesecek önemli mesafe katettiği düşünülür. Avrupalılar, şekilli kılıçlar yerine daha kaliteli ama yapılması daha çabuk ve kolay olan katı demir çubuklardan kılıçlar üretmiştir. Avrupadaki metalcilik demircileri düz uçlu ve pala gibi eğimli kılıçlar yapmaya teşvik ederken, benzer sebeplerden Japonlar, antik Ken tarzı modelleri bırakıp kıvrık kılıçlar yapmaya başlamıştır.
Bazı Avrupa kılıçları farklı dövüş şekilleri için tasarlanmıştır. Keskinliği katanayı mükemmel kesici bir silah yapar fakat diğer uluslarca kesmek için yapılan modellerin de aşağı kalır yanı yoktur. Katana, bugün şinkendo ustaları kask kesme töreni düzenlese de, savaş sırasında bir zırhı delebilecek etkiye sahip değildir.
Bu hafiflikteki belli başlı Avrupa kılıçları, kulllanım gereklerine göre üreticilerinin düşündüğü limitlerin altında kullanılmaktadır. Maruz kaldıkları koşullar tanımlanmazsa karşılaştırma yapmak manasız olur. Avrupa kılıçları, Japon kılıçlarının dayanamayacağı bazı gerilmelere dayanma gücü veren daha fazla yanal esnekliğe sahiptir. Katanalarda ise Avrupa kılıçlarının dayanamayacağı bazı darbelere dayanmasına imkân veren yüksek bir çarpışma direnci vardır.
Kılıç tarihinin başlangıcından beri, ortaçağ ve rönesans döneminden 20. yüzyıla kadar birçok Avrupa kılıç tipi, Japon dövüş modelleri ile benzer şekilde hafif-zırhlı ve zırhsız piyadelerle savaşmak için yapılmıştır. Ağırlık farkları çok abartılmıştır. Hem uzun kılıçlar hem de katanalar 1,0 ve 1,5 kilogram (2-3 pound) arasında değişen tipik ağırlığa sahiptir.
Avrupa kılıçları, aynı amaçla kullanılan Japon kılıçlarına göre daha uzundur. En uzun katana, yaklaşık, tek elle kullanılmak için tasarlanan bir Avrupa kılıcı uzunluğundadır. Tek elle tutulan Avrupa kılıcı, dövüşün niteliğini tamamen değiştiren bir kalkan ile birlikte kullanılmasına rağmen bir vakizaşi'ye yakın uzunluktadır. Uzun Avrupa kılıcı ya da yarım kılıç, odaçi olarak sınıflandırılabilir, fakat kullanımda katana ya da taçiye daha benzerdir. Daha çok odaçi gibi kullanılan büyük Avrupa kılıçları ile, sadece birkaç odaçi ile karşılaştırılabilecek boyuttadır.

Ünlü katana ustaları
• Amakuni
• Muneçika
• Rayi Kunitoşi
• Rayi Kunimitsu
• Soşu Masamune
• Soşu Sadamune
• Sengo Muramasa
• Shakku Arai
• Inoyu Şinkayi
• Nagasone Kotetsu
• Gassan Sadakazu
• Yosozymon Sukesada
• Yamato Kaniyuji
• Bizen Saburo Kunimune
• Eçhu Norişige
• Go Yoşihiro
• Magoroku Kanemoto
• Kasama Ikkansayi Şigetsugu
• Kiyomaro
• Umetada Miyoju
• Yoşindo & Şoji Yoşihara


Katana üstadları

• Hitokiri Battousai (Himura Kenşin, Rurouni Kenshin Animesinin ana karakteri)
• Sejuro Hiko (Rurouni Kenshin Animesinin karakteri)
• Kuchiki Byakuya (Bleach Animesinin karakteri)
• Hirako Shinji (Bleach Animesinin karakteri)
• Momochi Zabuza (Naruto Animesinin karakteri)
• Aşikaga Yoşiteru
• Sukahara Bokuden
• Ayizasa Ayinayo
• Miyamoto Musaşi (Tarihi karakter-En büyük Japon Kılıç ustası)
• Sasaki Kojiro (Tarihi karakter)
• Okita Souji (Tarihi Karakter, Şinsengumi 1. bölük komutanı)
• Saito Hajime (Tarihi Karakter, Şinsengumi 3. bölük komutanı)
• Kanta kunte
• Sayigo Takamori (Meiji devriminin öndegelen yöneticisi ve 1876 Satsuma isyanının lideri)
• Toşiro Mifune - oyuncu
• NKHC
• Kavakami Gensayi

Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
19 Temmuz 2006       Mesaj #3
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Samuray, dövüş sanatlarından çay törenlerine kadar her alanda güçlü bir şekilde varlığını sürdürmeye devam ediyor ve çoğu Japon, içindeki samurayı aramaktan kendini alamıyor.

Dergide okuyacağınız ilginç öyküye dair ipuçlarını bu alıntıda bulabilirsiniz.

Samuray için yollar açılıyor. Mağrur savaşçı Edo'da, geleceğin Tokyo'sunda, kalabalık bir sokakta uzun adımlarla yürürken gözler kaçırılıyor ve insanlar birer adım geri çekiliyor. Dönem 18. yüzyıl başları, ancak yüz yıl öncesi ya da sonrası da olabilirdi: Feodal törelerine sadık Japonya'da bu sahne hiç değişmiyor. Sokakta bir samurayı tanımamak ise olanaksız. Biri uzun biri kısa iki kılıç belinde sallanıyor. Sadece, Japonya'nın en yüksek –savaşçı– sınıfının üyesi olan samuray, otoritesinin dehşet saçan simgeleri olan bu iki kılıcı bir arada taşıyabilir.
Samuray kimono üzerine dökümlü, etek benzeri bir pantolon ve kısa, bol bir gömlek giyer. Kafasının tepesi kazınır; iki yanda ve arkada kalan saçlarla gösterişli bir topuz yapılır. Samurayın hiç acelesi yoktur. Yönetim çalışmasını beklemez ancak samuray, pirinçle ödenen yıllık maaşını desteklemek için bir iş yapabilir. Samuraydan sadece savaşa hazır olması ve sorun çıktığında yöneticileri koruması istenir. Ve halktan biri ona saygısızlık etmeye cüret ederse –emrine uymaz ya da kılıcına çarparsa– samurayın o nankör kişiyi oracıkta öldürme hakkı vardır (ancak bu hak nadiren kullanılır).
Kibir, samurayın doğuştan hakkıdır. Samurayların savaşçı sınıfı 1185'ten 1867'ye kadar yaklaşık 700 yıl boyunca Japon tarihine hükmetti; bu kadar zalim –ve kültürel açıdan zengin– bir iktidar ne erken Roma'da ne de ortaçağ Avrupası'nda vardı. Aslında ortaçağ Avrupası'nın şövalyeleri samurayın tarihteki en yakın akrabaları olabilirdi. Şövalyeler gibi samuraylar da (sözcük anlamı “hizmete adanmış”) savaş çetelerinin liderleri ya da savaş ağaları ve onlar için savaşan sadık askerlerden oluşan bir seçkinler sınıfı yarattı. Japonya'da geleneksel olarak en yüksek düzeyde bağlılık imparatora gösterilirdi. Ancak samuraylar güçlendikçe imparator gücünü yitirmeye başladı ve şogun –ya da başkumandan– olarak adlandırılan askeri diktatörün gölgesinde kaldı. Şogun unvanı yeni samuray iktidarına işaret ediyordu.
Samuray ve şövalye savaş alanında karşılaşsaydı birbirini tanıyabilirdi. İkisi de zırh giyiyor, at üstünde saldırıyor, kılıç ve mızrakla savaşıyor, kaleleri kuşatıyor ve onur kuralları çerçevesinde yaşıyordu. Ancak samuray ve şövalyenin farklılaştığı nokta iktidar süreleriydi. Japon savaşçı sınıfı, Amerikan savaş gemileri Japonya limanlarına gidip şogunun ülkesini savunmadaki yetersizliğini gösterene kadar şaşırtıcı bir süre iktidarda kaldı. Yeni bir imparatorun çevresinde toplanan güçler şogunun ordusunu kolayca devirdi. Samuray iktidarı sona erdi.
Efulim - avatarı
Efulim
VIP VIP Üye
6 Ağustos 2012       Mesaj #4
Efulim - avatarı
VIP VIP Üye
Samuray
MsXLabs.Org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi


417px Estampe p1000685

Japon feodal düzeninde savaşçılar sınıfı. Bunlar, asillerin adamlarıydılar. Görevleri, hizmet ettikleri asilin silâhlarını korumaktı. Biri uzun, diğeri kısa iki kılıç taşırlardı. 17. yüzyılda Tokugawa Shogonluğu'nda güçlendiler ve köylülerin, tüccarların, zanaatkârların üzerinde kabul edilen bir saygınlık kazandılar. Samurayların toplum içindeki konumu, Batı feodalitesinden farklıydı. Kendilerine toprak verilmezdi ve yaşamları boyunca efendilerine bağlıydılar. Kendi sınıflarının dışındakilerle de evlenemezlerdi. Nasıl davranacakları, Bushio adlı yasada belirtilmişti. Zamanla efendisiz kalan ve Ronin denen Samuraylar, Japon feodalitesinin yıkılmasında büyük rol oynamışlardır.
Sen sadece aynasin...

Benzer Konular

7 Eylül 2014 / Misafir Soru-Cevap
26 Eylül 2015 / Misafir Soru-Cevap
19 Haziran 2015 / wolfmann Fantezi Dünyası
19 Eylül 2015 / Safi X-Sözlük