Arama

Hattatlık

Güncelleme: 1 Ekim 2013 Gösterim: 4.958 Cevap: 0
Heulwen - avatarı
Heulwen
VIP VIP Üye
1 Ekim 2013       Mesaj #1
Heulwen - avatarı
VIP VIP Üye
Hattatlık
MsXLabs.Org
Sponsorlu Bağlantılar


Hat
, Arapça çizgi demektir. " İnce, uzun, doğru yol, birçok noktaların birbirine bitişerek sıralanmasından meydana gelen çizgi, çizgiye benzeyen şeyler ve yazı '' gibi anlamlara gelir. Bu kelime özellikle İslam kültüründe, yazı ve güzel yazı manalarında kullanılmıştır. Hüsni hat , estetik kurallara bağlı kalarak, ölçülü ve güzel yazma sanatıdır; fakat İslam yazıları için kullanılan bir tabirdir. İslam yazılarını güzel yazma ve öğretme hünerine sahip sanatkâra hattat , bu sanata da hattatlık denilmiştir.
Hat, sözün veya ruhta cereyan eden fikir ve duyguların, alfabe ve yazı vasıtaları ile resmedilmesidir.
Hat sanatı Arap harflerinin 6. yüzyıl ve 10. yüzyıl arasında geçirdiği bir gelişme döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Anadolu halkları Müslüman olduktan ve Arap alfabesini benimsedikten sonra hat sanatıyla ilgilenmeye başlamıştır.
Hat sanatı en parlak dönemini Osmanlılar zamanında yaşar. 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında da bu parlak dönemini sürdürür, ama 1928 yılında Latin alfabesine geçilmesiyle yaygın bir sanat olmaktan çıkıp yalnızca belirli eğitim kurumlarında öğretilen geleneksel bir sanat durumuna gelir, unutulan mesleklerden ya da sanatlardan biri olur.
Hat sanatında da yazının temel aracı kalemdir. Hat sanatında kalem olarak daha çok kamış kullanılırdı. Kamışın ucu yazılacak yazının kalınlığına göre makta denilen sert maddelerden yapılmış altlığın üstünde eğik olarak tutulur ve kalemtıraş olarak adlandırılan özel bir bıçakla yontulurdu. Celî yazılar ise ağaçtan yapılmış kalın uçlu kalemlerle yazılırdı. Çok ince yazılar için madeni uçlar da kullanılmıştır. Hat sanatında kullanılan mürekkep de özel olarak hazırlanırdı. Yağlı isin çeşitli katkı maddeleriyle karıştırılmasıyla elde edilen bu mürekkep akıcı biçimde yazı yazmayı sağlar, yanlış yazma durumunda da kolayca silinirdi. Hat sanatında kullanılan kâğıtlar da özeldi. Mürekkebi emip dağıtmaması, kaleme akıcılık sağlaması için kâğıtlar âhar denilen bir maddeyle saydamlaştırılırdı.


meslekler clip image006 0000

Babam Cuma Üzülmez'in yazılarından biri.



Hattatlar, yüzyıllar boyu usta-çırak ilişkisi içinde yetişmişlerdir. Hat sanatını öğrenmeye heveslenen kişi bir hattattan ders alırdı. Başlangıçta alıştırma niteliğinde çalışmalara dayanan ve meşk adı verilen bu dersler tek tek harflerin yazılışının öğrenilmesiyle başlar, harflerin birleşme biçimleriyle, sözcüklerin ve tümcelerin yazılış tarzlarının öğrenilmesiyle sürerdi. Ortalama üç beş yıl kadar süren bu eğitimin sonunda hattat adayı iki ya da üç hattatın önünde yazı yazarak bir çeşit sınav verirdi. Hattatlar bu yazıyı beğenirlerse altına imzalarını koyarlardı. Buna, başarı ya da izin belgesi anlamına gelen icazetname adı verilirdi. İcazetname almamış kişi hattat sayılmaz, dolayısıyla yazdığı bir yazının altına adını koyamazdı.
Hattatlar sanatlarını daha çok şahların, sultanların, padişahların, beylerin, paşaların yaşadığı, saray ve camilerin bol olduğu İstanbul, Bağdat gibi şehirlerde icra ederlerdi.
Müslümanlar resme sıcak bakmadıklarından, dahası mekruh saydıklarından Müslümanlar arasında resim ve heykel sanatı gelişmemiştir. Bunların yerine İran'da minyatür , Osmanlı'da hat sanatı gelişmiştir.
Diyarbakır'da hat sanatıyla ilgilenenler olmuştur, ama Ergani'de hat sanatıyla ilgilenen olmuş mudur? Bilmiyorum. Rahmetli babamın porselen tabağa mürekkep döküp, bizden aldığı defterlere hat türünde Arapça yazılar yazdığını, bununla birlikte ünlü hattatların çalışmalarının benzerlerini resmettiğini de çok iyi hatırlıyorum. Ayrıca yaptığı cami, minare ve evlerin kapı başlarına konulacak olan taşlara Besmele ve benzeri yazıları hat türünde yazar, sonra bu taşları ince murç ve çelik ağızlı kalemle yontarak yazıların kabartmasını yapardı.
Bildiğim kadarıyla Diyarbakır bölgesinde yetişen hattatlar ve de hattatlıkla ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Bunun nedenini bilmemekle birlikte; Latin harflerinin kullanılması, Osmanlıca ve Arapça bilenlerin sayısının azlığı ve hat sanatının eskisi gibi rağbet görmemesi gibi etmenlerin bu konuda rol oynadığını düşünüyorum.
Diyarbakırlı hattatların bir kısmını, Ali Alpaslan'ın Fırat Havzasında Yetişen Hattatlar başlıklı sunum yazısından yararlanarak tarih sıralamasına göre yazmak istiyorum:



meslekler clip image008 0000

Cuma Üzülmez'in güzel bir hattı örnek alıp yaptığı bir Besmele çalışması



Seyyid Kâsım Gubârî (Ölüm: 1625)
Seyyid Kâsım Gubârî, Diyarbakırlıdır. Şerif Abdullah'tan Aklâm-ı sitte 'yi öğrenmiştir. Çok ince yazılar yazdığı için Gubârî mahlasını almıştır. Gubârî, toza mensup demektir. Hat sanatında ise son derece ince olarak yazılan yazılara verilen addır. Rivayete göre bir pirinç tanesinin üzerine İhlâs süresini yazacak kadar maharet göstermiştir. Bilindiği gibi İhlâs süresi 4 ayet ve 15 kelimeden ibarettir.
Gubârî, Medreselerde hocalık yapmanın yanında, Ahmet Camii'ni süsleyen Celî , yani iri yazılar da yazmıştır (İnşa tarihi: 1616). Yazılarında, daha doğrusu harflerinde metin ve azametli bir duruş mevcuttur.
Seyyid Kâsım Gubârî, Osmanlı döneminde Celî yazısının gelişmesinde önemli bir rol oynayan hattatımızdan biridir.

Seyyid Adem (1987'de hayatta idi)
Seyyid Adem, Diyarbakırlı olup, Aklâm-ı sitte ve Nesta'lik adındaki yazıları Diyarbakır'ın mahallî hattatlarından biri olan Hâfız Bulak Özbek'ten meşketmiş ve icâzetnâme almıştır.
Kaside-i bürde 'yi 50 altına yazdığı rivayet edilir.
Seyyid Adem aynı zamanda büyük hattat Hâmid Aytaç'ın dedesidir.

Hâmid Aytaç (1891-1982)
Hâmid Aytaç, bölgemizde yetişen hattatların en büyüğü ve en meşhurudur. 1891'de Diyarbakır'da Ulucâmı İmâdiye Mahallesi'nde doğdu. Asıl adı Mûsâ Azmi'dir. Babasının adı Zülfikar, anasının adı Müntehâ'dır. Hattat Seyyid Adem'in torunudur.



meslekler clip image010 0000

Hâmid Aytaç'ın bir eseri: İstanbul Şişli Camii'nin kapısı üzerinde Müsenne tarzında yazılmış bir kitabe örneği.



Mûsâ Azmi, ilk öğrenimini Diyarbakır'da Sıbyan mektebinde (yani ilkokulda) tamamladı. İlköğreniminden sonra Diyarbakır Askeri Rüştiyesi'ne (ortaokula) kaydoldu. Daha okul sıralarındayken mahalli hattatlardan dersler aldı. Resim hocası Yüzbaşı Hilmi Bey'den Sülüs yazısı, Vâhid Efendi'den Rık'a meşkederek yazı sanatında bilgisini geliştirmiştir. Yine Rüştiye'de Esad Efendi ve Jandarma Kolağası Ahmet Hilmi Efendi'den yazı dersleri aldı. Ama yazıya merakı yüzünden okulda sınıfta kalınca, babası yazıyla uğraşmasını yasakladı. Ama, hat sanatına karşı içinde büyük heves beslemesi yüzünden, babasının karşı çıkmasına karşın yazı yazmaktan vazgeçmedi. O sırada, Sultan II. Abdülhamid'in tahta çıkış yıldönümü nedeniyle beyaz bir bez üzerine " Padişahım Çok Yaşa " yazısı yazılıp Diyarbakır'da meydana asılacak ve geceleri arkadan lamba ile aydınlatılacaktır. Genç Mûsâ Azmi, bu yazıyı yazan hocasına yardım eder ve dahası Abdülhamid'in tuğrasını resmeder. Belediyede memur olan amcazadesi bunu öğrenir ve ilgilenir. Durumu ilgililere anlatır, bu çalışmanın karşılığı olarak Belediye tarafından kendisine bir altın lira hediye verilir. Bu hediye karşısında çok sevinir, bu olayı babasına anlatır. Bunun üzerine babası yeniden yazı yazmasına izin verir.
İdâdî'yi (liseyi) bitirdikten sonra, 1906'da babasının iznini alarak İstanbul'a gitti. Hukuk Fakültesi'ne yazıldı. Coğrafya hocası Cizrelizâde Mithat Beğ'in ısrarı üzerine Sanayi-i Nefısa'ya (Bugün Mimar Sinan Üniversitesi'ne bağlıdır) geçti. 1908'de babasının ölümü ve çalışmak zorunda kalması nedeniyle bu okuldan ayrıldı. Rüsumât ve Erkân-ı Harbiye matbaalarında çalıştı.
Erkân-ı Harbiye Matbaası'nda çalışırken bu matbaanın ünlü hattatı Hacı Nazif Bey'den az da olsa istifade etme imkânını buldu. Kendisinden Sülüs ve Nesih yazı yazma dersleri aldı. Sonraları Nuruosmâniye civarında küçük bir yazı dükkânı açtı. 1920'de serbest çalışmaya başlamadan önce Hâmid mahlasını aldı. Bu tarihten itibaren hep Hâmid adını kullandı. Babıâli Caddesi'nde Reşit Efendi Hanı'nda açtığı dükkânda/yazıevinde, 1920 yılından 1981 yılına kadar yazı yazmakla meşgul oldu.
19 Mayıs 1982'de İstanbul'da vefat etti. Karacaahmet Mezarlığı'nda hat sanatının önderi sayılan Şeyh Hamdullah'ın mezarının yakınında bir yere defnedildi.
Ömrünün yetmiş yılını hat sanatına veren Hâmid Aytaç, ardında sayısız eserler bırakmıştır. Eserlerinin büyük çoğunluğu İstanbul'da, bir kısmı da Türkiye'nin değişik yerlerindeki tarihî binaların üzerindedir. İstanbul'da Şişli Camii'nin yazıları, Eyüp Camii'nin kubbe yazıları, Söğütlü Çeşme Camii kapı başlarındaki yazılar, Paşabahçe Camii'nin yazıları, Kasımpaşa Camii'nin yazıları; Çanakkale'de Çan Camii, Denizli'de Tavas Camii'nin yazıları eserlerinden birkaçıdır. Hattatın ayrıca iki Kur'ân yazdığı da bilinmektedir. ( Kaynak: Fırat Havzası Yazma Eserler Sempozyumu, Bildiriler, Editör: Tuncer Gülensoy, 5-6 Mayıs 1986, Elazığ, s: 75-81 .)


kaynak