Arama

Pygmalion

Güncelleme: 8 Eylül 2009 Gösterim: 4.263 Cevap: 1
BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
17 Haziran 2008       Mesaj #1
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye
Pygmalion (Pygmalion Kimdir? - Pygmalion Hakkında)

Sponsorlu Bağlantılar
Bir zamanlar Kıbrıs adasında Pygmalion adında bir heykel traş yaşardı. Bu adam mesleğine aşıktı. Hayattaki tek zevki yaptığı bu cansız dilsiz heykelleri ile ilgilenmekti. İnsanlardan uzakta tek başına yaşamayı seçmişti, insanların arasına karışmaz onlarla konuşmaz dertleşmezdi. Heykellerinden başka kimseye önem vermez sabahtan akşama kadar onlarla vakit geçirir, yeni heykeller yapar dertlerini tasalarını onlara anlatırdı.

Bir gün bu heykeltraş fildişinden bir kadın heykeli yaptı. Bu heykel o kadar güzel o kadar etkileyici oldu ki, Pygmallion kendi yaptığı heykele aşık oldu. Onu bütün kalbiyle sevdi ancak heykel cansız olduğu için bu garip heykeltraşın sevgisine karşılık veremiyordu.

Bir gün Pygmalion bu güzel heykeli sevip okşarken, Aphrodite bu zavallı adama acıdı ve cansız fildişinden yapılmış heykele can verdi. Pygmalion heykelin canlanıp kendisine karşılık verdiğini görünce hayrete düştü. Bir mucize olmuş eşık olduğu heykel canlanmıştı. O günden sonra Pygmalion sevdiği kadınla çok mutlu bir hayat sürdü. Üstelik artık insanlardan da kaçmıyor onların arasına katılıyordu.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
8 Eylül 2009       Mesaj #2
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Pygmalion
MsXLabs.org & Temel Britannica
Sponsorlu Bağlantılar

Yunan mitolojisinde anlatıl­dığına göre Pygmalion, tanrıça Afrodit'in heykeline âşık olan bir Kıbrıs kralıdır.
Romalı şair Ovidius ise "Değişişler" (Métamorphoses; İS 8. yüzyıl) adlı yapıtında daha değişik bir öykü anlatır:
Pygmalion her gördüğü kadında bir kusur bulan, bu yüzden de evlenmek istemeyen genç bir heykelcidir. Günün birin­de usta elleriyle fildişinden çok güzel bir kadın heykeli yapar. Heykelin güzelliği karşı­sında büyülenen Pygmalion, ona bakmaya doyamaz ve sonunda âşık olur. Gerçekmiş gibi her gün onu giydirir, kuşatır, pırıl pırıl deniz kabukları, renk renk taşlar ve çiçekler armağan eder, sever, okşar. Geleneksel Afrodit şenliklerinde Pygmalion, yaptığı heykelin tıpatıp benzeri bir eş vermesi için tanrıçaya yakarır. Şenlik sona erince eve, heykelinin yanına döner. Genç adam baktıkça heykelin kımıldadığını, etten kemikten gerçek bir kadı­na dönüştüğünü görür. Büyük bir sevinçle ona sarılır. Evlendikten sonra karısına Galateia adını verir.
İrlandalı oyun yazarı George Bernard Shaw bu öyküden esinlenerek "Bir Kadın Yarattım" (Pygmalion; 1913) adlı bir oyun yazmış, bu oyunun 1956'da sahnelenen "My Fair Lady" adlı müzikal uyarlaması daha sonra filme çekilmiş ve ülkemizde "Benim Tatlı Meleğim" adıyla gösterilmiştir.

____
Pygmalion Aşkı
Kıbrıs'ta Pygmalion adında bir heykeltraş yaşardı. Kadınlardan nefret ederdi. Hiç evlenmemişti. Var gücüyle sanatına vermişti kendini.
Günün birinde fildişinden bir kadın gövdesi yonttu. Öyle olağan üstü bir güzellik vermiştiki eserine, bir ölümlüden doğma hiç bir kadında yokyu böylesi bir güzellik. Gerçek bir genç kız nasıl görünürse göze oda öyle görünmekteydi. Gören canlı sanıyordu onu, neredeyse ayaklanıp yürüyecekti hani.
Kendi yaptığı bu cansız gövdeye aşık olmuştu Peygmalion. Onun karşısına geçtikçe yüreğinden alevler fışkırıyordu sanki. Bu yapma bedene hayran hayran bakıyordu. Kimi zaman" bu acaba etten mi yoksa fildişinden yapılma mı" diye kuşkuya düştüğü de oluyordu. Aslında onun fildişinden cansız bir heykel olduğunu kendisine bile itiraf etmekten kaçınıyordu. Öpüyor, kokluyordu eseriyle onun da karşılık vereceğini hayal ederek. Konuşuyordu eseriyle, kollarının arasına alıp alıp sıkıyordu. Eti, parmaklarının dokunuşuyla sanki esniyormuş gibi geliyordu. Pygmalion'a. O zaman korkuyordu parmaklarının izi gövdesinde morluklar bırakacak diye. Kimi zaman okşuyordu onu, kimi zaman da boynuna binbir renkli çiçeklerinden, deniz kabuklarından yapılma gerdanlıklar takıyordu. Kulağına inci küpeler, parmaklarına değerli taşlardan yüzükler geçiriyordu eserine. Çıplak da giyimlide herşey yakışıyordu ona.
Aphrodite bayramları kutlanıyordu. Bütün kıbrıs akın etmişti tanrıçanın tapınağına. Boynuzları süslü ak boyunlu inekler tanrıçaya kurban ediliyor, buhurlar yakılıyordu. Pygmalion da tapınağa gelenler arasındaydı. Tanrıçanın sunağı önünde yalvarmaktaydı titrek sesle.
"Ey tanrılar ve tanrıçalar!" diyordu. "Her şeyi bağışlamaya gerçekten gücünüz yetiyorsa, benim dileğimi de getirin yerine! Şu fildişinden yapılma kıza benzeyen bir eşim olsun benim!"
"Şu fildişi kız benim eşim olsun!" diyecekti aslında ama cesaret edememişti o kadarına.
Aphorotite'nin kendiside gelmişti tapınağa bayramında hazır bulunmak için. Pygmalion'u severdi tanrıça. Çünkü o gerekli saygıyı esirgememişti kendisinden. Bu dindar kişiyi ödüllendirmek istedi. Bir şimşek çaktı havada, bir ışık parladı. Tanrıça kabul edmişti Pygmalion'un dualarını.
Pygmalion eve dönüşte fil dişi heykeli sardı kollarıyla ve bir öpücük kondurdu yüzüne. Dudakları fildişinin soğukluğuna değil de ılık bir ete değmiş gibi geldi Pygmalion'a. Elleriyle göğsünü yokladı, fildişi yumuşamıştı sanki. Parmağını dokundurunca damarların attığını duydu. Bir daha sarılıp öptü kızı. Kuşkusu kalmamıştı artık . Heykel canlanmıştı. Yaratıcısının dudaklarını teninde duymuş kızarmıştı genç kız. Evet fildişinden cansız bir heykel değil, etiyle, canıyla bir genç kızdı o artık.
Pygmalion sevgisiyle ruh vermişti cansız heykele. Sevginin gücüydü bu mucizeyi yaratan.

Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

7 Şubat 2011 / Misafir Soru-Cevap