Arama

Kerem ile Aslı Efsanesi

Güncelleme: 9 Ocak 2017 Gösterim: 17.070 Cevap: 4
Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
9 Ekim 2008       Mesaj #1
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi

Kerem ile Aslı Efsanesi


İran'ın çok meşhur beldesi İsfahan’da adil, iyi yürekli bir padişah yaşardı. Çok zengin, rahat yaşayan ama bir türlü evlat saadetini tadamayan bir padişahtı. Ne tesadüftür ki emrinde çalışan bir Keşiş de aynı özlemi duymakda idi. Padişahın aklına bu keşiş gelince, padişahın derdine ortak olması için onu emretti. Ve uzun uzun sohbet ettiler. Keşiş padişaha “eğer bir saray yaptırır içini bahçesini süslerseniz bütün zamanınızı burada geçirir acınızı unutursunuz” deyince, padişah kısa bir sürede bu planı gerçekleştirdi. Bir gün Keşişin karısı ve hanım sultan saraydaki eğlenceyi ziyarete giderken karşılarına nur yüzlü bir ihtiyar çıkar, hanım sultana bir elma, Keşiş’in karısana bir ayva fidesi verir. Ve bunları ekmelerini ister.
Sponsorlu Bağlantılar
Ad:  kerem-ile-asli-1000x665-700x300.jpg
Gösterim: 922
Boyut:  87.3 KB
Hanım sultan da, Keşiş’in karısı da fidanlara kendi elleri ile bakar, büyütürler. Ancak iki ağaç da büyüdüklerinde meyve vermezler. Hanım sultan birgün rüyasında yine o nur yüzlü ihtiyarı görür. Ve bu çocuk dileği için yalvarır. Yaşlı adam ona ağacın elma verdiğini, bu dileği için bu meyveyi yemesini söyler. Hanım sultan Keşiş’in karısına haber verir ve ağaçlarının yanlarına giderler. Hanım sultanın elma ağacı bir elma vermiştir. Ancak Keşiş’in karısının ağacında meyve yoktur. Hanım sultan elmasını ortadan ikiye böler ve yarısını Keşiş’in karısına verir. Buna karşılık çocukları olduğunda birinin kızı diğerinin oğlu ile evlenecek diye söz verdiler. Ve daha sonra ikisi de hamile kaldı. Padişahın oğlu, Keşiş’in bir kızı olur. Kızın adı “Kara Sultan” Oğlanın adı “Ahmet Mirza Bey” olur. Fakat ters giden bir şeyler olur. Keşiş bey birgün uyurken izmeye dalar ve “Bu kadar güzel bir kızı nden padişahın oğluna vereyimki?” diye söylenir. Ve bu fikrini karısına açıklar. Karısı ise “Ama Beyim biz hamile kalmadan önce çocuklarımızı birbirleri ile evlendireceğinimize yemin ettik” dedi. Keşiş bunun üzerine etrafa kızının öldüğü haberlerini yayar. Bu haber padişahın kulağına gidince padişah Keşiş’i huzuruna çağırır.
Padişah:
“Keşiş bu söylenenler doğru mu?”
Keşiş çaresiz ifadesi vererek;
Maalesef doğru kızım öldü diyerek padişahı kandırır. Daha sonra da kızını ve eşini alan Keşiş, Isfahan’a 3 gün uzaklıktaki “Zengi” köyüne yerleşirler. Bu zamanda da padişahın oğlu Mirza Bey 4 yaşına girmiş, mektebe başlamıştı. Yanında da Sofi adında çok zeki bir arkadaşı vardı. Seneler sonra Sofi ve Mirza Bey 12–13 yaşlarına basmışlardı. Sofi Mirza Bey’e bir teklifte bulunmuştu; “Bak Mirza Bey baban çok zengin, serveti dünyayı alır! Ama bizde birdaha Genç olmayacağız, genç olduk, hadi gel avavlayalım” dedi.
Mirza Bey Sofi’nin bu sözleri üzerine avlanmaya, yiğitliğe talim etmeye gittiler. Mirza bey bir gece rüyasında “Kara Sultan”ın elinden şerbet içtiğini görür. Kalbi ve yüreği cehennem gibiydi. Daha sonra büyük bir heyecanla uyandı. Yalnız kimin elindne şerbet içtiğini bilmiyordu. Fakat kızın siması aklında kalmıştı.
Bir sabah Mirza Bey babasından izin alarak sofi ile birlikte “Zengi” köyüne gezmeye gittiler. Orada Keşiş’in evine misafir oldular, ikramlar yediler. Artık mirza Bey hep o taraflara av yapmaya gidiyordu. Birgün kolunda şahini ile yine gelmişti. O gün sarayın camının yanında gergef yapan bir kız gördü. Yanına yaklaştğı, dikkatlice baktıktan sonra bu kızın rüyasında gördüğü kız olduğunu anlayınca yanına yaklaştı ve:
Başı yastık göre mi?
Gözü dilber görenin?
Gözüne uyku girer mi?
Zülfüne berdar olanın?
Mirza Bey bunları söyledikten sonra kızı kendine doğru çekti, kızı öptü ve:
“Söyle güzel kız sen hangi bahçenin sümbülüsün?”
Deyince kız:
“Isfahanlı babam keşiş idi. Kerem eyle bırak beni! Babam görmesin!
Delikanlı:
“Aslı nedir? Salıvereyim!
Kız:
“Kerem eyle bırak beni!
Dedikten sonra Mirza beyin aklına bir şey geldi. Benim adım Kerem, senin adın Aslı olacak bundan böyle birbirimizi böyle çağıracağı! Bunun üzerine keşişin kızı Kerem’e bakarak:
“Kabul ediyorum” dedi. Keremde kızı bıraktı. Daha sonra Aslının işlediği gergefin üzerinde bulunan oyalı tülbenti aldı. Ve sofiyi bularak beraber Isfahan’a döndüler. Eve geldiğinde babası Keremi bitkin gördü ve ona ne olduğunu sordu, fakat Kerem’in ağzından tek laf bile alamadı. Padişah birkaç gün sonra Kerem’i tekrar çağırdı ve ona sordu. Kerem’de babasında bir saz istedi. Derdini böyle anlatacaktı. Babası sazı getirdi. Kerem durumunu anlatan bir türkü çaldı;
Keşiş bahçesinde bir güzel gördüm,
Aklım başımdan aldı ne çare?
Taramış zülfünü, dökmüş yüzüne,
Serimi sevdaya çaldı ne çare?
Babası oğlunun dediklerinden hiçbirşey anlamamıştı. Oğluna tam olarak anlayamadığını söyleyince, Kerem boynunu bğkerek odadan çıktı. Padişah haftalarca oğlunun derdini anlamak için çare arıyordu ama bulamamıştı. Bunun üzerine padişah birilerini bulup ondan derdini öğrenmesini istedi. Çirkin bir kadın Kerem’i Keşiş’in baheçsinde Aslı’ya bakarken görünce hemen padişaha söyledi. Bunu duyan padişah hemen Keşiş’i yanına çağırıdı ve nedne yalan söylediğini sordu. Keşiş’i kızını vermesi için ikna etti. Bunun üzerine Keşiş padişahtan 5 ay süre istedi. Padişahda “sana 5 ay veririm ama sana yüzük vereceğim, onunla kızını oğluma nişanla dedi. Keşiş bunu kabul etti. Bu nişanlanma olaylarını duayn Sofi hemen Kerem’e haber verdi.

Kerem’in günleri sefa ve zevk içinde geçiyordu. Fakat aradan bir süre geçtikten sonra Aslıyı yine özlemeye başladı. Bu durumunu babasına anlattı. Oğlunun bu dert yanışı babasını çok üzmüştü. Padişah Kerem’e: “Oğlum ben Keşiş’e 5 ay izin verdim. Süre bugün doluyor” dedi ve düğün hazırlıklarına başlandı. Keşiş’de 5 ay dolduğu için “Zengi” köyünden kaçmaya karar verdi. O gün Padişah büük bir kafileyi Aslı’yı alamk için Zengi köyüne gönderdi. Orada da birkaç insan topluluğu kafileye doğru geliyordu. Kerem onlara neler olduğunu sordu. Bunu üzerine ihtiyardan şu yanıtı aldı: “Bizim burada bir Keşiş otururdu, onlar gece gittiler. Bizde bir şey olacak herhalde die gidiyoruz” dedi. Kerem ağlamaya başladı. Daha sonra hemen Aslı ile buluştukları bahçeye gider ve oradan geçen bir kızı Aslı’ya benzetir ve türkü söylemeye başlar. Onu duyan kız “Ey âşık! Beni kime benzettin?”
Kerem cevap verir:
“Seni Aslı Han’ıma benzettim” dedi.
Bunun üzerine kız Kerem’e:
“Aslı Hanımanne ve babasıyla birlikte Hoy’a kaçtılar” dedi. Kerem bu sözün üzerine çok sevindi. Ve bir türkü söyledi. Keşişlerin kaçtığı haberi padişahın kulağına gidince kızdı ve Zengi köyüne geldi. Ama onları bulamadı. Hemen Kerem’in yanına gitti ve “Ey oğlum bu halin ne?” diye sordu. Kerem’i alarak Isfahan’a döndü. Kerem babasına Aslı Han’ın arkasından gitmek istediğini söyledi. Babası da engel olmadı. Arkadaşı Sofi ile yola koyuldular ve Zengi köyüne geldiler. Köyde gezinen bir kıza keşiş’i soru ve Hoy’a gittiklerini öğrendi. Oradan sonra Hoy’a vardılar. Bir kahvedekilere Keşiş’i sordular ve onun birkaç gün önce Suşi’ye gittiklerini öğrendi. Kerem bu şekilde Aslının peşinden gidiyordu. Her gittiği yerde ondan saz çalması isteniyordu. Bu şekilde Suşi’den sonra Gence, Revan, Acuz, Çıldır, Şerki, Kelbe’ye gittiler. Kelbede de aldıkları üzücü haber onların 3 ay önce Kars’a gitmiş olmalarıydı. Daha sonra Kars’a vardılar ve Keşiş’i sordular.
Kahvedekiler ondan bir şarkı söylemesini istedi. Ve bunun sonucunda onların Oltu’ya gittiklerini öğrendiler. Oltudan sonra: Narmana, Beyazıt ve Beyat’a gittiğini öğrendi. Beyat’dan aldıkları haberde onların 4 Gün önce Van’a gitmeleriydi İkisi birlikte Van’a giderken yolda 40 haramiler ile karşılaştılar.

Haramiler onları aramka istedi. Kerem de “Ağalar ben Acem Şah’ın oğluyum, şimdi gurbete düştüm rica etsemde sılaya gitsem?” dedi. Haramiler ona “Ey âşık Allah selamet etsin diyerek yol vermeden önce türkü istediler. Türküyü duyanlar “aferin” dedi, Kerem’de Keşiş’i sordu ve türkü karşılığında Tiflis’e gittiklerini öğrendi ve yola koyuldu. Tiflis’e geldiler ve kahvedekilerden türkü karşılığında Ahlât’a gittiğiklerini öğrendi. Bu şekilde Nemrut dağını geçerek Ahlât’a geldiler. Oradan Velhasıl dağı, Muş ovası, Muş, Çanlı kiliseyi gezdiler ve aradılar. Çanlı Kiliseden gelin kızlar çıkıyordu. Kerem o kızı Aslı’ya benzetti. Ve yine türkü söyledi, saz çaldı. Sonra oradan Malazgirt’i öğrendi. Karşılarına Murat ırmağı çıktı. Irmak çok delicoş akıyordu. Kerem’in türküsü ile yavaşladı ve geçtiler. Oradan Malazgirt’e geldiler. Kahvede saz çalanlar vadı. Beraber saz çaldılar. Kerem’i çok alkışladılar. Neyse oradan Pasin ovası, Uzun Ahmed, Hasan Kalesi, Çoban köprüsünü gezdiler. Orada dalgacı bir adam vardı. “Ben Keşiş’im” diye dalga geçiyordu. Kerem’i görünce bu dalgacı bir tabuta girdi. Kerem’e adam öldü, namazını kılalım diye şaka yaptılar. Kerem adamın öldüğüne inandı. Aslında şaka idi.

Namazdan sonra şaka olduğunu söylemek için tabudu açtılar ve adamı ölü buldular. Cenab-ı Hak dalgasının cezasını vermişti.
Neyse Kerem ve Sofi yollarına devam ettiler. Gümüşlü Kümbet, Hadım Pınar geçildi. Orada Kerem giysi yıkayan kızlar gördü ve Aslı’dan kalan tülbenti çıkartarak yıkaması için onlara verdi. Daha sonra da Laleli Dağına çıktılar. Hava çok bozmuştu. Fırtınalar koptu 3 gün 3 gece orada kaldılar. Üçüncü gecede nur yüzlü bir adam geldi. Ve onları atının arkasına alarak onları bir çırpıda Erzurum’a götürdü.

Meğer o adam Hızır Aleyhisselam imiş. Orada bir konakta kaldılar. İkramlar gördüler. Kerem sazı eline alarak türkü söyledi. Sonra ağlamaya başladı. Sofi’ye neden ağladığını sordular. Sofi anlattı. Sabaha Yola çıktılar. Gezerlerken bir hamam gördüler. Cafer Ağa hamamı imiş. Oradan çıkan kadınların arasında Aslı’yı gördü ve hemen türkü söylemey başladı. Bunu duyan Aslı Kerem’i gördü ve Hemen eve koştu anasına haber verdi. Anası Keşiş’e haber verince yola çıktılar. Kerem ağlamaya başladı. Sonra sokaktaki çocuklara Keşiş’i sordular ve Mancunlar mahallesine giderlerken yol 3’e ayrıldı. Ortadan girdiler. Günlerce yol gittiler. Eşen Kalesine vardılar. Khevde oturdular. Oradan sonra Vabrik, Tercan, Çinci beli, Erzincan aşıldı. Kerem Erzincan’lılardan Keşiş’in Sarılar’a gittiğini öğrendi. Yolları bir geldi. Nuh Aleyhisselam’ın Nuh gemisinin oturduğu yere geldiler. Yerde bir kuru kafa gören Kerem kuru kafa ile konuşmaya başladı. Sofi şaşkınca Kerem’i izliyordu. Neyse sonra Eşkat’a vardılar, Engürü’ye gittiler. Kerem bir mezarlıkda ağlayan kız gördü. Kızla konuştu. Ölenin sevgilisi olduğunu anladı. Yola koyuldular. Kahveye geldi. Türkü söyledi. Sonra Ayaş’a gittiler. Yol viran olmuştu. Kerem viran olmuş yolla söyleşti. Sofi adeta olanlara şaşıyordu. Ayaşlılar Keşiş’in Zile’ye gittiğini söyledi. Tekrar yollara düştüler…

Yeniden yollara düştükten sonra Kızılırmak’a vardılar. Nehir delicoş akıyordu. Ama Kerem’in türküsü ile duruldu. Onlarda geçtiler. Zile’ye vardılar. Hanın sahibi onları içeri almadı gitti. Onlarda kapıyı kırdı. Kapıyı yakarak ısındılar. Sonra Sivas’a gittiler. Oradan da doğruca Kayseri’ye vardılar. Kerem bir cenaze gördü ve türkü söyledi. Bunu Duyan imam Kerem’e çok kızdı. Neyse onlarda oradan Keşiş’in kaldığı eve geldiler. Aslı bahçede geziyordu. Kerem hemen yanına gitti. Kendini tanıtmadı ve “ben dişçi kadına gelmiştim dedi” Aslı onu içeri aldı. Anasına söyledi ve Kerem Aslı’nın dizine yatarak ağzını açtı. Anası sordu “Hangi dişin?” Kerem gösterdi fakat o diş değildi. Öyle böyle bütün dişlerini çektirdi. Ağzı kan dolmuştu Cebinden Aslı’dan kalan eşarbı çıkartarak ağzına tuttu. Tülbenti tanıyan Aslı “Bu Kerem!” dire bağırdı. Anası hemen Keşiş’e haber vermeye gitti. Kerem o an hemen türkü söylemeye başladı ve sazdan başını kaldırınca Aslı’nın onu dinlediğini gördü. Aslı onu hemen dışarı çıkartmaya çalışırken Kerem’in ayağı kapıya sıkıştı ve kanamaya başladı. O sırada Kerem Tanrıya “Ey rabbim şu kızı bana âşık et” dedi. Tam o sırada isteği kabul olundu. Aslı kapıyı açıp hemen Kerem’e sarıldı. Aslı Kerem’e:
“Hadi git buradan babam gelirse seni öldürdür, gece gel, beni al!” Kerem oradan çıkıp kahveye gider. Gece olunca Aslının evine gider. Saz çalmaya başlar. Babası onu duyar ve yanında ki adamlarla Kerem’i yakalamak isterler. Kerem kaçıp gizlernir. Sonra tekrar pencereye çıkar. Tekrar çağırırken onu tutuklarlar. Hapse atarlar. Kerem’in aklı başından gitti. Dili tutuldu. Kadıyı, müftüyü çağırdılar. “Baksanıza Keşiş’in evine bir adam girmiş, öldürelim mi?” Müftü izin vermedi. Sonra Kerem’in dili açıldı. Türkü söylemeye başladı. Kerem’in dilinin açıldığını beye haber verirler. Bey Kerem’i yanına çağırır. Kerem başlar türkü söylemeye. Bey kızmaya başlar. Kerem onu dinlemeden tekrar söyler. Bey yine kızar. Amire dönüp idam fetvasını ister.

Hâkim izin veremem, bunların Aslı var dedi ve yerinden kalkıp Harem’ine geçti. Meğer beyin Hasene adında kız kardeşi varmış. Beyin halini görünce halini sordu. O da Kerem’i öldürmesini istedi. Karşılığında 15 kese altın verecekti. Çünkü kadı, müftü öldürülmesine izin vermiyordu. Hasene bunu kabul etti. O sırada da Kadı Kerem’ döndü. “Bak oğlum buradan kaç sana zulm edip öldürecekler” Kerem bu sözleri duymadı bile ve saz çalmaya başladı. Hâkim Kerem’e sordu: “Oğlum senin bu kızla alakan var mı? Nişanlı mısınız?” dedi. Eğer nişanlı değilseniz 2 şahit bul seni şu Aslı ile nişanlayalım” dedi. Kerem hemen Sofi’yi çağırdı. Hâkim mesele’yi sofi’ye sordu. Sofi’de anlattı. O sıralarda da Hasene Hanım 40 tane gülcülerden kız alıp her birine kıyafet giydirdi. Sonra onları büyük bir bahçeye soktu. Ve Kerem’i çağırdı. Kerem içlerinden Aslı’yı görünce gözünü ondan ayırmadı. Zaten başka bir kıza baksaydı, Hasene Hanım onu öldürecekti. Kerem gözünü ondan ayırmayınca o da Kerem’in gerçekten Hak aşığı olduğunu anladı. Hasene Hanım bu aşkı anlayınca Aslı’yı ondan sakladılar. Hasene Hanım Kerem’den türkü söylemesini istedi. Kerem hep Aslı’ya hitap eden türküler söylüyordu. Hasene Hanım kızdı ve kendisine hitap eden bir türkü söylemesini istedi. Kerem yine Aslı’ya söyledi. Bu sefer Hasene Hanım sordu:
“Kerem ben ne derim, sen ne dersin? Sana hemen Aslı’yı alıvereyim” dedi. Kerem:
“Ya Rab, sana şükürler olsun” dedi. Hasene hanım bu türkülerden onun gerçek bir âşık olduğunu anladı. Ve:
“Senin gerçekten âşık olduğunun isbatı var mı?” dedi. Kerem’de:
“Bak ben bir türkü söyleyeyim, eğer Aslı’nın her yönünden söz etmezsem beni öldür” dedi. Ve türküsüne başladı:
Bir hali diyor merde mert cengi
Bir hali dövüyor cümle frengi
Bir hali bozulmaz hiç onun rengi
Bir şulesi halka yetişir…
Hasene Hanım baktı ki bu türkü tam Aslı’yı anlatır, hemen herşeyi beye anlatır:
“Bu kızı Kerem’e verelim, eğer vermezsek, Kerem’in ahı bizi yakar”
Bey bu sözleri duyunca hemen Keşiş’in yanına gider ve:
“Kızını Kerem’e ver, eğer vermezsen seni öldürürüm” dedi.
Bu olanları Keşiş karısına anlattı. Ve o gece Kayseri’den kaçtılar. Sabah onları bulamadılar. Bir kişi onların Tekke’ye doğru gittiğini söyledi. Kerem çok üzüldü ve beyin ayağına kapanarak; “Aman beyim ben böyle olacağını bilirdim.Allahaısmarladık” diyerek yola koyuldular. Tekke’ye ulaştılar. Oradan Karapınar’a geçtiler. Sonra Haleb yoluna düştüler. Keşiş’de Haleb’de ermeni evine girdi. Halebli ermeni onun başka biri olduğunu anladı. Ermeni Keşiş’e burad ne aradığını sordu. Keşiş başından geçen herşeyi anlattı. Halebli Ermeni de: “O halde Kerem buraya gelmeden kızını evlendir” Bu sırada da Aslı Han babasına feryad ediyordu.

Kerem ve Sofi’de Haleb’e geldiler. Burada Kerem hanın sahibi Külhan Beyine başından geçenleri anlattı. Külhanbeyi Kerem’i Aslı’ya alacağına söz verdi. Bir koca karı tuttu. Onu Aslı Han’ın yanına gönderdi. Koca karı Aslı Han’a: “Kerem’in yanına gitmek ister misin?” deyince Aslı hemen kalktı. Külhanbey’de Kerem’e haber verdi. Koca Karı’da Aslı Han’a:
“Git anandan Haleb’i gezeceğiz diye izin al” dedi. Anası da “tamam ama sakın geç kalma” dedi. Sonra Külhanbeyi Kerem’i Aslı ile buluşacağı Kümbet’e götürdü. Orada Kerem’i gören Haleb paşası onu zindana attırdı. Kerem’i zindan’a türkü söylerken duyan paşa ona kendini tanıttı ve Aslı Han’a şu anda düğün yapıldığını söyledi. Kerem’de: “Bana güzel bir at, silah ve hizmetkâr ver Aslı kiliseden çıkarken beni görsün” dedi. Paşa isteklerini yaptı. Ertesi gün Kerem kilisenin oraya gitti. Paşa arkadan adamlar gönderdi. Kerem Aslı’yı görünce türkü söylemeye başladı. Onu gören Aslı hemen yolunu değiştirdi. Sonra adamlar kızı hemen örtüp konağa getirdiler.

Keşiş’in dostları Keşiş’e haber verince Kerem’den kurtuluş olmadığını anladı. Keşiş’in aklına bir fikir geldi. Kızını Kerem’e vereceğini, fakat ilk gecelerinin elbisesini kendisi dikeceğini söyledi. Kerem ve Aslı çok sevindi. Keşiş evde sihirli, büyülü bir fistan dikti. Kerem yanına gelince fistanın düğmelerini elleri ile çözecekti. Neyse 40 gün 40 gece düğün yaptılar. Sonra Aslı ile Kerem evlerine gittiler. O gece Kerem namazını kıldıktan sonra Aslı fistanını giydi ve Kerem’in yanına geldi. Kerem’den bu düğmeleri çözmesini istedi.

Kerem tam söktü 2 tanesi kaldı ki düğmeler tekrar kapandı. Kerem elleri ile tekrar denedi. Sürekli kapanıyordu düğmeler. Artık uğraşmaktan tan yeri ağarmıştı. Kerem düğmeleri nasıl çözeceğini düşünüyordu. Tekrar denerken en sonunda kocaman bir “Ah” çekti. Ve Kerem’in ağzından çıkan ateş ile birden bire Kerem cayır cayır yanmaya başladı. Külleri yere döküldü. Aslı ağlamaya başladı. Ve hemen annesine haber verdi. Annesi de kızım bu senin sevinecek günündür deyince Aslı annesine Kerem’in küllerini gösterdi. Annesi de çok şaşırdı. Sonra Paşa Aslı Han’ı sorguya çekti. Olayların Keşiş’in yaptığı anlaşıldı. Keşiş öldürüldü. Aslı 40 gün Kerem’in küllerinin başında bekledi. Sonra saçlarını süpürge ederek silerken küllerin içinde kalan ateş ile Aslı’da kül oldu. İkisinin külleri birbirine karıştı. Bunu görenler Paşa’ya haber verdiler. Paşa’da Aslı’nın annesini türlü eziyetlerle öldürdü. Daha sonra ki günde Sofi’ye düğün yaptılar. 40 gün 40 gece düğün oldu. Aslı ve Kerem dünyada kavuşamadılar ama şu an cennete düğünleri olsa gerek...

Son düzenleyen perlina; 9 Ocak 2017 23:26
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
19 Ekim 2009       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  kerem ve aslı.jpg
Gösterim: 1124
Boyut:  98.9 KB

KEREM İLE ASLI


Bu aşk hikâyesinin Âşık Kerem ya da Kerem Dede diye anılan Azerbaycan yöresi halk şairinin aşk serüvenini konu eden şiirleri halk arasında yayıldıktan sonra adı bilinmeyen halk hikâyecileri tarafından bu şiirler çerçevesinde oluşturulduğu ileri sürülür (XVII. yy.).
Sponsorlu Bağlantılar

İsfahan Padişahı'nın oğlu Kerem keşiş kızı Aslı'ya gönül verir. Ancak din ayrılığı yüzünden onunla evlenmesi mümkün olmaz. İlden ile göçen keşişle kızı Aslı'nın ardından uzun yolculuklar yapan delikanlı Halep Paşası'nın emri üzerine Aslı'yla evlendirilir. Ancak düğün gecesi keşişin kızına giydirdiği gömleğin düğmeleri bir türlü çözülmeyince Kerem ah edip yanarak ölür. Onun külleri arasında kalmış kıvılcımla Aslı'da saçlarından tutuşup can verir.
Hikâye boyunca Kerem arkadaşı Sofu'yla birlikte uzun yollar aşar. Anadolu'nun birçok yerini gezer, Hanlarda kahvelerde şiirler söyler, yollara, dağlara, akarsulara, hayvanlara Aslı'ya benzettiği güzellere şiirler söyleyerek derdini anlatır. Aslı’yı yakından görebilmek için kızın annesine bütün dişlerini çektirir.

Hikâyeye olağanüstü ögeler de karışmıştır. İki sevgilinin doğumları bir dervişin verdiği sihirli elmayla olmuştur. Zorda kalan Kerem'i Hızır kurtarır. Dağlar ırmaklar o şiir söyleyince geçit verir.

Sevgilisine kavuşma yolunda çileler çeken ve onun uğrunda yanan Kerem, modern edebiyatta bir ülküye bağlanıp can verebilen kahramanın simgesi sayılmıştır.

Ala gözlerine kurban olduğum
Hep senin derdinden yanar ağlarım
Kime arzedeyim garip halimi
Ellerin yanında görür ağlarım...

Benden kaçar sevdiğim, gayrden kaçmaz
Dahi pek küçüktür, aşıkın bilmez
Yalvarsam Mevla'ya dileğim geçmez
Yüzümü yerlere sürer ağlarım...

Yine düşt'ayrılık vücut şehrine
Yürek mi dayanır dilber cevrine
Sürülünce insan mahşer yerine
Hak'kın divanına durur ağlarım...

Kerem der bu firkatla yanarsam
Tükenir ömrümüz bir gün ölürsem
Bu hasretle kıyamete kalırsam
Kefenim boynuma sarar ağlarım...

Âşık Kerem

Son düzenleyen perlina; 9 Ocak 2017 23:29
buz perisi - avatarı
buz perisi
VIP Lethe
22 Ağustos 2012       Mesaj #3
buz perisi - avatarı
VIP Lethe

Kerem ile Aslı


MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

16. yüzyılda yaşamış Âşık Kerem'in hayatı çevresinde oluşan halk öyküsü. Öykünün konusu kısaca şudur: Isfahan şahlarından biriyle musahibi Ermeni keşiş, eğer çocukları olursa birbirleriyle evlendireceklerine söz verirler. Rastladıkları bir dervişin verdiği elmayı yiyen eşlerden biri oğlan diğeri kız doğurur. On beş yaşına gelen şahın oğlu, bir gün keşişin kızını görüp bayılır. Düşünde aşk şarabını içip hak âşığı olur, uyanınca şiir söylemeye başlar. Kendine Kerem, sevgilisine de Aslı adını takar.

Bundan sonra, din ayrılığı nedeniyle ailesi Aslı'yı kaçıracak, Kerem de arkadaşı Sofu ile birlikte, elinde sazı, sevgilisini arayacaktır. Birçok serüvenden sonra evlenmeleri gerçekleşir. Ama keşişin bir hilesi sonucu birbirlerinin olamazlar, ikisi de ölür. Kerem ile Aslı öyküsü, Tanzimat'tan sonra Salahi ve Ahmet Rasim tarafından düzenlenerek basıldı. Tiyatroya, operaya, sinemaya, halk resimlerine konu oldu.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 9 Ocak 2017 23:16
In science we trust.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
9 Ocak 2017       Mesaj #4
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Kerem ile Aslı

, 16. ve 17. yüzyılda ortaya çıktığı sanılan halk öyküsü. Ayrı dinlerden oldukları için evlenemeyen iki gencin acı sonla biten aşklarını anlatır.

Isfahan şahı ile bir Ermeni keşişi olan hazinedarının, yıllardan sonra birer çocukları doğar. Aileleri, şahın oğlu Ahmed Mirza ile keşişin kızı Kara Sultan’ı büyüdüklerinde evlendirmeyi kararlaştırırlar. Ama kızın babası bir süre sonra kararından cayar ve ailesiyle birlikte İsfahan’dan ayrılıp uzaktaki bir köye yerleşir. Yıllar sonra Ahmed Mirza, yakın arkadaşı Sofu ile birlikte avdan dönerken evinin bahçesinde gergef işlemekte olan Kara Sultan’ı görür ve kim olduğunu bilmeden ona âşık olur.

Ad:  Kerem ile Aslı-385x450.jpg
Gösterim: 847
Boyut:  78.7 KB
Kendisini Kerem diye tanıtır, kıza da Aslı adını verir ve İsfahan’a dönüşlerinde babasına onu istetir. Aslı’nın babası ayrı dinlerden oldukları gerekçesiyle şahın isteğini geri çevirir ve kızını alarak kaçar. Kerem ile Sofu, Aslı’yı bulmak üzere yollara düşerler. Kayseri’ye vardıklarında keşişin orada zindancıbaşı olduğunu, karısının da Aslı'nın yardımıyla diş çektiğini öğrenirler. Kerem, Aslı’ya yaklaşabilmek için kadına dişlerini çektirir.

Durumu öğrenen keşiş, Kerem ile Sofu’yu yakalatırsa da, Kayseri beyinin kız kardeşi onları kurtarır; keşiş de kızıyla birlikte yeniden kaçar. Kerem ile Sofu, onları Halep’te bulurlar. Halep paşasının araya girmesiyle kızını Kerem’e vermeyi kabul eden keşiş gerdek gecesinde giymesi için Aslı’ya sihirli bir gömlek diktirir. O gece Kerem, çözüldükten sonra düğmeleri kendiliğinden yeniden iliklenen bu gömleği bir türlü Aslı’nın üstünden çıkaramaz. Sonunda sabaha karşı acısından bir “ah” çeker, ağzından bir alev çıkar ve bu alevle yanıp kül olur.

Aslı, Kerem’in külleri başında 40 gün bekler. Külleri toplarken bir kıvılcımla o da saçından tutuşur ve yanar. İki sevgili kavuşamamış ama sonunda külleri birbirine karışmıştır.

Kerem ile Aslı öyküsünün, 16.yüzyılda yaşadığı düşünülen, ama yaşamı tam olarak aydınlatılamamış olan Kerem Dede ya da Aşık Kerem adlı bir âşığın şiirleriyle oluştuğu sanılır. Öykü zaman içinde öykücü âşıkların katkılarıyla daha da zenginleşmiştir. Cahit Öztelli öyküyü ilk düzenleyenin (musannif) Salahî adında bir şair olduğunu ileri sürmüştür.

Çeşitli ellerden çıkmış yazma ve taşbaskı Kerem ile Aslı nüshaları Anadolu’da yüzyıllarca okunmuş, âşıklar tarafından anlatılmıştır. Öykünün Anadolu’daki yer adlarında, halk resimlerinde, edebiyat yapıtlarında, folklorda ve Karagöz metinlerinde de geniş bir yeri vardır. Kerem, aşk ateşi ile yanmanın simgesi haline gelmiş, bu özelliği ile deyimlere de girmiştir.

Şükrü Elçin bu ünlü öykü üzerine Kerem ile Aslı Hikâyesi (1949) adlı geniş boyutlu bir inceleme yayımlamıştır. Librettosunu Selâhattin Batu’nun yazdığı Ahmet Adnan Saygun’un Kerem operası Balkanlardan Orta Asya’ya kadar yayılmış bu ünlü öyküye dayanır. Öykü Azerbaycan’da da Üzeyir Abdülhüseyin Hacıbekov tarafından aynı adla operaya aktarılmıştır.

Öykünün ilk yayımlanışı 1886’da taş baskı olarak gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten sonra eski harflerle birçok kez basılmış, Ermeni aşuğlarından Civanî tarafından 19. yüzyıl sonlarında Ermeniceye uyarlanmış ve birkaç kez yayımlanmıştır. Yeni harflerle ilk baskısını Besim Atalay yapmıştır (1930).Muharrem Zeki Kargunal (1931), Eflâtun Cem Güney (1959) ve Şevket Rado da (1972) Kerem ile Aslı öyküsünü yayımlamıştır.

Kaynak: Ana Britannica
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
9 Ocak 2017       Mesaj #5
perlina - avatarı
Ziyaretçi

Kerem ile Aslı



BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.

Benzer Konular

19 Ekim 2009 / Misafir Mitoloji
1 Mart 2016 / Daisy-BT Mitoloji
2 Şubat 2012 / _Yağmur_ Mitoloji
18 Aralık 2011 / ocean97 Mitoloji
2 Temmuz 2012 / Daisy-BT Mitoloji