Arama

Kelâm - İlm-i Kelâm (İslam Teolojisi)

Güncelleme: 26 Temmuz 2013 Gösterim: 7.292 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
7 Şubat 2008       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kelâm
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar

Kelâm (Arapça: الكلام) veya kelam, bir İslam dini ilmi. İlm-i Kelâm (Arapça: علم الكلام).
İmani esasların aklı deliller kullanılarak izah ve isbat edilmesi temelinde gelişen İslami ilimdir. Başlangıç itibariyle Kelam, imanın esası olan Allah'a iman, Allah'ın sıfatları ile ilgilenmişse de, özellikle Gazali'den sonra bütün imani meseleleri kapsayacak genişlikte değerlendirilmeye başlanmıştır. Burada Gazali'nin Yunan felsefesinin tesirlerine karşı aldığı tavır önemli bir parametre olarak gözükmektedir.
Kelamcılar, Allah'ın varlığını delillerle izah etmeye çalışmakla beraber, delilin, kendisine delil getiren Zat'ın mahluku olduğunu kabul eder, ve akli delillerin sadece aklın nazarında müşkül hadiseleri çözmede bir alet olduğunu düşünürler. Yoksa, Allah'ın varlığının, neticede mahluku olan delillerle teyidine ihtiyaç yoktur. O her şeyden ayandır.
Mebde itibariyle fıkıh ilmi olarak mütalaa edilen kelam, daha sonra ilm-i tevhid olarak adlandıriımıştır. Fıkıh ameli meseleler üzerinde, kelam ise itikadi meseleler üzerinde yoğunlaşmıştır. Muhammed zamanında bütün meseleler kendisi tarafından çözüldüğü için problem söz konusu olmamışsa da, sonraki dönemlerde Kuran ve Muhammed'in yaşantısına göre içtihadlarda bulunmak zarureti hasıl olmuştur. Hicri birinci yzyılın son çeyreğinde imani esaslardan kader konusu tartışılmaya başlanmıştır.
Bu süreç içerisinde itikadi mezhepler ortaya çıkmışlardır. Önemlilerinden;
  • Selefiyye
  • Maturidiyye
  • Eşariyye
ehl-i sünnet içinde kabul edilirken,
  • Mutezile
mezhebi ehl-i sünnet vel cemaat dışında mütalaa edilegelmiştir. Bunlar birbirlerinden Allah'ın varlığı, sıfatları, marifetullah, nübüvvet, nübüvvetin vasıfları, mucize, imammet, irade, kesb, hidayet, irtidad, doğru ve yanlışın tanımı, iman-amel münasebeti, ruh, kaza, kader gibi önemli konularda yer yer farklı görüşler ileri sürerler.
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
8 Şubat 2008       Mesaj #2
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
KELÂM İLMİ
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Kelam ilmi ile uğraşanlar

Sual: Bir yazar, "Asıl maksat iman olduğuna göre, Allahın varlığını isbat ile uğraşmak, ibâdetle, fıkıh ilmi ile meşgul olmaktan daha iyidir " diyerek, her zaman, ağaçların, çiçeklerin, insan ve hayvanların anatomisini incelemek, mesela saçımız uzadığı hâlde kaşımızın niçin uzamadığını düşünerek hakiki imana kavuşmak gerektiğini yazıyor. Allaha inanan insan için devamlı bunlarla meşgul olmaya lüzum var mıdır?

CEVAP
Allaha inanan kimsenin, Allahın sıfatlarını da bilmesi gerekir. Bilmezse veya yanlış bilirse, Allaha inanmış sayılmaz. Allaha sıfatları ile inanan kimsenin, kendisine gereken ibâdet bilgilerini öğrenmesi farz olur.

Demek ki inandım diyen müslümanın kendine gerekli fıkh bilgisini öğrenmesi şarttır. Fıkhı bırakıp da, Allahın varlığını isbat ile uğraşması çok yanlıştır.

İman bilgilerini anlatan derin ilme İlm-i kelam denir. Kelam ilmini, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri itikadı öğrenecek ve bunları akıl ve nakil ile isbat edecek ve sapıklara, dinsizlere anlatacak kadar okumak bizlere farz-ı ayn olup, bundan fazlasını öğrenmek ancak din âlimlerine gerekir. Başkalarına caiz değildir. Başkaları bu ilimle meşgul olursa, bâtıl yollara kayar, sapıtıp zındık olur.

İslâm âlimleri buyuruyor ki

İlm-i kelam ile uğraşıp sapıtmak yanında, büyük günah işlemek hafif kalır. Ehl-i sünnet itikadını iyi öğrenmeden önce, ilm-i kelam ile uğraşmanın zararı bilinseydi, kelam ilmi ile uğraşmaktan, arslandan kaçar gibi kaçınılırdı. (İ.Şafii)

Bid'at ehlinin ve kelamcıların şahitlikleri kabul değildir. (İmam-ı Malik)

Kelamcı iflah olmaz. Kelam ilmi ile uğraşan hep şüphe içindedir. (İ. Ahmed)

Kelamda fayda arıyan, dinden çıkar. Kelam ilmi ile uğraşan imam olamaz. (İ. Ebu Yusüf)

Resulullah efendimiz, fıkhı teşvik etti. Kelamı men etti. (Hadis âlimleri)

Kelam ilmi ile uğraşanların çoğu zındık olur. (Bezzâziyye)

Fıkh [ilmihal bilgilerini] öğrenmek her müslümana farz-ı ayndır. (İbni Abidin)

Tasavvuf sayesinde iman sağlamlaşır, şüphe getiren tesirlerle sarsılmaz. Akıl ile, delil ve isbat ile kuvvetlendirilen iman böyle sağlam olmaz. (İmam-ı Rabbanî)

İbni Sakka isimli bir âlim, akla çok önem verir, her şeyi akılla isbata kalkardı. Allahın varlığını, birliğini 99 delil ile isbat eder ve hep bu konu üzerinde çalışırdı. (Şunlar da Allahın varlığına delildir) derdi. Zamanla aklının almadığı konular da çıktı, şüpheleri arttı, bocalamaya başladı. Nizamiyye medresesinde vaaz eden Yusüf-i Hemedani hazretlerine birşey sordu. O da (Otur, senin sözünden küfür kokusu geliyor) buyurdu. İstanbula elçi olarak gidince, hıristiyan oldu. Hıristiyan olduktan sonra da, 100 delil ile Allahın 3 olduğunu isbata kalkıştı. (F.Hadisiyye)

İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan, tasdiktir. Akla uygun olduğu için tasdik etmek, aklı tasdik etmek olur, Resulü tasdik etmek olmaz. Yahut Resulü ve aklı birlikte tasdik etmek olur ki, o zaman Peygambere itimad tam olmaz. İtimad tam olmayınca, iman olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur.) [Taberânî]

İman ne kadar kıymetli ise, zıttı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için ibâdetleri yapmak ve haramlardan kaçmak gerekir. Bilhassa küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmak gerekir. Mesela imanını çok kuvvetli sanan biri, Allah dostlarından birine düşman olsa veya Allah düşmanlarından birini sevse, yahut dinin bir emrini lüzumsuz görse, yaptığı ibâdetler kıymetsiz olur ve Cehenneme gider.

Bir kimse, Yunan felsefecileri gibi, (Dünya kadimdir, Allah gibi ezelîdir) derse küfre düşer. Yahut (İnsanın ve bitkilerin yaratılışında, kirpiğimizin, saçımızın uzamasında ilahi şuuru görüyoruz) derse, mahluk [yaratık] olan şuuru Yaratıcı için kullanmış olur. Bu ise küfürdür. Çünkü şuur, akıl, fikir yaratıktır.

Abduhçular gibi, (İslâm düşüncesi) demek de bu bakımdan küfürdür. Çünkü İslâmiyet bir düşünce sistemi değildir. İlâhî emir ve yasaklara düşünce demekten çok sakınmalıdır! İçinde (İslâm düşüncesi), (İslâm nazariyesi) gibi ifadeler bulunan kitaplar çok zararlıdır.

Küfre düşürücü ifade kullananın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:

(Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Hâlbuki ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemî]

Son düzenleyen _Yağmur_; 27 Temmuz 2013 03:25 Sebep: sayfa düzeni
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
26 Temmuz 2013       Mesaj #3
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
KELÂM İLMİ
MsXLabs.org

İslam'ın inanç esaslarını inceleyen ilim. Tarih boyunca hem adı, hem de muhtevası çeşitli değişikliklere uğradı. Sözgelimi iman temellerini (akide) incelediği için Akaid ve Usuli'd-Din; konularının ağırlığımı Allah'a iman, Allah'ın birlenmesi (tevhid) ve sıfatları oluşturduğu için İlm-i Tevhid ve Sıfât; fıkhın inançla ilgili yönlerini ele aldığı için Fıkhu'l-Ekber (Büyük Fıkıh); temel yöntem olarak düşünme ve akıl yürütmeyi seçtiği için İlm-i İstidlal ve Nazar gibi adlarla anıldı.

Kelâm ilmi kelâmcılar tarafından konusu ve amaçları açısından farklı biçimlerde tanımlanmıştır. Konusuna göre Kelâm ilmi, "Allah'ın zat ve sıfatlarından, peygamberlikle ilgili konulardan, başlangıç ve sonları bakımından varlıkların durumlarından İslâm'ın teınel nasları doğrultusunda söz eden ilim" olarak tanımlanır. Tanıma "başlangıç ve sonları bakımından" kaydı Kelâm'ı tabii bilimlerden; "İslâm'ın temel nasları doğrultusunda" kaydı da felsefeden ayırmak için konulmaktadır. Kelam, amaçları açısından da "kesin delillere dayanarak muhaliflerin ileri sürdüğü şüphe ve itirazları ortadan kaldırmaya ve bu yolla İslâm inançlarını ispatlamaya çalışan ilim" olarak tanımlanır.

Kelâm ilminin muhtevası, tarihi içinde giderek genişlemiştir. Başlangıç döneminde Kelâm ilminin başlıca konusu Allah'ın zatı, sıfatları ve fiilleridir. İslâm dünyasında felsefenin yaygınlık kazanmasından sonra Kelâm'ın konusu genişleyerek "varlık" (mevcud)u da içine aldı. Ancak Kelâm "varlık"ı tabii bilimler gibi değil, başlangıcı ve sonu açısından (mebde ve mead), yaratılışı ve döneceği yerle ilgili meseleler açısından konu edinir. Gazalî'den (ö.505/1111) sonraki kelâmcılar döneminde Kelam ilmi'nin muhtevası daha da genişleyerek felsefenin konularıyla birlikte mantığın birçok temel konusunu da içine aldı. Bu dönemde Kelâm, bir bilgi nesnesi (malum) olabilen hemen tüm konularla ilgilenmeye başladı. Bu dönemde Kelâm ilminin ilgilendiği bilgi konuları iki ana öğeden oluşuyordu. Birinci öğeyi mesâil ve makasıd denilen temel dini inançlar; ikinci öğeyi de mebâdi ve vesâil adı verilen, temel dini inançları ispatlamaya yarayan bilgiler meydana getiriyordu. Örneklemek gerekirse, "Allah vardır ve birdir" gibi inanç esasları mesail ve makasıdın; "cevherler arazlardan hali değildir, evren sonradan varolmuştur, hadistir" gibi hükümler de mebadi ve vesail konuları içinde yer alıyordu. Ondokuzuncu yüzyıldan bu yana Kelâm'ın muhtevasında yeni değişiklikler gözlendi. Yeni İlm-i Kelâm dönemi olarak adlandırılan bu dönemde Kelam ilmi, felsefi bir görüş olarak materyalizmi bütün biçimleriyle reddeden, dine karşı yapılan biyolojik ve psikolojik eleştirileri cevaplayan, yeni felsefe akımlarını İslâm esasları açısından eleştiren, tabii bilimlerden yararlanarak Allah'ın varlığını kanıtlayan, İslâm'ın inanç ilkelerini açıklayan bir ilim durumuna geldi.

Kelâm bilginlerine göre Kelâm ilminin çeşitli amaçları vardır. Bunlardan ilki, Kelâm'la uğraşanlara ilişkindir. Bu amaç, kişiyi taklit düzeyinden araştırma ile elde edilen kesin bilgi (tahkik) düzeyine yükseltmektir. Kelâmla uğraşmayanlara ilişkin olan ikinci amaç, inanç sorunlarını açıklığa kavuşturarak doğru yolu arayanları aydınlatmak ve şüpheleri, itirazları ortadan kaldırarak inanmamakta inat edenleri susturmaktır. İslâm'ın temel inançlarına ilişkin olan üçüncü amaç, temel inanç ilkelerini yanlış yoldakilerin ortaya attıkları şüphelerle sarsılmaktan korumaktır. Dördüncü amaç, diğer İslâm ilimlerine ilişkindir. Bu, İslâm ilimleri için üzerinde hareket edebilecekleri sağlam bir inanç temeli hazırlamaktır. İnsanın davranışlarına, edimlerine ilişkin olan beşinci amaç, kişinin davranış ve edimlerindeki niyet ve inancı güçlendirmek, sağlamlaştırmaktır. Nihayet bütün bu amaçların toplamıyla ulaşılacak asıl büyük amaç ise kişiyi dünya ve âhiret mutluluğuna ulaştırmaktır.

Kelâm ilmini ortaya çıkaran nedenler Hz. Peygamber (s.a.s)'in ölümünden hemen sonraki döneme kadar uzanır. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ölümünden sonra İslâm toplumunda giderek artan anlaşmazlık ve toplumsal olaylar inanç konularına ilişkin görüş ayrılıklarının ortaya çıkmasına yol açtı. Hilafet tartışmaları, iç savaşlar, çeşitli din ve kültürlerle başlayan ilişkiler, felsefi düşüncenin çeviriler yoluyla yaygınlık kazanması, kimi âyet ve hadislerin farklı biçimlerde yoruma imkan tanıması gibi etkenlerle Allah'ın sıfatları, kader, büyük günah (kebâir) işleyen insanın durumu, imamet gibi konularda çeşitli görüşler oluştu. İlk yüzyılın sonuna kadar süren tartışmalar, ikinci yüzyılın başında bütün bu konuları sistemli biçimde ele alan ilk kelâm okulunun doğmasına neden oldu. Vasıl b. Ata (ö. 131/748) ve Amr b. Ubeyd (ö.144/761) tarafından kurulan bu Kelâm okulu Mutezile olarak adlandırıldı. Mutezile okulu, iki yüzyıl boyunca tek okul olarak inanç konularındaki anlaşmazlıkları belli bir sistem içinde çözümlemeye, İslâm'a yöneltilen eleştirileri cevaplamaya çalıştı. Ancak kendi içinde bütünlüğünü koruyamayarak ayrıntılara ilişkin kimi küçük görüş ayrılıkları üzerine kurulan çok sayıda kola ayrıldı.

Kelâm ilmi alanındaki Mutezile egemenliği, dördüncü yüzyılın başlarında Mutezile içinde yetişen büyük Kelam bilgini el-Eş'ari (ö.324/936) tarafından kurulan ilk Sünni Kelâm okulu ile sona erdi. El-Eş'ari, kelam anlayışını Basra ve Bağdat'ta yayarken, aynı zamanda Maveraünnehir'de Maturidi (ö.333/944) tarafından sünni Kelâm'ın ikinci büyük okulunu ortaya çıkardı. Kurucularının adından hareketle Eş'ariye ve Mâturidiyye olarak adlandırılan bu iki okul, küçük farklarla Sünnî inanç esaslarını belirledi ve zamanla İslâm dünyasında etkinlik kurdu. Mutezile okulu ise, varlığını ancak çok sınırlı bir çevre içinde sürdürebildi.

Sünnî Kelâm ilmi, tarih içinde geçirdiği aşamalar açısından başlıca dört dönemde incelenir. el-Eş'ari ile başlayan ve Gazali'nin hocası el-Cüveyni (ö.478/1085) ile sona eren ilk dönem, Mütekaddimin (Eski Kelamcılar) dönemi olarak adlandırılır. Gazali ile birlikte ikinci dönem başlar. Müteahhirin (Sonraki Kelamcılar) dönemi olarak adlandırılan bu dönemde Kelâm ilmi felsefe ile yoğun bir ilişki içindedir ve bu nedenle "felsefe ile meczedilmiş Kelâm devri" olarak da tanımlanır. Hicrî sekiz Miladi ondördüncü yüzyıl ortalarından başlayarak Miladi ondokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar süren üçüncü dönem, Kelâm ilminin duraklama ve gerileme dönemidir. Bu dönemde, önceki kelâmcıların eserlerine yorum ve açıklamalar yazılmakla yetinilmiştir. Kelâm ilmi, on dokuzuncu yüzyılın sonları ile yirminci yüzyılın başlarında yeni bir döneme girdi. Çağın istek ve ihtiyaçlarına cevap verme zorunluluğunun doğurduğu bu yeni dönem Yeni İlm-i Kelâm dönemi olarak anılır.

Ahmed ÖZALP
İslam Ansiklopedisi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

21 Temmuz 2013 / By_X Müslümanlık/İslamiyet
11 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Müslümanlık/İslamiyet
31 Mayıs 2011 / DreamLiKe Müslümanlık/İslamiyet
15 Ocak 2010 / Misafir Taslak Konular
26 Ekim 2015 / DERUNİ X-Sözlük