Arama

İslam'ın Şartları - Namaz Kılmak - Sayfa 3

Güncelleme: 26 Aralık 2016 Gösterim: 129.211 Cevap: 36
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
31 Aralık 2009       Mesaj #21
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  gece-1024x601.jpg
Gösterim: 1185
Boyut:  77.7 KB
İMAMA UYANIN HALLERİ
Sponsorlu Bağlantılar
Namazı yalnız kılana münferid, imama uyarak kılana muktedî denilir. İmama uyan kişi (muktedî) için üç ayrı durum söz konusu olabilir. İmama uyan kişi ya "müdrik" ya "lâhik" ya da "mesbûk"tur. Şimdi bunları kısaca açıklayalım.

a) Müdrik
Müdrik "idrak etmiş, yetişmiş, kavuşmuş" gibi anlamlara gelir. İlmihal ıstılahında, namazı tamamen imamla birlikte kılan kimseye müdrik denir. İmama en geç birinci rek‘atın rükûunda yetişen kimse o rek‘ata yetişmiş sayılır ve müdrik adını alır. İftitah tekbirini almış ve imam rükûda iken kendisi rükûa varmış ise o rek‘atı tam kılmış sayılır.
Namazı cemaatle kılmanın ecri, tek başına kılmaktan yirmi yedi derece daha fazla olduğu için şu durumlarda tek başına kılınan namaz bırakılarak imama uyulur:
Bir kimse tek başına bir farz namazı kılmaya başladıktan sonra, bulunduğu yerde o farz cemaatle kılınmaya başlansa, tek başına kılan eğer henüz secdeye varmamış ise namazı hemen keserek imama uyar. Cemaate muhalefet görüntüsü vermemek için böyle davranması müstehap sayılmıştır. Bu durumda selâm vermesine gerek yoktur. Edeben sağ tarafa selâm vermesi uygun olur diyen de vardır. Tek başına kıldığı namazda secdeye varmış ise bakılır: Eğer kıldığı namaz sabah ve akşam namazı ise yine bırakır ve imama uyar. Fakat bunların ikinci rek‘atı için secdeye varmış ise, artık bırakmayıp namazı kendisi tamamlar ve selâm verdikten sonra cemaat devam ediyor bile olsa imama uymaz. Çünkü imama uyması halinde, imamla birlikte kılacağı namaz nâfile hükmünde olacaktır. Halbuki, sabah namazının farzından sonra nâfile kılınamadığı gibi, üç rek‘atlı bir namaz da nâfile olarak kılınamaz. Eğer başladığı ve ilk rek‘atın secdesine vardığı namaz öğle, ikindi ve yatsı namazı gibi dört rek‘atlı bir farz ise, bu takdirde kıldığı bir rek‘ata bir rek‘at daha ilâve eder, teşehhütte bulunur, selâm verip imama uyar. Kendisinin kıldığı iki rek‘at namaz nâfile olmuş olur.
Böyle bir namazın üçüncü rek‘atında bulunup da henüz secdesine varmamış ise, hemen ayakta veya oturarak selâm verip namazdan çıkar, imama uyar, tek başına kıldığı iki rek‘at, nâfile olmuş olur. Fakat bu namazın üçüncü rek‘atının secdesini de yapmış bulunursa, artık bunu tamamlar, farzı yerine getirmiş olur. Ancak bu namazı öğle veya yatsı namazı olursa tek başına kıldığı bu farzdan sonra imama yine uyabilir. İmamla kılacağı namaz nâfile olur. Fakat bu durumda ikindi namazı olursa imama uyamaz. Çünkü ikindi namazından sonra nâfile namaz kılmak mekruhtur.
Nâfile bir namaza başlamış olan kimse, yanında cemaatle namaza başlansa, bu nâfileyi iki rek‘at olmak üzere kılar, bundan sonra selâm verip cemaate katılır. Üçüncü rek‘ata kalkmış ise, onu da dördüncü rek‘at ile tamamlamadıkça namazını kesmez. Ancak nâfile namaza başlayan kimse, kılınmaya başlanan bir cenaze namazını kaçırmaktan korkarsa, nâfile namazı hemen bırakır, cenaze namazı için imama uyar, sonra nâfileyi kazâ eder. Çünkü cenaze namazının telâfi imkânı yoktur.
Cemaatle sabah namazının kılındığını gören kimse, cemaate yetişeceğini zannederse hemen sabah namazının sünnetini kılar ve gerek görürse Sübhâneke ile eûzüyü ve sûre ilâvesini bırakarak yalnız Fâtiha ile, rükû ve secdelerde de birer tesbih ile yetinebilir. Bundan sonra imama uyar. Ancak imama yetişeceği kanaatinde olmazsa sünnete başlamayıp imama hemen uyar, artık bu sünneti kazâ da etmez. Eğer sünnete başlamış ise bunu tamamlar.
Öğle, ikindi ve yatsı namazlarının cemaatle kılınmaya başladığını gören kimse, bunların sünnetini kılmadan doğruca imama uyar, sonra öğlenin dört rek‘at sünnetini kazâ eder. İkindinin sünnetini ise vaktin kerahati dolayısı ile kazâ edemez. Yatsı namazının dört rek‘at ilk sünneti, gayr-i müekked bir sünnet olduğu için dilerse kazâ eder, dilerse etmez.

b) Lâhik
İmamla birlikte namaza başlamasına rağmen, namaz esnasında başına gelen bir durum sebebiyle namaza ara vermek zorunda kalan ve bu sebeple namazın bir kısmını imamla birlikte kılamayan kimseye lâhik denir. İmamla birlikte namaza başladığı halde uyku, gaflet, dalgınlık, abdestinin bozulması gibi mazeretler sebebiyle namaza ara vermek durumunda kalan kimse, namaza ara vermesini gerektiren durumun ortadan kalkmasından sonra konuşmadan, dünya işleriyle meşgul olmadan ve şayet abdesti bozulmuşsa, en kısa yoldan yeniden abdest alıp gelerek, bıraktığı yerden namazına devam eder. Şayet imam namazı bitirmişse, bu kişi sanki imamın arkasında namaz kılıyormuş gibi namazını tamamlar. Yani imama uymuş bulunan kimse gibi kıraat etmez, yaklaşık olarak imamın okuyacağı sure kadar bekler. Sadece rükû ve secdedeki tesbihleri, bir de oturuştaki dua ve salavatları okur. Bu arada sehiv secdesini gerektirecek bir iş yapsa, imama uyan kimse kendi hatasından ötürü sehiv secdesi yapmadığı için, kendisi de sehiv secdesi yapmaz. İmam sehiv secdesi yapacak olsa, lâhik olan kimse, imamla kılamadığı kısımları telâfi etmeden imama uymuş ise, bu secdeleri yapmaz ve hemen ayağa kalkıp namazını tamamlar ve imamla birlikte yapamadığı sehiv secdesini namazı tamamladıktan sonra yapar. Seferî bir imama uyan mukim bir kimse de kendisinin tamamladığı kısımlarda, lâhik gibidir.
Lâhik mümkün olursa, önce kaçırdığı rek‘atları veya rükünleri kazâ eder, sonra imama tâbi olarak onunla selâm verir. Meselâ imama uyan kimse birinci rek‘atın kıyamında uyuyup da imamın secdeye vardığı anda uyansa hemen rükûa varır, sonra secdeye vararak imama yetişir. Lâhik, imama yetişemeyeceğini anlarsa, hemen imama tâbi olur ve yetişemediği rek‘at veya rükünleri imam namazdan çıktıktan sonra kazâ eder. Meselâ dördüncü rek‘atta iken burnu kanasa saftan ayrılır, namaza aykırı düşecek bir şey ile uğraşmaksızın hemen abdest alır, yetişmiş olduğu yerde imama tâbi olur. İmam selâm vermiş olursa, bu dördüncü rek‘atı kendi başına hiçbir şey okumaksızın imamın arkasında kılıyormuş gibi tamamlar. Çünkü lâhik, imamın arkasında namaz kılıyor hükmündedir.
İmama uyanın abdesti üçüncü rek‘atta bozulsa abdest aldıktan sonra dördüncü rek‘atta imama yetişse, önce kıraatsız olarak üçüncü rek‘atı kılar. Bundan sonra imama uyar, onunla dördüncü rek‘atı kılarak selâm verir. Fakat imama bu şekilde yetişemeyeceğini anlarsa, hemen imama tâbi olur, imam selâm verince kendisi kalkar, üçüncü rek‘atı kıraatsiz olarak kılar ve selâm verir.
Bir kimse yukarıda sayılan mazeretler dışında da lâhik durumuna düşebilir. Meselâ imamla birlikte namaz kılarken imamdan önce rükû veya secdeye varan kimse ya da imamdan önce rükû veya secdeden kalkan kimse yahut da bir veya birkaç rek‘atı imamla birlikte kılamayan kimse de imam selâm verdikten sonra tek başına tamamlayacağı kısımlarda lâhik durumundadır.
Bir kimse imama birinci rek‘ata yetişemezse, yetişemediği rek‘atlar bakımından mesbûk olduğu gibi, yetiştiği rek‘atlardan birinde ârız olan durum sebebiyle de lâhik konumuna düşebilir ve böylece bir kişi aynı anda hem lâhik hem mesbûk olmuş olur.
Cemaat sevabından mahrum kalmamak için lâhikin hükümlerini yerine getirmekte yarar olmakla birlikte, bu ayrıntılara dikkat etmekte bazı güçlükler bulunduğu için, bu durumda kalan kimselerin namazlarına yeniden başlayıp kendilerinin kılması daha uygun görülmüştür.

c) Mesbûk
İmama namazın başında değil, birinci rek‘atın rükûundan sonra, ikinci, üçüncü veya dördüncü rek‘atlarda uyan kimseye mesbûk denir. Son rek‘atın rükûundan sonra imama uyan kimse bütün rek‘atları kaçırmış olur.
Mesbûkun hükmü, kaçırdığı yani imamla birlikte kılamadığı rek‘atları kazâya başladıktan sonra, tek başına namaz kılan kimse gibidir. Sübhâneke'yi okur, kıraat için eûzü besmele çeker ve okumaya başlar. Çünkü bu kimse kıraat bakımından namazın baş tarafını kazâ etmektedir. Bu durumda eğer kıraati terkederse namazı fâsid olur.
Sübhâneke duasını okuma yeri, eğer kılınan namaz öğle ve ikindi namazı gibi gizli okunan namaz ise iftitah tekbirinden sonradır. Eğer açıktan okunan namaz ise ve imam kıraat etmekte iken yetişmiş ise, sağlam görüşe göre Sübhâneke'yi okumayıp imamın kıraatini dinler, Sübhâneke'yi kendi kazâ edeceği rek‘atlarda okur ve tek başına namaz kılanlarda olduğu gibi Sübhâneke'den sonra eûzü besmele çeker.

Mesbûkla ilgili uygulama örnekleri:
1. Sabah namazının ikinci rek‘atında imama uyan mesbûk, tekbir alıp susar, imam ile birlikte son oturuşta yalnız Tahiyyât okur, imam selâm verince kendisi ayağa kalkar, kaçırdığı ilk rek‘atı kılmaya başlar. Sübhâneke ve eûzü besmeleden sonra Fâtiha ile bir miktar Kur'an okur, rükû ve secdelerden sonra oturup, Tahiyyât ile Salli-bârik ve Rabbenâ âtinâ dualarını okuyarak selâm verir.
2. Akşam namazının ikinci rek‘atında imama uyan kimse de birinci rek‘at için bu şekilde hareket eder.
Akşam namazının son rek‘atında imama uyan kimse, Sübhâneke'yi okur, imamla beraber o rek‘atı kılıp teşehhütte bulunur, bundan sonra kalkar. Sübhâneke'yi okuyup eûzü besmele çeker ve Fâtiha ile bir sûre veya bir miktar âyet okur; rükû ve secdelerden sonra oturur, sadece Tahiyyât okur, sonra Allahü ekber diyerek ayağa kalkar, besmele çekip Fâtiha ile bir sûre veya birkaç âyet okuyarak, rükû ve secdeleri ve son oturuşu yapar ve selâm ile namazdan çıkar. Bu durumda üç defa teşehhütte bulunmuş olur. Bununla birlikte mesbûk, ikinci rek‘atın sonunda yanılarak oturmayacak olsa, kendisine sehiv secdesi gerekmez; çünkü bu rek‘at bir yönüyle birinci rek‘at mesabesindedir.
3. Dört rek‘atlı namazın son rek‘atında imama uyan kimse imam ile teşehhütte bulunduktan sonra kalkar, Sübhâneke, Fâtiha ve bir sûre okuyup oturur ve Tahiyyât okuduktan sonra kalkar. Geri kalan iki rek‘atı tamamlar.
4. Dört rek‘atlı namazın üçüncü rek‘atında imama yetişen kimse, kendisinin birinci oturuşunu imamın son oturuşuyla birlikte yapar, kalkınca ilk iki rek‘atı kaza edeceği için, kendisi bu ilk iki rek‘atı nasıl kılacak idiyse öylece kılar.
5. Dört rek‘atlı bir namazın ikinci rek‘atında imama uyan kimse, üç rek‘atı imamla kılmış olur, teşehhüt okuduktan sonra kalkar, kılamadığı ilk rek‘atı kılıp oturur ve selâm verir.

İmama ilk rek‘atın rükûunda yetişen kimse, mesbûk değil müdrik sayılır. Fakat imama rükûdan sonra yetişen kimse o rek‘atı kaçırmış olur ve mesbûk durumuna düşer.
Teşehhüt miktarı oturduktan sonra imam daha selâm vermeden önce mesbûkun ayağa kalkması mekruh sayılmıştır. Ancak abdestinin veya vaktin sıkışık olması durumunda mesbûk imamın selâm vermesinden önce kalkıp namazını tamamlayabilir.
Ebû Hanîfe'ye göre, tek başına namaz kılan kimse teşrik tekbirleri ile yükümlü olmadığı halde, mesbûk kurban bayramında teşrik tekbirlerini imam ile birlikte alır, daha sonra ayağa kalkıp kaçırdığı rek‘atları tamamlar.
İmam selâm vermeden önce Tahiyyât'ı okuyup bitirmiş olan mesbûk, isterse kelime-i şehâdeti tekrar eder, başka bir görüşe göre ise susar. En doğrusu Tahiyyât'ı yavaş yavaş okumaktır.
İmam dördüncü rek‘atta oturup yanlışlıkla beşinci rek‘ata kalksa, mesbûkun namazı bu kıyam ile fâsit olur. Fakat dördüncü rek‘atta oturmadan beşinci rek‘ata kalkmış ise, secdeye varmadıkça mesbûkun namazı bozulmaz.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Aralık 2016 16:49
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
3 Şubat 2010       Mesaj #22
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Ta'dil-i Erkan Nedir?


Namazda rükû, rükûdan sonra ayakta durma, secde ve iki secde arasındaki oturmanın hakkını vererek, tam bir sukûnet içinde ve yerli yerinde mutmain olarak yapmak.
Sponsorlu Bağlantılar
Ta'dîl, düzeltmek, kuvvetlendirmek demektir (İbn Manzûr, Lisânü'lArab, XI, 432). Erkân ise "rükn"ün çoğuludur. Kelime anlamlarıyla ta'dîl-i erkân, rükünlerin yerli yerinde yapılmasını ifade etmektedir.

Allah Teâlâ Kur'an'da, Hz. Peygamber (s.a.s) de hadislerinde namazların gerektiği gibi kılınmasını özellikle belirtmiştir. Kur'an, namaz kılmayı ifade için "namaz kılmak" anlamına gelen "sallâ" fiili yerine "ekame" fiilini tercih etmiştir ki, bu kelime "hakkını vererek yapmak" anlamına gelmektedir. Hz. Paygamber de pek çok hadisinde bu konuyu işlemiştir.
Ad:  camii.gif
Gösterim: 3450
Boyut:  46.9 KB
Ebû Hureyre (r.a)'ın rivâyetine göre bir gün Hz. Peygamber (s.a.s) mescide girdi. O arada bir adam daha mescide girdi ve namaz kıldı. Sonra Hz. Peygambere gelerek selâm verdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Dön ve namazını kıl; çünkü sen namaz kılmadın" buyurdu (Buhârî, Eymn, 15; Tirmizî, Salat, 110, İsti'zân, 4; Nesâî, İstiftâh, 7, Tatbîk, 15, Sehv, 67; İbn Mâce, İkâme, 72). Bir başka hadisinde Hz. Peygamber: Rükû ve secdeleri tamamlayın” buyurmuştur (Buharî, Eymân, 3; Müslim, Salât, III; Nesâî, Tatbîk, 16, 60). Diğer bir rivâyette de "Rükû ve secdelerinizi güzel yapın" (Ahmed b. Hanbel Müsned, II, 234, 319, 505) buyurulmuştur.

Teberanî'nin el-Kebr'indeki bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a.s) namaz kılarken rükûyu tam yapmayan, secdeye de yatıp kalkan bir adamı görünce: "Şu adam bu hali üzere ölse Muhammed milleti dışında ölmüş olurdu" buyurdu. Huzeyfe (r.a) rükû ve secdelerini tam yapmayan bir adamı gördü ve adam namazı bitirince, namazının olmadığını, eğer ölmüş olsa, sünnet üzere ölmeyeceğini; bir başka rivâyette de, Hz. Muhammed (s.a.s)'in yaratıldığı fıtratın dışında bir fıtrat üzere ölmüş olacağını hatırlattı (Buhârî, Ezan 119; Nesâî, Sehv, 66; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 384). Ayrıca Hz. Peygamber ahirette kişinin ilk sorguya çekileceği ibadetin namaz olduğunu haber vermektedir. Eğer namazı düzgün ise felah bulmuş, kurtulmuştur. Eğer namaz konusunda başarısız olmuş ise, hüsrana uğramıştır (Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvud, Salât, 145; Nesâî, Salât, 9, Tahrîm, 2; İbn Mâce, İkâme, 202; Darimı, Salât, 91,...).
Delâleti zannî olsa da, bu hadîslerin bütünü ele alındığında, neredeyse delâleti kat'î gibi görünmektedir. Bu nasslardan yola çıkan İmam Mâlik, İmam Şâfiî, Ahmed b. Hanbel, İmam Ebû Yûsuf gibi fukahanın çoğunluğu ta'dîl-i erkanın farz olduğu görüşündedirler.

İmam Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre ise, ta'dl-i erkân vâciptir. Muhakkîk fukaha da bu görüşü tercih etmiştir. Bir gruba göre de ta'dîl-i erkan vacibe yakın sünnet-i müekkededir (Ali el-Kâr, Risâle fi'l-hâs alâ ta'dîli'l-erkân fi's-sâlât, Süleymaniye ktp, Es'ad Efendi, nr. 1690, vr. 127b; Tahtâvî, Hâşiye alâ Merâkı'l-felâh, İstanbul 1985, s. 202).
Ancak İbnü'l-Hümâm'ın naklettiğine göre, İmam Muhammed ve Ebû Hanîfe'nin bu konudaki görüşlerinin Ebû Yusuf'un görüşüne benzediğini bildiren bir rivâyeti vardır. Nitekim İmam Muhammed'e rükû ve sücûdda i'tidâlin terki sorulduğunda "namazın câiz olmadığından korkarım" diye cevap vermiştir (Ali el-Kârî, a.g.e., vr. 128a). Tercih edilen ve muteber olan görüş, İmam Azam ile İmam Muhammed'e göre ta'dîl-i erkânın vacip olduğu olduğudur (Tahtâvî, Haşiye alâ Merâkı'l-felâh, İstanbul 1985, s. 201).

Ta'dl-i erkân'ın farz olduğunu söyleyen fukahaya göre, bunun terki halinde namaz bâtıl olur ve ta'dîl-i erkâna riayet ederek yeniden kılmak gerekir (Ali el-Kârî, a.g.e., vr. 127b,128a). Vacip olduğunu söyleyenlere göre ise sehv secdesi gerekmektedir.
Ta'dl-i erkân'a riayet'in ölçüsü rüknler arasında Sübhânallah diyecek kadar durmaktan ibarettir (Ali el-Kârî, a.g.e., vr. 128a; Tahtâvî, Hâşiye alâ Merâkı'l felâh, İstanbul, 1985, s. 201). Buna göre, meselâ rükûdan doğrulduktan sonra dimdik ayakta durup, en az sübhânallah diyecek kadar beklemek ve daha sonra secdeye gitmek, secdeler arasında da en az sübhânallah diyecek kadar oturmak gerekmektedir.

Hanefilerden bazıları rükû ve secdelerde i'tidâle riayet etmeyenin namazını iade etmesi gerektiği görüşündedir. Diğer bazısı da ta'dîl-i erkânın sehven terki halinde sehiv secdesi, kasden terki halinde ise namazın iadesi gerektiği görüşündedir (Ali el-Kârî, a.g.e., vr. 128a, 130a-b).
Ta'dîl-i erkâna riayet etmeksizin kılınan namaz, sıfatındaki noksanlık sebebiyle kâsır (eksik) edâdır. Kasır eda ile ödenmiş yükümlülükteki eksiklik, misli varsa misliyle telâfi edilir. Eğer yoksa noksan olanın hükmü sâkıt olur ve noksanlıktan dolayı günah terettüp eder. Ta'dil-i erkânın misli olmadığından misli ile telâfisi mümkün değildir (Şâşı, el-Usûl, Beyrut 1402/1982, s. 150).

Namazda, özellikle rükûdan sonra ayakta durma ve secdeden sonra oturma konusunda dikkatli olmak gerekmektedir. Çünkü bunlar hafif olarak hemen geçiştiriverilen yerlerdir. Buralarda hiçbir şey okunmasa dahi, bir tesbîha miktarı susarak durulmalıdır. Bu kadar durulmaz ise, namazı bozulmamakla beraber kişi günahkâr olur (Tahtâvî, a.g.e., s. 201).


Saffet KÖSE

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Aralık 2016 16:50
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Eylül 2010       Mesaj #23
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
İbadetler yüce Allah'ın emrettiği kulluk görevlerinin yerine getirilmesidir. Bu ibadetlerin biri de namazdır. İbadetlerin içinde namaz çok önemli ve öncelikli bir yer tutar. İslam'ın beş şartından biridir. Kadın, erkek bütün inanan insanların yerine getirmesi gereken bir ibadettir.

Namazın dünya hayatı için bir çok faydaları vardır. Ama bu faydaları olduğu için kılınmaz. Yüce Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle kılınır, kılındıktan sonra faydaları ortaya çıkar.

Namaz, diğer ibadetlerin bir çoğunu ihtiva ettiği için de önemlidir. Namaz; abdest alma, Kuran okuma, Allah'a şükretme, Allah'a dua etme, Allah'a yakınlaşma gibi kendi başlarına ibadet olan şartlarla kılınır. Namaz bunlardan meydana gelir, ama bunlar ayrıca emredilen ibadetlerdendir. Dolayısıyla namaz kılarken bir çok ibadeti bir arada yapmış oluruz. Namazın terim olarak karşılığı duadır. Dua kulun Allah'a yakınlaşmasıdır. Secde ise kulun Allah'a en yakın olduğu zamandır. Böylece insan namaz kılarken, yüce Allah'ın huzuruna çıkmış, O'na şükrünü yapmış, O'ndan günahlarının bağışlanmasını dilemiş ve O'na dua etmiş olur. Bu yüzden Peygamberimiz "Namaz inanan insanın miracıdır" buyurmuştur. Miracın Peygamberimizin Allah'a yükselmesi demek olduğunu hatırlarsak, namazın yüce Allah'la beraber olmak gibi bir derinliği olduğunu anlamış oluruz.
Peygamberimizin "Namaz dinin direğidir" hadisinden namazın inanan insan için ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz. İnsanın dini, içinde güven ve huzur bulacağı bir eve benzetiliyor. Bu ev ne kadar bakım ve özen gösterilirse o kadar sağlamlaşıyor ve güzelleşiyor. Bu evin sağlamlaşması ve güzelleşmesiyle, insanın duyduğu güven ve huzur art ıyor. Bu evin ayakta durabilmesi için diğer unsurlarının bağlandığı bir ana direği var. Bu namazdır. Namaz kılan insanın ruhu ve gönlü arınır ve yücelir. Böylece "Namaz insanı kötülüklerden alıkoyar" ayetinin anlamı gerçekleşmiş olur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Aralık 2016 14:17
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
17 Eylül 2010       Mesaj #24
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Namazın Kazandırdıkları


Namazın özelliklerinden biri sürekli olmasıdır. Diğer ibadetlerde zaman daha sınırlı olmasına rağmen namazda bu sınırlama yoktur. Hac ömürde bir defa yapılır. Oruç bir yıl içinde sadece bir aydır. Namaz ise her gün beş defa yapılması gereken bir ibadettir. Bu süreklilikten insanın namaza ne kadar ihtiyacı olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Gerçekten namaz kılan insanın kazandıkları, namaz ibadetine insan ruhunun sürekli ihtiyacı olduğunu göstermektedir.
Namazın insana kazandırdıklarının bazılarını şu başlıklar altında inceleyebiliriz
  • Namaz İnsanın Duygu Dünyasını Zenginleştirir.
    Ad:  muslim.jpg
Gösterim: 738
Boyut:  58.5 KB
  • Namaz İnsanın Davranışlarında Bilinçli Olmasını Sağlar.
  • Namaz Birlikte Yaşama Ve Dayanışma Bilincini Geliştirir.
  • Namaz Temizliğe Alıştırır.
  • Namaz Zamanı İyi Kullanmayı öğretir.
Namaz günde beş defa hayatın akışını kesmektir. Günlük koşuşturmanın, hayat mücadelesinin içinde bunalan insanın kendine döndüğü, ruhunun derinliklerine yöneldiği andır. Sıkıntılarından, bunalımlarından, hayatı yaşanmaz hale getiren dertlerinden kurtulma vaktidir. Ellerini, iç tarafı kıbleye gelecek şekilde kaldırıp tekbir aldığı zaman, "dünya ve içindekileri şimdilik elimin tersiyle itiyorum. Bütün saplantılarımdan, tutkularımdan, alışkanlıklarımdan kurtuluyorum. Öz benliğime dönüyorum. Allah'a yöneliyorum" demiş olmaktadır. Bu, duygularının ve düşüncelerinin derinle şmesi, dinginliğe kavuşması ve zenginleşmesidir.
Namaz kılan insan, neyi niçin yaptığının farkında olmak zorundadır. İki namaz arasındaki süre içinde yaptığı davranışlar kıldığı ve kılacağı namazın etkisi altında kalacaktır. Bunları seçerken doğru olmalarını ister, güzel olmalarını amaçlar, faydalı olmalarını arzu eder. Böylece gördüklerini tekrar etmekten, sadece tepkileriyle yaşamaktan ve taklitten kurtulur. Her davranışı, aklını kullanarak yapt ığı bilinçli tercihler haline gelir.
Camilerde namaz kılmak üzere toplanan insanlar, aynı amacı paylaşmaktadırlar. Bu amaçta çıkar, maddî hesap ve beklenti yoktur. Orada bulunmalarının amacı Allah'ın emri olan ibadetlerini yerine getirmektir. Namaz kılan insanların beraberliği gönüllerini arındırmak, ruhlarını temizlemek ve yüceltmek gibi güzel bir gaye içindir. Bu beraberlik beraber yaşamanın ve dayanışmanın ilk adımıdır.
Namaz kılan insanın kalbi yumuşar, acıma, yardım etme, paylaşma, sevme ve şefkat gösterme gibi duyguları gelişir. Böylece insan sevgisi artar. Daha yardımsever, daha hoşgörülü olur. Bütün bunlar birlikte yaşama ve dayanışma bilincinin gelişmesi demektir.
Maddî ve manevî pisliklerden temizlenme, namaz kılmanın şartlarındandır. Maddî pisliklerden temizlenme, elbiselerimizin ve namaz kıldığımız yerin küçücük de olsa hiçbir pislik kalmayacak şekilde temizlenmesidir. Manevî temizlik ise abdest veya boy abdesti almış olmaktır. Temizlik bir alışkanlık konusu olduğu için, sürekli bu işleri yapan insan artık temizlik alışkanlığı kazanmış olur.
Temizliğini ihmal ettiği zaman rahatsızlık duyar. Namaz insana hem iç hem dış temizliği kazandırır.
"Namaz insana, vakitlerle farz kılınmıştır" ayetinden de anlaşıldığı gibi, namazın özelliklerinden biri de zamana bağlı olarak yerine getirilmesidir. Namaz günün beş önemli vaktini belirler. Sabah namazı güneşin doğmasına yakın kılınır. Günün en güzel, en önemli, en verimli, en bereketli saati sabah vaktidir. Uykusunu almış, zihnen ve bedenen dinlenmiş insanın bilinci; günün ilk ışıklarına, güneşin doğuşunun doyumsuz güzelliğine açılınca, o günü akşama kadar zinde, mutlu ve huzurlu geçer.
Öğle, ikindi, akşam ve yatsı zamanları da günü belirli aralıklarla böler. Namaz kılan insan zamanı kendi denetiminde kullanmayı öğrenir. Böylece, uğraştığı iş ne ise ona kendini kaptırıp gitmeyi, kendini zamanının akışına bırakıp işlerinin birbirine kar ışmasının önüne geçmiş olur. Zamanı iyi kullanmak, başarılı olmanın, anlamlı yaşamanın ilk şartıdır. Namaz kılan insan zamanını iyi kullanma sorununu kendiliğinden çözmüş olur.

MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Aralık 2016 16:52
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
23 Eylül 2010       Mesaj #25
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Birinci şart

; temizliktir. Temizlik önce, maddî pisliklerden temizlenmedir. (Necasetten taharet) Vücudumuzda, iç çamaşırlarımızda, elbiselerimizde ve namaz kılacağımız yerde küçücük de
olsa hiçbir pisliğin olmamasına dikkat etmektir.

İkinci şart;

manevî pisliklerden temizlenmedir. (Hadesten taharet) Manevî temizlik; ibadete hazırlık eylemidir. Temiz suyla yapılan bu hazırlığın kendisi de ibadettir.

Abdest


Farzları:
  • Yüzümüzü yıkamak
  • Kollarımızı yıkamak
  • Başın dörtte birini meshetmek
  • Ayaklarımızı yıkamak.
Farzları mutlaka yapılması gereken, yapılmazsa abdestin tamamlanmış olmayacağı şartlarıdır.

Abdestin alınışı


Ellerimizi yıkarız, ağzımıza ve burnumuza üç defa su çekerek yıkarız, yüzümüzü üç defa yıkarız, önce sağ sonra sol kolumuzu dirseklerle beraber üçer defa yıkarız, başımızın dörtte birini meshederiz, ensemizi, boynumuzu, kulaklarımızın arkasını meshederiz., önce sağ sonra sol ayağımızı topuklarıyla beraber yıkarız.
Ayrıca; başlarken besmele çekmek, abdest alırken konuşmamak, suyu israf etmemek, çevremizdekileri rahatsız etmemeye çalışmak da abdestin gereklerindendir.
Abdestin, sayılamayacak kadar çok faydaları vardır. En çok kirlenen organlarımızı günde beş kez yıkamak suretiyle beden temizliğini sağlamış oluruz. Suyun bedenimize değmesiyle sinir uçlarımız uyarılmış olduğundan algılama gücümüz artar. Vücudumuzda biriken elektrik yine suyun temasıyla boşalır. Gerginliğimiz gider, böylece bir rahatlama hissi duyulur. Abdest alırken günahlarımızdan kurtulmakta olduğumuzu bilmek, gönlümüze bir huzur ve dinginlik duygusu verir. İç dünyamızda meydana gelen arınma ve temizlenme duygusu bizi Yüce Allah'a daha çok yaklaştırır. O'na yaklaşmak kötülüklerden uzaklaşmak demektir. Böylece kendiyle barışık, özgüveni gelişmiş, kendine ve çevresine faydalı bireyler olabilme yolu açılmış olur.

Boy Abdesti


Farzları:
  • Ağzımıza su vermek
  • Burnumuza su vermek
  • Bütün vücudumuzu hiç kuru yer kalmayacak şekilde yıkamak

Boy abdestinin alınışı


Önce abdest alınır, sonra ağza üç defa bol miktarda su verilir, dişlerin arasına kadar suyun gitmesine dikkat edilir, burna üç defa bol su verilerek temizlenir, suyun gitmesinin zor olduğu yerler de dahil hiç kuru yer kalmamasına dikkat edilerek, bütün vücut yıkanır.
Boy abdesti bir anlamda banyo yapmaktır. Banyo yaparken boy abdestine de niyet edilirse maksat gerçekleşir. Gerektiği zamanlarda mutlaka, Cuma günlerinde, kandil gecelerinde, bayram sabahlarında, yeri geldiği için, boy abdesti almak gereklidir. En az haftada bir kez olmak üzere, imkan buldukça, ne kadar sıklıkla boy abdesti alınırsa o kadar iyi olur.

Teyemmüm


Farzları:
  • Niyet etmek
  • Elleri bir defa temiz toprağa vurduktan sonra yüzümüze, ikincisinde kollarımıza sürmektir.

Teyemmümün alınışı


Suyun bulunamadığı veya suya ulaşmak insan sağlığını tehdit edecek kadar zor olduğu zamanlarda, (Soğuk, savaş, hastalık gibi sebeplerle) abdest veya boy abdestinin yerine geçmek üzere niyet edilir. Temiz olmak şart ıyla, toprak veya toprak cinsi (taş, kireç, tuğla, kiremit, kum) bir nesneye eller vurulur. Yüze sürülür. İkinci defa vurulur, kollara sürülür. Böylece abdest veya boy abdesti alınmış olur. Suyu buluncaya kadar teyemmüm abdestin veya boy abdestinin yerine geçer. Suyu bulmak ve abdesti bozan şeyler teyemmümü de bozar.
Teyemmüm, sembolik bir temizlenme işlemidir. İslam dininin temizliğe verdiği önemin göstergesidir. "Hiçbir imkanın kalmadıysa simgesel olarak temizliği yap, böylece temizlik duygunu kaybetmemiş" olursun anlamına gelir.


MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Aralık 2016 14:21
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
14 Temmuz 2011       Mesaj #26
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
NAMAZslam'ın şartlarından ikincisi na­mazdır. Namaz sözlükte "dua etmek" demektir. Arapçası olan "salah" da dilimizde kullanılmaktadır. Din terimi olarak namaz, "Allah'a kulluğun en ince ve üstün şekli olup, belirli kalıp ve kurallara göre yerine getirilen bir ibadettir" anlamındadır. Peygamberimizin ifadesiyle namaz,
"Dinin direğidir."
"Allah'a kulluğun, Allah'a şükretmenin bütün ayrıntılarını ken­dinde toplayan bir ibadettir."
Kur'an-ı Kerim'de yüzlerce defa namazdan bahsedilir, önemi vurgu­lanır.
Müminin namaz esnasında yaptı­ğı hareketler Allah (c.c.)'ye karşı kul­luğunu eda etmenin, hürmetim arz et­menin en üstün şekilleridir. Kıyam, rukü, sücud, önce hazırol vaziyetin­de ayakta durmak; arkasından yere paralel bir şekilde eğilmek; sonra yü­zünü yere koymak; Allah'a bağlılığın ve saygının en ince tezahürleridir. Ve mümin bu hareketleri yalnız Allah'­ın huzurunda yapar. Mümin için hu­zurunda eğilinecek tek varlık Allah'­tır. Allah'ın sonsuz büyüklüğü, son­suz kudreti karşısında küçüklüğünü ve güçsüzlüğünü bu ölçüde kabulle­nen kimse Allah'tan başka bir varlı­ğın huzurunda asla eğilmez. Allah'a kul olan, kula kul olmaz. Kendisi gi­bi bir insan huzurunda eğilip bükül­mez. Hele korku veya menfaat endi­şesiyle birinin önünde eğilmek şirktir.
Cenab-ı Hak'ın huzurunda rukü ve secdeye eğilen müminin başı, başka bir varlık önünde, bu varlık en ya­man, en azılı düşman bile olsa eğil­mez.
Ad:  namazz.jpg
Gösterim: 970
Boyut:  61.1 KB
M. Akif "Çanakkale Şehitleri"nde, bu gerçeği,
Şüheda gövdesi bir baksanadağlar, taşlar
O rüku olmasa dünyada eğilmez başlar
mısralarıyla ne kadar veciz ifade et­miştir.Bir başka şair de
Allah'a kul olduk kâlû belâda
Bu yolda verilmiş ikrarımız var,
Üç günlük ömür için kahpe dünyada
Kula kul olmamak kararımız var
mısralarıyla gerçek kulluğun yönünü belirtmiştir.
Namaz, mümini bu yolda bilinç­lendiren çok farklı bir ibadettir. Allah'a kulluk başka her türlü kulluk­tan mümini korur.Gerçek namaz müminin miracı­dır. Müminin Allah'a yükselmesidir.
Huşu içinde (Allah'a tam bağlılıkla) kılınan bir namaz, mümini her çeşit dünya kaygısından uzaklaştırır. Onu dünyadan soyutlar. Namazda mümi­nin kendini yalnız Allah'a verişi, çev­resinde olup bitenlerle o derece ilgi­sini kesmesi Müslüman olmayanların bile zaman zaman dikkatini çekmiş­tir. Uzun seneler Türkiye'de kalmış, Türk ordusunun eğitim ve donatımıy-la meşgul olmuş bulunan Mareşal Von Moltke (1800-1891) şöyle diyor: "Müslümanların namaz ibadeti, bu ibadet esnasında benliklerini adeta unutmaları her zaman ilgimi çekmiş­tir. Bazan saflar halinde namaz kılan Türklerin arkasında "acaba dönüp bakarlar mı?" diye top patlatmayı bi­le içimden geçirdiğim olmuştur."

Gençlikte namaz
Namaz, nefse ağır gelen bir iba­dettir. Nefis ondan kurtulmak, kaçın­mak için akılalmaz gerekçeler uydu­rur. Bu işte şeytan da nefsin en bü­yük dostu ve yardımcısıdır Şeytan'ın ve nefsin, kişiyi namazdan alıkoymak için icat ettikleri bahaneler gerçekten karşı konulması zor şeylerdir. Bu iki düşmanın insana en çok sözlerini ge­çirebildikleri çağ da insanın bedenen en güçlü, ama tecrübe ve irade bakı­mından en zayıf çağı olan gençlik ça­ğıdır. Şeytan ve nefis, hayatının hiç­bir döneminde kişiye, gençliğinde ol­duğu kadar musallat olmaz. Çoğu kimsenin namazı hep ertelemeleri, bi­raz daha yaşlandıkları veya emekli ol­dukları zamana bırakmaları bu yüz­dendir. Buna katiyen meydan verme­mek, çelik gibi bir irade ile bu çifte düşmanın karşısına dikilmek dinimiz bakımından eşsiz kazançlara vesiledir. En makbul ibadet gençlikte yapılan ibadettir. Bedenin bütün organları sağlıklı, tüm beyin mekanizması tıkır tıkır işlerken Allah'a kulluk etmenin değeri ve derecesi çok farklıdır. Pey­gamberimiz (S.A.V.)'in bildirdiğine göre Allah' (C.C.)'nün kıyamet gü­nünde kendilerini kollayacağı, farklı mameleye tabi tutulacağı yedi sınıf in­sandan bir sınıfı da Allah'a ibadetle büyüyen gençlerdir. Akıl ve mantık da kabul eder ki, orası burası ağrıyan, aksayan bir bedenle yapılan ibadetle, saat gibi tıkır tıkır işleyen bir beden­le yapılan ibadet aynı olmaz.
Namaz, çağımızda, maddi ve eko­nomik endişelerin sebep olduğu bu­nalımlara, 20, yüzyılın alâmet-i fari­kası olan ve ruh ve beden sağlığını yıpratan streslere karşı da en güçlü kalkandır. Yalnız Allah'a kulluk edip, yalnız ondan yardım beklemek, yanız ona sığınmak şuuru, dünya ha­yatının geçici nimetlerine bel bağla­maya, yersiz bir hırs ve telaşa kapıl­maya karşı en sağlam teminattır. Din büyüklerinin tecrübesiyle sabit olmuş­tur ki, namaz esnasında Fatiha sure­sini, anlamını bilerek, duyarak oku­mak kişiye, bütün dünya gailelerine bir sünger çekebilme cesaret ve kabi­liyetini kazandırır. Gençlikte namaz kılmak demek bütün bu Islami has­letlere daha başında sahip olmak de­mektir.

Namaz çeşitleri
Namaz, teferruatlı bir ibadet ol­duğu kadar, çeşitleri de fazladır:
1- Beş vakit namaz

Allah tarafından ilk farz kılınan namaz bu namazdır. Hicret (göç) ten bir buçuk yıl kadar önce vuku bulan Miraç olayı sırasında farz kılınmıştır. Akıllı ve buluğ çağına ermiş her Müs­lüman beş vakit namaz kılmakla mü­kelleftir.
2- Cuma namazı
Haftada bir defa cuma günü, öğ­le namazının vaktinde kılınan (öğle namazının yerine de geçen) 16 rekat -lık bir namazdır. Bu namazın iki re­katı farz kalan 14 rekatı çeşitli dere­celerde sünnettir. Cuma namazı yal­nız erkeklere farzdır. Cuma Mekke'­den Medine'ye göç sırasında yolda farz kılınmıştır. İlk cuma namazı da bu göç yolculuğu sırasında kılınmış­tır.
3- Cenaze namazı

Yıkanmış, kefenlenmiş Müslüman ölüler için kılınan, özü ölü için dua­dan ibaret olan, rükusuz ve secdesiz bir namazdır. Erkeklere farz-ı kifaye-dir. Cenaze namazının şartı niyettir. Rükunları ise kıyam ile tekbirler (dört tekbir)dir.
4- Bayram namazları

Ramazan ve Kurban bayramların­da, bayramın ilk günü, güneşin doğ­masından 50 dakika sonra kılınan iki rekatlık bir namazdır. Vacip bir na­mazdır. Yalnız erkekler kılar.
Cuma, bayram ve cenaze namaz­ları cemaatle (toplu olarak) kılman namazlardır. Bunlar beş vakit namaz gibi tek başına kılınamaz.
4- Teravih namazı

Ramazan ayında, ay boyunca yat­sı namazından sonra kıhnan yirmi re­katlık bir namazdır. Kadın ve erkek herkese sünnettir. Teravih namazı ev­de tek başına kılınabilirse de camide cemaatle kılınması âdet olmuştur.

Namazın farzları
Namazın farzları 12'dir. Bunlar­dan ilk altısı namaza hazırlık mahi­yetindedir ki bunlara namazın şartları veya dışındaki farzları denir. Son al­tısı namaza başladıktan sonra yerine getirilir, bunlara da namazın rükun­ları veya içindeki farzları denir.

1. Namazın şartları

  • Hadesten taharet: Hades gözle görülmeyen kirlilik halidir. Hükmi pisliktir. Küçük hades, büyük hades diye ikiye ayrılır. Küçük veya büyük idrarını yapan kimsede küçük hades meydana gelmiş olur. Bundan abdest almakla temizlenilir. Cünup olan kimsede veya âdet gören bir kadında büyük hades meydana gelmiş olur. Bundan da güsul (boy) abdesti almak suretiyle temizlenilir. Su bulunmayan yerde her ikisi de geçerli olmak üzere teyemmüm yapılır.
  • Necasetten taharet: Necaset gözle görülebilen pislik demektir. Be­denimizde, elbisemizde namaz kılaca­ğımız yerde bir pislik, bir kirlilik varsa namazdan önce onu temizlemek la­zımdır.
  • Setr-i avret: Namazda örtün­mek. Erkekler için zorunlu olarak ör­tünmesi gereken yerler göbekten diz-kapağının altına kadar; kadınlar için el, yüz, ayaklar hariç kalan her yer­dir.
  • İstikbâl-i kıble: Namaz esnasın­da yüzümüzü ve yönümüzü Arabis­tan'ın Mekke şehrindeki Kabe'ye döndürmek.
  • Vakit: Her namazı, o namaz için belirlenmiş vakitte kılmak.
  • Niyet: Kıldığımız namaz ne ise (öğle, ikindi, teravih... Farz, vacip, sünnet gibi) ona niyet etmek. (Niyet, yaptığımız işin bilincinde olmak de­mektir).

2. Namazın rükunları

  • Başlama (iftitah tekbiri): Na­maza Allahü Ekber diyerek başla­mak.
  • Kıyam: Eller önümüzde bağlı olarak ayakta durmak.
  • Kıraat: Namazda bir parça Kur'an okumak. (Okumanın ayrıntı­larına ilerde değinilecek).
  • Rüku: Elleri dizlere koyarak baş ve sırt aynı hizada olmak üzere yere paralel bir şekilde eğilmek.
  • Sücud (secde): Ellerimiz, dizle­rimiz, ayaklarımızın ucu üstünde ol­mak üzere alnımız ve burnumuz yere değecek şekilde yere kapanmak.
  • Ka'de-i âhire: Namazın sonun­da et-Tahiy-yatü'yü okuyacak kadar oturmak.
Beş vakit namaz
Müslümanlara ilk farz kılanan na­maz beş vakit namazdır. Hicretten 1.5 yıl kadar önce vuku bulan Miraç olayı sırasında farz kılınmıştır. Mirac'da Peygamberimiz (S.A.V.)'e verilen en büyük armağandır. Diğer bütün na­maz çeşitleri bu namazdan sonra de­ğişik zaman ve mekanlarda emredil­miştir.
Namaz ve namaza ilişkin açıkla­malar hep beş vakit namaza göre ya­pılır. Çünkü beş vakit namazı bilen­ler için diğer namazları öğrenmek bir problem teşkil etmez.

Beş vakit namazın rekatları

  • Sabah namazı 4 rekattır, 2 sünnet, 2 farz.
  • Öğle namazı 10 rekattır, 4 sünnet,4 farz, 2 son sünnet.
  • İkindi namazı 8 rekattır, 4 sünnet, 4 farz.
  • Akşam namazı 5 rekattır, 3 farz, 2 sünnet.
  • Yatsı namazı 13 rekattır, 4 sünnet, 4 farz, 2 son sünnet, 3 vitir vacip.
Rekat, namazın, kıyam, kıraat, rüku secde gibi rükunlan içinde bir bölümü (birimi) demektir.

Namazın kılınması
Namazlar ya tek başına, ya da ce­maatle olmak üzere iki şekilde kılınır.
Cuma, bayram ve cenaze namaz­ları hariç kalan bütün namazlar tek başına kılınabilir. Beş vakit namazın farzlarının cemaatle kılınması da Pey­gamberimizin en önemli buyruklarındandır. Cemaatle kılınan bir namaz tek başına kılınandan 27 derece daha sevaptır. Ama zaruret halinde (cami­in çok uzak oluşu, hava şartları, yaş­lılık vb. sebeplerle) tek başına da kılınabilir. Günümüzde birçok mümin çeşitli nedenlerle böyle kılmaktadır. Sünnet namazlar ise (Teravih nama­zı hariç) zaten münferid olarak kılın­maktadır. Ramazan ayına mahsus olan teravih namazı münferid olarak kılınabileceği halde cemaatle kılınma­sı âdet olmuştur.
Şu andan itibaren vereceğimiz bil­giler hep tek başına namaz kılmaya ilişkin olacaktır.

Bazı kurallar

  • Fatiha suresi, farz, vacip, sün­net, nafile bütün namazların her re­katında okunur. (Bir mümin için eksiksiz, kusursuz olarak en başta bilin­mesi gereken sure Fatiha'dır).
  • Farz, vacip, sünnet, nafile bü­tün namazlarda Fatih'dan sonra bir zammı sure (ilave sure, ikinci bir su­re) okunur. Bunun bir istisnası var­dır: Yalnızca ikiden fazla rekatlı (3 ve 4 rekatlı) farz namazların 3., 4. rekat­larında Fatiha tek başına okunur baş­ka sure okunmaz.
  • Sübhaneke duası namazların yalnız ilk rekatında ve en başta oku­nur. Eûzü de (yani "Eûzü billahi mi-neşşeytânirracîm") yalnız ilk rekatlar­da Sübhaneke'den sonra okunur. Ar­kasından besmele çekilerek Sübhane­ke ve eûzü ilk rekattan sonraki rekat­larda tekrarlanmaz.
  • İkiden fazla rekatlı namazlar­da (3 ve 4 rekatlı namazlarda) 2. re­kattan sonra oturulur ve et-Tahiyyatü duası okunur ve sonra ayağa (kıyama) kalkılarak kalan rekat veya rekatla­ra devam edilir. Yalnız ikindi ve yat­sı nazalarının dörder rekatlık sünnet­lerinde 2. rekattan sonra oturulunca et-Tahiyyâtü ile birlikte Allahûmme salli ve bârik de okunur ve 3. rekata öyle kalkılır.
  • Namazların sonunda oturup se­lam vermeden önce et-Tahiyyatü, Al­lahûmme salli, Allahûmme Barik ve Allahûmme Rabbena duaları okunur ve selâm verilir. Acele durumlarda zo­runlu hallerde yalnız et-Tahiyyatü okunarak da selam verilebilir.
Namazda söylenen teşbih ve tekbirler
  • Rüku'ya eğilirken, secdeye giderken, secdeden kalkarken yalnızca"Allahü Ekber" denir.
  • Rüku halindeyken üç defa"Sübhane Rabbiyel azim" (Rabbimolan Allah'ın büyüklüğünü teşbihederim) denir.
  • Rüku'dan yukarı kalkarken bir defa "Samiallahü limen hamiden (Allah kendisine hamdedeni duyar ve onu kabul eder) ve "Rabbena lekel hamd*' (Rabbimiz hamd sana mahsusdur) denir.
  • Secdede iken üç defa "Sübane Rabbiyel a"la" (Rabbim olan Allah'­ın yüceliğini teşbih ederim) denir.
Not: Bu teşbih ve tekbirleri söy­lemek sünnettir.

Bir örnek
Diyelim öğle namazının 4 rekat sünnettini kılacağız. Abdestli olarak kıbleye yönelir ve myet ederiz: "Dön­düm kıbleye, kıblem Kâbe-i şerife, ni­yet ettim bugünkü öğle namazının dört rekat sünnetini kılmaya" diye.
Sonra tekbir alırız. Bunun için ellerimizi yukarı kaldırır, baş parmaklarımızın uçlarını kulak memelerine değidirerek "Allahü Ekber" (yalnız Allah Büyüktür) deriz. Ellerimizi bağladıktan sonra Sübhaneke'yi okur, sonra eûzü besmele çeker (Eûzü billahi mineşşeytânirracim Bismillâhirramânirrahîm, diye) Fatiha'yı ve arkasından bir sure mesela Kevser'i okuruz. Okuma bitince "Allahü Ekber" diye rüku'ya eğiliriz. Rüküda üç defa "Sübhâne Rabbiyel
azim" deriz. Semiailahü ümen hamiden, diyerek doğrulur, doğrulunca, Rebbenâ lekel hamd, deriz. Sonra "Allahü ekber" diyerek secdeye gideriz. Secdede, alnımız ve burnumuzun ucu birlikte yere değmiş durumdayken üç defa "Sübhane Rabbiyel a'lâ"
deriz. "Allahü ekber" diyerek doğrulur, oturur duruma geçeriz. Bu durumda "Sübhanallah" diyecek kadar durduktan sonra "Allahü ekber" diye yeniden secdeye gideriz. (Çünkü secde iki defadır). Üç defa Sübhane Rabbiyel a'lâ deriz ve Allahü ekber diye ayağa kalkar ikinci rekata geçeriz. İkinci rekâtta yalnız besmele çe­ker, Fâtiha'yı ve arkasından bir sure meselâ ihlası (kulhüvallahü) okuruz I. rekatta olduğu gibi rüku. secde yapa­rız. Bu ikinci rekatın secdesinden son­ra hemen ayağa kalkmayıp otururuz ve et-Tahıyyatü'yü okuruz, ondan sonra ayağa kalkarız. 3. rekatta bes­mele, Fatiha ve Felak'ı (Kul eûzü bi-rabbil felak) okur ve aynı şekilde rük'u secde yapanz. 4. rekatta besme­le, Fatiha ve Nâs'ı (Kul eûzü birab-binnas) okur, rüku secde yaparız. Sec­deden sonra otururuz. Burada (ka'de-i âhire halindeyiz) et-Tahiyyatü, Al-lahümme sallı, Allahümme bârik, Allahümme Rebbenâ âtina dualarını okuyarak selam veririz. Selam, başı­mızı önce sağa tarafa çevirip "Essa-lâmü aleyküm ve rahmetüllah" son­ra sol tarafa çevirerek "Essalâümü aleyküm ve rahmetüllah" diye veri­lir ve böylece namaz bitmiş olur. Se­lam vererek namazı bitirdikten son­ra, "Allahümme enta selâmü ve min-kesselâm, tebârekte yazel celâli vel ik­ram (Ey Allahım sen selamsın, dün­ya ve âhirette selamet ancak sendedir. Sen yücesin ey celal ve ikram sahibi Rabbim) denir.


Bütün namazlar bu modele göre kılanabilir. Kıldığımız namaz iki re­kattı olsaydı 2. rekattan sonra et-Tahiyyatü, salli, bârik, Rabbena du­aları okunur ve selâm verilerek namaz bitirilirdi.
Namaz kılmanın bu en basit şek­linin kıraat bölümünü bir daha göz­den geçirelim:
1. Rekat:Sübhaneke Eûzü-besmele Fatiha Kevser
2. Rekat:BesmeleFatiha Ihlas
3. Rekat: Besmele Fatiha Felak
4. Rekat: Besmele Fatiha Nâs

Namazın vacipleri
Namazın 12 farzını tek tek açık­ladık. Bu 12 farzdan biri eksik olsa namaz olmaz. Namazın bir de vacip­leri bulunmaktadır. Vacipler farz ka­dar kesinlik taşımıyorsa da farz gibi Allah'ın emridir onların da eksiksiz yerine getirilmesine dikkat edilmeli­dir. Namaz vacipleri farzlarından da­ha çoktur. Biz burada önemlilerini be­lirteceğiz:
  • Fatiha suresini her rekatta oku­mak. (Farz olan kıraat kur'an-dan herhangi bir sure veya âyetle de yeri­ne getirilmiş olur. Ama kıraat sırasın­da Fâtiha'yı okumak vaciptir).
  • Farz namazlarının 3.ve 4. re­katları hariç kalan bütün namazlar­da Fatiha suresinden başka bir sure daha okumak.
  • 3 ve 4 rekatlı namazlarda 2. re­kattan sonra oturup et-Tahiyyatü'yü okumak.
  • Secdede alnı ve burnun ucunu birlikte yere değdirmek.
  • Son oturuşta (ka'de-i âhire es­nasında) et-Tahiyyatü'yü okumak. (et-Tahiyyatü'yü okuyacak, okuma­ya yetecek kadar oturmak farz, bu sı­rada et-Tahiyyatü'yü okumak vacip­tir.
  • Namazın sonunda selam ver­mek.
  • Ta'dil-i erkâna (Namazın rükunlarını kusursuz yapmaya, kıyam­da dimdik, rüku'da yere tam paralel durmak gibi) dikkat etmek.
  • Cemaatle namaz kılınırkenimamın öğle ve ikindi namazlarındaiçinden (gizli) okuması, sabah, akşamve yatsı namazları ile cuma, bayramteravih namazlarında açıktan okunması. (Akşam ve yatsı namazları cemaatle kılınırken yalnız ilk iki rekatında açıktan okumak vaciptir. Sonraki rekatların ise gizli okunması vaciptir).
  • Yatsı namazından sonra kılmanvitir namazında kunut dualarını okumak ve bunları okumaya başlamadanönce kunut tekbiri almak.
  • Burada sayılan ve sayılmayanvaciplerden herhangi birini unuttuğunda sehiv secdesi yapmak.(Sehiv secdesi yapacak kimse son oturuşta yalnızca et-Tahiyyatü'yü okur ve sağına soluna selam verdik­ten sonra bilindiği şekilde ard arda iki secde yapar, sonra et-Tahiyyatü, sal­li, barik, Rebbenâ okuyarak selâmını verir.)
Namazın sünnetleri
Açıkladığımız üzere namazın farz­larından ve vaciplerinden başka sün­netleri de vardır. Yirmiye yakın olan bu sünnetlerden herkesçe bilinmesi gereken belli başlıları şunlardır:
  • Tekbir alırken elleri yukarı kal­dırmak.
  • Namazın başında Sübhaneke'yi okumak.
  • İlk rekatta Fatiha'dan önceeûzü-besmele çekmek.
  • Besmeleyi Fatiha'dan önce her rekatta tekrarlamak.
  • Daha önce metinlerini verdiği­miz tekbir ve teşbihlerin belirttiğimiz yerlerde söylemek.
  • Son oturuşta (kad'e-i âhirede) et-Tahiyyatü'den sonra salli, bârik ve Rabbena'yı okumak.
Cemaatle Namaz
Cuma, bayram ve cenaze namaz­larının cemaatle kılınması şarttır. Da­ha önce belirttiğimiz gibi beş vakit na­mazın farzlarının da cemaatle kılın­ması yalnız kılınmasından kat kat da­ha sevaptır! Camiler, imam ve müez­zin gibi cami görevlileri cemaatle na­mazın edası için vardır. Yoksa tek ba­şına kılman namazı mümin her yer­de kılabilir.

Cemaatle namazın kılınışı
Beş vakit namazdan akşamın dı­şındaki namazların hepsinde farzdan önce sünnet vardır. Bu namazlarda cemaat önce kendi başına sünneti kı­lar. Sonra müezzin tarafından kaamet getirilir. Kaamet farz namaza başla­nacağının habercisidir. Kaametin söz­leri ezan sözlerinin aynıdır. Yalnız en sonunda "Kadkameti's-salatü" ekle­nir. Buna göre kaametin sözleri şun­lardır:
Allahü ekber (4 defa)
Eşhedü enlâ ilahe illallah (2 defa)
Eşhedü en-ne Muhammedden Resûlüllah (2 de­fa)
Hayye alessalah (2 defa),
Hayye Alelfelah (2 defa)
Kadkameti's-salah (2 defa)
Allahü ekber (2 defa)
Lâi-lâhi illallah (1 defa)
(Tek başına farz namaz kılan da kamet getirir. Cemaatle namazda ka­amet sünnet, tek başına kılınan na­mazda müstehaptır.)
Müezzin kaamet getirdiği sırada imam ve cemaat içlerinden niyet eder­ler. Niyet tek başına namaz kılarken yapıldığı gibidir. Cemaatle namazda cemaat niyetten sonuna "uydum ha­zır olan imama" sözünü ekler, imam da niyetin sonunda "arkamdaki ce­maate de kıldırmaya" sözünü ekler.

Örnek
Cemaatle öğle namazının farzını kıldığmızı düşünelim. Cema­at şöyle niyet eder: Döndüm kıbleye, kıblem Kabe-i şerife, niyet ettim bu
günkü öğle namazının 4 rekat farzını kılmaya, uydum hazır olan imama." imam sesli olarak tekbir alınca cema­at de ellerini kaldırarak gizlice tekbir alır ve ellerini bağlar. İmam ve cemaat birlikte gizlice sübhaneke okurlar. Ce­maat sübhaneke'den sonra bir şey okumaz. İmam öğle ve ikindi namaz­larında gizli; akşam, yatsı ve sabah namazlarında da (akşam ve yatsının ilk iki rekatında) sesli okur. Cemaat­le kılınması zorunlu olan cuma, bay­ram namazları ile teravih namazında da sesli okur.) İmam gizli okuduğu namazlarda da sesli okuduğu namaz­larda da tekbirleri sesli alır ki cemaat kendine uysun. Rüku'dan yukarı kal­karken imam yalnızca "Semiallahü li-men hamiden" der, cemaat da "Rab­bena lekel hamd" der. (Tek başına namaz kılan ise ikisini de söyler.
Ka'de-i âhire (son oturuş) sırasın­da cemaat selam öncesi duaları için­den okur.

Cemaatle namaza ilişkin bazı notlar
  • Cemaatle kılınmakta olan bir namaza başından sonuna kadar da­hil kimseye 'müdrik" denir. Bir kimse cemaatle kılınmakta olan bir nama­za ilk rekatın rükuunda yetiştiyse ta­mamına yetişmiş sayılır.
  • Cemaatle kılınan bir namaza ilk rekatın rüku'undan sonra yetişen kimseye "mesbuk" denir. Mesbuk olan kimse yetişemediği rekatları yal­nız başına namaz kılıyormuş gibi okuyarak tamamlar.
  • Cemaatle kılınmakta olan bir namaza her yerinde dahil olunmaz. Kıyamda, rüku'da ve ka'de halindey­ken cemaate dahil olunur. Rüku'dan doğrulunca, secdeye giderken, secde halinde iken cemaate uyulmaz.
  • İmama uyan bir kimse her ha­reketini imamdan sonra yapmaya dik­kat etmelidir. İmamdan önce rüku'ya, secdeye gitmeye vb. kalkışmama­lıdır.
Namazı bozan şeyler
Başlanmış bir namazı bozan ve ye­niden kılınması gerektiren başlıca hu­suslar şunlardır:
  • Namazda konuşmak. Hanginedenle olursa olsun namaz kılankimsenin konuşması namazını bozar.
  • Gülmek. Namaz kılan kendi işiteceği kadar gülerse yalnız namazı bozulur. Yanındakilerin işiteceği kadargülerse namazıyla birlikte abdesti debozulur.
  • Namazda "ah", "öh" gibi ses­ler çıkarmak, sesli şekilde ağlamak, üzüntü sebebiyle "uh", "tuh" vb. de­mek.Allah korkusu sebebiyle, cennet ve cehennemi düşünmek gibi uhrevi bir maksatla ağlamak ise namazı boz­maz.
  • Selam almak, selam vermek(sesli şekilde) namazı bozar. İşaretle(kaş, göz işaretiyle) selam iade edilsenamaz bozulmaz.
  • Namazda bir şeye üflemek.
  • Göğsünü kıbleden çevirmek.
  • Öksürüğü yokken öksürmeye çalışmak.
  • Namaz kılan biri, bir kimsenin, "ileri git", kenara çekil"... gibi söz ve ikazlarına uysa, yerini değiştirse namazı bozulur. Ama safa giren ce­maate yer açmak için kendini biraz yana alsa namazı bozulmaz.
  • Namazda bir şey yemek, içmek.
  • Abdesti bozan her şey namazı da bozar.
Namazın mekruhları
Namazı bozmayan ama yapılma­sı hoşgörülmeyen şeyler.
  • Namaz kılanın özürsüz yere birşeye (direğe, sütuna, duvara...) dayanması, yaslanması.
  • Namazda esnemek, gerinmek.
  • Yemek yenmek üzere sofra ha­zırlanmışken namaza durmak.
  • Namazda gözleri yummak ve­ya sağa sola bakmak.
  • Ütüsü bozulmasın veya kırış­masın diye secdeye giderken pantolo­nu yukarı çekmek.
  • Henüz selam vermeden terini silmek, yüze veya elbiseye yerden ya­pışmış toz toprağı gidermek.
  • Rüku ve secde anında söylenen teşbihleri terketmek veya üçten az söylemek.
  • Temiz olmayan (toz, toprak, boya, yağ vb. ile kirlenmiş) elbiseler­le namaz kılmak.
Mekruh vakitler
Üç vakit vardır ki bu vakitlerde farz vacip nafile hiçbir namaz kılın­maz. Bu üç vakit:
  • Güneşin doğması sırası,
  • Güneşin sararmaya başlamasın­dan batmasına kadar olan vakit,
  • Zeval vakti denen öğlende gü­neşin tam tepeye geldiği, ışınlarını dik olarak gönderdiği, henüz batıya me­yil etmediği vakit.
Sabah namazının kılınmasından itibaren güneşin doğmasına kadar olan vakitle, ikindi namazının kılın­masından güneşin batmasına kadar geçen vakitte sadece nafile namaz kı­lınmaz. Bu iki vakitte farz bir namaz ise hem eda hem de kaza edilebilir.

Namaz sure ve duaları
Bu bölümde namaz sure ve dua­larını vereceğiz. Bunlar on kadar su­re ve beş duadır. Bunlar namaz kıl­mak için bilinmesi gereken sure ve du­aların alt sınırıdır. Bununla birlikte hepsini bir çırpıda bellemek zordur. Samimi olarak namaz kılmak isteyen ama gerekli sure ve duaları bilmediği için bunu gerçekleştirmeyen kimseler ilk planda bu verdiğimiz sürelerin ta­mamını değil de en kolaylarını belle­mek suretiyle namaza başlayabilir. Bu sureler şunlardır:
  • Fatiha (Elhamdülillahi...)
  • Kevser (İnnâ a'taynâ...)
  • Ihlâs (Kulhüvallahü...)
  • Felak (Kul eûzü birabil felak...)
  • Nâs (kul eûzü birabbinnâas...)
Dua olarak da ilk etapta Sübhaneke ve et-Tahiyyatü'yü ezberlemek yeter. Yukardaki beş sureyi ve bu iki duayı bilenler namaz kılabilirler. Ta­bii diğer sure ve duaları ilk fırsatta bellemeleri gerekir.

Not: Namazda sureler sırayla okunmahdır. Sıradan maksat Kur'­an'ın başından sonuna doğru olan tertibe uymaktır. Buna göre meselâ1. rekatta Fatiha'dan sonra ihlâsı oku­yup, 2. rekatta Kevser'i okumak yan­lıştır. Çünkü Kevser'in Kur'an'daki sırası ihlâstan öncedir. Bu, namazı bozucu bir yanlış değildir ama nama­zın kusursuz olmasına engeldir.

MsXLabs.org & İslam Ansiklopedisi
Son düzenleyen perlina; 8 Aralık 2016 16:47
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!
kosovalı hulya - avatarı
kosovalı hulya
VIP VIP Üye
15 Temmuz 2011       Mesaj #27
kosovalı hulya - avatarı
VIP VIP Üye
Namazın Farzları
Namazın farzları on ikidir. Bunların bir kısmı namazdan önce olup namaza hazırlık niteliğindedir. Bunlara "namazın şartları" denir. Bir kısmı da, namaza durunca yapılır ki bunlara da "namazın rükunları" denir.

Namazın Şartları:
1. Hadesten Taharet: Gözle görülmeyen pisliklerden temizlenmektir. Bu abdest almak, gusletmek, bunların mümkün olmadığı zamanlarda teyemmüm etmekle olur.
2. Necâsetten Taharet: Gözle görülen pisliklerden temizlenmektir. Bu pislikler namaz kılan kimsenin vücudunda, elbisesinde, namaz kılacağı yerde olur.
3. Setrü'l Avret: Örtülmesi gereken yerlerin kapatılması demektir. Erkeklerde diz kapağı ile göbek arası, kadınlarda ise el, yüz ve ayak dışındaki her yerin örtülmesi gerekir. namazın bir rüknünü eda edecek kadar bir zaman içinde örtülmesi gereken bir organın dörtte biri açılırsa namaz bozulur.
4. İstikbâli Kıble: Namaz kılan kimsenin Kâbe yönüne yönelmesidir. Göğsünü kıbleden (yaklaşık 45 derece) çeviren kimsenin namazı bozulur.
5. Vakit: Farz ve Vacip olan her namaz için belli bir vakit vardır. Namazların kendi vakitleri içinde kılınması farzdır. Vaktinden önce namaz kılınamaz. Özürsüz olarak sonra ya bırakmakta günahtır.
6.Niyet: Kılınacak olan namazın zihnen hatırlanmasıdır. İmamın imâmete, cemaatin da imama uymaya niyetlenmesi gerekir.
Namazın Rükunları:
1. İftitah Tekbiri: namaza başlama tekbiridir. Niyetten sonra "Allahu Ekber" deyip eller yukarı kaldırılıp tekbir alınır.
2. Kıyam: Namazda ayakta durmaktır. Gücü yetenler ayakta, yetmeyenler ise gücünün yettiği şekilde namazlarını kılarlar.
3. Kıraat: Namazda Kur'ân okumak demektir. Kıraat kıyamdadır ve en az üç kısa ayet miktarı okunmalıdır.
4. Rükû: Kıraatten sonra eller dizlere erişecek şekilde eğilmekten ibarettir. 5. Sücûd: Rükûdan sonra ayak, diz ve ellerle beraber alnı ve burnu yere koymaktır. Yalnız alnın ve burnun yere değmesi yeterli değildir. Alın yerin sertliğini hissetmelidir. Kalabalık cemaatlerde arka saftakiler ön saftakilerin sırtına secde edebilirler. 6. Kade-i Âhire: Namazın sonunda "et-Tehiyyâtü" duasını okuyacak kadar oturmaktır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
halukgta - avatarı
halukgta
Kayıtlı Üye
31 Aralık 2011       Mesaj #28
halukgta - avatarı
Kayıtlı Üye

Kur'an-ı Kerim'in Namaz Konusunda Verdiği Detaylar


Bugün sizlerle Kur’an dan araştırmaya çalışacağımız konu, acaba Rabbim Kur’an da en çok bahsettiği, namaz kılın emrini verip, nasıl namaz kılacağımızdan ve ne dualar okuyacağımızdan bazılarının söylediği gibi, Kur’an da hiç bahsetmemiş olabilir mi, onu birlikte araştırmaya çalışalım.

Önce hatırlatmak istediğim, namaz kılmasını, oruç tutmasını, zekât vermesini, hacca gitmesini İbrahim peygamberden bu yana tüm dinlere emrettiğini bizlere açıklıyor Rabbim. Hatta Kabenin kurulmasını İbrahim peygambere emrettiğini ve tüm inananların ziyaret edip, çevresinde hep birlikte namaz kılmalarını emrediyor.

Kur’an Hac konusunu da, bizlerin uyması gereken konuları, en ince detayına kadar anlatıyor bizlere. Oruç da aynı şekilde, bizden öncekilere de farz olduğunu söyledikten sonra, onun da tüm açıklamalarını Kur’an da buluyoruz, ne zaman başlayacağından tutun, ne zaman sona ereceğine, tutulmayan orucun ne olacağı, oruç gecelerinde cinsel ilişkinin serbest olmasına kadar açıklamalar yapılmıştır.

Ad:  namaz.jpg
Gösterim: 684
Boyut:  66.3 KB
Namaz kılmak bizden öncekilere de farz olduğu halde, bazılarının söylediği gibi, kılınışı ve nasıl dualar okuyacağımız ve rekât sayıları konusunda, Kur’an ın hiçbir şey bahsetmediğini söyleyip, bu konudaki detayları Allah ın peygamberimize bıraktığına inanmamız, Kur’an a göre normal midir? Hacca gitme ve oruç konusunda en ince detaya giren Kur’an, neden namaz konusunda detay vermesin? Bu konuyu Kur’anı bir bütün olarak düşünüp, öğrendiğimiz rivayetlerin etkisinde kalmadan, daha sonrada bu soruya Kur’an dan cevap arayalım, Allahın izniyle.

Namaz konusunda Kur’an da detay yoktur diyenler, acaba peygamberimizin dine ilaveler yaptığını mı düşünüyorlar dersiniz? Hani Rabbim ne diyordu bazı ayetlerinde?

Bizim indirdiklerimize, tek kelime kendi sözünü bizim sözümüzdür diye ekleseydi, onun şah damarını keserdik demiyor muydu? Hani Rabbim Kur’anın ipine sarılın diyordu? Hani sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim diyordu? Hani her şeyden nice örnekleri, değişik ifadelerle verdik diyordu. Sakın emin olmadığınız sözlerin ardına düşmeyin, sorumlu olursunuz diye ikaz etmiyor muydu bizleri, ne oldu bu ayetlerin hükümleri?

Bizlere Kur’an dışından gelen ve bir rivayete göre diye başlayan bilgilerin tümünü, hiçbir kontrolden geçirmeden kabul etmemiz, doğrumudur? Kur’anı Rabbim ben koruyorum diyor, sormak isterim hiç sorgu sual etmeden, bizlere gelen bilgileri kimler koruyor olabilir? Bizlere Kur’an benzeri, Rahmanın garantisini veren var mı? Allah sizleri Kur’an dan sorumlu tutuyorum dedikten sonra, Kur’anda olmayan, Kur’an dışından hükümlerin ve sorumlulukların olacağına nasıl inanabiliriz?

Allah Kur’an ın ipine sarılın derken, neden yalnız Kur’an ipi demişte, başka kaynaktan söz etmemiş, bunu da sanırım çok iyi düşünmeliyiz. Tüm bu ayetleri indiren Rabbim, daha sonraki ayetlerinde bir kelimeden yola çıkarak, daha önce indirdiği ayetlerin tam tersi, başka kitapların bilgilerin de gerekli olduğunu ima eder mi, söyler mi, bunu da çok iyi düşünmeliyiz. Buna inanmakla Kur’an da çelişki yaratmış oluruz.

Bizlerin yaptığı en büyük yanlış, mezheplerin ve zamanla geleneklerin, namazın şekline yaptığı ilaveleri, Allah emri sanmamız ve onları da Kur’an dan aramamızdan kaynaklanıyor. Kur’an da bulamadığımızda ise, bakın demek ki her şey Kur’an da yokmuş, deme gafletine düşmemiz bizleri yanıltmaktadır.

Allah bizlere, her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız diyorsa, namaz konusunda bizlerden istediklerini de sade, kolay bir şekilde mutlaka Kur’an da anlatmıştır. Çünkü bu kitabı yemin olsun ki, sizler için kolaylaştırdım demiyor mu birçok kez? Gelin Kur’an a birlikte bakalım, acaba bizden öncekilere de farz olan, namaz kılın sözcüğüyle Allah bizlerden ne istiyor, daha önce Rabbim bizleri nereye yönlendiriyordu,

Kur’an dan başka dine hüküm koyan kaynaklar var mı, onları Kur’an dan anlamaya çalışalım.
Enam sur. 104. ayet: Gerçek şu ki, size Rabbinizden gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendisi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim.

Nisa sur. 136. ayet: Ey iman edenler! Allah'a, onun resulüne, resulüne indirmiş olduğu Kitap'a, daha önce indirmiş olduğu Kitap'a inanın…….

Yasin11: Sen ancak o Kuran'a uyan ve görmediği halde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. Böylesini, bir bağışlanma ve seçkin bir ödülle müjdele.

Araf suresi 3: Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.

Nisa Suresi 105: Kuşku yok ki, biz bu Kitap'ı sana, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma.

Maide suresi 49: Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma.

Maide Suresi 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et……

Enam 50: ….. Yalnız bana vah yedilene uyarım ben!"…..

Zühruf Suresi 43: Sen, sana vah yedilene sımsıkı sarıl! Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yol üzerindesin.
Yukarıdaki ayetleri elbette çoğaltabiliriz. Dikkat edin, Rabbim tamamında bizleri Kur’ana sarılmamızı emrediyor. Kur’an için bizlere gelen gönül gözü olduğunu söylüyor. Allah a ve Resulüne inanın, çünkü o Allah ın kitabını sizlere tebliğ edecek, onun sözlerine inanın diyor. Sen ancak Kur’an a inanan insanları uyarabilirsin, Rabbinizden size indirilen Kur’an a uyun, onun berisinden başka velilerin ardına düşmeyin, sana Kur’an ı insanlara onun la hükmedesin diye indirdik, sende insanlara onunla hükmet, sana indirilen Kur’anı tebliğ et diyor ve daha sonraki ayette de peygamberimiz bakın ne diyor?

Yalnız bana vah yedilene uyarım ben. Zühruf 43. ayetinde ise SEN SANA VAHYEDİLENE SIMSIKI SARIL.

Şimdi birlikte düşünelim, namaz gibi Kur’anın çok önemsediği ve çok bahsettiği konularda Kur’an açıklama yapmayıp, detay vermemiş olabilir mi? Sımsıkı sarılmamızı istediği bir rehberde namaz, detaylı açıklanmamış olabilir mi? Yoksa bize Kur’an dışından öğretilenleri Kur’an da bulamadığımız damı bu yanlışı yapıyoruz?

Yukarıdaki ayetlerden anlaşılıyor ki, bizlerin Kur’an a sarılmamızı istiyor Rabbim. Tüm bu ayetleri gördükten sonra, Rabbin bir ayetinde Peygamberiniz size neyi verdiyse onu alın ayetinden, nasıl olurda Kur’an da hiç bahsedilmeyenleri peygamberiniz verdiğinde alın anlamı çıkartırız, bunu hiç düşündük mü? Bu ayete baktığımızda savaşlarda ele geçirilen, ganimetlerin bölüşülmesinden bahseder, bu konuya açıklık getirir. Şimdi Kur’an dan namaz konusunu araştırmaya devam edelim.

Önce yazımızın başında İbrahim peygambere hac yerini, Kabeyi ne maksatla yaptırdığını ve çevresinde bakın nasıl namaz kılmamızı istediğini, ayetinde bizlere anlatıyor onu anlamaya çalışalım.
Hac 26: Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle.

Bakara 125: Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve güvenli bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir dua yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık: "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rüku-secde edenler için evimi temizleyin.
Ayeti okuduğunuzda Allah İbrahim peygambere şu anda kıldığımız namazın, olmazsa olmazını ne kadar güzel anlatıyor. O evi benim için kıyamda duranlar, rükû-secde edenler için temizle. Demek ki Allah huzurunda saygıyla durulmasını, onun önünde saygıyla eğilmesini ve yine ona saygıyla secde edilmesini istiyor. İşte namazın nasıl kılınacağının şekli izahı, o günde aynı, günümüzde de aynı, peygamberler arasında namazın farklı kılındığını düşünmek, büyük yanlış olur. Devam edelim Kur’an a namaz konusunda bakmaya.
Aliimran 43: Ey Meryem, Rabbine divan dur, secdeye kapan ve rükû edenlerle birlikte rükû et.
Bu ayette de Meryem anamıza sesleniyor ve bakın yine günümüzde Allahın huzuruna namaz kılarken durduğumuz ve saygıyla el bağladığımız (divan durduğumuz), rükû ve secde ettiğimiz namazın kılınmasını anlatıyor bizlere, dikkat edin bu emir peygamberimizden çok önceki bir zamana, daha Hz. İsa bile doğmamış döneme ait. Düşünün İbrahim peygamberimize dahi namaz konusunda yapılması gerekenler aynı, kıyamda dur, rükû et, secde et, Allaha dua et. Devam edelim Kur’an a bakmaya.
Hac77: Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin; Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki kurtulabilesiniz.

Furkan 64: Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.

Fetih 29: Muhammed, Allah'ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkârcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rükû eder, secdeye kapanır halde görürsün. Allah'tan bir lütuf ve hoşnutluk ister dururlar……….

Şuara 218–219: O ki görüyor seni kıyam ettiğin zaman,Secde edenler arasında dönüp dolaşmanı da.

Tevbe 112: O tövbe edenler, o ibadet edenler, o ham dedenler, o oruç tutanlar, o rükûa varanlar, o secdeye kapananlar, o iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırı koruyanlar... Müjdele o müminleri.
Yukarıdaki ayetleri okuduğunuzda, sanırım sizde namazın olmazsa olmazı olan ve Allahın tarif ettiği namazın, KIYAM ETMEK yani onun huzurunda saygıyla durmak, RUKÜ ETMEK yani onun önünde saygıyla eğilmek, SECDE ETMEK yani onun yüceliği önünde secdeyle yerlere kapanmak, namazın şekli boyutuymuş, çok açıkça anlatıyor Kur’an.

Demek ki namazı Allah Kur’an da anlatmıyor demek, çok büyük bir yanlış olduğu anlaşılıyor. Şimdide namazlarımızda ne okuyacağımız da Kur’an da yazmaz, hadisler olmasa namazımızı kılamayız sözlerine bakalım, gerçekten Kur’an namazlarımızda neler söyleyeceğimizi ne okuyacağımızı, nasıl Rahmanla iletişim kuracağımızdan, bahsetmiyor olabilir mi? Yoksa günümüzde bu duaları okumadığımızda namaz kabul olmaz diyenlerin, büyük bir yanılgı içinde olduğunu mu söylüyor Kur’an.
Müzzemil 20:…… O halde Kur’an'dan, kolay geleni okuyun. Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın lütfundan bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O halde Kur’an'dan, kolay geleni okuyun! Namazı kılın!......

Bakara 45: Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir.

Bakara 153: Ey iman sahipleri! Sabra ve namaza sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir.

Aliimran 113: Ama hepsi bir değildir. Ehlikitap içinden Allah için baş kaldıran/Allah huzurunda el bağlayan/hak ve adaleti ayakta tutan/kalkınıp yükselen bir zümre de vardır; gece saatlerinde secdelere kapanmış olarak Allah’ın ayetlerini okurlar.
Yukarıdaki ayetler, namazlarımızda neler okumamız gerektiği konusunda bizlere çok net bilgiler veriyor ve diyor ki; Kur’an dan kolayınıza geleni okuyun ve benden namaza sarılarak, namazlarınızda yardım dileyin, yani bana istekte bulunup dua edin. Ayrıca Kur’an da nasıl yardım dileyeceğimiz konusunda da birçok ayet örnekleri veriyor. Hani namazlarımızda ne okuyacağımız yazmıyordu Kur’anda? Demek ki Kur’anı anlayarak okumadığımızda, ya da taraflı ve yanlı okuduğumuzda, bizleri Allahın doğru yolundan ayırmaları çok daha kolay olacağı belli oluyor.

Sanırım şimdide bu satırları okuyan bazı kardeşlerim, eeeee bak kaç rekât kılacağımızda yazmıyor, bu durumda ne yapacağız dediklerini duyar gibiyim. Bu konuya açıklık getirmeden önce Kur’an da kısaltılmış namazın bizzat peygamberimiz tarafından kıldırıldığı örneğine bakalım. Savaş halinde ya da çok zor durumlarımızda, Allah namazlarımızı kısalta bileceğimiz kolaylığını da getiriyor ve bizzat örneğini Kur’an da veriyor, bakın kısaltılmış namaz kaç rekâtmış.
Nisa 102: Sen içlerinde olup da onlara NAMAZ kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle NAMAZA dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra NAMAZ kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler isterler ki, silahlarınızdan ve teçhizatınızdan habersiz olasınız da üstünüze bir çullanışla çullanıversinler. Eğer yağmurdan gelen bir sıkıntı varsa yahut hasta-yaralı iseniz silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama tedbirinizi alın, dikkatli olun. Allah, kâfirler için rezil edici bir azap hazırlamıştır.

Nisa 101:Yeryüzünde dolaştığınız zaman, küfre sapanların size tedirginlik vermesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şu bir gerçek ki, küfre batanlar sizin için açık bir düşmandır.

Nisa 103: Korku halindeki namazı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Namaz, müminler üzerine vakti belirlenmiş bir farz olmuştur.
Yukarıdaki ayet örneği bizzat peygamberimizin imamlığında yapılıyor ve dikkat edin, zor bir anımızda kılınan namazın ilk secde de bittiğini görüyoruz. Buda demektir ki bizim anlayacağımız şekliyle kısaltılmış namaz bir rekâttır. Yalnız savaş değil, herhangi bir zor anınızda, tedirgin durumunuzda namazı kısaltabileceğimiz kolaylığını çok şükür Rabbim bizlere veriyor.

Bakın namazın bitişinde, günümüzde verdiğimiz selamdan bahsedilmiyor, çünkü onlar farz olanlar değil, daha sonra geleneklerin ve mezheplerin ilaveleridir. Hiçbir sakıncası da elbette yoktur. Fakat bunlar olmazsa namaz olmaz demeden yapmalıyız ve bu bilinçte olmalıyız. Hatırlayınız mezheplerde namaz kılma, şekil bakımından hepsinde farklılıklar arz eder, ama farzlarda hiçbir değişiklik, farklılık yoktur.

Peki, şimdi kendimize soralım kısaltılmış namazın bizim anlayışımızla, bir rekât olduğunu Kur’an dan görüyoruz da, normal durumlarda kılacağımız rekât neden zikredilmemiş? İşte burada yüce Rabbin yemin ederek, sizler için bu kitabı kolaylaştırdım sözünün bir tezahürünü görüyoruz, çünkü namazımızı ne kadar rekât ya da zamanda kılacağımızı Allah bizlere bırakmıştır.

Bakın ne diyor Rabbim, Sükûnet bulduğunuzda, namazı tam bir biçimde yerine getirin. Eğer bu sözlerden, yani tam bir biçimde yerine getirin sözünden, belirli bir kalıp ve şekil ya da belli bir rekât anlaşılsaydı, Rabbim her şeyden nice örnekleri verdim diyorsa, onu da açıkça bizlere söylerdi. Demek ki kılacağımız namazlarda, rekât sayısını da Allah bizlere bırakmıştır. Tam bir biçimde yerine getirmek, huşuyla Rabbin huzuruna durup, onu tespih etmek ve ondan yardım istemektir.

Allah sizleri Kur’an dan hesaba çekeceğim, Kur’an ın ipine sarılın, sizi bana ulaştıracak dedikten sonra, sizce Kur’an da rekât sayıları belli olmayan bir imtihandan geçirip, günümüzde bize öğretilen ama her nedense mezhepler arasında değişiklik olan, rekât sayılarından hesap sorar mı? Yorum ve karar sizlerin.

Şimdi yine Allahın vakit namazlarının rekât sayısından bahsetmeyip, bizlere bizzat bıraktığına bir başka konuda da, şahit oluyoruz, buda zekât konusu. Bizlere yine öğretilen yanlış bir inanç, hadisler olmasaydı zekâtımızı nasıl vereceğimizi bile bilemezdik yanılgısı olmuştur. Bizlere öğretilenleri o kadar kanıksamış araştırmadan öyle bir kabul etmişiz ki, neredeyse HÂŞÂ her konuda Kur’anın yeterli olmadığını söyleyip, beşerin kitaplarına ihtiyaç duyulduğunu söyleyerek, Kur’anı yeterli görmeme yanlışına kapılmışız.

Rabbim bu kitabı ve bu dini o kadar kolaylaştırmış ve bizzat bireye kadar indirgemiş ki, birileri bu kadar da kolay olmaz diye, kendi akıllarınca ve kendi menfaatleri yönünde ekleme ve ilavelerle içinden çıkılamaz hale getirmiştir.Şimdide bu gerçekle yüzleştiğimizde kendimize bile anlatamaz olmuşuz bu yanlışları. Hâlbuki bakın Allah zekâtı ve ne kadar vereceğimizi Kur’an da bizlere bırakarak ne kadar güzel açıklamış, lütfen siz Rabbin bu sözlerinden herkesin kendi durumuna göre ve kendi iradesiyle zekât vermesi gerektiğini anlayamadınız mı?
Bakara 219:….. ." Ve sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: "Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin." Allah, ayetleri size işte böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.
Sizlere sormak isterim, bu ayetin tebliğini siz aldıktan sonra, eeeee ben ne kadar(vereceğim) infak edeceğim diye hala sorar mısınız? Allah açıkça ailenizin ihtiyacından arta kalanından verin diyor ve bizzat ne kadar vereceğimizi bizlere bırakıyor. Fakat bizlerin fazla vermesi içinde, elinden gelen güzel örnekleri veriyor Kur’an da. Bir örneğinde başak misalini veriyor ve kat kat karşılığını alacağımızı müjdeliyor. Daha birçok ayetinde bizlerin elimizden geldiğince zekâtı fazla vermemiz için ödüller vaat ediyor. Zekât vermeyi, Allah a borç verme benzetmesini yapıyor. Hepimiz imtihandayız, ne kadar zekât vereceğimiz konusunda da nefsimiz, her an imtihandadır bunu da unutmayalım.

İşte dostlar Rabbim nasıl zekât verme miktarını bizlere bıraktıysa, namazın rekât sayısını, uzunluğunu onun huzurunda huşuyla durup, ondan yardım dilemenin ölçüsünü bizlere bırakmış ve namazla bizlerin şeytandan uzak kalacağımızı ve Allah a yaklaşacağımızı açıklamıştır. Bakın namazı Rabbim ne için bizlere emretmiş?
Ankebut 45: Kitap'tan sana vah yedileni oku! NAMAZI da kıl! Çünkü NAMAZ, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah'ın zikri/Kuran’ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.

Ta-ha 14: "Hiç kuşkulanma ki ben Allah'ım. İlah yoktur benden başka. O halde bana kulluk/ibadet et ve NAMAZINI, beni hatırlayıp anmak için yerine getir.
Bizlere namazın, ne maksatla emredildiğini bakın ne kadar güzel açıklıyor. Namaz bizleri çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyacağını belirtiyor. Demek ki ne kadar çok namaz kılarsak, o kadar Allah a yakın olur, kötülükten uzak kalırız. Hatırlayınız peygamberimizin, bazen saatlerce namaz kıldığını, secdede dahi uzun kaldığı anlatılır. Diğer ayette ise Allah, bana kulluk görevini yerine getirmek için ibadet et, beni hatırla ve an diyor namazla. Ne kadar çok hatırlar ve anarsan Allah ı, o kadar şeytanın tuzaklarından uzak kalırsın.

Şimdide günümüzde kıldığımız ve bir takım ilavelerin yapıldığı namazlara bakalım. Mezhepleri incelediğimizde her mezhebin namaz konusunda bazı değişik ilaveleri olduğunu görürüz. Fakat hiç birisinde Allahın emrettiği kıyam, rükû ve secdenin olmadığı bir namaza rastlamazsınız. Kimisi başlangıcında ilave yapmıştır, kimisi kıyam duruşu yani saygıyla Allah huzurunda duruş sözünden elleri yana salmıştır, diğeri ise elleri bağlamıştır. Ellerin bağlanış şekli bile mezheplerde değişiktir. Namaz esnasında bazı hareketleri ilave etmişlerdir kendi düşünceleri ve itikatları doğrultusunda.

Kadınlarda, erkeklerde bile farklı uygulamalar olmuştur. Namazın bitişi konusunda da ufak değişiklikler çıkmıştır ortaya. Namazda okudukları dualarda mezheplerde hepsinde aynı değildir. Kur’an ışığında baktığımızda hiç kimsenin kıldığı namaza bu namaz yanlıştır diyemeyiz. Çünkü her mezhebin kıldığı namaz da Allahın emrettiği kıyam, rükû ve secde yapılmaktadır. Belki okunacak dua konularında söylenecek söz olabilir, oda Allahın huzurumda benden başka kimseyi muhatap almayın ve aracı koymayın sözleri unutulmamalıdır.

Tüm bunları düşündüğümüzde, eğer peygamberimiz nasıl kıldıysa öyle kılmalıyız, çünkü namazın kılınış şekli ve okunacak dualar hatta rekât sayıları peygamberimizin koyduğu kurallardır dersek, günümüzde kılınan namaz şeklinin hangisinin peygamberimizin kıldığı namaz, ya da hangilerinin peygamberimizin gösterdikleri olduğu konusun da, sanırım mezheplerin anlaşması çok zor olacaktır. Her mezhep benim yaptığım en doğru diyerek, işin içinden sıyrılıyor.

Buradan yola çıkarak düşündüğümüzde, namazın olmazsa olmaz şeklini ve namazlarımızda neler okunabileceği konusunda Kur’an detaylı açıklama yapmıştır. Namazlara yapılan tüm ilaveler de bir sakıncası olmadığı gibi, bir zenginliktir diyebiliriz, yeter ki bunlar Allah emridir denmemesi kaydıyla. Bize öğretilenleri Kur’an da bulamadığımızda, demek ki her şey Kur’an da yokmuş demeyelim.

Buradan da şunu çıkarabiliriz. Allah Kur’an da namazın nasıl kılınması gerektiğini, İbrahim peygamberden bu yana anlatmış, izah etmiş ve aynısı devam ettirilmektedir. Namazlarımızda nasıl dualar okunacağı da açıklanmıştır. Rekât sayıları ise kısaltılmış rekâtın bir rekât olduğu, normal zamanda huşu içinde kılınacak namazın rekât sayısı, uzunluğu, kısalığı ise bizlere bırakıldığı anlaşılmaktadır. Cami kültürü zamanla yaygınlaştıkça, rekât sayılarının belirlenmesi camilerde bir kargaşayı önlemiş olabilir, elbette hiçbir sakıncası yoktur, ama Kur’an gerçeklerini anlamak ve bilmek şartıyla. Rabbin ayetinde söylediği gibi;
Müddesir 11: Benimle, yarattığım kişiyi baş başa bırak.

Rad 40: Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.
Lütfen çok ama çok iyice düşünelim, Allah elçisine ne diyor? Benimle yarattığım kişiyi baş başa bırak, TEBLİĞ ETMEK SANA, HESAP SORMAK BİZE DÜŞER. Acaba ne demek istiyor olabilir Rahman bu sözüyle? Allah elçisine adeta şöyle söylüyor, onlara ilettiğin, tebliğ ettiğin kitapla baş başa bırak, bakalım kullarım onun çizdiği yoldan gidiyorlar mı, imtihanlarını doğru kaynaktan yaşayarak, beni dinliyorlar mı göreyim diyor. Ama sanırım gitmediğimizi de çok iyi biliyor, bu konuda bizleri uyarıcı o kadar ayetleri var ki, aklı biraz çalışan anlayacaktır.

Bakın Allah bizleri nereden sorumlu tutacağını söylüyordu, tekrar hatırlayalım. Sizce bu ayet bile bizlerin, Kur’an dan başka hüküm veren, bizleri bağlayan hiçbir söze ve kitaba dönüp bakmamızın yanlış olduğunu göstermiyor mu?
Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Sizlere sormak isterim, Rabbim sizlerin imtihan olduğunuz kitap Kur’an dır dedikten sonra, acaba Kur’anın vermediği bir hükümden, bilgiden sorumlu tutar mı?

Elbette Kur’an a uyan her bilgi değerlidir, hatta Kur’anı daha iyi anlamamızda peygamberimizin yaşamındaki örnekleri bilmemiz, ayetleri çok daha iyi anlamamıza neden olur, ama hangi sözlerinin onun sözleri olduğunu Kur’an ile karşılaştırmak şartıyla. Her insan kendi hesabını bizzat kendisi verecektir, onun için sanırım çok dikkatli olmanın vaktidir, bizlere düşen yalnız bir hatırlatmadır.

Sizlere son olarak bir ayeti örnek vermek istiyorum, özellikle Allah Kur’an da her şeyi yazmamıştır, bir kısmını da hüküm vermek için peygamberimize bırakmıştır diyenlere, özellikle hatırlatmak istiyorum, bakın peygamberimizden bazı konularda hüküm isteyenlere, bizzat kendisi nasıl cevap vermesini istiyor RAHMAN?
Enam 57: De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı o anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur.
Değerli dostlar bakın Allah peygamberimize, deki onlara diyerek bizlere ne söylemesini istiyor, hala aklımızı çalıştırmayacak mıyız? Peygamberimiz sizin istediğiniz hüküm benim yanımda değil, yani ben hüküm veremem diyor. Ben Rabbimden gelen sözleri, hükmü sizlere aktarırım. HÜKÜM YALNIZ VE YALNIZ ALLAHINDIR diyor, hakkı o anlatır ve ayırt edip çözüm getiren yalnız Allah tır diyor. Sanırım peygamberimiz için, ne yani peygamberimiz postacımıydı diyerek, belki de bilmeden, Allahın elçisine saygısızlık edenler, dilerim birazcık bu ayetten yanlış yaptıklarını anlayabilirler.

Ben sizlere Kur’an dan, Rabbin sözlerinden açıkça anladıklarımı aktardım, sizleri düşünmeye davet ettim. Sizlere düşen benim söylediklerimi Kur’an süzgecinden geçirmeden, yani Kur’an ile karşılaştırmadan kabul etmek olmamalıdır. Bizzat Kur’an ı anlayarak defalarca okuyup, Rahmanın ne söylediğini doğru anlamaya çalışmak olmalıdır. Çünkü bu yanlışı çok yapıyoruz.

Bende bir beşerim elbette hata yapabilirim, ama ben Allahın sözlerini anlamaya ve onun söylediği gibi ayetleri düşünmeye, aklım ile iman etmeye çalışıyorum, bu yolu öneren Yüce Rabbim dir. Ya Allahın ayetlerini biz anlayamayız diyerek, beşerin sözlerine hiç düşünmeden inansaydım, benim hata yapma riskim ve doğruya ulaşma şansım sizce ne olurdu?

Bizlerin hesaba çekileceği, Rabbin yemin ederek kolaylaştırdım dediği kitabı anlamaya çalışmak mı daha akılcı ve mantıklı, yoksa beşerin ciltlerce dolusu kitaplarını anlamaya çalışmak mı daha mantıklı? Yorum sizlerin. Eğer gerçekten Rabbim yemin billâh ederek, Kur’anın birçok yerinde sizler için bu kitabı kolaylaştırdım diyor da, birileri hayırrrr kolay değil, çok zor bir kitaptır, herkes anlayamaz onu, veli insanlar anlar diyenlere inanıyorsak, bu işin sonunu tahmin etmek zor olmasa gerek, ne dersiniz?

Allah yardımcımız olsun, gerçekten gözlerimizi kapatmış yürüyoruz bir meçhule. Allahın verdiği aklı ve beyni ise hiç kullanmıyoruz, çünkü içi o kadar yanlış ve boş bilgilerle doldurulmuş ki, doğru bilgiyi içine koyacak yer kalmamış, zorla sokulan doğru bilgi ise, daha önce metabolizmanın alışık olduğu yanlış bilgilere göre yapılandırıldığından, doğru bilgiler kabul edilmeyip, ne yazık ki dışarıya atılmaktadır.

Daha açıkçası doğrular yanlış, yanlışlar doğru görünür olmuş topluma. Doğruları anlatmak, Kur’an dan örnekler vermek bile artık yeterli gelmiyor. Çünkü Rehber Kur’an yüksek bir yere asılmış, beşerin kitapları rehber olmuş. Peygamberimizin mahşer günü söyleyeceği o acı gerçek sanırım günümüzde gerçek olmuş.
Furkan 30: Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular.
Bizleri Allah ile aldatanlar, çoğunluk olmuşlar. Kur’an anlaşılması zor, velilerin anladığı, her konuda açıklık getirmeyen bir kitap ilan edilmiş. Onun içindir ki ona danışan, onun ipine sarılan, Peygamberimizin çok az sayıda ümmeti kalmış. Onlarda itilip kakılıyor ve peygamber düşmanı ilan edilmiş. Daha açıkçası Kur’an ne yazık ki artık, devre dışı kalmış.

Rabbim cümlemizin yardımcısı olsun. Çünkü çok ama çok zorlu bir dönemden geçiyoruz.
Saygılarımla
Haluk GÜMÜŞTABAK
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Aralık 2016 16:42
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
1 Kasım 2012       Mesaj #29
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Hastaların Namazları


Ayakta durmaya gücü yetip de rüku ve secdeye eğilemeyecek durumda olan biri; ayakta durur, namazını ayakta kılar; rüku, secde ve selamları ima ile yapar. İma, kıyam için başın düz durması, rüku için biraz eğilmesi secde için biraz daha eğilmesidir.

Hasta ayakta duramayacak gibi ise, oturarak namazını kılar. Rüku için yarım eğilir, secdeleri aynen yapar.
Oturarak namaz kılan kişinin, rüku ve secde yapabilecek gücü yoksa, bunları ima ile yapar.

Bir hasta ayakta kılamadığı gibi, oturarak da kılamıyorsa, yatarak ima ile namazını kılar.

Bütün bu durumlarda namaz kılmaya gücü yetmeyen kişinin namazı kalır, bunları iyileştiği zaman kaza eder.
Oturarak namaz kılmaya başlayan kimse namaz içinde iken kendisinde iyileşme hissederse, bundan sonra ki rekatları ayakta tamamlar.

Hasta olmayan kimsenin nafile namazları oturarak kılması caiz ise de, ayakta namaz kılmanın sevabı daha çoktur.

İslam Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 8 Aralık 2016 14:30
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_AERYU_ - avatarı
_AERYU_
Ziyaretçi
5 Kasım 2012       Mesaj #30
_AERYU_ - avatarı
Ziyaretçi
Anlatıldığına göre, beş vakit namazını devamlı olarak cemaatle kılan
kimseye, Allah-u Zülcelal şu beş imtiyazı bağışlar;
1-Dünyadaki maişetinin darlığı onun üzerinden kaldırılır,
2-Kabir azabına uğramaz.
3-Kitabı sağ tarafından verilir.
4-Sırat köprüsünden şimşek gibi geçer.
5-Hesapsız olarak cennete girer.

Rivayet edildiğine göre:
“Allah-u Tealâ yedi kat gökleri yarattığı zaman onları meleklerle doldurdu.
Onlar bir an dahi geri kalmamak üzere devamlı ibadet ederler.
Allah-u Teâla her semâ ehli için bir türlü ibadet belirledi.

Bir kısmı sur üfürülünceye kadar kıyamda dururlar. Bir kısmı rükû, bir kısmı secde,bir kısmı Allah'ın heybet ve azameti karşısında çırpınmakta, büyük melekler ve arş ehli, arşın etrafını tavaf edip Allah'ı tesbih etmekte ve dünya ehli için istiğfar etmektedirler.

İşte Allah'ın bir lütfu olarak, meleklerin hepsinin yapmış olduğu bu ibadetler namazda biraraya toplanmıştır.
Ayrıca Allah Kur’ân’ı bize vermiştir.
Onu namaz kılarken okuruz.

Allah kullarından nimetlerine karşı şükür ister. Kulların şükrünün en güzeli; şartları ve rükunlarına uygun olarak namaz kılmaktır.

Son düzenleyen perlina; 9 Aralık 2016 11:45

Benzer Konular

9 Aralık 2016 / tuanarock10 Cevaplanmış
9 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış
9 Aralık 2016 / Misafir Cevaplanmış
2 Ocak 2012 / Misafir Cevaplanmış
5 Mart 2006 / Misafir Müslümanlık/İslamiyet