Arama

İbadet yerlerimiz; Camiiler - Sayfa 2

Güncelleme: 17 Şubat 2017 Gösterim: 78.337 Cevap: 21
VerSchL@GeN - avatarı
VerSchL@GeN
Ziyaretçi
15 Nisan 2007       Mesaj #11
VerSchL@GeN - avatarı
Ziyaretçi
TARİHİ KRUE-SE CAMİİ'NİN ÖYKÜSÜ

Sponsorlu Bağlantılar
Bundan dört yüz yıl kadar önce, Limto Kiem adında Çinli bir Budist rahip ve ablası, misyonerlik için buralara geliyor. Ve geceli gündüzlü yorgunluk bilmeden çalışıyorlar. Ama ne hikmetse çalışmaları bekledikleri neticeyi vermiyor. Limto Kiem'in, o çok sevdiği köpeği bir gün ölüyor. Gözyaşı döküyor kaybettiği ve bir daha göremeyeceğine inandığı köpeği için.
Halbuki bu arada çevre halkının ölülerini metanetle teşyi ettiğini müşahede ediyor. “Neden?” diyor, “bir doğru olmalı sadece”. Ve “Bu insanlar nasıl bu kadar metin davranıyorlar belâ ve musibetlere?” diye sorguluyor kendini. “Öldükten sonra köpeğimle, eşim, dostum, akrabam ve canımdan sevdiğim ablamla buluşamayacak mıyım bir daha!” diyor kendi kendine. Ablasına dönüyor; çare bulamıyor. İnancını sorguluyor; çözüm olmuyor. Sebebini sorguluyor ve bir daha dönmemek üzere yok olmak manasız geliyor ona da. Ve her gün misyonerlik gayesiyle kapılarını aşındırdığı evlere bu sefer, arayışına cevap bulmak için gidiyor. Ve de aradığı cevabı buluyor Limto Kiem. Hemen ablasına koşuyor; hak dine davet ediyor. Beklemediği ters bir tavırla karşılıyor ablası kendisini; oralara geliş maksatlarını hatırlatıyor ve ecdadından utanması gerektiğini söylüyor. Vazgeçirmeye çalışıyor kardeşini. Ama yılmıyor Limto Kiem. Budist tapınağı yapmak için satın aldıkları arazide bir mescit inşa ediyor, sırtında taşıdığı taşlarla. Ablası da vazgeçmiyor inadından. Önce konuşmama kararı alıyor kardeşi ile.
Fayda vermiyor. Sonra ölüm orucuna giriyor kardeşini protesto için, eskilerin yaptığı gibi!
Yine fayda vermiyor. Sonunda, açlık ve üzüntüden ölüyor ablası.***
O bölgedeki ilk mabed olarak tarihe düşüyor, dört duvardan ibaret ve üstü açık olan bu mescit.
Adına Mescit Kresek deniyor.
Günümüze kadar da beş vakit namaz kılınıyor içinde.
Çin hükümeti de ablasının hatırasına bu caminin karşı bitişiğindeki arsayı satın alıp bir Budist tapınağı yapıyor.
Şimdi buraları ziyarete gelenler, her iki mabet arasında iki kardeşin mezarlarını görebiliyor.
Ama bir farkla: Mescit Kresek dolu dolu vazifesini ifa ederken, Budist tapınağı ise sadece müze durumunda.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
22 Nisan 2007       Mesaj #12
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
SELIMIYE CAMII'nin

Sponsorlu Bağlantılar
tarihçesi
Kibris seferi sirasinda II. Selim bir gece Peygamberimiz (s.a.v.)'i rüyasinda görür. Peygamberimiz: " Selim eger Kibris'i fethedersen Edirne'de su bizim isaret ettigimiz yerde görkemli bir camii yaptiracaksin " der. II. Selim Kibris seferinin mesgalesiyle bu rüyayi unutur. Daha sonra Lâlâ Mustafa Pasa komutasindaki bir donanma Kibris'i fetheder. II. Selim Kibris'in fethinden cok memnun olur. Fakat bir gece tekrar Peygamberimiz : " Selim bize verdigin sözü tutmadin. Sen Kibris'i fethedersen Edirne'de cami yaptiracagina söz vermedin mi ? " diye ikazda bulunur. Selim o günden sonra Mimar Sinan'a bu camiyi yapma görevini tevdi eder. Böylece dünyaca taninmis Selimiye Camii bir fetih müjdesinin meyvesi olarak Edirne ufuklarinda tecessüm etmis olur.
Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2017 19:40
Kral_Aslan - avatarı
Kral_Aslan
VIP MsXTeam
14 Eylül 2007       Mesaj #13
Kral_Aslan - avatarı
VIP MsXTeam
Bayezid Camii / İstanbul

Bayezid Camii (Beyazıt Camii ve Beyazıd Camii olarak da bilinir) Sultan Bayezid Veli tarafından 1550-1506 yılları arasında yaptırılmıştır. Mimarı Yahup Şah'tır ve cümle kapısında Şeyh Hamdullah kitabesinde yazıldır.

Caminin sahın kısmı derin, iki yan uzundur. Ana kubbe dört filayağı ve iki kırmızı porfir sütuna oturur, sahında iki yarım ve yanlarında dörder kubbesi vardır.

1509'da küçük kıyamet depreminde hasar gören cami tamir edilmiştir. Üç kapılı, yirmibeş kubbeli, mermer döşeli şadırvanlı avlusu, birer şerefeli iki minaresi bulunmaktadır. Minarelerin arası 80 m. açıktır.

Mihrab ön tarafında Sultan Bayezid türbesi bulunur. Selçuk Hatun, Büyük Reşit Paşa'nın mezarları burada bulunmaktadır.

Kıbleye dönük girilen cümle kapısı İstanbul Üniversitesi'ne bakar. Sağında Bayezid Devlet Kütüphanesi, solunda eski Bayezid Medresesi, şimdiki Vakıf Hat Sanatları Müzesi görülür. Bu müzede Hz.Muhammed'ın kabir toprağı, saçı şerifi, kabe örtüsü gibi kutsal emanetler bulunmaktadır

Cümle kapısının önü Bayezid Meydanı'dır, imparatorluktan bu güne kadar çok sayıda siyasal ve toplumsal olayın sahnesidir. Nice bilim ve sanat olayının sahnesi de cümle kapısından girip soldaki kapıdan çıkınca karşılaşılan çınaraltı ve Sahaflar Çarşısı'dır. Çarşının ötesi Kapalıcarşı'dır.

Türbenin sağ yanında şimdi Hakkı Tarık Us Kütüphanesi olan, Şeyhülislam Veliyüddin Efendi tarafından yaptırılmış kütüphane vardır.

****

Süleymaniye Camii / İstanbul

Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman adına 1550-1557 yılları arasında İstanbul'da Mimar Sinan tarafından inşa edilen cami.

Mimar Sinan'ın kalfalık devri eseri olarak nitelendirilen Süleymaniye Camii, medrese, kütüphane, hastahane, hamam, imaret, hazire ve dükkanlardan oluşan Süleymaniye Külliyesinin bir parçası olarak inşa edilmiştir.

Süleymaniye Camii klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerindendir. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır.

28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır. Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman ve eşi Hürrem Sultan'ın da türbelerinin bulunduğu bir hazire mevcuttur.

Cami süslemeleri açısından sade bir yapıya sahiptir. Mihrap duvarındaki pencereler vitraylarla süslüdür. Mihrabın iki tarafındaki pencereler üzerinde yer alan çini madalyonlarda Fetih Suresi, caminin ana kubbesinin ortasında ise Nur Suresi yazılı bulunmaktadır. Caminin hattatı Hasan Çelebi'dir.

Evliya Çelebi'nin anlatımıyla caminin yapımı şöyle olmuştur: "Bütün Osmanlı ülkesinde ne kadar bin mükemmel üstad mimar yapı ustası işçiler ve taşçılar ve mermer işleyenler varsa hepsini toplayıp üç yıl bütün ayakları bağlı forsa temelini yerin altına indirdiler. Temel kazanların vurdukları kazmaların sesini yeraltında dünyayı sırtında taşıyan öküz duyardı...üç senede binanın temeli yeryüzüne yükselip bina meydana çıktı. Bir yıl o halde kaldı...Bir yıldan sonra Sultan Bayazıdı Veli'nin presesine (hiza ipi) göre mihrab kondu. Dört tarafına duvarlarını kubbe aralarına varıncaya kadar 3 yıl yükselttiler. Ondan sonra metin güçlü dört paye üzerine yüksek kubbeyi yaptılar. Süleymaniye Camii'nin ne yolda şekillendiği, bu ulu camiin kubbenin mavi tasının ta üst tepesi Ayasofya kubbesinden yuvarlak ve yedi meliki arşın yüksek cihanı kaplayan bir kubbedir. Bu eşsiz kubbenin dört ayağından başka camiin solunda ve sağında dört tane somaki mermer sütun vardır ki her biri onar Mısır hazinesi değerindedir...Ama Allah bilir bu kırmızı renkli dört somaki sütunun cihanın dört köşesinde benzeri yoktur, ellişer arşın yüksekliğinde güzel sütunlardır...Mihrab ve minber üzerinde olan renk renk camlar Serhoş İbrahim'in işidir. Her cam parçasında nice kerre yüzbin parçanın renk renk hurda camlarla çiçekler ve Allah'ın güzel adlarıyla süslenmiş camlardır ki, bunlar kara ve deniz seyyahları arasında dünyaca övülmektedir, felekte bunların eşi görülmemiştir...mermeri işleyen üstad ince sütun üzerine bir müezzin mahfili yapmıştır ki guya cennet mahfillerindendir...mihrabın üzerinde Karahisari hattıyla Zekeriya ne zaman bulunduğu mihraba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu (Ali İmran: 37) ayeti zehebi laciverd ile yazılmıştır.

...Ve mihrabın sağında ve solunda burma, zıh zıh yapma sütunlar...ve yine orada bir adam boyu halis bakır ve halis altunla cilalanmış şamdanların üzerinde yirmişer kantar kafuri balmumları...camiin sol köşesinde sütun üzre bir yüksek makam, Hünkar Mahfili vardır, ...dört sütun payelerin köşelerinde dört tane aşırhan maksurecikleri var... camiin iki tarafında yan suffaları var...yine bu suffalara eş ince sütunların üzerinde deryaya nazır ve sağ tarafı çarşuya bakan katlar...cemaat çok olduğu zaman bu suffalarda ibadet ederler...mübarek gecelerde kandiller yakarlar hepsi yirmi iki bin kandil ve asılmış avizeler. Bu camiin içinde geride Kıble Kapusu tarafındaki iki payelerde bir çeşme vardır. ve bazı taklar altında Üst Hazine Maksureleri.

Bu caminin içinde ve dışında olan Ahmed Karahisari hattı bugün de ne yazılmıştır ne yazılsa gerektir. İlkin büyük kubbenin ta ortasında 'Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun sıfatı sanki içinde bir çerağ bulunan bir hücredir. O çerağ bir sırça içindedir. O sırça kandil de sanki bir inci gibi parıldayan bir yıldızdır ki güneşin doğduğu yere de battığı yere de nisbeti olmayan mübarek bir ağaçtır, zeytundan tutuşturulup yakılır. Onun yağı kendisine bir ateş dokunmasa da hemen ışık verir ki nur üstüne nurdur. Allah insanlara meseller irad eder. Allah herşeyi hakkıyla bilendir' ayetini yazmada yedi beyzasını göstermiştir. (Nur 35). Mihrab üzerindeki yarım kubbenin içinde... (Enam 79) ayeti. Ve dört payelerin köşesinde Allah, Muhammed, Ebubekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin yazılmıştır. Ve minberin sağındaki pencere üstünde... (Cin 18) ayeti yazılıdır. Üst pencereler üzerinde Allah'ın güzel adları yazılıdır.

Ve bu camiin 5 kapusu vardır. Sağ tarafta imam kapusu, sol tarafta hünkar mahfili, altında vüzera kapusu, ve iki yan kapuları var, sol yan kapu üzerinde (Rad 24)yazılıdır, kıble kapusu üzerinde sol taraftaki kitabenin içinde Ketebehu Ahmed el Karahisari sene..deyü tahrir olunmuştur.

Camii şerifin adı geçen babı saadetlerine ve haremi latifin üç tane yüce kapusuna ayak taş merdivenle çıkılır ve inilir...ve bu avlunun dört yanına nazır hepsi.. adet pencerelerdir, demirci ustası Davudi sanat gösterüp öyle örs vurmuş ki, bu zamana kadar cilasına bir zerre toz tesir etmeyüp puladı nahçevani gibi parlak pencerelerdir. Ve bu pencereler üzere bütün camlar...ortasında ibret verici bir havuz vardır... avlunun kıble kapusu bütün kapulardan yüksek bir sanatlı babı saadettir ki yeryüzünde bu kapuya benzer beyaz ham mermer eşikli ve kat kat girişme zıhlı çengelli ve medeneli bir kapu görülmüş değildir, bütün ham mermerdir...Ve bu camiin dört tane minarelerinin evsafı var ki her biri bir ezanı Muhammedi makamıdır...dört minare on tabaka...sol taraftaki üç şerefeli minareye Cevahir minaresi derler...ve bu camiin iki tarafında kırkar tane abdest tazeleycek muslukları vardır.

Temelinin atılışındaki metanet ve köşesinde olan zarafet ve güzellik eserleri ve her türlü sanatlar insanı büyüleyen görünüşü, bu camiin içinde ve dışında vardır. Hatta bina tamamlanınca Koca Mimar Sinan şunu der: 'Padişahım sana bir cami inşa ettim ki kıyamet gününde Hallacı Mansur yeryüzünde Makalidi Cibal Demavend dağlarını Hallacın yayından pamuk gibi attığında bu caminin kubbesinde Mansur'un yay kirişi önünde çevgan topu gibi bu rütbe senasını medh eder...

Mihrab önünde bir ok atımı yerde bir gülistanı nısfı cihen hıyaban içinde, Süleyman Han'ın meşhedi -toprağı nur olsun-bir yüksek kubbe altında görülür...

Caminin üç tarafında bir kat dış avlu daha vardır ki iki yanı birer at menzili kum sahrasıdır, türlü türlü ulu çınarlar, salkım söğütler, servi ve ıhlamur ve karaağaçlar, dışbudak ağaçları ile süslenmiş bir büyük avludur ki üç yanı hepsi pencereli duvarlar ve hepsi on adet kapu...Şark tarafına bakan hamam kapusu..merdivenle hamama varılır amma bu tarafta avlunun duvarı olmayup İstanbul şehrini temaşa için bir kenarset alçak duvar çekilmiştir. Cümle cemaat orada durup Hünkar Sarayı, Üsküdar'ı, Boğazhisar'ı, Beşiktaş'ı, Tophane ve Galata ve Kasımpaşa ve Okmeydanı boydanboya görülür.

Bu camiin sağında ve solunda dört mezhep şeyhülislamları içün dört adet büyük medreseler vardır..ve bir darülhadis ve bir darülkurra ve ayrıca bir tıp ilmi medresesi, bir sıbyan mektebi ve bir darüşşifa ve imaret ve bir yemekhane, bir tavhanei müsafirin, gelip gidenler için bir kervansaray, bir yeniçeri ağası sarayı, bir kuyumcular dökmeciler ayakkabıcılar ve nısfı cihen aydınlık hamamı tetimmei şuhan bin adet hizmetliler evi...

Süleymaniye Camii tamam oldukta bina emini ve nazırı ve mutemedinin hisaplarına göre, 8 kerre 100.000 ve doksan bin üç bin üç yüz seksen üç yük flori." (Gökyay 343-60)

Süleymaniye Külliyesi [değiştir]İstanbul külliyeleri içinde Fatih külliyesinden sonra ikinci büyük külliye Süleymaniye külliyesidir. Külliye İstanbul yarımadasının Haliç, Marmara, Topkapı Sarayı ve Boğaziçi'ni gören ortadaki en yüksek tepesinde inşa edilmiştir.

Cami, medreseler, darüşşifa, darülhadis, çeşme, darülkurra, darüzziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkanlardan meydana gelen külliyede Mimar Sinan'ın türbesi dış avlu duvarlarının karşısında mütevazi küçük bir yapıdır. Tiryakiler Çarşısı'nı iki medrese çevreler, arkasındaki yolda iki küçük ev vardır.

"Tiryakiler Çarşısı adını taşıyan ince uzun meydanın bir cephesini oluşturan ufki tek katlı medreselerde, her kubbenin alatında bir pencereyle belirlenen iç odaların immateriel, aza razı bir zahit tavrı içindeki cephesi, Mihrimah Sultan Külliyesi'ndeki medrese duvarı pencerelerinin ve kubbe dizilerinin tezyini düzenini hatırlatır" (Cansever, s.174).

Anakubbenin kemeri, Sinan tarafından kemeri kübra, kudret kemeri diye adlandırılmıştır. Cami avlusunun platformu, Haliç tarafındaki yoldan yüksektedir.
Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2017 19:41
Hayatın ne anlamı var.. Yanımda sen olmayınca....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
29 Aralık 2007       Mesaj #14
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Bursa Ulu Camii


Bursa kent merkezinde, Atatürk Caddesi üzerindedir.

Çok ayaklı cami şemasının en klasik ve anıtsal örneği sayılır. I. Bayezid1396-1400 yılları arasında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı cami yaklaşık toplam 5000 metrekare boyutlarında olup 20 kubbe ile örtülüdür. Sekizgen kasnaklara oturan kubbeler mihrap duvarına dik beş sıra halinde dizilmiştir. Kasnaklar mihrap ekseni üzerindekiler en yüksek olmak üzere, yanlara doğru gidildikçe her sırada daha alçak düzenlenmiştir. Düzgün kesme taşlarla inşa edilmişkalın beden duvarlarının masif etkisini hafifletmek için cephelerde her kubbe sırası hizasına gelmek üzere sağır sivri kemerler yapılmıştır. Her kemerin içinde iki sıra halinde ikişer pencere yer alır. Bunların gerek biçimleri, gerek boyutları her cephede farklıdır. Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzey cephesinde, köşelerde iki minare vardır. Minarelerin ikisi de beden duvarına oturmaz, yerden başlar. Batı köşesindeki minare I. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Sekizgen biçimli kürsüsü bütünüyle mermerden, gövdesi tuğladandır. I. Mehmet'in yaptırdığı söylenen doğu köşesindeki kare kürsülü minare, caminin beden duvarından da 1 m kadar ayrıktır. Şerefeler her iki minarede de aynı olup tuğlalı mukarnaslarla bezelidir. Kurşun kaplı külahlar 1889'daki yangında ortadan kalkınca, bugünkü boğumlu taş külahlar yapılmıştır.Türk islam dünyasının en eski camilerinden birisi ulu camiidir.Evet başlıkta doğru yazıyor. Ulucami kapalı namaz kılma alanı bakımından Türk Tarihinde yapılan en büyük camidir. Hemen aklınıza Süleymaniye, Sultan Ahmet gelebilir. Fakat o camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avlu alanlarıyla birliktedir. Ayrıca o camiler tek ve çok yüksek bir kubbe ile örtülü olduğundan çok geniş bir bir alanı varmış izlenimi verir. Bursa Ulucami ise çok kubbeli ve alçak tavanlıdır. Minber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, 'Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edildi.Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte Güneş Sistemi'nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var. Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş'e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde. Bursa ulucami diğer camilarden ayıran diğer bir özellik ise caminin tam ortasında şadırvanın olması.
Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2017 19:41
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
16 Ocak 2008       Mesaj #15
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Camilerde kullanılan ana malzeme taş, tuğla, demir, ağaç, toprak, mozaik, kiremit, somaki, kum, kireç, alçı, horasan, kereste, çivi, pirinç, bakır, kurşun, çinko, mermer, cam, çini, altın, gümüştür. Topraktan yapılana ker***, taş-tuğla olana kargir, ağaçtan olana ahşap, yarı ahşap yarı kargir olana nimkargir denir. Kargir yapılarda yontma, kesme küfeki taşı kullanılmıştır. Yapı ustalarının her biri ayrı bölümlerde çalışır: Rençber, lağımcı, hamamcı, doğramacı, sıvacı, camcı, tüfenkçi, çilingir, hamal, katip, haseki, harbeci, mutemed, kapıcı, yeniçeri katibi, duvarcı, kemerci, kubbeci, minareci, neccar, dülger, çinici, nakkaş, oymacı, sütuncu, senktraş. Osmanlı’da ilk dönem camilerde tuğla kullanılmış, fetihten sonra kesmetaş yaygınlaşmış, tuğlalar kubbe, kemer ve hatıllarda yer almıştır.

Bir cami inşaatı büyük bir camide şu seyri izlerdi: Mimarlar, caminin planını çizer, ölçüleri çıkarır ve çamur veya tahta bir maketini çıkarıp padişaha sunardı. (Arseven, 1955: 747vd.)

Bu plana göre cami şu kısımlardan meydana geliyordu: Dış avlu (harim), duvarlar, iç avlu (harem), döşemeler, sahın (cami iç meydanı), kürsü, mihrap, minber, mahfiller, mükebbire, son cemaat yeri, kubbeler, kemerler, kasnak, minare, şadırvan, muvakkithane, imam ve müezzin odaları, musalla taşı, hela, kapılar ve pencereler, sütunlar, sofalar, ışıklandırma, şamdanlar, avizeler, kandiller, dolap ve çekmeceler, ayakkabılıklar, halılar, hat levhaları, saatler, bahçe ve ağaçlandırma, türbe, hazire.

Binanın nerede yapılacağı, zemin ve çevreyle uyumuna dikkat edilirdi. Anıt eserlerin şehre yerleştirilmesi bir plana göreydi. Cephe, yer, simetriklik, vezin ve ritim hesaplanırdı. Cami avlularına yine en uyumlu şekilde ve mükemmel bir ahenkle ağaç dikilmesi ve çevrenin yeşillendirilmesi önemliydi. Yapı külliye ise, bütün cami, medrese, aşevi, mektep, çarşı planları çıkarılırdı. Mimarlar, ısı, ses ve ışık düzenini, havadarlık ve iç süslemeleri ayrıntılarıyla çıkarırdı. Temel atmaya çok önem verilir, uğurlu bir günde, eşref saatinde hafriyata başlanır ve temel atılırdı. Devlet yöneticileri hazır bulunur, temele altın atılırdı. Dualarla temel atılırken, mimara, bina eminine, bina kalfasına hilat giydirilir, kurbanlar kesilirdi. Temel çukuru açılıp, kazıklar çakılır, aralara kemer örülür, aralarda su biriktirilir ve köprülük od taşı döşenir. İşçiler paydosla evlerine gider, nöbetçiler kalır. İnşaatta hiç kimse zulümle çalıştırılmaz, herkese hakkı verilir. Yalnız, malzemeden çalanlar şiddetle cezalandırılır. Çiniler İznik ve Kütahya’dan, keresteler Karadeniz’den, mermer Marmara adasından, kesmetaşlar Bakırköy’den, çivi İzmit’ten gelir. Bütün malzemeler yerlidir.

Taş taşımada, sütun kaldırma ve indirmede sırık hamalları kullanılır. Zemin sathının 4 arşın altından satha kadar köprülük od taşı döşendikten sonra, duvarların inşasına geçilir. Genellikle zeminle kubbe arası büyük camide en az 50 zira’dır. Kubbe, kemer, duvar bağlamalarında demir civatalar kullanılır. Sütunlar mermer olup dışardan getirilir. Duvar taşları, demir kenetlerle birbirine bağlıdır. Kenetler beş kileden birbuçuk okkaya kadar ağırlıktadır. Taşların arasına kalın demir çiviler, yani zıvana denilen çubuklar sokulur, kurşun dökülür. Sütun başlıklarının altında kurşun levha zıvanalarla raptedilir.

Binanın her yanı içten ve dıştan kereste iskelelerle kuşatılır. Cümle kapıları önündeki döşemeye aşınmayı önlemek için porfir taşı konulur. Direk, kemer, kazık, çerçeve işlerinde çıralı çam; kapı ve kanatlarda ceviz, şimşir, meşe, elma kerestesi kullanılır. Tuğlalar Fatih devrinde 4,5x28x28 ölçülerindeydi. Hatıl tuğlaları ise 3 cm’dir. Kiremitlerin boyu 18 parmak, ağırlığı 460 dirhemdir. Kum, kireç ve horasandan yapılan harç zenbille taşınır. Çinilerde alçı harcı, sıvalarda kıtıklı (keten elyafı) harç kullanılır. Neme müsait duvarlarda koyun yünü, yumurta akı katılır. Örümceklerin ağ kurmaması için devekuşu yumurtası harca katılır.

İnşaatta kullanılan ölçüler: Başparmak ucundan boğuma kadar olan ölçüye boğum; başparmağın yanlamasına kalınlığına parmak denirdi. 1 arşın 60 parmaktı. I. Ahmet zamanında 1 zira 24 parmak oldu, boğuma parmak denildi. 1 parmak 10 iplikti. Amme ziraı 100 eski parmak ve bu da 32 kerah idi
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
24 Ocak 2008       Mesaj #16
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Mimar: Mimar Sinan

Yaptıran: Sultan 1. Süleyman (Kanuni)


Cami, dört medrese, tıp medresesi, darûşşifa, darûlhadis medresesi, sıbyan mektebi, darûlkurra, tabhane, darûzziyafe, kervansaray, dükkânlar, hamam ve türbelerden oluşur.

Osmanlı döneminin en büyük külliyesidir ve mimarlık tarihinin en büyük şantiye organizasyonlarından biriyle gerçekleşmiştir. Menzil külliyelerinin kervansaray-imaret-hamam üçlüsü ile kent külliyelerinin darûşşifa ve medrese yapılarını görkemli bir caminin çevresine toplayan, ancak esasen çeşitli bilim dallarının bir arada okutulduğu geniş kapsamlı bir yüksek öğretim sitesi olarak tasarlanan Süleymaniye Külliyesi, çokişlevli külliye modelinin ileri bir aşamasını yaratmıştır.

Osmanlı Devleti’nin en parlak döneminin, en güçlü hükümdarının ve en iyi mimarının ortaya koyduğu bir simge yapıdır. Yapımında Hassa Mimarlar Ocağı’nın elemanları, acemioğlanlar, öteki kapıkulu ocakları mensupları ile ülkenin her yanından ücretli ustalar, işçiler ve forsalar çalıştı. Yaz aylarında çalışan işçi sayısı günlük ortalama 2000’di. Caminin açılışını Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Mimar Sinan yaptı.

Yapı malzemeleri ülkenin dört bir yanından getirildi. Ayrıca; Mısır, Baalbek, Silifke, Alaiyye başta olmak üzere Anadolu ve Rumeli’deki antik kentlerden sütunlar ve diğer mimari öğeler İstanbul’a taşındı.

Külliye, bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin yerinde bulunan ve İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı olan Eski Saray’ın bahçesinde ayrılan yere, arazinin eğimi nedeniyle değişik kotlardaki teraslar üzerine inşa edilmiştir. Simetrik bir düzenleme içinde, cami ve türbelerin oturduğu doğal kot merkez kabul edilerek öteki yapılar kot farkını dengeleyecek dolgular ve ilave katlar üzerine yerleştirilmiştir.

Cami
Külliyenin egemen yapısıdır. Osmanlı cami mimarisi gelişiminde bir aşamayı oluşturur. Klasik Osmanlı üslubunu ve sanat tekniklerini en görkemli uygulamalarıyla sergileyen bir başyapıttır. Planı, Ayasofya’ya benzerliğiyle dikkat çekse de, mekân oluşumu çok farklıdır. Süleymaniye Camisi, 16. yüzyılda ulaşılan yapı teknolojisi ile cami mimarisi geleneğinin ulaştığı noktaların buluşmasıyla ortaya çıkan bir yapıttır. Ayasofya bir kubbeli bazilika iken, Süleymaniye Camisi merkezi bir kubbeyi taşıyan strüktürel öğelerin cami çeperlerinin mimarisiyle bütünleştiği bir yapıttır. Ayasofya’da yan ve orta nefleri ayıran sütun dizilerinin yarattığı perde Süleymaniye’de ortadan kalkmış, kubbeyi taşıyan dört büyük askı kemerinin oluşturduğu ana taşıyıcı sistem ve kubbenin yükünün dağıtıldığı yarım kubbeler ve kemerlerin yardımıyla mekân yan sahınlara doğru açılıp bütünlük kazanmıştır. Bu strüktürel sistem, duvarlara çok sayıda pencere açılmasını sağlamış, mekân aydınlanmıştır.

Orta ve yan sahınlar arasındaki geçiş, iki küçük-bir büyük kemerle sağlanır. Aynı ritim yan dış cephede ve yan sahınları örten kubbelerde de izlenir. Yan cephelerde, kubbeyi taşıyan kemerlerin üstü basamaklı olarak biter. Kemer araları pencerelerle delinmiş bir perde duvarıyla örülmüştür. Daha aşağı düzeyde yan sahınların kubbeleri bir büyük-bir küçük ritminde sıralanırlar. Bütün bu kadamelenmelerle kütle dışarıda bir piramit görünüşü alır. Yan cephede, kubbeyi destekleyerek basamak basamak inen payanda ayakları arasındaki revaklar iki katlı ve saçaklıdır. Şehzade Camisi ile başlayan dış revak tasarımı Sinan sonrası büyük camilerde hep uygulanmıştır.

Medreseler
Caminin doğusunda ve batısında ikiz yapılar olarak tasarlanmışlardır. Yapım tarihleri farklıdır. Batıdaki Evvel ve Sani (Birinci ve İkinci) Medreseler 1558-59’da, Rabi ve Salis (Üçüncü ve Dördüncü) Medreseler ise 1552-53’te tamamlanmıştır.

Üçüncü ve Dördüncü Medreseler yamaç üzerindedir. Bu nedenle orta avluları batıdan doğuya eğimli, yan kanatlardaki öğrenci odaları kademeli ve yan revaklar merdiven biçimindedir. Sokak düzeyinde tutulduğu için havada kalan dershanelerin altları doldurularak avlu cephelerine çeşmeler konulmuştur. Aynı yöntemle doğu cephesinin altı da bir sıra mülazım hücresiyle beslenmiştir.

Birinci ve İkinci Medreseler düz avlulu plan şemasına sahiptirler. Ancak burada da öğrenci odaları pencerelerinin açıldığı aydınlıklar, iki yandan gelip dershaneye saplanan revaklar, dershanelerin karşısındaki üç gözlü oturma yerleri, müderris lojmanları gibi öğeler Osmanlı medrese mimarisinde daha önce görülmeyen özelliklerdir.

İmaret
Revaklı avlunun hastaneye bakan kanadında beş kubbeli bir yemekhane, arkasında dört kubbeli ve fenerli bir mutfak yer alır. Tabhaneye bakan kanatta ve kapının karşısında depolar, köşede fırın vardır. Arazinin eğimi dolayısıyla oluşan alt kat kervansaray olarak tasarlanmıştır.

Darûşşifa
Tıp medresesinin karşısında art arda revaklı iki avludan oluşur. Birinci revak poliklinik olarak kullanılmaktaydı. Hastanede; eczane, hamam, ekmek fırını da bulunuyordu. Hastane 40-50 yatağa sahipti. Öteki Osmanlı darûşşifalarından farkı, ayrı bir psikiyatri servisinin bulunmasıydı. Hastalara Edirne darûşşifasında olduğu gibi müzikle tedavi uygulanıyordu.

Tabhane
Avlulu ve revaklıdır. İki yanda ikişer kubbeli, kapı karşısında ise caminin şemasını andıran, bir tam iki yarım kubbeli üç eyvan bulunmaktadır.

Kervansaray
İmaretin altında, eğimden dolayı oluşan bodrum kattadır.

Kanuni Türbesi
Köşeleri pahlanmış sekizgen gövdeli bir yapıdır. Sekizgen gövde enli bir revaklı sarılmış; içeride de pahlı köşelerin önüne yerleştirilen sekiz somaki sütun ile ikinci bir revak oluşturulmuştur. Türbenin üstü 10.50 m çapındaki iç kabuğu sütunlara, dış kabuğu beden duvarlarına oturan iç içe iki kubbeyle örtülmüştür.

Türbenin kapısının sağında ve solunda yer alan çini panolar dönemin en güzel örnekleri arasında sayılır. Türbenin iç duvarlarını kaplayan çokrenkli çiçek ve bitki desenli çinilerin de sanat değeri çok yüksektir.

Mimar Sinan Türbesi
Açık türbedir. Mimar Sinan’ın yaşamının son yıllarında yapılmıştır. 1922’de büyük bironarım görmüştür. Mezar, taş duvarlardan oluşan bir çerçevenin içindedir. İri palmet dizilerinin taçlandırdığı duvarlar, dikdörtgen pencerelerle dışa açılırlar. Pencereler ajur tekniğiyle işlenmiş mermer şebekelidir. Ziyaret penceresi ötekilere göre daha büyüktür ve demir şebekelidir.

Mermer sanduka, sivri kemerlerle taşınan, arka arkaya bir kubbe ve bir düz örtüden oluşan açık bir türbe yapısı ile örtülüdür.

Türbenin kuzey ucuna bitişik sebil çokgen planlıdır.

Derya Nüket Özer

Kaynak:
Abdullah Kuran, “Mimar Sinan”, s. 72-90, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul 1986.
Doğan Kuban; “Süleymaniye Külliyesi”, İstanbul Ansiklopedisi, C.7, s. 96-104, Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı Yayını, İstanbul, 1994.
Godfrey Goodwin; “A History of Ottoman Architecture”, s. 215-239, Thames and Hudson, London, 1992.
Oktay Aslanapa, “Osmanlı Devri Mimarisi”, s. 254-264, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1986
Nuran Yıldırım; “Süleymaniye Darûşşifası”, İstanbul Ansiklopedisi, C.7, s. 95, Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı Yayını, İstanbul, 1994.
Reha Günay, “Sinan the Architect and His Works”, s. 26, 52-63, 128, 135, 138, Yapı-Endüstri Merkezi Yayınları
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
20 Şubat 2008       Mesaj #17
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Rüstem Paşa Camii, İstanbul'da Tahtakale'de Hasırcılar Çarşısı içinde yer alan cami.



Tarihçe

Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Rüstem Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırıldı (1561). Caminin yerinde önce Halil Efendi Mescidi vardı. Bu mescidin yeri çukurda kaldığı için Mimar Sinan, mescidin altına dükkânlar yaparak bir subasman meydana getirdi. Rüstem Paşa Camii, mescidin yerinde kuruldu.

Mimari

Camiye iki yandan merdivenle çıkılır. Planı dikdörtgendir, merkezi kubbe kemerlerle dört fil ayağına ve sütunlara oturur. Son cemaat yeri altı sütunlu ve beş kubbelidir. Önüne sonradan kemerler, sütunlar ve ahşap çatılı, saçaklı bir kısım eklendi. Rüstem Paşa Camii'nin kubbe eteklerine kadar her tarafı çinilerle kaplıdır. Özellikle lale motifli çiniler, Osmanlı çini sanatının en başarılı örneklerinden sayılır. Caminin şadırvanı sol taraftadır.
Wikimedia Commons'da
Rüstem Paşa Camii ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunur.

Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2017 19:41
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
20 Şubat 2008       Mesaj #18
ener - avatarı
Ziyaretçi
CAMİLER

HİSAR CAMİİ

1872 yılında yıktırılan kale arkasında bugünkü Kemeraltı çarşısında, Hisarönü mevkiindedir. 1592 yılında Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. İzmir'in en büyük ve gösterişli camiidir. Merkezi bir kubbe ve bunun etrafında yer alan küçük kubbelerle örtülü bir harim mekanı (ibadet edilen asıl mekan) ve kubbeli bir son cemaat yerinden oluşmaktadır. Yenilenen minaresi ile cami, klasik dönem Osmanlı Camilerinin tipik özelliğini taşımaktadır. Cami içindeki kalem işi süslemeleri, hat sanatının inceliklerinin sergilendiği panolar ve mihrap - mimber işçiliği Türk sanat zevkinin en iyi örneklerindendir. Cami 1813, 1881,1927 ve 1980'li yıllarda onarım görmüştür.

ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
18 Eylül 2008       Mesaj #19
ener - avatarı
Ziyaretçi



Amasya Sultan II. Bayezid Camii Amasya ilindede mevcut olan külliyedir, amasya valisi şehzade ahmed gözetiminde, 1482-1486 yılları arasında, babası ii. bayezid adına yaptırılmıştır. cami, medrese, imaret, şadırvan ve çeşmeden meydana gelmektedir. caminin mimarı şemseddin ahmed'dir, iki büyük kubbe ile örtülü olan caminin mihrap, minber ve taç kapısı beyaz mermerden özenli bir biçimde yapılmıştır. eser, osmanlı mimarisinin tipik örneklerinden biridir.

II. bayezid amasya'da valilik yaparken, cem sultan'ın saltanatı ele geçirme çabalarından haberdar olur. şehzade'nin huzursuz olduğunu gören amasya'nın ileri gelenlerinden bazıları, saltanata kendisinin geçeceğini müjdeler ve amasya'ya cami, medrese ve imarethane inşasını rica ederler. sultan bayezid bundan çok duygulanır ve tahta çıkışının hemen ardından istenen yapıları amasya'ya inşa ettirir.. külliyenin yapılmasından önce sultan ii. bayezid, amasya'da valiliği sırasında hat hocası ve sevdiği arkadaşı şey hamdullah efendi ile meşk kayası'nda sohbet ederken "bir gün tahta geçer isem, amasya'ya cami yaptırmayı arzu ediyorum" der ve şeyh hamdullah'a, şehrin neresine bir cami yaptırmanın daha doğru olacağını sorar. şeyh hamdullah yayını gerip bırakır: "okumun düştüğü yer daha uygundur" der. ii. bayezid 1481'de tahta geçer ve bir yıl sonra da şeyh hamdullah'a verdiği sözü yerine getirir.

Dört tarafı da kagir bir duvar ile çevrili olan külliyenin avlusunu çevreleyen surda, ikisi güneyde, ikisi kuzeyde, birer tane de doğu ve batıda olmak üzere toplam altı kapı bulunmaktadır. külliyenin kuzey tarafı tamamen ırmağa bakmaktadır. bahçede, 400-500 yıllık anıt ağaçlar bulunmaktadır.

Külliyeyi çevreleyen 120 x 160 m boyutlarındaki avlu içinde, ortada cami, caminin sağ (batı) tarafında büyük bir medrese, sol (doğu) tarafında bir imarethane ve kiler vardır. avlunun güneydoğu köşesinde türbe (ii.bayezid'in şehzadesi ahmed'in oğlu osman çelebi), kuzey ve güneydoğusunda birer şadırvan, caminin kuzeybatısında da muvakkithane bulunmaktadır.

Külliye içinde bulunan ters t plan tipiyle yapılmış olan caminin iç ölçüleri 29.97m x 30.53m; dış ölçüleri ise 45.44 x 42.95m'dir. caminin ana mekanı, kıble ekseni üzerinde, birbirinden büyük bir kemerle ayrılan, kare biçimli iki bölümden oluşur. bunların üstü birer kubbeyle örtülüdür. binanın sağ, sol ve cümle (ana) kapıları olmak üzere üç girişi vardır.

Avlunun batı duvarına bitişik olarak inşa edilmiş olan medresenin yapım tarihi ise 1486'dır. sultaniye olarak da bilinen ii. bayezid medresesi 1922'den beri amasya il halk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. evliya çelebi, 17. yy'da amasyada bulunan 10 medreseden en süslü ve en bakımlısının sultaniye medresesi olduğunu söyler.

Bina "u" planında inşa edilmiştir. binanın doğu, batı ve kuzey cephelerinde, talebe hücreleri sıralanmıştır. dershane, binanın güney tarafında yer alır ve yayvan bir kubbe ile örtülmektedir. medrese avlusunun ortasında bir şadırvan bulunur. günümüzde hala aktif olarak hizmete devam eden bu bölümün okuma salonları dışarıdan güneş alacak şekilde u şeklinin iç kısımlarının dış taraflarının kenarına okuma masaları konularak tanzim edilmiştir, kitapları içeriye doğru girmiş birçok kitap odasına girip görevliden istediğiniz takdirde odadaki tavana kadar yükselen raflardan istediğiniz kitaplar indirilip şahsınıza verilir, en son gittiğimde 3 odaya bir görevli yetişmeye çalışıyordu ama hiç kimse halinden şikayetçi gibide değildi..

İmaret ve tabhaneler, fakirlere, yoksullara ve yolculara bedava yemek verildiği ve korunup barındırıldığı yerlerdir. evliya çelebi ii. bayezid külliyesi'nin imarethanesinde her gün fakirlere bol ve kusursuz yemeklerin verildiğini yazar. bina "l" plan tipinde inşa edilmiştir. dış ölçüleri, 42,05 ve 41,35m'dir. bütün bina köfeki taşından yapılmıştır.




Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2017 19:42
peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
23 Eylül 2008       Mesaj #20
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
Selimiye Camii’nin Sırları

Selimiye Camii’nin Sırları

Kasım 28, 2006


Osmanlı padişahı ikinci Selim (1524-1574) adına Türk mimarisinin ölümsüz dehası Mimar Sinan tarafından altı yılda bitirilen ve kendisinin “ustalık eserim” diye iftihar ettiği Selimiye Camii bir çok manevi vasıfları sembolize etmektedir.

Camii’nin, tek bir büyük kubbesi (43.28 m. yüksekliğinde ve 31.28 m. çapında) oluşu Allah’ın birliğini…

Pencerelerinin beş kademeli oluşunun İslam’ın beş şartını…

Bütün pencerelerinin 99 tane oluşunun Cenab-ı Hakk’ın 99 ismini…

Vaaz kürsülerinin 4 tane olması 4 hak mezhebi…

Mabedin bütün külliyesinde 32 kapının oluşunun İslam’ın 32 farzını…

Arka minarelerinde 6 yolun olmasının imanın 6 şartını…

Camii’nin minarelerinde 12 şerefenin olmasının da yaptıran padişahın Osmanlı Devleti’nin 12. padişahı olduğunu göstermektedir.

Mimar Sinan’in Selimiye Camii’nin kubbesini o genisliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana isleminden farkli besinci bir islem yaratarak cozdugu soylenir.

Ayrica minarelerin serefelerine cikanlarin yolda birbirlerini
gormemeleri ise buyuk bir bir dehanin urunudur.

Almanlar ayni sistemi meclislerinin onundeki dev kurede kullanmislar.

Mimar Sinan bu sistemi 2 metre capindaki minarelere yuzyillar once monte edebilecek bir dehadir.

Almanlarin dehasi ise, o cirkin metal yiginina Selimiye’den fazla turist cekebilmelerindedir..

Bir gun Selimiye Camii’ne girenler, kubbenin altiında bir Japon’un ayaklarini kibleye doğru uzatmis sirtustu yattigini gormusler

Tabii hemenJapon’u, “Burasi kutsal bir yer. Bu sekilde yatmak bizim inanclarimiza gore saygisizliktir. Lutfen oturun veya ayakta durun” diyerek uyarmislar.

Ancak, Japon trans vaziyetteymis, gozlerini kubbeden ayirmadan soyle sayikliyormus:

“Bu imkansiz. Ben yillarin muhendisiyim. Bu kubbe var olamaz.
Hayal goruyorum. Bu kubbenin orada o sekilde durmasi fizik ve
matematik kurallarina aykiri. Bu imkansiz, orada hicbir sey yok, orada hicbir sey yok…”

Selimiye camisisinin zemini gevsek toprakmis.

Bu nedenle minarelerinin yakin zamanda yikilacagi farkedilimis.

Uluslararasi bir grup bilimadami toplanmislar.

Nasil kurtaririz bu tarihi minareleri diye kafa kafaya vermisler.

Sonucta en son teknoloji olan metal kelepcelerle minarelerin
temellerini sabitlemenin en iyi cozum olduğuna karar vermişler. Minarelerin temellerini acinca, koymayi dusundukleri kelepcelerin aynisiyla karsilasmislar.

Mimar Sinan bilmem kaç yüzyil once ayni seyi dusunmus megerse….?
Ayasofya'nın Hiç Bilinmeyen Adı
Kaldırdığım forum sayfamda daha önce paylaştığım ilginç bir yazıyı yeniden sizinle paylaşmak istedim… Vakıflar Yasası çıktı ve onaylanmasının üzerinden yaklaşık 3 gün geçti.Umarız birileri Anayasa Mahkemesi’nin yolunu tutarda,Vakıflar Yasasının iptal edilmesine vesile olur…

Ayasofya’nın Osmanlı’nın kullandığı farklı bir adı olduğu, Fatih’in 66 metreyi bulan vakıfname yazdırdığı ortaya çıktı. İşte Prof. Akgündüz’ün 20 bin belgeyi inceleyerek ulaştığı bilgiler:
Ayasofya’yı ilk kez ayrıntılı olarak anlatan Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, yapının gerçek adının ise İstanbul’un fethini simgeleyen Fethiye Camii olduğunu söyledi. Başta Fener Rum Patriği olmak üzere dünya Ortodoksları’nın bir gün âyin yapabilme hayaliyle yaşadığı ve halen müze olarak hizmet halen Ayasofya’nın Osmanlı’daki adının Fethiye Camii olduğu ortaya çıktı. Son günlerde ibadete açıldığı haberiyle gündeme gelen Ayasofya Camii’nin yüzlerce yıllık tarihini ilk kez ayrıntılı olarak kitap haline getiren Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Hukuk Tarihçisi Prof. Dr. Ahmet Akgündüz camiye bu ismin İstanbul’un fethinin bir simgesi olması için verildiğini söyledi. Akgündüz, “Böylece Ayasofya Müslümanlaştırılmış, Türkleştirilmiştir. Bu sonsuza kadar böyle gidecektir” dedi. 66 metre vakıfname Bazı tarihçilerin Osmanlı’da Ayasofya ile ilgili olarak 3, 4 belgeden başka bir şeyin olmadığını söylediklerini dile getiren Akgündüz, kitabı hazırlarken 20 binden fazla belgeye rastladıklarını belirtti. Bu belgelerden en önemlisinin ise İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmed’in Ayasofya’nın hizmetini düzenleyen ve uzunluğu 66 metreyi bulan vakıfname olduğunu söyledi. Fatih’in ceylan derisine yazdırdığı vakıfnamenin 5 metrelik bölümünün 1950′li yıllarda yurt dışına sergi için götürüldüğünü ve bir daha dönmediğini dile getiren Akgündüz, kalanının ise Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi’nde bulunduğunu söyledi.
Yüzde 70′i Türk Ayasofya’nın 1850′den beri özellikle Rusya ile paylaşılamayan bir yapı olduğunu dile getiren Akgündüz, “Batı bu konuda ısrarcı ve arzuludur. Yunanistan’da Ayasofya ile ilgili bilimsel çalışmalara çok büyük maddi yardımlar yapılıyor. Amerika’da ise Bizans Enstitüsü bu konuda yoğun bir çalışma içerisinde. Bizde ise bu tip çalışmalar yurt dışında yapılanları çevirmekten öteye gitmiyor” dedi. Çalışmalarını Doç. Dr. Said Öztürk ve Yaşar Baş ile “Kiliseden Müzeye Ayasofya” adıyla kitap haline getiren Akgündüz, Ayasofya Camii’nin yüzde 70′inin de Türkler tarafından yapıldığını veya elden geçirildiğine dikkat çekti. Vakıf Yasası’na dikkat Yeni Vakıflar Yasası’nın, cemaat vakıflarına mülk edinme imkânı veren, geçici 9. maddesinin çok tehlikeli olduğunu dile getiren Akgündüz, “Çünkü Osmanlı da dahil olmak üzere 600 sene boyunca hiçbir kilise veya sinagog üzerine mal verilmemiştir. Verildi diyenler yalan söylerler. Ancak fakir bir papaz veya haham üzerinden vakıf olabilirlerdi” dedi.
Vakıfların minare oyunu “Aslı kilisedir. Öyle kalmalıdır” demenin daha önce Bizans’a ait olan İstanbul’u Hıristiyanlar’a vermekten hiçbir farkı olmadığına dikkat çeken ve yurt dışındaki vakfıların “Ayasofya’ya özgürlük” diye bir internet sitesi yaptıklarını belirten Akgündüz, “Bakıyorsunuz fotoğraflarda Ayasofya’nın bütün minarelerini kesmişler, minyatürlerini kullanmışlar. Niyet orayı geri almak” dedi. Atatürk imzaladı Akgündüz, “Ayasofya’nın 1934′te müze olması için verilen Bakanlar Kurulu Kararı’nın altında Atatürk’e ait olan imzanın sahte olduğu söyleniyor. Araştırmalar sırasında gördük ki Atatürk, Ayasofya müze olduktan sonra ziyaret etmiş ve şeref defterini de imzalamış” dedi.
Osmanlı Araştırma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ahmed AKGÜNDÜZ’ün kitabı, OSMANLI ARAŞTIRMALARI VAKFI tarafından yayınlandı
Son düzenleyen Safi; 17 Şubat 2017 19:58 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi

Benzer Konular

7 Ocak 2014 / Mystic@L Müslümanlık/İslamiyet
10 Nisan 2012 / _Yağmur_ Hz. Muhammed
5 Haziran 2009 / KisukE UraharA Rüya Tabirleri